• Sonuç bulunamadı

İmam-ı Rabbani Sempozyumu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İmam-ı Rabbani Sempozyumu"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İmam-ı Rabbani Sempozyumu

Tebliğleri

(2)

Editör

Prof. Dr. Necdet TOSUN

Sekreterya Furkan MEHMED

Grafik&Tasarım Ahmet DUMAN

Baskı İstanbul - 2018

ISBN 978-605-68070-2-2

"Azîz Mahmûd Hüdâyi Vakfı Yayınları"

"Azîz Mahmûd Hüdâyi Vakfı İktisadi İşletmesi"ne aittir.

İletişim:

Aziz Mahmûd Hüdâyi Vakfı İktisadi İşletmesi Küçükçamlıca Mah. Duhancı Mehmet Sok. No: 33/1 Posta Kodu: 34696 Üsküdar / İstanbul

Tel: 0216 428 39 60 Faks: 0 216 339 47 52

(3)

Rabbânî’nin Tesirleri

Metin İzeti1 Tarîkatlar öncelikli olarak ferdin maddî ve manevî tekâmülünü amaçlar. Top- lumun kemâli ancak ferdin kemâline bağlıdır. Nitekim Müslüman toplumların geçmişine bakıldığında halkın tedbir ve tasarrufuyla meşgûl olan idarî konumdaki devlet adamlarının, münevverlerinin, ulemânın, sanatkârlarının çoğunun ya tarîkat terbiyesinden geçtiği ya da bu yollara muhabbet beslediği, münkir olmadığı açıkça gözükür. Tarîkatlar fonksiyonel açıdan ferdin manevî terbiyesini deruhte eden mü- esseseler olduğu gibi, gayrimüslimlerin ihtidasında önemli hizmetlere sahip olmuş, işgalci ve sömürgeci güçlere karşı Müslüman halkı müdafaa etmek üzere direniş cepheleri oluşturmuş,2 İslâm ordularına komutan ve asker olarak destek vermiş, fethedilen toprakların İslâmlaşmasında ve şehirleşmesinde önemli vazifeler üst- lenmiştir. Meselâ Türkler’in müslümanlığı kabûlünde ehl-i tarîkin irşad faaliyet- lerinin büyük rol oynadığı bilinmektedir.3 Orta Asya’da, Rusya’da4, Hindistan5 ve Uzakdoğu ülkelerinde, Afrika’da6 ve Mağrip’te7 İslâmiyet’in yayılması, İran’da binlerce Mecusî’nin İslâmiyet’i seçmesi, Anadolu ve Balkanlar’da8 gayrimüslim ahâlînin ihtidası büyük çapta tarîkatlar vasıtasıyla gerçekleşmiştir. İslâm estetik

1 Prof. Dr., Tetova/Kalkandelen Üniversitesi, Makedonya

2 Bradford G. Martin, Sömürgeciliğe Karşı Afrika’da Sûfî Direniş (trc. Fatih Tatlılıoğlu), İstan- bul 1988; Kadir Özköse, Sûfî Dâvet’ten Devlete: Osman b. Fûdî ve Sokoto Halifeliği, İstanbul 2004; a.mlf., Muhammed Senûsî: Hayatı, Eserleri, Hareketi, İstanbul 2000.

3 Fatih M. Şeker, İslâmlaşma Sürecinde Türklerin İslâm Tasavvuru, Ankara 2010, s. 308-395.

4 Alexandre A. Bennigsen, Sûfî ve Komiser: Rusya’da İslâm Tarîkatları (trc. Osman Türer), Ankara 1988.

5 Hindistan’da tasavvuf ve tarîkatlar için bk. Seyyid Abbas Rızvî, A History of Sûfîsm in India I-II, New Delhi 1986.

6 Afrika’da tasavvuf ve tarîkatlar için bk. Abdullah Abdürrezzak İbrahim, Afirka’da Tasavvuf ve Tarîkatlar (trc. Kadir Özköse), Konya 2008.

7 Mağrip’de tasavvuf ve tarîkatlar için bk. Kadir Özköse, Mağrip Tasavvufu (Hanedanlıklar- Tarîkatlar-Tekkeler-Sûfîler), Konya 2010.

8 Balkanlar’da tasavvuf ve tarîkatlar için bk. Metin İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, İstanbul 2004.

(4)

ve sanat tarihinin mimarları tarîkat müntesipleridir. Âleme cemâl nazarıyla bakan sûfîler, her şeyde Hakk’ın cemâl sıfatının tecellîlerini müşahede etmiş; bu müşa- hedesinin neticesinde İslâm sanatının şaheserleri vücûd bulmuştur. İslâm tarihinde tarîkatların bu başarısının kökeninde varlığa irfanî bakış vardır. Tasavvufî irfan anlayışına göre Hakk’ın âlemde en kâmil tecellîgâhı olan “hazret-i insan” mutlak manada Hz. Muhammed’dir. Tarîkat mürşidleri Hz. Peygamber’e yakınlaştıkları ve onu idrak ettikleri ölçüde insaniyyet hazretinden hissedâr olurlar ve müridleri irşada kabiliyet kesbederler.1

Mutasavvıfların şer’î/fıkhî hükümlerin dışında şerîatın ve ehl-i sünnet yolu- nun ilke ve maksadlarına mutabık olarak ortaya koydukları, içtihad ettikleri usûl ve âdâbdaki farklılıklar ana tarîkatların, onlara bağlı kolların ortaya çıkmasında en önemli âmildir. “Ve bir ruhbaniyyet ihdas ettiler.” (Hadîd, 57/27) âyetinin işa- ret ettiği üzere içtihad/ihdas edilen bu usûl, âdâb ve erkân, insan nefsini tezkiye etmeyi amaçlayan, ilâhî hükümlere aykırı olmayan ve mutasavvıfların kalplerine Allah tarafından ilham olunup yerleştirilen hikmetli yöntem ve uygulamalardır. Bu sûfîlerin yolundan giden kimseler, onların ortaya koydukları kuralları tatbik ettik- leri ölçüde mârifetullaha ermeyi ve Hakk’ın rızasına kavuşmayı isterler.2

Her şeyhin ve tarîkatın kendi terbiye usûllerine göre âdâb ve erkânı vardır. Bu âdâb, bi-biriyle ana hatlarda benzerlik göstermekle birlikte, her tarîkatı diğerinden ayıran bazı hususiyetler o tarîkatın kendine has edebleri cümlesindendir.

Şeyh Bahâeddîn Nakşibend (ö. 791/1389) tarafından kurulmuş olan Nakşibendîlik, Ubeydullah Ahrâr’ın (ö. 895/1490) XV. asrın ikinci yarısında Anadolu’ya gönderdiği Molla İlâhî (Abdullah Simâvî ö. 896/1491) ve halifeleri vasıtasıyla Anadolu ve Rumeli’ye yayılmıştır. Molla İlâhî’nin şöhreti kısa süre- de bütün Anadolu’ya yayılmış ve halkın bu Nakşibendî şeyhine olan rağbeti so- nucunda Anadolu Nakşibendîler için Semerkand’dan sonra ikinci merkez hâline gelmiştir.3 Abdullah-i İlâhî İstanbul’da bir süre faaliyetlerine4 devam ettikten sonra Rumeli’ye geçmiş ve Selanik’e 40 km uzaklıkta bulunan Vardar Yenicesi’ne git-

1 Tasavvufta tarîkat kavramı ve İslâm dünyasında ortaya çıkan tarîkatlar hakkında muhtasar bilgi için bk. Reşat Öngören, “Tarîkat”, DİA, XL, s. 95-105.

2 Ahmed Avni Konuk, Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi (haz. Mustafa Tahralı-Selçuk Eray- dın), İstanbul 1989, II, s. 171.

3 Algar, Hamid, “The Naqshbandi Order: A Preliminary Survey of it’s History and Significan- ce”, Studia Islamica, sy. XLIV, Paris 1976, s. 140.

4 Lamiî Çelebi, Nefehat Tercümesi, s. 461-462; Taşköprüzâde, eş-Şekâik, s. 250.

(5)

miş, Evrenoszâde’nin yaptırdığı hankâha yerleşmiş ve ölümüne kadar halkı irşad etmeye devam etmiştir.1 Abdullâh-i İlâhî’nin eser ve sohbetleriyle Osmanlı top- raklarında yaymaya çalıştığı tasavvufî düşünce sadece bağlı olduğu Nakşibendîlik açısından değil genel tasavvuf düşüncesi ve tarîkatlar tarihi açısından da önemli- dir. Onun özellikle Anadolu ve Rumeli bölgesinde vahdet-i vücûd düşüncesinin yaygınlık kazanmasında tesiri büyüktür. Şeyh Bedreddîn’in Vâridât’ının ilk şarihi olması da önemle durulması gereken bir husustur.2

Molla İlâhî’nin ve Nakşibendîliğin Osmanlı topraklarında faaliyete başladıkları dönem son derece hassas ve kritik bir dönemdir. Bu, Osmanlı devletinin İslâmî po- zisyonunun, Türkmen toplulukları arasında devlet otoritesini tehdit eder derecede etkinlik ve yaygınlık kazanmış olan heterodoks dervişlerle olan ittifakından, Sünnî ortodoksinin daha kararlı ve istekli bir savunucusu olmaya doğru değiştiği bir dö- nemdi. Buna bağlı olarak Osmanlı yöneticileri Nakşibendîliği hoşnutlukla karşıla- mışlardır. XVI. yüzyılda Nakşibendîliğe verilen resmî destek daha da büyümüştür.3 Osmanlı topraklarında Molla İlâhî ile başlayan Nakşibendîlik XVI. asırda halîfesi Emîr Ahmed Buhârî (ö. 922/1516) ve onun halîfeleri vasıtasıyla faaliyet- lerine devam etmiştir. XVI. asırda faaliyet gösteren Nakşibendî şeyhlerinden ba- zıları şunlardır: Muslihuddîn Tavîl (ö. II. Bâyezid devri), Karamanlı Âbid Çelebi (ö. 902/1497), Lütfullah Üskübî (ö.?),4 Hızır Bey Çelebi (ö. 923 veya 924/1517-

1 Evliyâ Çelebi, Molla İlâhî’nin bölgedeki tesirlerinden ve Vardar Yenicesi’ndeki türbesinden uzun uzun bahsetmiştir (Seyahatnâme, VII, 175-176). Bursalı Mehmed Tâhir de türbeyi ziya- ret etmiştir. Ancak daha sonraki yıllarda bu bölgeyi gezen sanat tarihçileri Semavi Eyice ve Ekrem Hakkı Ayverdi türbe ile ilgili herhangi bir ize rastlayamamışlardır. Abdullah İlâhî’nin hayatı ve eserleri için bkz. Kara-Algar, “Abdullah İlâhî”, DİA, I, 111-112.

