RÖLIJYE ve RESTORASYON
DERSiSi
4.SAYI FiA Tl: 800.- TL.
PRICE : 30 'P
SAHIBI
Vakıflar
Genel
Müdürlüğü AdınaGalip YiGiTGÜDEN
SORUMLU YAZI i ŞLERI MüDüRü
Sadi BAYRAM
YAZI KURULU
tbrahi.m
ATEŞNEF'i BUHARALl
·HÜSEYiN SALEPCi Sadi BAYRAM Tahsin TÜRKER Kerim ERDOGAN
TEKNIK YöNETMEN
Kerim ERDOGAN Gönderilen
yazılariade edilmez.
Yayınliman yazıiarda
ileri sürülen fikir ve beyanlardan
yazı· .. sahipleri sorumludur. ·
Makaleler kaynak gösterilmek
kaydıylaiktibas edilebilir.
ön .kapak : a) Bltlls·Ahlat, Hasan Padlşah kUmbetlnın· onarım öncesi (Foto: Haluk KARAMAGARALij
ı:i) Hasan Padlşah kUmbetlnln onarım sonrası (Foto: Haluk KARAMAGARALI)
c) Ay dı n-Kuşadası, ö!<Uz Mehmet Paşa Karvansarayı onarım· öncesi (V.G.M. Arşlvl'nden)
d) ökUz Mehmet Paşa'Kervansarayı onarım·sonrası (V.G.M. Arşlvl'nden)'
Arkakapak: sıvas-Divrlğl Ulu camii Şifahane ·kapısı. (Foto.: Sami GüNER)
TELEFON
31 78 57 311160 /Ol -04
BASILDIGI YER:
öNDERMATBAASı-ANKARA 1982
\
'ili· 1
·ımı~·
ÖNSÜZ . . . -.... · . . .
3Devlet
Bakanı SayınMehmet
ÖZGÜNEŞ'in"1. Restorasyon Semineri"ni
açış konuşmasıVakıflar
Genel Müdürü Galip YiGiTGÜDEN'in
5konuşması
.... ·; . . . •: . . .
6Vakıflar
Genel Müdür
YardımcısıAlaettin
GÜRTONA'nın konuşması . . . 7
Kultür've Turizm
Bakanlığı,Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Nurettin
YARDlMCI'nın konuşması 8 isınetiLTER
Uygulamacı
·
Sorunları. . . · 9 Orkun SÖZEN
Milli Saraylar ve Restorasyon
Çalışmaları. . .
13Emre MADRAN
Yıllık
ve
Beş YıllıkProgramlarda Kriter ve
Uygulama
Sorunları. . . 19 Prof. Dr.
DoğanKUBAN
Divriği
Ulu Camii ve
Şifahanesive Restorasyon Uyg~lamaları Üzerine Gözlemler . . . 23 Erol GÜRDAL
Anıtlarda
ve
Yapılarda Kullanılmış Doğal Taşların Bozulmalarıve
Korunmaları. . . 27 Emine CANER
Tarihi
Anıtlar Araştırmave Koruma
Laboratuvarları31 Ekrem GÜRENLi
Tarihi Bahçeler Koruma ve
Restorasyonları35 Hüsrev TA YLA
1950'den Bu Yana Restorasyon
Uygulamaları,· Kurumlaşma Çabaları ~e Geleceği için Bir Öneri •.. 41 Yrd. Doçent Dr. F.iliz
YENiŞEHiRLiOGLUOsmanlı
Dönemi
YapılarındaBulunan Çini
Kaplamalar ve Restorasyon
Sorunları. . . 43 Doç. Dr. Ayla ÖDEKAN
Mukarnas
Onarımıile ilgili Gözlemler . , . . . 65
Ayşıl
Tükel YAVUZ
Onarımlarda.AimaŞık Duvarların Derzlt;tımesi
..• 71
P~of.
Dr. Günsel RENDA
Restorasyon
ÇalışmalarındaKalem
işlerive
Duvar Resimlerinin Yeri. . . . . 79 Orhan ÖNER
·Eski
YapılarinTurizm A~açlı Değerlendirilmesi .. 91Prof. Dr. Metin SÖZEN
Sivas Gökmedrese ve
Düşündürdükleri. . . 93 Prof. Dr. MustafaAYTAÇ
· . Abidelerin
KorunmasıKonusunda
Fotoğrametri Uygulaması. . . • . . . Dr. Zey.nep NAYIR
Süleymaniye Külliyesi ve
SorunlarıProf. Dr. Haluk KARAMAGARALI Konya Ulu Camii
PANEL
101 107
121
133c
Illi E
arihi çevrenin ve tarihi eserlerin korunmasıyla ilgili bi.lim adamları uzmanlar ve idarecileri bir araya getiren böyle bir serninere önayak oldukları !çin, Vakıflar Genel Mü-
dürlüğü'ne teşekkür ederek söze başlamak isterim. Otuz yıldır
· koruma ve restorasyon kavramlarını sadece uzman ve ilgili idare- cilere değil, kamuoyuna ve toplumumuzun kültür ortamına maletmeğe uğraşan biri olarak, çoğu kez şikayet etmek için sözünü ettiğimiz Vakıflar idaresi'nden, bu kez de hoşnut oldu-
ğumuzu dile getirmek gerek.
