• Sonuç bulunamadı

Kosova’da Nakşibendîlik

Belgede İmam-ı Rabbani Sempozyumu (sayfa 24-30)

XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Kosova ve Sancak’ta dört Nakşibendî tekkesi fa-aliyet göstermiştir. Bunlardan biri XIX. yüzyılda Yeni Pazar (Novi Pazar) Ömer Efendi Koniçanin tarafından kurulan Nakşibendî-Hâlidî tekkesidir. Bu tekkenin son şeyhi Yeni Pazar’da 1880 yılında vefat eden Hacı Mahmud Efendi’dir.9

1 Bayraklı Camii günümüz Belgrad’ında ayakta kalan tek camiidir.

2 İliç, D., Hodi Dişa, Beograd 1932, s. 6.

3 Peruniçiç, B., “Uprava varosi Beograda 1820-1912”, Grada za İstoriju Beograda, Beograd 1970, s. 23.

4 Mushoviç, Ejup, Muslimansko Stanovnistvo Srbije od pada Despotovine (1459) I njegova sudbina, s. 48.

5 Zâhide Bacı’nın kabrinden Evliyâ Çelebi de bahsetmektedir: V, 363.

6 Mushoviç, Ejup, a.g.e., s. 83.

7 Uka, Sabit, “Xhamite, mesxhidet dhe teqete ne sanxhakun e Nishit deri ne 1878”, Feja, kultu-ra dhe tkultu-radıta İslâme nder shqiptaret, Prishtine 1995, s. 147-151.

8 Stojanovski, Dr. Aleksandar, Vranjski Kadiluk u XVI veku, Beograd 1985, s. 45.

9 Mushoviç, Ejup, “Dervishi u Novom Pazaru”, Novi Pazar, 1993, s. 78; Yeni Pazar Nakşibendî dergâhı Evkâf Kuyûd-i Kadîmesinde de def. 172, s. 158’de kayıtlıdır. Bkz. Ayverdi, E.H.,

XIX. yüzyılda Yakova’da da bir Nakşibendî tekkesi faaliyet göstermiştir. Tek-kenin bânîsi ve ilk şeyhi Şeyh Yaʽkûb Uka’dır (ö. 1875). Ondan sonra oğlu Şeyh Yûsuf (ö. 1901) posta geçmiş, ondan sonra da Şeyh Mahmud Uka İsniç tekkenin şeyhliğini yapmıştır.1

XIX. yüzyılda Yakova’nın Planeya ve Randobrava köylerinde de birer Nakşibendî tekkesi faaliyet göstermiştir.2 Planeya köyündeki tekke günümüzde de faaldir.

Gilan şehrinin Koniçe köyünde İsmail Efendi Nakşibendî Tekkesi ve Türâbî Baba Türbesi vardı. Tekke Birinci Dünya Savaşından sonra Sırplar tarafından yıkılmıştır.

Türbe ise günümüzde de mevcuttur. Türbe halk tarafından çok ziyaret edilmektedir.3 4. Makedonya’da Nakşibendîlik

Ubeydullah Ahrâr’ın (ö. 895/1490) XV. asrın ikinci yarısında hilâfet vererek Anadolu’ya gönderdiği Molla İlâhî (Abdullah Simâvî, ö. 896/1491), Simav ve İstanbul’dan sonra o zamanlar Makedonya’nın, bugün ise Yunanistan sınırları için-de olan Vardar Yenice’sine yerleşmiş ve orada vefatına kadar irşad faaliyetlerini devam ettirmiştir.4

Molla İlâhî’nin, eser ve sohbetleriyle Osmanlı topraklarında yaymaya çalıştığı tasavvufî düşünce, sadece bağlı olduğu Nakşibendîlik açısından değil, genel tasav-vuf düşüncesi ve tarîkatlar tarihi açısından da önemlidir. Onun özellikle Anadolu ve Rumeli bölgesinde vahdet-i vücûd düşüncesinin yaygınlık kazanmasında tesi-ri büyüktür. O aynı zamanda Şeyh Bedreddîn’in Vâtesi-ridât’ının ilk şâtesi-rihidir.5 Şeyh

a.g.e. III, 320.