2 Kara-Algar, “Abdullah İlâhî”, DİA, I, 111-112.

3 İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri’ndeki vakıf kayıtlarından anlaşıldığına göre, Nakşî tekkeleri bu dönemde yöneticilerin ve halkın büyük maddî desteğine mazhar olmuştu. Barkan ve Ay- verdi, neşrettikleri Tahrîr Defteri’nin “Evkâfu’l-müridîn ve’l-muhibbîn” bölümündeki mevcut kırk dört vakfın Emir Buhârî tekkesine yapıldığını söyler. Bkz. Barkan, Ömer Lütfi-Ayverdi, Ekrem Hakkı, İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri 9531546/ Tarihli, İstanbul 1970, s. 202-208;

Mardin, Şerif, “The Naqshbandi Order in Turkish History”, Islam in Modern Turkey-Religion, Politics and Literature in a secular State içinde. Derleyen R. Toppes, London 1991.

4 Memleketi olan Üsküp’te faaliyet gösterdiği kaydedilen Lütfullah Efendi, tekkesini Üsküp dağına kurmuş ve orada irşad faaliyetlerini sürdürmüştür. Ulûm-ı zâhireyi tahsil etmekteyken evvelâ Yenice Vardar’da Şeyh İlâhî’ye bağlanmak sûretiyle tasavvuf yoluna girmiş, daha son- ra sülûkunu Emir Buhârî’nin yanında ikmâl etmiştir. Bkz. Hanî, Abdülmecîd b. Muhammed, el-Hadâiku’l-verdiyye fî hakâiki ecillâi’n-Nakşibendiyye, Kahire 1308, s. 6; Taşköprüzâde, eş-Şekâik, s. 364. Hoca Saʽdeddîn, Tâcu’t-Tevârih, İstanbul 1279-80, II, 593.

(6)

18), Lâmiî Çelebi (ö. 974/1566), Hekîm Çelebi (ö. 974/1566), Mahmud Çelebi (ö.

938/1531), Pîrî Halîfe (ö. 960-961/1554) vs.

Nakşibendîlik XVII. yüzyılda Ahrârîlik koluna mensup şeyh ve dervişler tara- fından temsil edilmiştir. Hoca Fazlullah Efendi (ö. 1121/1709), Saçlı Mustafa Dede (ö. 1058/1648), Muslihuddîn Mustafa Efendi (ö. 1086/1675), Bosnalı Osman Efen- di (ö. 1074/1663-64), Mustafa Efendi (ö. 1120/1708) bu devrin önemli Nakşibendî şahsiyetleri arasında yer almaktadır.

Osmanlı topraklarına Molla İlâhî (ö. 896/1491) vasıtasıyla gelen Nakşibendîlik XVIII. asırda Müceddidîlik başta olmak üzere Ahrârîlik ve Kâsânîlik kollarıyla temsil edilmiştir. Bu asırda Muceddidîlik halk arasında yayılması yanı sıra devletin üst tabakalarında görev yapan bürokrat kadrolar arasında da yaygınlaşmıştır.1 XVI- II. asırda Müceddidîlik Eyüp’teki Murad Buhârî, Mustafa Paşa, Kalenderhâne tek- keleri, Fatih’teki Murad Molla, Beşiktaş Neccarzâde tekkelerinde, Murad Bûharî (ö. 1132/1719), Mustafa Efendi (ö. 1120/1708), Kilisli Ali Efendi (ö. 1147/1734), Kâğıdî Mehmed Efendi (ö. 1188/1774-75), Turhal Şeyhi Mustafa Efendi (ö.

1197/1782), Kösec Ahmed Efendi (ö. 1195/1780-81), Yekdest Ahmed Cüryânî Efendi (ö. 1119/1707), Tatar Ahmedî Efendi (ö. 1156/1743-44), Mehmed Emîn Tokadî (ö. 1159/1745), Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi (ö. 1202/1787) gibi şeyhlerin de içlerinde bulunduğu otuz altı şeyh tarafından temsil edilmiştir.2

Müceddidîlik XVIII. asırda daha nüfuzlu olmasına rağmen Ahrârîlik de Fatih, Eyüp, Ayvansaray ve Edirnekapı Emir Buhârî tekkeleri ve Fatih’teki Hekîm Çelebi tekkesinde Fazlullah Efendi (ö. 1121/1709), Abdülkebîr Efendi (1131/1719), Ham- dullah Efendi (ö. 1188/1798) ... gibi şeyhlerle temsil edilmiştir. İstanbul’un dışında ise Nakşibendî şeyhleri Bursa’da Hasan Efendi Zâviyesi, Hindîler Kalenderhânesi, Nakşibendî-i Atîk tekkesi, Özbekler dergâhı, Yoğurtlu Baba tekkesinde, Amasya’da Hicâbî, Mahmud Çelebi, Şeyhoğlu, Yâ Vedûd vs. tekkelerinde irşadlarına devam etmişlerdir.3

1 Müceddidîlik Sultan IV. Mehmed’den de destek görmüş ve ilmiye sınıfı arasında da benim- senmiştir. Şeyhulislâm Feyzullah Efendi’nin de aralarında bulunduğu birçok üst düzey yöne- ticiler Müceddidîliğin bu devirdeki şeyhlerinden olan Murad Buhârî (ö. 1132/1719)’ye intisâb etmişlerdir. Bkz. Algar, Hamid, “A Brief History of the Naqshbandi Order”, Naqshbandis, Cheminements et Situation Actuelle d’un Ordre Mistique Musulman, İstanbul-Paris 1990, s.

27-28; a.mlf. “Political Aspects of Naqshbandi History”, Naqshbandis, s. 132-137; Işın, Ek- rem, “Nakşibendîlik”, DBİA, VI, 34; Muslu, Ramazan, a.g.t., s. 177.

2 Muslu, Ramazan, a.g.t., s. 178-215.

3 Muslu, Ramazan, a.g.t., s. 231-240.

(7)

Nakşibendîlikten Hâcegânîlik, Ahrârîlik ve Müceddidîliğe bağlı dervişler Os- manlı topraklarının dört tarafında daha önceden tekkeler kurup tasavvuf anlayışını yaygınlaştırmışlardır. XIX. asırda İstanbul’da bu kollara bağlı birçok Nakşibendî tek- kesi vardı.1 Belli başlıları şunlardır: Derûnî Mehmed Efendi Dergâhı2, Şamanîzâde Ömer Hulûsî Dergâhı3, Fatih’te Mimar Sinân Tekkesi4, Beykoz Mehmed Emîn Efendi Tekkesi5. Yukarıda zikredilen tekkelerde dönemin birçok şeyhi irşad faali- yetlerini sürdürmüştür. Mesea: Abdülkâdir Belhî Efendi (1839-1923)6, Kırkağaçlı Mehmed Emîn Efendi (ö. 1245/1829), Kıbrıslı Hasan Efendi (ö. 1231/1816), Şair Semih Efendi (ö. 1318/1900), Hoca Neş’et Efendi (ö. 1222/1807), Seyyid Mustafa Selâmî Efendi (ö. 1228/1813), Mehmed Nûrî Şemseddîn Efendi (ö. 1280/1863), Husâmeddîn Efendi (ö. 1280/1864).7

Nakşibendîler Bursa’da Nakşibendî-i Atik, Emîniyye, Ahmed Baba, Münzevî dergâhlarında Şeyh Muhammed Emîn Nakşibendî (ö. 1229/1813), Şeyh Ahmed Baba (ö. 1261/1845), Şeyh Ahmed Hüsâmeddîn Dağıstânî (1264/1848-1343/1925) gibi şeyhlerin yönetiminde faaliyet göstermişlerdir.

İstanbul ve Bursa’nın dışında ise Nakşibendiyye Anadolu’nun birçok şehrinde -Sivas, Çorum, Amasya, Tokat, Uşak, Bolu, Trabzon, Kütahya vs.- ünlü şeyhler tarafından temsil edilmiştir.8

Nakşibendîlik geçmişten günümüze dek, Buhârâ ve Orta Asya’dan, Hind Alt- kıtasına, Anadolu’ya, Doğu ve Kuzey Afrika’ya yayıldığı gibi Balkanlara da yayıl- mış ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanların yaşamı üzerinde büyük etkiye sahip olmuştur.9

1 Ahmed Münib Efendi’nin Mecmûa’sında asrın sonlarında -üçü arsa hâlinde- beşi Bektaşîlere ait olmak üzere toplam altmış beş Nakşibendî tekkesi kayıtlıdır. Rehber-i Tekâyâ’da ise altmış üç tekke ismi bulunmaktadır. Bkz. Yeşilzâde, Mehmed Sâlih Efendi, Rehber-i Tekâyâ, s. 14- 20; Yücer, H. Mahmut, a.g.t., s. 172.

2 Tanman, “Derûnî Mehmed Efendi Tekkesi”, DBİA, III, 37-38.

3 Özdamar, Mustafa, Dersaâdet Dergâhları, İstanbul 1994, s. 91.

4 Tanman, “Mimar Sinan Tekkesi”, DBİA, V, 468-69.

5 Tanman, “Mehmed Emin Efendi Tekkesi”, DBİA, V, 360-361.

6 Işın, Ekrem, “Abdülkâdir Belhî”, DBİA, I, 44; Azamat, Nihat, “Abdülkâdir Belhî”, DİA, II, 231-232.

7 XIX. asırda İstanbul Nakşî tekkelerinde faaliyet gösteren zevat hakkında daha geniş bilgi için bkz. Yücer, H. Mahmut, a.g.t., s. 170-201.

8 Yücer, H. Mahmut, a.g.t., s. 203-220.

9 Nakşibendîlik ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Lâmiî Çelebi, Nefahât Tercümesi, İstanbul

(8)

XIV. yüzyılda Hâce Bahâeddîn Muhammed Nakşibend Buhârî’den (ö.

791/1389) sonra Nakşibendîlik ismiyle meşhur olan bu tarîkat tarihî seyri içerisinde Sıddîkîlik, Tayfûrîlik ve Hâcegânîlik gibi değişik adlarla anılmıştır.1 XV. yüzyıla kadar Nakşibendîlik olarak devam eden bu tarîkat İmâm-ı Rabbânî (ö. 1034/1624) ile birlikte Müceddîdilik koluyla güçlü olarak temsil edilmiş, XIX. yüzyılın başın- dan itibaren de daha çok Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (ö. 1241/1826) tarafından ku- rulan Hâlidîlik koluyla ünlenmiştir. Bu tarîkatın Anadolu ve Rumeli topraklarında başta şöhret bulması, Ubeydullah Ahrâr’ın (ö. 895/1490) XV. asrın ikinci yarısında hilâfet vererek Anadolu’ya gönderdiği Molla İlâhî (Abdullah Simâvî, ö. 896/1481) ve halifeleri vasıtasıyla olmuştur.2 Ancak Balkanlar da özellikle XVIII. ve XIX.

asırda İmâm-ı Rabbânî’nin etkisi çok olmuş ve bu dönemde kurulup faaliyetini günümüze dek devam ettiren tekkelerde İmâm-ı Rabbânî tarafından temsil edilen tasavvuf anlayışı hâkim düşünce olarak temsil edilmiştir.

