• Sonuç bulunamadı

40. Yılında 24 Ocak Kararları ve Sermaye Birikiminde Dönüşümler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "40. Yılında 24 Ocak Kararları ve Sermaye Birikiminde Dönüşümler"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İktisat tarihini öğrenmek sizin sadece geçmişi bilmenizi sağlamaz, aynı zamanda bugünü doğru analiz etmenizi, geleceği de öngörmenizi sağlar. Son yıllarda iktisat eğitiminde iktisat tarihi dersleri seçimli hale getirildi. Birçok iktisat bölümünde iktisat tarihi anabilim dalında öğretim üyesi bile yok. Üniversite yönetimleri çoğunlukla (rektöründen bölüm başkanına) artık liyakate göre değil, ahbap-çavuş ilişkisine ya da siyasal kimliğe göre atandığı için akademik kaygılar, eğitim kalitesi gibi konular göz ardı edilmektedir. Sonuç olarak, iktisat bölümleri boş kalmakta, mezun öğrencilerin işsizlik oranı ciddi boyutlara yükselmektedir.

İktisat eğitiminde durum böyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti tarihini 2002’de başlatanlara karşı duyarsız kalınabilmekte, uygulanan iktisat politikaları da sanki uzaydan gönderilmiş gibi sunulabilmektedir.

Cumhuriyet dönemi iktisat tarihinde keskin dönüşlerin yaşandığı yıllar oldu. 24 Ocak 1980 Kararları da böyle bir keskin dönüşün tarihidir. Kararların alındığı dönemde Başbakan Süleyman Demirel’di; Adalet Partisi azınlık hükümeti, Başbakanlık ve DPT Müsteşarı Turgut Özal’ın çizdiği rotada bu kararları aldı.

Kararlar sertti, öyle de olmak zorundaydı; çünkü halk çay, şeker, tüp kuyruklarında saatler

geçiriyordu. Hatırlıyorum, 1980 yılının Şubat ayında Ankara’da Milli Kütüphane’de dönem ödevimi ellerimde eldiven, sırtımda paltoyla hazırlamıştım, çünkü yakıt olmadığı için kalorifer yanmıyordu.

24 Ocak Kararları, görünürde ekonomiyi rekabete açmayı hedefleyen, bunun için fiyatların piyasada belirlenmesini

sağlamaya yönelik yapısal dönüşüm amaçlı kararlardı.

Fiyat serbestliği sadece mal fiyatlarını değil, emeğin fiyatını (ücret) ve paranın fiyatını (faiz) da kapsıyordu. Yapısal dönüşümün altında iki teorik yaklaşım yatmaktaydı. Bunlar ihracata yönelik büyüme ve finansal serbestleşmeydi. Ancak

40. Yılında 24 Ocak Kararları ve Sermaye Birikiminde Dönüşümler

Ömer Faruk Çolak İTD Editörü ofc1962@gmail.com

24 Ocak 1980 Kararları’nın altında, ideolojik ve kuramsal temeller vardı.

Kuramsal temelin adı monetarizm, ideolojinin adı ise liberalizmdi.

(2)

48

İKTİSAT VE TOPLUM

MART 2020 • SAYI: 113

Ekonomi Politik

sağlamıştır. Marshall Yardımı ve İstanbul sermayesinin uluslararası sermayeyle

ortaklıkları (başta adı temsilcilik, bayilik) sermaye birikimini hızlandırmıştır. Bu süreç 1958 yılı devalüasyonuyla kesintiye uğrarken, sermaye sınıfının taleplerinin siyasi kimliğe

bürünmesi 1960 darbesiyle karşılanmıştır.

