Özgürlük Yürüyüşü
6 Şubat 2015 / 2s 8dk / Dram, Tarihi , Biyografik
Yönetmen Ava DuVernay
Oyuncular: David Oyelowo, Tom Wilkinson, Carmen Ejogo
Ülke İngiltere, ABD
Film, 2015 Oscar Ödülleri’nde ‘En İyi Film’ dalında aday olan, 1964 yılında, henüz otuz beş yaşında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen ABD Atlanta doğumlu Martin Luther King’in hayatından esinlenilerek çekilmiştir.
Film, Martin Luther King Jr.’ın önderliğinde 1965 senesinde yaşanan özgürlük yürüyüşünü anlatıyor.
1965 yılında Alabama’nın Selma kentinden eyalet başkentine giden 87 kilometrelik yolda, tarihe geçen üç protesto yürüyüşü yapıldı. Martin Luther King öncülüğündeki bu yürüyüşler kamuoyunu ateşledi ve A.B.D. Başkanı Johnson’un Oy Hakkı Kanunu’nu çıkarmasını
sağladı. Film, bu tarihi olaylar zincirinin 50’nci yılında direnişin filizlenip dev bir insan hakları savaşına dönüştüğü tehlikelerle ve baskılarla dolu üç aylık sürece odaklanıyor.
Özgürlük Yürüyüşü
25 Mart tarihindeki ilk yürüyüş denemesi kızgın beyazların ve polisin şiddet uygulaması nedeniyle iptal edildi. Bu şiddet o kadar yoğundu ki 25 Mart 1965, ABD tarihinde ‘Kanlı Pazar’ olarak anıldı ancak Kanlı Pazar, Yurttaş Hakları Hareketine halk desteği
sağlanması konusunda bir dönüm noktası oldu.
King ABD’nin ideallerine bağlı bir vatansever ve çok iyi bir Hrisitiyan’dır. Vietnam savaşı konusunda sert eleştiriler yapmıştır. 4 Nisan 1967 yılında, New York City Riverside Kilisesinde - öldürülmesinden tam olarak 1 yıl önce- Vietnam’ın Ötesi:
Sessizliği Kırmanın Zamanı başlıklı konuşmasını yaptı ve ABD'yi "bugün Dünya'nın en büyük şiddet sağlayıcısı" olarak adlandırdı. Aynı zamanda Kuzey Vietnam’ın toprak reformunu da övdü.
Özgürlük Yürüyüşü
‘Selma’, Martin Luther King’in Nobel Barış Ödülü’nden sonra ABD Başkanı Johnson ile ‘özgürlük’ üzerine yaptığı görüşmelerle başlıyor.
FBİ’ ın gerçek dinleme kayıtlarına dayandırılarak oluşturulan senaryoda, King ve adamlarının eylemsel hareketliliği yönetme biçimleri, Ku Klux Klan denilen faşist örgütle mücadeleleri ön planda.
Siyahi ırktan gelen insanlara tanınan ‘oy kullanma hakkı’, eyalet valilerinin umarsız tavırları nedeniyle bilerek bürokratik engellere takılıyor.
Kağıt üstünde haklarını elde eden insanlar, devlet içine kümelenmiş faşist memurlar tarafından engellenerek toplumdan dışlanıyor.
King’ in dönemin ABD Başkanı Johnson’dan talepleri reddedilince, nüfusunun dörtte üçünü siyahi ırkın
oluşturduğu ‘Selma’ adlı kasabadan eyalet başkentine, Washington’da bulunan Beyaz Saray’a kadar yürüyüşler gerçekleştirme planları yapılıyor.
Yürüyüşlerden önce halkı örgütlemek için kendi ailesinden fedakarlıklar yapan King, siyah ırka karşı polisin acımasız tavrı karşısında duygularıyla mantığı arasında karar vermek zorunda.
Uluorta öldürülen insanlar, polisin kameralara aldırış etmeden yüzlerce siyah insana uyguladığı gazlı coplu saldırı tüm ülkede büyük infial yaratıp, olayı toplumsal bir alandan alıp, ABD’nin ülke sorunu haline dönüştürüyor.
Özgürlük Yürüyüşü
Özgürlük Yürüyüşü
Film güneydeki siyah hareketinin temel karakteristiklerinin tümünü izleyiciye aktarmakta.
