• Sonuç bulunamadı

MUSÝKÝ - SES VE RENK ÝLE TEDAVÝ Yavuz Yektay

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "MUSÝKÝ - SES VE RENK ÝLE TEDAVÝ Yavuz Yektay"

Copied!
50
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YANLIÞ

GELENEKLER VE GÖRENEKLER

Dr. Refet Kayserilioðlu

Güngör Özyiðit

Nadide Kýlýç

ÇÝÇEK SÝLAHI YENECEK SEVGÝ NEFRETÝ SÝLECEK

MUSÝKÝ - SES VE RENK ÝLE TEDAVÝ

Yavuz Yektay

(2)

Sevgili Dostlar

Dr. Refet Kayserilioðlu ... 1 Yanlýþ Gelenekler ve Görenekler

Dr. Refet Kayserilioðlu ... 2 Esinler

Olgay Göksel ... 7 Çiçek Silahý Yenecek, Sevgi Nefreti Silecek Güngör Özyiðit ... 8 Musiki - Ses ve Renk ile Tedavi

Yavuz Yektay ... 13 Sorularla Ruhsal Olaylar

Özenç Kayserilioðlu ... 16 Ýnsanlarý ve Hayvanlarý Birleþtiren

Gizemli Psiþik Bað

Belgin Tanaltay ... 19 Kendime Mektuplar

Nelda Bayraktar ... 22 Ýnternetten ... 24 Ýki Yaþam Arasýnda

Çev: Arýn Ýnan ...26 Japon Yaþam Tarzý (ON)

Nadide Kýlýç ... 30 Iþýðýn Hazinesi

Çeviren: Nelda Bayraktar ...33 Panik Atak

Ali Rýza Tanaltay ... 38 Hoþ Problem

Zehra Ýskender ... 40 Mutluluk Üzerine

Zehra Ýskender ... 43 Mevlânâ’da Gülen Gerçek

Güngör Özyiðit ... 47

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 35 Haziran 2003

Sayý: 414 SEVGÝ YAYINLARI

TÝC. LTD. ÞTÝ.

adýna Sahibi ve Genel Yayýn

Müdürü Dr. Refet Kayserilioðlu

Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu:

Kazým Erdemoðlu 212 - 250 42 42 Okur - Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 212 - 252 85 85

Yönetim Yeri:

Aydede Caddesi Kývýlcým Apt. No.4/5 34437 Taksim, ÝSTANBUL

212 - 250 42 42 Yazýþma Adresi:

SEVGÝ DÜNYASI P.K.471-Beyoðlu, 34437

ÝSTANBUL Mizampaj ve Teknik Danýþman:

Hale Ürkmezgil Dizgi:

Özenç Dizgi Baský:

Anka Basým 212 - 629 01 83 Fiyatý: 2.500.000 TL.

Yýllýk Abone:

30.000.000 Yurt Dýþý: 35.000.000 TL.

(3)

Doðru olmak, iyi olmak, herkesi kardeþ bilip sevmek eðitimle olur önce. Sonra görgüler, çevresinde gördüðü güzel örnekler, kiþiyi doðruluða, iyiliðe ve sevgiye özendirir. Kiþi, böyle olanlarýn her yerde sevildiðini, sayýldýðýný, deðerli olduklarýný görür, özenir. Hele bir de iyiliklerinin, sevgilerinin ve dürüstlüðünün o kiþilere er geç geri döndüðünü gözleyince, özenmesi daha da artar. Sonra kiþinin kendi hayatýndaki tecrübeleri girer araya. Tecrübeleriyle, iyilik yaptýkça huzurlu olduðunu, gönülden sevdikçe sevildiðini, dürüst

oldukça herkesin güvenini kazandýðýný görerek sevinir, mutlu olur. Ve bu arada bu yolda edindiði bütün bilgilerin, görgülerin ve tecrübelerin doðruluðuna kiþi gönülden inanýr. Ýþte o zaman bu kýymetli bilgi, gönlün tasdikini (onayýný) sürekli alarak, akla yerleþir.

Bu hale gelmiþ kiþinin iyiliði, doðruluðu ve sevgisi gözlerinden taþan ýþýk olur.

Öyle kiþinin ruhunda ve aklýnda biriken hayýrlý elektrik, onun eline ve bütün vücuduna yayýlýr, bütün davranýþlarýna yansýr. Öyle kiþilerin elini sýkanlar huzur ve güven duyarlar. Onun ellerinden kendi vücutlarýna ýlýk ve tatlý duygularýn yayýldýðýný hissederler. Ve o hayýrlý kiþinin iyi, doðru ve sevgi dolu olduðunu anlarlar.

Bilirsiniz ki insanýn benimsediði duygu ve düþünceleri, onun bütün davranýþlarýna yansýr. Ýyi ve doðru bilgileri benimsemiþse, bakýþý da, dili de, eli de iyiliðini, dürüstlüðünü yansýtýr. Yanlýþ, kötü, zararlý bilgileri kendileri için çok faydalý görenlerin davranýþlarý da, bu düþüncelerini yansýtýr. Onlar derler ki: ‘Ýnsanlarý kandýracaksýn, doðruluk peþinde koþan enayileri bir güzel aldatacaksýn!... Sevgiyi, saflar için bir yem olarak kullanacaksýn!... Sana karþý çýkanlarý ve menfaatine zarar verenleri ya da dalgana taþ atanlarý sinek gibi ezeceksin!..’ Böyle diyen kiþilerin ise, gözleri ya hileli, kaçak bakar, ya da haince bakar. Böyle kiþilerin dilinden, güven verici hiç bir doðru söz çýkamaz. Öyle kiþilerin eli, insana diken gibi batar. Hiç kimse öylelerinin elini huzur ve güvenle sýkamaz. Herkes öyleleri için, belki yüzüne karþý bir þey söyleyemez. Ama arkasýndan ne hainliðini, ne zalimliðini, ne namussuzluðunu býrakýr söylemedik. Öyleleri asla sevilmezler ve asla huzurlu olamazlar. Her an bir kalleþliðe kurban gideceðinin kuþkusu ve endiþesi içindedirler. Ve etraflarýnda bir çok kiþide olsa, her zaman yalnýzdýrlar.

Bir gün de kötülükleri kendilerine döner. Su testisi su yolunda kýrýlýr.

Hangisi iyidir? Herkesin sevdiði, gözüne bakmaktan, elini sýkmaktan, gönle ferahlýk veren tatlý sözlerini dinlemekten huzur bulduðu iyi, doðru ve sevgi dolu bir insan olmak mý? Yoksa kimsenin gönülden sevemediði, elini sýkmaktan, hain ve hilekâr gözlerine bakmaktan çekindiði, çýkarcýlýk, sevgisizlik ve zalimlik saçan sözlerini dinlemekten kaçýndýðý sevgisiz, bencil bir kötü insan olmak mý? Hangisi iyidir? Tablolarý açýkça önünüze serdim.

Siz akýl sahibisiniz. Aklýnýzla doðrularý görecek, onlarý alacak, gönlünüze benimsetecek ve tüm davranýþlarýnýza yansýtacaksýnýz.

Sevgili Dostlar

En Derin Sevgilerimle

Dr. REFET KAYSERÝLÝOÐLU

(4)

Yanlýþ Gelenekler ve Görenekler

Aslýnda görenek ve gelenekler, tecrübelerle elde edilmiþ doðru tutum ve davranýþlardýr.

Ýnsanlarýn tekâmülü ve iyi yaþamasý için gereklidir.

Zamana ayak uyduramayan, geliþmeyen ve deðiþmeyen, yanlýþlýðý ve zararý görüldüðü halde terk edilmeyen, düþünülmeden, körü körüne

uyulan görenek ve gelenekler yanlýþtýr ve yükselmeye engeldir.

Dr. Refet Kayserilioðlu

(5)

HAYATINDAN HÝÇ MEMNUN DEÐÝL...

Yaþý 33 olan, yüksek tahsil yapmýþ, meslek sahibi bir haným. Sürekli huzursuz ve mutsuz. Yaþamaktan zevk almýyor. Bazen intiharý, canýna kýymayý düþünüyor. Bu yaþa kadar evlenememiþ, bir erkek arkadaþý da olmamýþ.

“Evlenmek benim için önemli deðil”

diyor ama, böyle yalnýz, çaresiz kalmaktan da hiç memnun deðil. Annesi ve kardeþleriyle oturuyor. Ýki ablasý var, onlar da hiç evlenmemiþ. Bir erkek kardeþi evli, baþka evde oturuyor. Diðer erkek kardeþi de evli ve onlarla ayný evde oturuyor. Gelinle anlaþamýyorlar, erkek kardeþiyle de sürekli çatýþýyorlar.

Ablalarý ve annesiyle de tartýþmalarý eksik olmuyor. Evde sürekli hýrgür oluyor. Herkes birbirini tenkit ediyor.

Güya birbirlerini sevdikleri için bir arada oturuyorlar. Ama kimse kimseyi saymýyor, övmüyor, aslýnda kimse kimseye deðer vermiyor. Onlar birbirlerini sevdiklerini sanýyorlar ama, gerçekte sevmiyorlar. Bir arada oturmalarý baþkalarýnca eleþtirilmek korkusundan oluyor daha çok. “El âlem ne der!..” endiþesi, onlarý birlikte sýkýntý çekmeye zorluyor sanki. El âlemin, konu, komþunun, akraba ve tanýdýklarýn ne diyeceði, onlarýn mutluluðundan, huzurundan daha önemli onlar için.

ÇEVRE BASKISI VE DEDÝKODU MAKÝNASI

Davranýþlarýný baþkalarýna göre düzenlemeye alýþmýþ olanlar, örf ve âdetlere, görenek ve geleneklere körü körüne baðlý olanlar, doðru yolu ve doðru davranýþlarý bulamazlar ve geliþemezler. Çevrenin baskýsý gittikçe artan bir zulüm halini alýr. Ýnsanlar birbirlerine sýkýntý çektirirler, göz göre göre ve bir hiç için. Oysa insanýn

davranýþlarýna ve yaþamýna doðru, yükseltici ve olgunlaþtýrýcý bilgiler yön verirse insan hem süratle yükselir, hem de mutlu olur. Çevrenin baskýsýnda ise doðru bilgiden çok, eski alýþtýklarýndan çýkamamak, yani tutuculuk ve kýskançlýk

rol oynar. Kimse kimsenin deðiþmesine, yükselmesine, baðýmsýz ve serbest hareketine tahammül edemez. Bir kimse deðiþmeye, etrafýndaki çemberi kýrmaya cüret ederse, dedikodu makinesi bütün hýzýyla iþlemeye baþlar. “Duydun mu Melâhat ne yapmýþ?!.” dinleyen merakla sorar: “Ne yapmýþ?!.” “Annesiyle, babasýyla kavga etmiþ, bavulunu almýþ bir arkadaþýnýn yanýna gitmiþ. Anne, baba üzülmüþler, ‘gel evine dön kýzým, el âlem bize ne der!’ demiþler, ama söz dinletememiþler.”

