• Sonuç bulunamadı

ŞİMŞEK, Halil-TÜRK İNKILÂBI VE AZINLIKLAR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ŞİMŞEK, Halil-TÜRK İNKILÂBI VE AZINLIKLAR"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRK İNKILÂBI VE AZINLIKLAR

ŞİMŞEK, Halil TÜRKİYE/ТУРЦИЯ ÖZET

Türkiye’yi çağdaş ve Batılı bir ülke yapmayı amaçlayan bu hedef doğrultusunda devlet ve toplumu lâik bir yorumla yeniden şekillendiren Atatürk inkılâpları, öncelikli olarak Müslüman Türk unsurunun bu doğrultuda dönüşümünü amaçlıyordu. Hilafetin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, harf inkılâbı ve benzerleri öncelikli olarak toplumun Müslüman kesimini geçmişten koparıp çağdaş ve modern bir hedefe yöneltme amaçlıydı.

Bununla birlikte bir bütün olarak Atatürk ilke ve inkılâplarını değerlendirdiğimizde bunların azınlıkların yaşamında da derin yansımaları olduğu fark edilir. Çalışmamızda Atatürk’ün hayatta olduğu dönem itibarıyla inkılâpların azınlıkların toplumsal yaşamlarındaki yansıması ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Atatürk İnkılâpları, azınlıklar, Cumhuriyet tarihi.

ABSTRACT

Turkish Revolution and Minorities

Ataturk’s revoluations forming government and society in secular manner in order to create a modern and western Turkey aimed at transformation of Muslim Türk subject towards this aim. The abolition of caliphate, the abolition of the dervish lodges and small dervish lodges, new Turkish alphabet reform and other revoluations intended to direct the Muslim part of the society towards a contemporary and modern goal by cutting off its ties with the past.

However, when Ataturk’s revoluations are evaluated as a whole, it is seen that they also affected deeply minorities’ lives. This study examines the reflection of Ataturk’s revoluations to minorities’ life style during the Ataturk period.

Key Words: Ataturk’s revoluations, minorities, History of the republic of Turkey.

---

Atatürk inkılapları, Tanzimat ile başlayan çağdaşlaşma projesinin nihai aşamasını ifade etmektedir. Kendisinden önce yapılan reformlarla kıyaslandığında içerik, metot ve kapsam bakımından farklılık arz eden inkılâplar, önceki yüzyılların yüzeyselliğinden ayrı olarak devleti ve toplumu bütünüyle kapsamıştır. Bu yönüyle

(2)

yalnızca yönetici elitle sınırlı kalmayan inkılâplar ülkenin ücra köşelerine kadar uygulama alanı bulmuştur. Böylece coğrafi açıdan olduğu kadar, toplum katmanları arasında da kapsayıcı nitelik arz etmiştir. Bu perspektiften bakıldığında asırların birikimi olan gelenek ve inançlarla yoğrulmuş toplum, devletin laikleşmesine paralel olarak çağdaş bir yaşam biçimine kavuşmuştur. Bu ise, giyim kuşamdan hafta tatiline, ticari yaşamdan eğlence biçimine toplumun alışkanlıklarında köklü bir değişim meydana getirmiştir.1

Bu büyük çağdaşlaşma projesinin öncelikli muhatabı şüphesiz nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Müslüman Türk unsurdur. Projenin muhatabı olarak gayrimüslim unsurlar doğal olarak geri planda kalırlar. Bu kesim önemli kısmı itibarıyla iktisadi anlamda burjuvazi olarak niteleyebileceğimiz ve dönemin çağdaş normlarında eğitim görmüş kimselerdi. Dolayısıyla devlet ve toplumu laik bir yorumla yeniden biçimlendiren Türk inkılâbının öncelikli hedef kitlesi Müslüman Türk unsurdur. Bu bağlamda hilafetin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, harf inkılâbı ve benzerleri öncelikli olarak toplumun Müslüman kesimini geçmişten koparıp çağdaş ve modern bir hedefe yöneltme amaçlıdır.

Bu genel tespitten sonra bir bütün olarak inkılâplarını değerlendirdiğimizde bunların önemli bir kısmının azınlıkların toplumsal ve ekonomik yaşamında da derin yansımaları olduğu görülür. Burada Atatürk’ün hayatta olduğu dönem itibarıyla inkılâpların azınlıkların yaşamlarındaki yansımalarından bölümler sunulacaktır.