Korumanın belirli bir bilgi ve uzmaniaşma ve sevgi sorunu
olduğuna inanan idarecilerimiz var demek.
Fakat ben buraya hoşnutluğumu söylemek için gelmedim.
Türkiye'de en büyük eski eser sahibi olan Vakıflar Genel Müdür-
lüğü'nün yaptığı restorasyonları tasvip ettiğim sanılmasın. Bu- nun sorumlusu olarak da idarecileri, şunu bunu suçlamak da
aklımdan geçmiyor. Çünkü toplum, belirli bir bilgi ve bilinç- leme yoğunluğuna arişmedikçe, ve ancak bunun sonucu olarak, uzmanlar hissedilen bir ihtiyacın gereklerini yerine getirmek üzere yetiştirilmedikçe, ya da yetiştikleri halde işbaşma ça-
ğırılmadıkça, devletin faaliyetlerinin istenilen düzeyde olmasına
olanak yoktur. Bu seminer böyle bir bilinçlenmenin devlet
katında etkili olduğunu gösterdiği için memnunluk verici.
Türkiye gibi adım b~ında bir eski eser olan bir ülkede eski eserlerin ·korunmasına, çok iyi düşünülmüş ve hazırlanmış
programlar, büyük bir bütçe ve yeterli sayıda uzman Je teknisyen olinadıkça yetişmenin zor olduğu açıktır. Fakat çok önemli,
eşsiz anıtlar söz konusu olduğu zaman böyle bir çaresizlikten söz. edebilir miyiz? Türkiye'de Vakıflar idaresi uzun yıllar yüz- lerce kimsenin adını bile işitınediği mescitlerin tamirine milyon- lar ayırırken, onlarca sene Konya Alaeddin Camii, Edirne Üç-
şerefeli ya da Manisa Ulucamii, eşsiz mihrabı ile Muradiye, yine
eşsiz alçı bezemeleriyle onbeşinci yüzyıl hamamları, anıtsal
kervansaraylar ve daha nice anıtın bakımsız ve utandırıcı halleriyle yüzüstü kalıp, bir türlü yeterli bir korunma durumuna gelememe- leri ne tür bir eksikliğin ifadesidir? Eğer dünya çapında .anıtlar bakımsızlıktan eriyip giderken, ya da yanlış ve tahrip edici res- torasyonlara konu olurken, yeni camileı~ medreseler yapılıyorsa,
bu işte bir sakatlık var demektir.
1. 1111111111 11111
1111111111
Sillll
11111
\
1/111
11111
lll~
Prof. Dr. Doğan KUBAN lT
.0.
Mimarlık Fakültesi Restorasyon BölümüBana bu seminerde hangi konuda konuşma yapmak istediğim sorulduğu zaman Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi ve onun Resto- rasyonu sorunlarıyla ilgili. olarak konuşmak istediğimi bildir-
miştim. Nedeni de yukarıda sözünü .ettiğim durumdu. Programda Restorasyon kriterleri Ü?:erinde konuşacağım yazılmış. Ben ise
Divriği'yi özel olarak ele almak niyetimden vazgeçmedim. Böyle·
ce konum Divriği Camii ve Darüşşifası'na ilişkin gözlemler ve o vesileyle restorasyon kriterleri olacak.
Burada Divriği külliyesi ile ilgili olarak her zaman hatırlan
ması gereken, bu büyük yapıtın Anadolu'nun Türk olmasındaki karmaşık tarihsel süreci belki de en iyi açıklayan niteliğidir.
oiağanüstü bezemesi ise bizim kültürümüzün yontu sanatına en . büyük katkısı olarak kabul edilmelidir.
Bu yapı hem o dönemin kültür ortamı için bir simgedir,
· hem de Türk, islam ve Dünya sanatında eşi olmayan, estetik açı
dan da bir 'statement', yani özgün bir yeni· deyiştir. Taklit edil-
mediği, edilemediği içiiı de tek kalmıştır.
Böyle bir yapı bugün ne durumdadır?
Çevresi gecekondu niteliğinde. apartmanlarla çevrilmekte, hemen yanıbaşına çirkin bir yurt binası yapılmaktadır. Her
tarafından aldığı nemle eşsiz bezernesinin malzemesi çözülmeğe
yüz tutmuştur. Kullanımı ve kendisine reva görülen bakım, utanılacak düzeydedir.
