23 - 27 KASIM 1998
ANKARA HİL TON OTELi
"DİNİ KONULARDA TOPLUMUN AYDINLATILMASI VE
DİNİN FARKLI YORUMLANMASINDAN KAYNAKLANAN PROBLEMLER VE ÇözÜM YOLLARI"
KOMiSYONU
B İLDİRİLERi
FIKIH MEZHEPLERİ VE TAKLİT
Dr. İbrahim PAÇACI
Tebliğime, dikkat çekmesi açısından, değişik zamanlarda
farklı şahıslar tarafından söylenen ifadelerle başlamak
istiyorum:
"Müçtehit üstatlarımızın sözlerine aykırı bir nass
görüldüğünde, nesh veya tercih yoluyla bu nassın terk
edildiğinde hükmelidir; yani nass değil imamların sözü
alınır."
"Müfti sağlam bir müçtehi t bile olsa, kendi re' yi ile
irnarnlarımıza muhalefet
gördüğünden daha hükmetrnezlerdi..."
kuvvetli
edemez. Zira, imamlar, bir delil görmeseyd.tler
"İçtihat iddia edenin ya aklı no~sandır, ya da dini ... "
onun böyle
\
X
\
"Kim mutlak içtihat iddiasında bulunursa, onun aklı yoktur.
Bu sebeple, uzun hapis ve şiddetli işkenceye müstehaktır."
"Her mükellefin dört mezhepten birine bağlanması vaciptir.
Mezhebini terk edene ta'zir tatbik edilmesi gerekir."
Bu görüşlere mukabil bir kısmı da şöyle demektedir:
"Avamın mezhebi yoktur. Avamın mezhebi, müftisinin mezhebidir."
"Bir fakih eşihe 'sen e~bette boşsun' dese ve kendisi bu sözün üç talak ile boşama olduğu içtihadında bulunsa, fakat
,·.
.. i
kadı (hakim) mezkur boşamanın ric1i bir talak olduğuna
hükmederse, bu hükme tabi olabilir." ..
Bu sözleri çoğaltmak mümkün. Fakat bu kadarı, dikkat çekmesi bakımından yeterlidir diye düşünüyorum. Tabi
bunların dışında mutedil ~örü~l~r de bulunmaktadır.
Hz. Peygamber döneminde, ashabın görüş ayrılığı söz konusu
değildir. Zira, bu dönemde, Hz. Peygamber'den uzakta herhangi_ bir problemle karşılaşıldığında, o problernin çözümünde, önce Kur'an-ı Kerim' e bakılır, burada bulunamazsa, sünnete müracaat edilirdi .1 Bu iki kaynakta da . hüküm açık olarak bulunama·zsa, içtihatta başvurulurdu.
Fakat içtihatla varılan hüküm ilk fırsatta Hz. Peygamber'e arz edilirdi.
'ı
\
X
Hz. Peygamber'den sonra, sah~be ve tabiun dönerninden itibaren görüş ayrıl ı ğı başlamış, as r-ı
uzaklaştıkça da bu ihtilaflar çağalmıştır.
ayrılıklarının sebepleri şöyle sıralanabilir:
saadetten Bu görüş
a) Ki tap ve sünette geçen bazı kelime ve cümlelerin farklı -·
·anlaşılması ve yorumlanrnası,
--·--
. - - · - · --···
b) Hadislerin bilinmemesi, sıhha t derecesi -ve ·ölçüsü·
konusundaki farklı telakkiler,
c) İçtihat usul ve gücünün farklılığı,
d) Sosyal ve tabii çevrenin tesiri,
2
.
'·... ~:
'-~il
Bu sebeplerden kaynaklanan görüş ayrılıkları bul u~akla
birlikte, müçtehi t imamlar" devrine kadar mezheplerden söz edilmemektedir. Her merkezde birçok alim ve müÇtehit bulunmakta, soruları cevaplandırmak ta ve dayaları
halletmektedirler; fakat bunlara izafe edilen bir mezhep yoktur. Bu devirde, fıkhın ve fıkıh usulünün tedvin edilmesi, nazari konularda içtihat ediimeye başlanması, fıkıh rnektaplerinin te şekkül ederek münazara ve
münakaşaların başlaması gibi sebeplerle mezhepler teşekkül
etti.