Dinleyen: “Bu kýzýn aklýndan zoru var galiba!..” der. Oysa Melâhat çocuk deðil, 26 yaþýnda iyi bir iþi ve kazancý olan bir haným. Onun için, “kendi hayatý hakkýnda serbestçe karar vermek hakkýna sahip” diyen yok. Onun bu davranýþý hür iradesiyle hareket etmek olarak yorumlanmýyor. Aksine isyan eden, düzenin dýþýna çýkan, gelenek ve görenekleri yýkan olarak niteleniyor.

Kýnamalar, ayýplamalar ve kötülemeler sürüp gidiyor. Dedikodu makinesi

Ýnsanlarýn davranýþlarýna, yükseltici, doðru, hakka ve sevgiye dayalý bilgiler yön

vermelidir.

(6)

Melâhat hanýmý pes ettirebilirse, onu evine, uslu çocuk olarak geri çevirebilirse, baþarýya ulaþmýþ oluyor.

Aksi halde çok kiþi Melâhat hanýmla selâmý, sabahý kesmeye kadar götürüyor iþi. Bu tutum küçük þehirlerde, dar çevrelerde daha belirgin olarak görülüyor. Melâhat haným bir örnek sadece.

Ýnsanlar doðruyu, güzeli, yararlýyý aramýyorlar, alýþtýklarý kalýplardan, yanlýþ da olsa çýkmak istemiyorlar. Bu tutum aile iliþkilerinde ve dini inançlarda daha çok görülüyor. Öze, esasa boþ vererek, sadece þekli korumaya özen gösteriliyor. Þekil kurtulsun da, insan ister sýkýntý çeksin, ister gerilesin, ister mutsuz olsun, hatta ruh hastasý olsun aldýrýþ eden yok. Yeter ki þekil kurtulsun.

Bana gelen hanýmýn sýkýntý çekmesi, bunalmasý, aile ortamýnda boðulmasý, hasta olmasý olaðan karþýlanýyor da, o kýzýn o evden ayrýlmaya kalkmasý ailesince de, tanýdýk ve akrabalarýnca da çok yanlýþ ve kötü bir tutum olarak niteleniyor.

KADIN HASTA OLMUÞ

Bir haným gelmiþti tedaviye.

Temizlik hastasý olmuþ, sürekli elini yýkýyor, vücudunu yýkýyor, tuvaletten çýkmasý çok zor oluyor. “Üstüme sýçradý”, “yýkadým ama temizlenmedi”,

“pis oldum” korkusu bütün ruhunu kaplamýþ durumda. Ona yaptýðým hipnoz tedavisinden kýsmen faydalandý ama, tam iyileþmedi. Hastalýðýn temel nedenini aramaya koyuldum. Hipnoz içinde yapýlan araþtýrma ve soruþturmalarla (Hipno-analiz) esas sebebi yakaladým. Haným üç dört senedir, çok efendi bir beyle evli. Adam hanýma çok iyi davranýyor, bir dediðini iki etmiyor. Bu ikinci evliliði. Ýlk evliliði bir duvar iþçisiyle idi. Kendi isteðiyle

evlenmiþti ve çok mutluydu, kocasýný seviyordu. Fakat babasýnýn sürekli baskýsýna dayanamadý “Bu adam bizim seviyemizde deðil, bize hiç yakýþmýyor.

Seni bundan ayýralým, daha efendi bir adamla evlendirelim.” diyordu babasý.

Zengin, hali vakti yerinde olan babasý, kýsa sürede ilk kocasýndan boþanmasýný saðladý. Ýkinci kocasýyla iyi bir düðünle evlendi. Evlerini de babasý dayayýp döþedi. Ýkinci kocasý gerçekten iyi, kibar ve nazik bir insan. Hanýmýna da çok iyi davranýyor. Ama bir büyük eksiði var.

Cinsel yönden güçsüz, iktidarsýz.

Aralarýnda 3-4 senedir hiç cinsî yakýnlaþma olmamýþ. Oysa ilk kocasý o yönden çok güçlüydü. Zaman zaman onu hatýrlýyor, yatakta gizli gizli aðlýyordu. Bu durumu kimseye söyleyemiyordu. Bana da baþta söylememiþti. Ben hipnoz içinde onun bu problemini öðrenmiþtim.

Elini sürekli yýkamasý, aslýnda bu meyvesiz evlilikten kurtulmak istemesindendi. Þuuraltý kimseye söyleyemediði o derdini böyle açýða vuruyordu. Adam tedavi olabilir mi?

diye sordum. Doktorlara gitmiþler, tedavisi olmaz demiþler. “Kýzým bunu babana açýklaman gerekir. Bu evlilik bitmeden senin tam iyileþmen imkânsýz”

dedim. “Ben ölsem babama söyleyemem” dedi. “O zaman ben söylerim” dedim. Ona da razý olmadý.

“Ayýp, benim için ne düþünürler, el âlem ne der? Gül gibi kocasýndan durup dururken ayrýldý demezler mi?” Ama ben onu dinlemedim, babasýný çaðýrýp durumu tüm açýklýðýyla anlattým. “Ýlk kocasýndan ayýrmakla iyi etmemiþsiniz”

dedim. Babasý, aslýnda iyi ve akýllý bir insandý. Uyarýlarýmý dikkatle dinledi.

“Ben bunu düzeltirim doktor bey, bu benim hatam” dedi. Gerçekten de kýsa süre de ikinci kocasýndan da ayrýldý.

(7)

Fakat bu durumu bildiðim ve babasýna da söylediðim için, her halde utancýndan tedaviye devam etmedi haným. Ayýp korkusu, gereksiz utanmalar bir insanýn hasta olmasýna, sýkýntý çekmesine yol

açýyordu. Kim bilir toplum içinde utandýklarý için veya baþkalarýnýn ayýplamasýndan korktuklarý için boþ yere sýkýntý çeken ne çok insan var!?.

GÖRENEK VE GELENEKLER TEKAMÜLE YARDIMCI

OLMALIDIR

Toplumun görenekleri ve gelenekleri insanlarýn geliþmelerini, yükselmelerini saðladýðý oranda faydalýdýr ve gereklidir.

Onlar kiþilere iyi alýþkanlýklarý edindirebilmeli, yanlýþ ve zararlý davranýþlardan sakýndýrabilmelidir.

Yoksa bir anata kendi yanlýþ tutum ve davranýþlarýný çocuklarýna aynen aktarýyorsa, onlara kötü örnek olmuþlar ve zararlý olmuþlar demektir. Meselâ her an kýzan, baðýran, karýsýný ve çocuklarýný döven bir baba, çocuklarýna, kýzmanýn, dövmenin iyi bir hareket olduðu, erkekliðin gereði olduðu mesajýný vermiþ olmuyor mu?

Görenek ve gelenekler, yani örf ve adetler, akýllý ve tecrübeli kiþilerin birçok sýkýntýsý ve acý tecrübesi pahasýna elde ettikleri doðru tutum ve davranýþlardýr.

Onlarýn bunlarý çocuklarýna ve torunlarýna öðretmeleriyle oluþur görenek ve gelenekler. Bunlar yerine, zamanýna ve devrine göre doðru olan, yararlarý görülmüþ, denenmiþ davranýþlardýr. Ama gelenek ve göreneklerin zamanla, insanlarýn bilgileri ve tecrübeleri arttýkça deðiþmesi ve geliþmesi gerekir. Yeni þartlara uymayan, yeni ihtiyaçlara cevap veremeyen görenek ve gelenekler zararlý olurlar. Doðru olan daha iyiyi, daha yararlýyý, daha üstünü bulmaktýr. Yeni, üstün bilgilerle beslenmiþ, ve bilimsel birçok deneyle doðruluðu kanýtlanmýþ doðru ve yararlý davranýþlarý almak ve bugünün ihtiyaçlarýna cevap veremeyen eskileri de yavaþ yavaþ terk etmek gerekir.

Ama çok dikkat edilmesi gereken bir husus, eski ve doðru görenek ve gelenekleri de sýrf eski diye terk etmemektir. Meselâ insanlarýn birbirini sevmeleri, birbirine yardým etmeleri, fakirleri kollamalarý, aþevleri açmalarý, hayýrlar yapmalarý, hakka saygýlý olmalarý, dinlerin de etkisiyle birçok iyi davranýþý devam ettirmeleri çok iyi, çok güzel davranýþlardýr. Bunlarý terk edip dünyanýn kötü gidiþine ayak uydurarak bencil, çýkarcý olmak, merhametsiz ve zalim olmak iyi bir þey midir? Aksine çok kötü bir þeydir. Deðiþme iyiye, güzele, daha üstüne, daha hakça, daha insanca olana doðru olmalýdýr. Ýnsaný insan yapan deðerler, iyilik, doðruluk, sevgi, sabýr ve hoþgörüdür. Yalandan, iki yüzlülükten, kavgadan, kinden, nefretten ve hakka tecavüzden kaçýnmaktýr. Bilgiyi artýrmak, çalýþmak, Yaratan’ý tanýmak ve O’nun insandan

Zamana ayak uyduramayan, geliþmeyen ve deðiþmeyen,

yanlýþlýk, olgunlaþmaya ve

yükselmeye

engeldir.

(8)

istediði iyi ve üstün insan olma yolunda yürümektir.

TUTUCULUÐA KAÇMADAN Türk milletinin iyi gelenekleri ve görenekleri vardýr. Meselâ büyüklere saygý, küçükleri, düþkünleri, fakirleri koruma ve kollama çok iyi â d e t l e r i m i z d e n d i r . S o n r a misafirperverlik iyidir ve güzeldir, Ýnsanlarý birbirine yaklaþtýrýr. Bunlarý yerinde ve dozunda yapmak gerekir.

Aþýrýsýna gitmek ise doðru deðildir.

Anadolu’da çoðu evlerde, evin en güzel odasý, misafir odasý diye ayrýlýr. Oradan ev halký hiç yararlanmaz. Çocuklar kazara o odaya girseler kýyamet kopar.

Girdiklerine bin piþman olurlar. O oda, sadece misafire saklanýr, kendileri daha kötü odalarda, daha derme çatma eþyalar içinde ömürlerini geçirirler. Bu baþkalarýna iyi görünmek ve baþkalarýnýn iyi demelerini saðlamak isteðinden kaynaklanýyor. Yani gösteriþ için sýkýntý çekiyorlar.

Misafirperverliðin dozunu iyi belirleyerek devam ettirmek elbette hayýrlýdýr.”El ne der? Baþkasý ne der?”

korkusuyla, insanlar doðru olan þeyleri de yapmaktan kaçýnýrlarsa, yenileri almalarý ve ilerlemeleri güç olur. Toplum baskýsý, insanlarýn birbirinden utanmalarý, bazý kötülüklerin yayýlmasýnýn engelidir. Fakat iyi olaný, doðru olaný, yeni ve üstün olaný cesaretle savunmak ve bunlarý benimseyip uygulamak en yararlý olan davranýþtýr.

