• Sonuç bulunamadı

H Depresyonda Hücre Ýçi Bozukluklar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "H Depresyonda Hücre Ýçi Bozukluklar"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H

ücre içi sinyal iletimindeki iþlevsel bozukluklar baþta depresyon olmak üzere duygudurum bozukluklarýnýn etiyolojisinde önemli bir rol oynarlar. Antidepresanlarýn hücre dýþý biyolojik etkilerini araþtýrdýktan sonra yeni antidepresan ilaçlar geliþtirmek ve duygudurum bozukluklarýnýn fizyopa-tolojisini anlamak için bu tür ilaçlarýn hücre içi aktivitelerini anlamak önemli hale gelmiþtir. Lityum inositol fosfat, adenilat siklaz ve G proteinlerini inhibe ederek hücre içi etkilerini gösterir. Birçok antidepre-sanýn da biyolojik etkilerini hücre içi ikincil ulak yolaklarýný kullanarak gerçekleþtirdiði bilinmektedir. Antidepresan ilaçlarýn sinyal üretimine katýlan siklik adenozin monofosfat (cAMP), nörotrofik etkenler (beyin türevli nörotrofik faktörler-brain derived neu-rotrophic factor [(BDNF)] ve fosfolipaz A2 gibi çeþitli ikincil ulaklar bulunmaktadýr. Bu tür hücre içi deðiþik-likler beynin çevresel uyarýlara yanýt verdiði uyumsal bir süreç olan nöral plastisite kavramýnýn geliþtirilme-sine yol açmýþtýr. Bu süreçlerin depresyonda bozul-duðu düþünülmektedir.

Hücre içi düzeneklerin iþleyiþinde ortaya çýkan deðiþiklikler bu tür bozukluklarýn baþlamasý, yinelemesi, ilaç tedavilerinin uygunluðu ve etkinliði konularýnýn anlaþýlmasýnda büyük önem taþýr. Son yýllarda hayvan çalýþmalarý ve elektrofizyolojik

çalýþ-malar hücre içi iþlevlerinin daha iyi anlaþýlmasýna yardýmcý olmuþ, beyin görüntüleme çalýþmalarýnýn yardýmýyla duygudurum bozukluklarýnýn moleküler ve yapýsal düzeydeki deðiþikliklerle nasýl bir iliþki içinde olduðu giderek daha fazla aydýnlanmýþtýr. Bu makalede beyin bölgeleri, nöronal iþleyiþ ve depresyon arasýndaki iliþkiler çeþitli yönleriyle ele alýnacaktýr.

Beyin Devreleri

Frontal korteksi striatum, globus pallidus/substansiya nigra ve talamusa baðlayan 5 paralel anatomik devre vardýr. Devreler suplementer motor alan, frontal göz alanlarý, dorso-lateral prefrontal bölge, lateral orbito-frontal alan ve ön singulat korteksten baþlar. Bu devreler yürütücü iþlevler, sosyal davranýþlar ve moti-vasyon yanýnda motor ve okulomotor iþlevlere de aracýlýk eder. Frontal-subkortikal devrelerden kay-naklanan baþlýca nöropsikiyatrik belirti ve bozukluk-lar yönetici iþlevlerdeki anormallikler, disinhibisyon, apati, depresyon, mani ve duygudurumda oynaklýktýr. Devreler içindeki transmitterler, modülatörler, reseptör alttipleri ve ikincil ulaklar farmakoterapi için kimyasal bir mimari saðlar (Mega ve Cummings 1994). Üç ana nöronal devre modeli bilinmektedir:

1. Birbiriyle hiyerarþik iliþki bulunan uzun devreler (genellikle uyarýcý aminoasitlerin transmitter olduðu, duyusal, motor ve korteks içi sistemlerin major yolak-larýnýn birbirleriyle baðlantýlý olanlarýný karakterize edenler gibi),

2. Lokal devre nöronlarý (aferen sinyallerinin ne kadar Doç. Dr. Levent SEVÝNÇOK*

* Adnan Menderes Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, AYDIN

(2)

yayýlabileceðini düzenleyen hem eksitatuvar, hem de inhibitör nöronlar, GABA ve glisin (inhibitör aminoasid transmitterler) ile ve bir ya da daha fazla nöropeptid ko-transmitterler içeren nöronlar), 3. Tek-kaynaklý, ayrý nöronlar (beyin sapýnýn esas retiküler çekirdeklerinin nöronlarý veya bazý aminerjik nöronlar ve nöropeptid içeren nöronlar gibi).

