• Sonuç bulunamadı

YAŞAM FELSEFESİ II

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "YAŞAM FELSEFESİ II"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YAŞAM FELSEFESİ II

(2)

Bilimin en yüksek seviyelerinden birine ulaştığı, başarı üstüne başarı kazandığı bir sırada, yani 20.

yüzyılın hemen başlarında iki adam bilimsel düşünme tarzının temele aldığı kabulleri sorgulama durumuna gelmiştir. Bu adamlar, Kant’ın kritisizminden sonra, adeta şaha kalkan ve 19. yüzyıl düşüncesinin en azından bir kanadına veya önemli bir bölümüne damgasını vuran metafizik ilgiyi temsil eden iki cesur metafizikçi, iki büyük spekülatif filozof olarak Henri Bergson ve Alfred North Whitehead’dir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.567.)

(3)

Bergson ve Whitehead modern bilim paradigmasının düşüncede yol açtığı bütün bu kabulleri sorgulamakla, onlardan her birinin ciddi problemlere yol açtığını ifade etmekle kalmadı; işte bu çerçeve içinde doğanın mekânda yer kaplayan maddi cisimlerden oluşup oluşmadığı, atıl

maddeden nasıl olup da yeni varlık düzeylerinin çıkabildiği, zekânın şeylerin mekanik

düzenlenişini mantıksal ve matematiksel akılyürütme yöntemleriyle kavramaya muktedir olup olmadığı, somut hayat deneyiminin cansız doğa yoluyla açıklanıp açıklanamayacağı sorularına tatmin edici yanıtlar getirmeye çalıştılar. Bilimin mekanik doğa görüşünü benimsemeyi her geçen gün biraz daha zorlaştıran yeni kavram ve teorilerle ortaya çıktığı bir dönemde, Bergson ve

Whitehead, Newton mekaniğine dayalı düşünce biçimleri ve felsefelerin tutarsızlığını ve

açmazlığını göstererek, yeni teorilerle uyumlu bir metafizik geliştirmeye çalıştılar. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.567.)

(4)

BERGSON

Materyalizm-vitalizm karşıtlığından yoğun bir biçimde etkilenen Bergson, bilimin bulgularını özü itibariyle bilimsel olmayan bir gerçeklik anlayışına ulaşmak için kullanmıştır. O, dinamizm ve

sürekliliğin önemini vurguladığı, aklın gerçekliğin yapısını bilmeye yetili olmadığını dile getirdiği için romantik diye nitelendirebileceğimiz bir gelenek içinde yer alır. Bergson, diskürsif

düşüncenin ve dolayısıyla, tüm determinizmi ve mekanizmiyle bilimin kapsamı ve açıklama

alanının oldukça dar olduğuna dikkat çektiği ve yaşam fenomeni, bilinç ve özgürlüğün sadece ve sadece dolayımsız sezgi ile anlaşılabileceğini öne sürdüğü için 20. yüzyılın resmi felsefesinin

muhaliflerinden biri olarak geçer. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.567.)

(5)

Bergson bilgi görüşünde, rasyonel düşünceye güvenmeyip, kuru bir akılcılık ve bilimciliğe karşı çıkar. Bu karşı çıkıştan hareketle de felsefesinin merkezine, “bir şeyi bilmenin birbirinden farklı iki yolu bulunduğu” iddiasını geçirir. Bunlardan birincisinde, insan nesnenin etrafında dönerek, onu dışarıdan ve durağan olarak bilmeye çalışır, oysa ikinci yolda nesne hareket halindeyken ona

içeriden nüfuz etme durumuna gelir. Birinci yoldan elde edilen bilgi, nesneyi gözlemlediğimiz bakış açısına, durulan yere bağlıdır. Bergson, bu yoldan elde edilen bilginin her bir gözlemci için farklı ve dolayısıyla, gözlemciye göreli olacağını söyler. Dahası, gözlem yoluyla elde edilen bu bilgi sembollerle ifade edilir; burada kullanılan sembol de sadece bu özgül nesneye değil ona benzer bütün nesnelere gönderme yapar. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.568.)

(6)

Bergson iki bilme tarzını birtakım örneklerle açıklamaya çalışır. İlk örnek, mekân içindeki bir nesnenin hareketiyle ilgilidir. Bu nesneyle ilgili gözlemimizin bakış açımıza, hareketli olup olmadığımıza bağlı olarak değişeceğini söyleyen Bergson, ona ilişkin betimlememizin de nesneyle bağ kurduğumuz referans noktalarına göre değişeceğini ifade eder. Hareket eden nesneyi ister gözlemliyor ya da ister betimliyor olalım, onun dışında kalırız. Nesnenin etrafında dönüp durarak onu dıştan ve durağan olarak bilme biçimi olan analiz, nesneyi önceden bilinen ve bu nesneyi diğerleriyle ortak olan unsurlarına indirgeme işlemidir. Bergson’a göre biz, örneğin elimizi hareket ettirdiğimizde, bu edimimizi tek bir basit edim olarak içerden kavrarız. Oysa aynı edimin dışarıdan bakılarak yapılan tasviri zorunlu olarak eksik kalacaktır. Sezgi ile kavrayabildiğim gerçeklik şüphesiz ki kendimdir. Kendi zamanımla karşılaşırım ve her bir bilinç halimin kendine özgü olduğunu anlarım. Sezgi, zekânın asla yapamayacağı bir şeyi başarır: Bizi faydacı

görüşlerden tamamiyle bağımsız bir biçimde dünya olarak dünyanın içerisine taşır. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.568.)