Gelenek ve görenekler geliþen ve deðiþen þartlara göre düzeltilmeli ve geliþtirilmelidir. Aksi halde körü körüne bir tutuculuk içine girilmiþ olunur.

Tutuculuða karþý da insanlarda kolayca tepki uyanýr. Zararlýnýn yanýnda yararlý olan da atýlýr veya yýkýlýr bir gün.

Yaþam geriye doðru adým atmaz ve

geride tutulamaz. Yaþam ve insanýn tüm davranýþlarý daha iyiye, daha güzele, daha sevgi dolu olana, daha hakça olana doðru geliþmek zorundadýr. Çünkü insan doðal olarak yükselmek, ilerlemek, arýnmak ve olgunlaþmak, yani üstün insan olmak ihtiyacýndadýr. Buna engel olmaya kalkýþmak, hem insanlara kötülüktür, hem de uzun süre içinde hezimetle sonuçlanacak bir yanlýþ davranýþtýr. Nasýl bir yerde aþýrý biriken sular bir gün bütün engelleri, bentleri yýkar geçerse, ayný onun gibi insanýn yükselmesine engel olmaya çalýþan davranýþlar da insanýn doðasýndan gelen tepkiler karþýsýnda ezilmeye, yýkýlmaya mahkûmdurlar. Nasýl bir tohumun doðasýnda filizlenip büyümek isteði varsa, insanýn doðasýnda da bilgi ve tecrübelerle yükselmek, olgunlaþmak, yani tekâmül etmek isteði vardýr. Bu bir süre geciktirilebilir, ama sadece bir süre;

zaman geçtikçe biriken kinler, nefretler, bunalýmlar bütün engelleri siler süpürür.

Özet olarak gelenekler, görenekler insanlara huzur, ve mutluluk veriyorsa, yükselmelerine, geliþmelerine engel olmuyorsa iyidir. Aksi halde deðiþtirilmeli veya terk edilmelidir.

Zararý görüldüðü halde terk edilmeyen, düþünülmeden, körü körüne uyulan

gelenek

yanlýþtýr.

(9)

e s i n l e r

o l g a y g ö k s e l

Bilmek deðil, yapmaktýr zor olan Bir eylemi uygulamaktýr insaný olduran

* * *

Dolanýp durma dýþarýda boþ yere Mutluluk ta içinde, yüreðinde

* * *

Mutluluk arayýþý insana erdemi buldurur Ödevini yapan ise mutluluðu sürdürür

* * *

Sessizlikte kendini bulur insanýn hasý Denge, huzur ve uyum onun yasasý

* * *

Kendinle cenge gir her an Sana senden özge yok düþman

* * *

Mutluluðu geleceðe ertelemekten vazgeç O beklentiden öte, yaþanan bir süreç

* * *

Ne þu’sun ne de bu’sun Neyi seversen, sen o’sun

(10)

Burada tipik bir sýnama olayý ile karþý karþýyayýz. Tanrý Kain’i, kardeþi Habil’le denemektedir. Diðer yandan da yardým elini uzatmaktadýr. Eðer

çalýþýr, iyi davranýþlarda bulunursa yaptýklarýnýn verimi yükseltilecektir.

Yok, böyle yapmaz da, çekememezlik, öfke gibi olumsuz duygularýn akýntýsýna

Çiçek Silahý Yenecek Sevgi Nefreti Silecek

Psikolog Güngör Özyiðit

“...Ve Adem Havva’yý bildi” der kutsal kitap. Ve daha sonra olanlarý “ve” baðlacýnýn ipine dizerek anlatýr “Ve Havva gebe kalýp Kain’i doðurdu: ve ‘Rabbin yardýmýyla bir adam kazandým’ dedi. Ve yine kardeþi Habil’i doðurdu. Ve Habil koyun çobaný oldu, fakat Kain çiftçi oldu. Ve Kain, günler geçtikten sonra, topraðýn semeresinden

Rabbe armaðan sundu. Ve Habil, kendisi de sürünün ilk doðanlarýndan ve yaðlarýndan getirdi. Ve Rab, Habil’e ve onun sunduðuna baktý, fakat Kain’e ve sunduðuna bakmadý. Ve Kain çok öfkelendi ve çehresini astý. Ve Rab Kain’e dedi:

Niçin öfkelendin ve niçin çehreni astýn? Eðer iyi davranýrsan o yükseltilmeyecek mi? Ve eðer iyi davranmazsan, günah kapýda pusuya yatmýþtýr; ve onun istediði

sensin; fakat sen ona üstün ol.”

(11)

kapýlýrsa, pusuda bekleyen günah ona galip gelecektir. Ancak Kain bu yerinde uyarýyý dikkate almayarak kolay yolu seçer ve günaha girer. “Ve vaki oldu ki Kain kardeþi Habil’e karþý kalktý ve onu öldürdü.” Tanrý’nýn “Kardeþin Habil nerede?” sorusuna Kain “Bilmiyorum, kardeþimin bekçisi miyim ben!” diye karþýlýk verir. Bu küstahça cevap da gösteriyor ki Kain yalanla gerçeði örteceðini sanacak kadar bilgisizdir ve yine kardeþinden kendini sorumlu saymayacak kadar sevgiden habersizdir.

Tanrý’nýn sözüne aldýrýþ etmeme, öfke, kafasýnýn dikine gitme ve kardeþinin eriþtiði bir iyiliði çekememe gönlünü kara bir bulut gibi kaplamýþ ve onu belâlalar çukuruna yuvarlamýþtýr. Ve Tanrý onun için hükmünü vermiþtir:

“Ne yaptýn? Kardeþinin kanýnýn sesi topraktan bana baðýrýyor. Ve þimdi sen toprak tarafýndan lânetlendin. Topraðý iþlediðin zaman artýk sana kuvvetini vermeyecektir; yeryüzünde kaçak ve serseri olacaksýn...” Gerçekten uzak düþmek, yalanla iþini yürütebileceðini sanmak ve öylece zaman ve emeði ziyan ederek yeryüzünde boþa gezinip durmak serserice bir ömür sürmek deðil de nedir? Ve böyle âvare bir ömrün semeresi ne olabilir?

DÝN AYNASI

Kain, kardeþi Habil’i öldürdü.

Yeryüzünde ilk cinayet iþlendi. Ve Kain, kaçak bir serseri oldu. Ve insan insaný çoðalttý. Ýnsanýn sayýsý arttý. Ve yeni Kain’ler yetiþti. Ve cinayetler cinayetleri izledi. Ve sonra bu insanlar birlikten güç doðar dediler ve toplu olarak birbirlerini öldürdüler. Ve bu toplu cinayetin adýna da savaþ dediler. Sonra uygarlaþtýlar, yaþamlarýný düzenleyen yasalar koydular. Bir iki kiþiyi öldürene katil deyip hapse attýlar veya ipe astýlar.

Binlerce kiþiyi öldüreni ise kahraman

sayýp madalya taktýlar. Ve... evet ve aradan yüzyýllar ve yüzyýllar geçti ve insanýn insan tarafýndan akýtýlan kaný bugün bile kurumadý gitti. Binlerce yýl önce maðaradan çýkmýþ, saçý sakalý birbirine karýþmýþ, hayvan postuna bürünmüþ, elinde taþ baltasý ile kavgasýný sürdüren taþ devri insanýndan yirminci yüzyýlýn týraþlý bakýmlý, giyimli kuþamlý, okumuþ yazmýþ, gökten bomba yaðdýran sözüm ona uygar insanýna terfi ettik. Þüphesiz insanýn yücelme yolundaki baþarýlarýný küçümsemiyoruz.

Birçok yönlerden ilerledik. Çeþitli uygarlýklar kurduk; kültürler meydana getirdik. Özellikle þu son yüzyýlda bilim ve teknikte hayli yol aldýk. Uzaya yayýlarak aya dek uzandýk. Merih’le uzaktan bir merhabalaþtýk. Öte yandan her gün iþlenen cinayetler, insanýn insana uyguladýðý -artýk bir uzmanlýk isteyen- iþkenceler, kavgalar ve savaþlar da somut bir gerçek olarak gün gibi ortada. Ne yazýk ki bunca acý deneye ve bilgiye karþýlýk, barýþ içinde kardeþçe yaþamanýn yolunu bulamadýk henüz.

Bencillik, çekemezlik, kýskançlýk, kin, nefret ve öfke gönlümüze perde çekti de, günah üstün geldi her seferinde.

Oysa savaþ kadar somut bir kötülüðü görebilmek için, saflýðý fazla zorlanmamýþ bir gönül ile ortalama bir akýl yeter de artar bile. Tecrübelerle beslenip geliþen akýl gönüle yol gösterebilir o zaman.

SAVAÞ KURBANLARI

Dinin insanýn insanla olan kavgasýna bakýþ açýsýný gördük. Þimdi isterseniz eti-kemiði ile doðrudan savaþýn içinde yaþayanlara kulak verelim, bakalým onlar ne diyor.

Þimdi ýþýk hýzýyla iþ gören bir zaman santralýndaki santral memuru gibi zaman fiþini Ýsa’dan önce 333 yýlýna takýyorum.

(12)

Büyük Ýskender’in ordusundaki bir nakliye eri olan Symmachos’un anasýna yazdýðý mektubu dinliyoruz:

“Sevgili anam, elime fýrsat geçmiþken yine sana bir mektup ulaþtýrayým, dedim. Ýlkin þunu haber vereyim ki, þu sýrada bir Fars köyü olan Gogemela’da bir barbarýn evinde hasta yatýyorum. Ama doðrusu bir Halen askerine yakýþacak þekilde iyi bakýlýyorum. Haftalar var ki burada müthiþ bir meydan savaþý olmuþtu, orada yaralandým. Hekim artýk yakýnda ayaða kalkacaðýmý söylüyor, ne yazýk ki yalnýz tek ayaðýmýn üstüne kalkacaðým, çünkü biri sizlere ömür!

Neyse bundan daha sonra konuþuruz.

...Anacýðým, sakýn küçük kardeþim Agathon’a askerlik hevesi aþýlama, benim izimden yürümeðe kalkmasýn.

Davulun sesi uzaktan hoþ geliyor, macera, kahramanlýk hikâyeleri adamýn baþým döndürüyor. Ama çektiðimizi bir biz biliriz, bir de Tanrýlar bilir. Her kahramanlýk menkýbesinin ardýnda ne kadar acý, ne kadar gözyaþý ve ne kadar kan saklýdýr, kimse ondan söz etmez.

Bizler bile onlarý pek tez unutuyoruz.

Ben þimdi ýstýrap döþeðinde uzun uzun yatýyorum da olup bitenler hep gözümde canlanýyor..”

