• Sonuç bulunamadı

kimse hatýrladýðý zaman namazý kýlsýn buyurmuþtur (Müsned, III, 44; Ebû Dâvûd,

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "kimse hatýrladýðý zaman namazý kýlsýn buyurmuþtur (Müsned, III, 44; Ebû Dâvûd,"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kazâsý.Hz. Peygamber, “Vitir namazý- ný kýlmadan uyuyan veya kýlmayý unutan kimse hatýrladýðý zaman namazý kýlsýn” bu- yurmuþtur (Müsned,III, 44; Ebû Dâvûd,

“Vitir”,6; vitrin kazâ vaktiyle ilgili görüþ- ler için bk. Þevkânî, III, 58-59). Hanefîler’e göre, sabah namazý vakti girdiði halde vitri ister bilerek ister unutarak kýlmamýþ olan kimseye Kunut duasýyla birlikte kazâ- sý gerekir. Ebû Hanîfe’ye göre vâcip, amel bakýmýndan farzlara mülhak olduðundan tertibe riayet gerekir; sabah namazýný ký- larken vitri kýlmadýðýný hatýrlayan tertip sahibinin namazý vitri kýlacak kadar za- man varsa fâsid olur; önce vitri kazâ edip sonra sabah namazýný kýlmalýdýr. Bu va- kitte kýlamayan veya tertip sahibi olma- yanlar daha sonra herhangi bir vakitte ka- zâ edebilirler. Ýmâmeyn de yukarýdaki ha- dise istinaden sünnet kabul ettiði vitrin kazâsýnýn gerekliliðine hükmetmiþtir. Þâ- fiîler’e göre kazâ edilmeyeceðine dair gö- rüþler de bulunmakla beraber iþaret edi- len hadise dayanýlarak kazâsý müstehap görülmüþtür. Hanbelîler’de de benzer bir görüþ vardýr. Mâlikîler’e göre vitrin zaruri vakti sabah namazýnýn kýlýnmasýna kadar sürdüðünden kiþi sabah namazýný kýldýk- tan sonra vitri kýlmadýðýný hatýrlarsa kazâ etmez; namazda iken hatýrlarsa ve sabah namazý için yeterli vakit varsa namazdan çýkýp vitri kýlmasý gerekir. Ýbn Hazm’a gö- re vitri kasten terkeden kiþi sonradan ka- zâ edemez; ancak uyku veya unutma se- bebiyle kýlýnmayan vitir namazlarý kazâ edilebilir (el-Mu¼allâ,III, 101 vd.).

BÝBLÝYOGRAFYA :

Lisânü’l-£Arab, “vtr” md.; Müsned, I, 89, 96, 231; III, 44, 406; V, 357; VI, 7; Muhammed b.

Nasr el-Mervezî, Øalâtü’l-vitr (nþr. M. Ahmed Âþûr – Cemâl Abdülmün‘im el-Kûmî),Kahire 1993;

Tahâvî,Þer¼u Me£âni’l-â¦âr, I, 249 vd.; Ýbn Hazm, el-Mu¼allâ, III, 42-54, 101 vd.; Serahsî,Mebsû¹, I, 150, 155-156, 164-166, 234; Kâsânî,Bedâßi £, I, 270-274; Muvaffakuddin Ýbn Kudâme,el-Mu³- (nþr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî – Ab- dülfettâh M. el-Hulv),Riyad 1419/1999, II, 578- 601; Nevevî,el-Mecmû£ (nþr. M. Necîb el-Mutîî), Cidde, ts. (Mektebetü’l-irþâd),III, 505-521; Þehâ- beddin el-Karâfî,e×-¬aÅîre (nþr. Saîd A‘râb),Bey- rut 1994, II, 392-397; Ýbnü’l-Mutahhar el-Hillî, MuÅtelefü’þ-Þî£a fî a¼kâmi’þ-þerî£a: e½-Øalât, Kum 1423, s. 332-337; Ýbn Hacer el-Askalânî, Keþfü’s-sitr £an ¼ükmi’½-½alât ba£de’l-vitr (nþr.

Hâdî b. Hamd b. Sâlih el-Mirrî),Beyrut 1417/

1997; Bedreddin el-Aynî,£Umdetü’l-šårî, Beyrut 1421/2001, VII, 3-34; Ýbnü’l-Hümâm,Fet¼u’l-ša- dîr, I, 300-312; Tecrid Tercemesi, II, 207-248; Ha- tîb eþ-Þirbînî,Mu³ni’l-mu¼tâc (nþr. M. Halîl Aytâ- nî),Beyrut 1418/1997, I, 335-339; Buhûtî,Keþ- þâfü’l-šýn⣠(nþr. Ýbrâhim Ahmed Abdülhamîd),Ri- yad 1423/2003, I, 309, 490-500; Abdülganî b. Ýs- mâil en-Nablusî,Keþfü’s-setr £an far²iyyeti’l-vitr (nþr. M. Zâhid Kevserî),Kahire 1370/1951; Þevkâ- nî,Neylü’l-ev¹âr, III, 35-59; Ýbn Âbidîn,Reddü’l-

mu¼târ (nþr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd – Ali M.

Muavvaz),Riyad 1423/2003, II, 438-449; M. Ce- vâd Maðniyye,Fýšhü’l-Ýmâm Ca£fer e½-Øâdýš, Bey- rut 1404/1984, I, 133; Vehbe ez-Zühaylî,el-Fýš- hü’l-Ýslâmî ve edilletüh, Dýmaþk 1404/1984, I, 809-829; Keþmîrî,Keþfü’s-sitr £an ½alâti’l-vitr (Mecmû£atü resâßili’l-Keþmîrî içinde), Karaçi 1416/1996, I, 337-511; Habîb b. Tâhir,el-Fýš- hü’l-Mâlikî ve edilletüh, Beyrut 1418/1998, I, 281-285; Dursun Demir,Vitir Namazýyla Ýlgili Ha- disler ve Deðeri (yüksek lisans tezi, 2006),Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Rukiye Ko- çak,Vitir Namazý ile Ýlgili Rivayetlerin Deðerlen- dirilmesi (yüksek lisans tezi, 2006),Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Sâlih b. Ab- düssemî‘ el-Âbî,e¦-¡emerü’d-dânî £alâ Risâle- ti’l-Æayrevânî (nþr. Ahmed Mustafa Kasým et- Tahtâvî),Kahire 2007, s. 672; Büþra Yüzügüldü,

“Hanefî ve Þâfiî Mezheplerinde Vitir Namazý”, Diyanet Ýlmi Dergi, XLV/4 (2009),s. 61-88; “Vitr”, Mv.F, XXVII, 289-302.

ÿSami Erdem

– —

VÝYANA

Avusturya Federal Cumhuriyeti’nin baþþehri.

˜ ™

Tuna’nýn sað kýyýsýna yakýn bir yerde, buraya dökülen Wien nehrinin iki tarafýn- da düz bir alanda kurulmuþ olup deniz- den 170m. yüksekliktedir. Macarca Bécs, Boþnak, Sýrp ve Hýrvat dilinde Bec olarak geçer. Slovence Dunaj (Donava)Tuna neh- rine iþaret eden bir tanýmlamadýr. Çekçe Viden, Slovakça Viedem, Lehçe Vieden þek- linde yazýlýr. Osmanlý Türkleri’nde Macar- ca’dan alýnan Beç ve XIX. yüzyýldan itiba- ren Viyana olarak geçer. Evliya Çelebi, þeh- re Macarlar’ýn Külvar adýný verdiklerini yaz- makla birlikte bunun kelimenin etimolojik anlamýnýn ifadesi olduðu anlaþýlmaktadýr.

Gerçekten Beç “þehrin / hisarýn dýþýnda”

(varoþta)gibi bir anlama sahiptir ve Ma- carca külváros kelimesiyle örtüþmektedir (Kreutel – Prokosch, s. 131, 289, n. 163).

Viyana ismi IX ve X. yüzyýllardaki Magyar hâkimiyetine dayanýr ve genelde “yamaç”

(steilhang) þeklinde tercüme edilir ki bu da þehrin o zamanlar ne kadar önemsiz bir yer görüldüðüne iþaret eder.