Hafta sonu tatili ile ilgili düzenleme ile başlarsak; bilindiği gibi 27 Mayıs 1935 tarihli Millî Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun öncesi hafta sonu tatili Cuma günüydü. Ancak bunda resmi bir zorunluluk olmamasından dolayı Yahudiler, dini inançları ve gelenekleri doğrultusunda Cumartesi günleri tatil yapmışlardır. Hafta tatili ile ilgili düzenleme yürürlüğe girdiğinde Cumartesi günü çalışmanın zorunlu olduğu düşünüldü. Ancak daha sonra Cumartesi günleri tatil yapabilecekleri belirtilince bu defa da bir ikilem içinde kaldılar. Pazar günü zorunlu resmi tatil günüydü oysa Cumartesi günü Yahudilerin dinî tatil günüydü.

Yahudi cemaati Meclis-i Ruhanisi ve din adamları Cumartesi çalışılmaması konusunda cemaate çok telkinde bulundularsa da Yahudiler, iktisadi nedenlerle bu talebi yerine getirmediler. Sonuçta tatil günleri bağlamında “laikleşen Türkiye’de Museviler de lâikleştiler” ve Cumartesileri çalışıp Pazar günleri tatil yaptılar.2

Alkollü içki tüketimiyle ilgili kayıtların kaldırılmasıyla üretim ve pazarlamasının devlet tekeline alınması, Yahudilerin cemaat gelirlerine önemli bir darbe vurdu. Zira kendi dinî hükümlerince helal olan ve cemaat tarafından üretilen kaşer şarabının üretimi durduruldu. Bu ise cemaat bütçesinde önemli bir gelir kaybına neden oldu.3

1 Bu çalışma, Halil Şimşek’e ait doktora teziyle ilgili alt bölümlerin gözden geçirilip düzeltme ve eklemeler yapılmış biçimidir.

2 Bkz.: Levi, A., (1998), Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler. İstanbul: İletişim yayınları: 55.

3 Levi, a. g. e., 55-56.

(3)

Azınlık cemaatlerinin Lozan’ın 42. maddesinden feragatleri çerçevesinde Yahudilerin Hükûmete sundukları feragatname ile –ki bu konuda ilk adım Yahudi cemaatinden gelmiştir– dinî ve laik cemaat kurumlarını birbirinden ayırmayı da taahhüt ettiler. Böylece aile hukuku ile ilgili olarak nikâh, boşanma ve nafaka gibi hususlarda Hahambaşılığın yetkisi kaldırılmış ve lâik Cumhuriyet kurumlarına intikal etmişti.4

Aile hukukundaki yeni düzenlemelerle azınlıklar ilki kamu görevlileri, ikincisi ise mensup oldukları din adamları önünde olmak üzere çifte nikâh yapmaya başladılar. Bu ise benzeri Ermeni ve Rum cemaatlerinde de görüldüğü üzere dinî otoritenin topluluk üzerindeki iktidarını zayıflattığı gibi söz konusu hizmetlerin elinden alınmasıyla gelir kaynaklarından da mahrum etti. Bir bakıma azınlıklar da toplumun geneliyle birlikte lâikleşme sürecine girmiş oldular. Yahudiler bu süreçte öncü rol oynamışlar, gerek Lozan’daki haklarından feragatte ilk olmaları ve gerekse lâiklik ilkesi bağlamında yapılan inkılâplarda Hükûmete yardımcı olmuşlar en azından diğer iki gayrimüslim unsurun önünde yer almışlardır.5

Harf İnkılâbı’nı izleyen dönem Türkçe seferberliğinin yaşandığı dönemdir. Bu dönem Türkçe konuşma yönünde yoğun teşviklerin yaşandığı bir zaman dilimidir.

Bu paralelde izlenen politika gereği Hükûmet, Türkçe bilmeyen toplulukların Türkçe öğrenmeleri için Dâhiliye Vekâleti bütçesinden gerekli gördüğü miktarı ilgili vilayet Halkevlerinin göstereceği yerlerde harcanmak üzere CHP Genel Merkezine aktardığı kaydına arşiv belgelerinde rastlanılmaktadır.6

Toplu yerlerde Türkçe konuşulması yönünde mahallî idare birimleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kararlar alınması için tekliflerde bulunulmuştur. Bu doğrultuda Mayıs 1929’da İstanbul Belediyesi, Türkçeden başka dille müşteri çağıran seyyar satıcıların satış yapmasını yasaklayan bir karar alır. İzmir Belediyesi de Mart 1933’te Türkçe kullanmayan seyyar satıcıların cezalandırılması için zabıtaya talimat verir. Balıkesir Belediyesi Türkçe konuşmayanlardan ceza alır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ise Ocak 1938’de Manisa Milletvekili