Þimdi de bu asker kardeþi geçmiþin zaman bölümü içinde tek bacaðý ve ýstýrabý ile baþ baþa býrakýp, bir çýrpýda geleceðe sýçrayarak fiþimizi 1945’in Hiroþima’sý ile irtibatlayalým. Yine bir mektup dinliyoruz. Hiroþima’da atom bombasý olayýný yaþamýþ Tamiki Hara’nýn mektubu:

“Kafama ansýzýn bir þey vuruldu ve her þey karardý. Haykýrdým ve kollarýmý yukarýya kaldýrdým. Karanlýklar içinde, bir fýrtýnanýn uðultusunu duyuyor ve ne olduðunu anlayamýyordum. Kendi

haykýrýþýmý bir baþkasýnýn sesi gibi duymuþtum.

Biraz sonra açýk olmamakla birlikte çevremi görmeðe baþladým. Sanki yer yerinden oynamýþtý. Koyu toz bulutlarýnýn ardýndan bir mavi boþluk göründü, sonra bunu baþka mavi boþluklar izledi.

Her yer ölü doluydu. Ýnsanlar ölüyor ve cesetleri kaldýrmaya kimse gelmiyordu. Hayatta kalanlar þaþkýn bir biçimde ölüler arasýnda dolaþýyorlardý.

Ýnsanî olan hiçbir þey kalmamýþtý ortada. Topraðýn üzerine serilmiþ olan kilometrelerce kablo, yanmýþ bir tramvay ya da inanýlmayacak kadar þiþmiþ bir et cesedi gerçeküstü bir tabloyu akla getiriyordu.

Sanki bir düþ içindeydim. Üzerimdeki gökyüzü tam sessizliðe gömülmüþtü.

Yeryüzüne, ancak atom bombasýnýn patlamasýndan sonra geldiðim izlenimine kapýldým.”

Daha fazla devam edip sizleri de üzmek istemiyorum. Yalnýz þunu ekleyeyim ki, bu mektubun sahibi, 1945’te atom radyasyonlarýnýn etkisi altýnda kalan Hara, 1951’de intihar etti.

Zaman fiþini 1945 sonrasý yýllarda H i r o þ i m a v e N a g a s a k i ’ d e dolaþtýrýyorum. Çok ilginç çocuk sesleri duyuyorum. Onlarýn bir ikisini dinlemek yararlý olacak biz büyükler için.

Maseteka Oseda isimli çocuk soruyor:

“Savaþ nedir? Barýþ nedir? Barýþý savunmak için o korkunç Atom Bombasý gerekli mi? Ýnsanlýkla bilim niye ayný hýzla ilerlemiyor? Çözülmemiþ bu sorular içimi kemiriyorlar.” Dünyayý yöneten büyüklerin bu sorularý yalana kaçmadan nasýl cevaplandýracaklarýný bilemiyorum. Neyse ki yine bir çocuk

(13)

yetiþiyor imdada ve þöyle diyor: “Bilim, bilim diyoruz. Peki nedir bu bilim? Þu atom bombasý da bilimsel geliþmenin bir ürünü deðil mi? Bir kerede yüz bin insanýn canýný alan bir þey gerçekten bilimsel bir geliþme midir? Hayýr Bilim insanlýða yararlý uygarlýðý ileri götüren araçlarýn doðmasýna yardým etmeli.

Ayrýca bilimin görevi insanlýðýn yaþama düzeyini yükseltmektir. Yoksa onu toptan yok etmek deðil!”

Aferin sana küçük kardeþ! Sen yarýna doðru bir umut gibi büyü; Ama ne olur bir tarafýn hep çocuk kalsýn, saflýðýn bozulmasýn.

Aslýnda bilimin tek yanlý geliþimi ve politikacýlarýn bilimin yerlerini hayra kullanacak olgunlukta olmamalarý bütün bu kötü sonuçlarý doðurdu.

BÝLÝMÝN SERPTÝÐÝ IÞIK Ne var ki, özellikle yüzyýlýmýzýn ikinci yarýsýndan sonra sosyal ve ruhsal bilimlerdeki geliþmeler bilimin tek yanlýlýðýný giderme ve insana kendisi ve diðer insanlarla iliþkileri konusunda yararlanacaðý bilgiler verme yolundadýr.

Öyleyse tez elden bugüne baðlanalým ve sosyal bilim kitaplarýný karýþtýrarak, bu bilimlerin savaþ sorusuna nasýl yaklaþýp ne gibi çözümler getirdiklerini birlikte görelim.

Sosyal psikoloji konuya þu iki soruya cevap arayarak giriyor: 1-Savaþla insanýn hangi ihtiyaçlarý karþýlanýr ve 2-Ýnsanýn inanç ve tutumlarý nasýl olur da, bu ihtiyaçlarý karþýlamanýn uygun yollarý gibi görünen savaþlarý yaratýr?

Savaþa kaynaklýk eden ihtiyaçlar çok çeþitlidir. Elden geldiðince özetlemeye çalýþýrsak, bir kere, insaný saldýrganlýða sürükleyen engellenmiþ ihtiyaçlar var.

Günlük geçim, ekonomik güvenlik, kiþisel durum gibi ihtiyaçlarda engellerle

karþýlaþan kimseler saldýrgan olabilirler ve bu saldýrýlar “yabancýlar” veya

“düþman ülkeler” gibi kolayca bulunan ve toplumca da þartlanma sonucu benimsenen hedeflere yöneltilebilir.

Diðer yandan çok kere olduðu gibi, ekonomik ve siyasal çýkarlar, doðrudan kazanç ihtiyacý, hammadde ve pazar elde etme isteði bir savaþý baþlatabilir.

Ayrýca gücünü göstererek baþarý ve saygýnlýk kazanma ihtiyacý pekalâ uluslarý savaþa sürükleyebilir. Bazen yurtsever maskesi altýnda baðnaz bir ulusallýk savaþ nârâlarý attýrabilir.

Barýþtan kaçma ihtiyacý da savaþýn önemli nedenlerinden biridir. Gerçekten barýþ yapmak, savaþ yapmaktan daha z o r d u r. G ü n l ü k y a þ a m d a k i tekdüzelikten, can sýkýntýsýndan kaçma isteði, heyecan ve hareket ihtiyacý, birlikte hareket etme ve insanlarla büyük ve dramatik bir þeylere giriþme isteði insana seve isteye savaþý aratabilir.

Belirsiz, buhranlý dönemlerin sýkýntýsý da buna eklenirse, savaþ rahatlatýcý bir çözüm yolu imiþ gibi görünebilir. Öteki ulus veya topluluklarla ilgili düþmanca inanç ve tutumlarý, o yönde yüzyýllardýr süregelen yanlýþ bir eðitim ve þartlanmayý da, bunlara eklersek tablo hemen hemen tamamlanmýþ olur.

Savaþ çoðu kez bu çeþitli ihtiyaçlarý doyurma yolu olarak görülür ve bir bakýma gerçekten de öyledir. Ama bunlarýn tümü baþka, saðlýklý yollarla da karþýlanabilir. Sözgelimi susuzluk bir ihtiyaçtýr. Onu içilecek, temiz suyla gidermek gerektir. Ama içilecek temiz su bulunmazsa, insan bulduðu pis ve mikroplu sularý da içmek zorunda kalýr.

Ve hastalanýr. Öyleyken bile yine o pis suyu içmeye devam eder. Ta ki temiz su saðlanýncaya kadar... Herhalde sosyal bilimcilerin görevi, insanýn ihtiyaçlarýný kendine ve baþkalarýna zarar

(14)

vermeyecek bir þekilde, olumlu eylemlerle gidermelerini saðlayacak saðlýklý yollarý görüp göstermek olmalýdýr.

UYGULANMAYI BEKLEYEN REÇETE

Nitekim sosyal bilimciler tarafýndan barýþý gerçekleþtirme yolunda hazýrlanan bir programda, çözüm yollarý olarak:

halkýn engellenmelerini azaltma, demokrasiyi iþler hale getirme, ruh saðlýðýný geliþtirme, insanlarý evrensel düþünce yolunda eðitme, baðnaz inanç ve tutumlarý deðiþtirme, partizan olmayan bir dýþ siyaset geliþtirme, uluslararasý birlik için ön þartlarý hazýrlama, silahsýzlanmayý saðlama, uluslararasý, çatýþmalarý savaþtan baþka tekniklerle çözümlemeye çalýþma, her ulusun sorumlu bir þekilde davranýp barýþa katkýda bulunmasýný saðlama gibi öneriler ileri sürülmüþtür. Doðrusu hepsi de denenmeðe deðer.

Ýlkin dinin insan kavgasýna tuttuðu aynaya baktýk. Sonra savaþý doðrudan yaþayanlarýn sözlerini dinledik ve sonunda bilimin savaþ sorununa serptiði akýl ýþýðýnda barýþa açýlan aydýnlýðý gördük. Öte yandan çaðýmýzýn öldürücü güçleri bizi öyle bir çizgiye getirdi ki, ya barbarca savaþarak toptan yok olacaðýz, ya da barýþ içinde birlikte varolacaðýz.

SANATIN KURTARICI ELÝ Gerçeði gerçekten görmesini bilen biri “Ýlim bir noktadýr. Cahiller onu teksir ettiler (çoðalttýlar)” demiþ. Biz de onu da söyleyelim, bunu da ekleyelim derken biraz fazlaca daðýldýk galiba ve konunun enkazý altýnda ezilip kaldýk. Öyle ki birçok þey söylediðimiz halde, sonunda sanki hiçbir þey söylememiþ gibi olduk. Ýyisi mi biz yine

sezgisiyle gerçeðin bir çýrpýda özünü kavrayan sanata sýðýnalým ve bir öykü ile konuyu tekrar toparlamaya çalýþalým.

Ta ki savaþ bize deðil, biz ona egemen olalým.

Yýllar önce Sevgi Dünyasý’nda bir yazý okumuþtum: “Fatoþ’u kim yiyecek.” Küçük bir çocukla, Fatoþ isimli bir kuzunun öyküsüydü bu.

Çocukla Fatoþ günlerini birlikte geçirir.

Kýrlarda gezinir, bahçede oynarlar.

Giderek ev halký da Fatoþ’a alýþýr. Ve Fatoþ onlarýn arasýnda, onlardan biri gibi olur. Bir yandan da büyür, kocaman bir koyun haline gelir. Bir gün, evet bir gün -söylemeye dilim varmýyor ama- o da diðer koyunlar gibi kesilir ve oldukça daðýnýk bir þekilde sofraya gelir.

Ama kimsede el uzatacak ne iþtah var ne de takat. O arada çocuk düþünür

“Her gün iþtahla ve neþe ile diðer koyunlarýn etini yediðimiz halde, buna niye el uzatamýyoruz” diye. Ne ki o, herhangi bir koyun deðildir iþte. Onun ismi vardýr. Fatoþ’tur o. Ve düþüncesini sürdürür: Öyleyse biz. tanýdýðýmýz, bazý þeyleri paylaþtýðýmýz, ismini bildiðimiz kimselere kolay kolay kötülük edemeyiz. Fakat herkesi nasýl tanýrýz ve sonra herkesin ismini nasýl bilebiliriz?! Ancak, umutsuzluða kapýlmayalým hemen. Yine de herkesin herkes tarafýndan bilinen bir ismi var:

Ýnsan!