1960-1980 dönemi dalgalı bir iktisadi ve siyasi dönem olsa da uygulanan ithal ikameci iktisat politikası sanayiciyi yüksek gümrük duvarlarıyla korumanın yanı sıra devlet, girdi üretimiyle (başta enerji olmak üzere) özel sektöre düşük fiyatla ara malı sağlamıştır. Bu politika, sermaye birikimini ciddi biçimde artırmıştır. 1980 yılıyla birlikte uluslararası sermayeye eklemlenmeye çalışmak ve tıkanan talebi aşmak için ülke ekonomisinde sert bir dönüşüm gerekiyordu. 24 Ocak Kararları bu talebin eseridir.

Kararların uygulamasına, 1961 Anayasası’yla belli haklar elde etmiş işçi sınıfı ve kısmen bu sınıfın taleplerini savunan CHP karşı çıkmıştır. Bu durum, SSCB’ye karşı kurulan Yeşil Kuşak Projesi'nde Türkiye’yi kararların altında zımni (örtük)

bir olgu daha vardı. O da ülkede sermaye sınıfının artık sermaye birikiminde farklılık istemesiydi.

Bu talep öyle güçlüydü ki, istemin altında sadece yerel dinamiklerin değil, uluslararası dinamiklerin de baskısı vardı.

Bu tespitimizi açmak için biraz geriye

gitmekte fayda bulunmaktadır.

Devletçilikten Liberalizme Cumhuriyetin kuruluşunda sermaye birikimi zayıf olduğu için, sermaye sınıfının iktisadi kararlar üzerinde etkisi

yok denilecek düzeydeydi.

Ancak Celal Bayar ve ekibi uygulanacak modelin liberalizme dayanması yönündeki görüşü taraftar buluyordu. Nitekim 1927 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu bu düşüncenin eseridir. Ancak yapılan tercihin hayata

geçmesine sermaye yetersizliği, sermayedar-müteşebbis

eksikliği ve 1929 Bunalımı engel olmuştur. 1930-1939 döneminde uygulanan devletçi iktisat politikası İsmet İnönü’nün ifadesiyle biraz da mecburiyetten doğmuştur. Yine de uygulanan politikalar sayesinde yavaş yavaş özel kesimin sermaye birikimi

başlamıştır. Savaş yıllarında varlık vergisi gibi uygulamalarla milli sermaye kavramı öne çıkartılmıştır. O yıllarda yaşanan enflasyonist süreç ve arz sorunu, sermaye birikimini (karaborsacılık ve tefecilik yolu sonuna kadar kullanılmıştır) artırmıştır.

Liberalizm İşe El Atıyor:

Demokrat Parti’den 1980 Darbesine

Savaş sonrası dış kaynaklı artan çok partili sistem baskısı, İstanbul sermayesinin değişim taleplerini de yüksek sesle dile getirmesini sağlamıştır. Bu talepler, Ahmet Hamdi Başar’ın İstanbul Tüccar Derneği’nin öncülüğünde 1948 yılında toplanan Türkiye İktisat Kongresi ile kurumsal kimliğe büründü. Sonuçta 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi özelikle kırsal kesimden kentsel alana kaynak akışını hızlandırmaya başladığı gibi, kentsel rantların öne çıkmasını

(3)

daha etkin kullanmayı amaçlayan ABD’nin yapmaya gayret ettiği darbeye, sermaye sınıfının da payanda olmasına neden olmuştur (Halit

Narin’in meşhur “şimdiye kadar onlar güldü, şimdi sıra bizde” anekdotu). 12 Eylül Darbesi, sağcılar (Türk-İslam sentezcileri) için bulunmaz bir fırsat olmuştur. O tarihlerde yargılanan bir sağcı parti lideri bu durumu “biz içerdeyiz, fikirlerimiz iktidarda” diyerek ifade etmiştir.

24 Ocak Kararları’nın uygulanmasına büyük bir devalüasyonla başlandı.

Kararların uygulanmasıyla 1 Dolar 47,10 TL’den 70 TL’ye yükseltildi. Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin (KİT) ürettikleri

ürünlerin fiyatları artırılarak şok bir tedavi yöntemi izlendi.

Bundan dolayı da yıl sonunda enflasyon oranı %107,2’ye ulaştı.