Önceki devirlerde halk, dini problemlerini istediği
müçtehide sorar ve aldığı ·cevaba göre arnel eqerdi; devamlı '
olarak bir müçtehide bağlanmazdı. Alimler de mezhep hükümleri, .imanın görüşleri üzerinde değil, Kıtap ve sünnet delilleri üzerinde
bir müddet _sonra,
zayıflaması, hazır
sebat·ederdi. Mezheplerin t~Şekkülünden
. . . \
içtihat terbiye ve kül türühün değişip
hükürnlerin çoğalması, siyasi \ baskı gibi
çeşitli nedenlerle mezhep taassubu meydC§l.na geldi. Artık,
mutaassıp mukalli tler delil üzerinde değil, mezhep görüşü
üzerinde duruyor, başka mezhepleri kötüleyerek, delili
zayıf bile olsa bağlandığı mezhebi üstün göstermeye
çalışıyordu. İşte bu taassup, Kerhi'ye, başlangıçta ifade
etmiş olduğum, "Müçtehi t üstatlarımizın · sözlerine--aykırı bir nass görüldüğünde, nesh veya tercih yoluyla bu nassın .. ~" .·
terk adildiğine hükmelidir; yani nass değil imarnların görüşü alınır." Sözünü söyletrniştir.
Mezheplerin ortaya çıkışından sonra mezhep taassubunun
yaygınl~.a~ı üzerine fıkıh usulü alimleri·· arasında·, t~klid
ve içtihat konuları üzerinde tartışmalar başlamıştır.
Nazari olarak içtihat-taklit münakaaları dördüncü asırda başlamıştır. Bu tarihten itibaren yazılan usul kitaplarının
3
·, .·!.:
tamamında
.
· .. / .bu: , münakaşaya yer verilmiş, ayrıca bu konuda müstakil kitap ve risaleler yazılmıştır.
Bu tartışmada bir kısım usulcüler içtihattan tarafa görüş
beyan ederlerken, diğer bir kısmı da taklidi savunmuşlardır. İçtihat-takli t tartışmasında uç noktaları
·temsil- edenlerden içtihat taraftarı olanlar, taklide neredeyse hiçbir meşruiyet tanımazken, taklit taraftarları,
taklidin vacip olduğunu, içtihat kapısının kapandığını
ı
iddia etmişlerdir.
İçtihat-taklit tartışması ~le doğru orantılı olarak içtihat ehliyeti konÜsu da ele alınmıştır. İçtihat ilim ve kül türünden uzaklaşıp, taklit ruhunu benimseyen kimseler, içtihat şartlarını açıklarken tahfif ve ruhsat tarafına hiç tema$ etmedikleri gibi, zorlaştırma cihetini seçmişlerdir.
Mesel~, \ Kitap ve sünnetin tümünün, bütün anlayış ve sıhhat şartlarıyla \ beraber bilinmesinin mutlak bir şart olarak
ileri sürüldüğü görülmektedir. Buna mukabil, taklide karşı
olan alimler ise içtihat ehliyeti ile ilgili şartları hafifletmişlerdir. Bunlardan Şevkani, "Her ilirnde
derinleşrnek iyi olmakla birlikte, içtihat ehliyeti için
şart değildir. Tefsirler yardımıyla Allah' ın ayetlerini, sahih hadis ki taplarından da sünneti anıayacak kadar sarf.
ve nahiy ile fıkıh usulü bilenler, müçtehittirler; bu sebeple başkasını taklit etmeleri caiz değildir; hiçbir kimsenin reyi mukabilinde ayet ve hadisi terk edemezler."-
demiştir.
İçtihat-~aklit tartışmalarına girmek yerine, _ takli tl e ilgili müçtehi t imamların görüşlerini sıralamanın yerinde
olacağını düşününüyorum:·
..
.
. :~.!
.
.../. ':
İmam-ı Azam Ebu Hanife , ve talebesi Ebu Yusuf şöyle
Ciernektedir: "Nereden söylediğimizi (hükrnümüzün delil ve
kaynağını) tetkik edip bilmeden birim rey'imizle fetva verrnek hiç kimse için helal değildir."