Duygusal kilise toplantıları, güncel çatışmalara uyarlanan Hıristiyan ilahileri, kaybedilmiş Amerikan ideallerine göndermeler, şiddetsizlik ilkesine bağlılık, mücadele ve kendini feda etme kararlılığı.
Öte yandan film, yurttaş hakları hareketinin farklı kanatları arasındaki hem siyasal hem örgütsel strateji ve taktiklere dair de bir tablo çiziyor.
Özgürlük Yürüyüşü
Örneğin King’in Selma’da uzun süredir siyahların bilincini yükseltme çalışması yapan SNCC (Student Nonviolent Coordinating Committee/ Şiddet Karşıtı Öğrenci Koordinasyon Komitesi) üyesi gençlerle tartıştığı sahnede, kendisinin ve örgütünün prensiplerini aktardığı sözleri hareketteki bölünmeleri gözler önüne sermesi
bakımından kilit öneme sahip.
SNCC gibi yerli halk içinde uzun soluklu militan taban çalışmasına girişmekten ziyade, King ve örgütü medyanın etkin kullanımıyla ‘şiddetsizlik’ ilkesine dayalı boykot, oturma eylemi ve yürüyüş gibi kitle gösterilerinin kamuoyunda yarattığı basınç sayesinde siyasetçilerle müzakere yöntemini benimsiyor.
Diğer deyişle stratejileri, medya aracılığıyla beyaz yerel otoritelerin şiddet içeren uygulamalarını gün yüzüne çıkararak beyaz kamuoyunda, siyahların karşılaştığı haksızlıklara dair farkındalık yaratmaya dayanıyor.
Özgürlük Yürüyüşü
Böylelikle siyahların hayatlarında adım adım gerçek ve somut değişiklikler
yapılabildiğini savunan King, SNCC veya Malcolm X gibi hareketin daha radikal
aktörlerini bir anlamda somut kazanım elde edememekle eleştiriyor. Filmde Malcolm X’in devrimci radikalizmiyle King’in şiddet karşıtı müzakereci siyaseti birkaç kez
karşı karşıya getiriliyor. Hatta King’in elini başkan karşısında en güçlü kılan unsurun şiddet karşıtlığı olduğu vurgulanıyor.
King’in siyahların sistematik ezilmişliğine karşı şiddet karşıtlığını ve sevgiyi öne
çıkaran söylemini naif bulan eleştiriler, siyah hareketi geliştikçe artacak ve bu durum King’i kendi solu ve sağı arasında sıkışarak daha radikal bir pozisyon almaya
sürükleyecektir. Bu tercihin fitilini ateşleyen anlardan biri Polisin vahşice saldırdığı yürüyüşü tekrarlamak için, çağrıcısı olduğu ikinci bir yürüyüşü tartışmalı biçimde sonlandıran King’in hareket içindeki güvenilirliğinin sarsıldığına, King’in radikal siyahlar arasında öfke uyandırdığına şahit oluruz
Özgürlük Yürüyüşü
Şiddet karşıtlığı sebebiyle hem liberallerin hem anaakım medyanın desteklediği King’in 1967’de Vietnam Savaşı konusunda başkanla giderek daha fazla ters düşmesi, etkisinin iyice cılızlaşmasıyla sonuçlanacaktır.
Tarihçi Howard Zinn, King’in bu dönemde yurttaş hakları hareketinin pek ele almadığı yoksullukla ilgili meselelere eğilmeye başladığını, savaşla yoksulluk arasında bağlar kurduğunu belirtir.
King, 1968 yılında siyah temizlik işçilerinin grevini desteklemeye gittiği Memphis’te suikasta uğradığında, ekonomik adalet şiarlı ‘Yoksul İnsanların Kampanyası’nın hazırlığını yapmaktaydı. Ancak ölümünden hemen sonra King, anaakım medya tarafından tüm radikal ve sistem dışı unsurlarından arındırılarak neredeyse gayrı siyasi bir ‘aziz’e dönüştürülür.
Özgürlük Yürüyüşü
Filmin büyük bir başarısızlığı, kazanılan yasal hakları kitlesel mücadelenin
başarısı, iktidarı çaresiz bırakarak kazanılmış davalar olarak tasvir etmek yerine, devlet büyüklerinin neredeyse bir lütfu olarak okumaya açık tavrı.