Ýnsanýn ne olduðunu tam olarak bilirsek kimseye kötülük edemeyiz.

Ýsmimiz gibi cismimizi de insan edebilirsek barýþ sürekli olarak, bir daha bozulmamak üzere yerleþir yeryüzüne.

Bugün insan sýkýntýda, bugün insan sancýlar içinde. Bugün insan insana gebe. Gelin dostlar, hep birlikte insaný doðuralým önce!..

(15)

YAVUZ YEKTAY

Mayýs ayý yazýmýn hemen baþýnda teslimiyetimi ve razi olduðumu yazmýþtým. Ýçinizde, bu beyanýmýn yalnýz bana ait olduðunu, kendimi size anlatmak için bir girizgâh sayý- labileceðini düþünenler olmuþtur.

Haklýdýrlar. Tekrar okuduðumda, bu kadar geniþ kapsamlý bir konuda, sizler gibi çok bilgili ve yüksek realiteli bir kitleye hitap edebilmekte ne kadar acemi olduðumu anladým. Baðýþlanmak dilerim...

Hani, “... inildemeyin, hastalýðýnýz bendendir, þifanýzý da Ben vereceðim...”

demiþti ya Bizi Sevgisinden Yaratan’ým.

Kýssaya göre, günlerden bir gün Gülyüzlü Musa’nýn karný aðrýyormuþ, çok acý içindeymiþ. Ellerini açmýþ, talep edilecek Tek Yüce Varlýða, “Yaratan’ým, ben Sen’in Gülyüzlü’nüm, ne olur bana yardým etmeni dilerim, bu acýdan kurtulayým.” Sað-arka tarafýndan bir ses gelmiþ: “Ya Musa, dere kenarýndaki aðaçlarýn yapraklarýndan topla, suda kaynat ve iç.” Gülyüzlüm hemen emri yerine getirir ve yaprak suyunu içer içmez, aðrýsý kesilir, huzura kavuþur ve þükreder Yaratan’ýna... Lâkin 5-6 ay sonra yine þiddetli bir aðrý baþlar karnýnda, ölecek gibi hisseder kendini.

Gülyüzlüm iþi biliyor ya, hemen

" HASTALANDIÐIM ZAMAN BANA ÞÝFA VEREN O’DUR.

(Gülyüzlü Ýbrahim’in beyaný) (Þuara/80) (Bakýnýz: Yunus/107)

"

Bulabildiklerimiz ve Bilebildiklerimiz (1)

MUSÝKÝ - SES VE RENK ile TEDAVÝ (2)

(16)

topladýðý aðaç yapraklarýný kayanatýr, içer. Ýyileþmek bir yana, daha da fenalaþýr. Ellerini açar onu Sevgisinden Yaratan’a: “Yarataným, yine karným aðrýdý, ayný Sen’in söylediðin gibi yaptým, ama þifa bulamadým, lütfen bana yardým etmeni dilerim.” der. Sað- arka tarafýndan bir ses: “Ya Musa, bu kez ben bir þey söylemedim ki...”

Ýþte bunu söylemeyi beceremedim Mayýs ayý yazýmda. Ýster renklerin yüksek frekansýndan, ister seslerin lâtif tesirlerinden, ister Türk Musikisinin Yaratan Vergisi makamlarýndan- melodilerinden veya ister bir bardak su ile içeceðiniz bir aspirinden tedaviniz için þifa bekliyorsanýz, (hangi dinden olursanýz olunuz, Yaratan’ýmýz Tek’tir.) duyulur bir sesle, iþe baþlamadan önce þunlarý söylemeyi, kesinlikle ihmal etmeyiniz:

“ YA R ATA N ’ I M , Þ Ý M D Ý BAÞLAYACAÐIM TEDÂVÝNÝN TESÝRÝNÝ HÂLK EYLEMENÝ DÝLERÝM LÜTFEN, ÂMÝN...”

Amin deyince OM kelimesini anýmsamamak mümkün deðil. Ýki kelimenin de ayný frekansta olduðunu, bu frekansýn da ruha ferahlýk vererek her söyleniþinde teslimiyete doðru gittiðinizi anlayacaksýnýz ve içiniz GÜVEN’le dolacak, güzel gözleriniz, O’nun yarattýðý her þeye, (kusur bulmadan) SEVGÝ enerjisiyle bakacak;

Ýnanýn ne siz, ne de etrafýnýzdakiler, hastalýk nedir bilmeyeceksiniz, þükredeceksiniz, þükredeceksiniz...

OM : O’na baðlýlýðým ilk programda var olmamdýr, ben bilmeden.

Evrenselliðin tecrübesine, yoluna ve Rabbime sýðýnýyorum. Tâ ki, MANÝ : Ölümsüz ruhumun aydýnlýðý, nuru,

PADME : Uyanan ve bu dünya için eriþilebilecek en yüksek tekâmül seviyesine gelen þuurluluðun derinliklerinden sýyrýlsýn,

HUM : Her zaman bir çekime tâbi olduðumdur, O’na baðlýlýðým, ben bilmeden. Ve ben ten kafesinden kurtulmanýn vecdi içinde, o çekim beni nereye götürürse, sonsuzluða kadar gideyim...

OM MANÝ PADME HUM, OM MANÝ PADME HUM...

Bu ay sizin için PENTATONÝK (2) NÝHAVEND makamýnda, dayanýlmaz güzellikte bir mutluluk tableti bestelendi. Ben notaya aldým, sesler nereden vahyedildi siz anlayýn...(3) Melodinin içinde bir usul var, fakat ben bu güzel melodiyi kalýba sokmak istemedim, Sevgi’nin sonsuz özgürlüðüne býraktým:

Bu beste,

- Evrensel Barýþ ve rahatlýk duygusu verir,

- Karýn bölgesine iyidir.

- Kan dolaþýmý ve tansiyon düzenleyici etkisi vardýr.

- Kaslarý rahatlatýr.

- Öðle zamaný daha etkilidir.

- Pentatonik olmasý, büyük bir güven hissi ve kararlýlýk duygusu verir insana.

Bestesi ve güftesi tedavi edici ve moral vericidir.

DUYGULANINIZ,

ÇEVRENÝZÝ TAD BÜRÜSÜN.

SÝZ AYA GÜLÜN, AY SÝZE GÜLSÜN.

SEVGÝ SÝZÝ YAÞATACAK.

SÝZ SEVGÝDESÝNÝZ, SEVGÝ SÝZDE, SÝZ SEVGݒSÝNÝZ.

(17)

Sizler için 04.05.2003 tarihinde 10 saatte bestelendi. Güzellikleri yaþamak için saðlýkla dolu yýllar el ele...

Not: Varsa sorularýnýzý ve isteklerinizi bekliyoruz.

Dip notlar:

1. Bir yazý dizisi halinde yayýnlanacaktýr.

2. Pentatonik gam: Bir tam oktavlýk

gam’dan 3 ses alarak onu 5 sesli bir gam y a p m a k . M e s e l â , N i h a v e n d i (SOL+LA+bSÝ++DO+RE+bMÝ+FA+SOL) iken, (LA+DO+bMÝ) seslerini hiç kullanmamak.

3. Bu Pentatonik Nihavend beste, porte üzerindeki sol notasýnda bitmeliydi, biz küçük bir ilâve ile, 4.üncü armonik olan, yine porte üzerindeki si’de býrakarak REHAVÝ kapýsýný araladýk, sonsuzluk ve genel huzur hissini arýyoruz...

(18)

Derleyen: Özenç Kayserilioðlu Ekminezi ve Ruh Varlýðý

Arasýndaki Ýliþki Nedir?

Ekminezi, ruhun varlýðýnýn en önemli delillerinden biridir. Ruhun, geçmiþini hatýrlamasý deðil, aynen yaþamasýdýr. Kiþi degajman (ruh ve beden iliþkisinin gevþetilmesi) haline getirilerek, verilen telkinlerle çevresiyle iliþkisi azaltýlýr ve kendi içine dönmesi saðlanýr. Bulunduðu zamandan, yaþamýnýn geçmiþ dönemlerine doðru yavaþ yavaþ inilir. Bu arada süjeye, kendi verdiði bilgilerin dýþýnda, hangi

yaþýnda olduðunu belli etmesine yarayacak refleksleri ile ilgili çeþitli testler uygulanýr. Bilindiði gibi refleksler bizim istemimiz dýþýnda, organlarýmýzýn aldýklarý etkiye karþý gösterdikleri tepkilerdir.

Ekminezinin varlýðýný en çarpýcý þekilde ortaya koyan refleks, Babenski refleksidir. Yetiþkin insanlarda ve 1-2 yaþýndan büyük çocuklarda atak tabanýnýn altý sert bir cisimle çizildiðinde, ayak parmaklarý içeri doðru kývrýlýr; buna Babenski refleksi menfi

SORULARLA

(19)

denir. 0 -1 yaþ arasýndaki bebeklerde, sinir yollarý tam geliþmediði için, ayný harekete verilen tepki bunun tersidir.

Yani ayak altý sert bir cisimle çizildiðinde ayak parmaklarý geriye doðru gider. Buna da “Babenski refleksi müspet” denir. Ýþte yetiþkin bir insan, 2 yaþýna kadar indirildiðinde bahenski refleksi menfi tepkisi gösterirken, 6 aylýk haline gittiðinde babenski refleksi müspet olmaktadýr. Bu da, o yetiþkin kiþinin her bakýmdan, bütün sinir sistemi ile 6 aylýk halini yaþadýðýnýn delilidir.

Ýnsanýn hangi yaþýna veya dönemine gidilmiþse, o zamana ait kendi hatýralarýnýn içinde, onlarý meydana getiren olaylarý, duygu ve düþünceleri aynen yaþar. Diyelim ki süje otuz yaþýnda; on yaþýna indirildi; otuz yaþýna kadar geçirdiði yirmi sene onun için gelecektir. Bu yirmi senelik birikimler, hatýralar ve bilgiler, on yaþýna indi diye ruhundan silinmez. Ancak ruhta konsantrasyon kabiliyeti çok daha kuvvetli olduðu için, hangi yaþa gidilmiþse, o zamana, o zamanda çevresini ve kendisini ilgilendiren olaylara dalar, bütün benliði ile sadece onlar içinde yaþar. Örneðin on iki yaþýndan itibaren ana dilinden baþka bir lisan öðrenmiþse, on yaþýnda iken o lisaný konuþamaz. Yirmi yaþýnda bir baþka memlekete gitti ise, on yaþýna indirildiðinde o memleket hakkýnda henüz bilgisi yoktur. Bunu þuna benzetebiliriz. Geçmiþimiz birbirine b a ð l ý z a m a n d i l i m l e r i n d e n , kompartýmanlardan oluþmuþ bir trene benzerse, o kompartýmanlarýn her birini zaman dilimleri olarak kabul edersek, ruh hangi yaþta ise, o zamanla ilgili hatýralarý içine dalar. O yaþý ile ilgili diðer geçmiþ hatýralarýný da gittiði zaman içinde hatýrlayabilir. Ama o

yaþýndan sonraki kompartýmanlarda bulunamayacaðý için, onlarý yaþanmamýþ gibi kabul eder.