Restorasyon alanındaki en önemli kriterlerden birinin teme- linde yatan sorundur: Nasıl oluyor da Divriği gibi bir anıt bu durumda olabiliyor? Nasıl ihmal edilebilir? ve kimin idari ve teknik sorumluluğunda bu duruma düşmüştür? Bunda bir öncelik sorunu, bir teknik· sorun, bir kültür sorunu ve bir politik sorun, bir sorunlar kompleksi var. Bu sorunları tartışırken yurdumuz için geçerli olduğunu sandığım restorasyon ya da daha geniş içeriği ile koruma kriterlerini de tartışmış olacağız: ·
Önce kültürel sorundan başlayalım:
Teknik Üniversite'ye gelen öğrenciler Divriği Ulu Camii'nin nerede olduğunu ve ne olduğunu bilmezler. Bazı özel haller
dışında Türk lisesinin verdiği kültür imgesinde Divriği'nin yeri yoktur. Demek ki kamuoyunun -tarih ve sanat kitaplarını ya- zanlar da dahil-malı olan bir Divriği Anıtı sorunu yok. Üniver- . siteyi bitirenler, genel müd~r olanlar, müsteşar ve bakan olanlar,
~cneral olanlar için de, dolayısıyla böyle bir sorun yoktur. Toplu- ımımuzun kültür dağarcığında Divriği Ulu Camii ile istanbul'd,ıl-ı ııir ınescid eşdeğerli olabilir. Anadolu Türk tarihinde Divriği'nin
bir devlet merkezi olduğunu bilen de çok yoktur. Belki coğraf
yada burada demir çıktığını okuınuşlardır. Demek ki önce böyle bir yapı üzerinde bir ilgi yoğunlaşması sağlayacak kültürel baz yok.
Bu noktada 'Bi.ı okuma yazma oranı ile bu davranış doğal
dır.' denilebilir. Fakat bizim toplumda aydının ve devletin özel
kaygıları olması da gereklidir. Sayısız eski yapinın korunması sorumluluğunu taşıyan bir idarede bu tür bir bilinç yokluğunun
üstesinden gelecek özel bir örgütlenme gerekmez mi? Burada söz konusu Vakıflar Genel Müdürlüğü olduğuna göre, örneğin Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Mimarlık Tarihi ve Sanat Tarihi Uzmanı ve onların faaliyet programlarında danıştıkları kim'seler yok mu? Hatta dışarıdan gelen değil, kendi kadrolarında. Kamu- oyunun bilgisizliğinin üstünde, Türkiye Mimarisi, tarihin bıraktığı
fiziksel ortamın özellikleri ve değerleriyle haşır neşir olan ve Genel Müdürlüğe yurt çapında ön~liklerin neler olduğunu
söyleyecek bir uzmanlar grubu. Hiç olmazsa bu öncelikleri, saptayacak bir çalışma, bilgilenme mekanizması.
Oysa ben, ve daha çoğumuz biliyoruz ki, Anıtlar Yüksek Kurulu'na getirilen Vakıf projeleri, böyle bilimsel bir öncelikler listesindeki sıraya göre değil, politik baskılara göre gelir. Olmaya- cak yerlere cami tamirleri; yenilemeler, hatta yıkılmış binaları
ihya için projeler gelip gider. Evet, demokratik bir ortamda
politikacıların kararlarında tam. bir tarafsızlık bulmak olanağı
olmayabilir. Fakat eski eser tamirinden, politik kriterleri kaldı
rıp, yerine kültürel ve bilimsel kriterleri koymak daha önemli
olmalıdır. En azından politikacı olmayan uzmanlar böyle düşü
nürler.
Bu durum bir genel müdürden diğerine değişebilir. Kimisi büyük bir iyi niyetle bu duruma bir çare bulmağa çalışabilir,
uzmanlara raporlar hazırlatabilir. Ya da şimdi olduğu gibi semi- nerler toplayabilir. Fakat ben otuz yıldır, Vakıflar Genel Müdür-
lüğü onarımlar programının bilimsel ve tarihi bir öncelikler lis- tesine göre ortaya çıktığına tanık olmadım.
Örgütlenme sorununa gelince:
Uzun yıllar önce tamirden önce Harput Ulucamii'ni görmüş
tüm. Bildiğiniz gibi bu cami Anadolu'nun, Türk mimarisinin en eski {onikinci yüzyıl) yapılarıı~dan biridir. Kuşkusuz çeşitli onarımlar geçirmiştir. Aradan . yıllar geçti. Harput Camiinin
onarıldığını duyduk, ve onaraldıktan sonra gördüm. Onikinci
yüzyıl yapısı ortadan kalkmıştı. Herhangi bir taş duvar tamir eder gibi, yapının duvarlarını tamir etmişler, en ucuz yapan ve"Harput- ta çalışmaya razı bir müteahhide işi vermişlerdi. Harput Uluca- mii'nin bir tarih belgesi olarak yeniden değer kazanması için bütün yapılanların yeniden ortadan kaldırılması gerekiyordu, Aynı şeyleri vaktiyle iznik'deki Ha~ı Özbek Camii için de yap-
mışlardı. Aslında sayınakla bitmez. Burada da hem örgütlenme, hem de yasalar ve y9netmelikler açısından eksiklikler vardı;
hala da vardır. Vakıfların deneyimli, bu konulara kendini adamış uzmanları kuşkusuz vardır. Vaktiyle Ali Saim Bey, ondan önce Kemalettin Bey, Türkiye'de bu konuların ilk sahipleriydi. Fakat bu .uzmanlar yapılan işlerle orantılı sayıda değillerdir .. , 1960 dan sonra, Süleymaniye restorasyonu ile ilgili bir tahkikat açılmışdı.