1 Rexhepagiçi, Jashar, Dervishet, rendet dhe teqete, Peje 1998, s. 197.

2 Shejh Mehmed Shejh Yakup Shehu, “Tarîkati Alijje-i nakshibendijje”, Buletini “Hu”, Prizren 1987, s. 26.

3 Rexhepagiçi, a.g.e., s. 197.

4 Mazhar olduğu fazla rağbet, devamlı artan şöhret ve gittikçe çoğalan müridlerinden bîzâr olan Molla İlâhî, yerine halîfesi Ahmed el-Buhârî’yi bırakarak Rumeli sancakbeylerinden Evrenoszâde Gâzî Ahmed Bey’in daveti üzerine Vardar Yenice’sine yerleşmiştir. Bkz. Gün-düz, İrfan, a.g.e., s. 51-52; Kara-Algar, “Abdullah İlâhî”, DİA, I, 111-112.

5 Molla İlâhî’nin Keşfü’l-vâridât li-tâlibi’l-kemâlât ve gayeti’d-derecât adlı eseri Bedreddîn Simâvî’nin meşhur Vâridât adlı eserinin şerhidir. Şerh yapılırken Attâr, Mevlânâ ve özellikle İbnü’l-Arabî’nin eserlerinden istifade edilmiştir. Bkz. Kara-Algar, “Abdullah İlâhî”, DİA, I, 111. Molla İlâhî’nin bu eseri Ekrem Demirli tarafından M.Ü.S.B.E.’de yüksek lisans tezi ola-rak çalışılmıştır.

Bedreddîn olayından sonra Bedreddînîler diye tanınan taraftarları üzerinde uygula-dığı sert baskılara rağmen, Bedreddîn’i bir ârif olarak değerlendirmiş ve fikrî bazda olayı yatıştırmaya çalışmıştır.1

Manevî yolculuğa Molla İlâhî’de başlayan daha sonra Emir Buhârî’nin (ö.

922/1516) yanında sülûkunu tamamlayan Lütfullah Üskübî Üsküp’e döndükten sonra Üsküp’ün Vodno dağında tekkesini kurmuş ve orada irşad faaliyetlerine de-vam etmiştir.2 Lütfullah Üskübî’nin kurduğu Nakşibendî tekkesi çalıştığımız böl-gelerin ilk Nakşibendî tekkesidir.3

XV. yüzyılın sonu ve XVI. yüzyılın başlarında kurulan bu tekke Nakşibendî tarîkatını Makedonya’ya taşımıştır. Fakat Nakşibendîlik daha sonraki asırlarda Makedonya’dan çok Bosna-Hersek’te yayılmış ve verimli bir zemin bulmuştur.

XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Makedonya’nın doğusunda bulunan Koçani (Koçine) şehrinde bir Nakşibendî tekkesi kurulmuştur.4 Kurucusu Şeyh Mehmed’in ismini taşıyan bu tekke 1933 yılında son şeyhi Şeyh Hasan’ın Türkiye’ye göç etme-sine kadar faaliyet göstermiştir. Tekke 1314/1896 Kosova Vilâyeti Salnâmesi’nde de zikredilmiştir.5 Tekkenin kurucusu Şeyh Mehmed’den sonra yerine büyük ağa-beyinin oğlu Şeyh Hüssam (ö. 1835) geçmiştir. Şeyh Hüssam’dan sonra da şeyhlik babadan oğulla geçmiştir. Tekke günümüzde mevcut değildir.6

Doğu Makedonya’nın büyük şehirlerinden biri olan ve Osmanlı döneminde ca-miler ve tekkeler şehri olarak bilinen İştip’in Cuma mahallesinde7 Aziz Baba bir Nakşibendî tekkesi kurmuştur.8 1314/1896 Kosova Vilâyeti Salnâmesi’nde de zikre-dilen bu tekke günümüzde de İştip Radarski Pat mahallesinde bulunmaktadır.9 Vekil

1 Aynı yer.

2 Taşköprüzâde, eş-Şakâik, s. 364.

3 Evliyâ Çelebi Yahya Paşa Camii’nde vâiz ve nâsih olan bu zatın Üsküplü olup Bâyezid-i Velî’ye şeyh ve Şeyh İlâhî’den icâzetli olduğunu, Üsküp kale eteğinde kurduğu zâviyede med-fun olduğunu söyler. Seyahatnâme, V, 560.