Bu acı reçetenin sonrasında halkın erişime olanağı kalmayan çay da, şeker de, yağ da bulunur hale geldi. Sermaye sınıfı 24 Ocak Kararları’na desteğini

“bulunmazları bulunur kılarak göstermiş oldu”.

24 Ocak 1980 Kararları’nın altında, ideolojik ve kuramsal temeller vardı. Kuramsal temelin adı monetarizm, ideolojinin adı ise liberalizmdi. Bu temelden hareketle kararlar, pragmatik çözümler üretmesi nedeniyle ekonomide hızla sonuç aldı. Bu yapılırken, ortaya çıkabilecek karşı çıkışlar 12 Eylül Darbesi’yle bertaraf edildi. İşçi sendikaları

kapatıldığı için, 24 Ocak Kararları’yla birlikte sosyal devletin yıkılmasına yönelik uygulamalar kolayca yapılabildi.

Ülke rekabete açılırken, kurallar göz ardı edildiği için kararların hemen sonrasında “banker krizi” yaşandı. Daha sonra arka arkaya krizler yaşandı;

bunlardan en önemlisi 1994 ve 1999 yılı krizleri olmuştur.

2001 Krizi ve Sonrası 2001 Krizi sonrası alınan kararlar aslında 24 Ocak Kararları’nın devamı niteliğindedir; onun yapamadıklarını yapmaya yöneliktir. O tarihte başlayıp sonrasında çeşitli açılımlarla devam eden finansal

serbestleşme, adeta bugün

12 Kasım 1979-12 Eylül 1980 Adalet Partisi Süleyman Demirel 21 Eylül 1980-13 Aralık 1983 Darbe Hükümeti Bülend Ulusu 13 Aralık 1983-20 Kasım 1991 Anavatan Partisi Turgut Özal

Yıldırım Akbulut Mesut Yılmaz 20 Kasım 1991-6 Mart 1996 DYP-SDHP (sonra CHP) Koalisyonu Süleyman Demirel

Tansu Çiller 6 Mart 1996-28 Haziran 1996 DYP-Anavatan Partisi Mesut Yılmaz 28 Haziran 1996-30 Haziran 1997 Refah Partisi-DYP Necmettin Erbakan 30 Haziran 1997-11 Ocak 1999 Anavatan Partisi-DSP-DTP Mesut Yılmaz

11 Ocak 1999-28 Mayıs 1999 DSP Bülent Ecevit

28 Mayıs 1999-18 Kasım 2002 DSP-MHP-Anavatan Partisi Bülent Ecevit

18 Kasım 2002- 9 Temmuz 2018 AKP Abdullah Gül

Recep Tayyip Erdoğan Ahmet Davutoğlu Binali Yıldırım

9 Temmuz 2018-Devam AKP Recep Tayyip Erdoğan

(Cumhurbaşkanlığı Sistemi)

(4)

51

İKTİSAT VE TOPLUM MART 2020 • SAYI: 113

Ekonomi Politik

yaşadığımız krizi satın almamıza neden olmuştur.

2002 sonrası sermaye

birikiminde kentsel rantlar öne çıkarken, geleneksel İstanbul sermayesinin karşısına, siyasi kimliği ön planda ve iktidar erkiyle eklenmiş bir sermaye grubu daha çıktı/çıkarıldı.

Bu sermaye grubu da kendi içerisinde bölünmeler yaşadı;

bir kısmı işi terörizme kadar götürdü ve 2016 yılında darbe düzenlemeye kalktı.

40 yılını dolduran kararların günahı çok. Bu süreci büyük ölçüde sağcı partiler yürüttü.

Üstelik bu durumdan, son 18 yılında kendisini siyasal İslamcı parti olarak adlandıran

bir parti sorumlu. Bundan dolayı, eğer bugün ülkemiz, iktisadi ve siyasal alanda ciddi açmazlarla karşı karşıya ise bunun sorumlusu sağcı siyasal partiler ve onlara oy verenlerdir.