4 “... Kaldı ki nikâh ve talâka müteallik hususatta hissiyatı diniyelerini tatmin etmek isteyecek olan Museviler, Avrupada ve Amerikada câri olduğu üzere, Teşkilâtı Esasiye Kanununun teyit ettiği serbestii vicdan esasına sığınarak, Hükûmet’in neşredeceği lâik kanun ahkâmı dairesinde ifayı muamele ettikten sonra makamı dinleri olan Hahambaşılığa müracaat ederek merasimi diniyelerini ifa etmelerine hiçbir manii kanuni bulunamayacağı bedidardır. Binaenalyh, anifülzikr esbab nazarı itibara alınarak, Türk Musevilerin sair hususatı medeniyede olduğu gibi hukuku aile ve ahkâmı şahsiye sahasında dahi Hükûmeti Cumhuriyenin neşredeceği lâik kavanin ahkâmından müstefid kılınmaları esbabının istikmali temenniyatını ve bu vesile ile de Hükûmeti Cumhuriyetimize karşı lâyuzal hissiyat ve minnettarlarını arz eyleriz.” Bkz.: Galanti, A., (1947), Türkler ve Yahudiler.

İstanbul: Tan Matbaası: 65.

5 Örneğin David Fresko’ya göre, devlet mutlaka lâik olmalıydı. Bkz.: Besalel, Y., (1999), Osmanlı ve Türk Yahudileri. İstanbul: Gözlem Yayınları: 60.

6 BCA, Tarih: 27.07.1938, Sayı: 2/9312, Dosya: Fon Kodu: 30.. 18.1.2, Yer No: 84. 68.. 11.BCA, Tarih: 09.04.1938, Sayı: 2/6366, Dosya: 104-47, Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer no: 73.29..1.

(4)

Sabri Toprak umumi yerlerde Türkçe konuşmayanların hapis ve para cezasıyla cezalandırılmaları, bir yıl içinde Türkçe öğrenmeyenlerin ise vatandaşlıktan çıkarılmalarını içeren bir kanun teklifinde bulunmuştur. Kanun teklifi Genel Kurul’a gelmeden komisyonda oybirliğiyle reddedilmiştir.7

Türkçe konuşma basın yoluyla da teşvik ediliyordu. Özellikle Harf İnkılâbını izleyen yıllar Türkçe konuşma üzerine yoğun propagandanın yaşandığı bir dönemdir. Gazetelerde azınlıkların özellikle de Yahudilerin Türkçe konuşmaları üzerine yayınlar sıklıkla yer alıyor bu konuda teşvik ve uyarılar yapılıyordu.

Örneğin 26 Eylül 1935 tarihli Haber gazetesi Dil bayramı münasebetiyle birinci sayfaya taşıdığı manşette: “Bugün dil bayramı! Türklerin dilini öğren!...” ve

“900 sene evvelki bir söz: Türkler, Türk diline sarılanı kendilerinden sayarlar.”

diyordu. 8

Türkçe konuşmaya teşvik doğrultusunda uygulamalar devam ederken gayrimüslimlerin yoğun olarak iskân ettikleri İstanbul, İzmir ve Edirne’de az sayıda olmakla beraber tatsız olaylarla karşılaşılıyordu. Söz konusu illerde Türkçe konuşmaya ilişkin afişlerin yırtıldığı iddiasıyla başlayan tartışma ve kavgalar yaşanmıştır. 9

Benzer şekilde Mısır’da çıkan “Aurore” adında bir Yahudi gazetesinde yayınlanan makaleye atfen verilen haber ile Yahudilerin Türk kültürüne ve Türk diline sahip çıkmaları düşüncesi takviye edilmektedir:

“Bugünkü Türkçülük bir hars ve dil birliği aramaktadır. Türkiye’de Türk vatandaşı olarak hür yaşıyan yahudilerin bu prensibe uymaları lâzım gelir.

İspanyolca ve fransızca bir Türk yahudisinin ağzına yakışmaz. Çünkü artık o bir Türktür. Türkçülüğün on sekiz milyonu içinde bir unsurdur.”10

Türkçe konuşmanın zorunlu hâle getirilmesinde diğer iki unsura nazaran en hızlı uyum gösteren Yahudiler olmuştur. 11 Mart 1928’de kurulan ve Tekin Alp’in (Moiz Kohen) de kurucuları arasında bulunduğu Millî Hars Birliği Cemiyeti, bir taraftan Cuma hutbelerinin Türkçe’ye çevrilmesi yönünde propaganda yaparken diğer taraftan Tekin Alp, Yahudilerin havralarda ettikleri duaların Türkçe okunması

7 Bkz.: Sadoğlu, H., (2003) Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil Politikaları. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını: 280-286.