Viyana bölgesel konumu itibariyle çeþitli yönlere açýlan yollarýn kavþaðýnda yer alýr.

1792’de fevkalâde elçi sýfatýyla burada bu- lunan Ebûbekir Râtib Efendi þehrin bu ko- numunu þöyle tarif etmektedir: “Beç þeh- ri Avrupa memleketlerinin ekserisine semt ve memer ve Avrupa’nýn göbeði maka- mýndadýr” (Nizâm-ý Cedit’in Kaynaklarýn- dan Ebubekir Ratib Efendi’nin “Büyük La- yiha”sý,s. 321). Bu anlamda taþ devirle- rine kadar uzanan arkeolojik bulgularýn da gösterdiði üzere tarihin en eski dönemle- îler ve Mâlikîler ise Hz. Âiþe’den gelen riva-

yeti dikkate alýp ilk iki rek‘atta ayný sûre- leri zikretmekle beraber üçüncü rek‘atta Ýhlâs’la birlikte Muavvizeteyn’in de okun- masýný mendup sayarlar (ilgili hadisler için bk. Ebû Dâvûd, “Vitir”,4; Tirmizî, “Vi- tir”,9).

Vitirde Kunut duasýnýn meþruiyeti ko- nusunda Mâlikîler hariç ulemâ görüþ bir- liði içindedir. Mâlikîler’e göre ise vitirde Kunut duasý okunmaz. Hanefîler’e ve Han- belîler’e göre yýl boyunca kýlýnan vitir na- mazlarýnda Kunut duasý okunurken Þâfi- îler’e göre bu dua sadece ramazanýn son yarýsýnda okunur. Hanefîler’e göre üçün- cü rek‘atta kýraatten sonra rükûa varma- dan önce eller kaldýrýlýp tekbir alýnýr ve ar- dýndan Kunut duasý okunur. Bu uygula- ma Ebû Hanîfe’ye göre vâcip, Ýmâmeyn’e göre sünnettir. Kunut duasýný okuyama- yanlar “Rabbenâ âtinâ” duasýný okur veya üç defa “Allahümmaðfir lî” veya “Yâ rab- bî” derler. Hem imamýn hem de imama uyan kimsenin Kunut duasýný sessizce okumasý tercih edilir. Kunut duasýný unu- tan kimse rükûda veya rükûdan baþýný kaldýrdýktan sonra bunun farkýna varýrsa geri dönmez, ancak vâcibi terkettiðinden namazýn sonunda sehiv secdesi yapar.

Þâfiî veya Hanbelî bir imama uyan kimse bu mezheplerdeki görüþ doðrultusunda imamla birlikte rükûdan sonra Kunut ya- par. Üçüncü rek‘atýn rükûunda imama ye- tiþen kimse hükmen Kunut duasýna ye- tiþmiþ sayýlýr ve kendi baþýna tamamladý- ðý rek‘atlarýn sonunda Kunut yapmaz. Þâ- fiîler’e ve Hanbelîler’e göre ise son rek‘at- ta rükûdan kalktýktan sonra Kunut men- duptur; “Semiallahu limen hamideh” de- nilerek kalkýlýrken eller göðüs hizasýna ka- dar kaldýrýlýr ve cemaatle kýlýnan namazda imam açýktan okur (ayrýca bk. KUNUT).

Mâlikîler dýþýndaki mezheplere göre vi- tir namazýnýn ramazanda teravihin deva- mý gibi cemaatle kýlýnmasý menduptur. Ra- mazan dýþýnda ise cemaatle kýlýnmasý Ha- nefîler’e göre mekruhtur; Þâfiîler ve Han- belîler’e göre de sünnet olan tek baþýna kýlýnmasýdýr. Mâlikîler’e göre vitrin daima evde kýlýnmasý efdaldir. Vitir namazýndan sonra üç kere “Sübhâne’l-meliki’l-kuddûs”

denilmesi ve üçüncü söyleyiþte sesin yük- seltilmesi (Müsned,III, 406), ayrýca, “Alla- hým! Öfkenden rýzâna, cezalandýrmandan affýna, senden sana sýðýnýrým; seni yete- rince övemem, sen kendini övdüðün gi- bisin” duasýnýn okunmasý (Müsned,I, 96;

Nesâî, “Kýyâmü’l-leyl”, 51) müstehaptýr (Hatîb eþ-Þirbînî, I, 339; ayrýca bk. Muvaf- fakuddin Ýbn Kudâme, II, 601).

VÝYANA

5 Kasým 2012

(2)

XI. yüzyýldan itibaren önemli bir ticaret merkezi haline geldi. 1137tarihli bir bel- gede ilk defa þehir statüsü verilmiþ olarak geçti. 1155’te Babenberger idaresindeki Avusturya hersekliðe (dukalik) yükseltilin- ce ertesi yýl Viyana da baþþehir konumu- na eriþti ve Ekim 1221’de ticaret mallarý- nýn belirli bir zaman þehirde depolanma- sýný talep etme imtiyazýný elde etti.

1237’de yöresel senyörlerin erkinden çý- karak kayzerin doðrudan idaresine bað- lanan Viyana 1276’da I. Rudolf tarafýndan zaptedilerek Habsburglar’ýn eline geçti, an- cak bu idare altýnda þehirsel haklarýný gi- derek kaybetti. 1522’de þehirdeki toplum- sal kesimlerin isyaný, 1526’da I. Ferdinand tarafýndan bu haklarýn tamamen iptal edil- mesiyle neticelendi. Hânedanýn Viyana üze- rindeki bu hâkimiyeti I. Dünya Savaþý so- nuna kadar devam etti. 1438-1806yýlla- rý arasýnda Habsburglar’ýn temsil etmeye baþladýklarý Kutsal Roma Alman Ýmpara- torluðu’nun merkezi oldu. Þehrin ikinci bâ- nisi olarak kabul edilen IV. Rudolf zama- nýnda Prag’daki örneðine uygun biçimde bir üniversite kuruldu (1365) ve XII. yüz- yýlda Roman üslûbunda yapýlan St. Ste- fan Katedrali’nin gotik tarzda yeniden in- þasýna giriþildi (1359). Viyana 1485-1490 yýllarýnda Mátyás Corvinus tarafýndan ele geçirilerek bir müddet Macar Krallýðý’nýn hâkimiyetinde kaldý. Viyana’da 1469’da piskoposluk, 1723’te baþpiskoposluk ku- rulmasý þehrin Katolik bir din merkezi ha- line gelmesinde etken oldu. 1551’de bu- raya yerleþen Cizvit tarikatýnýn mârifetiy- le Katolikliði kabul etmeyenlere karþý kan- lý bir mücadele sürdürülmeye baþlandý.

Yine de þehirdeki Protestanlar’ýn oraný 1571’lerde % 80’leri bulmaktaydý. Bu du- rum II. Maximilian’ý bir “vicdan hürriyeti fermaný” yayýmlamaya sevketti. Katolik ol- mayan nüfustaki bu üstünlük þehrin re- formasyon karþýtlýðý hareketinden son de- rece etkilenmesine ve nihayet 1625’te bü- tün Protestanlar’ýn sürülmesine yol açtý.

1640yýlýna gelindiðinde yalnýz Viyana deðil Avusturya da Protestanlar’dan neredeyse tamamen temizlenmiþ bulunuyordu.

1648-1740yýllarý arasýnda sürdürülen inþa faaliyetleri Viyana’yý önde gelen bir barok þehir haline getirdi. Bu amaçla ya- pýlan büyük harcamalar Viyana ahalisini zora soktuðundan dönemin hükümdarý VI.

Karl’ýn ölümü (1740) ferahlýkla karþýlandý.

