• Sonuç bulunamadı

2006 yılında da ülkemiz tarım ve hayvancılığında sürdürülen politikalar ulusaşırı şirketlerin çıkarına, çiftçilerin aleyhine devam etmiştir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "2006 yılında da ülkemiz tarım ve hayvancılığında sürdürülen politikalar ulusaşırı şirketlerin çıkarına, çiftçilerin aleyhine devam etmiştir"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Alınan yeni kararlar ulusaşırı şirketler için yaşadığımız bu dönemde ulusaşırı şirketlerin tamamen serbest davranabilmesi için yeni yapılar inşa ediliyor. Alınteri / yoğun emek ile birikmiş her ama her şey özelleştiriliyor.

Şirket hakları insan haklarının üstüne çıkarılıyor. Yaşama anlam ve değer veren her şey, 'ekonomik gereklilikler' öne sürülerek insanların aleyhine şirketlerin çıkarına yeni kurallar içine alınıyor ve yasaklanıyor.

Ulus devletleri yönetenleri yönetenler ile IMF ve Dünya Bankası, ulusaşırı şirketlerin koruyacaklarını yapıyor, bütün dünyayı onlar için değiştiriyor, dönüştürüyorlar...

Bugünkü çiftçilerin yaptığı çiftçilik mesleği, tarım sektöründeki ulusaşırı şirketlerin yeni ihtiyaçlarına göre şekillendirilmeye, dönüştürülmeye çalışılıyor.

Türkiye'de de tarım politikaları ulusaşırı tarım ve gıda şirketlerinin çıkarlarına yanıt verecek şekilde değiştiriliyor, dönüştürülüyor...

2006 yılında da ülkemiz tarım ve hayvancılığında sürdürülen politikalar ulusaşırı şirketlerin çıkarına, çiftçilerin aleyhine devam etmiştir. Bir dizi yasal düzenlemeler, fiyat politikaları ile üretimden pazarlamaya çiftçileri baskılayacak yaptırımlar uygulanmış, ulusaşırı şirketlere yeni, özgür alanlar açımıştır.

HAYVANCILIK

IMF ve Dünya Bankası'nın yaptırımıyla Et ve Balık Kurumu (EBK), Süt Endüstrisi Kuru-mu(SEK) ve Yem Sanayi (YEM-SAN) özelleştirilmeden önce 8o milyon olan hayvan sayımız şimdilerde 41 milyona kadar geriledi.

Rakamlar uygulanan neoliberal politikaların yıkımına böylesine tanıklık yapmasına karşın hâlâ kendi iç

dinamiklerimizi harekete geçirerek geleceğe umutla bakabilmemizi sağlayacak, yürüttüğümüz / yürütebildiğimiz sektöre ilişkin somut bir projemiz bulunmamaktadır. 'Biz önceki hükümetlere göre şöyle şöyle ve daha fazla destek ayırıyoruz' gibi lafın ötesine geçmeyen propagandalar 2006 yılında da devam etti. AKP tarafından sektörü

geliştirebilecek, olumlu olarak dönüştürebilecek bir atılım ufukta gözükmüyor.

Diğer hükümetler gibi AKP de, IMF ve DB'nin dediklerini yapmanın dışına çıkmama itaatkârlığına devam etti. Bu durumda hayvancılık sektörünün geleceği için ne yazık ki iyimser olamıyoruz.

Bilindiği gibi, yıllık kişi başına kırmızı et tüketimimiz 5,5 kg, dünya ortalaması ise 9,9 kg.dır. Hayvancılık sektöründe et fiyatlarının gerçekleşmesine baktığımızda; yetiştiricilerimiz, yaptıkları harcamanın karşılığı olabilecek bir fiyatı al(a)mıyor. Ayrıca bizim yetiştiricilerimiz AB'li hayvan yetiştiricilerine kıyasla devede kulak oranında bir destek almaya devam ediyor.

Oysa Türkiyeli tüketiciler eti 16 milyon liraya alıp (yaklaşık 8 avro) tüketmekte, Avrupalı tüketicilerin ise en kaliteli eti 2,5 en fazla 3 avroya tükettiğini Tarım Bakanı Mehdi Eker açıklamaktadır. Bakan, 'Türkiyeli tüketici ile Avrupalı tüketicinin gelirini mukayese edin' diye çarpıklığa dikkat çekerken, çözücü noktada olduğunu "atlayarak" durumu eleştirebilmekte; bu yaklaşımıyla zekâ düzeyimizle dalga geçebilmektedir.

Et ve süt fiyatları artmazken et ve süt üretimindeki en önemli girdi olan yemin artışı engellenememiş, artmıştır. Bu konuda rakamlar şöyle: Et fiyatları, 2004-2005 yılında dana kesim fiyatı kilo 7.20 ile 7.50 YTL arası (şu an 8-8,5 YTL arası), inek 5,5 ile 6,5 YTL arası olarak gerçekleşmiştir. Koyun baskül 5 YTL, keçi baskül 3,5 YTL olmuştur.

Süt fiyatları 2004'de 53 YKr (530 bin lira), 2005 ortalarından 2006 Eylül'üne kadar 42,5 YKr (425 bin lira), şu an 45,5 YKr (455 bin lira) olarak gerçekleşmiş, 2004 yılı fiyatlarının gerisinde kalmıştır.

(2)

Buna karşılık hayvancılık için en önemli girdi olan yem fiyatları, 2005 yılında 300 milyon TL/ton iken, 2006'da 400 milyon TL/ton'a yükselmiştir.

SÜT İLE YEM PARİTESİ

Hayvan yetiştiriciliğindeki giderlerinyüzde 70'ni yem oluşturur. Hayvan yetiştiricilerinin mesleklerini sürdürebilmeleri için süt ile yem değer eşitliği (paritesinin) 2 civarında olması arzulanır. Yani ıkg süt parası ile kg yem almabilmelidir.