4 Stojanovski, Aleksandar, Gradovite na Makedonija od krajot na XIV do XVII vek, s. 121.

5 Salnâme-i Vilâyet-i Kosova, 1314/1896, s. 281.

6 Gadzanov, D., “Mohamedani pravoslavni I mohamedani sektanti v. Makedonija”, Makedonski Pregledi, Sofia 1925, 1/4, s. 59-66.

7 Evliyâ Çelebi kasabada 2240 ev ve 24 Müslüman mahalle arasında Cuma mahallesini de zik-retmektedir. Seyahatnâme, VI, 121.

8 Djordjeviç, Tihomir, Naş Narodni zivot, Beograd 1984, s. 400.

9 1945 yılında komünistler tarafından tekke kapatılmıştır, ancak 1974 yılında vekil Niyazi Ahmetov’un teşebbüsü ile yeniden açılmış ve faaliyetine devam etmiştir.

Niyazi Bey’in verdiği bilgilere göre 1826 yılında Bektaşî tekkelerin kapatılmasın-dan sonra tekkenin o zamanki şeyhi Aziz Baba Bektaşîlikten Nakşibendîliğe geçmiş ve tekke günümüze kadar onun ailesinden gelen şeyhler tarafından yönetilmiştir.

Köprülü (Veles) şehrinde XIX. yüzyılın sonunda (1880) Yahya Baba bir Nakşibendî dergâhı kurmuştur.1 Tekke Balkan savaşları sırasında Bulgarlar tarafın-dan yakılmış, fakat haziresinde bulunan Yahya Baba türbesi günümüzde de mev-cuttur ve hem Müslüman hem de Hıristiyan halk tarafından ziyaret edilmektedir.

Kalkandelen (Tetova) şehrinin Tekke mahallesinde önceden Bektaşî tekkesi olan XIX. yüzyılda da Nakşibendî tekkesine dönüştürülen bir tekke vardır. Tekke-nin ilk şeyhi Şeyh Mustafa’dır (ö. 1885). 1920 yılına kadar tekke olarak çalışan iki odalık bu bina, bu tarihten sonra kapatılmış ve Şeyh Mustafa’nın torunları tarafın-dan özel ev gibi kullanılmıştır. Günümüzde tekke yıkılmış ve metruk vaziyettedir.2 Balkanlar tasavvuf ve tarîkatlar açısından çalışığında karşılaşılan en önemli problemlerden biri, tarîkat kollarının tespit edilmesidir.

Balkanlarda özellikle XVIII. ve XIX. asırda faaliyet gösteren Nakşibendî tek-keleri Nakşibendîliğin hangi koluyla devam ettikleri açık değildir. Ancak konumuz açısından önemli olan İmâm-ı Rabbânî düşüncesi oldukça etkilidir. Bu etki sadece Nakşibendî tekkelerinde değil diğer tarîkatlara mensup ve ehl-i sünnet anlayışın-dan taviz vermeyen tüm tekklerde de görünmektedir.

İmâm-ı Rabbânî etkisini tekkeden başka medrese ve camilerde de görmekteyiz ve Balkanlarda bu anlayışın Osmanlı asırlarının tamamında mevcut olduğu hisse-dilmektedir. Balkanlardaki tasavvuf anlayışını son dönemlerdeki düzensizliklere dayanarak heterodoks olarak göstermeye çalışan belirli yazarlar önyargılı davran-maktadırlar. Aslında Balkanlardaki din anlayışı temel olarak ehl-i sünnet ve tasav-vuf eksenli bir din anlayışıdır.

