• Sonuç bulunamadı

Gölgeyi seçen kadınlar 5:'Yaşanması gereken yaşandı...'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Gölgeyi seçen kadınlar 5:'Yaşanması gereken yaşandı...'"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA CUMHURİYET

İstanbul, bu yabancı kent, ya­ bancı kültür, ilk günlerde bunal­ tıcı geldi Magdi’ye. Üstelik, ni­ kâhlı olmasa da yaşadığı bir ev­ lilikti ve her evlilik gibi ilk yıl­ lar, anlamaya çalışmak, kendini anlatmak için çabalamak, uyum sağlamak yorucuydu.

Bütün çevresi, bir kısmını Pa­ ris’te tanıdığı, Eyüboğlu’nun ar­ kadaşlarıydı. Onlara, Adalet Cinıeoz, Thilda Kemal, Yaşar Kental, Azra Erhat ve mavi yol­ cular eklenmişti, Dostluklar yet­ miyordu bir başına. Müziği, çal­ mayı özlüyordu Magdi. Radyo­ da konserler vermeye başladı. Şehir Orkestrasıyla anlaşma yaptı, özel dersler de veriyordu evinde. Ama sürekli binleri var­ dı hem Maya’nm üzerindeki o iki odada hem de sonradan ta­ şındıkları Maçka’daki giriş ka­ tında.

İnceliği, duygululuğuydu kı­ sa sürede gruptan biri olmasını sağlayan. O artık, Sabahattin Eyüboğlu’nun birlikte olduğu kadın değil, kendi kişiliğiyle kimliğiyle Magdi Rufer’di. Hayvanlara düşkündü. Onlarca kedi beslerdi evinde. Bir tarih­ te, Maçka’nın alt taraflarına bir sirk gelmişti. Bir gece aslanlar, kudururcasına bağırmaya baş­ ladı. Kimseler susturamadı on- lan. Vedat Günyol, Eyüboğiu ve Magdi birlikteydiler. Magdi da­ yanamadı. Kalkıp aslanlann ya­ nına gitti ve susturdu.

Radyo konserleri ve Şehir Or­ kestrasıyla yaptığı angajman­ dan sonra İstanbul Teknik Üni­ versitesi’nin kurduğu televiz­ yonda da çalmaya başladı Mag­ di. Sık sık İsviçre’ye ailesini zi­ yarete gidiyor, o zamanlarda Bern Radyosu’nda çalıyordu. Roma’dan, Atina’dan, Budapeş­ te’den, Lyon’dan, Sofya’dan tek­ lifler almaya başladı. Bu kentle­ re gidiyor, hem radyolarında ça­ lıyor hem de resitaller veriyor­ du. İki de plak doldurmuştu, bi­ ri Roma’da, diğeri Paris’te. Ka- balevsky’nin, Giacinto Scel- si’nin. Peter Mieg'in. yani çağ­ daşların eserlerini yorumlamış­ tı.

Bitmeyen ekonomik

sıkıntı

Bütün bunlara rağmen hep bir ekonomik sıkıntı içindeydiler. Eyüboğiu, ilk enfarktüsünü ge­ çirdiğinde evde hiç para yoktu. Thilda Kemal, bir yerlerden yüz lira bulmuş, bu parayla Eyüboğ- lu’nu hastaneye götürmüşlerdi. Bir başka sefer, bütün bu para­ sızlığa rağmen. Aşık Veysel’in istediği guguklu saati alabilmek için elinde olanı Thilda’ya ver­ mişti. Yine Thilda’yla aynı za­ manda almışlardı evlerine buz­ dolabını. Altmışlı yılların so­ nuydu. Dolaba her yiyecek ko- yuşlarında birbirlerine telefon eder, “Ben bir paket tereyağ koy­ dum bugün” derlerdi ya da “Şimdi benim dolabımda, iki ki­ lo peynir var”. Birer de mavi boncuk asmışlardı dolaplarına.