Nakşibendîliğin göze çarpan en önemli özellikleri, temkinli “orta yol” bir ta- savvuf anlayışı, şerîat kural ve ilkelerine verilen azamî önem, bir yandan temel il-

1289; Sarı, Abdullah, Semerâtü’l-fuâd fî’l-mebdei ve’l-meâd, İstanbul 1288, s. 127-133; Meh- med Esʽad (Erbili), Mektûbât, İstanbul 1338 (1920); Hüseyin Vassaf, a.g.e., II, 1-240; Seyyid Abdülhakim Arvasî, Râbıta-i Şerîfe, İstanbul 1342; Algar, H., “Silent and Vocal Dhikr in the Naqshbandi Order”, Ahten des VII. Kongresses für Arabistik und Islamwissenchaft, Gottingen 1974, s. 39-46; a.mlf., “Bibliographical Notes on the Naqshbandi Tariqat”, Essay on Islamic Philpsophy and Science, Albany 1975; a.mlf., “The Naqshbandî Order: A’Preliminary Study of its History au Significance”, Studia Islamica, XLIV (1976), s. 123-152; Damvel, W. David,

“The Spread of Naqshbandi Politic Throught in the Islamic World”, Naqshibandis, İstanbul- Paris 1990, s. 269-287; Işın, Ekrem, “Nakşibendîlik”, DBİA, VI, 31-39; Çehajiç, Dzemal, a.g.e., s. 34-78.

1 Hz. Ebûbekir’den Bâyezid-i Bistâmî’ye kadar olan dönemde Sıddîkîlik; Bâyezid-i Bistâmî’den Hâce Abdülhalik Gücdüvânî’ye kadar olan dönemde Tayfûrîlik, Hâce Abdülhalik Gücdüvânî (ö. 575/1179)’den Bahâuddîn Nakşibend’e kadar olan dönemde de Hâcegânîlik olarak anılmıştır. Bkz. Algar, H., “A Brief History of the Naqshbandi Order”, Naqshbandis, s.

5-6; Işın, Ekrem, “Nakşibendîlik”, aynı yer; Eraydın, Selçuk, Tasavvuf ve Tarîkatlar, s. 374;

Nakşibendîlik ve Tasavvuf’ta Hâcegân ekolü ve temsilcileri hakkında M.Ü.S.B.E.’de Necdet Tosun tarafından Tasavvuf’ta Hâcegân Ekolü (XII-XVII. Asırlar) isimli doktora tezi hazırlan- mıştır. Bu tez İnsan Yayınları tarafından Bahâeddîn Nakşibend, Hayatı, Görüşleri, Tarîkatı ismi altında 2002 yılında kitap olarak basılmıştır.

2 Osmanlı asırlarında Anadolu’da Nakşibendîlik ve ricâli hakkında bkz. Öngören, Reşat, Os- manlılarda Tasavvuf, s. 117-154; Yılmaz, Necdet, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, s. 379-396;

Muslu, Ramazan, XVIII. Asırda Anadolu’da Tasavvuf, İstanbul 2002, s. 175-242; Yücer, Hür Mahmut, XIX. Asırda Anadolu’da Tasavvuf, İstanbul 2001, s. 170-236; Tosun, Necdet, Tasav- vufta Hâcegân Ekolü (XII-XVII Asırlar), İstanbul 2002.

(9)

kelerini gözetirken diğer yandan yerel, sosyo-kültürel ortamlara ve değişen şartlara uyum gösterme yeteneğidir.1 Bu tarîkatın idarî açıdan merkeziyetçi bir yönetim modeli yerine, her kültür sahasının kendi mutasarrıfları aracılığıyla örgütlendiği adem-i merkeziyetçi bir yapılanmayı esas alması2 Balkanların birçok bölgesine girip faaliyet göstermesini sağlamıştır. Nakşibendîlerin XVIII. ve XIX. yüzyılda Balkan ülkelerinden en çok faaliyet gösterdikleri ülke Bosna-Hersek’tir.

1. Bosna-Hersek’te Nakşibendîlik

Nakşibendîliğin Bosna-Hersek’e ne zaman girdiği konusunda kesin bir belge- ye rastlanmamıştır. Fakat dervişler arasında dolaşan şifâhî menkıbelere göre Sul- tan Fatih’in ordusu 1463 yılında Bosna’yı fethettiği sıralarda askerlerin arasında epeyce Nakşibendî müridi varmış ve onların bazıları savaş sırasında hayatını da kaybetmişlerdir.3

Osmanlı yönetiminin Bosna’ya yerleştiği ilk dönemlerde, özellikle XV. yüz- yıldaki Nakşibendîlerin faaliyetleri hakkında çok az bilgiye sahibiz. Bu konuda yardımcı olabilecek kayıt, Saraybosna Ali Paşa Camii haziresinde bulunan ve Aynî Dede ile Şemsî Dede’ye ait olan iki mezar taşıdır.4 Şifâhî geleneğe ve XVIII. yüz- yılda yazılan bazı tarih kitaplarına göre5 Aynî ve Şemsî Dede Bosna’nın fethi sı- rasında Sultan Fatih’in askerleriyle beraber savaşarak şehit düşmüşler ve “Gâziler Yolu” ismini taşıyan caddede bulunan “Gâziler Türbesi”ne defnedilmişlerdir.6 Aynî

1 Atay, Tayfun, Batı’da Bir Nakşî Cemaati, Şeyh Nazım Kıbrısî Örneği, s. 50.

2 Işın, Ekrem, “Nakşibendîlik”, DBİA, aynı yer.

3 İstanbul’u fethederek asırlardır beklenen bir rüyayı gerçekleştiren ve böylece Hz. Peygamber

’in medhine nâil olan Fatih Sultan Mehmed, saltanatı müddetince, manevî bir sima olarak telâkki edilmiş ve çevresinde seçkin sûfî ve meşâyihi toplamıştır. Horasan ve Semerkand muhitinin iki Nakşibendî şeyhi olan Molla Abdurrahmân Câmi (ö. 898/1492) ile Ubeydullâh Ahrâr (ö. 895/1490)’a karşı Fatih’in hususî alâkası vardı. Bkz. Gündüz, İrfan, Osmanlılarda Devlet/Tekke Münasebetleri, İstanbul 1989, s. 42-43.

4 1950 yılına kadar Aynî Dede ve Şemsî Dede’ye ait olan bu iki mezar taşı Saraybosna’nın Ti- tova caddesindeki Ali Paşa Camii’nin karşısındaki Gâziler türbesindeymiş. Ancak yol yapımı bahane edilerek (diğer birçok Osmanlı-Türk yapısının yıkılışında olduğu gibi) bu türbe de yı- kılmış, mezar taşları ise Ali Paşa Camii’nin hazîresine taşınmıştır. Bkz. Mujezinoviç, Mehmet, İslâmska Epigrafika u Bosni I Hercegovini, knj. 1, Sarajevo 1974, s. 406.

5 Sabanoviç, Hazim, Knjizevnost Muslimana BiH, s. 643-44; Baseskija Mulla Mustafa, Ljetopis (1746-1804), yayına hazırlayan Mehmet Mujezinoviç, Sarajevo 1968, s. 275; Kadiç, Kronika, XI/ 70.

6 Mujezinoviç, M., a.g.e., s. 406.

(10)

Dede’ye ait olan mezar taşındaki yazıda onun Sultan Fatih’in arkadaşı ve danışma- nı olduğu kayıtlıdır. Mezar taşın üzerinde rakamla 866/1461-62 tarihi yazılmıştır.

Şemsî Dede’nin mezar taşında ise onun Nakşibendiyye tarîkatına mensup olduğu ve Sultan Fatih’in ordusunun başında yürüdüğü yazılıdır. Onun da tarihi 866/1461- 62’dir.1 Şemsî ve Aynî Dede Hâfızzâde Yemînî’nin bir şiirinde de zikredilmiştir.2

Saraybosna Gâziler Tekkesi

Aynî ve Şemsî Dede’nin türbeleri bulunduğu caddede yani Gâziler Caddesinde bir de Gâziler Tekkesi mevcuttu. Hazim Şabanoviç bir makalesinde ismini verme- diği bazı belgelere dayanarak Gâziler Tekkesinin Saraybosna fethedilmeden önce (1459) o zamanki ismiyle Trgovişte (Pazaryeri) mahallesinde inşa edildiğini söy- lemektedir.3 Eğer bu doğru ise o zaman Gâziler Tekkesi Bosna-Hersek’in en eski tekkesidir ve büyük ihtimalle Aynî ve Şemsî Dede orada şeyhlik yapmışlardır.4

Bu tekkenin en eski kaydı Kemâl Bey’in 1538 tarihli vasiyetnâmesinde geç- mektedir.5 973/1565 tarihini taşıyan sicilde ise Gâziler Tekkesinin şeyhi Hacı Ramazan’ın hacca gittiği, mahalle sakinleri ise onun vekili olarak Turali’nin oğlu Mehmed’in tayin edilmesini kadılıktan talep ettikleri yazılıdır.6 Receb 1231/1815 tarihini taşıyan bir ferman tekkenin Hasan Bey tarafından vakfedilmiş bahçesi ve arazisi olduğu ve bunların tekke şeyhlerinin geçimi için kullanılması gerektiği ya- zılıdır.7

1 Mehmet Mujezinoviç, bu iki mezar taşını Saraybosna’nın Osmanlı döneminden kalma en eski iki mezar taşı olarak görmektedir. Ancak diğer bazı araştırmacılara göre bu iki mezar taşı XVII. yüzyılda Aynî ve Şemsî Dede’nin türbeleri tamir edildiği sırada dikilmiştir. İkinci görüşe göre mezar taşlarındaki yazıları Saraybosnalı şâir Nerkezî Muhammed (1592-1634) yazmıştır. Krş. Kemura, S., Sarajevske Dzamije, s. 279-281; Mujezinoviç, M., “Nekoliko nev- jerodostojnih turskih natpÎsâ u Sarajevu”, Nashe Starine II, Sarajevo 1954, s. 218-220; a.mlf., İslâmska epigrafika u Bosni I Hercegovini, I, 404-406.

2 Şiir Enverî Kadiç tarafından nakledilmiştir. Bkz. Kronika, III, s. 249-251.

3 Sabanoviç, H., Teritorijalno Sirenje I gradevni razvoj Sarajeva u XVI stoljeçu, knj. XVI, Odel- jenje istorıjsko-filoloşkih nauka, Sarajevo 1965, s. 34-39.

4 Çehajiç,Dz., a.g.e., s. 36.

5 Vasiyetnâmenin aslı Gâzi Hüsrev Bey Kütüphanesi’nde 848/1541 tarihli 1 numaralı sicilde mevcuttur.

6 Gâzi Hüsrev Bey Ktp. Sicil no. 2.

7 Fermanda Derviş Süleyman’ın Bâbıâli’den Gâziler tekkesine ait olan arazinin etraftaki bazı gasp- çılardan korunması için sultandan ferman istediği de zikredilmiştir. Bkz. Gâzi Hüsrev Bey Ktp.

Sicil no. 56, s. 80; Bosna-Hersek Arşivi (ANU BiH), Şikâyet Defteri, III-1231/1816, s. 46, 47.