Balkanlarda tekke-medrese veya sûfî-âlim ilişkileri merkez olan İstanbul’dan farklı bir çizgi takip etmemiştir. Nasıl ki İstanbul ve Anadolu’da iki müessese ara-sında kurulan iyi ilişkilerin yanı sıra belirli zamanlarda tekke-medrese araara-sında belirli sebeplerden dolayı anlaşmazlıklar çıkmış ise aynı şekilde Bosna-Hersek, Sırbistan, Kosova, Makedonya, Arnavutluk’ta da çıkmıştır veya daha doğrusu mer-kezde izlenilen davranışlar çoğu zaman taşraya da yansımıştır.

XV. yüzyıldan başlayarak genel olarak söyleyecek olursak sûfî-âlim arasında

1 Hadzivasiljeviç, J., Prilep I njegova okolina, Beograd 1902, s. 38.

2 Hadzivasiljeviç, J., Po Tetovskoj Oblasti, Beograd 1938, s. 85.

pek ayrılık olmamış, tam aksine pek çok âlim tarîkatlara intisap ederek tekkelerde irşad hizmetine devam etmiştir. Diğer taraftan ise birçok sûfî ve tekke kurucusu da belirli şehirlerde kurulan medreselerde müderrislik yapmışlardır. Fakat az da olsa bazı dönemlerde medrese ile tekke mensupları arasında tartışmalar olmuştur.1

Tekke-medrese ilişkilerinde düşünce ve fikir beraberliğinden öte mekân bir-liği de göze çarpmaktadır.2 Bosna ve Makedonya’nın belirli şehirlerinde kurulan hankâh ve tekkeler çeşitli sebeplerden dolayı medreseye dönüştürülmüş ve günü-müze kadar medrese olarak çalışmalarını devam ettirmişlerdir. Meselâ, Saraybosna Gâzi Hüsrev Bey Medresesi bunlardan biridir.3

Nakşibendîlik XVIII. yüzyılda ve XIX. yüzyılın ilk yarısında Balkanlarda fa-aliyet gösteren çoğu tarîkat şeyhinin ve dervişlerin eğitiminde ve şerîat ilimlerini öğrenmelerinde etkili olmuştur. Daha sonraları ise seyr ü sülûk neticesinde elde ettikleri manevî ilimleri zâhir ilimlerle mezcetmeye çalışmış ve ehl-i sünnet anla-yışına uygun bir tasavvuf öğretisi geliştirmişlerdir.

Bosna-Hersek’in Mostar şehrinde Koski Mehmed Paşa tarafından kurulan 11 odalık hankâh aynı zamanda bir medrese olarak da faaliyet göstermiştir. Bu hankâh-medresede son dönemde, 1870-1930 yılları arasında, Bosna-Hersek’in ta-nınmış âlimlerinden olan Abdullah Efendi Ricanoviç (Mostar müftüsü), Hamza Efendi Puziç, Hasan Efendi Nâmetak gibi zatlar ders vermiştir.4

1285/1868 yılında İstanbul’dan Saraybosna’ya gelen Şeyh Ârif Kürdî Saraybos-na İskender Paşa Zâviyesine şeyh tayin edilmiş ve aynı zamanda Mısrî Medresesin-de Medresesin-de müMedresesin-derrislik yapmıştır. 1878 yılında Şeyh Ârif Kürdî Saraybosna Gâzi Hüs-rev Bey Hankâhı (medresesi) şeyhi ve başmüderrisi olarak tayin edilmiştir.5 Şeyh Ârif Kürdî’nin İbnü’l-Arabî hayranı ve âşığı bir zat olduğu rivayet edilmektedir. O, Avusturya işgalinden sonra Gâzi Hüsrev Bey hankâhında Füsûs dersleri okutmuş ve

1 Osmanlılarda tekke-medrese ilişkileri hakkında bkz. Gündüz, İrfan, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münâsebetleri, İstanbul 1989, s. 70-85; Öngören, Reşat, “Osmanlı’da Sûfîlerin Farklı Toplum Kesimleriyle İlişki Tarzları”, İslâm Araştırmaları Dergisi, s. 13-18; Yılmaz, Necdet, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, Sûfîler, Devlet ve Ulemâ, İstanbul 2001, s. 451-457; Kara, Mustafa, a.g.e., s. 79-117 vs.