Bütün evlilikler gibiydi iliş­ kileri. Ara sıra sorunlar çıkmı­ yor değildi, ama Magdi sevgi­ siyle bunun da üstesinden geli­ yordu. Yine de yaşadıkları aşk­ tı. Thilda Kemal’e göre Magdi, Eyüboğiu için bir şanstı. Çok kültürlü bir kadındı, şaraptan da tarihten de edebiyattan da anlı­ yordu. Tabii müzikten de. Eyü- boğlu, Nemrut Dağı’nı anlatan bir film yaptığında müziğini ha­ zırlayan Magdi’ydi.

Magdi, Türkiye’nin siyasi du­ rumunu, değişimini de yakın­ dan izliyordu. O geldiğinde tek partili sistemden yeni çıkılmış­ tı. Seçilen parti ise bir darbeye

götürmüştü ülkeyi. Eyüboğiu da 147’lilerle birlikte üniversiteden uzaklaştırılmıştı. Haziran ayıy­ dı. Beklenen darbe gelmiş, üze­ rinden de neredeyse üç ay geç­ mişti.

yaşandı..

► Magdi Rufer, hayatın önünde açtığı yollardan bugüne getireni

seçtiği için pişman değil. Yaşadıklarını bir fedakârlık olarak da

düşünmüyor. “ Buradayım ve mutluyum” diyor. Ya müzik, ya

kariyer? Yanıt net; “Yapabilirdim. Ama hiç düşünmedim...”

Eyüboğiu kimdir?

1908 'de Akçaabat ’ta doğ­ du. Yükseköğrenimini Dijon, Lyon ve Paris ’te tamamladı. Türkiye 'de çeşitli üniversite­ lerde Tiirk-Fransız edebiya­ tı ve sanat tarihi okuttu. Ga­ zete ve dergilerde çıkan ya­ zılarında edebiyat sorunla­ rını, çağdaş sanatın ulaştığı aşama çizgisinde değerlen­ dirdi. Eserleri arasında Ma­ vi ve Kara, Yunus Emre ’ye Selam. P ir Sultan A bdal gi­ bi araştırmalarının yanı sini denemeleri ve çevirileri var­ dır. 1973 'te öldü.

ALBÜMLERDE KALAN- Sonunda evlenmeye karar verip nikâh işlemlerini bile tamamlayamadan Eyüboğlu’nun ölmesi Magdi Rufer için bir yıkım oldu. Ama o İstanbul’da yaşamayı seçti. Çünkü onun için her şey buraday­ dı. İşte bunlardan bir demet: Thilda Kemal ve Rufer, Eyüboğlu’nu andıkları bir yıldönümünde (en üstte). Eyü- boğlu, Magdi ve Azra Erhat bir arada (üstte solda). Eyüboğiu ve Magdi, Vedat Günyol’la birlikte (üstte sağda)

tuplaşma sınırlıydı. Yetkililer belki de olabilecek tepkileri dü­ şündüklerinden Magdi’ye iste­ diği kadar yazma hakkı tanıdı­ lar. Tabii ki, sansürden geçecek­ ti yazdıkları. Magdi de bu hak­ kı kullandı ve neredeyse her gün bir mektup gönderdi annesine.

Sansüre takılan

mektup

Bir gece koğuşun kapısı sert hareketlerle açıldı. Birtakım as­ ker koğuşa doluştu, başlarında da Fuzuli Teğmen. “Bir mektup var” dedi teğmen, “Sansüre ta­

kıldı. Ne demek bütün bunlar?” Mektupta, altı kırmızı kalemle çizilmiş yazılan okuduklannda kahkahalarla gülmeye başladı kadınlar. Fuzuli Teğmen’in ise yüzü kızarmıştı...