(11)

XIX. yüzyıla kadar Nakşibendî tekkesi olarak çalışan Gâziler Tekkesi 25 Cemâziyelâhir 1231/1816 tarihli bir berattan anlaşıldığına göre Kâdirî tarîkatına geçmiştir. Bu beratla postnişin tayin edilen Derviş Süleyman Halîfe ve Aynî ile Şemsî Dede’nin türbesinde türbedar tayin edilen Derviş İbrâhim, Kâdirî tarîkatına mensup Şeyh Hacı Hasan Bey’in müridleriydi. XIX. yüzyılın başlarından itibaren bu tekke Kâdirî tekkesi olarak faaliyetlerine devam etmiştir.1 1859 yılında Bosnalı Mazhar Osman Paşa Gâziler Tekkesine altı dükkân, bir kahvehane ve Mücellid- ler sokağında bir han vakfetmiştir. Ancak bu vakıfların büyük bir bölümü 1878 yılında Avusturya işgalinden sonraki büyük yangında yanmıştır.2 1857 yılında Saraybosna’yı ziyaret eden Rus seyyah Aleksandar Gilferding de Gâziler Tekke- sinden ve Aynî ile Şemsî Dede’nin türbesinden bahsetmektedir. O, Putovanje po Hercegovini, Bosni I Staroj Srbiji adlı kitabında Boşnak Müslümanların savaşa gitmeden önce Gâziler yolunda (Put Ratnika) bulunan Aynî ve Şemsî Dede Türbe- sinde dua ettiklerini ve tekkedeki şeyhin elini öptüklerini söylemektedir.3

Saraybosna İskender Paşa Zâviyesi

XV. yüzyıldan sonra Nakşibendîlik Bosna-Hersek’te hızla yayılmıştır. 1463 yılında Sultan Fatih ile beraber Bosna’nın fethinde yer alan Boşnak asıllı komu- tanlardan olan, Prusac (Akhisar) şehrinin fatihi İskender Paşa Yurişiç’in sûfîlere karşı sempatisi vardı ve aynı zamanda kendisi de Nakşibendiyye tarîkatına men- suptu.4 İskender Paşa Saraybosna’da Miljacka nehrinin sol kıyısında mensup oldu- ğu tarîkata büyük bir zâviye, imaret ve misafirhane inşa etti ve Soğuk Bunar’dan (Soğuk Pınar) zâviyenin bahçesine kadar su getirdi. Milyacka nehrinin sağ tarafın- da, yani zâviyenin karşısında ise kendisine bir ev ve bir kervansaray yaptırdı. Aynı zamanda nehrin üzerinden karşıya geçmek için bir köprü ve Saraybosna çarşısında on bir dükkân inşa edip hepsini zâviyenin harcamaları için vakfetti.5 İskender Paşa

1 Kadiç, Kronika, XIX, 22; Gâzi Hüsrev Bey Ktp. Sicil no. 56, s. 66-80.

2 Seyfuddin Kemura kitabında Gâziler tekkesinin onun zamanında da mevcut olduğunu, iki oda ve küçük bir bahçeden oluştuğunu söylemektedir. Seyfuddin Kemura 1917 yılında vefat etti- ğine göre, tekke büyük ihtimalle Birinci Dünya Savaşı sıralarında yıkılmıştır. Bkz. Kemura, S., Sarajevske Dzamije, s. 282-283.

3 Gilfeding, Aleksandar, Putovanje po Hercegovini, Bosni I Staroj Srbiji, Sarajevo 1972, s. 82- 84.

4 Sabanoviç, Hazim, Bosanski sandzakbeg Skender, Sarajevo 1955, s. 45.

5 İskender Paşa’nın zâviyeyi ve onun dışındaki binaları ne zaman inşa ettiği konusu tartışmalı- dır. Bazı tarihçilere göre 1499-1505 yılları arasında, diğerlerine göre ise zâviyeyi 1467 yılında başlamış fakat tamamlayamamıştır. Krş. Bejtiç, Alija, “Skender Paşina tekija”, Novi Behar,

(12)

Zâviye’sinin vakfiyesinde imarette her gün aş pişirilmesini, dervişlere, vakıf çalı- şanlarına, yolculara ve fakirlere dağıtılmasını emretmiştir.1 Zâviyenin ve yanında- ki binaların ayakta kalabilmesi için İskender Paşa çok mal bırakmıştır.2 İskender Paşa Zâviyesi’nin vakfiyesi günümüze kadar gelmemiş ise de3 III. Sultan Selim’in zâviye ile ilgili 1216/1801 tarihli bir fermanında bütün bu bilgiler zikredilmiştir.4 Bu fermana göre İskender Paşa vakfının yıllık geliri 32459, gideri ise 26133 akçay- mış.5

Zâviyenin bu kadar zengin bir vakfa sahip olması İkinci Dünya Savaşına kadar ayakta kalmasını sağlamıştır. Daha önce de zikrettiğimiz gibi zâviye ve yanındaki binalar 1697 yılında Eugen Savojski Saraybosna’yı ele geçirdiğinde yakılmıştır.

Fakat ondan sonra vakfın üç binası da yeniden inşa edilmiştir.

Fakirlere yemek dağıtmak zâviyenin bir geleneği olarak devam etmiştir ve 1790 yılında vakıf mütevellisi Hacı Abdullah Müjdeci yemek dağıtmayı kestiğinde İskender Paşa mahallesinin sakinleri kadıya şikâyet etmiş ve kadının emriyle yeniden yemek dağıtılmaya başlanmıştır.6 Zâviyenin gelirleri azaldığından XIX.

yüzyılın sonlarında imaret ve misafirhane kapatılmış ve İkinci Dünya Savaşına kadar sadece tekke faaliyete devam etmiştir.

1737 yılında verilen bir berata göre zâviyenin şeyhi olan İbrâhim Halîfe isti- fa ettiğinden yerine Mehmed Halîfe geçmiştir.7 Receb 1249/Aralık 1833 yılında verilen bir berata göre de İskender Paşa Zâviyesi’nde İbrâhim’in oğlu Şeyh Salih

yıl XVI, sy. 2, 1944, s. 24; Mazaliç Djoko, “Bıograd -Prusac- stari bosanski grad”, Glasnik Zemaljskog Muzeja, 1951, s. 156; Kadiç, Kronika, I, 169; Kemura, S., Sarajevske Dzamije, s.

215.

1 Bejtiç, A., “Skender Paşina tekija”, Novi Behar, yıl XVI, sy. 2, 1944, s. 24.

2 Saraybosna’nın Pofaliç köyünde 1 dönüm arazi, Suşiç köyünde 1 dönüm arazi, Kovaçi’de 2 dönüm arazi, Çamlık’ta 1 dönüm, Haliloviç’te 3 dönüm, Gornji Stup köyünde 30 dönüm;

Saraybosna’nın yanında Ravanlık denilen vadi; Rogatica’nın yanında Kovanlık arazisini; İg- man ve Bjelaşnica dağlarında meralar. Bunların dışında değişik şehirlerde 27 tane değirmen vs. Bkz. Bejtiç, A., Skender Paşina tekija, s. 25; Mazaliç, Djoko, Bıograd-Prusac, s. 156-157.

3 Büyük ihtimalle 1697 yılında zâviyedeki yangın sırasında yanmıştır. Bkz. Çehajiç,Dz., a.g.e., s. 39.

4 III. Sultan Selim’in fermanı ile ilgili bkz. Sarajevo ANU BiH, Şikâyet Defteri, 207-VII-54/4, 1216/1801; Kadiç, Kronika, XV, 329-330.

5 Fermanda giderler ayrıntılı olarak anlatılmıştır bkz. Kadiç, Kronika, XV, 332.

6 Kemura, S., Sarajevske Dzamije, s. 225-228.

7 Bejtiç, A., Skender Pasina tekija, s. 25; Beratın aslı Orijentalni Institut, no. 4882’de bulun- maktadır.

(13)

şeyhlik yapmıştır. Şeyh Salih’in görevi 1849 yılına kadar devam etmiştir.1

1868 yılında zâviyeye şeyh ve Mısrî medresesine müderris olarak Şeyh Ârif Kurd tayin edilmiş ve bu görevde 1878 yılına kadar kalmıştır. 1880 yılında Şeyh Ârif İstanbul’a hicret etmiş ve orada 1890 yılında vefat etmiştir.2 Onun yerine Ragib-zâde Bekir Ağa (ö. 1889/90) gelmiştir. Onun ölümünden sonra da zâviyenin şeyhi Bekir Ağa’nın kardeşi Osman Efendi olmuştur.3 Osman Efendi’den sonra 1930 yılına kadar zâviyede şeyhlik Hacı Mehmed Potogî yapmıştır.

İskender Paşa Zâviyesi’nde XVIII. yüzyıldan itibaren şeyhlik yapan tespit edey- bildiğimiz şeyhler şunlardır:

Şeyh İbrâhim Halîfe, Şeyh Mehmed, Şeyh Mulla Mustafa Braço, Şeyh Sâlih, Şeyh Ârif Kurd, Şeyh Bekir Ağa Ragıb-zâde, Şeyh Osman Ragıb-zâde, Şeyh Hacı Mehmed Potogî.

Sonuç olarak denilebilir ki İskender Paşa Zâviyesi zengin vakfıyla ve faali- yetleriyle Nakşibendîliğin Bosna-Hersek’te yayılmasına oldukça yardımcı olmuş- tur. Aynı zamanda tekkenin şeyhleri XIX. asırda meydana gelen isyanların ve huzursuzlukların yatıştırılmasında da etkili olmuşlardır.

Saraybosna Yediler Tekkesi

Nakşibendî-Hâlidî tekkesi olan Yediler Tekkesi XIX. yüzyılın ortalarında Ye- diler Türbesinin ve Çuhacı Süleyman Camii’nin yanında yapılmıştır.4 Menkıbeye göre Yediler Türbesinde Sultan Fatih ile beraber Saraybosna’yı fethetmeye gelen ve orada şehit düşen yedi kardeş yatmaktadır. 1815 yılında Üsküplü Süleyman Paşa açık olan mezarlar üzerinde bir türbe yaptırmış ve türbedar tayin etmiştir.5 Şeyh Seyfullah (Ebû Leys) İblisoviç İstanbul’da ve Bursa’da tahsilini tamamla- dıktan sonra Saraybosna’ya dönmüş ve Yediler Türbesi yanına yerleşmiş. Türbede zikirlere devam eden Şeyh Seyfullah kısa zamanda etrafında birçok mürid toplamış ve türbenin yanında bir tekke inşa etmiştir.6 Tekke 1878-79 yılında yanmış ise de

1 Beratın kopyası için bkz, Kadiç, Kronika, XXIV, 353.

2 Kresevljakovıç, H., Spomenica, s. 158; Sikiriç, Saçir, “Seyh Ârif Sıdki”, Glasnik İslâmske Vjerske Zajednice, sy. 4, Sarajevo 1942, s. 107.

3 Bejtiç, A., Skender Pasina tekija, s. 26.

4 Mujezinoviç, M., Epigrafika Sarajeva, s. 443; Çehajiç, Dzemal, a.g.e., s. 44.

5 Hadzibajriç, Fejzullah, “Rijeç dvije o Jedilerskom turbetu u Sarajevu”, Glasnik İslâmske Vjerske Zajednice, yıl XXX, s. 7-8, Sarajevo 1967, s. 336-37.