O zaman Ali Saim Bey yılda ikiyüzelli restorasyona baktığını söylemişti. Bunların içinde Süleymaniye boyutunda olanlar da
vardı. Oysa sadeceSüleymaniye için bir iki uzmanın.sürekli çalış
ması gereklidir. Bu iş teknisyenlere, ustalara ve işçilere bırakıla- '
ınaz. Kaldı. ki Vakıfların elinde restorasyondan anlayan ~ktıis
yen sayısı da azdır. Sadece vakıflarda değil, bütün Türkiye'de
azdır. Kaç tane alçı malakari, kaç tane fresk ya da taşçı, ya da
ahşap inşaattan an lay an usta var ülkede? Türkiye'de restoras-
yonla ilgilenen bir kurum içinde ikinci kriter yeterli uzman, teknisyen ve ustayı beslemektir. Bu, Vakıflar için bir zorunlu- luktur. Kültür Bakankğı için bir zorunluluktur. Arkeoloji Müze- leri;> Topkapı. gibi büyük kuruluşlar için çle bir zorunluluktur.
Vakıfların restorasyonları hem bu tür eski yapı zanaatlarını
yaşatmak, hem de bu alanda yetişeceklere bir okul ödevi yapmak
zorundadır. Sadece taş işiemekten anlamak da yeterli değildir.
Bu ustaların eski ustaların tekniklerini incelemeleri de gereklidir.
Size burada sözünü edeceğim Divriği'ye ilk gittiğiinde, özgün
· kesme taş kaplamanın yontulmasındaki hassas keski kullanılına
sına hayran olmuştum. Taşçı ustası bütün bir taş yüzünde gayet ince bir aletle, hepsi birbirine paralei çizgilerle nefis bir perdah
yapmıştı. Hemen onun yanında yakın tamirlerde değiştirilıniş taşlar vardı. Tamir ustasının kullandığı aletin açtığı izler eskisi- nin en az üç misli kalınlığında idi. Üstelik eskisi gibi tek yönde paralel değil, daha derin fakat her yönde, bir alttan, bir üstten
vurulmuş bir kargaşalıktı. Yeni taş yüzü, eskisinin yanında
çiçek bozuğu gibi gözüküyordu.
Restorasyonu adi tamir ve yeni yapmak gibi tanımlayan
bu tür kaygısız müdahalelere engel olamazsınız. Her tamirden sonra yapının estetik kalitesi giderek düşmekte, sonunda tarihi belge niteliğini kaybettiği gibi, "işte bu şaheseri de biz yarattıi<"
demek olanağı da kalmamaktadır. Bu durum eski esere müdahale açısından bir başka alt kriteri ortaya koymaktadır: Tamir edile- cek eserin tarihi kimliği ve yapı tekniği açısından özellikleri iyice saptarımadan ve bunu bilen ve denemiş usta olmadan
-örneğin Osmanlı mukarnasından anlayan, ortaçağ yonu tek- niklerini bilen, ya da tuğla derzi yapmasını bilen usta ve onların yapacaklarını kontrol edecek uzman olmadan restorasyonlara girişmemelidir. Müteahhit hangi tür usta ile iş yapacağını belirt- nıelidir ve yapacak ustanın sadece onarım yaptığını belgelernesi değil, hangi tür onarım yaptığını belirlemesi gerekir. Kuşkusuz denecek ki 'zaten bir kaç tane usta var, istenileni bulma olanağı yok! Buna karşı şu görüş kanımca daha geçerlidir. kötü bir restorasyon yapmaktansa, hiç yapmflmak daha iyidir. Yapıları
koruyucu ve köklü müdahaleden kaçınan bir tutum bizim için daima yeğlenecek tutumdur. "Bakan istedi, Parti başkanı iste- di, milletvekili istedi, halk istedi; cami yaptırma derneği para buldu" diye, gerekli teknik ve estetik kalite altında restorasyon yaptırılmal!lalıdır. Yani Restorasyon eyl_emi, bir yere para yatırıp bir yapıya ayağa kaldırmak değildir. Böyle olunca nazik bir kemik ameliyatını bir ç_ıkıkçıya yaptırmağa benzer. Restorasyon onu yapanla bütünleşen bir ameliyedir. Bu da her düzeyde uz- manca bir yaklaşım gerektirir.
Kaldı ki Restorasyon sadece müdahaleden de öte, bilimsel bir baza oturur. GEEA YK' na Vakıflardan projeler getirildiğinde yapı üzerinre bir araştırma yapılıp yapılmadığını sorarız. Çünkü restorasyon tarihi bir analize oturur. Oysa Türkiye'deki restoras- yonlar yapıda mimari tarihimizi yazmak için ne kadar belgesel nitelikte veri varsa hepsini alır, götürür. Bu, aslında Türk kül- türüne karşı büyük bir suçtur. ·Bana kalsa, yasal olarak cezalan- dırılmalıdır. Eski eserler yasasında gerçi buna yarayacak bir mad- de de vardır. Fakat idarecilere· bir duvarın tamiri esnasında onun tarihi karakterinin ortadan kaldırıldığını söylerseniz, gülerler.