2 Kara, Mustafa, a.g.e., s. 81.

3 Truhelka, Çiro, Gazi Hüsrev Beg, njegov zivot i njegovo doba, Sarajevo 1912, s. 42.

4 Hasandediç, Hivzija, “Kulturno İstorijski Spomenici u Mostaru iz Turskog Doba”, Preporod, sy. 16/71, 15 Ağustos 1973, s. 13.

5 Sikiriç, Şakir, “Şejh Ârif Sıdkî”, Glasnik İslâmske Vjerske Zajednice, sy. 4, Sarajevo 1942, s.

107.

XX. yüzyılda Bosna-Hersek’in Reîsü’l-ulemâ, Yüksek Şerîat Okulu ve Yüksek Lise müdürlüğü gibi ehemmiyetli mevkilerde görev yapmış olan Cemâleddîn Efendi Ça-uşeviç, Salih Efendi Trako, Ahmed Haciyahiç ondan bu dersleri dinlemişlerdir.1

Vukelyiçi Tekkesinin kurucusu ve şeyhi olan Hüseyin Efendi Zukiç’in (ö. 1789-1800) müridleri arasında birçok kadı, muallim ve müderris yer almıştır. Meselâ, Foynitsa Medresesi müderrislerinden Hasan Efendi Huzbaşiç (ö. 1810), Travnik dârü’l-kurrâsı muallimlerinden Behrâm Efendi Trako (ö. 1802), Foynıtsa kadısı Nâim Efendi (ö. ?) vs.2

Vukelyiçi Tekkesinin diğer şeyhi olan Meylî Baba da XIX. yüzyılda Bosna-Hersek’in tanınmış âlimlerinden sayılmaktadır.3

Babası ve dedesi kadı olan Şeyh Abdurrahmân Sırrî’nin (ö. 1846-47) Şeyh Hü-seyin Efendi Zukiç’ten seyr ü sülûkunu tamamladıktan sonra Oglavak’ta kurduğu tekke zamanla bir ilim-sanat ve şiir merkezi hâline dönüşmüştür. Osmanlı döne-minde Boşnakça yazılan edebiyatın ilk mümessilleri, kendisi de şair olan Şeyh Sırrî’nin tekkesinden yetişmiştir. Torunlarından olan Şâkir Efendi Sikiriç (ö. 1966) ise uzun zaman Saraybosna Yüksek Şerîat Okulu’nda ve daha sonraları Saraybosna Üniversite’sinde hocalık yapmıştır.4

Şeyh Ârif Kürdî’nin müridlerinden olan Hüsnü Efendi Numanagiç şeyhinin tavsiyesi üzerine gittiği Mısır el-Ezher’de tahsilini tamamladıktan sonra Bosna’ya dönmüş ve Foynitsa ile Visoko medreselerinde müderrislik yapmıştır. XIX. yüz-yılın sonlarında Travnik şehrine müftü olmuş ve 1927 yüz-yılındaki vefatına kadar o görevde kalmıştır. 1931 yılında Visoko’da vefat eden Hüsnü Efendi Numanagiç, Visoko ve Travnik Nakşibendî tekkelerinin kurucusudur.5

XIX. yüzyılda Bosna-Hersek, Kosova ve Makedonya’daki tekke-medrese iliş-kilerinde yeni bir tezahür ortaya çıkmıştır. Uzun zaman hankâh olarak faaliyet gösteren binalar bu dönemde daha çok zâhirî ilimlerin okutulduğu medreselere dö-nüşmüştür. Buna rağmen yine tasavvufî dersler ve dervişler bu tekkelerden uzak-laştırılmamış, tam aksine birçok şeyh müderris olarak görev yapmıştır. Meselâ, Saraybosna Gâzi Hüsrev Bey Hankâhı, Mostar Koski Mehmed Paşa Hankâhı vs.6

1 Sikiriç, Şakir, a.g.m., s. 109.

2 Sikiriç, Şakir, “Kroz Tekije i samostane”, Narodno Jedinstvo, sy. 267, Sarajevo 1920, s. 2.

3 Aynı yer.

4 Çehajiç, Dzemal, a.g.e., s. 56.