6 Kemura, S., Sarajevske Dzamije, s. 37, 78.

(14)

aynı yılda Derviş Süleyman Hacibegiç tarafından tamir edilmiştir. Travnikli Şeyh İbrahim Heriç 1894 yılında yeni bir bina inşa etmiş ve bu bina 1937 yılına kadar ayakta kalmıştır. 1937 yılında tekke binası yıkılmış ve yerine Çuhacılar vakfının yönetim binası yapılmıştır.1 1933 yılında Krallık Yugoslavyası’nda yapılan dinî müesseselerin sayımında Yediler Tekkesi Nakşibendî tekkesi olarak zikredilmiştir.2

Şeyh Seyfullah (Ebu Leys) İblisoviç Saraybosna’daki tekkeden başka Vişeg- rad, Rudo, Bijeljina ve Tuzla’da da tekkeler inşa etmiştir.3

Saraybosna Mlin (Değirmen) Tekkesi

XIX. yüzyılın sonlarında (1880-1890 yılları arasında) Küçük Kâtib Mescidi’nin bahçesinde inşa edilmiştir. Mehmed Mujezinoviç’e göre bu tekke önceden mektep- miş daha sonraları tekke olmuş.4 Tekkenin ilk şeyhi Derviş Sadî (ö. 1903-1904) isminde bir şeyhmiş. Ondan sonra Hoca Baruçi (ö. 1910) posta oturmuş. Hoca Baruçi’nin yerine 1917 yılında Hamdija Sikiriç geçmiş, onun yerine de ortaokul ve liselerde din dersi veren Şeyh Bahâeddîn Sikiriç geçmiştir. 1934 yılında Şeyh Bahâeddîn’in vefatından sonra postnişinliğe Travnikli Derviş Hamid geçmiştir.

1943-1948 yılları arasında Bosna-Hersek’in son dönemin en büyük âlimlerinden biri olan Şeyh Şâkir Sikiriç tekkenin şeyhi olmuştur. 1952 yılında tekke komünist- ler tarafından kapatılmış, fakat 1968 yılında yeniden açılmış ve şeyhliğe Abdullah Efendi Foçak getirilmiştir. Tekke günümüzde de faaldir.5

Saraybosna Şeyh Hasan Kâimî Tekkesi

Şeyh Hasan Kâimî’nin 1664 yılında Kömürlü köprünün (Çumurija) sağ tarafın- da vakfettiği ev daha sonraları tekke olarak faaliyet göstermiştir.6 Mulla Mustafa Başeski’ye göre bu tekke Halvetî tarîkatına mensuptular.7 Hasan Kâimî’nin şeyhlik yaptığı Hacı Sinân Tekkesi Kâdirî tarîkatına mensup olduğundan dolayı tekkeyi

1 Mujezinoviç, Mehmet, Epigrafika Sarajeva, s. 443.

2 Glasnik İslâmske Vjerske Zajednice, yıl I, sy. 3, Sarajevo 1933, s. 52-53.

3 Çehajiç, Dzemal, a.g.e., s. 46.

4 Mujezinoviç, Mehmet, Epigrafika Sarajeva, s. 257.

5 Çehajiç, Dzemal, Derviski Redovi u Jugoslovenskim Zemljama, s. 46-47.

6 Hasan Kaimi 1625 yılında Saraybosna’da doğmuş, Sofya ve İstanbul’da okumuş, Halvetî tarîkatına girmiş ve Saraybosna’ya döndüğünde Hacı Sinan tekkesinde şeyhlik yapmış, kendi evini de tekkeye dönüştürmüştür. Bkz. Samiç, Jasna, Kaimi, bosanski pjesnik, mistik iz 17 vijeka, uvodna kasida divana, treçi program Radio-Sarajeva, 1979, s. 24, 520.

7 Mulla Mustafa Baseskija, Ljetopis, s. 152.

(15)

Kâdirî tarîkatına mensup olarak görenler de vardır.1 Kâimî Tekkesi 1697 yılında Eugen Savoyski tarafından yakılmış, ancak 1762 yılında Saraybosna kadısı Zihnî Efendi tarafından tamir edilmiştir.2 Kâimî Tekkesi XVIII. yüzyılın sonlarında ve XIX. yüzyılda Nakşibendî tekkesi olarak faaliyet göstermiştir. 17 Cemâziyelevvel 1216/1801 yılının bir beratında Hasan Kâimî Nakşibendî Tekkesine fahrî olarak İbrâhim Halîfe’nin şeyh olarak tayin edildiği, onun ölümünden sonra da yerine Mustafa Halîfe’nin geçtiği ifade edilmektedir.3

Mostar Koski Mehmed Paşa Hankâhı

Saraybosna’dan sonra Bosna-Hersek’in ikinci önemli merkezi Mostar’da da Nakşibendî tarîkatı faaliyet göstermiştir. Nakşibendilîğin Mostar’da yayılmasını Mustafa’nın oğlu Koski Mehmed Paşa sağlamıştır.4 O, Mostar’ın Küçük Tepe ma- hallesinde camisinin yanında 1612 yılında 11 odalık bir hankâh inşa etmiştir. Bu hankâh bir ilim yuvası da olduğundan dolayı Koski Mehmed Paşa hankâh vakfi- yesinde bu tekkeye şeyh tayin edilecek zatın âlim, ehl-i hâl, Kur’ân’ı tefsir, hadisi şerh edebilecek salih bir kimse olmasını istemiştir. Vakfiyede şeyh ve dervişlerin görevleri de zikredilmiştir. Şeyh cuma ve bayramlarda camide hazır olanlara vaaz edecek ve her gün sabah namazından sonra hankâhta kalan dervişlerle zikir yapa- caktır. Dervişlerden her biri 1000 defa “Lâ ilâhe illallah” demeli ve ondan son- ra yüzer salâvât, üçer ihlâs ve birer Fatiha okumalıdır. Her cuma gecesi dervişler hankâha toplanmalı ve zikir yapmalıdır. Şeyhin maaşı günde on iki akçe olacak- tır. Odalarda kalan dervişlere ise günde ikişer akçe verilecektir.5 Koski Mehmed Paşa Hankâhı’nın ilk şeyhi kardeşi Mahmud Baba olmuştur. Vakfiyede Mahmud Baba’nın ismi de geçmektedir.6 Koski Mehmed Paşa Hankâhı’nda şeyhlik yapan zatlar aynı zamanda Koski Mehmed Paşa Camii’nde imâmlık da yapmıştır.7 XIX.

1 Suçeska, Dr. Avdo, “Seljaçke bune u Bosni u 17 I 18 stoljeçu”, Godisnjak Drustva İstoriçara BiH, 1969, knj.17, s. 163.

2 Çehajiç,Dz., a.g.e., s. 47.

3 Beratın kopyası ve tercümesi için bkz. Kemura, S., Sarajevske Dzamije, s. 253-254; Sicil no.

44, s. 32, Gâzi Hüsrev Ktp., Kadiç, Kronika, XV, 324.

4 Koski Mehmed Paşa Sokullu’nun ruznâmecisi olmuş, sonra tımar defterdarlığı yapmış, ha- yırperver bir zattır. Bkz. Hasandediç, Hifzija, “Kulturno, İstorijski spomenici u Mostaru iz Turskog doba”, Preporod, sy. 16/71, 15 Auğustos 1973, s. 13.

5 Vakfiyenin bir nüshası, Zbirka Vakufnama, sv. I, no. 180, s. 179-180’de bulunmaktadır.

6 Hasandediç, H., a.g.m., aynı yer.

7 Koski Mehmed Paşa Camii hakkında bkz. Ayverdi, E.H., a.g.e., II, 234-236.

(16)

yüzyılın ikinci yarısından 1898 yılına kadar hankâhta Şeyh Muhammed Arapo- viç şeyhlik yapmıştır. O her perşembe günü ikindiden sonra hankâhta zikir tertip edermiş.1 Koski Mehmed Paşa Hankâhı 1924 yılında kapatılmış, 1950 yılında ise yıkılmış ve onun yerinde bir park yapılmıştır.

XVIII. yüzyılda Mostar’da faaliyet gösteren diğer bir Nakşibendî tekkesi Hacı Derviş Zagriç tarafından 1740 yılında inşa edilmiştir. Bu tekke XIX. yüzyılın başında yıkıldığından dolayı onun hakkında fazla bilgiye ulaşamadık.2

Foynitsa Vukelyiçi Tekkesi

Foynitsa Vukelyiçi Nakşibendî tekkesi Şeyh Hüseyin Baba Zukiç tarafından kurulmuştur. Tekkenin girişinde kapının üstünde sağ taraftaki kitabede tekkenin, âlim, müderris ve Nakşibendî tarîkatına mensup olan Hüseyin Zukiç tarafından 1195/1780-81 yılında inşa edildiği zikredilmiştir.3

Şeyh Hüseyin Zukiç tekkenin de bulunduğu Vukelyiç’te doğmuştur. Tahsilini Foynitsa’da başlamış, daha sonraları Saraybosna Kurşunlu Medresesinde devam etmiştir. Saraybosna’dan sonra İstanbul’a gitmiş ve orada Müceddidî şeyhlerinden Hâfız Muhammed Hisârî Efendi’ye (ö. 1784) intisâb etmiştir.4 Şeyhi Muhammed Hisârî’nin tavsiyesi üzerine manevî yolculuğunu tamamlamak için Hüseyin Zukiç seyahate çıkmıştır. İlk önce Konya’ya gitmiş ve Mevlânâ âsitânesinde üç yıl kalıp zamanın postnişini Ebûbekir Çelebi’den (ö. 1199/1788) ders almıştır. Konya’dan Orta Asya’ya yönelmiş ve Semerkand Nakşibendî tekkesinde belirli bir dönem kal- dıktan sonra Kasr-ı Ârifân’da Şâh-ı Nakşibend’in kabri yanında yedi yıl kalmıştır.

20-30 yıl İslâm dünyasının büyük manevî merkezlerini gezip ziyaret ettikten sonra Bosna’ya, Vukelyiçi’ye dönmüş ve orada günümüzde de faal olan cami ve tekkeyi inşa etmiştir. Şeyh Hüseyin Zukiç, Vukelyiçi’deki tekkede şeyhliğinin dışında Foy- nitsa Medresesinde müderrislik de yapmıştır.

Hüseyin Efendi Zukiç Foynitsa ve etrafında birçok mürid yetiştirmiş, ancak öğ- rencilerinin arasında en meşhuru Foynitsa kadısı Mehmed Oğlu Abdurrahman’dır.

Daha sonraları Abdurrahman Sırrî olarak bilinen bu zat Oglavak’ta bir Nakşibendî

1 Çehajiç, Dzemal, a.g.e., s. 49.

2 Hasandediç, Hifzija, “Kulturno-istorijski spomenici u Mostaru iz Turskog doba”, Preporod, s.

13.