Hakimler de bu konuda yeterli hassasiyet gösteremezler. Öyle
yetişmemişlerdir. Dolayısıyla, "Bu yıl paramız var, yanmasın da tilanca yapıyı bir an önce ihale edip tamir ettirelim" demek, eski esere yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Oysa gerek Vakıf-. lar Genel. Müdürlüğü'nün, gerek _Kültür Bakanlığı'nın ve benzer kuruluşların restorasyon programına girecek yapıların yıllarca . önce hazırlanmış bilimsel analizleri olmalıdır. Bu da yeniden bizi örgüt sorununa götürür. Bu yapıların tarihi ve kültürel değerlerine
ve içinde bulundukları duruma göre müdahale önceliklerini
saptayarı ve buna göre de bilimsel in.celemeleri yapacak eleman-
lara gereksinme vardır. Restorasyon projeleri de buna dayanmalı
dır. Oysa bize gelen restorasyon. tekliflerinde rölöve bile yete- rince yoktur. Bazan da sadece program teklifleri gelir: 'Mevcut durum aynen korunarak tamir edilecektir' denir. Fakat tamirden önce mevcut durumun tarihi açıdan önemli özellikleri saptan-
mamıştır, saptanması önemi de anlaşılmamıştır. Oysa Türkiye'nin mimari tarihini yazmak için restorasyon yapanlar kadar birinci elden belgesel veri toplayacak kimse bulunamaz. Fakat bizim
kurumlarımııda restorasyonları kontrol ,eden uzmanlarımızın
tarihi araştırma yapacak hiç vakitleri yoktur.
Demek ki şimdiye kadar resmi kurumlarımızın şu ya da bu nedenle, fakat daha çok, restorasyonun bir bilimsel disiplin ol-·
duğundan haberdar olmadıkları, ya da o kadar önemsemedikleri için yaptıkları gibi, bilimsel araştırmaya dayanmayan restoras-
yonların önüne geçmek gerekir.
Teknik sorunları kısaca gözden geçirelim:
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nın nasıl incelenmesi ve res- torasyondan önce hangi işlemlerin yapılması gerektiğini sapta-
yalım. Önce şunu belirteyim ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü Div-
riği'ye önem vermemiş değildir. Genel Müdürlük yayınları arasın
da Divriği üzerindeki bütün araştırmaları derleyen koca bir yayın
var.
Fakat Divriği'nin yeterli bir rölövesi var mı? Şüphesiz Ali Saim Bey enteryördekLözgün ayakları saran muhtemelen onal-
tıncı yüzyıl taş kılıfını kaldırırken, o gün için iyi bir 'rölöve yap- mıştı. Biz de sonradan camiin eski yöntemlerle sınırlı bir rölöve- sini yaptık. Fakat bu yapının en önemli öğesi bezemesidir. Üste- lik bu bezerne bitmemiş bir bezemedir. Taşlar üzerinde ustaların taşı oymadan önce çizdikleri çizgiler bile· durmaktadır. Böyle bir yapıya dokunulabilir mi? Eğer dikkatli bir inceleme yapılırsa,
burada Ortaçağ taş oyma tekniğinin bütün aşamalarını saptamak olasılığı vardır; yani, yapının taş taş saptanması·, büyük ölçekli olarak çizilmesi gerek. Burada hiç bir taşa, iyice çizim ve foto ile belgelerneden el sürmemek gerekir. Demek ki fotogrametrik kesin bir rölöve, ayrıca taş oyma detayları ve kusursuz bir foto- grafik belgelerne gerekmektedir. Ve bunun için her gün biraz daha geçtir. Çünkü camiin yapıldığı kum taşı bugün oksidasyon la, tuzlanınayla erirneğe yüz tutmuştur. Taşın tahribi her tarafta
aynı değildir. Fakat özellikle çok az güneş gören Kuzey taçkapı
sında çok ileri bir seviyededir.
Kuşkusuz belgelerne sadece rölöve ile bitmiyor. Etraflı bir statik inceleme, malzeme tahlili ve zemin incelenmesi gerekmek- tedir. Duvarların taşıyıcı mukavemetinin fiziksel denemelerle ve bugün artık çok ilerlemiş olan aletlerle ölçülmesi, malzemenin laboratuar deneyh:iri, taş ve harcın tahlili, temelin incelenmesi, zemin sondajları, yeraltı suyunun saptanması, ~eprem olasılığına
göre -bereket versin Divriği üçüncü derece deprem bölgesinde- dir- gerekli sağlamlaştırma, yapının statik durumunun yapılan
' · deneyierin verilerine
gör~ hesaplanması
ve strüktürel müdahale önerilerinin hazırlanması gerekiyor. Kuşkusuz Divriği için gereklisayılabilecek bu araştırmalar'ın her yapı için gerektiği söylene- mez. Fakat her durumda bunların ne ölçüde gerektiği ancak uz- manlarca saptanabilir.
