KARŞILAŞTIRMALI SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMLERİ
3. HAFTA
ALMANYA SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ
• 20. yüzyılın başlarına kadar, kalifiye olan ve iyi maaşla istihdam edilen çalışanlar(Müstahdem: Sözleşmeli işçi ya da sözleşmeli memur), sigorta kapsamı dışındaydı.
• Sosyal güvenlikten, sadece düşük maaşlı müstahdemler faydalanabiliyordu.
• 1911 yılında kabul edilen ve 1912 yılında yürürlüğe giren “Müstahdemler için Sigorta Kanunu” ile, işçilerden farklı olarak, müstahdemlere ayrı bir sosyal sigorta oluşturulmuştur.
• Anılan Kanun, belli bir maaş sınırına kadar (yıllık 5000 Mark), bütün
müstahdemlerin sigortalanmasını öngörmüştür. Müstahdemlerin yaşlılık sigortası, daha yüksek prim ödemelerine ve daha uzun bekleme sürelerine dayanmaktaydı. Ancak buna bağlı olarak, hastalık, yaşlılık ve maluliyet
durumlarında kendilerinin ve geride kalanlarının bakım hizmetleri, sigortalı işçilere nazaran daha iyi koşullarda sağlanmıştır.
• Birinci Dünya Savaşı yıllarında Alman İmparatorluğu, savaş koşullarına uyum sağlayabilmek adına, sosyal güvenlik ile ilgili çok sayıda düzenleme yapmıştır.
İşsizlikle mücadele çerçevesinde devletin,
belediyelere finansal katkıda bulunması, savaşa katılan sigortalıların eşlerine analık yardımı
yapılması, sigortalı işçilerin emeklilik yaşının 70’ten 65’e çekilmesi ve böylece müstahdemlerin
emekliliği için gerekli olan yaş sınırı ile eşitlik sağlanması, öne çıkan düzenlemelerdir.
• 1915 yılında, çalışanların %57’si yaşlılık ve maluliyet sigortası, %47’si yasal hastalık sigortası, %71’i iş kazası sigortası
kapsamındaydı. Bu rakamlar incelendiğinde, reklamdaki ifadeler abartılı olsa da, Alman İmparatorluğu’nun sosyal politika
uygulamalarında, Danimarka ve Büyük
Britanya ile birlikte başarı sıralamasında en üstte yer aldığı gerçeği, dikkate değerdir.
• Birinci Dünya Savaşı’ndan kayıpla çıkan ve ekonomik gelişmesi durağanlaşan Almanya’da, halk tarafından sosyal politikanın geliştirilmesine yönelik talep, 1920’lerin sonunda tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik buhranın olumsuz etkilerine rağmen, devlet tarafından karşılık bulmuştur.
• Savaştan sonra sosyal reformların ilki, kısmen işçi ve işveren sendikaları tarafından bağımsız olarak, kısmen de yasal olarak yeniden düzenlenen çalışma hayatında gerçekleştirilmiştir.
• Sendikaların yaptığı, işgücü anlaşmasına dayanan düzenlemeye göre, işçi sendikaları, işçilerin yetkili temsilcileri olarak kabul edilmiş ve büyük işletmelerde işçi temsilcilerinin oluşturulması öngörülmüştür.
• . Yapılan yasal değişikliklere göre ise, örneğin, savaş zamanında kısıtlanan iş güvenliği tekrar yürürlüğe
girmiş ve çalışma saatleri ile işsizlik yardımları yeniden düzenlenmiştir. 1924 yılında sosyal yardım hakkı, bir Kanun ile düzenlenmiştir. Daha geniş kitlelere
ulaşarak, fiziksel yardım ile birlikte sosyal destek
sağlamak amaçlanmıştır. Önceden yoksullara yardım, genel itibariyle kiliseler ve belediyeler vasıtasıyla
yapılmakta ve toplumun sadece bazı kesimleri sınırlı düzeyde anılan yardımlardan faydalanabilmekteydi.
• Dönemin en dikkat çeken gelişmesi ise, sosyal güvenliğin önemli bir eksiğini kapatan işsizlik sigortasının kabul edilmesi olmuştur. 16
Temmuz 1927 tarihli İşe Yerleştirme ve İşsizlik Sigortası Kanunu ile, İş Bulma ve İşsizlik
Sigortası Kurumu kurulmuş ve bugünkü İş Ajansı’nın (Bundesagentur für Arbeit)
temelleri atılmıştır.
• Weimar döneminde sosyal politika alanında atılan adımların hızını, 1930’lu yıllarda tüm dünyayı etkileyen küresel ekonomik kriz ile,
Alman Devletinde 1920’lerin başından itibaren giderek güçlenen sosyalist olmayan siyasetçiler yavaşlatmıştır. Buna rağmen, Bismarck
döneminde temeli atılan binanın duvarları sağlamlaştırılmış ve eskiyen yerleri restore edilmiştir.