• Sonuç bulunamadı

'Divê ji bo çareseriyê bi Ocalan re rûnên'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "'Divê ji bo çareseriyê bi Ocalan re rûnên'"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DAHA FAZLA ÇABA

A

vrupa'da yaşayan Kürt kadınlarının eylemselliklerini değerlendiren Karakoçan şunları söyledi: "Kürt halkının statüsünü belirleme aşamasında, Kürt iradesine saldırının nedenlerini iyi bilerek, uzakta vatansız yaşamanın acılarını kadınlar derinden hissetmektedirler. Ancak, ülkesinde savaşan ve örgütlenen kadınla dayanışma içinde olması tek başına yet- miyor. Sistemi sistem içinden sadece uyarma değil, varlık gös- tererek örğütlülüğünü yaratmalıdır. Dil ve kültürüne dönük ideolojik saldırılara karşı çocuğuna dili olan Kürtçeʼyi okutma- konuşmadan tutalım, derneklerine renk katan konumda olma, meclislerde yer alma bilincini taşımaya kadar..." 3.sayfada

SİSTEM KADINLARLA DEĞİŞİR

K

ürt kadın siyasetçi Sakine Karakoçan, gündemdeki siya- sal gelişmeleri gazetemize değerlendirdi. Kürdistan'nın dört parçasında Kürt kadınlarının örgütlü olduklarını söyleyen Karakoçan, "Güney Batı Kürdistanʼda kadınlar Demokratik Ö- zerklik temelinde örgütleniyorlar. Ne istediklerini ve ne yaptık- larını iyi bilmektedirler. Kuzey Kürdistan yıllardır en barışçıl ve demokratik istemleriyle tam bir serhildanı yaşıyor. Bu isyana dönüşebilir ve dönüşmüştür de. Kürt kadınları bu irade ve örgütlülüğe sahiptir. " ifadelerine yer verdi. Kadın öncülüğünde onlarca kez Tahrir meydanını aşan milyonların AKP hükümeti- ne dur diyecek güçte olduğunu da sözlerine ekledi.

Kadının öykülerinde yılgınlık yok

U

tamara Kadın Merkezinin ilkini yaptı- ğı 'her kadının bir hikayesi var' öykü ve şiir etkinliğini 8 Mart itibarıyla sonuçlan- dırdı. Etkinliğin ulaştığı sonuçları ele alıp değerlendiren Utamara Kadın Merkezi, her yıl bu etkinliği sürdürme kararı aldı. 'Her kadının bir hikayesi var' öykü ve şiir yarış- masına ilişkin Kadın Merkezi gazetemize açıklamalarda bulundu. 7.sayfada

Feryat-çığlık- zılgıt

Dilek KURT 13. sayfada

Siyasette öncülük Kürt kadınlarının

Mayıs 2012 SAYI: 86

yaşamınızda yeni bir sayfa

Alışmak bir tür ölümdür

Fidan YILDIRIM 8. sayfada

Özgürlük yolculuğu

Tülay ÖZDEMİR 16. sayfada

K

ozmetiğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir ve neredeyse yeryüzünde ki tüm toplumlarda kozmetik öteden beri kul- lanılagelmiştir. Kozmetik ürünlerinin kulla- nımıyla ilgili ilk arkeolojik veriler eski Mı- sır'da bulunmuştur ve M.Ö 4000 yıllarına aittir. Eski Yunan ve Roma döneminde de kozmetik kullanımı oldukça yaygındır. Ro- malılarda ve eski Mısır'da... 6.sayfada

Yaşantımızdaki kozmetik kirlilik

Kadın bedenine sektörel yaklaşım

T

oplumun bir yandan ekonomik sı- kıntılara sürüklenmesi, bir yandan erkekliğin kışkırtılarak eğitim, gibi bunu bir sektör haline getirmiştir. Kadın bedeninin satıldığı bu tür ilişkilerde nesne sayılan ka- dın kadar özne sayılan...” 15.sayfada

A

ydogan destnîşan kir ku daxwazên wan ji ber ku çavkaniya xwe ji în- san û gel digire, daxwazên maqûl in û ji bo li dora masê rûnên divê şert û mercên tenduristî û ewlekariya Ocalan were mîsogerkirin.

Parlementera BDPê axaftina xwe wiha dewam kir: "Em dibêjin êdî pêwistî bi ewqas berdêlî tineye, divê  îsal li dora masê li hev rûnên. Ji bo li hev rûnên jî divê şert û mercên tendu- ristî û ewlekariya Birêz Ocalan werin mîsogerkirin. Îsal divê ev yeka pêk were."

D

i pêvajoya ku mudaxelekirina Sûrî di rojevê de ye û li gel pêssketinên muhtemel ên li Kurdistan û Rojhilata Navîn, parlementera BDPê ya Amedê Nûrsel Aydo gan ji rojnameya me re axivî. "Têkoşîna 30 salî zêdetire li Tirkiyê tê dayîn, ji bo bidestxistina vê statuyê derfetên gelek baş afirandiye. Lew- ma divê ev statu heta dawiya  îsal ango heta dawiya 2012an derbas bibe.Ango, di pêvajoya dîzayna Rojhilata Navîn de, gelê ku herî zêde sûdwergirtî ye.

'Divê ji bo çareseriyê bi Ocalan re rûnên' 

Karakoçan; egemenlikli sistemin kadınlara ve halklara yaşam hakkı vermemesinin sonucu isyan ve serhildanın geliştiğini ifade etti.

Rûpel 9

K

ürt kadınları Mayıs ayı sonunda 'Ulusal Kürt Kadın Konferansı'nı yapacak.

Daha önce ulusal konferan- sın ilki Amed'te yapmıştı. İ- kinci konferansın hazırlıkları ise Hewler'de yapılıyor. Ma- yıs ayının sonunda yapılacak olan konferans hazırlıkları bit- miş durumda.

Ulusal Kürt Kadın Konfe- ransına Kürdistan'ın dört par- çasından ve Avrupa'da yaşa- yan Kürt kadınları katılım sağ- layacak. Konferansa feminist çevrelerle birlikte kadın örgüt- leri, şahsiyetler ve farklı halk- lardaki kadınlarında katılım sağlanması bekleniyor.

3.sayfada

Kürt kadınları

ulusal konferansta

buluşuyor

(2)

K

apladığı alan yaklaşık 6 milyon 475 bin kilo- metre kare olan Amazonlar, dünyanın yağmur ormanlarının yarısından fazlasını içeriyor. Her 2,5 kilomete kareye 90 bin ton biyo kütlenin denk gel- diği Amazonlar, dünyadaki tüm canlı türlerinin 10’da birine de ev sahipliği yapıyor. Amazonların bir diğer önemi, dünyanın sahip olduğu karbonun da 10’da biri- ni barındırması. Bu miktar, yaklaşık 100 milyar tona denk geliyor.

Yağmur ormanlarının yok olması, tuttukları karbo- nun atmosfere salınmasına, dolayısıyla küresel ısınma- nın ciddi ölçüde artmasına neden olabilir. İyi bir geliş- me, 2004’ten itibaren hız kazanan doğa projeleriyle Amazonlardaki orman kaybının oldukça yavaşlamış olması. Temel sorun ise kısa dönem ekonomik sorun- lar nedeniyle çiftçilerin ve yatırımcıların ağaçları kes- meye yönelmesi.

Çığır açabilecek keşif

Uluslararası bir arkeolog ekibinin yaptığı keşif, Amazonların kaderini tamamen değiştirebilir. Arke-

logların ortaya çıkardığı önemli bilgi, Avrupalıların bölgeye gelmesinden çok önce Amazonlarda yaşamış olan insan- ların, arazileri temizlemek için ağaçları yakmaması. Bu keşif, Amazon çiftçileri- nin Avrupalıların gelmesinden önce ve sonraki dönemlerde arazilerini idare etmek için ateşe başvurdukları inanışıy- la da ters düşüyor.

Arkeologların elde ettiği bulgular, antik çiftçilerin, “yükseltilmiş arazi çiftçi- liği” adı verilen bir yöntem kullandıkları- nı gösterdi. Çiftçiler, yağmur ormanları- nın sınırlarını çizen geniş ovalar boyunca toprak yığınları oluşturdu. Ardından, bu tümseklerin üzerinde tarım yaptılar.

Yapması ne kadar zor olsa da, bu sistem eski uygarlıklara çok büyük faydalar sağ- ladı. Sel ve kuraklığın dengeli olduğu bir coğrafyada, rutubeti koruyarak toprağın

sudan arınması ve havayla sürekli teması sağlandı.

Antik çiftçilerin yöntemini ortaya çıkaran arkeolog eki- binde yer alan İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nden Dr. Jose Iriarte, yeni tarım alanı yaratmak için ateşe başvurmanın, toprağı önemli besinleri ve organik mad- delerden yoksun bıraktığını ifade etti. Iriarte, antik yöntemin bugün kullanılmaması için herhangi bir engel olmadığını vurguladı.

Iriarte’ye göre, yükseltilmiş alan çiftçiliği yöntemiy- le atmosfere karbon salınmasının önüne geçileceği gibi, hayatta kalması yağmur ormanlarına bağlı olan yoksul kırsal kesim de geçim kaynağı bulabilir.

Büyük bir nüfusu besliyordur

Arkeologlar, yükseltilmiş alan tarımcılığının ne

kadar yaygın olduğu konusunda emin değil. Ancak Amazonların çevresinde çok yoğun bir nüfus bulundu- ğundan yola çıkılarak, bu yöntemin zamanında yeterin- ce fazla insanı beslediği tahmin ediliyor. Arkeologlar, yükseltilmiş alan tarımcılığının, Avrupalıların gelişine kadar bin 500 yıl boyunca kullanıldığı düşünüyor.

Montpellier Üniversitesi’nden Doyle McKey, savaş ve hastalıkların antik yöntemi kullanmış nüfusun yüzde 95’ini yok ettiğini, bu nedenle Amazon bölgesi için çok önemli olan tarımcılık yönteminin günümüze ulaşama- dığına inanıyor.

McKey, “Amazon bölgesi Dünya’daki ekosistemle- rin korunması, çok sayıda bitki ve canlı türünün hayat- ta kalması ve iklim değişikliğinin dengelenmesi adına çok önemli bir yer. Amazon ovalarını nasıl kullanacağı- mızı düşünürken, cevabı neredeyse iki bin yıl öncesin- de bulabiliriz” dedi. 

aktüel

Newaya Jin Mayıs 2012

2

Tarihte bu ay

* 1 Mayıs 1900'de İngiltere'de kadınlar oy hakkı için Lancashire'de dilekçe kampanyası başlatıldı.