Þehirde o zamanlar sýkça ortaya çýkan ve- ba salgýnlarýndan biri 1679’da 100.000’- den fazla insanýn hayatýna mal olmasýna raðmen 1700’de 80.000tahmin edilen nü-

fusu 1754’te 175.000gibi önemli bir sayý- ya ulaþtý. 2Mayýs 1750’de miras kalan top- raklarýn Bohemya tacýna baðlý olanlarla bir- leþtirilerek devletin bütünlüðü saðlandý- ðýnda Viyana yeni bir kimlik ve görünüm kazanmaya baþladý. Schönbrunn (Mustafa Hattî Efendi, s. 38) ve Belvedere dahil bir- çok sarayýn ve hükümet binasýnýn inþa edildiði Maria Theresia dönemindeki (1740-1780) büyük imar faaliyetleriyle kül- türel geliþme ve oðlu II. Joseph’in (1780- 1790) devlete merkezî bir yapýlanmayla yeniden þekil vermeye çalýþtýðý köklü yeni- lenme giriþimleri neticesinde Viyana’da çok sayýda görkemli resmî bina yükseldi.

Bu arada eski imparatorluk sarayý olan Hofburg yakýnlarýndaki Burg Tiyatrosu millî Alman tiyatrosuna dönüþtürüldü (1776). Bu dönemde Almanca’nýn resmî dil haline getirilmesi zamanla þehre bir Alman baþkenti havasý kazandýrdý.

Kayzer II. Franz’ýn (1792-1835) Kutsal Roma Alman Ýmparatorluðu’ndan feragat ederek Avusturya Ýmparatorluðu’nu ilân etmesi neticesinde (11 Aðustos 1804) Viya- na yeni teþekkül eden Kaiserreich’ýn mer- kezi oldu. Avrupa’da Fransa’ya karþý veri- len savaþlar döneminde Viyana 1805ve 1809’da Fransýzlar’ýn iþgaline uðradý. Na- polyon’un hükümranlýðýnýn çökmesinin ar- dýndan Viyana’da Avrupa’yý yeniden düze- ne sokacak büyük kongre toplandý (1814- 1815) ve þehir yeni muhafazakâr dönemin (restorasyon) siyasî merkezi haline geldi.

1848yýlýnýn Mart, Mayýs ve özellikle Ekim aylarýnda patlayan ve Avrupa’nýn hemen her tarafýna yayýlan genel halk ayaklanma- larý Viyana Kongresi’yle baþlayan baskýcý restorasyon dönemini sona erdirdiðinde Viyana da bu geliþmelerden birinci dere- cede etkilendi. Restorasyon devrinin mi- rinden beri bir yerleþim yeri olarak orta-

ya çýkar. Burada Keltler zamanýnda (m.ö.

400’lerde) Vedunia isminde bir yerleþim yeri vardý. Ýlkçað’larda Vindobona adýyla bilinir. Milâttan sonra 50’lerde burada Ger- men kavimlerine karþý Panonia eyaletinin korunmasýný üstlenen bir Roma garnizonu yer almaktaydý. Burasý 395’te Gotlar tara- fýndan tahrip edildi. En erken olarak bu yörede cereyan eden bir çarpýþma sebe- biyle 881’de zikredilmeye baþlanan ve is- mini yakýnlardaki küçük bir nehir olup Tu- na’ya akan Wien’den alan Venia adlý bir yerleþim mahalli zamanla Vindobona’nýn yerine geçer ve ileride Wien diye bilinecek þehir bu þekilde oluþmaya baþlar. Bölge- deki Roma idaresi V. yüzyýlda sona erdi ve

“barbar” kavimlerin saldýrýlarý önlenemez hale geldi. Doðu Franklarý Kralý I. Otto’nun Augsburg yakýnlarýndaki Lechfeld savaþýn- da (Aðustos 955) Magyarlar’ý yenmesiyle baþlayan dönem, yalnýzca bunlarýn Pan- nonia bölgesinde (bir kýsmýyla Macaristan) yerleþip zamanla Hýristiyanlýðý kabul etme- leriyle sonuçlanmadý, ayný zamanda 976’- da kurulan Ostarrichi (Österreich / Avus- turya) Markgraflýðý (serhad kontluðu) se- bebiyle Avusturya ve dolayýsýyla Viyana’nýn da yükseliþ dönemine girmesine imkân verdi. Avusturya markgraflarý ve hersek- leri soyu olan Bavyera asýllý Babenberger- ler zamanýnda (976-1246) geliþen Viyana

1529 Viyana Muhasarasý’nda Osmanlý ordusunu ve Viyana þehrini gösteren gravür (Kreutel – Prokosch, s. 47)

Viyana þehrini gösteren bir Türk þehir planý

(3)

diðinde (Anschluss, 12 Mart 1938) Viyana merkez olma ayrýcalýðýný savaþ sonuna ka- dar kaybetti. Viyana savaþýn son dönemin- de müttefiklerin hava saldýrýlarý sebebiyle büyük tahribata uðradý. Mevcut binalarýn

% 20’si yýkýlýrken yaklaþýk 90.000bina otu- rulamaz hale geldi. Çýkan yangýnlarda ta- rihî St. Stefan Katedrali de etkilendi. Viya- na Nisan 1945’te Kýzýlordu’nun eline düþ- tü ve 1955’e kadar müttefiklerin (Ýngiliz, Fransýz, Rus, Amerikan) askerî iþgali altýn- da dört bölgeye bölünmüþ olarak kaldý.

Þehrin bölüþülemeyen tarihî merkezi dö- nüþümlü bir þekilde idare edilmeye baþ- landý. Yenilgiye ve iþgale raðmen Viyana, Nazi tahakkümü sonunda Doðu blokunu teþkil edecek komþu ülkeler gibi tek ba- þýna Sovyet Rusya eliyle kurtarýlmamýþ ol- manýn mutluðunu yaþadý. Ruslar’ýn sek- sen kadar mücavir yerleþim bölgesini da- hil ederek 1946’da kurduklarý Büyük Vi- yana idaresi 1954’te sona erdiðinde ilâve edilen yerler tekrar Aþaðý Avusturya böl- gesine iade edildi. 15Mayýs 1955’te Avus- turya hürriyetine kavuþtu ve ayný yýlýn son- baharýnda iþgal ortadan kalktý.

Viyana, Prag ve Venedik gibi tarihsel zenginliði yanýnda Avrupa’nýn gerçek mi- mari ve sanat eserleri merkezleri arasýnda ön sýrada yer alýr. Þehir kendine has özel- likleriyle tanýnýr. Þehre damgasýný vurmuþ, baþta Mozart olmak üzere dünyaca meþ- hur büyük bestekârlarýyla klasik müziðin merkezlerinden biri sayýlan Viyana, iki de- fa kuþatma altýna alýnmasýnýn yanýnda yüz- yýllar boyunca devam eden Türk savaþla- rýnýn tarihsel miras ve hâtýrasýný turistik bir sermayeye dönüþtürmede de baþarý kazandý. Þehrin sokak ve binalarýnda ko- runan Türk izleri, zenginlik ve çeþitlilik açýsýndan emsalleri arasýnda ön sýralarda yer alan müzelerindeki Türk ganimetleri, zafer alâmetleri, Türk þarkýlarý, porselen resimleri, genelde Türk içeceði diye adlan- dýrýlan kahve ve açýlan ilk kahvehaneleri, Viyana ay çöreklerine kadar uzun geniþ bir liste teþkil eder. Viyana ayrýca tiyatro, ope- ra, filarmoni orkestrasý, dünyada baþka örneði bulunmayan Ýspanyol binicilik oku- lu gibi etkinlikleriyle de Avrupa’nýn en ön- de gelen kültür merkezlerinden biridir. Þe- hir, Ýnternasyonal Atom Enerjisi Organi- zasyonu (IAEO),Petrol Ýhraç Eden Ülkeler Organizasyonu (OPEC)gibi bir dizi uluslar arasý kuruluþa ev sahipliði yapmakta, Bir- leþmiþ Milletler teþkilâtýnýn merkezlerin- den biri olarak da (UNO-City) hizmet ver- mekte, günümüzde de birçok önemli dev- letler arasý görüþme ve antlaþmanýn yapýl- dýðý tarafsýz bir yer niteliðinde öne çýkmak-

tadýr. Viyana 2010yýlý itibariyle 1.731.000 kadar bir nüfusa sahipti, burada yaþayan Türkler’in sayýsý 41.000’i bulmaktadýr.