Bu partilerin çoğu ne yazık ki liberal bile olamadılar. Devlet kapitalizmine sırtlarını yaslayıp, sonunda ahbap-çavuş (crony) kapitalizmine varan bir yönetim anlayışıyla çalıştılar.

Hiç şüphesiz, 24 Ocak Kararları ve sonrasında ülkenin ihracata yönelik büyüme modeline geçmesi, rekabetin telaffuz edilir hale getirilmesi, AB ile Gümrük Birliği’nin yolunun açılması da sevapları olarak sayılabilir. Ancak 40 yıllık

model, 2019 Krizi’yle ciddi bir yara almıştır. Bu yaranın aynı model içinde iyileştirilmesi mümkün gözükmemektedir.

Yeni bir modele ihtiyaç vardır.

Bu modelin ne olacağını biraz da halkın siyasal tercihleri belirleyecektir.

Dolayısıyla 24 Ocak Kararları’na, bugünü anlamak için geçmişi anlamak gerektiği anlayışıyla bakmak ve iktisadın bir politik bilim olduğunu görerek analiz yapmak gerekmektedir.

Bu dönemde kendilerine sol parti diyenler 9 yıl 7 ay koalisyon hükümetlerinde yer aldılar. Bu kısa dönemde de sadece 3 yıl 10 ay Başbakanlık makamını ellerinde tuttular.

24 Ocak Kararları Sonrasındaki Kritik Kurumsal Düzenlemeler 24 Ocak 1980 Kararları’nın alınması. İYB modeline ve piyasa düzenine geçiş.

Temmuz 1980: Yurtiçinde faiz oranlarının serbest bırakılması.

Ağustos 1989: 32 sayılı Karar ile uluslararası sermayenin serbest dolaşım hakkına kavuşması.

Ocak 1996: AB ile Gümrük Birliği’ne giriş.

Mart 1999: Para kurulu sistemine geçiş.

Şubat 2002: Kriz sonrası küresel sermayeye tam eklenme ve esnek döviz kuru sistemine geçiş.

Ocak 2003: Örtük enflasyon hedefine geçiş.

Ekim 2005: AB’yle tam üyelik görüşmelerinin başlaması.

Ocak 2006: TL’den altı sıfır atılması ve açık enflasyon hedeflemesine geçiş.

Laik Cumhuriyet’i bir kültür devrimi olarak gören Güvenç, Demokrasi, Din ve Devlet adını verdiği bu yapıtında, toplumları kültür tarihinin süzgecinden geçirerek, “Türkiye Nereye gidiyor?” sorusuna yanıt arıyor.

DEMOKRASİ, DİN, DEVLET Bozkurt Güvenç

(5)

Türkiye ekonomisi, yılın son çeyreğinde önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 6, önceki çeyreğe göre ise yüzde 1,9 oranında büyüdü. Böylece, 2018’in son çeyreğinde başlayan ve üç çeyrek devam eden daralmadan sonra, Türkiye ekonomisi 2019’un son iki çeyreğinde de büyümüş oldu.

2019 yılı OVP’sinde yüzde 5 olarak öngörülen büyüme hızı ilk revizyonda yüzde 3’e; YEP’te ise yüzde 0,5’e düşürülmüştü. 2019 yılı büyüme hızı son öngörünün de üzerine çıkarak yüzde 0,9 olarak gerçekleşti. Böylece 2019 yılı, bizim önceki yazılarımızdaki öngördüğümüzden biraz daha iyi bir performansla kapanmış oluyor. Bu büyüme istatistikleri

ekonomide 2019 yılının üçüncü çeyreğinde başlayan toparlanmanın daha belirgin hale geldiğine işaret ediyor.