1997 yılı ile 2001 yıllarında ıkg süt parası ile ıkg yem alınması bile

mümkün olamamıştır. Bu dönemlerde hayvan yetiştiricileri batmıştır. Türkiye'de uzun bir süredir süt ile yem değer eşitliği (paritesi) 1,5 'u bul(a)mamaktadır.

TÜRKİYE VE AB DESTEKLERİ

AB ve Türkiye'deki destekler arasındaki uçurum kapanamayacak kadar derinleşmiştir. Bu uçurumun Rakamsal ifadesi şöyledir:

TÜRKİYE'DE ETE DESTEK

Türkiye'de sığır ve dana destekleri, en son 2004 yılında karkas ağırlığı 190 kg ve üzerinde olan hayvanlar için kg başına 1000 TL destek belirlenmiş sonra bu destek 500 bin TL'ye çekilmiştir. Buna göre; 190 kg. karkas ağırlıktaki bir hayvana ödenen destek: 53,3 avro/ baştır.

AB'DE ETE DESTEKLER

9 aylık ve 21 aylıkken iki kez pirim veriliyor. Toplam: 248 avro/baş veriliyor. Bu hayvanı yılın ilk 15 haftasında kestirir-se bu miktara ilave olarak; 72,45 avro/baş daha destek veriliyor. 80 avro/baş ek bir destek daha veriliyor. 80 avro/baş kesim pirimi veriliyor. AB'nin hayvan başına toplam desteği 480,5 avro/baş veriliyor. AB'deki sığır

yetiştiricisi hayvan başına 480,5 avro destek alıyor.

AB'DE SÜT DESTEKLERİ

Geri ödemeler, müdahaleler, yağsız süt için yardım, yağsız süt depolaması, tere yağ fazlaları ve süt üreticilerine yardımlar olmak üzere toplam 2.672.000.000 Euro destek verilmektedir. Bu oran FEOGA'nın %5, 97'si-ne denk gelmektedir. (2003)

Türkiye'de süt teşvik pirimi ise 2002 yılında 10 bin TL/kg, 2003 yılında 20 bin TL/kg, 2004yılında 20 bin TL/kg dır.

AB'nin sadece süt üretimi için verdiği desteğin, Türkiye'nin tarım ve hayvancılığına ayırdığı bütçenin tamamına yakın bir miktar olduğunu belirtmekle yetinelim.

BİTKİSEL ÜRETİM

Hayvancılık sektörümüz için 2006 yılı iyi geçmedi. Şimdi de bitkisel ürün üreten üretici çiftçiler için 2006 yılı nasıl geçti bir de ona bakalım.

BUĞDAY

Asyalılar için pirinç nasıl vazgeçilmez temel besin maddesi ise buğday da Türkiye için vazgeçilmezdir. Türkiye'de çiftçiler buğdayı üretir; Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), tüccar ve sanayici satın alır. Hükümetler, TMO aracılığıyla her yıl buğday hasat mevsiminden önce bir alım fiyatı belirler. Açıklanan bu fiyat üzerinden TMO, piyasayı üretici ve tüketici lehine dengeleyecek / düzenleyecek yeterlilikte alım yapar.

(3)

Tüccar ve sanayici TMO'nun açıkladığı fiyatın altında fiyat vermeye kalktığında ise çiftçiler, alınteri dökerek ürettiği ürününü tüccar ve sanayiciye satmaz / vermez, götürür TMO'nun açıkladığı fiyat üzerinden TMO'ya satar(dı). Yani, TMO çiftçinin garantisi, sigortasıydı.

TMO'nun açıkladığı fiyat bu manada her zaman anlamlı olmuştur. Çünkü TMO açıkladığı fiyattan buğdayı alır, böylece çiftçiyi tüccara ezdirmezdi. Bu nedenle kurulduğundan bu yana TMO için; "TMO Çiftçinin Kara Gün Dostudur" denir. Bu yazı bütün silolarda da büyük harflerle yazılıdır.

Ancak son yıllarda hükümetler tarafından fiyatlar maliyetlerin altında belirleyebilmekte, bunun için çiftçilerin değil, tüccar ve sanayicinin yüzü gülmektedir.

Hükümetler, buğday alım fiyatlarını sadece maliyetin altında belirlemekle kalmıyor, çiftçilerin ürettiği buğdaydan piyasayı dengeleyecek miktarda almıyorlar da.

TMO 2005'ten bu yana alacağı buğdaya kota getirdi. 2005 yılında çiftçinin 30 tona kadar olan ürünlerini aldı, fazlasını almadı. 2006 yılı içinde de 50 tondan fazlasını almama kararı aldı.

2005 yılında çiftçiler, 30 tondan sonraki buğdayını tüccar ve sanayicinin belirlediği fiyattan satmak mecburiyetinde kaldı. Bu nedenle geçen yıl TMO buğday alım fiyatını 350 bin TL olarak açıkladı, ama tüccar üreticinin kota fazlası olan buğdayını 260-270 bin TL gibi düşük fiyattan yani ölü parasına düşürüp aldı. TMO bu politikasını 2006 yılında da düzeltmeden sürdürdü.

Hükümetlerin bu yanlış ve çiftçiden yana olmayan politikaları sonucunda çiftçilerde üretecek mecal kalmıyor. çiftçiler yoksullaşıyor. 2006 yılında ekecek tohum, kullanacak mazot ve gübre için para bulamayan çiftçiler 100 bin hektar araziye buğday ekemedi. Arazileri boş bırakmak zorunda kaldı. Açıklanan fiyatlarla adeta; "çiftçiler siz üretmeyin, tüccarlar ve sanayiciler sizler de çiftçinin sırtından semirebildiğiniz kadar semirin" deniliyor!