Örneğin, Oy Hakkı Yasası’na uzanan, yıllar süren diğer eylemlerden pek
bahsedilmemesi, yahut Malcolm X’in filmde şiddet yanlısı olarak sürekli kenara itilmesi ve temsil ettiği mücadele ayağının hiç yer bulmaması bu bakımdan dikkat çekiyor.
Öte yandan filmin King ile Başkan Lyndon Johnson’ın ilişkisini ABD’deki resmî anlatının aksine çok daha gerilimli ve çatışmalı bir biçimde tasvir ettiğini de göz ardı etmemek lazım.
Özgürlük Yürüyüşü
Resmî anlatı demokrat Johnson’ın King önderliğindeki sivil haklar hareketini desteklediğini ve ikilinin birçok alanda işbirliği yaptığını vurgular.
Filmse bu ilişkiye dair farklı bir yaklaşım sergileyerek Johnson’ı kurnaz bir politikacı olarak tasvir ediyor. Johnson’ın King’e hayırhah yaklaşmasının en önemli sebebi siyah hareketin iyice radikalleşmesine, şiddetsizlik prensibini savunan King’in kontrolünden çıkıp Malcolm X’in en önemli temsilcisi olduğu daha radikal çizginin egemenliğine girmesine engel olmak
istemesi. Yani giderek daha gerginleşen durumu kontrol altında tutmaya çalışarak hareketi daha geleneksel, kurumsal siyaset biçimleri içinde soğurmak.
Üstelik Johnson, King’in atacağı adımları önceden bilmek ve şekillendirmek için FBI’ın
‘hizmetlerinden’ yararlanmaktan da çekinmez. Tüm bunlar ışığında Johnson’ın 1965’te nihayet siyahların güney eyaletlerinde seçmen olarak yazılmalarının önündeki engelleri kaldıran Oy Hakları Yasası’nı kabul etmesi, kendini Alabama valisi Wallace gibi
muhafazakârlardan ayrıştırma ihtiyacından kaynaklanıyor. Johnson’ın Wallace ile karşı karşıya geldiği sahne bu bakımdan kilit öneme sahip.
Özgürlük Yürüyüşü
Özgürlük Yürüyüşü
Başkan açıkça üzerinde tarihî bir sorumluluk hissettiğini, ülkenin geleceğini düşündüğünü, tarihin kendisinden nasıl bahsedeceğini dert edindiğini belirtiyor.
Filmin bu vurgusu, nihayetinde yasanın önünü açan temel faktörün başkanın ahlaki değerleri olduğu izlenimini oluşturuyor.
Her ne kadar Selma’daki kitlesel mücadele filmin geneline yayılsa da, yasanın
kabulü militan bir toplumsal mücadelenin iktidarı çaresizliğe sürükleyerek elde ettiği bir kazanımdan ziyade, neredeyse devletin kendi çıkarını gözettiği politik bir hamle gibi gösterilmekte.
Özgürlük Yürüyüşü
Siyah özgürlük hareketinin fitilini ateşleyen olaylardan biri, Rosa Parks’ın
Montgomery’de otobüste bir beyaza yer vermeyi reddetmesi olmuştu. Bunun ardından gerçekleştirilen Otobüs Boykotu, filmde King’in örgütlediği ve dikkatleri üzerine çektiği ilk başarılı kitlesel eylem olarak anılırken, Parks’ın adının hiç geçmemesi gözden
kaçacak gibi değil.
Filmin yapımcılarından Oprah Winfrey, Annie Lee Cooper rolünde başarılı fakat kısa bir performansla yer buluyor. Kısa aralıklarla gördüğümüz Diane Nash’in sözü ise sadece iki-üç cümleyle kısıtlı. Siyah harekette önemli yeri olan bu kadınların filmdeki tali varlığı sebebiyle siyaset konuşanlar, kararları alanlar, uygulayanlar yine hep
erkekler.
Örneğin King’in karısı Coretta Scott’ın kendisi de gençliğinden itibaren sivil haklar hareketinde yer alan bir aktivistken, neden büyük oranda geleneksel bir ev kadını gibi tasvir edildiği merak konusu.