Demir parmaklıklı pencere­ leri vardı koğuşun. İşte o pence­ relerden birinden bir kedi gir­ miş, koğuşa dadanmıştı. Koca­ man ve kızıl bir erkek kediydi. Adını, “Kızıl Aruru” koydular. Yiyeceklerini onunla paylaştı­ lar. Zamanla alışmıştı, ama yine de kimsenin kendisine dokun­ masına izin vermiyordu Kızıl Aruru. Magdi’ye bile. Bir süre

sonra beyaz bir kedi geldi aynı pencereden. Dişiydi, üstelik de hamile. Doğumu, kızların, spor salonu diye adlandırıp kendile­ rine ayırdıktan bölümde yaptı.

İşte Fuzuli Teğmen’in elinde­ ki mektubun kırmızıyla çizili bölümünde bu anlatılıyordu: “Kızıl Aruru, buraya sevgilisini getirdi, spor sarayına gizledi. Sevgilisi, orada doğurdu.”

Altı ay kadar sonra ilk duruş­ maya çıkanldıklannda tahliye­ lerini istediler. Eyüboğiu, Gün­ yol, Kemal ve Erhat’ın istekleri kabul edildi. Sıra Magdi’ye gel­ diğinde karar, tutukluluğunun

devamıydı.

İkinci duruşmaya kadar ge­ çen süre daha da zordu Magdi için. Şimdi, yalnızdı da... Bu sü­ re içinde tutuklanma nedeninin komikliğini düşündü durdu. Suçlamanın dayanağı Azra Er- hat’la on bir ve on iki ekim bin dokuz yüz altmış beş tarihinde yaptıkları telefon konuşmasıy- dı. Bu konuşma, Hakim Yarbay Nevzat Çizmeci’nin hazırladığı iddianamede şöyle yer alacaktı:

M- İhtilal, kan akması lazım, öldürmeli.

A- Evet, şüphesiz, fakat... M- Öldürmeli, öldürmeli, bir

şeye erişmek için herkes öldür­ dü.

A- Muhakkak, fakat kafi de­ recede halk yok. İhtilal kendili­ ğinden olur, bugün siz ve ben ihtilal yapıyoruz diyemeyiz, ih­ tilal de patlayan bir şeydir.

M- Böyle bir köşede patla­ maz, siz ve diğerleri iştirak ede­ ceksiniz Azra. Artık makaleler­ le olmaz bu. Makaleler bitti ar­ tık, bir çatal alıp gidip öldürme­ li.

İkinci duruşmada Magdi de salıverildi. Ama mahkeme sü­ rüyordu ve yurtdışına çıkamaz­ dı. Bu yüzden konserleri bırak­ mak zorunda kaldı. Ders vere­ cek öğrenci bulmakta da zorla­ nıyordu. Üstelik, mahkeme bit­ tiğinde sınırdışı edilme tehlike­ si vardı.

Evlenmeye iki yıl önce karar vermişlerdi. Başvurular yapıl­ mıştı, ama önce Magdi’nin İs­ viçre’deki nüfus kaydı getiril­ meliydi. işlemler bitip sıra ni­ kâh için gün almaya geldiğinde ise Sabahattin Eyüboğiu artık bir ölüydü. Kalbi, on beş ocak bin dokuz yüz yetmiş üçte geçir­ diği krize dayanamamıştı.

Eyüboğlu’nun ölümü Magdi için bir yıkım oldu. Babası Alf- red Rufer de bir süre önce öl­ müştü. Annesi Lena Rufer, İs­ tanbul’a gelip Magdi’yi İsviç­ re’ye götürdü. Orada, doğduğu topraklarda kalmak istemiyor­ du. Dostları, anıları, her şey İs­ tanbul’daydı. Ve her şeye rağ­ men bu kentteydi mutluluk.

‘Buradayım ve

mutluyum’

İstanbul’a döndü. Eyüboğ­ lu’nun ağabeyi Orhan Eyüboğ- lu, Cumhuriyet Halk Partisi Ge­ nel Sekreteri’ydi. Onun yardı­ mıyla Türk vatandaşlığına geç­ tiğinde yıl, bin dokuz yüz yet­ miş dörttü.