8 Haber, 26 Eylül 1935, s. 1.

9 Sadoğlu, H., a.g.e., 284.

10 Haber, 26 Eylül 1935, s. 1.

11 Örneğin 6 Mart 1937 tarihli Tan Gazetesi’nde Dil ve Kültür Davası başlıklı yazıda Hahamhane lâik meclisi ve Musevi cemaati başkanı Marsel’e ait mektup, “Musevi cemaati Başkanı diyor ki:

Avrupa’nın hasta adamını, hasta Avrupa’nın yegâne sağlam adamına çeviren Başbuğlarımızdan işaret bekliyoruz” sözleriyle verecektir. Marsel mektubunda, “... Asıl olan Türkçe konuşmak değil, Türk gibi düşünmek ve hissetmektir... ” demek suretiyle Türkçe konuşmanın da ötesinde bir intibakı vurgulamaktadır. Bkz.: Tan, 6 Mart 1937, s. 5.

(5)

doğrultusunda cemaatine telkinlerde bulunuyordu. 12 Tekin Alp’in “İyi Bir Türk Yahudisinin On Emri”13 olarak Türkleşme adlı eserinde yayınladığı ilkelerden üçü dil ile ilgilidir. Buna göre iyi bir Yahudi; isimlerini Türkleştirecek, Türkçe konuşacak ve havralarda duaların hiç olmazsa bir kısmını Türkçe edecektir. 14 Tekin Alp, Yahudilerin bulundukları ülkelerin adlarını kullandıklarını, Türk olmak için de Türk adını taşımanın şart olduğunu, dolayısıyla da “İbrahim”, “Musa” ve

“Süleyman” varken “Avram”, “Mişon” ve “Salomon” adlarının kullanılmaması gereği üzerinde durur. 15

Diğer taraftan, umumi yerlerde Türkçe bilenlerle Türkçe konuşulacaktır. Bu Türkçe konuşma sade bir gösteriş olmayacak ve zamanla doğrudan ferdin kendi üzerinde derin ruhsal etki yapacaktır. Bir süre sonra da gösteriş alışkanlığa ve ikinci bir huya dönüşecektir. 16

Duaların en azından bir kısmı Türkçe yapılacak ve bu Türkçe dua Yahudi’yi bir taraftan Tanrıya yaklaştırdığı gibi, öte yandan yurduna yaklaştıracaktır. 17

Bu tür öneri ve “emir”ler Yahudi cemaatinin bir kısmı tarafından eleştirilmiştir.

Özellikle mabetlerde ibadet dili olarak Türkçe’nin tavsiye edilmesi din adamlarının tepkisini çekmiştir. 18 Öte yandan bu tür yaklaşımlar Yahudi cemaatini oyuna getiren manevralar olarak değerlendirilir ve Tekin Alp için: “... resmî kişilerin maşasından başka bir şey değil; yaptıkları genel bir yuh çektiren kötü bir adam”

ifadeleri kullanılır. 19

Tekin Alp’e getirilen bu eleştirilere rağmen Yahudiler dil konusunda genelde olumludurlar.20 Toplulukta Hükûmet’in dil politikalarını onaylayan ve Yahudilerin Türkçe kullanmasını teşvik eden geniş bir kitle vardır. Türkçe konuşmayla ilgili kurulan çok sayıda dernekten birisi de İzmir’in önde gelen Yahudilerinin üyesi oldukları bir dernektir.

Araştırmacılarca Mustafa Kemal Paşa’nın 17 Şubat 1931 tarihinde Adana’da yaptığı konuşmaya dikkat çekilmektedir. Mustafa Kemal burada:

12 Üstel, F., (1997), İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği Türk Ocakları (1912- 1931). İstanbul: İletişim Yayınları: 301-302.

13 Tekin Alp, Hazırlayan: Özer Ozankaya, (2001), Türkleştirme. Ankara: Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri: 75.

14 Tekin Alp, a.g.e., 75-76; Landau, J. L., (1996), Tekinalp Bir Türk Yurtseveri (1883-1961).

İstanbul: İletişim yayınları: 47-48.

15 Tekin Alp, a.g.e., s. 75.

16 Bkz.: Tekin Alp, a.g.e., s. 76.

17 Tekin Alp, a.g.e., s. 76.

18 Nahum, H., (2000), İzmir Yahudileri. İstanbul: İletişim Yayınları: 235.

19 AAIU, Türkiye, II. C, 8-14, Nathan, 25 Mayıs 1934’ten aktaran, Nahum, a.g.e., 235.

20 Dil devrimine katkısı olan ve Musevi cemaati önde gelenlerinden birisi de Darülfunun müderrislerinden Mişon Ventura’dır. Ventura’nın Dil Devriminde ıstılahlarla ilgili değerlendirmesi için Bkz.: Milliyet, 2 Nisan 1933, s. 1.