Viyana ve Türkler.Viyana, Osmanlý dün- yasýnda hakkýnda çeþitli efsaneler üretil- miþ, ele geçirilmesi ana hedef olarak gös- terilen (kýzýlelma) þehirler arasýnda yer al- mýþtýr (Teply, Türkische Sagen und Legen- den,s. 34-73). Bosna’nýn fethinden son- ra (1463) devam eden Türk akýncýlarýnýn saldýrýlarýnýn Krain (Karinya)bölgesine eriþ- mesi, 1471 ve 1473 yýllarýndaki akýnla- rýn Steiermark (Ýþtayer) ve Kärnten (Ka- rinyola / Karanite: Mustafa Efendis Ge- sandtschaftsreise,s. 143-181) bölgesine si- rayet etmesi, Avusturya ana topraklarýnýn tehlike altýnda bulunduðunu gözler önüne sermiþtir. Macaristan’ýn çökmesi (1526), Avusturya sýnýrlarýna doðru ilerleyen Türk gücünün Viyana için de artýk büyük bir tehdit unsuru teþkil ettiðini göstermiþtir.

1529’daki ilk muhasara mevsimin ilerle- miþ olmasýndan dolayý ucuz atlatýlmýþtý.

10Mayýs’ta Ýstanbul’dan hareket eden or- dunun esas hedefini Viyana teþkil etme- diðinden muhasara hazýrlýklarýyla yola çý- kýlmamýþtý. 22Eylül’de þehrin önlerine ge- linmekle beraber hava muhalefeti eylül marý olan Avusturya Baþbakaný Prens Met-

ternich, Viyana’yý terketmek zorunda ka- lýrken Kayzer I. Ferdinand tahttan çekildi ve ekim ayaklanmasý kanlý þekilde bastý- rýldý.

1857’de kule ve surlarý büyük ölçüde or- tadan kaldýrýlan Viyana’da bu surlarýn ye- rinde “ring” adý verilen ve eski þehri çev- releyen geniþ bulvar sistemi yapýldý. Za- manla þehrin en tanýnmýþ yapýlarý bu bul- var üzerinde yer aldý. 1865’te yolcu taþý- maya baþlayan atlý tramvay hattý 1895’te elektrikli hale getirildi. 1868-1875arasýn- da Tuna nehrinin taþkýnlarýný önleyici ted- birler alýndý. Nehrin dolambaçlý yataðýnda düzeltmeler yapýlarak þehirden geçen ko- lundaki suyun akýþ hýzý ve istikameti de- netim altýna alýndý (Tuna Kanalý).1873- 1910yýllarýnda þehrin ihtiyacýný karþýla- mak için geniþ bir su þebekesi kuruldu ve nihayet buraya gelen suyu kaynaðýndan taþýmak üzere 100km. uzunluðunda ka- palý bir kanal inþa edildi. 1873’te bir dünya sergisine ev sahipliði yapan Viyana’da ilk kýz lisesi (gymnasium)1892’de açýldý. Böyle- ce devrin önde gelen meselelerinden biri olan kadýn haklarý konusunda önemli bir gösteriþte bulunuldu. Franz Joseph zama- nýnda (1848-1917) yeni yol þebekeleriyle donatýlan ve 1890’da varoþlarýn þehre da- hil edilmesiyle nüfusu 1,5milyona yükse- len Viyana böylece Avrupa’nýn en kalabalýk þehirleri arasýna girdi. Civar semtleri bir- birine baðlanmýþ modern bir þehir haline getirilmekle beraber St. Stefan Katedrali merkezli eski þehir (Alt-Stadt)dokusunun tarihsel mekân özelliði korundu ve yaþa- týlmasýna özen gösterildi. Baþlayan sana- yileþme neticesinde nüfusun 1870-1914 yýllarý arasýnda 2milyona dayanmasý yine de þehri fazla kalabalýðýn tahribatýndan kurtaramadý; toplumsal huzursuzluk ve yaygýn sefalet sosyal-demokrat akýmlara revaç verdi ve oluþan iþçi sýnýfýnýn sefaleti- ne içinde yaþanýlan þehir de ortak oldu.

30Ekim 1918’de Avusturya-Macaristan Ýmparatorluðu’nun yýkýlmasýyla Viyana ye- ni kurulan (12 Kasým 1918) Avusturya Cum- huriyeti’ne baþþehir yapýldý ve 10Kasým 1920’de müstakil federal bir eyalet hali- ne getirildi, 19Kasým’da kendi þehir ana- yasasýný kabul etti. Siyasî ve içtimaî huzur- suzluklar savaþ sonrasýndaki döneme dam- gasýný vurdu. 15Haziran 1927’deki Mark- sist ayaklanma, Adalet Sarayý’nýn yakýl- masý dahil yaþanan olumsuzluklar, þehrin idaresini elinde tutan sosyalist harekâtýn 1934’te zorla bertaraf edilmesine kadar sürdü. II. Dünya Savaþý arefesinde Avus- turya, Nazi Almanyasý tarafýndan ilhak edil-

I. Viyana Kuþatmasý’ný tasvir eden bir minyatür (Hünernâme, TSMK, Hazine, nr. 1524, vr. 257b)

(4)

yol açtý. Ýstolni Belgrad’a varýldýðýnda Vi- yana’nýn hedef alýndýðý resmen açýklandý.

Bu karar Sadrazam Merzifonlu Kara Mus- tafa Paþa’nýn bir emrivâkisi olmakla be- raber IV. Mehmed tarafýndan onaylandý.

Viyana’da ise Kayzer I. Leopold ve ahali- den 80.000kadarý þehirden ayrýldý. Pas- sau’ya giden kayzer bir kurtarma ordusu teþkili için çalýþmalarýný buradan yürüttü.

Þehrin savunmasý Kont Ernst Rüdiger von Starhemberg’e havale edildi. Savunmacý- lar için gayet zorlu geçen muhasara, Le- histan Kralý Sobieski kumandasýnda yola çýkan kurtarma ordusunun müdahalesiy- le büyük bir felâketle sonuçlandý ve mü- cadelenin Karlofça Antlaþmasý ile (1699) bitecek genel bir savaþa dönüþmesine yol açtý.

Türk tehlikesinin savuþturulmasý ve bu- nun kalýcý hale gelmesi, Erdel’den Adriya- tik’e kadar uzanan bütün Avusturya ser- haddi boyunca büyük bir rahatlama geti- rirken bu zaferlere eþlik edenler giderek kahramanlýklarýyla efsaneleþtirilmeye ve abartýlý biçimde yüceltilmeye baþlandý. Vi- yana’da resim, heykel ve edebiyat alanýn- da yenilen Türkler’le ilgili sayýsýz eser üre- tilmeye baþlanýrken geri çekilmek ve sa- vaþlarý artýk kendi sýnýrlarý içinde göðüsle- mek zorunda kalan Osmanlý’nýn muhay- yilesinde bu þehirle ilgili söylemler tama- men etkisini kaybetti ve kýsa zamanda unutulma raddelerine geldi. Avusturya ta- rih yazýmýnda þehrin ilk muhasarasýyla il- gili müstakil anlatýmlar XIX. yüzyýlda kale- me alýnan genel tarihlerin içinde yer alýr.

Genelde fazla ilgilenilmeden kalan bu olay Türk tehdidinin bertaraf edilmesiyle gide- rek daha çok popüler tarih yazýlýmýnýn ko- nusu haline gelir. Ýkinci muhasaranýn za- ferle sonuçlanmasýnýn da ilâvesiyle Türk- ler’e karþý kazanýlan savaþlar bu tür yazý- lýmlarýn ana malzemesini ve yüzyýllar bo- yunca Türkler karþýsýnda uðranýlan yenil- gilerin âdeta intikamýnýn alýnmak istendi- ði, her türlü olumsuzluklarla yüklü aþaðý- lama furyasýnýn esasýný teþkil eder. Viya- na öngörülen belirli bir zamanda müslü- manlarýn eline geçeceðine inanýlan bir þe- hirdi. Þehrin daha kuruluþ anýnda Hz. Îsâ’- nýn havârisi Simon Petrus (Evliya Çelebi’- nin ifadesiyle Þem‘ûn-ý Safâ, Seyahatnâ- me,VII, 248-Teply, Türkische Sagen und Legenden,s. 16) Sultan Süleyman tara- fýndan yapýlacak muhasaranýn bir netice vermeyeceði, ancak Sultan (IV.)Mehmed zamanýndakinden çekinilmesi ve Türkler’- le hemen barýþ yapýlmasý gerektiði keha- netinde bulunur.