Burada sözünü ettiğim inceleme teknik incelemedir. Yapının
sanat ve mimari tarihi açısından değerlendirilmiş olması bunun dışında bir süreçtir.
Bu incelemelerden sonra restorasyon ·kararlarının alınması için, yapının olağanüstü önemini düşünerek, normal bir davranış ın
ötesinde, yaratıcı bir tutum gerekmektedir. Yine de bazı genel kriterleri dile getirmekte yarar var. Bunlardan birincisi Divriği'nin asıl önemli tarafına teşkil eden taşoyma bezemedir. Yukarıda belirttiğim gibi, bu bitmemiş bir bezemedir. ikincisi bir Qrtaçağ bezemesidir. Ortaçağ bezernesinin en ~önemli özelliği kendini
tekrar eder gibi
gözükmes~,e karşın,
her detaydadeğişik olması
dır. Sonra bu bezeme, hala yarım kalmış olan detaylarda da
görüldüğü gibi yerinde yapılmış, yani taş üzerinde bir heykclci- nin çalışmaSJ. gibi çalışılarak ortaya çıkmıştır. Kuzey kapısının b~iemesi incelendiğinde birbirine benzeyen bir tek detay yok- tur. Bu nedenle burada hatta zamanla aşınmış, fakat genel şeklini korumuş detayların bile yeniden yapılması, taklit edilerek tamam-
lanması olanağı yoktur. Aynı durum bitmemiş olan mihrab-·
da ve bezemede tonozlarda ve mihrab önündeki kubbede de.
vardır.
Divriği'nin bu en önemli sorunu şöyle karşımıza çıkıyor:
Tekran olasılığı olmayan büyük tarihi ve estetik önemi olan bir taşoyma bezeme, malzemenin karakteri nedeniyle sürekli bozulma ve yokolma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ve hava etki- lerine açıktır. Yapı kullanılmaktadır. Bezernenin, kesin olarak
kurtarılması gerekir.
Önce buradaki alternatifleri düşünelim:
Bu bezerne bizim sanat tarihimiz için heykel niteliği taşır.
Yapıyla ilişkisi açısından çok, kendi plastik kalitesinin yüksekli-
ğinden ötürü önem taşımaktadır. Başka bir deyişle bu bezernenin
kurtarılması yapının kurtarılması kadar, hatta bana sorarsanız,
daha fazla önemlidir. Divriği'nin her kapısı kendi içinde, bütün 13. yüzyıl taçkapılarından farklı kişilikleriyle karşımıza çıkar
lar. Şüphesiz ilk alternatif yapının bütünlüğüne bir zarar vermeden bu kapıları kurtarmaktır.
Bunun için ilk akla gelen, gerekli statik tedbirleri aldıktan
sonra, taşın erimesine engel olacak bir kimyasal müdahaledir. Bu konuda oldukça geliştirilmiş yöntemler, daha doğrusu taş yüzünü hava etkilerine karşı yalıtan, ya da taşın bünyesine nüfuz ederek onu daha dayanıklı hale getiren malzemeler var. Bunların ömürleri hakkında· fazla bir fikrimiz yoktur. Çoğu kez bu maddeleri satan
yabancı fırmalar onun uygulamasını da üzerlerine alırlar. Yani malzemeyi alıp kendiniz süremezsiniz. Benim uzmanlığım bu konuda sınırlıdır. Malzeme uzmanları da bu konuda uzun süreli bir tedbir güvenliği ileri sürmüyorlar. Aslında bunun dışında yapının bütünlüğünü bozmadan ileri sürülecek başka bir alterna- tif de yoktur.
Fakat çok radikal olmakla birlikte bir başka alternatif daha düşünülebilir. Bu bütün kapıları kesinlikle hava etkilerine karşı koruyacak, örneğin plexiglass cinsinden bir şeffaf malzeme ile örtülmeleridir. Aslında bu kapıları müzelik eşya haline dönüş
türmektir. Fakat radikal bir çaredir. Ve kanımca estetik açıdan,
iyi uygulandığında, toprak örtülü bir damın çinko ile örtülmesin- den daha da çirkin olmayabilir. Kuşkusuz böyle bir uygulamadan sonra Divriği Ulucami ve Şifahanesi'ni bir bütün olarak algıla
mamız olanağı kalmayacaktır. Fakat, bı.i, demin söylediğim nite- likleri olan bu bezemeyi kurtarmak için girişilen bir çaredir.
Bütün bunların dışında, yine bezernenin bu olağanüstü değeri düşünülerek, yokolduğu ı:aman rökonstitüsyonunun. da yapılamayacağını kabul ederek, vaktiyle Vakıflar Genel Müdür- lüğü'ne önerdiğim bir çare daha düşünülebilir. Bu bir yandan
yapının bütünlüğüne halel getirmeden dekorasyonu yerinde ko- ruma çareleri düşünürken, öteyandan bütün dekorasyonun mula- jını alarak, bugünkü durumu kesin olarak gelecek için saklamak- tır. Aslında bu ameliye de, başta yapılan saptama çalışmaları türünden bir saptamadır. Kuşkusuz bunun teknik olarak gerçek- leştirilmesi de sanıldığı kadar kolay değildir. Kalıplar yatay bandlar halinde ve her seferinde birbirleri üzerine taşırılarak alınacak, sonra müzede monte edilecektir.