(6)

“Milletin çok bariz vasıflarından birisi kıymetli esaslarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insan her şeyden evvel ve behemehal Türkçe konuşmalıdır.

Türkçe konuşmayan bir insan, Türk harsına, camiasına mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.” diyecektir.

Bu konuşma Yahudiler için bir uyarı olarak algılandı ve arkasından peş peşe Türkçe Konuşma Birlikleri kurulmaya başlandı. “Önce İzmir Yahudileri, sonra Milas Yahudileri birer Türkçe Konuşturma Birliği kurdular. Milas’ta kurulan Türkçe Konuşturma Birliği, 1931 yılının Haziran ayında İzmir’de kurulu olan birlik ile birleşti ve İzmir Türk Birliği adını aldı. Gelibolu Yahudileri de 1932 yılının Şubat ayında bir Türkçe Konuşma Birliği kurdular.” Öte yandan cemaat Yahudi yılbaşı günü tüm sinagoglardan okunmak üzere Yahudileri Türkçe konuşmaya çağıran bir bildiri yayınlar.21

Azınlık cemaatlerinin Soyadı Kanununun uygulanmasına hususunda gösterdikleri tepki genelde olumludur. Burada bir gönüllülük söz konusudur. Zira kanunun yürürlüğe girmesi ve ardından uygulanması safhasında bir zorunluluk söz konusu değildir. Aksine döneme ait arşiv vesikalarında da görüleceği üzere azınlıkların mevcut soyadlarını alabileceklerine dair tam bir serbestlik söz konusudur. 22

Kanunun yürürlüğe girmesini izleyen günlerde Bir Musevi Okulu öğrencileri İspanyolca, Fransızca ve İbranice olan isimlerini Türk isimleriyle değiştirir.

Ankara Yahudileri Türk soyadı kullanma kararı alırlar. 23

Konu ile ilgili olarak Ermeni cemaatinden de olumlu tepkiler gelir. Soyadı kanunun çıkmasıyla (21 Haziran 1934) pek çok Ermeni Türkçe ad ve soyad alacaktır. Prof. Sarkis Nihad, Agop Dilaçar, Onnik Türkay, Onnik İhsan ve Berc Türker gibi cemaatin önde gelenleri buna örnektir. Diğer taraftan Agop Dilaçar, devlet liselerinde öğretmenlik yapmakla beraber Türk Dili araştırmacılarının önde gelenlerindedir. Dilaçar 1932 yılında Hükûmetin izniyle ikamet ettiği Sofya’dan Türkiye’ye giriş yapmış ve Uluslararası Birinci Türk Dili Kurultayı’na (26 Eylül - 6 Ekim 1932) katılmıştır. 24

Azınlıkları cemaatlerini ilgilendiren bir diğer inkılâp kılık kıyafet konusunda

“Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair” 3 Aralık 1934 tarihli kanundur. Kanun doğrultusunda hangi din ve mezhepten olursa olsun din adamlarının mabet ve

21 Bali, R. N., (2001), Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945). İstanbul: İletişim yayınları: 158.

22 Bkz.: Aslan, D. A., (2006), “Modern Türkiye’de Ulusal Kimliğin İnşasında Soyadı Kanunu’nun Rolü”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2 (3), 163-164.

23 Bkz.: Nahum, a.g.e., 233–234. Örneğin Yahudi şair Abraham Naon, İbrahim Nom olarak adını değiştirmiştir. Bkz.: Besalel, a.g.e., 70.

24 Çark, Y. G., (1953), Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453–1953. İstanbul: Yeni Matbaa:

275.

(7)

ayinler haricinde geleneksel kıyafetlerini giymeleri yasaklanmıştır. Meclis genel kurulunda kanunun uygulamasında istisnalar tanıma noktasında Hükûmete yetki verilmesi konusunda itirazlar olduysa da metin komisyondan geldiği şekliyle genel kurulda kabul edildi. 25

Din adamlarının dinî kıyafetleri mabetler dışında giymelerinin yasaklanması bu kıyafetleri dinî mekânların dışında da giymek konusunda hassas olan Fener Rum Patrikhanesince hoş karşılanmaz. Konuyla ilgili olarak Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin Atina büyükelçisiyle görüşür ve Rum din adamlarının kanunun hükümlerinden istisna tutulmasını ister. Diğer taraftan Aralık ayı başından itibaren Yunanistan basını konuyu yakımdan izler. Bu politikanın anti klerikalizm olduğu dile getirilir. Yunanistan başbakanının yapılacak düzenleme ile ilgili olarak eleştirileri ve konunun takipçisi olacaklarına dair beyanatları Yunan gazetelerinde yayımlanır. Bu arada Venizelos, kamuoyunu yatıştırıcı açıklamalarda bulunur ve kanunun Ortodoks din adamlarını değil, Müslüman din adamlarını hedef aldığını ifade eder. 26