Nörotransmitter Düzeni

Nöronal devrelerin bu basitleþtirilmiþ anlatýmýnýn yaný sýra nörotransmitter sýnýflarý da benzer bir þekil-de anlatýlabilir: Aminerjik transmitterler (asetilkolin, epinefrin, norepinefrin, dopamin, serotonin ve hista-min ve çok sayýda peptidin yaný sýra, ahista-minoasid trans-mitterlerden glutamat ve aspartat major eksitatuvar iletim gönderenler olarak; GABA ve glisin de major engelleyici transmitterler olarak bilinir. ATP gibi pürin-ler, araþidonik asid ve prostoglandinler gibi lipidler ve adrenal korteks ile gonadlardan salýnanlara benzeyen steroidler de SSS'de hücrelerarasý iletimde kýsa mesafelerde hýzlý sinyallerin taþýnmasýný saðlayabile-cek önemli rol oynayabilir. Bazý peptid büyüme faktör-leri diðer dokulardaki nöron dýþý hücrefaktör-lerin yaný sýra SSS'nin trofik etkilerini de etkileyebilir.

Sinyal Ýletimi ve Hücre Ýçi Ulak Sistemler

Birinci ulaklar (nörotransmitter, nöromodülatör ya da hormon) hücredeki bilgiyi alýcý hücre içinde ikincil ulaða dönüþtürür. Sinyal üretimi reseptörün, iletici-lerin ve iyon kanallarý gibi özel bir etkiye aracýlýk eden moleküller olan efektörlerin katýlýmý ile gerçekleþir. Sinyal ileticilerinin klasik örneði bir GTP-baðlayan protein -G proteinleridir. G proteinleri guanin nük-leotidleri, guanozin trifosfat (GTP) ve guanozin difos-fata (GDP) baðlanma özellikleri nedeniyle bu þekilde adlandýrýlýr. G proteinleri özgül hücre içi efektör sis-temlerine reseptör birleþme iþini görür. Moleküler biyolojik çalýþmalar reseptörler ve iyon kanallarýyla birlikte hücre içi ulak yolaklarýnda olaðanüstü bir he-terojenite göstermiþtir. Örneðin, biyokimyasal ve far-makolojik çalýþmalar beþ major G proteini tipi, (Gs, Gi, Go, Gq ve Gt) iki cAMP-baðýmlý protein kinaz tipi ve sadece bir protein kinaz C tipi göstermesine raðmen, moleküler klonlama çalýþmalarý 20 ayrý G-proteini alt-tipi, altý ayrý cAMP-baðýmlý protein kinaz ve yedi pro-tein kinaz C alttipi olduðunu göstermiþtir. Nörotransmitter ya da hormonlar, reseptörler ve guanozin difosfata baðlanan bir G proteini "ternari kompleksini" oluþturur. Bu kompleks

nörotransmit-tere yüksek afinite ile baðlanýr. GTP, GDP ile yer deðiþtirdiðinde kompleks komponentlerine ayrýlýr. Reseptörlerin nörotransmitter aktivasyonu ile oluþtu-rulan hücre dýþý uyarýlar G-proteini birleþtirme faktör-leri aracýlýðýyla hücre içine yayýlýr. G proteinfaktör-leri resep-törleri çeþitli efektör proteinlere "birleþtirir". Bu efek-törler iyon kanallarý ve birtakým hücre içi ikincil ulak-lara ait yolaklarý içerir. Ýyon kanallarýnýn doðrudan regülasyonuna ek olarak, G proteinleri nörotransmit-ter reseptörlerinin aktivasyonunu hedef nöronlardaki ikincil ulaklarýn hücre içinde yarattýðý deðiþikliklere iletirler. Beyindeki önemli ikincil ulaklar cAMP, cGMP, kalsiyum, fosfatidilinositolün (PI) major metabolitleri (IP3) ve diaçilgliserol, araþidonik asid ve nitrik oksid-dir. Bu tip hücre içi süreçler iyon kanallarýnýn düzen-lenmesi ve nöronal ateþleme hýzý gibi nörotransmit-terlere bazý hýzlý yanýtlarý oluþturur. Bunun sonucun-da farklý birtakým fizyolojik etkiler ortaya çýkar. Sonunda bu süreçler nöronal iþlevler üzerinde gen ekspresyonunun düzenlemesi gibi daha uzun vadeli düzenleyici etkiler yaratýr. Bu tür deðiþiklikler resep-törlerin, iyon kanallarýnýn ve diðer hücresel protein-lerin sentezinin deðiþmesini içerebilir ve sonunda öðrenme ve bellek þekillerini kapsayabilir.