Dr. Refet Kayserilioðlu, çeþitli denekler üzerinde ekminezi denemeleri yapmýþtýr. Bazý süjeler 0 yaþýna indirilmiþ, hatta doðum tarihinden önceki bir tarihe geçmeleri istenmiþtir.

O zaman bahenski refleksi denemesinde þahsýn hiçbir tepki vermediði görülmüþtür. Bu da o þahsýn o tarihte bir beden içinde olmadýðýnýn, yani spatyomda (ahiret) olduðunun delilidir.

Daha aþaðý tarihlere götürüldüðünde ise bazý süjelerin önceki yaþamlarýna geçtiði, o yaþamlarý hakkýnda bilgi verdikleri görülmüþtür.

Ekminezi deneyleri herkeste yapýlamaz; ancak medyum tabiatlý kiþilerde denenebilir. Her medyum yapýlý kimse de ekminezi olmayabilir.

Bazen bu hayatýnda geriye gidebilen k i þ i l e r, ö n c e k i h a y a t l a r ý n a geçemeyebilirler. Veya bir önceki hayatlarýna rahatlýkla geçebilenler, ondan öncekilerde hiçbir reaksiyon vermezler.

Beyti Dost’un medyumu Özcan Nardemir’in de þimdiki yaþamýndan bir öncekinde Bursa’da yaþadýðý tespit edilmiþ, o devrin Bursa’sýna ve kendi yaþantýsýna ait verdiði bilgilerle bu ispatlanmýþtýr. Ancak çok daha önceki yaþamlarýna geçilememiþtir.

Bunun sebebi olarak þunu gösterebiliriz: Önceki hayatlarýmýzý bilmek bize iyi, faydalý, olumlu katkýlarda bulunursa hayýrlýdýr. Bazen, hatta çoðu zaman bilmememiz daha hayýrlý olur. Geçmiþi bütün günahlarý ve sevaplarý ile tam olarak geride býrakmadan, yepyeni bir geleceðe ümitle, heyecanla adým atmak, baþlamak mümkün deðildir. Zaten

(20)

geçmiþ hayatlarýmýzdaki yanlýþlarýmýzý, eksiklerimizi düzeltmek için, her birimiz oldukça yüklü planlarla dünyaya tekrar geliyoruz. Zor olan iþimizi büsbütün zorlaþtýrmamak için Yaratan ve O’nun emrindeki yüce idareciler, kendi isteðimizle de olsa, önceki yaþamlarýmýzý öylesine fütursuzca araþtýrmamýza, gene bizim hayrýmýz için izin vermeyebilirler.

Ekminezi yolu ile önceki yaþamlarýna kolayca geçenler veya ekminezi yapýlmadan da özellikle küçük çocuklarda görülen hatýrlamalar ise bize þunu göstermektedir:

Ekminezi Olayý Bizlere Neler Düþündürmelidir?

Hiç ölmeyen ve kaybolmayan bir tarafýmýz var. Bu, bizi biz yapan, kiþiliðimize damgasýný vuran,

“Kendimiz” dediðimiz, Ruhumuzdur.

Ruh hiçbir þeyi unutmaz. Beynimiz pek çok þeyi unuttuðu ya da kýsmen hatýrladýðý halde, yaþadýðýmýz her þey,

ruhumuzda düzenli, zamanýna göre tasnifli bir þekilde saklanmaktadýr.

Ruhumuz, yani biz, belli maksatla dünyaya geliriz:

1)Yükselmek, olgunlaþmak, 2)Nefsaniyetten, kopamadýðýmýz küçük duygulardan arýnmak, 3)Aslýmýzýn bir olduðu diðer insan kardeþlerimizle, kendi dileðimizle, akýl ve hür irademizle, þuurlu birliðe ulaþmak için.

Ortalama elli sene kabul edebileceðimiz insan ömrü, bu yüce amacý bir geliþte gerçekleþtirmeye yetecek bir süre deðildir. Öyle ise insan buna, dünyaya pek çok kereler gelerek, çeþitli toplumlarda, çeþitli örf, adet, kültürlerde ve dinlerde, kadýn ya da erkek olarak yaþayýp, zengin tecrübeler ve görgüler elde ederek ulaþýr. Dolayýsý ile ekminezi, tekrar dünyaya gelmenin (reenkarnasyon) bir delilidir.

Ýnsanýn Deðeri

Bizim ve bilinçli irademizin ötesinde, tekâmülümüzü destekleyen büyük bir gücün bulunduðunu bilmek, kendimiz hakkýnda edinmiþ olduðumuz önemsizlik algýsýný alt üst eder. Çünkü böyle bir gücün varlýðý -bir kez onu algýladýk mý- sarsýlmaz bir kesinlikle, insanýn ruhsal tekâmülünün bizden daha yüce bir varlýk için son derece önemli olduðuna iþaret eder. Bu varlýða biz Tanrý diyoruz. Lütfun varlýðý, Tanrý’nýn varlýðý için birinci derece kanýt oluþturmakla kalmýyor, ayný zamanda da Tanrý’nýn iradesinin insan ruhunun tekâmülüne adandýðýný da kanýtlýyor.

Belki de evren Tanrý’nýn Alemine girmek için kullanýlacak basamaklardan biridir, Zaman ve mekân, biz yolculuk edebilelim diye varedilmiþtir. Ama tekâmül basamaklarýný birer birer, bizzat kendimiz atlamak zorundayýz.

Lütuflar sayesinde tökezlemeden geçebiliriz ve yine lütuflar nedeniyle bize kucak açýlacaðýný biliyoruz. Daha fazla ne isteyebiliriz ki!

Dr. M. Scott Peck (Az Seçilen Yol)

(21)

Ýnsan ve Maymun Arasýndaki Eþsiz Sevgi Baðý

Altmýþ yaþýndaki film yapýmcýsý Richard Savage, ayýlarýn ve kurtlarýn v a h þ i k r a l l ý k l a r ý n d a d o ð a l egemenliklerini sürdürdüðü Ýngiliz Kolombiyasý’ndaki doðal alanda yaþýyordu. Maymunuyla geçirdiði yýllarý ve aralarýnda oluþan olaðanüstü sevgi baðýný þöyle anlattý:

“On yaþýndaki maymunum Sunday çýðlýk atmaya ve elimi yakalamaya çalýþtýðýnda tam da çöpü dýþarý çýkarmak üzereydim. Tüylerimi diken diken eden bir sesle inlemeye baþladý.”

Savage, gazeteci Paul Bannister’a dýþarý çýktýðýný ama hiçbir þey göremediðini anlattý. “Sonra birden 300 kiloluk boz bir ayý aðaçlarýn arasýndan çýktý ve yavaþ yavaþ bana doðru gelmeye baþladý. Çöpümü istiyordu.

Býraktým ve hemen geri çekildim.”

Film yapýmcýsý, Sunday’in uyarýsýnýn hayatýný kurtardýðýný anlamýþtý.

“Eðer beni uyarmasaydý ölümcül bir þekilde yaralanabilirdim. Yine de Sunday ayýyý görmüþ olamaz çünkü koku duyusu zayýftýr. Onu duyduðundan da þüpheliyim. Beni bekleyen vahþi ölümü nasýl bilebildi anlayamýyorum.”

Sunday bir sonraki tehlike sinyalini verdiðinde, Savage hemen dikkatini topladý. Bu olayda sadýk hayvan, Savage’ýn park etmiþ olduðu kamyonun etrafýnda koþuyor ve yine ayný korkunç tiz sesleri çýkarýyordu.

Savage bir kez daha büyük bir hayvanýn saldýrýsýný bekleyerek tüfeðini aldý, fakat sonunda keþfettiði þey çok ölümcül olabilirdi.

“Kamyonun yanýnda, Sunday’in acý ve tiz sesler çýkarmaya devam ettiði yerde, dizlerimin üstüne çöktüm. Fren çubuðunu kayaya çarptýðýmý ve hemen hemen içindeki bütün sývýnýn boþalmýþ olduðunu ürpererek fark ettim. Eðer kamyonu daðdan aþaðý doðru sürmeyi

ÝNSANLARI VE HAYVANLARI BÝRLEÞTÝREN

GÝZEMLÝ PSÝÞÝK BAÐ

“Hayvanlarýn Gizemli Güçleri” adlý kitaptan Derleyen: Belgin Tanaltay

(22)

deneseydim, mutlak arabayý bir yere çarpacak ve belki de ölmüþ olacaktým.”

Birkaç ay sonra, maymun yine sesler çýkarmaya baþladýðýnda, Savage ve Sunday kamyonla hýzla eve dönüyorlardý. “Bir kere daha beni tehlikeden önce uyaran o acý tiz sesleri çýkarýyordu.”

Savage kamyonu durdurdu. Merak ve dikkatle yaklaþýk 100 metre koþan Sunday’i izledi. Maymunun peþinden koþtuðunda, onu yolun kenarýnda sýk çalýlýklar içinde buldu.

“Sunday’i elleri yeni doðmuþ küçük ýslak ceylanýn üstünde bulduðumda çok þaþýrmýþtým” diyor Savage. “Annesini araba ezmiþti ve köþede cansýz yatýyordu. Ceylaný kurtardýk ve ertesi gün kendi türünden hayvanlarla beraber yetiþtirileceði bir bakýmevine býraktýk.”

Savage, Sunday’in yeni doðmuþ ceylanýn tam olarak nerede bulunduðunu nasýl bilebildiðini çok düþünmüþ. “Oraya ulaþmadan birkaç kilometre önce bile, Sunday ceylanýn yardýmýmýza ihtiyacý olduðunu biliyordu.”

Savage, ne zaman film çekimleri için ayrýlacak olsa Sunday’i Kanadalý yazar arkadaþý Philip Ormand’la býraktýðýný söyledi.

“Çok tuhaftý” diyor Ormand hatýrladýðýnda. “Savage beni aramadan birkaç dakika önce zýplamaya ve sesler çýkarmaya baþlardý. Konuþma bitince de sessizleþir ve Savage’in bir sonraki aramasýndan biraz öncesine kadar da telefonla ilgilenmezdi. Aralarýnda çok güçlü bir bað vardý.”

Sunday birkaç yýl önce Savage’ý üzüntüler içinde býrakarak öldü. Fakat ölümünden üç gün sonra, Savage ayný Sunday’in yaþarken yaptýðý gibi,

maymunun küçük ve sýcak vücudunun omzuna sokulduðunu hissederek uyandý.

“O zaman onun gerçekten gitmediðini anlamýþtým” diyor Savage.

“Ayrýlýðýmýz sadece kýsa bir süre içindi.”

Kadýnýn Hayatýný Psiþik Güçlere Sahip Kedileri Kurtardý

On iki yaþýndayken Sucile’in oðlu eve yaða bulanmýþ bir kedi getirip annesine kedinin onun doðum günü hediyesi olduðunu söylemiþti.