Rum din adamlarının Kanun hükümlerinden istisna tutulması için Hükûmetle görüşmeler yapılır. Bu amaçla Patrik, doğrudan Başbakan İsmet Paşa’ya başvurarak isteklerini arz eder, ancak olumlu bir cevap alamaz. 27

Konuyla ilgili olarak Ermeni Ruhani Meclisi de yaptığı bir açıklama ile görüşlerini kamuoyuyla paylaşır. Ruhani Meclis, Haber Akşam Postası gazetesine verdiği beyanatla düzenlemeden memnuniyetini ifade etti. 28

Nihayetinde Bakanlar Kurulu, Kanun çıktıktan yaklaşık altı ay sonra, 12 Haziran 1935’te kanunun tanıdığı yetkiye dayanarak Diyanet İşleri Başkanı, Rum Patriği, Türk Ortodoks Patriği, Ermeni Patriği, Katolik Ermeni Başepiskoposu, Hahambaşı vekili, Protestan Ermeni Ruhani Reisi ve Katolik Rum Episkoposu’na mabetler dışında da dinî kıyafetleri kullanabilmeleri iznini verir. 29 Bu gelişmeler yaşanırken Yunanistan Hükûmeti, takım elbise alınması için Rum din adamlarına 4. 000 dolar gönderir. 30

25 Söz konusu kanunun çıkış süreci, Meclis’teki müzakereler için bkz.: Goloğlu, M., (1974), Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Tek Partili Cumhuriyet (1931-1938), c. 7. Ankara: Kalite Matbaası: 137.

26 Bkz.: Macar, E., (2003), Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi. İstanbul:

İletişim Yayınları: 152–153.

27 Macar, a.g.e., 152.

28 Okutan, M. Ç., (2004), Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları: 114.

29 Verilen izin söz konusu kanun ile tanınan istisnai bir yetkidir ve sonraki dönemlerde ruhani reis seçimleri sonrasında yenilendiği görülmektedir. Bu çerçevede 1947 yılında İstanbul Ermeni Patrik Kaymakamlığı’na seçilen Kevork Arslanyan’a, Ermeni Patrikliği’ne yeni bir patrik seçilinceye kadar mabet dışında ruhani elbise giymesine izin verilmiştir. BCA, Tarih: 29. 05. 1947, Sayı:

3-5924, Dosya: - Fon Kodu: 30. . 18. 1. 2, Yer No: 113. 38. 4. Bir diğer örnek Rum Patrikliğine seçilen Maksimos’a 15 Mart 1946 tarihinde verilen “mabed dışında ruhani elbise giyme izini” dir.

BCA, Tarih: 15. 03. 1946, Sayı: 3/3900, Dosya: -, Fon Kodu: 30. . 18. 1. 2., Yer No: 110. 20. . 9.

30 Macar, a. g. e., 153.

(8)

Azınlık cemaatlerinin Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlamalarına dualarla katıldıkları görülmektedir. Ermeni Patriği tarafından bir dua metni kaleme alınmış ve Cumhuriyet Bayramında kiliselerde okunması istenmiş, bundan sonra da “...

her vaiz (in) Cumhuriyetin bahşettiği eyilikleri halka lâyiki veçhile” anlatması istenmiştir. 31

Rum Patrikhanesi, kiliselerde daha geniş bir kutlama programı hazırlamıştır.

Buna göre ruhani ayinin bitiminden sonra saat on bir gibi çanlar çalınmaya ve derhal duaya başlanacaktır. Başlangıç olarak baş diyakos, sonra patrik, arkasından baş diyakos ve sonrasında yine patrik dua okuyacaktır. Arkasından “Ruhanî rakslar” yapılacak, sonra sırasıyla baş diyakos, Patrikhanenin ikinci kâtibi, Sen Sinod kâtip muavini, dördüncü diyakos, baş diyakos birer dua okuyacaklardır. En sonunda Patriğin okuyacağı duayla program sona erecektir. 32

Tek parti döneminde azınlık cemaat temsilcilerinin Hükûmetle ilişkilerini olabildiğince sıcak tutmaya çalıştıkları görülmektedir. Bununla birlikte bu çabanın siyasi nitelikte olduğu, iktidar ile ters düşmeme ve iyi geçinmeye yönelik diplomatik bir üslup çerçevesinde geliştiği açıktır. Bu paralelde inkılâpların hayata geçirilmesi evresinde azınlık cemaatlerinin bunları büyük ölçüde benimsedikleri görülür. Özellikle cemaatlerin, dinî kurumların ve kanaat önderlerinin inkılâpları destekleyici tarzda politikalar izledikleri, cemaat mensuplarını da bu doğrultuda teşvik ettikleri görülmektedir.