Bugün geriye dönüp baktı­ ğında Magdi’nin haksızlığa uğ­ radığını düşünüyor Thilda Ke­ mal. Türkiye’de resital veren birçok sanatçı görmüştü, ama hiçbiri Magdi’nin yeteneğine sahip değildi. Adnan Savgun’un eserlerini dünyaya tanıtan da Magdi’ydi ve Türkiye onun bil­ gisini değerlendirememişti.

Bugün, yetmiş yaşına karşın ders vermeyi sürdüren Magdi Rufer ise hayatın önünde açtığı yollardan kendisini bugüne ge­ tireni seçtiği için pişman değil. Yaşadıklarını bir fedakârlık ola­ rak da düşünmüyor.

Ona göre yaşanması gereken yaşandı. “Buradayım ve mutlu­ yum” diyor. Ya müzik, ya kari­ yer? Evet, eğer Fransa’da kal­ saydı bir kariyer yapabilirdi. Belki daha yıllarca resital vere­ bilirdi. Ama o, bunu hiç düşün­ memişti...

Sansaryan Han’la

tanışma

Bir gece Yaşar ve Thilda Ke­ mal, konuk gitmişlerdi Magdi ve Eyüboğlu’na. Geç saatlere kadar konuşulmuş, sabaha kar­ şı da evlerine dönmüşlerdi. Bir­ kaç dakika sonra kapı çalındı. Gelen polisti. Thilda’yı alıp Sansaryan Han’a götürdüler. Magdi ve Eyüboğiu da oraday­ dı, yanlarında da Azra Erhat.

Thilda bir an, gecenin ve o sohbetin devam ettiğini düşün­ dü ama... Neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlardı Maltepe As­ keri Cezaevi’ne götürülürken. Kadınlar Koğuşu tepede biryer- deydi. Magdi ise hâlâ şaşkındı. Ne olup bittiğini anlıyor, belki de korkuyor, ama bunu göster­ miyordu. Vakurdu. Birkaç kez hastalandı. Çarşaflar içinde ko­ ğuştan alınıp hastaneye götürül­ dü, ama yine de korudu sessiz­ liğini ve gururunu. Thilda, çevi­ ri yapıyordu, Azra Erhat ise anı­ larını yazmaya başlamıştı ceza­ evinde. Magdi ise ne yapacağı­ nı bilemiyordu, piyanosu yoktu ki yanında... Cezaevinde

mek-Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

KKTC Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu ve KKTC Meclis Başkanı Teberrüken Uluçay’ın da aralarında bulunduğu Gazimağusa Futbol Masterları Derne- ği üyeleri, Bodrum

Türk Dil Kurumunca kaos için Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu’nda karmaşa kelimesi karşılık olarak gösterilmiş.. Aynı yayında sıfatı kaotik

Süleyman İrvan (2005) etiksel karar verme süreciyle ilgili filozof Immanuel Kant’ın etiksel anlayışına dikkat çekiyor: “Gazetecilik mesleğini iki farklı etik

Bilgilendirici metinlerin çevirisinde göz önünde bulundurulması gereken durumlar

Pazara hazır mama ürünü ile giren Nestle; 70’lerde gelişmiş ülkelerdeki hastanelerle yaptığı anlaşmalar sonucunda bu ülkelerde pazar payını arttırmayı başarır; ve

İstanbul'da iki yıl önce de Ümraniye'de 'gıda deposu' olarak görünen bir havai fişek deposunda patlama meydana gelmi ş, olayda biri çocuk, altı kişi hayatını

Ne yazık ki biz erkeklerden pek çoğumuz Fenerbahçe, Beşiktaş veya Galatasaray’a olan sevgimizden Allah’a olan sevgimizden daha çok söz ediyoruz.. Fakat burada,

1) Yalvaç Ural’ın “Sincap” Adlı Eserinde Hayvan Sevgisi Değeri Yazar “Sincap” adlı şiiriyle hayvan sevgisi evrensel değerini dolaylı olarak ak- tarmaktadır (s.1):..