8Haziran 1665’te Kara Mehmed Paþa’- nýn sefâret heyeti içinde Viyana’ya giden Evliya Çelebi þehri bir kitap hacminde (Se- yahatnâme,VII, 223-327; Almanca’sý, R.

Kreutel – E. Prokosch, s. 55-263) etraflý bir anlatýmla Türk okuyucusuna tanýtan tek yazardýr. Doðudan batýya badem þeklin- de uzandýðýný belirttiði Beç Kalesi’ni özel- likle askerî yönden iþe yarayabilecek göz- lemleriyle tarif eder. Kale Tuna kenarýnda kalýn, saðlam ve dayanýklý beþ adým geniþ- liðinde tuðla, Beç suyu tarafýnda ise daha alçak olmakla beraber daha kalýn ve de- rin temelli büyük taþ duvarlarla çevrilidir.

Þehrin bu kýyýsý, hâsýlâtý 400.000altýn tu- tan gümrük ve mahzenlerin bulunduðu ve pek çok malýn getirildiði bir iskele ma- hallidir. On adet büyük tabyasýnýn Beç su- yu tarafý 2000adýmdýr ve bunlarýn her bi- rinde elliþer parça balyemez topu yer alýr.

Kalenin tamamýnda her birinde kýrk elli balyemez topu bulunan yirmi yedi tabya mevcuttur. Nehre açýlan küçük kapýlar dý- þýnda beþi ana yol kapýsý olmak üzere þeh- rin sekiz büyük kapýsý vardýr. Kalenin etra- fý büyük hendeklerle çevrilidir, Tuna kena- rýndaki iki kat duvar önünde hendek yok- tur. Kalenin genel çevre uzunluðu 21.550 adýmdýr. Dayanýklý bir hisar ve þaný yüce amansýz bir Alman kalesi olarak niteledi- ði Viyana için Evliya Çelebi’nin dileði bu- rasýný Cenâb-ý Hakk’ýn iman sahiplerine nasip etmesidir. Þehrin dýþýnda varoþlarda- ki yerleþime Evliya Çelebi de dikkati çek- miþ, buralarýn ekili, bahçeli evler ve saray- larla, kilise ve manastýr, han ve dükkân- sonuna kadar ciddi bir baskýda bulunul-

masýný engelledi. 1Ekim’de baþlayan mu- hasaranýn ikinci faslý havalarýn düzelme- siyle hareketli geçti, özellikle laðým pat- latmalarý askerî harekâtýn aðýrlýklý nokta- sýný oluþturdu. Þehirde iki aylýk bir gýda stokunun mevcudiyeti, daha erken tarih- lerde baþlatýlacak bir muhasaranýn baþa- rýlý bir sonuç verebileceðine iþaret etmek- tedir. Buna raðmen askerin huzursuz ve gayri memnun hali, bizzat padiþahýn kýþ bastýrmadan Ýstanbul’a varmak istemesi muhasaranýn kaldýrýlmasý kararýnýn alýn- masýnda etkili oldu (14 Ekim) ve Arþidük Ferdinand’ýn þehirde bulunmamasý buna gerekçe gösterildi. Böylece 18Ekim’de or- du aðýrlýklarýyla birlikte tamamen çekilmiþ bulunuyordu (Bernhauer, s. 27).1532Al- man seferi, 1566Sigetvar ve nihayet Köp- rülüzâde Fâzýl Ahmed Paþa’nýn 1663Ma- caristan seferi yönünü her an Viyana’ya çevirmeye hazýr potansiyel tehlikeler oluþ- turmaya devam etti. Osmanlý ordusunun kapýlarýna ne zaman dayanacaðý kâbusu 1683’te gerçekleþtiðinde bunun þehrin kurtulmasý dýþýnda büyük bir Türk bozgu- nuyla neticeleneceðinin hayali dahi müm- kün deðildi. Ýlk muhasaranýn aksine sava- þýn doðrudan hedefi seçilerek hazýrlýkla- rýn ona göre yapýldýðý ikinci muhasara 14 Temmuz – 12Eylül arasýnda devam et- miþti ve bunun baþarýyla sonuçlanmasý kuvvetle mümkün görünüyordu. Mart so- nunda Edirne’de toplanan Osmanlý ordu- su, bu tarihten itibaren Avrupa’da özel- likle Papa XI. Innocent önderliðinde Alman âlemi yanýnda Lehistan’ý da içine alan, ar- dýndan Venedik’le Rusya’nýn da katýlacaðý büyük bir ittifakýn meydana gelmesine

Viyana sokaklarýný süsleyen Türk heykellerinden Dayý Çerkez heykeli

Viyana’da Türk iþareti taþýyan kilise kuleleri ile St. Stephan Katedrali üzerine konulan Türk alemi (1686’da indirilmiþtir)

(5)

sil eden böyle bir iþaretin kutsal kilisenin tepesinde ne aradýðýna dair mâkul bir açýk- lama yapýlamamasýnýn sýkýntýsý yaþanmýþ- týr. 1529muhasarasýnda, kilisenin kulesi- nin ilerideki fetihte camiye çevrileceðin- den minare vazifesini göreceðini öngöre- rek top ateþiyle yýktýrmaktan imtina eden Kanûnî Sultan Süleyman, “150okka saf altýn”dan döktürdüðü bir topu sonraki muhasaralarda dokunulmazlýðýna iþaret etmek üzere Arþidük Ferdinand’a gönder- miþ ve bu “Ungurus Alamaný kýzýlelma- sý”ný kulenin tepesine koymasýný istemiþ- tir. Türkler uzaklaþtýktan sonra Arþidük Ferdinand bu topun üzerine üstünlük ni- þanesi þeklinde altýn ay ve gümüþten bir güneþ-yýldýz tasviri oturtmuþtur (Evliya Çelebi, s. 238; Teply, Türkische Sagen und Legenden,s. 34). Diðer bir söylem olarak hilâl ve güneþ-yýldýz iþaretinin kulenin te- pesindeki haç yerine konulmak üzere gön- derildiðine dair kayýt (Cantemir, I, 288) ko- nunun ruhuna ve tarihsel gerçekliðe da- ha uygun düþmektedir. Bu iþaretin Orta- çað’lardan kalma mânevî ve maddî gücün sembolü olduðuna ve daha 1516’da kule- nin tepesine yerleþtirildiðine dair ileri sü- rülen yorumlar (Tomenendal, s. 169), müs- lümanlarýn timsalleri olarak yücelttikleri hilâl iþaretinin bir hýristiyan katedralinin tepesinde ne aradýðý sorusuna tatmin edi- ci bir cevap teþkil etmemiþtir. Nitekim ay- yýldýz alâmeti II. Viyana Muhasarasý’nýn kaldýrýlmasýnýn ardýndan hemen sökülme- miþtir. Bu iþ için Türk hezimetinin kalýcýlý-