Bununla birlikte yukarıda Tekin Alp ile ilgili olarak Yahudilerin düşüncelerini aktardığımız kısımda görüldüğü gibi cemaat mensupları Hükûmete ya da inkılâplara karşı homojen bir tutum içerisinde değillerdir. Örneğin Tekin Alp ve diğer Yahudi cemaati önde gelenleri inkılâpları büyük bir heyecanla desteklerken aynı cemaatin önemli simalarından Avram Galanti, Harf İnkılâbına karşı tavır almış ve bu doğrultuda 1927 tarihli Arabi Harfler Terakkimize Mani Değildir adıyla bir eser kaleme almıştır.

31 “Ey menbai nur! ve niymetlerin kasımı olan Rabbimiz taalâ hazretleri, Türkiye cumhuriyetimizin onuncu senei devriyesi olan bugünün hörmetin, sevgili vatanımızı mamur ve mes’ut eyle, müceddet hükûmetimizi emniyet ve saadet içinde ilânihaye berdevam kıl. Muzaffer Reisi cumhurumuza sıhhat ve selâmetler ihsan eyle! Siyasi ve askerî vükelâ ve büyüklerimize il ü fazlu kuvvet ve kudret lütfeyle ki kuvvetli elleri ve yüksek kollarile sevgili vatanımızı iymar ve feyziyap eylesinler. Ali kültür ve medenî teşebbüslerinde muvaffak eyle ya rabbi.” BCA, Tarih: 20. 11. 1933, Sayı: , Dosya: 94A164, Fon Kodu: 30. . 10. 0. 0, Yer No: 108. 716. . 16.

32 Patriğin okuyacağı dua: “Ey Cenabi kadiri mutlak, bu dakikada sesimizi dinle ve memleketimiz üzerine yardım ve muavenetini dileyen dua ve tadarruumuzu is’af eyle ve memleketimizin rejimi üzerinden kuvvet ve kudretini deriğ eyleme. Bu rejimin şanlı korucularını, dahi Reisi cumhur Gazi Mustafa Kemal paşa hazretlerini ve pek müdebbir vekiller ile rüfekai mesaisini daima siyanet ve himaye eyle! Sulh uğrundaki hünü niyet ve arzularını kuvvetlendir. Vatan uğrundaki himmet ve emeklerinin takdis et ki vatanın sadık evlâtları, muhabbet ve sulhun huzur dairesinde yaşasınlar ve nami ulviyet maabini tezkâe eylesinler.” BCA, Tarih: 20. 11. 1933, Sayı: -, Dosya: 94B101, Fon Kodu: 30. 10. 0. 0, Yer No: 109. 728. 17.

(9)

Yahudiler kendi aralarında Tekin Alp’e mesafeli yaklaşıp eleştirdikleri33 gibi Müslüman – Türk unsurlar, özellikle de basının bir kısmı Tekin Alp’in “On Emir”ini farklı yorumlamışlar, Yahudi karşıtı yaklaşımlarına dayanak olarak sunmuşlardır.

Örneğin Vakit gazetesi “On Emir”in dokuzuncusu olan, “Millî iktisat sahasında vazife-yi mahsusanı yap” emrini, “Kasanın anahtarlarını unutma” şeklinde yorumlar ve Türk isimleri altında gizlenmiş olan finans, sanayi ve ticarete hâkim bir Yahudi sermayesinin doğuracağı tehlikelere dikkat çeker. 34

diğer taraftan gayrimüslim cemaatlerin devletle ilişkilerini bir bütün olarak göz önüne alırsak iniş çıkışlı bir süreç yaşandığını görürüz. Özellikle Rum cemaatiyle devlet arasındaki ilişkilerle Türk – Yunan ilişkileri arasında doğrudan bir paralellik görülmektedir. Bu bağlamda 1930’lu yıllar Atatürk ve Venizelos’un Türk-Yunan dostluğunu tesis yolunda attıkları adımların içeride de yansımasını bulduğu ve yukarıda arz ettiğimiz üzere kiliselerde Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlama törenlerinin yapılmasına varan sıcak gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir.

KAYNAKÇA

Aslan, demo Ahmet; “Modern Türkiye’de Ulusal Kimliğin İnşasında Soyadı Kanunu’nun Rolü”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, yıl: 2, sayı: 3, Bahar 2006, s. 159-176.

Bali, Rıfat N. ; Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945), İletişim Yayınları, İstanbul, 2001.