Bununla birlikte, beklenenden birazcık (binde 5) daha yüksek bir büyüme hızının gerçekleşmiş olması her şeyin güllük

gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor. Sırasıyla nedenlerine bakalım…

İlk olarak, yüzde 0,9 oranındaki bir büyüme hızı, kişi başına gelirde kabaca 0.5 puanlık bir gerileme anlamına geliyor. Dolar cinsinden kişi başına gelir ise 500 dolardan fazla ve yüzde 5’in üzerinde bir gerilemeyle 9 bin 127 dolara indi. 2019 yılında daha da yoksullaştık.

İkincisi, büyüme hızının

ortalama (potansiyel) büyüme hızının altına inmesi nedeniyle hasılada büyük kayıplar ortaya çıktı. 2001 ve 2009 krizlerinde daralmanın dört çeyrek sürdüğü ve GSYH’nin sırasıyla yüzde –6,7 ve –3,7 oranında küçüldüğü hatırlanırsa, son krizin 2001 ve 2009 krizlerine göre daha kısa sürdüğü ve daha az şiddetli geçtiği açıktır. Bununla birlikte, gerçekleşen büyüme hızı ile ortalama (potansiyel) büyüme hızı arasındaki fark şeklinde ölçülen çıktı açığının gelişimine bakıldığında, son krizdeki kayıpların hiç de azımsanmayacak boyutlara ulaştığı görülüyor (Şekil 1).

Gerçekten son krizde dokuz çeyrek boyunca ortaya çıkan birikimli kayıp GSYH’nin

Ekonomide Zayıf Toparlanma

Osman Aydoğuş Ege Üniversitesi osman.aydogus@ege.edu.tr

2019’da, mal ve hizmet net ihracatında ve devletin nihai tüketim harcamalarında büyük artışlar;

hanehalkının tüketim harcamalarında ise cılız bir artış ortaya çıktı.

(6)

53

İKTİSAT VE TOPLUM MART 2020 • SAYI: 113

Hâl ve Gidiş

dörtte birine eşittir ve 2008- 09 krizindeki kayıpların (43,9 yüzde puan) çok altında kalmakla birlikte, neredeyse 2001 krizindeki kayıp düzeyine (yüzde 28,8) çıkmıştır.

Üçüncü olarak, özellikle de son çeyrekteki 6 puanlık büyümenin kaynakları incelendiğinde büyümenin niteliğinin hiç de iç açıcı olmadığını tespit edebiliyoruz. Üretim yönünden bakıldığında, reel ekonominin en önemli kesimini oluşturan

sanayinin 2019 yılının tamamında büyümediği, 0,7 oranındaki büyümenin esas itibariyle hizmetlerden kaynaklandığı açık. Gerçekten de sanayi (yüzde 0,2) ve imalat sanayi (yüzde 0,1) yerinde saydı ve inşaattaki daralma yüzde 8,6’ya ulaştı. GSYH içindeki payı yüzde 7’nin altına inmiş olan tarım yüzde 3,3’lük bir büyüme hızı ile büyümeye sınırlı bir katkı verirken, asıl büyük katkı kabaca yüzde 2,5

hızıyla büyüyen hizmetler kesiminden geldi. Harcamalar yönünden bakıldığında, 2019 yılının tamamında dış talepteki büyük artışın büyümenin çekici gücünü oluşturduğu açıkça görülüyor. Gerçekten de, 2019’da, mal ve hizmet net ihracatında ve devletin nihai tüketim harcamalarında büyük artışlar; hanehalkının tüketim harcamalarında ise cılız bir artış ortaya çıktı. Buna karşılık, gayrisafi sabit sermaye yatırımlarında çok büyük bir gerileme oldu (Şekil 2).

Büyümeye en büyük katkıyı net ihracattaki artışın sağladığını;

kamu harcamalarındaki artışın ve tüketim artışlarının katkısının pozitif olduğunu; buna karşılık sabit sermaye yatırımlarındaki yüzde 12,4 oranındaki büyük gerilemenin GSYH büyüme hızını aşağıya çektiğini görüyoruz. Daha açık bir ifadeyle, 2019 yılındaki yüzde 0,7 oranındaki cılız büyümeyi toplam talebin bileşiminin dış talep lehine değişmesi, yani harcama kayması sağladı.