İmam-ı Azam; "Bu benim re/yimdir ve elde edebildiğim
. . -
re'yle:rin en iyisidir. Bundan daha iyisini bulan olursa onu kabul ederiz." Demiştir.
Şu sözler ise İmam Malik' e aittir: "Ben bir beşerim; hata da ederim isabet de ... Re'y ve içtihadı~ inceleyin, kitap_ye sünnete uyan her sözümü alın,
sözlerimi de terk edin."
onlara uymayan bütün
İmam Şafii ise şöyle demiştir: "Delilsiz ve hüccetsiz olarak bilgi toplayan kimse
. . . \
toplayana benzer; to~ladığı bir bunun içinde kendisini sokacak bilmez."
gece karanlığında odun
arkalık odunu yüklenirkan bir yılanın bulunduğunu
"Benim kitabında Rasulullah'ın sünnetine ]nuhalif bir görüş bulursanız, benim sözümü terk ederek Rasulullah' ın sözüne uyun."
Şafii' nin talebesi Müzeni, muhtasar isimli eserine şöyle başlamaktadır: "Bu ki tabı Şafii' nin ilminden özetledim.
Maksadırn öğrenmek isteyenlere kolaylık temin etmektedir.
Ancak şunu haber vereyim ki, Şafii, herkesin kendi din
·hayatının bizzat şuuruna varması ve tehlikeden korunması
için, gerek kendini ve gerekse diğer rnüçtehi tl eri taklit etmeyi yasaklamıştır."
5
İmam Ahmed b. Hanbel' e göre, delilini incelemeden l].içbir müçtehidin söz ve reyine uyulamaz . Eğer delili sağlam ve sahih ise, buna dayalı hüküm ve fetvası kabul edilir, ki buna taklit değil "ittiba" denir. İttiba ise, Hz. Peygci.mber ve ashabından gelene uymaktır; sonra tabiun gelir ki, kişi
bunda muhayyerdir.
Şu sözler de ona aittir: "Ne beni, ne Malik'i, ne Sevri'yi ve ne de Evzai'yi taklit et; hüküm ve bilgiyi onların
aldığı kaynaklardan al."
"Dinini hiçbir. müçtehide ısmarlama, Hz. Peygamber ye
ashabından geleni al; sonra tabi un gelir ki, kişi bunda muhayyerdir."
Görüldüğü gibi imamlar: taklidi hoş
karşıl~şlardır.
müçtenit
Şeriatta asıl olan da, taklidin yerilmesidir. Çünkü -taklit, delilsiz olarak başkas:;ı.I}a uymak ve tabi olmaktır. Her mükelleften istenen Allah ve Rasulüne itaat etmesidir. Bu da, Kur'an ve sünnette belirtilen hükümlere uymakla olur. Bir meseleyle ilgili Kur' an ve sünnete müracaat edilip de orada açık hüküm bulunduğunda
. .
onunıa amel edilir. Mükellef bu naslarda sarih olarak hükmü bulamazsa, usulünce içtihatta bu~unur. Eğer mükellef içtihat yoluyla hükümleri anlamaktan aciz·kalırsa;· hükmünü bilmek ve anlamak istediği meseleyi, ilim ehlinden, alimlerden sorar ve aldığı cevaba göre amel eder.
Şevkani'nin şu sözleri mevzuuyu çok güzel bir şekilde açıklamakt"adır. "Selefin çoğu ne müçtehit ne de mukallitti.
Sahabe, tabi un ve etba -içinden- içtihat seviyesine
ulaşamayanlar, muayyen bir müçtehidi taklit etmiyor, onlardan problemleriyle ilgili delilleri sorup öğrenerek
6
.-.d
. .. i
bunlara i ttiba' ediyorla,rdı... Bu mezhepler ve delilsiz '
olarak bir başkasının sözünü kabul ve tatbik manasındaki
taklid, nesillerin en hayırlılarından sonra · ort:aya
çıkmıştır. 11
Dördüncü asra kadar bir kimsenin, dini-arneli. hayatında bir mezhebe bağlanmasının gerekliliğini ortaya atan olmamıştır.