ðý beklenmiþ, 1686yazýnda Belgrad’ýn mu- hasara edilmesinden sonra üç yýl daha geç- mesi icap etmiþtir ki bu da Türk tehdidi- nin tekrar geri dönebileceði korkusundan kaynaklanan ciddi bir tereddüt dolayýsýyla müslüman aleminin ne anlama geldiðine iþaret eder. Söz konusu alâmet 15Tem- muz 1686tarihinde sökülmüþ ve 14Ey- lül’de yerine bir haç-yýldýz takýlmýþtýr. Ha- reketsiz olan bu alem rüzgâra dayanama- yýp kýrýldýðýndan 1687yýlý Temmuz-Ekim aylarý içinde tepeye haç ve bir rüzgâr ho- rozu yerleþtirilmiþtir (Teply, Türkische Sa- gen und Legenden,s. 52). Evliya Çelebi’- nin “üzerine kuþ konamaz, rüzgârda fýrýl- dak gibi döner bir haçlý çark” þeklinde ta- rif ettiði bu deðiþikliðe deðinen anlatýmý (Seyahatnâme,VII, 238-239), kendisinin 1687’de hayatta bulunmasý gerektiði gibi ayrýca çok önemli bir çýkarýmý imkân da- hiline sokmuþtur (Teply, Türkische Sagen und Legenden,s. 52-54). Türk alâmeti ise bugün, Merzifonlu Kara Mustafa Paþa ve Vidin Seraskeri Abaza Kör Hüseyin Paþa’- nýn mezarlarýndan çýkarýlan kafataslarý ve Avusturyalýlar’ýn yanýnda diðer Alman dün- yasýndan gelen sade askerinden kuman- danýna kadar müttefik kuvvetlerin uygula- dýklarý bir ayýp þeklinde iþgal ettikleri yer- lerdeki mezarlarý tahrip ve Türk kafatas- larý ve kemiklerini zafer niþanesi diye mem- leketlerine götürmeleri âdetinin bir kalýn- týsý olarak daha bazý zafer ganimetleriyle beraber (mezar taþlarý, çeþitli binalardan sökülen kitâbeler) þehrin Tarih Müzesi’n- larla donatýlmýþ mevcut zenginliðine vur-

gu yaparken gazilerin ufukta görünen ký- zýlelma hayallerine canlýlýk kazandýrmak is- ter gibidir. Viyana, Türk askerlerinin “ga- nim” tarihinde meydana gelecek “ganimet gününe” hazýrlanmak üzere (Seyahatnâ- me,VII, 248) hendekler, þarampollar ve tabyalar inþasýyla devamlý takviye edile- rek müstahkem hale getirilen, her bir köþesinden yükselen burç ve tabyalarýyla âdeta Elburz daðýna dönüþtürülen “lânet- li” bir kaledir. Bu niteleme muhtemelen ikinci muhasaranýn bozgunla biten hikâ- yesinden etkilenmenin bir sonucudur.

Þehrin doðu istikametinde Budin ve Es- tergon tarafýna açýlan Frenk Kapýsý’ndan girilip 1000adým kadar ilerlediðinde Ýs- tanbul’daki Divanyolu’na benzer bir cad- de üzerinde Ýmparator Sarayý yer alýr. Do- ðu istikametine açýlan kapýsý Saray Kapý- sý adýný taþýr. Bunun hendeðinin elli adým ötesinde Beç suyu akar. Burada beþ gözlü büyük bir köprü vardýr. Saray Kapýsý önün- deki mürver aðacý (Teply, Türkische Sagen und Legenden,s. 26) çok büyük ve em- salsiz bir aðaç olup Evliya Çelebi’nin ka- leminde bir Ýslâm velîsine dönüþtürülen Þem‘ûn-ý Safâ’nýn elindeki asâyý topraða daldýrmasý ile yetiþmiþtir. Efsane ve ger- çeklerle örülü anlatým içinde Aziz Stefan Katedrali’nin 770 basamaklý çan kulesi üzerindeki altýn top ve bunun üzerine Türk alâmeti olarak oturtulan hilâl ve güneþ- yýldýz alemi Türkler’den ziyade Viyanalý- lar’ýn ilgisini çekmiþ ve ezelî düþmaný tem-

St. Stephan Katedrali’ndeki Türk aleminin Alman bayraðý ile deðiþtirilmesini gösteren 1930’lu yýllara ait kartpostal

1638’de Viyana’nýn genel görünüþünü tasvir eden gravür

(6)

ayrýca Ýbrâhim Müteferrika’nýn sipariþ et- tiði haritalarý temin etti, hatta Viyana’da bir cami açýlmasý talebinde bulundu. Ni- hayet gerçek bir elçi gibi davranmasýn- dan ötürü baþtan beri böyle bir temsilci- liði içine sindirememiþ olan Avusturya’- nýn rahatsýzlýðýna ve istenmeyen adam ola- rak geri dönmesi için çeþitli giriþimlerde bulunulmasýna yol açtý (Wurm, XLII [1992], s. 169 vd.). Pasarofça’ya istinaden yapýlan ticaret antlaþmasýyla Osmanlý vatandaþ- larý Viyana’ya serbestçe girebilme hakkýný elde ettiðinden müslüman ve gayri müs- lim tüccar þehre gidip gelmeye baþladý (Tomenendal, s. 57). Osmanlý vatandaþý olduklarý için yahudiler yerli yahudiler gi- bi horlanmadý ve þehre giriþ resmini öde- mek zorunda kalmadý. Osmanlý yahudile- rinin sayýsý 1761’den itibaren artýþ göster- di. Bunlar Avusturya’da uygulanan yahu- dilerle ilgili kýsýtlamalardan etkilenmedi- ler. XIX. yüzyýlýn sonlarýnda yaklaþýk 800 kiþi Osmanlý vatandaþý olarak Viyana’da ya- þamaktaydý. Nazi Almanyasý’nýn 1938’de- ki ilhakýnda elli kadar Türk yahudi pasa- portlarýný ibraz ederek tâciz edilmeden þehri terkedebildiler. Viyana’daki Türk-Ya- hudi Sinagogu 1885-1887yýllarý arasýnda inþa edildi. Giriþ avlusunda Franz Joseph ile II. Abdülhamid’in resimleri asýlýdýr. Bu sinagog Türk Mâbedi (Türkischer Tempel) olarak anýlmýþtýr.

Avrupa ülkelerine yaptýðý seyahat es- nasýnda Viyana’ya resmî bir ziyaret ger- çekleþtiren ilk ve son Osmanlý padiþahý Ab- dülaziz’dir. 27-30Temmuz 1867’de Viya- na’da bulunan Abdülaziz, Schonbrunn Sa- rayý’nda ikamet etti, çeþitli etkinliklere ka- týldý. Viyana, Osmanlý Devleti’yle geliþen savaþlar ve siyasî münasebetler sebebiy- le XV. yüzyýl ortalarýndan itibaren Türk di- linin öðretilmesinin merkezi haline geldi.

XVI. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Viyana’da dil öðrenimi için üniversitede bir kürsü ihdas

edildi; 1674’te verilmeye baþlanan Þarkiyat eðitimi giderek akademik bir mahiyet al- dý. Saray tercümaný François à Mesgnien Meninski’nin dört ciltlik çok dilli büyük söz- lüðü 1680-1687yýllarý arasýnda Viyana’da basýldý. II. Viyana Muhasarasý esnasýnda matbaa, hurufat ve basýlý eserlerin önem- li bir kýsmý çýkan yangýnda zayi oldu. Os- manlý yazma eserleri zaman içinde Viya- na’da toplandý ve kütüphanelerin saygýn- lýðýný arttýran bir zenginlik göstergesi ola- rak görüldü. Mevcut Arapça, Farsça ve Türkçe yazma eserlerin Gustav Leberecht Flügel tarafýndan hazýrlanan üç ciltlik ka- talogu (Die arabischen, persischen und türkischen Handschriften der kaiserlich und königlichen Hofbibliothek zu Wien, I-III, 1865-1867) bu durumu yeterince te- yit eder. Maria Theresia döneminde tica- ret ve diplomatik hizmet sahasýndaki ihti- yaca da cevap vermesi beklentisiyle 1754’- te Þark Dilleri Akademisi (Akademie der ori- entalischen Sprachen)kuruldu (von Starken- fels, s. 7).1886’da üniversitede Þarkiyat Enstitüsü açýldý, Viyana bu sahada günü- müze kadar gelen bir merkez olma konu- munu korudu. Sahanýn büyük ismi þüp- hesiz ki 1856’da Viyana’da ölen Joseph von Hammer-Purgstall’dir.