(7)

Bergson, söz konusu iki ayrı bilme tarzı ve yetisinin konularının da farklı olduğunu söyler. Bu durum, ona göre gerçekliğin ikili yapısından kaynaklanmaktadır. Söz konusu ikiliği, madde ve

hayat ikiliği olarak ifade etmenin mümkün olduğunu söyleyen Bergson’a göre, bunlar onda temel gerçeklik kategorisine karşılık gelen hayat hamlesinin (élan vital) birbirine karşıt iki doğrultusunu meydana getirir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.569.)

(8)

Bergson, zekânın pragmatik bir bilme yetisi olduğunu söyler. Çünkü zekâ ve analizin eseri olan kavramsal ya da bilimsel bilgi olayları, doğrudan öngörmeyi ve kontrol altına alabilmeyi amaçlar.

Zekânın işlemleri ve nesnesine yaklaşımı bütünüyle geometriktir. Gerçekten de zekâ, yöneldiği her konuyu mekânsal kavram ve terimlerle ifade etmek ister. Hareketi hareketsize, canlıyı cansıza dönüştürerek anlamak amacı güder. İşte bundan dolayıdır ki zekâ ne gerçekliğin bizatihi kendisini veya yaratıcı, gerçek süre’yi, ne yaratmayı ve ne de oluşu anlayabilir. Fakat o, kendisini madde dünyasında evinde gibi hisseder ve analiz edebildiği, bölüp parçalarına ayırabildiği bu gerçeklik bölmesinde bilimsel nitelikli kesin ve doğru bilgi elde eder. Ancak oluş ve hayat alanı madde yasaları bağlamında tüketilemez ve bu yöntemlerle onun özüne ulaşılamaz. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.569.)

(9)

Sezgiyi “kişinin kendisini nesnenin içine, onda, ona özgü olanla ve dolayısıyla ifade edilemez

olanla karşılaşmak için taşıdığı bir sempati” olarak tanımlayan Bergson’a göre, sezgi bize duyusal olmayan gerçeklikle dolaysız bir temas temin eder. O, “dolaysız” olan ile soyut kavramlardan kurtulmuş olmayı anlatmak ister. Gerçek olanın her zaman kendine özgü olan olduğunu belirten Bergson, bu noktada nominalist geleneği takip eder: Soyutlamaların gerçeklikte karşılıkları

yoktur. Soyutlamaların gerçeklikle hakiki bir karşılaşma sağlayabilmeleri mümkün değildir. Bunun da en önemli nedeni, onların işlevlerinin belli birtakım nesneleri kümelemek ve bu nesnelerin özelliklerini pratik amaçlar için diğerlerinden ayırmak olmasıdır. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.570.)

Referanslar

Benzer Belgeler

ödenen kısmı, vergi öncesi piyasa fiyatı ile vergi sonrası piyasa fiyatı arasındaki fark kadardır.  Verginin üreticiler

Bir ülkede üretilen mallar ve hizmetler sadece o ülke tarafından değil, diğer ülkeler tarafından da satın alınır ve buna ihracat denir. Diğer ülkelerde üretilmiş

geliş miktarı, enerji sektörünün büyüme hızı, enerji sektörüne yapılan toplam yatırım. miktarına ait veriler tablo 65‘

Topuz, Remzi Kitabe- vi’nden çıkan kitabında efsa­ ne Milli Eğitim Bakanı Haşan Âli Yücel, şair Necip Fazıl Kı- sakürek, Melih Cevdet An- day, Bedri Rahmi

Soil, which is one of the most important sources of carbon, can serve as a good storage if appropriate management systems are used. Carbon storage in the soil is

Onlara göre modern toplum, bölgesel devlet, tek eşli aile ve özel mülkiyet ile tanımlanmıştı.. İlkel toplum ise göçebeydi ve kan bağı ile tanımlanmış, kuralsız

• Hemen ardından dersin alan araştırması için seçilen Ankara’da gündelik hayat ve yemek yemek teması etrafında alıştırmalarımıza geçeceğiz.. • Özel zaman

Türk vergi sistemi; gelir, servet ve harcamalar üzerinden alınan vergilerden oluşmaktadır. Ülkemizdeki vergi yapısı son yıllarda çok ciddi değişimler geçirmemesine