Tatbikatta, müçtehi t olmayanlar, herhangi bir müçtehi tten meselesinin hükmünü sorar aldığı fetvaya uyabilir, fakat
artık bütün meselelerini aynı müçtehide sorma mecburiyetini
hatırıma bile getirrnezdi.
Mezhep taassubu başladıktan sonra. Bir mezhebe bağlılığın
lüzurnu da tartışılmaya başlanmıştır. Müteahhirundan olan mezhep mukallit ve mutaassıpları, her mükellefin dört
. ı .
mezhepten birine.
bağlanmasının
vacipolduğunu ~~e·
mezhebiniterk edene ta' zir tatbik edilmesi gerekt~ğini iddia
etmişlerdir. Buna muka~il, diğer bazı usulcüler ise, bir mezhebe bağlanmanın gerekli .olmadığını, belki caiz
olabileceğini, gerektiğinde o mezhebi bırakıp başka bir mezhebe geçebileceğini kabul etmiŞlerdir.
Herhangi bir mezhebe bağımlı kalmanın gerekli oll!l;a9-ığını
kabul edenler, bunun bir kolaylık, genişlik olduğunu,
rahmet olduğunu ileri sürmüşler ve 'Hz~ Peygamber'in
"ürnrnetimin ihtilafı rahmettir. 11 Mealincieki ·hadisini delil olarak göstermişlerdir.
Herhangi bir mezhebe bağlılığın gerekliliğini savunmak . ne kadar. hatalı ve yanlış ise "içtihat edemeyen kişinin karşılaştığı bütün meselelerde belirli bir irnarnı taklit etmesi vacip değildir; dilediği müçtehidi taklit edebilir.
Zira ümmetin ihtilafı rahrnettir. 11 Dernek de doğru değildir.
7
.
·. :/Öncelikle ileri sürülen bu hadisin sahih olmadığını,
munkatı' olduğunu belirtmek istiyorum. Bu · hadisin, ittifakla ilgili ayet ve hadisler karşısındaki durumun
değerlendirilmesini ise sizlere bırakıyorum. Bununla birlikte, bu hadisin Hz. Peygamber'den varit olduğunu kabul
etmiş olsak bile, bu anlamda söylenmediği, belki, değişik görüşlerin tartışılmasından, gerçeğin ortaya çıkacağına,
fikir ve düşünce özgürlüğüne, farklı görüşlerin tartışıldığı bir ortamda düşünürlerin ufkunun daha geniş
olacağına işaret ettiği söylenebilir.
Doğru sadece bir tanedir. -· Bütn · müçtehi tler bu doğruya ulaşmak, onu bulmak için gayret sarf etmişlerdir. Eğer doğruya ulaşabilmişlerse iki ecir, hata atmişlerse bir ecir
kazanmışlardır. Aynı şekilde, mukallitlerin de, doğruya
ulaşmak \için gayret sarf etmeleri gerekir. Dolayısıyla,
delilsiz \olarak, körü körüne taklit etmek yerine, içtihat bahsinde de işaret edildiği gibi delillerine bakılarak
kanaat getirilmesi, yani ittiba' edilmesi gerekir. Hz.
Peygamber, "pek çok rnüftü fetva verse de, kalbine sor."
Derken buna işaret etmektedir. Vicdanen doğru olduğuna ···
inanmadan bir fetvaya uymak caiz değildir.
Sonuç ·- ····olarak; herkesin, · hükmü asıl kaynaklarından
Kur'an'dan ve sünnetten alması gerekir. Buna gücü yetmeyenler ise, bir imama ve müçtehide ittiba'· edebilir.
İttiba' ise körü körüne müçtehidin deliline bakarak,
görüşünü paylaşmak anlamını
taklit anlamına gelmeyip, tercih te bulunmak, onun
taşımaktadır. Bir mezhebe
bağlılığın.gerekliliğini savunmak kadar, "kişi muhayyerdir,
dilediği müçtehidi taklit eder" demek de doğru değildir.
Verilen fetvanın kişinin vicdanını tatmin etmesi gerekir.
8