Sucile cevap verirken sert olmaya niyetlenmiþti. “Tatlým þu an bir kediye bakamayýz.”

“Ama anne o senin doðum günü hediyen.”

“Böylece kediyi temizledik, onu bir havluya sardým ve kucaðýma aldým.

Orada kývrýlýverdi, sanki evindeymiþ gibiydi. O süre içinde kediyi býrakamadým ve böylece kedi bizde kaldý. Joe artýk yirmi üç yaþýnda olduðuna göre kedinin ne zamandýr bizimle olduðunu anlayabilirsiniz.”

Lucky adýný koyduklarý kedi hayatlarýna girdiðinde Sucile ve çocuklarý Güney Dakota’da yaþýyorlardý. Sucile “Zaman geçtikçe Lucky’nin psiþik güçlere sahip olduðunu fark etmiþtim. Bir fýrtýna veya kasýrganýn kopmasýndan birkaç saat önce duvarlara týrmanýrdý. Sonunda her fýrtýnadan önce beni uyardýðýný anlamýþtým.

“Lucky hep karnýma yatardý” diye devam ediyor Sucile. “Ameliyat olmuþtum ve eve geldiðimde, Lucky sanki neremden ameliyat olduðumu biliyor gibi sadece boynuma yaslanýyordu. Eðer beni seviyorsan gözlerini kýrp derdim ona ve o da

(23)

gözlerini iki defa kýrpardý, sonra bana bakýp mýrýldanýr, yavaþça patisiyle dokunurdu bana.”

Birkaç yýl sonra, Sucile, Lucky’e oyun arkadaþý olmasý için bir kedicik daha aldý ve kedilerin sadýk koruyucularý gibi davrandýklarýný hissetti.

“Benim için hayatlarýný feda ettikleri gün aslýnda oldukça sessiz ve huzurlu baþlamýþtý” diyor Sucile. “Güney Dakota’daki evimde oturmuþ bir arkadaþýma mektup yazýyordum, Lucky ile arkadaþý pencerenin kenarýnda oturmuþ beni izliyorlardý.

Birden büyük bir fýrtýna patladý, evin yanýndaki aðaca yýldýrým düþtüðünde büyük bir çatýrtý duymuþtum. Büyük ateþ topunu görmek için mutfak penceresinden baktým. Her nasýlsa yýldýrýmýn düþtüðü yerde yangýn baþlamýþtý. Elektrik yüklü ölümcül ateþ topu pencereden geçip doðru bana çarpacaktý.”

Sucile, sevgili kedilerinin kendilerini nasýl pencerede siper ettiklerini daima anýmsayacak. “Kediler alev aldýlar ve yýldýrým onlara çarptýðýnda çevrelerinde beyaz bir hale oluþtu, Ýtfaiyeciler geldiðinde, yýldýrýmýn nasýl olup da kedilerden bana sýçramadýðýna inanamadýlar.”

Sucile ta derinden kedilerin kendilerini yýldýrýmýn öldürücü yüküne siper edip onun hayatýný kurtardýklarýný hissediyor. Mucizevi olarak, Lucky ve arkadaþý bu kötü çarpmadan kurtuldular, fakat tüylerini kaybetmiþlerdi ve fena biçimde yanmýþlardý.

Veterinerimiz, “Kedileri sevdiðini biliyorum, ama onlarý gerçekten seviyor olsaydýn, onlarý uyutmama izin verirdin.” dedi.

Sucile hikayesini þöyle tamamlýyor:

“Biricik kedilerimin benim yüzümden daha fazla acý çekmelerini önlemek için veterinere izin verdim.”

Hayatýný Fare Kurtardý

Toronto Üniversitesi’nin eski öðretim görevlilerinden Ian Currie, Batý Virginia’lý yaþlý bir kömür madencisi ile karanlýk tünelde bulduðu fare arasýnda geliþen inanýlmaz psiþik baðý paylaþtý.

“Küçük madeninde kendi baþýna çalýþmakta olan yaþlý adam, o sýrada bir farenin kendisine eþlik edermiþ gibi sürekli yanýnda durduðunu fark etmiþ”

diyor Currie. “Birkaç aylýk bir zamandan sonra ikisi de birbirine alýþmaya baþlamýþlar. Madenci öðlen yemeðinden artanlarla fareyi besliyor ve yaralanmasýn diye kömür duvarlarýnýn patlatýlmasý gerektiðinde onu uzaklaþtýrýyormuþ.”

“Bir gün madenci tek baþýna çalýþtýðý sýrada, fare aþýrý derecede huysuzlanmýþ, madenciye doðru koþuyor ve sonra da kaçýyormuþ. Meraklanan madenci delgisini býrakýp hayvaný neyin rahatsýz ettiðini öðrenebilmek amacýyla onu köþeye kadar izlemiþ. Duvardan uzaklaþýr uzaklaþmaz çatý çökmüþ hem de tam onun çalýþtýðý yere.”

Currie’ye göre farenin uyarýsý olmasaydý, madenci çoktan hayatýný yitirmiþ olacaktý. “Fakat fare çatýnýn çökmek üzere olduðunu biliyordu, onun madenciyi neden uyardýðý ise þu an insan ve hayvan arasýndaki iliþkinin gizemlerinden biri.” Currie þöyle devam ediyor: “Bana kalýrsa fare hayvanlarýn tehlike karþýsýnda kullandýklarý içgüdüden yararlandý ve bir þekilde ona arkadaþlýk eden insanla iletiþime geçmeyi baþardý.”

(24)

Caným dostum seni çýldýrtmak istemem ama o çok sevdiðin portakal çiçeklerinin kokusu oturduðum evin içine kadar girmeye baþladý. Önümüzdeki hafta 3 günlük izne çýkýyorum. Bari o zaman gel. Biraz denize gireriz biraz da gezeriz. Biliyor musun portakal çiçeklerini içtikleri suyun içine atanlar var burada. Sürahilerin içine konulmuþ birkaç portakal çiçeði öylesine güzel bir rayiha veriyor ki, senin de söylediðin gibi kokular ya da beþ duyumuza ait olan her þey, geçmiþin kapýlarýný açan anahtarlar oluyorlar adeta. Bazen de o anahtarlarý öylesine gizli yerlere saklarýz ki bizden baþkalarý açamasýn. Bazen de üzerini örteriz hiç açýlmamak üzere.

Kendime Mektuplar

Nelda Bayraktar

(25)

Özgürlüðün en iyisini bilen ruhumuz nasýl da gelmiþ þu beden hapishanesine girmiþ deðil mi? Bu nedenle 5 duyumuza çarpan her þey bizi çok etkiler olmuþ.

Dünya hapishanesinde ya da tekâmül ortamýmýzda algýlarýmýzý deðerlendirerek, yorumlayarak ilerliyoruz ya da geriliyoruz. Yaþantýlarýmýzda mutluluklarýmýz bazen dolunay oluyor, bazense hilâl. Kederlerimiz ve üzüntülerimiz de bunlarýn yaný sýra þekil deðiþtiriyor. Gerçekten bazen derin üzüntüler kanallarýmýzý týkýyor.

Algýlamamýz bile zayýflýyor. Ama týpký üzerine bastýrýldýðýnda çöken ama sonra eski haline gelen sünger misali üzerinde düþündüðümüzde bizi tekâmül ettiriyor.

Ýnsan düþünmeden tekâmül edemez. Sadece acýlarý yaþayarak deðil onlar üzerinde yorum yaparak tekâmül edebilir diyorum. Ayný kederleri ve üzüntüleri salt ayný yanlýþlarý yaptýklarý için defalarca yaþayan insanlar tanýyorum. Gerçekten de doðru düþünmek bir ibadettir. Düþünme mekanizmasýný da doðru bilgilere dayandýrmak burada önem kazanýyor. Yani doðru ile yanlýþýn ölçeðinin elimizde olmasý gerek. Ancak o zaman insan tecrübelerinden doðru bilgiler çýkarabilir ve onlarý yeni yaþadýklarýna uyarlayabilir.

Hani büyüklerimiz teþbihte hata olmaz derler bilirsin. Bu nedenle içinden çýkarmamýz gereken bilgileri de garip hikâyelerin içine koyup anlatýrlar. Hani La Fontaine hikâyeleri olsa anlayacaðým çünkü hayvanlarý insan yerine konuþturur ve masal olduðunu da bildiðin için o gözle okursun. Yani gerçek üstü mizansenler içinde gerçekler verilir sana. Artýk insanlar iþin suyunu çýkarmaya baþladýlar galiba. Ýnsanlar ve yaþamlarla ilgili öylesine gerçeküstü yazýlar kurgulanýyor ki doðrularý bunlarýn içinden çýkardýðýmýz taktirde adeta kutsal insan oluyoruz.

Bunlarýn arasýnda eskiden gelen hikâyeler de yok deðil. Geçenlerde þu ünlü derviþ kaþýðý hikâyesini anlattým bir arkadaþýmýn oðluna. Hani evine misafir ettiði insanlarýn eline bir metre uzunluðunda kaþýklar veren ve sonra da yemelerini isteyen ev sahibinin hikayesidir bu. Tabii hiç birisi yiyemez. Derken sofraya derviþler oturur ve birbirlerine yedirirler. Böylece herkes doymuþ olur. Eskiden biz bu tarz hikâyeleri büyük keyifle dinler, içinden çýkarmamýz gerekenleri de bir güzel çýkartýrdýk. Bunun absürd yanýný görmezdik ya da görmezden gelirdik.

Artýk çocuklarýn masallarý bile deðiþti biliyor musun? Masallarý adeta bilim kurgulaþtý. Ýçinde aksiyon ve heyecan olan ama mesaj kaygýsý olmayan yazýlar haline geldi. Arkadaþýmýn oðlu anlattýðým bu derviþ hikâyesine epey güldü ve

“Senin derviþler çok akýllýymýþ doðrusu, baþka türlü insan nasýl doyar ki!” dedikten sonra “Amma da saygýsýz bir ev sahibiymiþ” diye ekledi. Caným dostum sence de yeni bir þeyler söyleme zamaný gelmedi mi? Çocuklarýmýzý eðitecek, içinden doðru bilgileri çýkaracaklarý yeni anlatýmlar bulmamýz gerek. Bu, belki de kendimizin de eðleneceði, eðitme kaygýmýzýn olmadýðý, eðlendirirken düzenin içine gizlenmiþ olanlarý bulacaðýmýz bir oyun da olabilir.

Mutlaka bekliyorum. Hayýrla ve sevgiyle kal caným dostum.

Özde bir Kardeþin Nelda Bayraktar

(26)

Bir baba ile kýzý dertleþiyorlardý.

Kýzý hayatýnda çok sýkýntý yaþadýðýndan ve bunlarla nasýl baþ edeceðini bilemediðini söylüyordu babasýna. Hatta sorunlar ardý arkasýna devam ediyordu hayatýnda.