2006 yılı ürünü buğdayın maliyeti, 0,41 Ykr/kg (410 bin TL/kg) olmuştur. Buna karşın hükümet buğdayın kilogram fiyatını 38,5 Ykr/kg (385 bin TL/kg) olarak açıklayabilmiştir. Üstelik 38,5 Ykr/kg olarak açıklanan durum buğdayı toplam üretimin içinde en az ekimi yapılan buğday çeşididir. Durum buğdayına göre fiyatı daha düşük belirlenen diğer çeşit buğdaylar çiftçiler tarafından daha çok yetiştirilmektedir. Dolayısıyla durum buğdayı fiyatını öne çıkararak buğdayın kilogram fiyatı 38,5 YKr'tur demek son derece yanıltıcıdır. Çiftçilerin mağduriyetini az göstermekten başka bir işe yaramamaktadır. Vicdan sahibi insanları yanıltmaktan ve aldatmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Anadolu kırmızı ve sert buğdayın kilogram alım fiyatını 37,5 Ykr,

(375.000 lira), Kırmızı yarı sert buğdayın; 35,5 Ykr (355.000 lira), Beyaz yarı sert buğdayın; 34,5 Ykr (345.000) diğer buğday türlerinin kilosu ise; 33 Ykr (330.000 lira) olarak belirlenmiş ve açıklanmıştır. Yukarıda da söylendiği gibi yeterli alım yapmayan TMO yüzünden çiftçiler, alınteri buğdayını açıklanan fiyatın çok altında tüccar ve sanayiciye satmak zorunda kalmıştır.

Hükümetler ve onların şakşakçıları bazı ekonomistler ile bir kısım medya mensubu her fırsatta Amerika'da buğday verimliliği yüksek, maliyetler düşük, Türkiyeli çiftçilerin buğdayda verimlilikleri düşük, üretim maliyetleri yüksek diyorlar. Dolayısıyla Türkiyeli çiftçilerin devletin üzerinde yük oluşturduğu kimi odaklar tarafından sürekli

propaganda edilmektedir. Bu külliyen yalandır. Bu propagandaların hepsi maksatlıdır. İnsaf ölçülerine sığmayacak ölçüde çiftçilere dostça yaklaşımdan uzak bir iddiadır!

Bu yorumlan yapan resmi ve sivil kesimler ABD'nin kendi çiftçilerinin üretim girdilerini büyük oranda desteklediğini bilerek veya bilmeyerek bu yorumları yapmaktadırlar. Onlar içimizdeki Amerikalılardır. Bir de bize IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla 'tarımınızı desteklemeyin' diyen gerçek Amerika var ki onlar, üretim girdilerinde kendi çiftçilerini aşırı bir biçimde desteklemektedirler.

AMERİKA-TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMASI

(4)

Amerikalı çiftçilerin bir dekarda buğday yetiştirmek için yaptığı harcama (tohum, ilaç, gübre ve mazot için) ne kadar olmuş, Türkiyeli çiftçi bir dekar buğday alanı için ne kadar harcama yapmış karşılaştıralım. (2004) » Biz bir dekar alana atacağımız tohum için; 13.500.000 TL ödemekteyiz. Amerikalı çiftçi; 2.649.822 TL ödemektedir. Biz bir dekar alana saçacağımız gübre için; 11.325.000 TL vermekteyiz. Amerikalı çiftçi; 8.425.067 TL vermektedir.

Biz bir dekar alana kullandığımız ilâç için; 3.500.000 TL vermekteyiz. Amerikalı çiftçi; 2.372.515 TL ödemektedir.

Biz bir dekar alana harcayacağımız mazot için; 25.144.000 TL öderiz. Amerikalı çiftçi; 4.101.404 TL öder.

2004 yılı buğdayda verimlilik ortalaması Amerika'da 1 dekar alandan 289 kg., Türkiye'de 1 dekar alandan 250 kg.

olarak gerçekleşmiştir. Kısacası; 2004 yılı verilerine göre Türkiyeli çiftçi, 1 kg. buğdayı üretebilmek için cebinden 343.616 TL harcama yapmak zorunda kalmıştır.

Amerikalı çiftçinin cebinden çıkan para ise, Türkiyeli çiftçinin harcadığının yarısı kadar bile değildir. Yani Amerikalı çiftçinin bir kilo buğday üretmek için cebinden 168.023 TL para çıkmıştır.

Peki, ABD'li çiftçi Türkiyeli çiftçiye göre neden daha ucuza üretiyor? Çünkü ABD kendi çiftçilerinin üretim girdilerine sübvansiyon uyguluyor. Aradaki farkı hazinesinden çiftçilerine destek olarak veriyor. Amerika kendi çiftçilerini

böylesine desteklerken bilindiği gibi IMF ve DB aracılığıyla Türkiye benzeri azgelişmiş ülke çiftçilerine destek verilmesin diye yaptırımlarda bulunuyor. Buğday üreticisi çiftçilerin alım gücünde ve refahında AKP Hükümeti döneminde de azalmalar olmuştur.

Şöyle ki; » 1 Litre mazotT satın alabilmek için, 2002'de 4,0 kg. buğday satarken, 2006'da 6,0 kg. satmak zorunda kaldı.

» 1 Dekar alanın sulanması için, 2002'de 38,5 kg. buğday satarken, 2006'da 71,4 kg. satmak zorunda kaldı.

» 1 Kg. toz şeker satın alabilmek için, 2002'de 4,5 kg. buğday satarken, 2006'da 5,2 kg. satmak zorunda kaldı.

» 12 Kg. tüp gaz satın alabilmek için, 2002'de 57,3 kg. buğday satarken, 2006'da 83,6 kg. satmak zorunda kaldı.