Ancak, dördüncü çeyrekte bu durum tersine döndü.

Dördüncüsü, yılın son çeyreğindeki gelişmeler talepteki dışa kaymanın sona erdiğini, büyümeye asıl katkıyı yeniden iç talebin sağlamaya başladığını gösteriyor (Şekil 2).

Gerçekten de ilk iki çeyrekte küçülen ithalat son çeyrekte çok yüksek bir oranda artarken, ihracattaki artışta büyük ölçüde yavaşladı. İlk çeyrekte şiddetle küçülen özel tüketimde son çeyrekte hızlı bir artış

n Şekil 1 – Üç krizde Çıktı Açığının Gelişimi: 2001.II-2003.I, 2007.

IV-2009.III, 2018.IV-2019.IV (% puan)

Kaynak: TÜİK verilerinden kendi çizimimiz.

n Şekil 2 – Harcama Bileşenlerinin Gelişimi: 2019.I-2019.IV (önceki yılın aynı çeyreğine göre, %)

Kaynak: TÜİK verilerinden kendi çizimimiz.

(7)

harcamalarındaki artış hızında ciddi bir gerileme yaşandı.

Sabit sermaye yatırımlarındaki gerileme ise yavaşlayarak –0,6’ya indi. Sonuçta, son çeyrekte net ihracatın büyümeye katkısı negatife dönüştü ve büyümeyi iç talep artışı, özellikle de en büyük harcama bileşeni olan (GSYH’nin yüzde 58’i) özel tüketim harcamasındaki artış sağladı. Cari fazlanın son çeyrekte yeniden açığa dönüşmüş olması da tüketimle büyümenin bir başka göstergesi.

Beşincisi, gayrisafi sabit sermaye oluşumundaki gerileme hız kesmekle birlikte devam ediyor. 2018’de yüzde –0,6 küçülen yatırımlar, 2019’da özellikle inşaat yatırımlarındaki şiddetli daralma (yüzde –18,6) nedeniyle yüzde 12,4 oranında geriledi. Son çeyrekte sermaye oluşumundaki gerilemenin yavaşlaması ve makine teçhizat yatırımlarındaki artış (yüzde 11,7) olumlu bir gelişme olarak düşünülebilir. Ne var ki, makine- teçhizat yatırımları içinde silah sistemi harcamalarının da yer alması belirsizlik yaratmaktadır.

Örneğin, S-400 füze sistemi alımı için yapılan harcamalar makine-teçhizat yatırımları içinde yer almaktadır.

Dolayısıyla makine-teçhizat yatırımlarındaki artışın ihtiyatla yorumlanması yerinde olacaktır.

Sıcak savaşın eşiğine gelindiği bir dönemde askeri silah sistemi alımlarının hızla artmış

olduğunu, dolayısıyla üretken makine-teçhizat yatırımlarında artışın sınırlı kaldığını

öngörebiliriz. Kaldı ki, son çeyrekteki önemli artışa karşın, makine-teçhizat yatırımları 2017 yılının son çeyreğindeki düzeyinin hala yüzde 14 gerisindedir.

Son olarak, GSYH

tahminlerinde yer alan stok değişmelerinin dördüncü çeyrekte büyümeye sağladığı olağanüstü büyük katkıyı ele alalım. Stok değişmeleri kalıntı yöntemiyle hesaplanıyor ve sadece stok değişmelerini değil, istatistiki hatayı da içeriyor.

Bilindiği üzere, TÜİK, GSYH’yi hem üretim hem de harcamalar yoluyla tahmin ediyor. İki ayrı yolla yaptığı tahmin arasında fark olduğunda üretim yoluyla GSYH tahmini esas alıyor ve farkı (pozitif veya negatif olabilir) stok değişmeleri olarak harcamalar yoluyla GSYH tahminine ekliyor. Harcama bileşenlerinin büyümeye katkılarının hesaplanmasında da stok değişmelerinin katkısı yine kalıntı olarak hesaplanıyor.