3 Mujezinoviç, Mehmet, İslâmska Epigrafika Bosne I Hercegovine, s. 47.

4 Hafız Muhammed Efendi hilâfetini Nakşibendî şeyhlerinden Murad Buhârî’nin halîfesi Geli- bolulu Mustafa Efendi’den (ö. 1176/1762) almıştır. Bkz. Bursalı , a.g.e., I, 47.

(17)

tekkesi inşa etmiştir. Şeyh Hüseyin 1799-1800 yılında Vukelyiçi’de vefat etmiş ve orada defnedilmiştir. Öğrencisi ve müridi Şeyh Sırrî onun mezarı üzerinde bir türbe yaptırmıştır.1

İki katlı büyük bir bina olan Vukelyiçi Tekkesinin haziresinde üç türbe vardır.

Türbelerin duvarlarında “Hû” yazılıdır. Bu türbelerden en büyüğü Şeyh Hüseyin Baba’ya, ikincisi Şeyh Meylî, üçüncüsü de Şeyh Hasan’a ve oğulları Abdüllatif ile Kâsım’a aittir. Türbelerin etrafında tekkede hizmet veren dervişlerin mezarları vardır.

XVIII. yüzyılda kuruluşundan itibaren Vukelyiçi tekkesi ve müessisi Şeyh Hü- seyin Nakşibendîliğin Bosna-Hersek’te yayılmasında ve devlet ricâli ile iyi ilişki- lerde bulunmasında etkin rol oynamıştır. Tekkenin vakıfları olmadığından dolayı Şeyh Hüseyin vilâyet bütçesinden maaş almıştır.2

Şeyh Hüseyin Zukiç’ten sonra Vukelyiçi Tekkesinde Anadolu’dan Balkanlara mürşid-i kâmil aramaya gelen Şeyh Muhammed Meylî şeyh olmuştur. Belgrad’a geldiğinde ona Oglavak Tekkesinin postnişini Abdurrahman Sırrî’yi tavsiye etmiş- ler. Sırrî’nin yanında 16 yıl kaldıktan sonra Vukelyiçi Tekkesine şeyh tayin edil- miş ve orada 1853-54 yılında vefat etmiştir.3 Selefî Şeyh Hüseyin Zukiç gibi Şeyh Muhammed Meylî de bölge yöneticileri ile iyi ilişkilerde olmaya gayret etmiştir.

Vukelyiçi Tekkesini yeniden ihyâ ettiği için Bosna valisi Vecîhî Mehmed Paşa’nın takdirini kazanmış ve 5 Cemâziyelevvel 1255/17 Temmuz 1839 yılında vali ona yılda 300 kuruşluk maaş bağlamıştır. Aynı maaşı Bosna valisi Mehmed Hüsrev Paşa da devam ettirmiştir.4 Şeyh Meylî’den sonra posta oğlu Şeyh Hasan (Ö. 1898- 1899) oturmuştur. Ondan sonra onun oğlu Muhammed, Şeyh Abdüllatif ve sonun-

1 Şeyh Hüseyin Zukiç hakkında bkz. Sikiriç, Sakir, “Derviskolostork, es szent sirok Bosznia- ben”, Turan, Budimpeşte 1918, s. 577-580; a.mlf., “Kroz tekije I samostane”, Narodno Jedins- tvo, sy. 267, 1920, s. 2; Sırrî’nin oğlu Şâkir Efendi, Şeyh Hüseyin Efendi hakkında bir şiir de yazmıştır. El yazması hâlinde bulunan bu şiir Saraybosna Oriyentalni Institut no. 4689’da bulunmaktadır.

2 24 Safer 1200/1785 yılında Bosna valisinin Foynitsa naib-i kadısına gönderdiği bir mektupta Şeyh Hüseyin’e üç ayda 30 kuruş verilmesini emretmektedir. Bkz. Orijentalni Institut u Sara- jevu, Sıdzill Fojniçkog naiba, no. 43, 1199-1204, 27. Ayrıca Saraybosna kadısı sicili no. 33, 1206-1207/1791-1793, Gâzi Hüsrev Bey Ktp., no.198.

3 Bkz. Orijentalni Institut Sarajeva, Monumenta Turcıca, no. 5623; Sikiriç, Ş., a.g.m., s. 598-99.

4 Valilerin emirnâmeleri hakkında bkz. Orijentalni Institut Sarajeva, Sıdzil Fojniçkog Kadije, no. 44, s. 54.

(18)

da da Şeyh Bahâeddîn şeyh olmuştur.1

Vukelyiçi tekkesinin etkisi Foynitsa ve Visoko’daki Nakşibendî tekke ve şeyh- lerine de yansımıştır. Şeyh Muhammed Meylî’nin oğlu Şeyh Hasan ve Foynitsa Tekkesinde şeyhlik yapan Neşati Huzbaşiç ile Mustafa Vareşliya icazetlerini Sa- raybosna İskender Paşa Zâviyesi şeyhi Ârif Sıdkî’den almışlardır. Tekkede ko- runan Şeyh Meylî’nin hilâfetnâmesinde, şeyhlerin silsilesi dışında zikir şekli de belirtilmiştir:

Besmele ile Fâtiha: 7 defa Salâvât: 100 defa

İnşirâh Sûresi: 99 defa İhlâs: 1001 defa.

Vukelyiçi Tekkesinde Şeyh Hüseyin Zukiç’in tatbikatına dayanarak zikir hem cehrî hem hafî olarak icrâ edilmektedir.2

Foynitsa Oglavak Tekkesi

Oglavak Nakşibendî Tekkesi Şeyh Hüseyin Zukiç’in halifesi Abdurrahman Sırrî tarafından kurulmuştur. Şeyh Sırrî kendi arazisinde XIX. yüzyılda sadece tasavvufî çevrelerde değil sosyal ve siyasî çevrelerde de önemli faaliyetlerde bulu- nacak bu Nakşibendî tekkesini 1800 yılında inşa etmiştir.

Şeyh Sırrî, Foynitsa’da 1785 yılında doğmuştur. Babası Mehmed ve dedesi Fadlullah kadılık yapmıştır. Şeyh Sırrî zâhirî ilimleri Foynitsa Medresesinde ta- mamladıktan sonra manevî ilimleri öğrenmek için Şeyh Hüseyin Zukiç’in yanı- na gitmiş ve Nakşibendî tarîkatına girmiştir.3 Zamanla Şeyh Abdurrahman Sırrî Bosna-Hersek’in her tarafında meşhur bir sûfî olmuş. Onun sistematik, müteva- zı, cömert ve fukara ile yolculara karşı aşırı misafirperverliği olan bir sûfî olması halk tarafından sevilmesine sebep olmuştur. Sırrî’nin etkisi o kadar büyümüştü ki Bosna’ya gelen her yeni vali onun yanına gidip elini öpmeyi bir vazife olarak gö- rürdü. Bundan dolayı Oglavak’ta daha önemli misafirleri kabul etmek için iki ko- nak inşa edilmiştir. Bu konaklar bugün de mevcuttur. Konaklardan biri 1835-1840 yılları arasında Vecîhî Mehmed Paşa tarafından, diğeri 1845 yılında Bosna valisi Mehmed Kâmil Paşa tarafından inşa edilmişlerdir. Oglavak tekkesine Şeyh Sırrî’yi

1 Çehajiç, Dz., a.g.e., s. 54.

2 Çehajiç, Dz., a.g.e., s. 55.

3 Hukoviç, Dr. Muhammed, Alhamijado Knjizevnost I njeni stvaraoci, s. 138-139.

(19)

ziyaret için birçok devlet yöneticisi gelirmiş; meselâ, Mehmed Vecîhî Paşa, Meh- med Kâmil Paşa, Hersek valisi Galip Ali Paşa, Ömer Paşa Latas ...1

Şeyh Sırrî’nin şöhreti İstanbul’a kadar ulaşmış ve Sultan II. Mahmud’un fer- manıyla Oglavak Tekkesi bütün vergilerden muaf tutulmuştur.2 Şeyh Sırrî ile iyi ilişkilerde olmaya dikkat eden bölge idarecileri Oglavak Tekkesine devamlı maddî yardımda bulunmuşlardır. Meselâ, Bosna valisi Selim Paşa 1824 yılında Foynitsa nahiyesinin gelirinden yılda 100 kuruş tekkeye ayırmıştır.3

Şeyh Sırrî’nin zamanında Oglavak Tekkesi çok yönlü bir merkez hâline gelmiş ve yukarıda isimleri zikredilen Bosna yöneticilerin birçoğu onun müridleri arasın- da yer almıştır. Şeyh Sırrî mürşidliği ve şeyhliği yanı sıra edebiyatla da uğraşmış ve Boşnakça birçok ilâhî yazmıştır. Şeyh Sırrî 1846-47 yılında Oglavak’ta vefat etmiştir.

XVIII. yüzyılda Bosna ve Balkanların birçok tekkesinde olduğu gibi Ogla- vak’ta da şeyhlik babadan oğla geçmiştir. Şeyh Sırrî’den sonra posta en büyük oğlu Abdüllatif oturmuş ve 1882-83 yılında vefatına kadar kalmıştır. Ondan sonra posta küçük kardeşi Şakir (ö. 1889-90) geçmiştir. İkisi de Şeyh Sırrî’nin yanın- da defnedilmiştir. Ondan sonra Abdüllatif’in büyük oğlu Abdülhalim (ö. 1917), kardeşi Şakir Sikiriç (ö. 1966) ve Hilmi Efendi Sikiriç şeyh olmuştur.4

Tekkenin hemen yanında Abdurrahman Sırrî’nin türbesi vardır. Türbeyi Hersek valisi Gâlib Ali Paşa inşa etmiştir. Tekkeden 200 metre uzaklıkta bir açık yerde Sul- tan Fatih ile Bosna’ya gelen Şeyh Hüseyin Horasânî’nin türbesi vardır. Nakşibendî şeyhlerinden olduğu düşünülen bu şeyhe türbeyi Bosna valisi Ali Nâmık Paşa 1889 yılında yaptırmıştır.5

Oglavak Tekkesinde her namazdan sonra, Ramazan’da teravihten sonra,

1 Sikiriç, Ş., a.g.m., s. 267; a.mlf., “Pobozne pjesme Seyh Abdurrahman Sırrije”, Glasnik İslâmske Vjerske Zajednice, Sarajevo 1941, s. 334-335; Algar, Hamid, “Some notes on the Naqshbandi tariqat in Bosnia”, Die Welt des Islam, XIII, 1972, s. 178; Çehajiç,Dz., a.g.e., s.

56.

2 Handziç, Knjizevni rad, s. 94; Fermanın kopyası için bkz. Kadiç, Kronika, XXII, 29; Sicil no.

75, s. 79, Gâzi Hüsrev Bey Ktp., Şikayet Defteri, 67- IX-25/1-1251/1835.