PAMUK

Pamuk, tekstilden barut ve film malzemesi yapımına kadar 50 çeşit sanayi kolunun hammaddesini sağlıyor.

Yetiştirilmesi esnasında yoğun emek kullanılan pamuk, bu yanıyla ülkemizde 6 milyon kişiye iş, geçim olanağı yaratıyor. Ayrıca bir yağ bitkisi olan pamuk, gıda sanayiinde de bitkisel yağ üretiminde kullanılır. Pamuğun arta kalan küspesi de yüksek protein içerdiğinden, bu özelliğiyle hayvan yemi olarak da değerlendirilir. Sahip olduğu bütün bu özellikleri nedeniyle pamuk stratejik bir üründür ve uluslararası ticarette yeri büyüktür.

İTHALAT ARTIYOR

Diğer ürünlerde olduğu gibi pamukta da uyguladığımız yanlış politikalar sonucu kendimize yeterlilikten çıktık/

çıkarıldık. İzmir Ticaret Bor-sası'nın verdiği bilgiye göre, pamuk ithalatı artıyor. 2004-2005 sezonunda 748 bin ton pamuk ithal ederken, bu ithalatın yüzde 61'ini ABD'den, yüzde 22'sini Yunanistan'dan yapmışız. Pamuk ithalatına ödediğimiz döviz ise 883 milyon dolar.

PAMUK FİYATLARI

(5)

Çukurova'da 2005 yılında 450 bin liradan başlayıp 550 bin liraya kadar zorlanarak çıkan pamuk fiyatı, 2006 yılında ÇUKOBİRLİK tarafından 770 bin lira olarak açıklandı. Hasadın ilk günlerinde uygulanabilen bu fiyat, hasadın yoğunlaştığı eylül ayında 600 bin liraya kadar geriledi. Yağmurlar yağdıktan sonra ise fiyatlar hızla düştü ve pamuk fiyatları 400 bin liraya kadar geriledi. Oysa ki pamuğun Çukurova'daki maliyeti 950 bin ile 1 milyon arasındaydı. Bu nedenle çiftçilerin pirim beklentisi 50 YKr düzeyindeyken, açıklanan 34,8 YKr'lik pirim üretici de hayal kırıklığı yarattı. Kısacası çukurovah pamuk üreticileri 2006 yılında zarar ettiler.

Ege pamuk fiyatını TARİŞ 2004 yılında 900 bin lira olarak açıklamıştı. TARİŞ bu ürünün 2005 yılı fiyatını 750 bin lira, 2006'da ise 910 bin lira olarak açıkladı. Yani Egeli pamukçular 2004 yılı fiyatlarını 2006 yılında tekrar

yakalayabildiler. Ancak TARİŞ yeterli alım yapamadığından serbest piyasada pamuk 650 bin liraya kadar geriledi.

Ege'de de 34,8 YKr olarak açıklanan pirim bu nedenle üreticileri memnun etmedi. Egeli pamuk üreticilerinin bu yıl da elleri böğürlerinde kaldı.

AKP döneminde pamuk üreticilerinin alım gücü ve refahında azalma şöyle gerçekleşti:

» 1 litre mazot satın alabilmek için, 2002'de 1,7 kg. pamuk satarken, 2006'da 2,8 kg. satmak zorunda kaldı.

» 1 dekar alanın sulanması için, 2002'de 52,6 kg. pamuk satarken, 2006'da 111,1 kg. satmak zorunda kaldı.

» 1 kg. zeytin satın alabilmek için, 2002'de 5,2 kg. pamuk satarken, 2006'da 9,2 kg. satmak zorunda kaldı.

» 12 kg. tüp gaz satın alabilmek için,2002'de 24,1 kg. pamuk satarken,2006'da 38,9 kg. satmak zorunda kaldı.

MISIR

Türkiye mısırda kendine yeterli bir ülke değildir. Yıllık mısır ihtiyacımız 3,3 milyon tondur ve bu ihtiyaç 2003 yılına kadar 2 milyon ton mısır ithal edilerek karşılanıyordu. Ancak, son yıllarda uygulanan yanlış politikalar nedeniyle zarar eden pamuk, şekerpancarı, domates, buğday, ayçiçeği üreticileri mısır üretimine yöneldi. Bu yönelimle birlikte bir de yanlış ve maksatlı ithalat politikaları TMO'nun deposunda mısır stoklarının oluşmasına neden oldu. 2004 yılından kalan stok ile birlikte TMO'daki mısır miktarı 4,5 milyon tona ulaştı, ancak bununla mısırda yeterliliği yakaladığımız vehmine kapılmayalım. Bilindiği gibi 57. Hükümet (DSP-MHP-ANAP) döneminde ulusaşırı şirketlerin baskısıyla Şeker Yasası çıkarıldı. çıkarılan Şeker Yasası ile Türkiye pancar şekeri üretiminin yüzde 15'ini mısıra dayalı şeker üretimine terk etti. Pancardan ürettiğimiz şekerde kendimize yeterli bir ülke iken pancar üretimine yüzde 15 üretmeme için kota uygulaması getirildi. Yani sözü edilen yasa ile pancar üreticisi çiftçilerimizin yüzde 15'ine, 'Siz şekerpancarı üretmeyin! Sizin yerinize (yeterli olmadığımız) mısıra dayalı şeker sanayii kurulacak. Mısıra dayalı sanayinin

sahipleri de ihtiyaçları olan mısırı Kanadalı, Amerikalı veya başka bir ülke çiftçisinden mısır alacak, şeker üretecek.