* 20. yüzyılın ilk yarısında ABD ve Avrupa'da anarşist görüşün yayılmasında ve gelişmesin- de büyük bir rol oynayan Emma Goldman 14 Mayıs 1940'da, Kanada'nın Toronto kentinde öldü.

* 17 Mayıs 1987 İstanbul’da 2 binden fazla kadın dayağa karşı kampanya kapsamında bir yürüyüş düzenledi.

* 27 Mayıs 1983 Türkiye’de kürtaj yasallaştı ancak evli kadınlar kürtaj olabilmek için koca- larından izin almak zorundaydılar.

* Uzun ve adaletsiz bir yargılamadan sonra, İngiliz yanlısı mahkeme Jan Dark'ı kilisenin sapkınlık adını verdiği inançlara sahip olmakla suçladı ve yakılarak öldürülmesine karar verdi.

Jan Dark suçlamaları ret ederek 30 Mayıs 1431’de Rouen’da yakılarak öldürüldü.

* 1865 : Rosa Bonheur, Fransız Büyük ödü- lü’nü alan ilk kadın oldu.

lAraştırma MERKEZİ

G

üneşimize benzeyen yıldızlar, ömürle- rinin son yıllarında dış katmanlarında- ki malzemeleri uzaya dağıtarak kütl- elerinin çoğunu kaybediyor.

Bu malzemeler daha sonra başka gezegen- lere yapı taşı oluyor. Bu sürecin nasıl işlediği bugüne dek bilinmiyordu.

Bilgisayarla yapılan projeksiyonlar, yıldızlar- dan gelen parçacıkların çok küçük olacağını ve bu yüzden de etraflarındaki ışığı emip, aşırı ısınacağını öngörüyordu.

Nature dergisindeki makaleye göre Avrupa ve Avustralya üniversitelerinden gökbilimciler, üç dev kızıl yıldızı incelemiş. Bunlar bir zaman- lar Güneş'in şimdiki haline benzeyen, şimdi ise hidrojen stoklarını tüketerek, dev boyutlara ulaşan yıldızlar.

Sırlar yıldız tozunda

Gökbilimciler bu yıldızları Avrupa Güney

Gözlemevi'nin Şili'ye kurduğu Çok Büyük Teleskop'u kullanarak incelemiş. Ve etrafların- daki dev kütlede bulunan yıldız tozu zerrecikle- rinin büyüklüğünü ölçmeyi başarmış.

Bilim insanları bu zerreciklerin beklenenden çok daha iri, metrenin milyonda biri büyük- lüğünde olduğunu keşfetmiş. Bu beklenenden büyük olmakla birlikte, yıldızdan yayılan ışıkla birlikte uzaya yayılacak kadar da küçük. Yani yıldızlar, güneş rüzgarına benzeyen ama çok daha kuvvetli olan bir mekanizmayla, kütlelerini gaz ve mineral zerrecikleri olarak uzaya saçıyor.

Araştırma ekibinin lideri olan Sidney Üniver- sitesi'nden Barnaby Norris, bu mekanizmayı BBC'ye şöyle anlattı: "Toz zerrecikleri çok sayı- da küçük yelken gibi çalışıyor; ancak burada rüzgarın işlevini ışık görüyor."

Bu buluşun, galaksilerin evrim süreci ve ağır maddelerin uzayda yayılmasıyla ilgili bilgi eksi- klerini doldurması bekleniyor.

Yıldızların ölüm sırları

l Araştırma Merkezi

Arkeologların elde ettiği bulgu- lar, antik çiftçilerin, ‘yükseltilmiş arazi çiftçiliği’ adı verilen bir yön- tem kullandıklarını gösterdi.

G

örme engelli İngiliz yazar, kaleminin mürekkebinin bittiğini anlamadan yazdığı 26 sayfa Adli Tıp tarafından kurtarıldı. Trish Vickers, görme yetinisini kaybet- tikten sonra da yazmaya devam etti. Kağıda yazdıklarını da gönüllüler bilgi- sayara geçirdi.

İngiltere'nin Dorset kentindeki annesini sık sık ziyarete gelen oğlu da metinleri göz- den geçiriyordu. Ancak bu ziyaretlerden birinde annesinin yazdığı 26 sayfanın boş olduğunu fark etti. Kalemin mürekkebi tükenmiş ancak Vickers ise sayfalarca yazmaya devam etmişti. Regis News muhabiri Rene Gerryts, olaydan haberdar olunca polisi arayarak yardım istedi. Adli Tıp laboratuvarına götürülen 'kayıp sözcükler', kapsamlı bir çalışmanın ardından kurtarıldı.

Çok mutlu ve minnettar olduğunu dile getiren Vickers, 'kurtarma operasyonunu şu sözlerle anlattı: "Sanırım farklı açılardan yansıttıkları ışıkların yardımıyla kalemimin kağıt üzerinde bıraktığı izlerden yazdıklarımı kurtardılar."

İ

ngiliz etik uzmanı Prof. Roger Steare, 200'den fazla ülkede 60 bin gönüllünün katıldığı test sonucunda, kadınların erkek- lerden "daha ahlaklı" olduğu sonucuna vardı.

Porf Roger Steare'nin yaptığı anket çalışmasın- da cinsiyet ve yaşın ahlaki değerleri etkileyen önemli faktörler olduğu ortaya çıktı.

Steare, dört yıl önce geliştirdiği “Ahlaki DNA Testi” ile ilgili sonucu şöyle açıkladı: “Erkekler daha bireyci ve menfaatlerine yönelik karar alıyor. Kadınlar daha doğru sonuçlar üretmele- rini sağlayacak şekilde, başkalarının nasıl etki- leneceğini düşünerek davranıyor.”

Amazonlarda antik tarımcılık

Kadın DNA'sı daha ahlaklı

l Araştırma Merkezi

l Araştırma Merkezi

B

ilim insanları, yeni bir görüntüleme tekniği ile insan beyninin gökkuşa- ğına benzeyen sinir kordonu haritasını ortaya çıkarmayı başardı.

Science dergisinde yayımlanan araştırmada, ‘difüzyon spektrum görüntüleme’ tekniğiyle beynin kıvrımları içinde yatan sinir kordonlarının geo- metrik yapısı tespit edilmeye çalışıldı.

Kullanılan teknikte, beyin sıvısının sinirler ve sinir etrafındaki hareketleri belirlendi. Ortaya çıkan görüntü, bilim insanlarının beklediğinin aksine çok daha düzenli ve basit bir yapıyı gözler önüne serdi. Araştırmacıların dört ayrı maymun türü üzerinde yaptığı taramalar insanlarınkine benzer bir sinir kordonu dizilişi gösterdi.

Bilim insanları, beyindeki sinir kordonlarının sanıldığının aksine daha basit bir dağılıma sahip olmasının beynin evrim sürecinde avantaj sağladığını, böyle- ce sinir kordonlarının beyinde doğru dağılım gösterdiğini düşünüyor.

Beynin

gökkuşağı haritası

Kayıp

sözcükler kurtarıldı

l Araştırma Merkezi

(3)

gündem Newaya Jin

Mayıs 2012 3

K

ürt kadınları yaşamın bir çok alanında geliş- tirdiği örgütlülük, eylem ve etkinliklerle dik- katleri çekmektedir. 2011 yılının Aralık a- yında başlattıkları 'Ulusal Direniş Hamlesi' ile çalış- malarına yeni bir boyut kazandırdılar. Siyasal sürece aktif katılma kararlılığını her fırsatta eylem ve etkin- liklerle gösteren Kürt kadınlarının Ortadoğu ve Kürdistan'da yaşanan gelişmeler içerisinde nasıl bir rol üstlendiklerini Kürt kadın siyasetçi Sakine Ka- rakoçan gazetemize değerlendirdi.

Zulmün adı: Yeşil faşizm

Kürt siyasatçi Karakoçan, Ortadoğu’da kapitalist modernite güçleri tarafından oluşturulan ulus-dev- let sisteminin, halkların vermiş olduğu mücadele sonucu bir çöküşü yaşadığını belirtti. Halkların vermiş olduğu mücadele içerisinde Kürt kadınlarının başlattığı 'Ulusal Direniş Ham - lesi'ne değinerek şunları söyledi: "Kadın öncü- lüğünde serhildan ruhuyla başlatılan 'Ulusal Direniş Hamlesi' yeni gelişmeleri bağrında taşı- maktadır. Özellikle Kürdistan coğrafyasında yaşanan gelişmelere bakılınca zulmün ve hukuksuzluğun adı: Yeşil faşizm olarak kendini tüm çıplaklığıyla göstermektedir. Yeşil faşizmin siyasi ve askeri soykırımla başlattığı imha süreci, başta kadın olmak üzere direnen tüm kesimlere karşı iradenin kırılma savaşı olarak sürdürülmek- tedir " dedi.

Yeşil faşizmin AKP öncülüğünde yapıldığına dik- kat çeken Karakoçan, Kürt halkının örgütlü gücü kar- şısında bir sıkışmayı yaşadığını söyledi. Kürt halkının kadın öncülüğünde yeşil faşizme 8 Mart ve New- roz'da cevap verdiğini, ancak AKP'nin halka saldırıla- rında ısrar ettiğini belirtti.

Sakine Karakoçan şöyle devam etti: "AKP'nin yeni Osmanlı rüyasından vazgeçmemesini anla- mak zor değil. Kimyasaldan tutalım her türlü in- sanlık dışı uygulamaları çözümsüzlüğünün yansı- masıdır" diye kaydetti.

İmralı sistemini aşmanın anahtarı kadının elinde Kürt halk önderi Öcalan'nın rolüne de dikkat çeki-

len değerlendirmede Karakoçan devamla; "Kürt halk önderi Öcalan'nın Demokratik Toplum Manifestosu, yanlız Kürtler için değil, bölge halkları için alternetif demokratik bir sistemi öngörüyor. Sistem bu anlam- da, halklararası dayanışma, bir arada yaşama felse- fesiyle ne istediğini bilen ve uygulama gücü olan bir gerçekliğe saldırmaktadır. Saldırıların uluslararası olması bu kadar acımasız oluşu bu nedenledir" dedi.

İmralı tecrit ve işkence politikalarının derin ne- denleri olduğuna dikkat çeken Karakoçan, İmralı sis- temini aşmanın anahtarının kadının elinde olduğunu kaydetti. Sakine Karakoçan devamla; "çünkü çıkarsız ve egemen sistemin aleti olmadan bütün bunları bi- lince çıkartan kadınlar, erkek egemenlikli sistemin çarklarını kırma gücü ve örgütlülüğü içindedir. Kürt kadınları bu irade ve örgütlülüğe sahiptir. Gelinen aşamada çok da belirleyici rolleri var" diye belirtti.