3 Emirnâmenin kopyası için bkz. Kadiç, Kronika, XX, 1, Sicil no. 63, s. 5, Gâzi Hüsrev Bey Ktp.

4 Sikiriç, S., Kroz tekije I Samostane, s. 201, 268; Algar, H., aynı yer.

5 Sikiriç, S., a.g.m., s. 2.

(20)

bayramlarda ve mevlid kandilinde zikir yapılırdı.1 Foynitsa Nakşibendî Tekkesi

XVIII. yüzyılın sonlarında ve XIX. yüzyılın başlarında Nakşibendîliğin mer- kezi hâline gelen Foynitsa’da da Abdurrahman Sırrî’nin müridleri bir tekke inşa etmiştir. XIX. yüzyılda faaliyet gösteren bu tekke Oglavak ve Vukelyiçi tekkeleri- nin gölgesi altında kalmış ise de 1945 yılında yanıncaya kadar faaliyetlerine devam etmiştir. Bu tekkede XIX. yüzyılda Şeyh Neşati Huzbaşiç, Mustafa Vareşliya ve Cemil Vareşliya şeyhlik yapmışlardır. Tekke yandıktan sonra müridler zikirlerine Foynitsa camilerinde devam etmişlerdir.2

Visoko Nakşibendî Tekkesi

Visoko Bosna-Hersek’teki Nakşibendîliğin önemli merkezlerinden biridir.

Visoko Nakşibendî Tekkesi XIX. yüzyılın sonlarına doğru 1880-85 yıllarında müftü ve şeyh olan Şeyh Hüsnü Numanagiç tarafından kurulmuştur. 1843 yılın- da Foynitsa’da doğan Şeyh Hüsnü Saraybosna’da hıfzını ve ilk tahsilini tamamla- dıktan sonra Şeyh Ârif Sıdkî’nin tavsiyesi üzerine İstanbul’a, oradan Medine’ye, Kahire’ye ve Ezher’de tahsilini tamamladıktan sonra Bosna’ya dönmüştür. Dön- dükten sonra Bosna’da müftülük ve müderrislik görevlerinde bulunan Şeyh Hüsnü Numanagiç Visoko’da 1880-85 yıllarında bir Nakşibendî tekkesi inşa etmiştir ve tekkeye evini, arazilerini ve bütün mülkünü vakfetmiştir.3

Şeyh Hüsnü’den sonra Alija Oruç 1904 yılında bir dükkân ve üç odayı tekkeye vakfetmiştir. Bu vakıflar ve tekkenin şehir merkezinde oluşu bir hayli insan tara- fından ziyaret edilmesine ve günümüze kadar hayatını devam ettirmesine sebep olmuştur.

Şeyh Hüsnü Numanagiç’ten sonra tekkede şu şeyhler posta oturmuştur: Hâfız Nezir Haciveliç (ö. 1919), Hazim Numanagiç (ö. 1921), Muharrem Leveş (ö. 1934), İbrâhim Trako (ö. 1946), Abdullah Hacimeyliç (ö. 1980), Derviş Ömer Butureviç.

Visoko Nakşibendî Tekkesinde zikir pazartesi ve cuma akşamları, Ramazanda teravihten sonra, bayramlarda ve mevlid kandilinde yapılırdı.4

1 Traljiç, Mahmud, “Seyh Abdurrahman Sırrî bio je I kaligraf”, Glasnik Vrhovnog İslâmskog Starjeşinstva u SFRJ, 1978, sy. 1, s. 62.

2 Çehajiç,Dz., a.g.e., s. 58-59.

3 Bkz. Zbirka Vakufnama, knj. III, s. 134.

4 Çehajiç,Dz., a.g.e., s. 61.

(21)

Travnik Nakşibendî Tekkesi

Visoko Nakşibendî Tekkesini kuran Şeyh Hüsnü Numanagiç 1892 yılında Travnik’te de Yeni Camii’nin yanında bir Nakşibendî tekkesi kurmuştur. Tek- ke Yeni Cami’ye bitişik iki oda ve bir semâhâneden oluşmaktadır. 1914 yılında Visoko’ya dönünceye kadar Travnik Tekkesinin şeyhi Şeyh Hüsnü Numanagiç idi. Ondan sonra posta Şeyh Hüsnü Begoviç (ö. 1948) oturmuş. Onun ölümünden sonra yerine sırasıyla Mehmed Ali Yusufbaşiç (ö. 1965), Hamdi Haciselimoviç, Abdullah Varenikoviç ve Hayruddîn Vrsely geçmiştir.

Travnik Nakşibendî tekkesi Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan krallığı tarafından işgalinden sonra halka manevî destek vermiş ve özellikle Şeyh Hüsnü Numanagiç’in tavsiyeleri üzerine müridlerin birçoğu çocuklarını Avusturya, Maca- ristan ve Mısır’daki yüksek okullara göndermiştir. Birinci Dünya Savaşından sonra Bosna’ya dönen eğitimli bu nesil Bosna-Hersek’in Osmanlı sonrası ilk nesil âlim- leridir.1

Foça Nakşibendî Tekkesi

Evliyâ Çelebi Foça şehrinde sekiz tekkenin olduğunu ve onlardan en meşhuru- nun şehrin güney tarafında yemekhaneli ve duvarlarla sarılı Bâyezid Baba Tekkesi olduğunu söyler.2 Evliyâ Çelebi tekkenin haziresinde bulunan Bâyezid ve Murad Baba türbelerinden de bahsetmektedir.3 Fakat Evliyâ Çelebi’nin bahsettiği bu tek- ke Nakşibendî tarîkatına mı yoksa başka bir tarîkata mı ait olduğu bilinmemekte- dir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Mehmed Paşa Kukavica, Murad ve Bâyezid Dedelerin yattığı yerde kendisi tarafından yaptırılan caminin yanında bir türbe ve bir semâhâne yaptırmıştır.4 XIX. yüzyılda Oglavak Tekkesi şeyhi Abdurrahman Sırrî’nin müridi olan Hersek valisi Gâlib Ali Paşa tekkeye bir de misafirhane ek- lemiştir. 1833-1851 yılları arasında Hersek’te vali olan Ali Paşa Rizvanbegoviç tekkeye yılda 700 kuruş vermiştir.5

1 Bkz. Glasnik İslâmske Vjerske Zajednice, sy. 3, yıl 5, Beograd 1933, s. 54.

2 Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, VI, 433.

3 Aynı yer.

4 Bejtiç, Alija, “Bosanski namjesnik Mehmed Paşa Kukavica I njegove zaduzbine u Bosni (1752-1756 I 1757-1760)”, Prilozi Orijentalne Filologije, VI-VII, 1956-57, Sarajevo 1958, s.

100

5 Çuriç, Hajrudin, “Vakufnama Ali Paşe Rizvanbegoviça”, Glasnik Vrhovnog İslâmskog Starje- şinstva, yıl 3, sy. 1-4, 1952, s. 47, 53.

(22)

Foça’da XVIII. ve XIX. yüzyılda Nakşibendî tekkesi olarak faaliyet gösteren bu tekkede son dönemde şeyhlik yapan Muftiç ailesinden alınan bilgilere göre XIX. yüzyılın başından o aileye mensup olanlar şeyhlik yapmış ve diğer birçok tekkede olduğu gibi evlâdiyyet usûlü tatbik edilmiştir.1

Konjic (Belgradcık) Seonica Nakşibendî Tekkesi

Hersek’in büyük şehirlerinden biri olan Konjic’in Seonica köyünde Şeyh Os- man Nûrî Begeta 1883 yılında bir Nakşibendî tekkesi kurmuştur. 1890 yılında ölü- müne kadar tekkede kendisi şeyhlik yapmıştır. Şeyh Osman Nûrî tekkenin hazire- sine defnedilmiştir. Şeyh Osman Nûrî’den sonra Ahmed Bey Buturoviç şeyh olmuş ve 1918 yılında tekkenin kapanmasına kadar postta kalmıştır. Tekke İkinci Dünya Savaşı sıralarında yıkılmıştır.2

Seonica Nakşibendî Tekkesi ikinci şeyhi Ahmed Buturoviç icazetini Foynitsa’lı Şeyh Abdullah Huzbaşiç’tan almıştır. İki tekke arasında iyi ilişkiler tekkenin kapa- tılışına kadar devam etmiştir. Tekkede zikir pazartesi ve cuma geceleri yapılırdı.3

Mostar Luka Nakşibendî Tekkesi

Hersek’in en büyük şehri olan Mostar’da Nakşibendî tarîkatı oldukça yaygın bir tarîkattı. Daha önce bahsettiğimiz Koski Mehmed Paşa Hankâhı yanı sıra Vukelyiçi Şeyh Meylî’nin müridi Hersek valisi Ali Paşa Rizvanbegoviç, Luka mahallesin- de yaptırdığı mescidin yanında bir de Nakşibendî tekkesi yaptırmıştır. Tekke bir semâhâne ve iki odadan oluşmaktaydı.4 1837 yılında yazdığı vakfiyesinde Ali Paşa Rizvanbegoviç Mostar’da kirada olan 34 evin kirasından ayda 25 kuruş, değirmen- lerden 100 okka un ve tekkenin etrafındaki bağların üzümünün tamamının derviş- lere verilmesini emretmiştir.5 Buna karşılık olarak şeyh ve dervişler Hz. Peygamber ve ehl-i beyt, diğer bütün peygamberler ve özellikle Ali Paşa’nın ebeveyni için her gün Yâsîn Sûresini, her namazdan sonra üç İhlâs okuyacaklardır. Bunun dışında

1 Çehajiç,Dz., a.g.e., s. 62.

2 Hasandediç, H., Povijest Seonice I njenih porodica, Sarajevo 1939.

3 Çehajiç,Dz., a.g.e., s. 64.

4 Hasandediç, Hifzija, “Kulturno-istorijski spomenici u Mostaru iz Turskog doba”, Preporod, sy. 14, 1973, s. 13.

5 Hasandediç, H., a.g.m., Prilozi Orijentalne Filologije X-XI, 1960-6, s. 61; Çuriç Hajrudin,

“Vakufnama Ali Paşe Rizvanbegoviça”, Glasnik Vrhovnog İslâmskog Starjeşinstva, yıl III, 1952, s. 50-51.

(23)

pazartesi ve cuma geceleri zikir yapılacaktır.1 1270/1854 yılında fermanla devlet bütçesinden tekkeye aylık 258 kuruş tahsis edilmiştir.2 Zengin vakıfları tekkenin İkinci Dünya Savaşına kadar ayakta kalmasını sağlamıştır. 1945’ten sonra kapatılan tekke son şeyhin oğlu Abaz Şehoviç tarafından özel ev olarak kullanılmaktadır. Tek- kenin bulunduğu mahalle günümüzde de “Tekke Mahallesi” olarak bilinmektedir.

Tekkenin şeyhleri aynı zamanda Mostar Ali Paşa Camii’nde de imâmlık ve vaiz- lik yapmışlardır. XIX. yüzyılın sonlarında tekkenin şeyhi Şeyh İbrâhim Şehoviç’ti, ondan sonra posta oğlu Sâlih Şehoviç (ö. 1959) geçmiştir.3

XVIII. ve XIX. yüzyıl Nakşibendîliğin Bosna-Hersek’te altın dönemidir.

Nakşibendî tarîkatı ehl-i sünnet akîdesine ve Kur’ân ile sünnet prensiplerine sıkı bağlı olduğundan dolayı Bosna-Hersek toplumunun bütün kesimlerine yayılmıştır.