Kanı•nca nihai olarak Divriği için ne karar verilirse verilsin, bu mulajın alınması ve hatta birçok kopyaların hiç olmazsa ay-
rıntılar halinde, Türkiye müzelerinde halkın bilgisine ve gözüne
sunulması gerekir.
Divriği'nin diğer önemli bir sorunu, bütün üzeri toprak ör- tülü ortaçağ yapıları gibi, çatı ve çatı izolasyonu sorunudur. Div-
riği Ulucamii tonozlarının üzerinde kalın bir toprak tabakası ilc örtülü idi. Ve bu benzer Anadolu yapıları gibi çok iyi bir bakıml.ı
son zamanlara kadar gelmişti. Muhtemelen Birinci Dünya Sava-
şından sonra toprak örtü, yıllık ya da mevsimlik devamlı bakııııı sürdürülmediği için koruyucu niteliğini kaybetmiş, sonradan Va- kıflar idaresi tarafından toprak boşaltılarak -bu suretle örtüden gelen yükler de azaltıldığı için, takviye edilen özgün sütunlar da ortaya çıkarılmıştır. Yapının üzerine kesme taş pere yeniden ya-
pılmıştır. Herhalde bunun da altına bir izolasyon tabakası kon-
muştu. Kuşkusuz bu çözüm estetik açıdan yapının özgün biçimi- ne en yakın olanıdır. Fakat koruma açısından uzun ömürlü olma- yacağı başından belliydi. Üstelik statik açıdan bu kadar ağır bir taş yükünün zamanla başka sakıncaları da çıkabilirdi. Taş
kaplama içeri su alnıağa başladıktan sonra gerek içerde gerekse
dışarıda cami büyük zarar görmüş, içerde bütün örtünün, şüphesiz
eskiden de bir ölçüde olan, lekeleri artmış, tuz tabakaları orta- ya çıkmış, su içerden kapıların kütlesine de nüfuz ederek, zaten hava etkileriyle bozulan kapılara bir ikinci çözülme faktörü ge-
tirmiştir. Bunun üzerine yapı bu kez, bütün estetik gereklilikler- den, belki de haklı olarak vazgeçilerek, daha emniyetli olacağı düşünülen bir çinko katı ile örtülmüştür. Bu kadar büyük yüzey- ler üzerinde iyi detaylandırılmış bir çatı projelendirmek çok zor olsa gerektir. Kısa bir süre sonra rüzgarla, yanlış detayiandırma
nedeniyle bu çatı da ödevini göremez hale gelmiş, yapı eskisin- den de kötü bir duruma düşmüştür. Bundan bir iki yıl önce bir akademi heyeti yerinde yapıyı görüp içinde bulunduğu durumu dile getiren bir rapor da hazırlamışlardı.
Yapının konumunun başından itibaren varolan birtakım aksaklıkları da vardı. Bunlardan biri yapının doğu yönünde tepeye yaslanmış olmasıydı. Benim bu konuda kesin bir kanım
oluşmadı. Yapıldığında doğu
cephesikuşkusuz aşağı
düzeyde,sağır olarak tasarlanmıştı. Fakat toprağa yapışık mıydı? Yoksa
burası sonradan mı doldu? Bunu kesinlikle söyleyemiyorum.
Fakat uzun bir süre öyle olmuşa benziyor. Sonra 1940'1arda do-
ğu cephesi topraktan kurtarılarak bir aralık bırakılmış, bir isti- nat. duvarı yapılmış ve araya da ~renaj konmuştu. Sonra üstü
kapandı. Bu drenajın bugünkü durumunu bilmiyorum. Fakat
yapı temellerinin stabilitesi açısından yapının oturduğu zeminin incelenmesi önemli sorunlardan biridir. ·
Yine yapının başlangıçtaki konumundan ötürü doğudan Batıya düşen bir meyil üzerinde olması Batı duvarının tarihini bugün saptayamadığımız bir dönemde yıkılmasına -muhteme- len yeraltı suyunun temelin. altını oyarak tasmana -belki de depremden-- neden olmuş ve burası onartldığı zaman Batı kapısında da bazı oynamalar olduğu gibi, orijinal örtüden de camiin bu yan sahnında birşey kalmamıştır. Bana kalırsa Kuzey
duvarı ve taçkapısının kurtulmasının nedeni Kanuni zamanında eklenmiş olan payanda ve onun üzerine oturan minare olmuş
tur.
Görüldüğü gibi, yapının statik durumu da çok ayrıntılı bir incelerneyi gerektirmektedir.