Kürdistan'nın dört parçasında Kürt kadınlarının örgütlü olduklarını ve ne istediklerini bildiklerini söyleyen Kürt siyasetçi Karakoçan, "Güney Batı Kürdistan’da kadınlar Demokratik Özerklik teme- linde örgütleniyorlar. Ne istediklerini ve ne yaptık- larını iyi bilmektedirler. Kuzey Kürdistan yıllardır en barışçıl ve demokratik istemleriyle tam bir serhil- danı yaşıyor. Bu isyana dönüşebilir ve dönüşmüş- tür de" ifadelerine yer verdi.

Karakoçan, egemenlikli sistemin kadınlara ve halklara yaşam hakkı vermemesinin sonucu isyan ve serhildanın geliştiğini kaydetti. Kadın öncülü- ğünde onlarca kez Tahrir meydanını aşan milyonla- rın AKP hükümetine dur diyecek güçte olduğunu da sözlerine ekledi.

Sadece dayanışma içerisinde olmak yetmez Avrupa'da yaşayan Kürt kadınlarının ey- lemsellikleri ele alıp değerlendiren Kara- koçan şunları söyledi: "Avrupa’da bulunan Kürt kadınlarının eylemselliklere, etkinlik- lere katılımı küçümsenemez. Ülkesinde yaşanan acımasız savaşın sonuçlarını derinden hissederek hareket etmekte- dirler. Kürt halkının statüsünü belirle- me aşamasında, Kürt iradesine saldı- rının nedenlerini iyi bilerek, uzakta

vatansız yaşamanın acılarını derin-

den hissetmektedir. Ancak, ülkesinde savaşan ve örgütlenen kadınla dayanışma içinde olması tek başına yetmiyor. Sistemi sistem içinden sadece uyarma değil, varlık göstererek örğütlülüğünü ya- ratmalıdır. Ana topraklarda kadın öncülüğünde yükseltilen serhildan ruhu yaşamın her boyutuna yansıtılmalıdır. Dil ve kültürüne dönük ideolojik saldırılara karşı çocuğuna dili olan Kürtçe’yi okut- ma-konuşmadan tutalım, derneklerine renk katan konumda olma, meclislerde yer alma bilincini taşı- maya kadar..."

Avrupa'da Kürt kurumlarının kriminalize etme politikalarına karşı herkesi duyarlı olmaya çağıran Karakoçan devamla; "Örgütlü Kürt kadını çok bo- yutlu mücadele içerisine girerek ülkesinde yaşa- nan zulme 'dur!’ diyebilir. Sistemin boşluklarını ve kendine göre demokratik, yasal olanı, Kürde karşı kullandığı yöntemleri görerek demokratik ve yasal çerçevede haklarını korumalıdır. Ancak o zaman İmralı tecritini kırmada kendisine düşeni yerine getirebilir" dedi.

Statü için daha fazla çaba gerekli

Bitliste yaşanan çatışmada yaşamını yitiren 15 kadın gerillanın direnişini değerlendiren Kürt siya- setçi Sakine Karakoçan; "dün sizinle olan Arjin yol- daşın ve 15 kadın yoldaşın Garzan’ın çetin kışında yüreklerinin Kürt kadınları için sıcak kaldığı-attığı anlaşılmalıdır. İşte bu noktada Güney Batı’da de- mokratik özerklik pespektifiyle örgütlenen kadının gücü görülebilir. Kuzey ve Doğu Kürdistan’da da zindanlarda olan kadının, Kürt kadınını temsil a- macıyla yaşadığı bilinmelidir. Tecrit ve imha politi- kası karşısında dönüşümsüz ve süresiz açlık grev- leriyle bedenlerini ortaya koyan kadın

arkadaşların kararlılık ve iradı duruş- ları hissedilmelidir" diye belirtti.

Ortadoğu’yu dizayn sürecinde Kürtleri statüsüz bırakma politikaları- nın devrede olduğunu, demokratik toplum gerçeğine inanmanın geleceği belirleyeceğini söyleyen Karakoçan;

Kürt halkının statüsünü belirlemek için dört parçada yaşayan Kürtlere ve demokratik tüm kesimlere

çalışmalarını yoğunlaştırma çağrısı yaptı.

Yaşam hakkı yoksa serhıldan var

Karakoçan; “Avrupa’ da ki Kürt kadınları ana toprak- larda kadın öncülüğünde yükseltilen serhildan ru- hunu yaşamın her boyutu- na yansıtmalıdır.

Kürt kadınları

ulusal konferansta buluşuyor

K

ürt kadınları Mayıs ayı sonunda 'Ulusal Kürt Kadın Konferansı'nı yapacak. Daha önce ulusal konferansın ilki Amed'te yap- mıştı. İkinci konferansın hazırlıkları ise Hewler'de yapılıyor. Mayıs ayının sonunda yapılacak olan konferans hazırlıkları bitmiş durumda.

Ulusal Kürt Kadın Konferansına Kürdistan'ın dört parçasından ve Avrupa'da yaşayan Kürt kadınları katılım sağlayacak. Konferansa feminist çevrelerle birlikte kadın örgütleri, şahsiyetler ve farklı halklardaki kadınların da katılım sağlanması bekleniyor.

Ulusal Kürt Kadın Konferansı, Kürdistan'ın dört parçasında yaşayan kadınların durumunu ele ala- rak değerlendirecek. Kürt kadınlarının sosyal, e- konomik, kültürel, eğitim alanlarında yaşadıkları zorlanmalarını ele alarak bunlara dönük çözüm ö- nerileri geliştirmesi bekleniliyor.

Konferans Ortadoğu'nun içinde bulduğu duru- mu, Ortadoğu'da ki olası gelişmeleri ve kadınların bu gelişmeler içerisinde nasıl yer alacaklarını değerlendirecek.

Ortadoğu'da ki gelişmeler içerisinde Kürt hal- kının ulusal birliğini geliştirmesin yönünde tartış- maların olması da bekleniliyor.

Çalışmalarımız ulusal birliği geliştirmeye yönelik Konferans hakkında ANF'ye demeç veren KJB Koordinasyon üyesi Ronahi Serhat; "Milliyetçiliği, tek ulusun egemenliğini, eşitsizliğini barındıran ulus devlet modelini eleştiren bir hareket olarak demokratik ulus inşasını ve bu temelde demokra- tik ulusal birliği güçlendirmek için tüm çalışmaları- mızı, mücadelemizi bu eksende veriyoruz. Halk- ların, kültürlerin her türlü milliyetçi boğazlaşmalar- dan kurtulması, kültürel-tarihsel-toplumsal zen- ginlik temelinde bir arada yaşabilmesi için yeni bir zihniyet gereklidir" dedi.

Kürt halkının yeniden uluslararası ve bölgesel çıkarlara kurban edilmek istendiğine dikkat çeken Serhat, Kürt kadınlarınının gelişmelerin yönünü belirleyen bir güç olduğunu belirtti.

KJB Koordinasyonu devamla; "Bu gücünü en etkili bir biçimde kadınların ve halkların özgürlüğü temelinde hayata geçirmenin rolünü üstlenmiştir.

Bunun gereklerini yerine getirmenin tartışmalarını Hewler konferansında yapacak, çözüm stratejileri- ni ortaya koyup politikalarını belirleyecektir. Ulu- sumuzun, toplumumuzun, yaşamımızın, kaderimi- zin ve Ortadoğu’nun geleceğini erkeğin insafına, egemen siyasete, egemen erkek kültürünün karar- larına bırakamayız, seyirci kalamayız, talep eden, temenni eden durumda olamayız. Karar verecek, aldığımız kararları hayata geçirebilecek, yanlışa dur diyebilecek, doğruyu savunacak, yeniyi yara- tacak kadar Kürt kadınları güçlüdür, örgütlüdür, mücadelecidir, bilinçlidir" ifadelerini kullandı.

Serhat, Hewler konferansının Amed buluşma- sında açığa çıkan sonuçları köklü, kalıcı hale geti- receğini kaydetti. Ortadoğu'da yaşanacak kadın devriminin demokratik, toplumsal bir devrime yol açacağı tespitinde bulundu. Robahi Serhat:

"Hewler’de ki Konferans Kürdistan kadınlarının durumunu değerlendirerek sosyal, kültürel, eko- nomik ve eğitim alanında çözüm politikaları oluş- turmak zorundadır. Hem geleneksel kültürden, gericilikten kaynaklı hem bizzat egemen sistem politikalarından, ayırımcı yasalarından kaynaklı sorunları tartışacaktır" dedi.

E

mek; insan yaşamının sürdürülmesi için harcanan enerji. Emek bir işin yapılması için kullanılan beden ve beyin gücü. Ya da insanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak için giriştiği hem doğal ve toplumsal çerçevesini hem de kendisini değiştiren çalışma süreci vb. Çok tanımı yapılmış 'emek' olgusunun. Her kesim bakış açısına göre tanımlamış. Kimileri hayatın ayrılmazı olarak her koşulda emek verilmesini normal görmüş; kimi- si biliniçli bir edim olması gerektiğine karar vermiş;

kimisi bu enerjinin rantı peşinde koşmuş; kimisi ise ideolojik bir argüman olarak sistemleşmesi gerekti- ğini savunmuş. Yani emek deyip geçmemek gereki- yor. Neden emek olgusunu işlediğimizi düşünebilir- siniz. Malum Mayıs ayındayız. Emekçilerin ayı yani.

Tarihe destanlar yazdırmış bir ay. İnsanlığın gelmiş geçmiş en büyük savaşlarına sebep olmuş, dünya siyasetini ikiye bölmüş bir düşünce. Emek sahipleri; işçiler, halklar, kadınlar gibi bir çok ke- sim bu savaşta taraf olmuş. Milyonlarca insan beden-beyin gücünü katmış. Ve büyük zaferler ka- zanılmış. Kısacası büyük bedeller, büyük sonuçla- rı yaratmış. Çok uzun bir geçmiş değil. Daha yüz- yılın başında yaşanan olaylardır. Yeni bir yüzyıla girdik. Ancak halen emek özürleşmemiş. Halen iş-

çiler, köylüler, kadınlar, halklar özgürleşmemiş.

Halen eşit işe, eşit ücret sorunu var. Halen halkla- rın kendi kaderini tayin hakkı sorunu var. Halen emek sömürülüyor.

Tek tek nedenlerini sıralamayacağız. Ama en ö- nemli nedenine değinmeden geçmek kendimize haksızlık olur. Tabii ki kadın emeği.

Emeğin özgürleşmesi için düşüncenin özgürleş- mesi, bunun yaşama geçirilmesi çok önemlidir.