Nakşibendî tarîkatı mensupları arasında ulemâ, yöneticiler ve muhtelif meslek sa- hipleri vardı. XVIII. asırdan itibaren Nakşibendîlik Bosna-Hersek’in sadece şehirle- rine değil köylere de uzanmış ve bazı köylerdeki tekkeler merkez tekke hâline gel- miştir. Meselâ, Oglavak, Vukelyiçi tekkeleri. Oglavak Nakşibendî Tekkesi XVIII. ve XIX. yüzyılda bu tarîkatın Bosna’nın her tarafına yayılmasında etkin rol oynamıştır.

2. Sırbistan’da Nakşibendîlik

Bosna-Hersek’teki kadar yaygın değilse de Nakşibendîlik Sırbistan bölgesin- de de yayılmıştır. Evliyâ Çelebi Sırbistan’ın Belgrad, Ujiçe (Uzice), Leskovac, Vukovar, Yeni Pazar (Novi Pazar), Niş gibi şehirlerinde tekkelerin sayısını ver- miş ancak onların hangi tarîkata mensup olduklarını söylememiştir. Evliyâ Çele- bi Belgrad’da 17 tekke olduğunu söyler ki XVII. yüzyılda Belgrad’ın konumuna bakıldığında makul bir rakamdır.4 Bu tekkelerden Koski Mehmed Paşa Tekkesi Nakşibendî tarîkatına mensup bir tekke olduğu ve 1863 yılındaki son Osmanlı şe- hir planına göre Gospodar Yovanova ile Riga sokaklarının birleştiği köşede yer aldığı bilinmektedir.5 Şehir planındaki görünüşüne göre tekke oldukça geniş bir bahçeye sahipmiş. Tekkenin bânîsi muhtemelen Mostar’da cami ve tekke inşa eden Koski Mehmed Paşa’dır. Tekke XIX. yüzyılda iki yerde daha zikredilmektedir. D.

1 Çuriç, H., a.g.m., s. 51.

2 Hasandediç., H. a.g.m., s. 13.

3 Arhiv Vakufske Direkcije br. 518-376, yıl 1900.

4 Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, V, 378.

5 Nikiç, L., “Prilozi istoriji beogradskih dzamija”, Glasnik Grada Beograda, VII, 1960, s. 145- 150.

(24)

İliç Hodi Dişa romanında tekkenin Bayraklı Caminin1 alt tarafında yer aldığını ve dervişlerin sessiz olduklarını, diğer tekkelerde dönen dervişler gibi dönmediklerini söyler.2 Başka bir yerde de Bitpazar’dan Kalemeydanı’na giden yolda güzel ve geniş bir tekke olduğu zikredilmektedir.3

Tekke büyük ihtimalle Belgrad, Sırpların eline geçtikten sonra yıkılmıştır. Tek- kede şeyhlik yapan zevât hakkında hiçbir bilgi edinemedik.

Belgrad’dan başka Niş şehrinde de Zâhide Bacı Zâviyesinin Nakşibendî tarîkatına mensup bir tekke olduğu kaydedilmektedir.4 Bu tekke, Dr. Muşoviç’e göre Zâhide Bacı’nın kabri yanında 1800-1810 yılları arasında Kürt Şeyh Hasan Efendi tarafından yapılmıştır.5

Menkıbeye göre Kürt Şeyh Hasan, Zâhide Bacı’yı rüyasında görmüş ve rüyada tarif edilen yolu takip ederek Niş’e kadar gelip Zâhide Bacı’nın kabri üzerine bir tekke inşa etmiş, kendisi de hayatının sonuna kadar orada kalmıştır.6 Niş Zâhide Bacı Nakşibendî Tekkesi 1878 yılına kadar mevcuttu.7

XVIII. yüzyılın sonlarında Vranye şehrinde de Nakşibendî tarîkatına mensup bir tekke varmış. Fakat bu tekke ilk Sırp isyanı (1814) sıralarında yandığından dolayı hakkında fazla malumata ulaşamadık.8

3. Kosova’da Nakşibendîlik

XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Kosova ve Sancak’ta dört Nakşibendî tekkesi fa- aliyet göstermiştir. Bunlardan biri XIX. yüzyılda Yeni Pazar (Novi Pazar) Ömer Efendi Koniçanin tarafından kurulan Nakşibendî-Hâlidî tekkesidir. Bu tekkenin son şeyhi Yeni Pazar’da 1880 yılında vefat eden Hacı Mahmud Efendi’dir.9

1 Bayraklı Camii günümüz Belgrad’ında ayakta kalan tek camiidir.

2 İliç, D., Hodi Dişa, Beograd 1932, s. 6.

3 Peruniçiç, B., “Uprava varosi Beograda 1820-1912”, Grada za İstoriju Beograda, Beograd 1970, s. 23.

4 Mushoviç, Ejup, Muslimansko Stanovnistvo Srbije od pada Despotovine (1459) I njegova sudbina, s. 48.

5 Zâhide Bacı’nın kabrinden Evliyâ Çelebi de bahsetmektedir: V, 363.

6 Mushoviç, Ejup, a.g.e., s. 83.

7 Uka, Sabit, “Xhamite, mesxhidet dhe teqete ne sanxhakun e Nishit deri ne 1878”, Feja, kultu- ra dhe tradıta İslâme nder shqiptaret, Prishtine 1995, s. 147-151.

8 Stojanovski, Dr. Aleksandar, Vranjski Kadiluk u XVI veku, Beograd 1985, s. 45.

9 Mushoviç, Ejup, “Dervishi u Novom Pazaru”, Novi Pazar, 1993, s. 78; Yeni Pazar Nakşibendî dergâhı Evkâf Kuyûd-i Kadîmesinde de def. 172, s. 158’de kayıtlıdır. Bkz. Ayverdi, E.H.,

(25)

XIX. yüzyılda Yakova’da da bir Nakşibendî tekkesi faaliyet göstermiştir. Tek- kenin bânîsi ve ilk şeyhi Şeyh Yaʽkûb Uka’dır (ö. 1875). Ondan sonra oğlu Şeyh Yûsuf (ö. 1901) posta geçmiş, ondan sonra da Şeyh Mahmud Uka İsniç tekkenin şeyhliğini yapmıştır.1

XIX. yüzyılda Yakova’nın Planeya ve Randobrava köylerinde de birer Nakşibendî tekkesi faaliyet göstermiştir.2 Planeya köyündeki tekke günümüzde de faaldir.

Gilan şehrinin Koniçe köyünde İsmail Efendi Nakşibendî Tekkesi ve Türâbî Baba Türbesi vardı. Tekke Birinci Dünya Savaşından sonra Sırplar tarafından yıkılmıştır.

Türbe ise günümüzde de mevcuttur. Türbe halk tarafından çok ziyaret edilmektedir.3 4. Makedonya’da Nakşibendîlik

Ubeydullah Ahrâr’ın (ö. 895/1490) XV. asrın ikinci yarısında hilâfet vererek Anadolu’ya gönderdiği Molla İlâhî (Abdullah Simâvî, ö. 896/1491), Simav ve İstanbul’dan sonra o zamanlar Makedonya’nın, bugün ise Yunanistan sınırları için- de olan Vardar Yenice’sine yerleşmiş ve orada vefatına kadar irşad faaliyetlerini devam ettirmiştir.4

Molla İlâhî’nin, eser ve sohbetleriyle Osmanlı topraklarında yaymaya çalıştığı tasavvufî düşünce, sadece bağlı olduğu Nakşibendîlik açısından değil, genel tasav- vuf düşüncesi ve tarîkatlar tarihi açısından da önemlidir. Onun özellikle Anadolu ve Rumeli bölgesinde vahdet-i vücûd düşüncesinin yaygınlık kazanmasında tesi- ri büyüktür. O aynı zamanda Şeyh Bedreddîn’in Vâridât’ının ilk şârihidir.5 Şeyh

a.g.e. III, 320.

1 Rexhepagiçi, Jashar, Dervishet, rendet dhe teqete, Peje 1998, s. 197.

2 Shejh Mehmed Shejh Yakup Shehu, “Tarîkati Alijje-i nakshibendijje”, Buletini “Hu”, Prizren 1987, s. 26.

3 Rexhepagiçi, a.g.e., s. 197.

4 Mazhar olduğu fazla rağbet, devamlı artan şöhret ve gittikçe çoğalan müridlerinden bîzâr olan Molla İlâhî, yerine halîfesi Ahmed el-Buhârî’yi bırakarak Rumeli sancakbeylerinden Evrenoszâde Gâzî Ahmed Bey’in daveti üzerine Vardar Yenice’sine yerleşmiştir. Bkz. Gün- düz, İrfan, a.g.e., s. 51-52; Kara-Algar, “Abdullah İlâhî”, DİA, I, 111-112.

5 Molla İlâhî’nin Keşfü’l-vâridât li-tâlibi’l-kemâlât ve gayeti’d-derecât adlı eseri Bedreddîn Simâvî’nin meşhur Vâridât adlı eserinin şerhidir. Şerh yapılırken Attâr, Mevlânâ ve özellikle İbnü’l-Arabî’nin eserlerinden istifade edilmiştir. Bkz. Kara-Algar, “Abdullah İlâhî”, DİA, I, 111. Molla İlâhî’nin bu eseri Ekrem Demirli tarafından M.Ü.S.B.E.’de yüksek lisans tezi ola- rak çalışılmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca bu derste; jandarma subayların ve askeri memurların maaşları, jandarmayı ilgilendiren boyutuyla kazanç vergisinin tarifi, karakollara ayrılan bütçe, savaş

Bu nedenle Güneş et- rafındaki yörünge hareketi sırasında Satürn’ün gölgesi halkalarının üzeri- ne, halkalarının gölgesi de gezegenin yüzeyine düşer. Satürn’ün

Osmangazi Kaymakaml ığına gönderilen 4912 sayılı belge ile 11.10.2006 tarihinde Cargill'in kapatılması için gerekli i şlemlerin yapılması içerikli yazı üzerine bir

Forumda Platform üyesi Dünya Madenciler Kongresi Türk Milli Komitesi, Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliği, Altın Madencileri Derneği, TMMOB Maden Mühendisleri

TARİŞ 2006 yılı 5 asitlik zeytinyağı fiyatını 2005 y ılı fiyatlarının gerisinde; 3 milyon 580 bin lira olarak belirlerken, MARMARABİRLİK ise 2006 yılı sofralık zeytin

Kronik tablo, subakut şekilden daha uzun sürmesi, daha silik belirtiler ve kliniğin daha yavaş seyretmesi ile ayırt edilir.. Kala-azar, sıtma, bruselloz, tüberküloz, tifo,

getirilmiştir. 25.4.1985 tarih ve 3182 nolu Bankalar Kanunu ile holding bankacılığına bir sınırlama getirilmiştir. Bu dönemde kurulan bankaların 5 adeti kalkınma bankası,

Bu hayvanlar Buhara Emirliği’nde fakir insanlar tarafından çok sık olarak kullanılırdı.. 110 Eşekler köylerden kasabalara ve pazarlara süt, meyve, yeşillik,