Üretilen şekeri de bizim ülkemizde pazarlayacak, satacak' dedik. Bu nedenle mısır fiyatları bizde hep inişli çıkışlı bir hat izler oldu. Mısırdan bir yıl bir miktar gelir elde eden çiftçileri gören yanındaki yöresindeki diğer çiftçiler de mısıra yönelince bu kez zarar ediyorlar. Mısır fiyatları bu nedenle değişkendir ve fiyatlardaki bu değişkenlik ve belirsizlik sürdürülmeye devam ediyor. Örneğin, ödediğimiz miktar ise, 550 - 600 milyon dolardır. 2006 yılı ayçiçeği

fiyatının belirlenmesinde izlenen politika geçtiğimiz yıllarda izlenenden farklı değildi. Ayçiçeği üreticilerinin kuruluşu olan TRAKYABİRLİK ayçiçeği hasadı başladığında avans fiyat açıklamadı, piyasaya müdahale etmeyerek fiyatın iç ve dış piyasaya göre belirlenmesini tercih etti. Bu uygulamayla üreticiler bir avuç yağ sanayicisi ve tüccarın insafına terk edildi. Borç sarmalında olan küçük üreticiler ürününü satmak zorunda olduğundan ilk etapta piyasada oluşan fiyata ürünlerini satmak zorunda kaldılar.

Fiyatlar

2005 yılı ayçiçeği avans fiyatını 48,5 YKr olarak açıklayan TRAKYABİRLİK, 2 YKr de fark vererek taban fiyatı 50,5 YKr olarak belirledi. 2005 yılında hükümet ise 17,5 YKr destekleme primi verdi. TRAKYABİRLİK 2006 yılında ise avans fiyatı olarak 50 YKr olarak açıkladı, 2,5 YKr de fark vererek taban fiyatı 52,5 YKr olarak belirledi. Hükümet ise bu yıl 20 YKr destekleme primi verirken, piyasayı düzenlemesi gereken TRAKYABİRLİK zamanında alım fiyatı açıklamadığından ayçiçeği piyasası 46-47 YKr arasında oluştu.

(6)

Bu alanda örgütlü olan Ayçiçeği Üreticileri Sendikası (Ayçiçek-Sen) hasad öncesi maliyet fiyatı belirleyerek, bunu TRAKYABİRLİK yönetimine bir dosya halinde verdi. Ancak TRAKYABİRLİK fiyatın serbest piyasada oluşmasını bekleyen bir politika izleyerek, küçük üreticilerin tüccarın eline düşmesine, zarar etmesine neden oldu.

Diğer üreticilerde olduğu gibi AKP döneminde ayçiçeği üreticilerinin de alım gücü azaldı, refah düzeyi düştü. Şöyle ki:

» 1 litre mazot satın alabilmek için, 2002'de 2,9 kg. ayçiçeği satarken, 2006'da 4,8 kg. satmak zorunda kaldı. » 1 kg.

zeytin satın alabilmek için, 2002'de 8,8 kg. ayçiçeği satarken, 2006'da 15,9 kg. satmak zorunda kaldı. » 12 kg. tüp gaz satın alabilmek için, 2002'de 40,9 kg. ayçiçeği satarken, 2006'da 67,1 kg. satmak zorunda kaldı.

ŞEKERPANCARI

Türkiye pancar şekerinde kendine yeterli bir ülke idi. 57. Hükümet (DSP-MHP-ANAP) döneminde çıkarılan Şeker Yasası ile nişasta bazlı şeker sanayiine yer açıldı ve nişasta bazlı şeker üretimi için yüzde 10 kota tanındı. Ayrıca Bakanlar Kurulu'na bu kotanın heryılyüzde 50 artırılması yönünde yetki verildi. Pancar üreticilerinin aleyhine ulusaşırı şirketlerin çıkarına olan kotaları 59. Hükümet de kaldırmayarak, sürdürdü. Bakanlar Kurulu'na Şeker Yasası ile

verilen bu yetki sonrasında Bakanlar Kurulu her yıl bu yüzde 50'lik artışı yaptı. Böylece AB'de halen yüzde 2,5 olan nişasta bazlı şeker üretme kotası Türkiye'de yüzde 15'e çıkarıldı. AB ise hâlâ bu kotayı yüzde 2'ye çekmek için çalışmalar yürütüyor.

Nişasta bazlı şeker üretim sanayii şimdilerde 900 bin tondan fazla şeker üretmektedir. Her 100 bin ton nişasta bazlı şeker üretiminin karşılığında 25 bin çiftçi pancar üretiminden kopmakta, 2000 şeker fabrikası işçisi işini

kaybetmektedir. Gerçeklik böyle iken Bursa-Orhanga-zi ilçesinde birinci sınıf tarım arazisi üzerinde kurulan ulusaşırı şirket Cargil'in Danıştay kararı ile kapatılması sonrasında, çalıştırdığı 190 işçisi 'işimizi kaybediyoruz' diyerek gösteri yaptı. Bir avuç mısır üreticisi de 'mısır elimizde kaldı' diyerek eyleme kalkışabilmiş, çiftçilerin çiftçilerle, işçilerin işçilerle karşı karşıya gelmesini Ankara'daki hükümet seyredebilmiştir. Bu konudaki kargaşayı gidermek için yukarıda söylediğimiz gerçekleri dayanak alan 57. Hükümet, neden olduğu yanlıştan dönmek yerine Car-gill'in tekrar

açılabilmesi için yeni bir yasayı meclisten jet hızıyla geçirmiştir.