BETAM’ın 2019’un son çeyreği için hesapladığı nihai talep bileşenlerinin büyümeye katkılarını Tablo 1’de verdik.

Üretim yoluyla hesaplanan büyüme hızı yüzde 6’dır. Özel tüketim, kamu tüketimi, ihracat yatırım ve ithalatın büyümeye katkılarının toplamı –2,5 puandır. Öyleyse, stok değişmelerinin büyümeye katkısı bir kalıntı olarak üretim yoluyla hesaplanan büyüme hızıyla (6 puan) toplam nihai talebin katkısı (–2,5 puan) arasındaki fark alınmak suretiyle 8,4 puan olarak bulunur.

Kuşkusuz, kalıntı olarak bulunan bu büyük katkının bir bölümü istatistiksel hatadan (tahmin hatalarından), bir bölümü de gerçekten stoklardaki artıştan kaynaklanmıştır. Hangisinin payı ne kadardır? Bilmemiz olanaklı değil. Büyüme hızı istatistiklerine gölge düşüren bu belirsizliğin ortadan

kaldırılmasının yolu TÜİK’in de stok değişmelerini ve istatistiksel hatayı, gelişmiş ülkelerin istatistik kurumlarının yaptığı gibi, ayrı ayrı vermesidir.

Kaynaklar

BETAM (2020), Büyüme

Değerlendirmesi: 2019 4. Çeyrek - Net Dış Ticaret Büyümeyi Baskılıyor(https://betam.

bahcesehir.edu.tr/2020/03/

buyume-degerlendirmesi-2019-4- ceyrek/ (Erişim: 04.03. 2020)

Özel

Tüketim Kamu

tüketimi Yatırım İhracat İthalat Stok

değişmeleri GSYH Büyüme hızı

3,8 0,4 –0,2 1,4 –7,9 8,4 6,0

Kaynak: BETAM (2020)

Referanslar

Benzer Belgeler

Anket sonucunda firmaların uzun vadeli finansman ihtiyacını karşılarken finansal hiyerarşiye uygun olarak davrandıkları, öncelikle iç finansal kaynaklara daha sonra

Romero-Avila (2009:3030) 1950-1992 yılları arasında kalan dönemde 61 ülkenin veri setiyle panel birim kök testleri ve gecikmesi dağıtılmış bir regresyon analizi yaparak

MENKUL DEĞERLER TİCARETİ A.Ş.- BAHAR MENKUL DEĞERLER TİCARET A.Ş.- BANKPOZİTİF KREDİ VE KALKINMA BAN- KASI A.Ş.- BAŞKENT MENKUL DEĞERLER A.Ş.- BGC PARTNERS MENKUL

BAĞIMSIZ DENETİMDEN GEÇMİŞ 1 NİSAN - 31 ARALIK 2018 DÖNEMİNE İLİŞKİN KONSOLİDE FİNANSAL TABLOLARA İLİŞKİN AÇIKLAYICI DİPNOTLAR.. (Tutarlar, aksi belirtilmedikçe,

arasında Turcas Petrol A.Ş.’nin Turcas Kuyucak Jeotermal Elektrik Üretim A.Ş.’de (“Turcas Kuyucak”) sahip olduğu hisselerinin tamamının satışına ilişkin

İkinci bölümde ekonomik büyüme, kamu yatırımları, ana yatırım türleri, kamu kaynaklarının kaynaklara göre dağılımı, sabit sermaye yatırımları, vergilerin

Bu çalışmada pozitif psikolojik sermaye konusu, Türkiye’deki lisansüstü tezler kapsamında Ulusal Tez Merkezi veri tabanından elde edilen yüksek lisans ve doktora

Türkiye’de 2011 yılının Ocak ayından beri azalmakta olan 15-24 yaş arasında işsizlik oranı Mayıs ayında da bir önceki aya göre azalarak %17.5 oranında