Ýstanbul’a gelerek burada vazife gören fevkalâde ve ikamet elçilerinin iç ve dýþ si- yasî geliþmeler, yaptýklarý görüþmeler, dev- let adamlarý, padiþah ve ailesi, saray ve baþta askerî olmak üzere hemen her ko- nuyla ilgili devletin genel durumunu ak- settiren raporlarý Osmanlý Devleti’nin ta- rih yazýlýmýnýn ana kaynaklarý arasýnda yer almaktadýr. Özellikle elçilerin hazýrladýðý, önemli bir kýsmý basýlmakla beraber yaz- ma nüshalar halinde deðerlendirilmeyi bekleyen pek çok sefaretnâme vb. telifat Osmanlý beþerî coðrafyasýnýn tanýnmasý açýsýndan büyük deðer ifade etmektedir.

Viyana’daki imparatorluk arþivi (Haus-Hof und Staatsarchiv)Osmanlý Devleti’nin sonu- na kadar gelen belge birikimine sahiptir ve 1797’de ortadan kalkan, uzun zaman- lardan beri daha önceki yüzyýllarda görü- len eski gözlem becerisinin ve belge yo- ðunluðunun kalmadýðý Venedik’teki arþiv zenginliðinin üstünde bir önem arzeder.

Bütün bunlara kütüphanelerdeki Osman- lý dönemiyle ilgili bazýsý unutulmuþ, bazýsý hâlâ keþfedilmeyi bekleyen -Hammer’in dört ciltlik Osmanlý-Avusturya münase- betlerini ele alan yazma eseri gibi- evrak kütüphaneler dýþýnda, özellikle ordu teç- hizatý ve her türlü askerî malzeme açýsýn- dan öne çýkan müzelerde ve saraylarda, çeþitli özel ve resmî mekânlardaki sayýsýz de sergilenmektedir. Zafer niþanesi diye

sergilenen kafataslarý utanýlmasý gere- ken bir teþhir olarak ayýplandýðýndan ya- kýn zamanlarda nihayet mahzene kaldýrýl- mýþtýr.

Viyana-Ýstanbul arasýnda gidip gelen el- çiler iki devlet arasýndaki diplomatik yo- ðunluðu gösteren önemli bir ölçektir. 1488- 1792yýllarý arasýnda Ýstanbul’a gelen 130 imparatorluk elçisine karþýlýk Viyana’ya gi- den Türk elçilerinin sayýsý seksen-doksan kadardýr (Teply, Österreich in Geschicte, s. 14). Bunlarýn da Avusturya tarafýndan gelenlerin aksine ikamet elçileri olmadýðý bilinmektedir. Avrupa’nýn önde gelen bazý merkezlerinde ikamet elçiliklerinin ihdasý III. Selim devrinde gerçekleþti. Viyana’ya ilk ikamet elçisi olarak Ýbrâhim Afif Efendi tayin edildi ve itimatnâmesini 1797Eylül ayýnda sundu (Kuran, s. 43). Elçiliðin Os- manlý Devleti’nin baþýndan itibaren, hat- ta II. Abdülhamid döneminde bile Viya- na’da bir kira evinde temsil edilmesi (Ak- yýldýz, s. 147), geç baþlayan münasebet- lerin artýk tamamen önemini yitirmiþ ve sýradan bir komþuluk iliþkisine indirgen- miþ olduðunu göstermektedir. Viyana’da ilk Türk diplomatik temsilciliði þehbender (konsolos)adýyla 1718Pasarofça Antlaþma- sý ile saðlandý ve 1726’da Viyana’ya gön- derilen Kazgancýzâde Ömer Aða âdeta bir ikamet elçisi gibi orada bulunan ilk Os- manlý diplomatý oldu (Çelebizâde Âsým, s. 307-308; Uzunçarþýlý, IV/1, s. 151).1665’- te Viyana’ya sefirlik vazifesiyle gönderilen Ýbrâhim Paþa’nýn kethüdâlýðýný yapan ve birtakým tanýþýklýklar peyda eden Ömer Aða bu vazifeyi 1732yýlýna kadar sürdür- dü. Osmanlý tüccarlarýnýn iþlerine bakmak, onlarýn rahatça gidip gelmelerini saðla- mak, vâris býrakmadan ölenlerin tereke- lerine devlet adýna el koymak, çeþitli yer- lere ticarî imtiyazlarla vekiller tayin et- mek gibi yetkilerle donatýldý. Ömer Aða

Viyana’dan bir görünüþ

(7)

taplarýna ve eðitim programlarýna girdi.

Bundan hareketle Viyana’da Ýslâmî Din Pe- dagojisi Akademisi (Islamischer Religionspäde- gogischer Akademie)kuruldu. Akademinin amacý Avusturya’da verilen din dersleri için hoca yetiþtirmektir. Viyana’da ayrýca bir Ýslâm lisesi (Islamisches Gymnasium in Wien)bulunmaktadýr.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Evliya Çelebi,Seyahatnâme, VII, 223-327; Gü- nümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâ- mesi (haz. Seyit Ali Kahraman),Ýstanbul 2011, VII/1, tür.yer.; Ahmed Aða,Viyana Kuþatmasý Günlüðü (trc. Esat Nermi),Ýstanbul 1970, tür.yer.;

Mustafa Hattî Efendi,Viyana Sefâretnâmesi (haz.

Ali Ýbrahim Savaþ),Ankara 1999, tür.yer.; D. Can- temir, Geschichte des osmanischen Reiches nach seinem Anwachsen und Abnehmen, Ham- burg 1745, I, 288; Çelebizâde Âsým,Târih, Ýstan- bul 1282, s. 307-308; Ebûbekir Râtib Efendi’- nin Nemçe Sefâretnâmesi (haz. Abdullah Uçman), Ýstanbul 1999, tür.yer.; Nizâm-ý Cedit’in Kay- naklarýndan Ebubekir Ratib Efendi’nin “Bü- yük Layiha”sý (haz. V. Sema Arýkan, doktora te- zi, 1996), ÝÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.;

Vâsýf,Târih, I, 120-132; V. W. E. von Starkenfels, Die kaiserlich-königliche Orientalische Akade- mie zu Wien: Ihre Gründung, Fortbildung und gegenwärtige Einrichtung, Wien 1839, tür.yer.;

W. F. A. Bernhauer,Sulaiman des Gesetzgebers (Kan†n¢) Tagebuch auf seinem Felduzge nach Wien, Wien 1858, tür.yer.; Des türkischen Ge- sandten Resmi Ahmet Efendi gesandtschaftliche Berichte von seinen Gesandtschaften in Wien im Jahre 1757, und in Berlin im Jahre 1763; Fried- rich Nicolai’ýn önsözüyle, Berlin 1809, tür.yer.;

Flügel,Handschriften, I-III; Uzunçarþýlý,Osmanlý Tarihi, IV/1, s. 151; Ercümend Kuran,Avrupa’- da Osmanlý Ýkamet Elçiliklerinin Kuruluþu ve Ýlk Elçilerin Siyasi Faaliyetleri: 1793-1821, An- kara 1968, s. 43-46; K. Teply,Die Einführung des Kaffees in Wien: Georg Franz Koltschitzky- Johannes Diodato-Isaak de Luca, Wien 1980, tür.yer.; a.mlf.,Türkische Sagen und Legenden um die Kaiserstadt Wien, Wien-Köln-Graz 1980, tür.yer.; a.mlf., “Türkentaufen in Wien während des grossen Türkenkrieges 1683-1699”, Jahrbuch des Vereins für Geschichte der Stadt Wien, XXIX, Wien 1973, s. 57-87; a.mlf., “Evliya Çelebi in Wien”, Isl., LII (1975),s. 125-131; a.mlf., “Tür- kische Gesandtschaften nach Wien (1488-1792)”, Österreich in Geschichte und Literatur, XX, Wien 1976, s. 14-32; a.mlf., “Kýzýl Elma. Die grosse türkische Geschichtessage im Lichte der Geschich- te und der Volkskunde”, Südost-Forschungen,

XXXVI, München 1977, s. 78-108; a.mlf., “Der Kopf des Abaza Hüseyin Pascha. Vom ‘umge- henden Türken’ und von anderem Zeughauss- puk”, Jahrbuch des Vereins für Geschichte der Stadt Wien, XXXIV (1978),s. 168-179; G. Schrei- ber,Edirne’den Viyana Kapýlarýna Kadar Türk- lerden Kalan (trc. Esat Nermi),Ýstanbul 1982, tür.yer.; R. F. Kreutel – E. Prokosch,Im Reiche des Goldenen Apfels: Des türkischen Welten- bummlers Evliyâ Çelebi denkwürdige Reise in das Giaurenland und in die Stadt und Festung Wien anno 1665, Graz-Wien-Köln 1987, tür.yer.;

E. D. Petritsch, “Die Wiener Turkologie vom 16.

bis zum 18. Jahrhundert”, Germano-Turcica zur Geschichte des Türkisch-Lernens in den de- utschgprächigen Ländern, Bamberg 1987, s.