Fiyatlar

2004 yılı şekerpancarı fiyatı TŞFAŞ tarafından 98.909 TL/kg olarak açıklandı. 2005 yılı şekerpancarı fiyatı TŞFAŞ tarafından 2004 yılına göre daha düşük belirlendi. 2006 yılında ise artış yapılmadı. Ancak üretim girdilerindeki artış durmadı, sürdü. Ayrıca pancara getirilen üretim kotası nedeniyle üreticilerin birim alandan fazla üretim yaparak zararlarının karşılamaları da engellenmekte adım adım iflasa taşımaktadır. Şöyle ki; pancar üreticilerine dekara 5 ton kota konulmuş durumdadır. Üreticinin dekarda 5 tondan fazla üretim yapması halinde fazla ürünleri TŞFAŞ tarafından alınmamaktadır. Devlet bu politikasıyla birim alandan verimin artmasına engel getirmektedir. Bu durum sektörde faaliyet gösteren ulusaşırı şeker üreten nişasta bazlı şeker sektörüne alan açma amaçlı olduğu cümle âlem tarafından bilinmektedir.

2004 yılında mısırın kilosunu 332 bin liradan alan TMO, 2005 yılında mısırın alım fiyatını 260 bin lira olarak belirledi. 2005 yılında ise serbest piyasada mısır fiyatı 200 bin liranın bile altına düştü. 2006 yılında çiftçiler mısır ekiminden vazgeçti. Derken, mısır eken çiftçi sayısı azalınca mısır fiyatları 2006 yılında serbest piyasada 30-36,5 YKr'ye kadar yükseldi.

2005 fiyatlarına göre yükselmiş gibi görünen 2006 yılı fiyatları aslında 2004 yılı fiyatlarını ancak yakalayabildi diyebiliriz. 2006 yılında TMO mısır için alım fiyatı açıklamadı. 2004-2006 yılları arasında üretim girdilerine zamlar devam ederken, bu zamlar karşısında çiftçiler zorda kaldılar, kazanamadılar. Üretim girdisi (tohum, ilaç, gübre, mazot) satan şirketler ise kârlarına kâr kattılar.

AYÇİÇEĞİ

1989 yılına kadar yılda 1 milyon 250 bin ton ayçiçeği üreten Türkiye, tarım alanında uyguladığı yanlış politikalar,

(7)

yani Özal'ın "ithalatla yerli üretimi terbiye etme" politikalarını uygulaması sonucu ayçiçek üretimini 500 bin ton seviyelerine kadar düşürdü. Bitkisel yağ sektörüne genel olarak bakıldığında Türkiye'nin yıllık bitkisel yağ üretimi 500-550 bin ton, tüketimi ise 1 milyon 200-1 milyon 250 bin ton arasındadır. Tüketimin yüzde 4o'ı iç piyasadan, yüzde 6o'ı ithalatla karşılanmaktadır. Yıllık bitkisel yağ açığımız 750 - 800 bin tondur. İthalatla karşıladığımız bu açığı gidermek için dışa-

AKP döneminde şekerpancarı üreticileri;

» 1 litre mazot satın alabilmek için, 2002'de 16,5 kg. şekerpancarı satarken, 2006'da 26,1 kg. satmak zorunda kaldı.

» 1 dekar alanın sulanması için, 2002'de 500 kg. şekerpancarı satarken, 2006'da 1000 kg. satmak zorunda kaldı.

» 1 kg. toz şeker satın alabilmek için, 2002'de 18,6 kg. şekerpancarı satarken, 2006'da 22,7 kg. satmak zorunda kaldı.

» 1 kg. zeytin satın alabilmek için, 2002'de 50,7 kg. şekerpancarı satarken, 2006'da 86,9 kg. satmak zorunda kaldı.

»12 kg. tüp gaz satın alabilmek için, 2002'de 235 kg. şekerpancarı satarken, 2006'da 365 kg. satmak zorunda kaldı.

ZEYTİN

İlk çağlardan itibaren onur ve gücün simgesi olarak görülen zeytinin insan yaşamında her zaman önemli bir yeri olmuştur. Eski Yunanlılar zeytinliklerine herkesi sokmadıkları gibi, sadece iyi ve dürüst insanların zeytin

yetiştirmesine izin verirler-miş. Zeytinyağı üreten ülkeler olan İspanya ve İtalya'da 2004'teki kötü hava koşulları zeytin üretimini olumsuz enalemiştir.

Fiyatlar

2005 yılında 5 asitlik zeytinyağı fiyatı 5 milyon lira olarak açıklanırken, 2005 yılında dünya zeytinyağı üretiminin ihtiyacın altında gerçekleşmesi fiyatların daha da artması beklentisine yol açtı. Ancak çiftçinin ürününü bekletecek gücü olmadığı için bu kazançtan aracılar ve stokçular yararlandı. TARİŞ 2006 yılı 5 asitlik zeytinyağı fiyatını 2005 yılı fiyatlarının gerisinde; 3 milyon 580 bin lira olarak belirlerken, MARMARABİRLİK ise 2006 yılı sofralık zeytin fiyatlarını 2005 yılı fiyatı olan 4 milyon 200 bin liradan daha düşük bir fiyat olan 3 milyon 900 TL olarak

belirleyebildi.

KAYISI

Dünyada üretilen kayısı en çok sofralık olarak tüketilir. Bilindiği gibi kayısının hasat dönemi kısadır ve taze kayısı çabuk bozulur. Bu nedenle kayısı kurutulur veya işlenir ve bu şekilde değerlendirilir. Dünya yaş kayısı üretiminin yak"

"aşık yüzde 20-25'lik kısmı kurutulur. Sofralık ve kurutmalık olarak değerlendirilen kayısının dışında kalanı ise işlenir.

Kayısının içindeki çekirdeği ve kabuğu da değerlendirilir. Kayısı çekirdeklerinin tatlı olanları çerez olarak

tüketilirken, acı olanlar ise kozmetik ve ilaç sanayiinde hammadde olarak kullanılır. Ayrıca kayısı çekirdeklerinin tohum ve kabuğundan badem yağı, yemeklik yağ, ben-zaldehit (aroma esansı), furfural, aktif karbon, amigdalin ve hidrosiyanik asit elde edilir.