BCA, Tarih: 09. 04. 1938, Sayı: 2/6366, dosya: 104-47, Fon Kodu: 30. 18. 1.

2, Yer no: 73. 29. . 1.

BCA, Tarih: 15. 03. 1946, Sayı: 3/3900, dosya: -, Fon Kodu: 30. . 18. 1. 2., Yer No: 110. 20. . 9.

BCA, Tarih: 20. 11. 1933, Sayı: -, Dosya: 94A164, Fon Kodu: 30. . 10. 0. 0, Yer No: 108. 716. . 16.

BCA, Tarih: 20. 11. 1933, Sayı: -, Dosya: 94B101, Fon Kodu: 30. 10. 0. 0, Yer No: 109. 728. 17.

BCA, Tarih: 27. 07. 1938, Sayı: 2/9312, dosya: -, Fon Kodu: 30. . 18. 1. 2, Yer No: 84. 68. . 11.

BCA, Tarih: 29. 05. 1947, Sayı: 3-5924, dosya: - Fon Kodu: 30. . 18. 1. 2, Yer No: 113. 38. 4.

33 Günümüz Yahudi araştırmacılarından Avner Levi, Tekin Alp’in fikirlerinin o günün yönetiminin ilkelerine uygun ve mantıki olarak değerlendirmekte ancak görüşlerin “emir” olarak sunulmasını eleştirmektedir. Öte yandan “On Emir”in Türk Yahudilerine bir etki yapmadığı düşüncesindedir, Bkz.: Levi, a. g. e., 89-90.

34 Vakit, 11 Mart 1928’den aktaran, Nahum, a. g. e., 235.

(10)

Besalel, Yusuf; Osmanlı ve Türk Yahudileri, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1999.

Çark, Y. G. ; Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453–1953, Yeni Matbaa, İstanbul, 1953.

Galanti, Avram; Türkler ve Yahudiler, Tan Matbaası, İstanbul, 1947.

Goloğlu, Mahmut; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Tek Partili Cumhuriyet (1931–1938), c. 7, Kalite Matbaası, Ankara, 1974.

Haber, 26 Eylül 1935.

Landau, Jacob M. ; Tekinalp Bir Türk Yurtseveri (1883-1961), İletişim Yayınları, İstanbul, 1996.

Levi, Avner; Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998.

Macar, Elçin; Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi, İletişim yay, İstanbul, 2003.

Milliyet, 2 Nisan 1933.

Nahum, Henri; İzmir Yahudileri, çev.: Estreya Seval Vali, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000.

Okutan, M. Çağatay; Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2004.

Sadoğlu, Hüseyin; Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2003.

Tan, 6 Mart 1937.

Tekin Alp; Türkleştirme, Hazırlayan: Özer Ozankaya, Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara, 2001.

Üstel, Füsun; İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği Türk Ocakları (1912-1931), İletişim Yayınları, İstanbul, 1997.

Vakit, 11 Mart 1928.

Yıldız, Ahmet; “Ne Mutlu Türküm Diyebilene” Türk Ulusal Kimliğinin Etno-seküler Sınırları (1919-1938), , İletişim Yayınları, İstanbul, 2001.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kraliçe Louise’in gençlik resmi Br tikse İden Paris-Soir gazetesine ya­ zılıyor: Eski Saksonya kraliçesi Louise, Brükselde büyük bir sefalet içinde ya­

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın zeytin sahalarının gençleştirilmesi ve madencilik sektörüne destek sa ğlayacak yönetmeliğine itiraz eden Cumhuriyet Halk

Öte yandan CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in konuyla ilgili soru önergesine verilen yanıtta, sorunun üstünün örtülmesi politikasından vazgeçildiği

Güneş’in parlaklığı nedeniyle ayın ilk yarısında görülmesi zor olan Merkür ayın ortasından itibaren gün batımından sonra batı ufkunun üze- rinde ortaya

9 Ocak’ta üst kavuşum noktasından ayrılan Venüs Şubat ayın- da Güneş’in batışından hemen sonra batı ufkunun üzerinde ortaya çıkacak, ancak gökyüzünde

Tanrı İle İsrailoğulları arasındaki ahit kurallarını içerdiğinden Yahudi kutsal kitabı Tanah’a Hıristiyanların anlayışına uygun olarak “Ahd-i Atik (Eski Ahit)” ve

Bu olguda kar yağışının yaşandığı, gece sıcaklığının 0 °C’nin altına indiği bir dönemde ve de Şubat ayında Ankara bölge- sinde bir ahırda, son 3

İstanbul’un alınmasından sonra bu şehre yerleştirilen Karay Yahudileri’nin Edirne’den gitmesi neticesinde cemaat biraz küçüldüyse de, farklı coğrafi arka