Emekçilerin onlarca yıllık mücadelesinde kadınlar hep saf tutmuştu. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik olgu- larından nasiplerin alacaklarını sanarak. Kadın mü- cadelelerinin en büyük ürünleri de sosyalist müca- deler dönemlerinde açığa çıktı. Ancak taşlar yerli yerine oturunca kadınlara mutfak yolu gözükmüştü.

Sovyetler Birliğin'in 1917 de yasalaştırdıkları bir çok hak, 1934'te kadınların elinden alınmıştı. Ekim Devrimi'yle birlikte kadınlara hukuk, siyaset ve eği- tim alanında eşitlik sağlanmış, fabrikalarda eşit hak- larla çalışmaya başladıkları gibi, çalışmayı olanaklı kılacak ortak mutfaklar, kreş ve çocuk bakımevleri- nin kuruluşuna geçilmişti. Böylece ev işi toplumsal-

laşacak, ailenin dar duvarları yıkılacaktı. Ancak yasalar yürülükten kaldırıldı.

Kadın haklarının olmadığı bir sistemin sosyalist, demokratik ve özgürlükçü olmayacağını en iyi sos- yalistler bilmeliydi oysa. Böyle olmadı tabii. Kadın- lar bir kez daha geleneksel toplumun çarkları arası- na atıldı. Çünkü düşüncenin erilliği değişmemişti.

Kadın halen eksik etekti. Emeğinin karşılığı olma- yandı. Ev içi emeği dışında çocuk doğurmanın, bak- manın karşılığı da yoktu ve halen de yok.

Nitekim eril düşüncenin varlığını sürdürmesi yaşamın farklı alanlarına da yansıdı. Sonuç biliniyor.

Bir yandan iç sorunlar diğer yandan kapitalizmin kuşatması sonucu sosyalist sistem yıkıldı.

Ama insanlık umudunu kaybetmedi. Emekleri- nin özgürleşmesini için milyonlar halen mücadele ediyor. Kadınlar yaşadıkları deneyimleri kendileri- ne rehber ederek adım atıyorlar. Eski işçiler patron olsa da yeni işçiler mücadelerini sürdürüyor. Ve bir Mayıs ayında daha insanlar umutlarını tazelemiş olarak, geçmişte destan yaratanların emeğine saygı gereği ve yaşamlarını özgürleştirmek için emek veriyorlar.

Emek

l Haber MERKEZİ

l Haber Merkezi

(4)

A

lmanya'nın Kuzey Ren Vestfalya (NRW) eyaletinde Mayıs ayında yapılacak seçimde sol parti milletvekili Hamide Akbayır tekrar aday gösterildi. Akbayır, hem Alman siyasetinde kadınının yerini, hem de Almanya'da ki kadın haklarını gazetemize değer- lendirdi.

Hamide Akbayır, Almanya'da yapılan araştır- malar neticesinde kadınların dünyanın her yerinde olduğu gibi Almanya'da da siyasal alana katılımı ve karar alma mekanizmalarında kadın temsiliyetinin yeterli düzeyde olmadığını ifade etti. Akbayır devamla,"toplumun yarısını oluşturan kadınlardır. Ne yazık ki paylaşım  ve haklar konusuna gelince eşit imkanlara sahip değiller. Kadınlar günümüzde de halen, erkek- lerle aynı işi yaptıkları halde % 25 oranında daha az ücret almaktadırlar. Üst düzey karar alma mekanizmalarında da durum böyle; üst düzeyde görevli kadınların oranı %32’ dir. Eşit işe eşit ücret, asgari ücret, eşten bağımsız ça- lışma ve oturma izni gibi haklar çözüm bekle- yen sorunlardır" dedi.

Almanya'da kadınların yaşam koşulları zor Kadınların siyasal alana katılımının anlamlı olduğunu fakat Avrupa'da kadınların bu alana katılımlarını kolaylaştıran yasal düzenlemelerin yetersiz olduğunu belirten Hamide Akbayır şöyle devam etti: "Kadınların siyasete katılımlarının önündeki engeller bilinmektedir. Kadın iş saha- sında, ev işi paylaşımında, çocuk eğitiminde erkeğe göre daha fazla sorumluluk taşımakta- dır. İş sahasında erkeğe kıyasla kadında daha değişik kriterler aranmakta. Örneğin, eğer kadın çocuk sahibi ise, iş bulmada zorluk yaşı- yor, yani kadının kariyer yapma olanağı da erke- ğe nazaran daha azdır.

Kadınlar siyasal alanda da eşit değiller Bunu siyasal alana baktığımızda da görmemiz mümkün . Kadının siyaset yapması yaşanan eşit- sizlikten dolayı erkeğe göre daha da zordur. Kaldı ki kadınların erkeğe göre toplumsal sorunlara duyarlılığı daha fazladır.

Politik platformlarda, siyaset alanında kadın- ların sayısı artmakta, fakat yine üst düzey görev paylaşımına gelince erkek adayların seçilme oranlarının daha fazla olduğunu görüyoruz.

Bunun değişebilmesi için biz kadınların siyasal alanda daha etkili olması ve mücadeleyi yükselt- mesi gerekmektedir. Kadınlar olarak önümüzde ki engelleri ancak bu şekilde kaldırabiliriz" vur- gusunu yaptı. 

Akbayır, kadınların siyasete katılımının top- lumda olumlu sonuçlar yaratacağını belirtti ve şu vurguları yaptı: "Kadınlar ne kadar fazla iş saha- sında olursa, siyasette yer alırsa ve karar meka-

nizmalarında söz sahibi olurlarsa toplumsal alanda da bir o kadar başarılı olurlar. Kadın renginin olmadığı yaşam alanları her zaman sorunludur; yine kadının anlam katmadığı,pra- tikleşmediği bir yaşamda sorunların olmaması da mümkün değil" dedi.

Devlet ekonomisini kadın bedeni üzerinde büyütüyor

Federal Almanya’nın politikasının kadının gerçek anlamda eşitliğini sağlayan politikadan uzak olduğunu ifade eden Hamide Akba- yır, Almanya'da ki kadın kurumlarının eşitsizlik- lere dikkat çekmek için mücadele yürüttükleri- ni, devletin kadın kurumlarına herhangi bir yar- dımda bulunmadığını belirtti. Devamla, "kadın kurumları devletten veya eyaletten yeterli des- tek  almamaktadırlar. Kurumlar kendi yaratmış olduğu imkanlarla kendilerini finanse ediyorlar"

diye ifade etti.   

Akbayır, yapılan araştırmalara göre Almanya devleti ekonomik gelirini kadın bedeni üzerin- den geliştiriyor vurgusunu yaptı."Her yıl yoksul- luk, işsizlik ve  savaşlardan dolayı milyonlarca kadın fuhuşa zorlanmakta ve ‘sex işçisi’olarak çalıştırılmaktadır. 400.000'e yakın ‘sex işçisi’

kadının olduğu Federal Almanya'da, bir yılda ortalama 14 milyar euro ekonomik gelir elde edildiği söyleniyor.

İki yıl önce Federal Almanya bir yasayla "fuhu- şu" suç olmaktan çıkardı. Yani kadınlar ticaret odasına başvurarak hem devlete resmi olarak vergi ödüyorlar hem de kadınlar "sex işçisi" ola- rak çalışabiliyorlar.Bunu da devletin yasal meş- ruiyet kazandırdığı bir şiddet türü olarak kabul ediyoruz" dedi.

lRojin ZERDAL

avrupa gündem

Newaya Jin Mayıs 2012

4

Fadile YILDIRIM

Güncel bakış

H

akikatin Aynası’ Rassan’ı bu dokunaklı, isyan dolu kelime- leri yazmaya iten neden, hocasıyla girdiği tartışmaydı. Üni- versitede “kadına yönelik şiddet” adlı bir konuşmada hoca- nın “sizin işiniz tanrıyla, sizi yaratan tanrıdır” söyleminin canını nasıl da acıttığını yazmış Sevgili Rassan…Öfkesini nasıl mı anlatıyor“Ey kadınlar! Bizim tanrımız bizi terkketti .Biz onun asi kızlarıymışız .Acizane bedenimizle, kıt aklımızla dünya’ya başkaldıran, isyan eden kızlarıymışız. Uslu, iyi huylu kızları değilmişiz .Haddimizi aşmışız, isyan etme hakkımız yokmuş

Halbuki en çok onu seven, ibadet eden asi kızları değil miydi? Ne diye tanrı bizi terk etti, peki ? Ne diye tokatı yüzümüze vurdu, ne diye bizi öldürttü erkek çocuklarına, ne diye bizi onlara emanet etti ? Çok mu aciziz, ayaklarımızın üstünde duramıyoruz değil mi? Görmüyor musun Tanrım; emanet ettiğin erkek çocuklarını…Kızlarının, göz göre göre ölmesine, öldürülmesine, zulmedilmesine neden göz yumuyorsun?

……

Tanrım neden bizi yarattın?

Âdem’in mutlu olması için mi?

……

Erkek evlatların en güzeline layık değil mi?

Adem ve ademin oğulları, her şey onlar için Bu dünyada yeterince bizimle oynadılar

Öbür dünyada ise; yani cennetinde onlara güzel huriler ayarla- mışsın, bunun müjdesini aldılar erkek evlatların

Üvey kızlarına cehennem yeter.

….

Merak ettim, bin bir tuzak karşısında düşürülen kızların.

Kendilerini savunmaktan aciz olan, güçsüz olan kızlarını, Yani “oruspu”  kızlarını cennete atacak mısın?

Atma tanrım!

Cennetini, “kötü kızların” için kirletme

Cehennem kadınlar için mükafattır belkide.“ deyip sorgulaması- nı, yakarışını devam ediyordu Rassan..

Bir başka öyküde ise öğrenciyken sadece şiir okudu diye zindana atılan genç bir kadının gözüyle zindan ve o mekanda bulunan kadın- ların hikayeleri anlatılıyordu. Sevgili Nagihan’ın yazdığı bu hikayede ise genç kadının gözüyle fuhuş sektöründe çalıştırılan kadınların zin- dadaki halleri dile getiriliyordu… Bir bölümde şöyle diyordu:

“…Bir şiir okumayalı hele hele başkasından bir şiir dinlemeyeli çok olmuştu bu kadınların. Belki de hiç öyle  düşler kurmamışlardı.