25-40; Fuat Sanaç,Der Gesandtschaftsbericht Mustafa Efendis über die Gesantschaftsreise nach Wien im Jahre 1730/31 (doktora tezi, 1992), Universität Wien, tür.yer.; K. Tomenendal,Das tür- kische Gesicht Wiens: Auf den Spuren der Tür- ken in Wien, Wien 2000, tür.yer.; Ali Akyýldýz,Sür- gün Sefir Sadullah Paþa, Ýstanbul 2011, s. 147;

R. F. Kreutel, “Ein zeitgenössischer türkischer Plan zur zweiten Belagerung Wiens”, WZKM, LII (1953), s. 212-228; a.mlf., “Neues zur Evliya- Çelebi Forschung”, Isl. XLVIII (1972),s. 269-279;

a.mlf., “Der Schädel des Kara Mustafa Pascha”, Jahrbuch des Vereins für Geschichte der Stadt Wien, XXXII-XXXIII (1976-77),s. 63-77; H. Wurm,

“Entstehung und Aufhebung des osmanischen Generalkonsulats in Wien (1726-1732)”, Mittei- lungen des österreichischen Staatsarchivs, XLII, Wien 1992, s. 152-187; V. B., “Aneksija Bosne i Hercegoviue”, Enciklopedija Jugoslavije, Zag- reb 1955, I, 114-115; Muhammed Aruçi, “Reîsü- lulemâ”, DÝA, XXXIV, 549-550.

ÿKemal Beydilli

– —

VÝZR

(bk. GÜNAH).

˜ ™

– —

VODÝNA Yunanistan’ýn Makedonya bölgesinde bugün Edessa adýný taþýyan

tarihî bir þehir.

˜ ™

Yunanistan’ýn kuzeyinde, Yunanistan Makedonyasý’nýn (Ege Makedonyasý) idarî birimlerinden (nomos) biri olan Pella no- mosunun merkezidir. Deniz seviyesinden 320m. yükseklikteki bir plato üzerinde yer alýr. Selânik körfezinde Ege denizine ula- þan Loudhias nehrine dökülen Vodas çayý- nýn küçük kollarý þehrin içinden geçer ve doðu tarafýnda düzlüðün sonunda 70m.

yükseklikte bir þelâle oluþturur. Vodina / Vodena Slav dillerinde “su þehri” anlamýna gelir. Arnavutluk’un liman þehri Draç’tan (Durrës) Selânik vasýtasýyla Ýstanbul’a uza- nan tarihî Via Egnatia yolu üzerinde bulu- nur. Antik dönemden VII. yüzyýlýn ilk dö- resim, gravür, harita gibi görsel malzeme

ve albümler Osmanlý tarihi araþtýrmala- rý açýsýndan Viyana’yý hâlâ vazgeçilmez kýl- maktadýr.

Viyana Müftülük Merkezi (1878-1918).

1878Berlin Antlaþmasý ile Bosna-Hersek’i ele geçiren ve 1908’de bunu resmî bir il- hak haline getiren Avusturya-Macaristan idaresi (Enciklopedija Jugoslavije,I, 114- 115) böylece önemli bir müslüman nüfu- su bünyesine almak zorunda kaldý. Bun- larla ilgili din iþleri doðrudan Viyana’ya baðlý bir müftülük eliyle yürütüldü. Bos- na-Hersek’te de reîsülulemâ makamý ih- das edildi (DÝA,XXXIV, 549-550). Ýslâm di- ni 15Temmuz 1902’de devletin resmen tanýdýðý dinler arasýna girdi. 1913’te Bos- nalý müslümanlar için Viyana’da bir cami yapýlmasý planlandý. Ancak I. Dünya Sava- þý sonunda Bosna-Hersek daðýlan impa- ratorluktan ayrýldýðý için böyle bir ihtiyaç ortadan kalkmýþ oldu. Ayrýca Ýslâm dini- nin resmî din olarak tanýnmasý durumu- na da son verildi. Savaþýn ardýndan sayý- larý birkaç yüze inen müslümanlar teþki- lâtsýz kaldý. 1939’da Viyana’da Ýslâm Kül- tür Derneði (Islamischer Kulturbund)kurul- du. Ýslâm dininin tekrar resmî bir din ola- rak tanýnmasý 1979’da gerçekleþti. Böy- lece müslüman topluluða örgütlenme ve Viyana’da bir mezarlýða sahip olma hakký veriliyordu. Viyana belediyesinin Hubertus- damm semtinde baðýþladýðý 8300m²’lik bir alan içinde 1Temmuz 1977’de 300m² üzerine temeli atýlan Viyana Camii 20Ka- sým 1979’da (1 Muharrem 1400) ibadete açýldý. Kubbe yüksekliði 16,5,minare boyu 32m. olup imam ve müezzin evi, Kur’an mektebi ve 400kiþilik toplantý salonu bu- lunmaktadýr. 65milyon þilin tutan yapým masraflarýnýn büyük kýsmý Suudi Arabis- tan tarafýndan karþýlanmýþtýr. 25Haziran 1967’de Viyana’da Avusturya ile Türkiye, Mýsýr, Suudi Arabistan, Endonezya gibi müslüman devlet temsilcileri arasýnda Ýs- lâm Merkezi kuruluþ belgesi imzalandý.

1982-1983ders yýlýnda Ýslâm dini, ders ki-

Vodina’dan bir görünüþ

Referanslar

Benzer Belgeler

• Buna ek olarak, insanlar gibi keçi ve koyun gibi çiftlik hayvanları da infertilite veya subfertilite sorunlarından muzdariptir, bu da ömür boyu üretkenliklerini düşürür..

Laura Olivieri, a paediatric cardiologist, displays a heart model created by a 3-D printer It may sound like something out of science fiction, but doctors at Children's National

Para başlığı altında, çok kapsamlı şeylere değineceğim. Örnek olarak; “Nasıl ev sahibi olunur?”, “Nasıl mortgage (ev kredisi) alı- nır?”, “Borçlar

Bu çalışma ile, ebeveyn danışmanlığı programlarının, İnanılmaz Yıllar ve Uluslararası Çocuk Gelişimi Programı’nın, mülteci geçmişi olan aileler ve çocuklar

Çalışmamızda, Sünen’de tespit edilen ihtisar tatbikatları dört alt başlık halinde incelenecektir: Metin, lafız, bağlam ve sened ihtisarı.. Her dört kavramdan

Felsefe Tar h Atölyes ’n n amacı felsefen n ortaya çıkıp gel ş m n dünya m toloj ler nden başlayıp günümüze kadar tak p etmek, felsef düşünmen n ne demek

Fil çapraz (diagonal) olarak istediği kare sayısında hamle yapar.Filin önünde aynı renkten bir taş varsa fil o taşın üzerinden geçemez. Yani o yöne doğru hareket etmek

A) Ticaretle uğraşmasında. D) Allah’ın emirlerini tebliğ etmesinde. Peygamberlik görevi, Yüce Allah tarafından verilmiş zor ve sorumluluk isteyen bir görevdir. Bu görevi