Kayısının gövde, sofralık, çerez ve kozmetik sanayinde kullanılmasının yanında dal ve çekirdek kabukları ise yakacak olarak kullanılır, ağacının yaş ve kuru yaprakları hayvan yemi olarak değerlendirilir.

Fiyatlar

2004 yılında yaş kayısının kilosu 1-1,5 milyon TL den, kuru kayısı ise 4 milyon TL/kg civarındayd ı. 2005 yılı yaş kayısının kilosu 350-400 bin lira, kuru kayısının kilosu ise, 1,5 milyondan satıldı. 2005 yılı fiyatları maliyetin altında

(8)

kaldı. 2005 yılı kuru kayısı fiyatı, 2004 yılının yaş kayısı fiyatını ancak yakalayabildi! 2006 yılı fıyadarı ise çiftçileri perişan etmiş durumda. Üretim maliyederi artarken, kayısı fıyadarı da aynı oranda yükselmedi.

ÇAY

1938 yılında başlanılan çay bahçesi tesisi çalışmalarına, 1974 yılında yeni izinler verilmemiş, 1982 yılında çaylık kurulması izni tekrar verilmiştir. Günümüzde özelleştirmenin yanında üretim alanlarındaki genişleme ve çay yaprağında kalitenin bozulması en büyük sorun olarak görülmektedir. Bu sorunların kaynağı kim(ler) mi? Biraz üreticiler, en çok da yönetenle.

Başlangıç dönemlerinde yaş çay yaprağı fıyadarı her yıl nisan ayında Rize'de toplanan bir komisyon tarafından belirlenirdi. Bu komisyon; Yerel Ziraat ve Ticaret Odaları, Tekel Genel Müdürlüğü, Tarım Bakanlığı temsilcileri ile üreticilerin temsilcilerinden oluşurdu. Saptanan fiyatın üreticilerin emeğini koruyacak ve masraflarını karşılayacak düzeyde olması için titizlik gösterilirdi. Her defasında yerel temsilciler fiyata muhalefet eder, bu nedenle fiyat

saptanırken oy birliği değil de oy çokluğu ile karar alınırdı. Ama o dönemlerde alınan kararlar genellikle yetiştiricileri mudu ederdi. Örneğin, 1947 yılında yaprak fiyatı 180 kuruştu. O yıl bir Cumhuriyet Altını 30 TL idi. Yaklaşık 16 kilogram çay yaprağı parasıyla bir Cumhuriyet Altını alınabiliyordu. Şimdilerde bir Cumhuriyet Altını alabilmek için 300 kg dan daha fazla çay satmak gerekir herhalde. Sorun bununla da bitmiyor, üretim girdilerinin ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatının artması da cabası.

Ayrıca Türkiye çay üretiminde kendine yeterlidir. Ancak yurda kaçak yollardan sokulan ve satılan çay sorun yaratmakta, çay üreticileri üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır.

Fiyatlar

2005 yılında yaş çay yaprağı fiyatı ÇAYKUR tarafından 585 bin TL/kg olarak, 2006 yılında da Ö5obin TL/kg olarak açıklandı.

ÜZÜM

2006 yılında üzüm üreticileri adım adım iflasa zorlandı. Daha çekirdeksiz üzüm hasadı başlamadan “üzümde arz fazlası var” propagandası yapılmaya başlandı. Bu yolla fiyatları düşürmek istediler. Arz fazlası diye ifade edilen kuru üzüm miktarının ise 25–30 bin ton civarında olduğu hesaplanmakta idi. Hâlbuki ABD’nin elinde kuru üzüm stoku kalmamış, İran’da ise 35–40 bin tonlara düşmüş durumdaydı. Güney Afrika’da ise kuru üzüm stoku 25 bin ton

civarındaydı. Tüccarların elinde ise stok kalmamıştı. 2006 Temmuz’u başlarında sadece TARİŞ’in elinde stok vardı, o da 20 bin ton civarında idi. TARİŞ tüccarlara kendi stoklarının kapılarını açarak kuru üzüm satmaya başlamıştı.

Haziran ayında “Üzüm Borsası” nda kilogramı 1.60–1.65 YTL’ye kadar çıkan kuru üzüm fiyatları Dünya ihracatçılarının Türkiye’den kuru üzüm almak zorunda kalacakları bir dönemde (tıpkı fındıkta olduğu gibi) üreticilerimiz rekolte fazlalığı konusunda ürkütülerek üzüm fiyatları alabildiğine düşürülmeye başlandı.

Peki, üzüm de “arz fazlası” oluştu mu?

Havaların normal iklim koşullarında seyretmesi halinde çekirdeksiz kuru üzümde ortaya çıkabilecek 25–30 bin ton kadar arz fazlasından bahsediliyordu. Ancak hava koşulları hiç de normal seyrini izlemedi. Üzümler bozuldu.

Üreticiler bozulan bu üzümlerini ne yapacaklarını bilemediler. Kimileri hayvan yemi olarak kullandı. Kısacası sezon başında arz fazlası olarak bahsedilen çekirdeksiz kuru üzüm “arz eksikliği” ile karşılaştı. Ama buna rağmen kuru üzüm fiyatları maliyetinin % 50 altında oluştu. TARİŞ tam bir tefeci mantığıyla hareket etti. Bağcılara faizle verdiği parayı kurtarma derdinde girdi. Bunun için de, “TARİŞ’e ne kadar borcun var o kadar üzüm alırım, gerisine

karışmam” demesi fiyatları daha da düşürdü.

(9)

Özelleştirmeler bağcıları vurdu.