Etiketlenmiş hatta etiketi hırpalanmıştı onların. Gelen müşterilerin anlamsız korkularla üstlerine düşmesine aldırmaksızın yıllar yılı ten- lerinin her santimetresinde binlerce erkeğin gerilimini, kendilerine bir hayat kurma adına taşımışlardı…Fahişe diye toplumdan dışlanan bu kadınlar çocukluk düşlerinde kalmışlardı aslında. Eline bir bez bebek versen oturup oynayacak kadar çocuk kalmışlardı. Beden- lerine sızan erkek kokusu yüreklerini hırpalamış olsa da sabahın yeni rengine huzurla uyanmayalı çok olmuştu onların. Harlı soluklarıyla yüzlerinin her çizgisine bir acıyı bir yılgınlığı çizen erkeklerin yüzünü taşımamak en büyük dilekleriydi belki de. Onların dışında hayatları- nı kazanmaları için bir şans tanınsa kendilerine ya da kendileri bu şans için uğraşsa bir batık gemi yeniden su yüzüne çıkacak belki de.

Dipsiz sularda kıyısız denizlerde en büyük kabusları yatakları olmuş serapsız bir çölün en yalnız münzevileriydi onlar…” Genç kadın göz- lemlerini “bu gözaltı ona hayatın gerçek şifresini hediye etmişti”

cümlesiyle sonlandırıyordu…

Elif ise bir köy ortamını, ilişikleri, sosyal hayatı, tabuları, kadın ve namus olgularını, mahremiyet gibi algıları sorguladığı hikayesinde çarpıcı bir dille sır perdesi ardına gizlettirilen gerçeklerin nasıl da zincirleme ortaya çıktığını çarpıcı bir dile anlatıyordu. Şöyle diyordu Elif:“Ne o kız? Kulaklarını kapatıp duruyorsun. Deli deli hareketler ya- pıp durma. Yüzünün haline bak. Ellerinin karası yüzüne bulaşmış.

Baban gelmeden elini yüzünü yıka! Namus işte kazan karası gibidir.

Önce ellerine bulaşır sonra da yüzüne. Yüzüne bakan olmaz, yersiz yurtsuz kalırsın.” diyerek sırlar ve açığa çıkan gerçeklerin ölüme ka- dar götüren acımasız ortamını anlatıyordu.

Sevgili Eylül ise bir kadının sorgulamasını oldukça çarpıcı bir biçi- mide dile getiriyordu…

“Bulmuştu cevabı, en azından en önemli cevabı. Kendini bulma- sı için ‘hiç’ olmalıydı, hiç kimse olmalıydı. Verilen tüm adlandırmalar, tanımlar, yüklenen anlamlar, değer yargıları (hiç söz sahibi olmadı- ğı), davranış kuralları ve geriye kalan her şeyden önce vazgeçip, kendi algısı, kendi duygusu, kendi fikirleri, kendi tanımları, kendi korkuları, kendi yalnızlıklarını tanımalıydı. Önceden belirlenip servis edilen hiçbir tanıma gelmeden ‘hiç’ olmayı bilmeliydi. Kimse onu kendine ait kılmadan, o sahiplik dürtüsünü aşmalıydı. Hiç kimsenin bir şeyi olmadan, kimse onun bir şeyi olmadan…”

Evet, kadınlar yazıyor…Yazdıkça hikayelerimiz, yaşantılarımız daha da görünür oluyor…Görünür kılınanın gücü ise hakikatin ayna- sını, yüzleşmemiz için bizlere bir kez daha tutuyor…

fildirimfadik@live.com

ʻTanrı bizi terkettiʼ

Almanyaʼnın cinsiyetçi politikaları

Akbayır, "kadın renginin olmadığı ve kadının anlam katmadığı, pratik- leşmediği bir yaşamda sorunların olmaması da mümkün değil" dedi.

Hamide Akbayır

İ

spanya’da son yıllarda hükümetlerin aldık- ları önlemler ve kampanyalara rağmen, kadına karşı şiddette herhangi bir azalma görülmedi. Verilen resmi bilgilerde, bu yıl için- de sevgilisi veya kocaları tarafından öldürülen kadınlardan herhangi birinin daha önceden bir suç duyurusunda bulunmadıkları belirtildi.

Sağlık, Sosyal Hizmet ve Eşitlik Bakanlığı’n- dan yapılan yazılı açıklamada, şiddete maruz kalan kadınların hiç zaman kaybetmeden suç duyurusunda bulunmalarının çok önemli oldu- ğu vurgulandı. “Sessiz kalmak en büyük suç ortaklığıdır” ifadesinin kullanıldığı, Bakan Ana Mato imzalı açıklamada, kadın-erkek arasındaki eşitsizlik ve şiddete karşı yürütülen çalışmalara toplumun her düzeyde katılmasının şart olduğu kaydedildi.

Bu arada kadın hakları örgütleri, kadına yönelik şiddeti önlemek için yapılan çalışmala- rın uzun bir süreç olduğunun altını çizerek, eko- nomik kriz bahane edilerek, kadına yönelik şid- dete karşı yürütülen kampanyaların yüzde 70 oranında azaltılmasına tepki gösterdi.

İspanya’da son yıllardaki kadına karşı şiddet olaylarına bakıldığında 2008’de 76, 2009’da 56, 2010’da 73 ve 2011’de 61 kadının hayatı- nı kaybettiği dikkati çekti. lHaber Merkezi

M

yanmar’da Nisan’da yapılan tarihi ara seçimleri kazanan muhalif lider Aung San Suu Çii ile par- tisi Ulusal Demokrasi Birliği (NLD), parlamen- toda yapılan yemin törenini boykot etti.

Partiden yapılan açıklamada, milletvekilliği yemini metnindeki “anayasayı koruma” ifadesinin “anayasaya saygı” olarak değiştirilmemesi durumunda yemin etmeye- cekleri kaydedildi.

Ülkedeki demokratik adımlar sonrası Amerika Birleşik Devletleri (ABD) uyguladığı yaptırımları kademeli olarak kaldırırken, Avrupa Birliği’de bugün Myanmar’a uyguladığı yaptırımları askıya aldığını açıkladı.

Aung San Suu Kyi kimdir

Güneydoğu Asya ülkesi Myanmar'da yapılan seçimlerde 67 yaşındaki yorulmaz insan hakları ve demokrasi savaşçısı Aung San Suu Kyi kazandı. 20 yılını hapishanede ve göz hap- sinde geçiren Suu Kyi, 24 yıllık cunta yönetiminden sonra belki ülkesin de ilk defa gerçek bir değişim yaşanacak.

Ülkeyi İngiliz boyunduruğundan kurtaran babası General Aung San 1947’de bir cinayete kurban gitti.

Babasız büyüyen küçük kız, 19 yaşında İngiltere’ye gitti.

Oxford Üniversitesi’nde karşılaştığı eşi Michael Aris ile

1972’de evlendi. İki çocuk sahibi aile Butan ile İngiltere arasında mekik dokudu. Fakat Suu Kyi 1998’de Myanmar’a dönme kararı aldı. Ülkede hapis hayatı yaşa- yacağı ve kocasını tekrar göremeyeceği aklının ucundan bile geçmemişti.

Cunta, yönetime el koymuş halk ise reform yapılması için sokaklara dökülmüştü. Suu Kyi bu dönemde partisini kurarak politikaya atıldı. Fakat kısa süre sonra tutuklandı.

Yurt dışına çıkıp serbest kalmayı reddetti. 1990’da partisi seçimlerden ilk sırada çıktı. Fakat askeri cunta seçimleri iptal etti. Uluslararası kamuoyu bu karara tepki gösterdi, muhalif lideri Nobel Barış Ödülü’ne layık gördü.

5 yıl sonra cunta, liderin serbest bırakılmasını kabul etse de ülkeyi terk etmesi için baskı yapmakta gecikmedi.

Ülkeden ayrıldığı takdirde geri dönemeyeceğini bildiği için muhalif lider 5 yıl boyunca ne kocasını ne de çocuklarını görebildi. 1999’da kocasını kanserden kaybetti. Çocukları ise ondan uzakta büyüyecekti.

2000’de yeniden tutuklandı. 2002’de serbest bırakıl- dı. 2003’te ise seçim konvoyu cunta yönetiminin finanse ettiği çeteler tarafından kundaklandı. Saldırıdan kıl payı kurtulan Suu Kyi tekrar tutuklanmaktan kaçamadı. Tüm uluslararası baskılara rağmen 7 yıl hapis yattı.

Bu kadının inanılmaz hayatı ‘The Lady’ adlı filme de konu oldu. Demokrasi ve insan hakları için belki de tüm hayatını ve ailesini feda etti. Tek umudu ilerleyen yaşının demokratik ve özgür bir Myanmar’ı görmesine izin vermesi.

lHaber Merkezi

Yemin törenini boykot etti

Aung San Suu Kyi

İspanyaʼda

2012ʼde 14 kadın öldürüldü

İ

ngiltere'de her üç günde bir kadın, şidde- te maruz kaldığı için hayatını kaybediyor.

Haftada yaklaşık 2 kadın eşi veya arkadaşı tarafından öldürülüyor. İçişleri Bakanlığı'nın istatistiklerine göre her yıl yaklaşık 150 kadın ev içi şiddete kurban gidiyor ve tüm şiddet suç- larının dörtte birini ev içi şiddet oluşturuyor.

Fransa'da çeşitli şekillerde şiddete maruz kalan kadınların oranı % 95'i buluyor. Her 4 günde bir kadın eşi veya erkek arkadaşı tarafından öldü- rülüyor. Her yıl 25.000 kadın tecavüze uğruyor.

lHaber Merkezi

Kadına yönelik şiddet tırmanışta

ʻ

(5)

dünya Newaya Jin

Mayıs 2012 5

Hacer ALTUNSO

Y

Ayrı parçalar ortak sorunlar

K

ürt kadınları Güney Kürdistan'nın Hewler kentinde mayıs ayı sonunda yapılacak Ulusal Kadın Konferan- sı'na hazırlanıyorlar. Bu konferans daha önce Avrupa ve Amed'de yapılan konferansların üçüncüsü olacak. Avrupa ve Amed'de yapılan konferansların sonuçları basına çok olum- lu yansımıştı. Özellikle Kürtlerin ulusal birliği sağlamasında kadınların rollerini oynamaları ve Kürdistan'da kadın hakları mücadelesinin ortaklaştırılması açısından önemli kararlar alın- mıştı. Hewler'de yapılacak olan Ulusal Kürt Kadın Konfe- rans'nın özelde bu yıl yapılması konferansa daha büyük so- rumluluklar yüklemektedir. Neden mi?