5 Karadzozoviç, Âdem, Zbirka savjeta i uputa, Sarajevo 1970, s. 6-9.

6 Sikiriç, Şakir, Sarajevske Tekije, s. 79.

Travnik şehrinin en eski ve en meşhur ailelerinden biri olan Korkut ailesinin mensupları 1830 yılından itibaren Travnik Elçi İbrâhim Paşa Hankâhında şeyhlik ve müderrislik yapmışlardır. 1830-1871 yılları arasında tekke şeyhliğini ve medre-se müderrisliğini Derviş Muhammed Efendi Korkut yapmıştır. Ondan sonra oğlu Hâzim Efendi Korkut 1871-1892 yıllarında şeyhlik, müderrislik ve Travnik müf-tüsü görevlerinde bulunmuştur. Hâzim Efendi’den sonra 1931 yılına kadar şeyhlik ve müderrislik görevini Âsım Efendi Korkut yürütmüştür.1

Osmanlı döneminde Mostar şehrinin asil ve ulemâ yetiştirmekte meşhur olan Cumhûr ailesinden Muhammed Efendi Cumhûr’un 1679 yılında Konyic (Belgrad-cık) şehrinde kurduğu tekke, XIX. yüzyılda Hersek’in ilim yuvası hâline gelmiştir.

Tekkenin şeyhlerinden olan Şeyh Ali Cumhûr’un (1818) Mostar medreselerinde müderris olduğu da rivayet edilmektedir.2

Blagay Halvetî tekkesinin kurucusu olan Ziyâeddîn Ahmed b. Mustafa (ö.

1679) da şeyhliği yanı sıra Mostar’da müftülük de yapmıştır. Onun müftülüğü-nün delili diyebileceğimiz eserleri de vardır. Meselâ: Durretu’l-Fetâvâ, Muhtasar-ı Kudûrî’nin Şerhi, Enfau’d-Delâil, Tenvîru’l-Kulûb.3

Kosova’da Prizren, Yakova, Mitroviça şehirlerinde faaliyet gösteren Mevlevî, Halvetî, Kâdirî, Rifâî ve Saʽdî tekkelerinde XVIII. ve XIX. yüzyılda şeyhlik yapan zatlar bu şehirlerin ve genelde Kosova’nın ilmî müesseselerinde de aktif olarak yer al-mışlardır. Osmanlı’nın son dönemleri ve çekilişinden sonra Arnavutça eğitimin ilk to-humlarını atan ve ilk ders kitaplarını yazanlar genelde tekke çevrelerinden çıkmıştır.

Son olarak denebilir ki Balkanlarda medrese çevreleri Nakşibendîlik ve Halvetîliğe yoğun rağbetinin yanı sıra diğer tarîkatlara da ilgi göstermişlerdir. Nite-kim daha önce ilgili bölümlerde ayrıntılı olarak zikredildiği gibi, bu tarîkatların ileri gelen birçok şeyhinin medrese kökenli olduğu, döneminin ve bölgenin medresele-rinde ders okuttuğu ve ilmiyeden pek çok müride sahip bulunduğu görülmektedir.

1 Bejtiç, A., Dervish Muhammed Korkut kao kulturni i javni radnik, Sarajevo 1974, s. 18-19.

2 Çehajiç, Dzemal, a.g.e., s. 98.

3 Handziç, Mehmed, Knjizevni rad, s. 11-12.

Belgede İmam-ı Rabbani Sempozyumu (sayfa 24-30)

Benzer Belgeler