Babasý kýzýný dinledi, dinledi ve

"Gel, sana bir þey göstereceðim!"

diyerek kýzýný mutfaða götürdü. Baba ünlü bir aþcý idi. Ocaða 3 tane eþit

büyüklükte kap koydu, üçüne de eþit miktarda su koydu ve üçünün de altýný ayný miktarda yaktý. Ve birinci kaba bir havuç, diðerine bir adet yumurta, diðerine ise de bir avuç çekilmemiþ kahve çekirdeði koydu.

Ve her üçünü de tam 20 dakika piþirdi. Daha sonra ateþi kesti. Masaya iki tane tabak ve bir tane boþ bardak koydu ve ilk önce haþlanmýþ havucu

ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER

?

Havuç, Yumurta, Kahve...

Siz hangisisiniz?

(27)

alýp bir tabaða koydu. Daha sonra artýk epey piþmiþ olan yumurtayý alýp bir tabaða koydu. En sonunda da artýk suya iyice sinmiþ ve tam kývamýnda kahve görüntüsü olan kahveyi de alýp bir bardaða boþalttý.

Kýzýna þu soruyu sordu: "Kýzým ne görüyorsun?" Kýzý dedi ki: "Havuç, yumurta ve kahve." Kýzýný elinden tutup masaya yaklaþtýrýp daha yakýndan bakmasýný ve hissetmesini istedi. Kýzý dedi ki: "Ne görüyorum.. Haþlanmýþ yumuþak bir havuç (Bunu yaparken çatalý havuca batýrdý ve yumuþaklýðýný hissetti), artýk piþmekten içi katýlaþmýþ bir yumurta (yumurtayý eline aldý, hatta bir tarafýndan masaya vurup, çatlattý ve içini gördü) ve bir bardak kahve. (Biraz içti). "Hatta tadý oldukça iyi."

"Baba, bunu niçin bana göste- riyorsun?" diye sordu. "Bak dedi, hepsi ayný þekil kapta, ayný sýcaklýkta, ayný dakika piþti. Fakat hepsi bu etkiye farklý tepki verdiler. Havuç ilk baþta sertti, güçlü idi. Ama kaynatýlýnca yumuþadý hatta güçsüzleþti. Yumurta çok kýrýlgandý, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatýlýnca içi sertleþti, hatta katýlaþtý. Bir avuç çekilmemiþ kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu, ama ýsýtýlýnca ne oldu, bu kahve çekirdekleri, ýsýndýlar, gevþediler ve içinde olduklarý suya yayýldýlar. Koku yaydýlar, tad yaydýlar ve suyu eþsiz tatta bir kahveye çevirdiler."

"Kýzým sen hangisisin? diye sordu adam. Zorluklarla karþýlaþtýðýn zaman nasýl tepki gösteriyorsun? Sen havuç musun, yumurta mýsýn, yoksa kahve misin?

Peki ya siz hangisisiniz? Havuç gibi sert bir kiþi misiniz, ama sorunlar yaþayýnca yumuþuyor ve güçsüzleþiyor musunuz? Yumurta gibi içi yumuþak, her an kýrýlabilir bir kiþi misiniz?

Sorunlar karþýsýnda (ölüm, ayrýlýk, krizler,vs.) güçleniyor ve sertleþiyor musunuz? Yoksa bir kahve çekirdeði gibi misiniz? Kahve sýcak suyu deðiþtirir, hatta suyun sýcaklýðý en üst dereceye çýktýðýnda, en lezzetli kahve ortamý hazýr olur. Lezzet maksimuma ulaþýr. Eðer siz bu kahve çekirdeði gibi iseniz, çevrenizde ne kadar sorun olursa olsun, bunlarý olumluya çevirebilirsiniz.

Çevrenize güzel tatlar, duygular katarsýnýz. Kendinizi ve çevrenizi daha iyi yapmak için çalýþýrsýnýz. Siz hangisisiniz?

KERTENKELENÝN AÞKI Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarý yýkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasýnda çukur bir boþluk bulunur. Duvarý yýkarken, orada dýþardan gelen bir çivinin ayaðýna battýðý için sýkýþmýþ bir kertenkele görür.

Adam bunu gördüðünde kendini kötü hisseder ve ayný zamanda meraklanýr da kertenkelenin ayaðýna çakýlmýþ çiviyi görünce. Muhtemelen bu çivi 10 yýl önce, ev yapýlýrken çakýlmýþtý. Nasýl olmuþtu da kertenkele bu pozisyonda hiç kýpýrdamadan 10 yýl boyunca yaþamayý baþarmýþtý? Karanlýk bir duvar boþluðunda hiç kýpýrdamadan bunca yýl yaþamak çok zor olmalýydý. Sonra bu kertenkelenin hiç kýpýrdamadan nasýl 10 yýl yaþadýðýný düþündü. Ayak çivilenmiþti!

ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER

(28)

Dr. Michael Newton Derleme: Acar Doðangün anýsýna

Arýn Ýnan

Ýki Yaþam Arasýnda

Bundan dört yýl önce yayýnlamýþ olduðumuz "Ýki Yaþam Arasýnda Ruhun Yolculuðu" adlý dizide Dr. Newton'un, geriye götürücü hipnoz yoluyla yüzlerce insan üzerinde yaptýðý araþtýrmalarý ve elde ettiði deðerli bilgileri

okumuþtuk. Bu dizide de, yine Dr. Newton'un en son araþtýrmalarýna dayanarak, ölüm anýndan tekrar doðuma kadar, dünya ötesindeki yolculuðumuzun daha önce görmediðimiz ilginç ayrýntýlarýný izleyeceðiz.

(29)

TANRININ VARLIÐI

“ Ý n s a n l a r ý r u h d ü n y a s ý n a götürdüðünüzde Tanrýyý görürler mi?”

Ýþte bu soru konferanslarýmda bana sýkça sorulan sorulardan birisidir ve cevabý da kýsa deðildir. Þunu söyleyebilirim ki sujelerim ruh dünyasýna vardýklarýnda varlýklarýnýn özüne ait duygular hissederler. Bunun daha ileri bir açýklamasý ise hepsinin mor renkli bir ýþýða doðru çekilmeleridir. Peki ruh dünyasýnda Büyükler Konsülünden de büyük olanýn bulunduðu bir yer var mýdýr? Bu sorunun cevabý evet tir.

Büyükler Konsülü ile karþýlaþ- malarýmýzda sadece Büyük Varlýk diyebileceðimiz bir varlýðýn mevcudiyeti her yerde hissedilir. Bu duygu bize Tanrýyý çaðrýþtýrýr. Enkarnasyonlarýnýn sonuna yaklaþmýþ olan ileri ruhlar bunun tam olarak Tanrý olmadýðýný düþündüklerini söylemiþlerdir. Onlara göre hissettikleri þey Büyükler Konsülünden de büyük olan ve tam olarak tanýmlayamadýklarý bir üst varlýktýr. Bu varlýðýn Büyükler Konsülüne yardýmcý olmak için orada bulunduðuna dair hepsi ayný fikirdedir.

Bana gelen sujelerim bu büyük varlýðý tarif ederken Tanrý kelimesini kullanmak istememiþlerdir. Bunun yerine Kaynak veya Ruhlar üstü gibi terimler kullanmayý yeðlemiþlerdir.

Sanýrým bunun nedeni Tanrý kelimesinin insanlar tarafýndan dünyada þahsiyetlendirilmiþ bir terim olmasýdýr.

Ruhlar daha ileri tekamül seviyelerine ulaþtýklarýnda bu varlýk sonsuz bilgiye sahip ilahi güçlerin bir parçasý olarak çoðalýr sanki. Onlar bu büyük gücün

Büyükler Konsülünün toplantýlarýný etkilediðini hissederler ama bunun mutlak yaratýcý olduðunu düþünmezler.

Ruh dünyasýnda Tanrý her þeye gücü yeten ve her yerde var olan büyük bir enerji olarak algýlanýr.

Bu konudaki yüzlerce notumu tekrar gözden geçirdikten sonra Büyük Varlýk ile ilgili sujelerimin söylediklerini kýsa notlar þeklinde ortaya koymak istiyorum. Öncelikle her sujenin Büyük Varlýk ile ilgili söyledikleri birkaç cümleden öteye geçmemektedir.

“Bu varlýðý gerçekte göremiyorum ancak onu sonsuz bir enerji olarak hissediyorum. O esasen konsül için burada ama ben çoðunlukla benim için burada olduðunu hissediyorum. Konsül üyeleri bu sonsuz enerji ile aramda bir köprü vazifesi görmüyorlar. Ben onunla yani mor ýþýkla doðrudan iliþki içindeyim.”

“Konsül üyelerinin önüne geldiðimde Büyük Varlýk onlarý mor ýþýðý ile tepeden görüyor. Bu ýþýk bazen parlak bir gümüþ rengine dönüþerek zihnimi temizliyor ve sakinleþtiriyor.”

“Büyük Varlýk konsül üyelerinin arkasýnda tepede duruyor. Zorlukla onun gücüne bakabiliyorum. Onun gücünü öylesine güçlü bir þekilde hissediyorum ki konsül toplantýsýnda ona bakmayý bile deneyebileceðimi düþünemiyorum.

Çünkü bunu yapabilsem bile konsül üyelerine kontsantre olmam çok zor olurdu diye düþünüyorum.”

“Konsül üyeleri de onun varlýðýný onaylýyorlar ama ona olan hürmetlerini abartýlý bir þekilde göstermiyorlar ki yaptýklarý iþ yavaþlamasýn. Çünkü orada

Referanslar

Benzer Belgeler

OBJECTIVE: The goal of this study is to assess the changes in the sacroiliac joints (SÝ) by magnetic resonance imaging (MRI) in a 24-week follow-up period and to determine the

Diyarbakýr göç yolu üzerinde olduðu için önce Hurriler, sonra Asurlular, Urartular, Makedonlar (Büyük Ýskender ve ordularý), Romalýlar, Bizanslýlar, Büyük

Ayrık şartlı hakiki olduğu zaman, onun taraflarından birinin aynı istisna edilir/seçilir, sonuç olarak diğerinin.. çelişiği

Delici Karın Yaralanmalarında İlkyardım: Hastanın bilinci ve ABC’si kontrol

Meselâ, elektrik iletkenliği yüksek olan bir malzeme, genel olarak elektrik iletkenliği düşük olan bir malzemeye nazaran daha kötü bir kaynak kabiliyetine sahiptir

Yapılacak tasarım doğrultusunda üretilecek takıların doğru kitleye ulaşması, ihtiyaçlara cevap vermesi, aranılan nitelikte ürünler olması için piyasa

Bu çalýþmada, Atatürk Üniversitesi Týp Fakültesi Kalp-Damar Cerrahisi Kliniði’nin yaklaþýmýný aktarmak amacýyla, 3.3.95 ile 1.3.99 tarihleri arasýnda, derin ven trombozu

Akut assendan aorta diseksiyonuna baðlý inferior miyokard infarktüsü geliþen hastamýz sað koroner arterine stent implantasyonunu takiben cerrahiye alýndý.. Benzer uygulamanýn