1-Kürt kadınları bir asırdır parçalanmış ülkelerinde farklı rejimlerin denetiminde yaşamaktalar. Ancak sömürgesinde olduğu ülkelerin tümünün Kürtlere yaklaşımı aynıdır. Her dört parçada da Kürtlere özel politikalar uygulanmıştır. Kürt toplu- munun geleneksel toplum yapısı altında ezilen Kürt kadınları;

sömürüsü altından bulundukları rejimlerin cinsiyetçi politika- ları da eklenince, iki kat daha fazla ezilmişlerdir. Mesela recm, sünnet, berdel, başlık parası vb uygulamaların sürmesinde bu bölünmüşlüğün önemli bir payı vardır. Kürt kadınları her dört parçada da benzer sorunlar yaşamaktadır. Ortak olan sorunla- rın başında cinsiyetçi yaklaşımlar gelmektedir. Ancak bu hem erkek egemen toplumsal yapı eliyle, hem de devlet eliyle yürü- tülmektedir. Eğitim sorunu uzun yıllar sömürgeci ülkelerin politikası olarak dayatıldı. Kürdistan'da ekonomik alt yapının geliştirilmemesi kadınlara birebir yansıdı. Yine aidiyat duygu- sundan mahrum olan Kürt erkekleri ailelerini ülkeleri gibi gör- düklerinden bütün yasalarını kadınlar üzerinde uyguladılar.

Kısacası Kürt kadınları ortak mücadele zeminleri oluşturmala- rı için konferans önemli bir işlev görecektir. Daha önce yapılan konferanslar da açığa çıkan buluşma paydaları artacaktır.

2- Ortadoğu ve Kürdistan'da yaşanan gelişmeler Kürt kadınlarını birebir ilgilendiriyor. Ortadoğu'nun dört devletiyle muhattap olan Kürtlerin her dört parçada demokratik toplumu inşa etmeleri Ortadoğu halkları açısından da büyük öneme sahip. Geçen yıl 'Arap Baharı' olarak adlandırılan ayaklanmalar sonrasında kadınların yeni gelen hükümetlerce zaten çok sınırlı olan hakları daha da sınırlandırılmaya başlandı. Ayak- lanmalarda halkların demokratik talepleri olmasına, kadınlar da bu ayaklanmalarda yer almasına rağmen el değiştiren yöne- timler kadınları dıştaladı. Kürt kadınları bu gelişmeleri yakın- dan izliyorlar. Dolayısıyla demokratik toplumun inşası hem Kürtler açısından, hem de Kürdistan'da yaşayan halklar açısın- dan önem taşımaktadır. Demokratik toplumunun gelişimi için kadınların yaşamın her alanında aktif olması gereklidir. Kürt kadınları bu bilinçle büyük bedeller ödeyerek mücadelelerini sürdürmektedirler.Yani demokratik ulus inşasında kadınların rolü tartışmasızdır.

3- Kürt halkı belki de uzun yıllardan sonra ilk kez her dört parçada demokratik haklarına bu denli yaklaşmış durumda.

Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler Suriye, İran, Irak ve Türkiye'yi birebir etkilemektedir. Her ne kadar Türkiye bu gelişmelere öncülük etmek istese de anlaşılan evde ki hesap çarşıya uymu- yor. Dolayısıyla Anti-Kürt ittifakı can çekişir durumda ve uzat- maları oynamaktadır. Kürt halkı açısından ise büyük tehlikeler kadar, büyük fırsatlarda açığa çıkmıştır. Ancak bu gelişmeler- den Kürtlerin sonuç alması ulusal birliğin sağlanmasıyla bire- bir bağlantılılıdır.Kürt kadınlarının ulusal birliğin sağlanmasın- da ki rolü her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır.

Bilindiği gibi 20.yüzyılın başında Ortadoğu dizayn edilir- ken Kürt halkı daha parçalı bir pozisyondaydı. Bu parçalılı- ğın bir boyutu ulusal bilincin gelişmemesi iken diğer yanı da küçük kazanımlara göz dikilmesiydi. Kürt halkının yaşadığı deneyimler 21.yüzyılın başında buna izin veremeyecek denli acılarla oluşmuştur.

Tüm bunlar dikkate alındığında Ulusal Kürt Kadın Konferansı'ndan Kürt kadınlarının büyük beklentileri olduğu açık. Kürt kadınları her parçada yürüttükleri mücadele ile güç- lerini ortaya koymuşlardır. Erkeğin ve devletin cenderesinde kalmış olan Kürt kadınları özgürlüğün anlamını ve kıymetini çok iyi bilmekteler. Kadın bilinçlenip örgütlenmedikçe erkeğin değişmeyeceğini dolayısıyla toplumunda dönüşmeyeceğini yine en iyi Kürt kadınları bilmektedir. Kürt kadınları ekonomik, sosyal, siysal alanlara bilinçli katılımın sonuçlarını da iyi bil- mektedir. Dolayısıyla daha bütünlüklü, örgütlü bir mücadele- nin yaratacağı kazanımlar hem Kürt kadınları, hem de Ortadoğu'lu kadınlar için hayati öneme sahip olacaktır.

xece12@yahoo.fr

H

indistan, kadın sorunları ve bu sorunlarla mücadele konusunda önemli tartışmala- ra konu olan ülkelerin başında gelmekte- dir. Evlilik dışı beraberlikler, çok eşlilik, ayak bağla- ma, sati -kocası ölen kadının kendini yakmasına dayanan Hint geleneği- gizli kölelik, kız çocukları- nın öldürülmesi gibi uygulamalar kadın hareketinin çıkış noktasını oluşturuyor. Diğer taraftan ise Ana tanrıçanın ana vatanlarından biri olması, çok kül- türlülüğü nedeniyle de tecrübe edilmesi zor gele- neklerin anavatanıdır.

Tüm dünyada olduğu gibi Hindistan’da da femi- nizm, ulusal hareketlerle birlikte gelişti, büyüdü.

Bu mücadele ile paralel, kademeli olarak birçok hakkı elde eden Hint kadını, 1953 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu başkanlığına Vijaya Lakshmi Pandit'i göndermeyi başarmış, ardından da ilk kadın başbakan İndira Gandhi seçilmiştir. 19.yy başlarında hareketin önündeki isim Raja Ramuhan Roy ise kadın hakları için ilk kampanyalar başlatan isimdir.

Hindistan’da kadın mücadelesi sosyo-ekono- mik ve siyasal dokuyu oluşturan kast sistemine, din ve kültürel farklılıklara karşı tüm Hindistan ve herkese kolektif hak, iddiasıyla hareket ederek kadın hareketleri açısından önemli kazanımlar elde eder.

Hindistan'da kadınların yaşadığı cinsiyet ayrım- cılığı birçok kadın hareketinin oluşmasına neden olmuştur. Bunlardan AIDWA- Tüm Hindistan Birliği, SEWA-Serbest Çalışan Kadınlar Örgütü, Hindistan Devrimci Kadınlar Örgütü- India Revolutionary Women Organization - (AIRWO), Kadına karşı şiddet, tecavüz ve namus cinayetle- riyle mücadele için Pembe Örgüt-Gulabi Gang gibi önemli kadın örgütleri bulunmaktadır.

AIDWA –Tüm Hindistan Demokratik Kadınlar Birliği

AIDWA –Tüm Hindistan Demokratik Kadınlar Birliği: Hindistan Marksist Komünist Partisi’nin yan örgütüdür. 1981 yılında kurulan örgüt Hin- distan’da kastlar, kadın hakları, eğitim, istihdam ve statü, cemaatçilik, çocuk hakları, afet, yok- sulluk vb. çalışmalarıyla, 2007 yılı itibariyle 23 eyalete yayılmış ve 10 milyondan fazla üyesi bulunmaktadır.

Örgüt ilk ulusal konferansını üyelerinin tama- mını temsil eden 590.000 delege ile 1981’de Chennai’de gerçekleştirdi. Anti-emperyalist ve proleter ilkelerle hareket eden örgüt bu anlamda Hindistan Özgürlük Mücadelesi’nde de etkili, iradi güç olmuştur.

AIDWA, Hindistan kadınının özgürlüğünün sis- temik bir değişimle mümkün olabileceğini, bu anlamda geleneksel yapının kırılarak, kadınları aşağı gören kültürel algının değişmesi gerektiğini savunuyor. Kapitalist sistemin dayattığı modern tüketim kültürü ve hala önemli bir yere sahip olan patriarkal değerlerin yarattığı çelişkilerden yola çıkan AIDWA; kadına yönelik şiddet, konfederal sistem, ekonomi-politika, hukuk, siyaset, medya, azınlık hakları vb. konuları programına almış, bu konuda önemli çalışmalar yürütmektedir.

Yargı yoksul kadınlara karşı önyargılı Anayasal değişimle kimi yasalar eşitliği garanti- lemesine rağmen doğrudan kadın hakları ile bağ- lantılı olan konularda mahkemeler genellikle tutu- cudur. Yargı özelde yoksul kadınlara karşı önyargılı- dır. Çalışan kadınlara ya da sivil kodlara-toplumca belirlenen roller-karşı yanlı olunmakta, soruna pat- riarkal zihniyetle yaklaşılmaktadır. Kız çocuklarının evliliği ve satilik yasak olarak kabul edilse bile yargı- tay ve mahkemeler bu zihniyetten kopmamışlardır.

Hareket bu konuda yasal reformların yanı sıra adalet kürsülerinde oturanların zihniyetinin değişmesi gerektiğini ve buna karşı mücadele ediyor. Mahkemelerin ancak bu şekilde kadınlar için erişilebilir bir çözüm zemini olabileceğine kanat getiriyorlar.

Kadına yönelik taraflı bütçe: AIDWA, artan yok- sulluk ve istikrarsızlığın en çok kadınları etkilediği tespitinden hareketle ekonomi-politikasını oluştur- muş durumda. Bu anlamda; yaygın ekonomik eşit- sizliğe dayalı şiddeti görünür kılmak için kadın örgütleri ile ortak çalışmalar yürüterek, zamlara karşı kampanya, mikro finans üzerine ulusal kon- gre, yıllık ekonomi politikalarında merkezi yönetim- le görüşmeler-ortaklaşmalar, kadına yönelik taraflı bir bütçenin oluşturulması, yoksullara dönük kal- kınma programları vb. çalışmaları yürütmektedir.

Çatışmalar içinde yok sayılan kadın: Toplumsal yapılar içinde güvenliği tehdit eden şiddetli kutup- laşmalar, farklı görüş ve sesleri her zaman göz ardı edilmesi; azınlıkların din veya devlet adına yaptığı bölücülük ve yol açtığı çatışmalar içinde kadın yok sayılıyor. Örgüt bu sömürü gerçekliğinden hare- ketle mücadele ediyor.

Buna karşı kadın birlikleri örgütlemesine gide- rek, dinsel ve kültürel farklılıklar içinde kadının karşı karşıya kaldığı sorunlara dönük bir yaklaşım geliştirmektedir.

Bu anlamda farklılıkları ortak programlarla bir

araya getirerek özgünlükleri dışlamadan şiddet, gelenekler, yoksulluk vb. konularda kampanyalar geliştirmiş; her kesimden oluşan kadın birlikleri oluşturmuştur.