Özelleştirilmiş olan Tekel Alkol Fabrikası; üretici yerine toplam sayısı bir elin parmakları kadar olan tüccarlardan alım yaptı. Tüccarlar üreticiden yaş üzümü kilosu 7–8 Ykr’ tan topladı. Fabrika ise tüccarlardan kilosu 15 Ykr dan dan satın aldı. . TARİŞ -Tat ortaklığının kurduğu rakı fabrikası aynı politikayı izledi. Üreticiden doğrudan yaş üzüm alımı yapmadı. Aracı kullanmayı tercih etti. Üzüm üreticileri zarar ederken tüccarların kazancı ise tam iki misli oldu.

TARİŞ Üst Birlik yönetimi de üreticiden yana ağırlık koymayarak bu duruma çanak tuttu. Amaç ortada: küçük üreticiyi iflas ettirerek üretimden vazgeçirmek, toprağından koparmak… Alanda örgütlü olan Üzüm Üreticileri Sendikası (Üzüm-Sen) gidişata dikkat çekmek ve uyarmak amacıyla 15 Ağustos 2006 tarihinde Alaşehir’de üreticilerle birlikte bir miting düzenledi.

Satışa sunulan şaraplar, üzümlerin ezilmesinden değil, üreticinin ezilmesinden elde edildi!

TÜTÜN

Tütün yasasının çıktığı 2001 yılından sonra tütün üreticileri açısından her üretim yılı bir önceki yılı aratır olmuştur.

Bilindiği gibi yasa sonrası TEKEL özelleştirme kapsamına alınarak destekleme alımı yapmaktan vazgeçirilmiş, TEKEL’in olmadığı bir piyasada üreticiler çokuluslu dev sigara şirketleriyle baş başa bırakılmıştır. Dev sigara şirketleri ve yerli ortakları talep ettikleri tütün miktarlarını alıcı firmalara bildirmişler, bu firmalar da köylere gelerek tek yanlı hazırlanmış ve üreticilerin hiçbir söz hakkı olmayan sözleşmeleri üreticilere imzalatmışlardır. Tütün fiyatları ilk sözleşmelerin imzalandığı 2001 yılı fiyatlarına her yıl enflasyon oranı kadar zam yapılarak belirlenmiştir.

Açıklanan enflasyon oranlarından üreticinin ürününü üretebilmesi için kullandığı girdilerin enflasyon oranlarının daha yüksek olması nedeniyle, her yıl üreticiler çok daha kötü koşullarda tütün üretmek zorunda kalmışlardır. Sonuç olarak 2000 yılında 583 bin 474 0lan üretici sayısı, 2005 yılında 255 bin 763’e; 208 bin ton olan tütün üretimi 147 bin tona düşmüştür.

Üreticilerin bu yıl teslim ettikleri ürünlerin fiyatlarına gelince; sözleşmelerde 7 nevi üzerinden fiyat belirtilmektedir. 1.

nevi tütünün fiyatı 5.760 YTL iken 7. nevi tütünün fiyatı 1.250 YTL’dir. Yani ortalama fiyat 4 YTL olmuştur. Bu fiyat bir kg. tütünün maliyetinin bile çok altındadır.

İşte Cumhuriyet tarihinin en kötü günlerini yaşayan tütün üreticileri, TÜTÜN-SEN, Kırkağaç Tütün Satış Kooperatifi, Ziraat Mühendisleri Odası, Tütün Eksperleri Derneği, Tek Gıda İş Sendikası ve Kırkağaç Ziraat Odasının 23 Mart 2006’da Kırkağaç’ta birlikte düzenledikleri mitingde, tepkilerini dile getirmişlerdir.

Yine 13 Temmuz 2006’da Tütün-Sen yeni imzalanan sözleşmelere itiraz etmiştir. TAPDK’ya ve alıcı firmalara noter kanalıyla gönderilen itirazda, tek tip sözleşmelerle fiyat tekeli oluşturulduğunu ve bu durumun Rekabet Kuruluna da bildirileceği belirtilmiştir. Yine bu yıl sözleşmelerde artı enflasyon oranındaki zammın yansıtılmamasına karşı çıkılmıştır.

Görüleceği gibi 2006 yılı tütün üreticileri için kötü bir

Referanslar

Benzer Belgeler

Sayıştayın Anayasada çizilen sınırlar içindeki kesin hükme bağlama yetkisine ilaveten, tüm kamu fonlarını uluslararası genel kabul görmüş standartlara uyumlu, düzenlilik

Başar Ünder ile film müziği, ses tasarımı, deneysel müzik ve sanatsal üretimine dair benimsediği kavramsal temalar üzerine söyleştik.. • Bu işlere

Bu lisle TOD Akademik Puan Sistemi Yonergesi Madde H 1 uyannca listede ad1 bulunan hakemlerin 2006 yilmda 10 Akademik Puan kazanmi§ olduklanmn belgesi

Oluşturulan endeks değerlerine göre; Türkiye dışındaki OECD ülkelerinin tamamı yüksek insani gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler kategorisinde yer alırken, Türkiye

Bir di¤er çal›flmada ise kan bas›nc› henüz yüksek normal de¤erlerdeyken bafllanan antihipertansif tedavinin (bu çal›flma- da candesartan) 2 y›l içinde aflikar

The Energy Research Centre (ERC) of the Eastern Mediterranean University (EMU), organized a panel session entitled "Short Term Energy Investment Policies for North Cyprus"

Bakanlar Kurulu'nun, 2006-2007 pazarlama yılında nişasta kökenli şekerler için şeker Kurulu tarafından ayrılan kotan ın, sakaroz kökenli şekerler için ayrılan

klon anaçları üzerine aşılı bazı kayısı çeşitlerinde, uyuşma durumlarının incelenmesi ve fidan gelişim performanslarının belirlenmesinin amaçlandığı bu