Ben burada restorasyon kriterleri dediğimiz ve varolduğunu düşündüğümüz kriterler açısından böyle bir yapının nasıl örtü- lebileceğini biri!Z tartışmak isterim. Kanımca bugünkü teknikler- le, camiin dış görüntüsünü değiştirmeden yatay bir örtü sağlamak . olanağı vardır. Bu örtünün içerden görülmesi söz konusu olma-
yacağı gibi, kendisini bugünkü duvar sisteminden bağımsız bir
taşıyıcı sisteme taşıtmak olanağı da vardır. Ben bunun duvarlar
içine saklanmış olan bir sisteme taşıtılan ve bütün camii Örten bir betonarme şemsiye olabileceği kanısındayım. Bunun üzerine de en modern yatay i-zolasyon olanağı sağlanabilir. Şifahane de bağıl]lsız olarak böyle bir sistemle örtülebilir. Yatay örtü üzerinde kalan külahiarın iyi bir detayiandırma ile suya karşı korunabiie- ceği kanısındayım. ilke olarak yapılara bu tür müdahalenin az yapılmasını, hatta, ekonomik açıdan, doğru olmadığını da savu- nan bir düşüneeye .sahibim. Fakat konuşmanın başından beri an- latmaya çalıştığını gibi, Divriği özel bir durumdur. Eşi olmayan bir anıttır. Burada onun her kıymığının ayakta kalmasını sağla
mak gerekir.
Yapıya yapılacak müdahalelerden başka, yapı zeminine de, yeterli araştırma .sonuçlarına göre, konsolidasyon için gerekli müdahale yapılmalıdır.
Divriği gibi bir yapı söz konusu olduğunda en baş kriterin o yapının en önemli stilistik unsurlarını özgün halleriyle korumak,
eğer önüne zamanla geç ilmeyecek bir hastalığa· yakalanmışlarsa,
sun'i araçlarla, bütün büyük yapılar için uygulandığı gibi, gerekir- se müzeye kaldırmak olduğunu savunuyorum. Selçuk devri taş oymaları için de yukarıda önerdiğim mulajlarını alma yöntemini
düşünürüm.
Gerçi Partenonun frizlerini British Museum'a, ya da Bergama
Altarını Berlin 'e kaldıran uygulamalardan hoşlanmıyoruz. Fakat bizim onlarda hoşlanmadığımız, yerlerini bırakıp başka ülkelere
taşındıkları içindir. Yoksa ortadan kalkacak bir Partenon frizinin, British Museum'da yaşaması kuşkusuz yeğdir. Kaldı ki Divriği
için önerdiğim uygulamalar bizim kendi ülkemizdedir.
Örtü için önerdiğim, ve doğrusunu isterseniz, bütün uygula- ma ayrıntılarını düşünmediğim öneri, ayni örtü sistemi olan başka Önemli yapılar için de düşünülebilir.
Önemli bezerne detaylarının kopyalarının yapılması ve gerekiyorsa, yapı içinde korumalarını sağlayacak şekilde bütün- den izole edilmeleri de benim özel halferde uygulanmasını önere- bileceğim bir sistemdir. Örneğin başka bir durum Edirne Muradi- yesi'nin mihrabında söz konusudur. Burada kıble duvarının tas-
manı, bizim belki de en güzel çini mihrabımızı çatlatmıştır. Orada da mihrabı taşıyan duvar kısmının esas strüktürden tüm ayrılma
sını sağlayan bir bağımsız· strüktür sistemi kurulmasını da düşünü
rüm.
Burada, kolayca anlaşılacağı gibi, söz konusu olan korunacak
yapının stilistik özelliklerinin hangi öğelerde toplandığı ve bunla-
rın yapının bütünlüğü açısından ne türlü bir rolleri olduğuna
karar vermek, müdahale yöntemini saptamak için önemlidir.
Genellikle ortaçağ yapılarında burada açıkladığım yöntemler daha geçerli olabilir. Osmanlı çağı yapılarında, özellikle klasik dönemden sonra bu tür uygulama olanağı daha az olur.
Ben daha genel bir tavır olarak da, kesin kriterlerin olmadığı
Türkiye gibi bir ülkede, en önemli genel stratejik sorunun anıt
larımızın, evler ve sitler de dahil, yeterli bir tesbiti, ve müdahale önceliklerinin saptanması olduğunu savunuyorum. Bunun öte-
s~nde, bir yapının spesifik restorasyonunun hazırlanmasında değil, fakat bir restorasyonun bilimsel hazırlığında vazgeçilmez
çalışma ve hazırlanma · kurallan -isterseniz kriterleri deyin-
olduğunu düşünüyorum.
Vakıflar idaresinin hazırladığı bu seminerde asıl amacım, sizlere restorasyon kriterlerini tekrar anlatmak değil, fakat
Divriği için özel bir çağrıda bulunmaktı. Ben Divriği gibi bir
yapının bu durumda olmasını herhangi bir vatan hıyaneti ile
eşit farzediyorum. Ve hepimizi bunun suçlusu olarak görüyo- rum. Belki yasalar bizleri mahkum etmiyor ama, ilerideki kuşak
lar için bizim yargımız olumsuz olarak bağlanmış olmalıdır.