Şiddet her yerde

Hindistan'da kastlar ve gelenekler kadına yöne- lik şiddetin korkunç düzeyde yaşanmasına neden olmaktadır. AIDWA, artan şiddetin ortadan kaldı- rılması için çeşitli eylemsellikler geliştirmektedir.

Yine gelişen küresel medya kadın bedenini metalaştırarak şiddete teşviki arttırmaktadır. Bir yandan geleneklerle kapatılarak, baskı altında tutuluyor iken, diğer taraftan medyada pornogra- fik veya geleneksel model görüntüler yaygınca kul- lanılmaktadır. Seks ve şiddet içeren kadın sunum- larıyla Hint kadını nesnelleştirilmektedir.

AIDWA, kadın vücudunun sömürülmesini eleş- tirerek, ‘medya kontrol’ vb. çalışmaları yürütüyor.

Bu tür etkinliklerle medya politikalarını teşhir edip değiştirmeyi amaçlıyor.

Ekoloji politikalarının yerli kabileler üzerindeki etkisine dikkat çeken örgüt, büyük ticari çıkarlar uğruna doğal kaynakların istismarına dönük çalış- malar yürütüyor. Madencilik, su ve doğal kaynakla- rın özelleştirilmesine karşı da politikalar geliştiriyor.

Yüzyıllardır büyük siyasi hareketler ve toplum- sal değişimde Hintli kadınlar önemli roller oyna- mıştır. Buna karşın seçilmiş organlar içinde temsi- liyeti azdır. Yarattığı değişim ile orantılı bir temsil yakalayamamıştır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle karar verme organlarında da kadının konumu dengesizdir.

AIDWA kadınların siyasete aktif katılımı konu- sunda toplumun tüm kesimlerini kapsayan eylem ve etkinlikler de yapmaktadır. Hukuki, siyasal, sos- yal, her alanda topluluklar ve kadınlar için eşit hak- lar konusunda kararlı olan AIDWA, çalışmalarını aralıksız sürdürüyor.

Değişen yasalar ve değişmeyen kodlamalar

Hindistan’da kadın mücadelesi kastlar ve gelenekler karşı yürütülüyor. Hindistan’da kastlar ve gelenekler kadına yönelik şiddetin korkunç düzeyde yaşanmasına neden olmaktadır.

lGule CAN

K

adınların, polisten sevgililerinin şid- det ve cinsel suçlarla ilgili sabıkala- rını istemesinin önünü açan 'Clare Yasası', bu yaz İngiltere'de dört pilot bölge- de uygulanmaya başlayacak

"Clare Yasası"nı, eski sevgilisi tarafından öldürülen Clare Wood'un babası Michael Brown'un başlattığı imza kampanyası sonu- cunda kabul edildi.

Yasayla polis, partnerlerinin şiddet ve cinsel suçlara dair eski sabıkalarını soran kadınlara bilgi vermekle yükümlü hale geliyor.

İçişleri Bakanı Theresa May, haftada iki kadının eski ya da mevcut partneri tarafın- dan öldürüldüğü İngiltere'de böyle bir yasa- nın bir gereklilik olduğunu söyledi.

May, yasanın fişleme veya casusluk gibi amaçlarla kötüye kullanılabileceğine dair

kuşkular olduğunu, ayrıca kanıtlanmamış iddiaların masum bireylerin fişlenmesine neden olabileceğini ifade ederken, 12 aylık pilot uygulama sırasında bu risklerin test edileceğini açıkladı.

Yasa Manchester, Gwent, Nottingham- shire ve Wiltshire bölgelerinde uygulana- cak. İngiltere'de 2010'da 94 kadın erkek- ler, 21 kadın ise sevgilileri tarafından öldürüldü.

Clare Wood (36), Şubat 2009'da inter- nette tanıştığı eski sevgilisi George App- leton tarafından yakılarak öldürüldü. Wood, sevgilisinin kendisini ölümle tehdit ettiğini ve cinsel şiddet uyguladığını söyleyerek bir- çok kez polise şikayet etmiş, korunma tale- binde bulunmuştu.

Daha önce kadınlara yönelik saldırılar- dan dolayı birçok sabıkası bulunan George Appleton, bir kere tutuklansa da kefaletini ödeyip serbest bırakıldı.

l Haber Merkezi

Kadınlar 'Clare Yasası' ile korunacak

(6)

ekoloji

Newaya Jin Mayıs 2012

6

K

ozmetiğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir ve neredeyse yeryüzünde ki tüm toplumlarda koz- metik öteden beri kullanılagelmiştir.

Kozmetik ürünlerinin kullanımıyla ilgili ilk arkeolojik veriler eski Mısır'da bulunmuştur ve M.Ö 4000 yıllarına aittir. Eski Yunan ve Roma döneminde de kozmetik kul- lanımı oldukça yaygındır. Romalılarda ve eski Mısır'da zehirli etkileri bilinmeksizin sadece daha güzel görünme adına yaygın şekilde kurşun ve civa kullanılmıştır.

İncil’den yapılan alıntılara bakılırsa bu dönemde parfüm olarak Boswellia ağacının özü ve özel bir kahve türü olan myrh kullanılmıştır.

İlk deodorant 1888' de, Roll-on deodorant 1952'de, gazlı deodorantlar ise 1965'te üretilmeye başlanmıştır.

Ancak Ozon tabakasına zarar verdiği gerekçesiyle Kyoto protokolunu imzalayan ülkelerde eski nesil gazlı deodo- rantların üretilmesi ve satışa sunulması yasaklanmış durumdadır.

1990'lı yıllardan sonra yaşlanma karşıtı, bilimsel verilere dayanan dermo-kozmetik ürünler peptidler, doğal ajanlar içeren ürünler, doğaya zarar vermeyen ren- kli kozmetikler, amonyak içermeyen organik saç boyala- rı, doğal tüy azaltıcılar, SLES ( Sodium lauryl ether sulfa- te ) ve SLS ( Sodium laurylsulfate ) içermeyen özel şam- puanlar, erkekler ve çocuklar için özel olarak üretilmiş kozmetikler vs. artan oranlarda pazar payı bulmuşlardır.

Bilim ve teknolojinin faydacı yaklaşımı

Günlük hayatımızda çokça karşılaştığımız çevre sorunlarının birçoğu kullandığımız bazı kimyasal ürünler- den kaynaklanmaktadır. Zira bilim ve teknolojinin sadece faydacılık anlayışı ile gelişmesi ekolojik sistemi tahrip etmekte, çevreye de sürekli şekilde yeni kimyasal madde- ler salmaktadır. Kimyasal maddelerin aşırı üretimi ve tüketimi sonucu bugün artık kimyasal bir kaos yaşanmak- tadır. Üretimi yapılan kimyasal bileşik sayısının 65 milyo- nu bulduğunu biliyoruz. Pek çok kimyasal madde, tehli- kesinden habersiz olarak evlerimize; iş yerimize, gıdaları- mıza ve vücudumuza girmekte; çevreye ve canlılara etki- leri araştırılmaksızın kötü etkilerini sürdürmektedir.

Şampuanlar ve içlerindeki kimi zararlı maddeler

SLS ( Sodium Lauret Sulfate), SLES ( Sodium Lauryl Ether Sulfate), ALS ( Ammonium Laureth Sulfate), MLS ( Magnesium Laureth Sulfate)

Bu hammaddelerin zararları: Derinin zarar görmesi- ne yol açar. Kök hücrelere zarar vererek saç dökülmesine sebebiyet verir. Kalp ve ciğer gibi organlara kadar girerek iltihaplara yol açar. Çocuklarda gözlerin gelişimini engel- ler. Sülfat bazlı hammaddeler üretim kolaylıkları ve ucuz- lukları sebebiyle kozmetik sektörü başta olmak üzere endüstriyel temizlik maddelerinde de bulunur. Yani sadece şampuan ve diş macunlarında değil bulaşık deterjanı, sıvı el sabunu, oto şampuanı vb. üretiminde kullanılır. Bu hammaddeler sadece insanlara değil, suda düşük oranda çözündükleri için, atık sularla birlikte, nehirleri, gölleri ve denizleri kirletmekte, doğaya büyük zarar vermektedir. Şampuanlarla sıvı sabunlar aynı mad- deden yapılıyor. Birisi 1 lira, birisi 5 lira aradaki fark cebi- mize de zarar. Demek ki o reklamlardaki insanlar boşa güzel saçlarını göstermiyor. İşin ürperten bir diğer kısmı bu hammaddelerin diş macunlarında da olması.

Şampuanlarda köpüğün çok ve kalıcı olmasını sağla-

yan bu maddeler, trietanolamin (TEA), dietanolamin (DEA), monoetanolamin (MEA) özellikle SLS ve diğer sülfatlı hammaddelerle birleşince, vücuda teması halin- de dahi zarar verebilecek olan “nitrozoamin”leri oluştu- rurlar. Bu maddelerin laboratuvar hayvanlarında yapılan incelemelerde beyin hasarına neden olduğu tespit edil- miştir. İnsana zarar verdikten sonra atık sularla, nehirle- re göllere karışıp, o bölgedeki canlılığı tehdit ediyorlar.

Bizler derelerin çevresinde atık bırakan fabrika arayadu- ralım, aslında fabrika evlerimizin içinde, gün be gün atık sularla birlikte doğayı biz zehirliyoruz.

Koruyucu hammadeler

Kamuoyunun yakından tanıdığı bir koruyucu ham- madde olan paraben, kozmetiklerin raf ömrünü artırmak için kullanılır. En son Fransız hükümeti tarafından yasak- lanmıştır. Paraben insanlarda, Endokrin (hormon) bozulmasına neden olur. Parabenler, östrojen hareketini taklit edebilir ve üreme ve cinsel gelişimi engelleyebilir.

Ayrıca alerjik reaksiyonlara sebep olurlar.

Kozmetikler (Fondoten, pudra, göz farı, maskara, makyaj temizliyiciler, ruj, çabuk kuruyan ojeler). İlaçlar (Krem- merhem şeklinde ilaçlar, göz, kulak ve burun damlaları, rektal -vaginal ilaçlar, bandajlar, lokal aneste- zik ilaçlar)

Kişisel bakım ürünleri (Nemlendirici losyon ve krem- ler, diş macunu, diş tozu ve temizliyicileri, güneş yağları, cilt temizleyiciler, terlemeyi önleyici deodorantlar, sabunlar…), Gıdalar (Salata sosları, mayonez, hardal, ketçap, dondurulmuş gıdalar-sebzeler, reçeller, meyve suları…)

DMDM hydantoin kozmetik koruyucusu olarak kulla- nılır, kanserojen olarak kabul edilen formaldehiti açığa çıkarır. Formaldehitlerin kullanımı 2012 yılından itiba- ren kimya sektöründe tamamen yasaklanacaktır. Biz bu maddeleri her gün doğaya salıyoruz. Kendimizi zehirledi- ğimiz yetmiyormuş gibi bitkileri zehirliyor, geleceğimizi karartıyoruz.

Bir gıda koruyucusudur, maalesef hazır gıdaların çoğunda bulunmaktadır. Son dönem kozmetiklerde de kullanımı artmıştır. İngiltere Sheffield Üniversitesinin maya hücreleri üzerinde yaptığı araştırmada, sodyum benzoat (e211) adlı koruyucu maddenin, hücrelerin

“güç istasyonu” olarak tanımlanan mitokondride DNA hasarına yol açtığı tespit edildi. En son Coca Cola firma- sı bu maddeyi kullandığı için özür dileyerek kullanımına son vermiştir.

Propylene glycol - Petrol kökenli hammade Petrol kökenli bir hammaddedir, başta şampuanlar ve parfümler olmak üzere sık kullanım alanı vardır. Sinir sitemine ve bazı hassas organlara zarar verdiği bilinmek- tedir. Petrol kökenli diğer hammaddeleri yazının ilerle- yen kısmında belirteceğiz.

Dimethicone (silikon)

Kozmetik sektöründe yoğun kullanılan bu hammadde şampuanlarda saçı yumuşatma ve parlaklık verme ama- cıyla kullanılır. Ancak uzun va- dede saçları zayıflattığı ve döktüğü bilinmektedir.

İnsana zararı saç dökmesi ama doğaya zararı daha büyük. İçine girdiği kozmetiklerin doğada çözünebilirlik oranını düşürüyor, dolayısıyla zehirli maddenin zehrini daha uzun süre korumasını sağlıyor.

Şampuanlar ve kremlerde de durum farksız değildir.

Krem içerikleri liquid petrolatum (petrol yağı) ve vaze- linden geçilmiyor. Çevre kirlendi, ozon tabakası delindi.

Kullanılan pudralar, boyalar, ojeler bunları temizlemek için gereken maddeler, koca bir endüstriden bahsediyo- ruz. Ticaret hacminin büyüklüğü trilyon dolar civarında.

Doğayı korumak elimizde

Sonuç olarak; temizlenmek için neden doğal sabun- lar kullanmayalım. Yüzyıllardır insanlığın yaptığı gibi. İlla güzel kokmamız gerekiyorsa bitki esansları kullanabili- riz. Güneşten korunmak için, petrol yağı içeren ürünler yerine, cacao butter veya shea butter kullanabiliriz. Bu yağlar güneşe karşı koruyucudur.

Kısacası doğayı korumak elimizde. En büyük güç biziz.

Çünkü üretim toplumunu var eden şey tüketim toplumu- dur. Farkında olmadığımız büyük bir gücümüz var elimiz- de, tüketimden gelen gücümüz. Eğer biz doğru ürünleri tüketmeye yönelirsek, bundan başta sağlık bakımından bizler, çevre kirlenmesi bakımından doğa kazanır.

lSidar FIRAT

Kimyasal maddelerin aşırı üretimi ve tüketimi sonucu bugün artık kimyasal bir kaos yaşan- maktadır. Üretimi yapılan kimyasal bileşik sayısının 65 milyonu bulduğunu biliyoruz.

Yaşantımızdaki kozmetik kirlilik

Ç

inli arkeologlar, Sincan Uygur Özerk Bölgesin’de "ölüm denizi" olarak bilinen Taklamakan Çölü'nde antik bir kentin kalıntılarına ulaştı. Çin’in en büyük çölü olan Taklamakan’da ortaya çıkarılan antik kentin en az 64 bin metre kare büyük- lüğünde bir alana yayıldığı belirtildi. Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nden Dr. Wu Winhua’nın başında bulunduğu arkeoloji ekibi, kalıntılara ait genel görüntüye bakarak, kentin Batı Han Hanedanlığı döneminden (M.S 206-220) kurulduğunu tahmin ediyor.

Wu, kentin neredeyse tümünün kumlar altında kaldığını, ancak dört duvarının halen

belirgin olduğunu belirtti. Kentin en iç duvarın güneyden kuzeye 17.8, doğudan batıya ise 14.6 metre uzunluğunda olduğu ifade edildi.

Şehir merkezinde bulunan ikinci duvarın ise yıkılan direklerden ve kırılmış kırmızı çömleklerden oluşan dört bin metre karelik bir alanı çevrelediği belirtildi. Wu, üçüncü duvardan kavak tohumları ve hünnap ağacı parçaları çıkar- dıklarını, bu sebeple bu duvarın ‘bulvara’ ait olduğunu düşündüklerini söyledi.

En dıştaki şehir duvarı ile ‘bulvar’ arasında çok sayıda ev bulunurken, kamışlardan yapılmış bir de çit ortaya çıkarıldı. Hotan kentinin Kira ilçesinde bulunan antik kentin, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949 yılın- dan bu yana Taklamakan Çölü’nde keşfedilen en sağlam

kalıntılar olduğu ifade edildi. Wu, antik kentin bir zaman- lar bir garnizon veya bir kabile şefinin evi olarak kullanıl- mış olabileceğini söyledi. Jeoloji ve Jeofizik Enstitüsü üyesi Dr. Tang Zihua, topladıkları kavak tohumları ve ağaç parçalarını Pekin’e göndererek karbon 14 tarih saptama yöntemiyle ait oldukları kesin tarihi belirleye- ceklerini söyledi.

Tang, bitki tohumlarının ve tahtanın bir zamanlar bol olduğu bölgenin, Han Hanedanlığı döneminde sulak bir arazi olduğunu tahmin ediyor.

Orta Çağ’ın en ünlü ticaret yolu, İpek Yolu’nun en güneydeki ucunun, Taklamakan Çölü’nden geçtiğine dik- kat çeken Çinli arkeologlar, “ölüm denizi” olarak bilinen çölde çok sayıda tarihi kalıntının gömülü olduğuna inanı- yor. 337 bin metre karelik bir alana yayılmış olan Taklamakan Çölü, Çin’de “Bir kez ayak basıldı mı, geri dönüşü olmayan bir yer” olarak kabul ediliyor.

lAraştırma Merkezi

"Ölüm denizi"nde yok olan kent

B

ugüne kadar yalnızca memelilerinki kadar büyük beyinle mümkün olabileceği sanı- lan bir özelliğin arılarda da olduğu ortaya çıktı. Yapılan bir araştırma arıların nesneler arasın- da bağ kurabildiğini; benzerlik, farklılık ve büyük- lük gibi kavramları oluşturabildiğini ortaya koydu.

Arıların, nesneler arasındaki ilişkilerin farkında olduğu ortaya çıktı.

Fransa'daki Bilimsel Araştırma Merkezi'nden bilim insanları, bugüne dek bu ilişkilerin memelile- re özgü olduğunun sanıldığını ancak arıların da bir nesnenin diğerinin "altında", "yanında" ya da "üze- rinde" olduğunu "anlayabildiğini" belirledi.

Bu "beklenmedik saptama", "kavramsal bir bilginin özümsenmesinin" ancak memelilerinki kadar büyük beyinle mümkün olabileceği tezine gölge düşürdü.

İnsanların farklı nesneler arasında bağ kurduğu- nu ve "aynı", "farklı", "daha büyük" ya da "diğerinin üzerinde" gibi kavramlar kullandığını belirten bilim insanlarından Profesör Martin Giurfa, arıların da besin kaynağına ulaşmak için kavramlar oluştura- bildiğine dikkati çekti.

Araştırmacılar, konumu değişen bazı görün- tülerin arasına yerleştirilen iki delik aracılığıyla arıların şekerli suya ya da acı bir sıvıya ulaşabil- melerini sağladı.

Otuz kadar denemeden sonra arıların hatasız olarak şekerli suya giden "bağı kurduğu", hatta bunu daha önce görmedikleri görüntüler kullanıldı- ğında bile yapabildiği vurgulandı.

Bilim insanları insanlara ve bazı primatlara özgü olduğu sanılan bu yeteneğin arılarda da bulunması- nın "konuşma olmasa da" ve "beyin çok küçük olsa da" karmaşık bilişsel çözümlemelerin mümkün olduğunu gösterdiğini belirtti.

ABD Bilimler Akademisi'nin dergisi PNAS'ta yayımlanan araştırma ayrıca hayvanlarda kavrama, insan psikolojisi, sinirbilimi, yapay zeka gibi konu- lardaki birçok teze de gölge düşürmüş oldu.

Arılar da nesneler arası bağ kurabiliyor

lAraştırma Merkezi

G

uadeloupe sahilerinin derin suları mer- canların ve renk renk egzotik su yaşamı- nın acı gerçeğini gözler önüne seriyor.

Mercanların can savaşı verdiği derinler, çevre kirli- liği, küresel ısınma ve zamansız avlanmanın kurba- nı. Bir tatil cenneti olan Guadeloupe deniz ölümle-

rinde dünya üçüncülüğünü göğüslüyor.

Mercanların can pazarı

lAraştırma Merkezi

Referanslar

Benzer Belgeler

Çevre ve Orman Bakanl ığı’nın “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir” kararını iptal eden mahkemenin, 13 sayfal ık gerekçeli kararında ‘aynı

Approximate analytical solution of the equations (3-5) using Taylors series method Taylor series method is accessible to all students and engineers; it might be the

Reşit Saffet Atabinen yalnız memle­ ketimizde değil, milletlerarası .basın âleminde de tanınmış bir Türk diplomatı ve bilhassa batı dil­ leri ile neşriyat yapan

ücretin o gün içerisinde harcanmasından dolayı aldıkları ücret ile ilgili ‘‘ek gelir olarak işime yarıyor’’, ‘‘elimde harçlığım oluyor’’ ifadeleri kadınların

Ayrıca, her ne kadar affetme ve bağışlama barış sürecinin vazgeçilmez bir parçası olsa da, uzlaşmanın diğer bileşenlerini dikkate almayan ve çatışmanın

Mengs (1723 - 1774) Romada Winckelmann ile beraber Neo-classique'in temelini atmışdı. Mengs ve Winckelmann Antikiteye avdeti» idare ediyor- du. Aynı asırda hissin

İzinsiz kopyalanamaz, başka sitelerde, sosyal paylaşım alanlarında isim ve logom kaldırılarak kullanılamaz

Üniversiteli gençlerin çalışma yaşamı, toplumsal yaşam ve aile yaşamı ile ilgili toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin görüşleri incelendiğinde, erkek öğ- rencilerin