Gs ile Birleþen Reseptörler

β1ve β2-adrenerjik; D1- ve D5-dopamin reseptörlerinin

fizyolojik etkilerini Gs ile etkileþimler ve daha sonra adenilat siklaz ile cAMP-baðýmlý protein kinazýn uyarýlmasý ile gösterdiðine inanýlýr. Bu reseptörlerin elektrofizyolojik etkileri cAMP-baðýmlý protein kinaz ile fosforilize edilebilen belli bir hedef hücre tipinde ifade edilen kanal ve pompalarýn tipine baðlýdýr. Bir çalýþmada β-adrenerjik reseptörle birleþmiþ Gs pro-tein fonksiyonu 26 depresif hastada ölçülmüþtür. Depresif hastalarda reseptörle birleþmiþ Gs pro-teininde oldukça anlamlý azalmalar gözlenmiþtir. Gs proteinindeki benzer azalmalar uni ve bipolar depresif hastalarda da tespit edilmiþtir. Reseptörle birleþmiþ Gs proteini ölçümleriyle depresyonun þiddeti arasýnda anlamlý bir negatif baðýntý bulunmuþtur. Daha önce de manili hastalarýn lökositlerinde aþýrý iþlevsel hale gelmiþ Gs proteinleri tanýmlanmýþtýr. Depresif hasta-larda Gs fonksiyonlarýnýn azalmasý bulgularý reseptör-le birreseptör-leþmiþ Gs protein aktivitesinin affektif durumun biyokimyasal bir parametresi olabileceðini gösterir. Azalmýþ reseptörle birleþmiþ Gs protein fonksiyonu daha önce depresif hastalarýn lökositlerinde de

(3)

göste-rildiði gibi β-adrenerjik reseptör seviyelerinin azaldýðýný gösterebilir (Avissar ve ark. 1996).

Gi/Go ile Birleþen Reseptörler

Gi/Go G proteinleri ailesiyle birleþen katekolamin reseptörleri arasýnda çeþitli α2-adrenerjik reseptör ve D2, D3, D4dopamin reseptörleri bulunur (Summers ve McMartin 1993). Bu G proteinlerini kullanan α1-adrenerjik reseptör alttipleri olduðu da bildirilmiþtir. Bu reseptörlerin etkilerine aracýlýk etmede Gi ve Go'ýn rolü, ADP'yi ribolize eden ve G proteinlerini inaktive eden pertusis toksinin reseptör aktivasyonunun çeþitli fizyolojik etkilerini bloke etme yeteneðine baðlýdýr. Yine de birçok durumda belli bir hücre tipinde bir reseptör tipinin etkilerine hangi Gi ve/veya Go alttipi tarafýndan aracýlýk edildiði belli deðildir.

Gi ve Go ile birleþen bütün reseptör tipleri kendi hýzlý fizyolojik etkilerini iki major mekanizmasý vasýtasýyla gerçekleþtirir. Bunlardan birisinde reseptör stimülas-yonu hücre içine doðru gerçekleþen K+kanalýnýn

akti-vasyonu ve/veya voltaja-baðýmlý Ca++ kanalýnýn

inhibisyonuna yol açar. Diðer mekanizmada reseptör stimülasyonu adenilat siklazýn inhibisyonuna neden olur. Bu etkinin öncelikle reseptör-G-proteini etkileþi-mi ve adenil siklaza baðlanan ve onu inhibe eden serbest Gai/o altbirimi aracýlýðýyla olduðu düþünülmektedir.

Yapýlan bir çalýþmada parietal ve temporal korteksten elde edilen postmortem beyin örneklerindeki çeþitli G proteini alt birimlerinin miktarlarýnýn depresif kiþiler ve kontrollerde ayný olduðu bulunmuþtur. Ancak depresiflerde Gi/o alfa'nýn, Gs alfa'nýn aksine her iki korteks bölgesinde de anlamlý olarak artmasý G pro-teini vasýtasýyla ikincil ulaklardaki dengesizliðin depresyon fizyopatolojisinde iþe karýþabileceðini göstermektedir (Ozawa ve ark. 1993).

Gq ile Birleþen Reseptörler

α1-adrenerjik reseptörler fizyolojik etkilerini PI hidrolizini aktive ederek gösterir (Summers ve McMartin 1993). Çoðu hücre tipinde PI yolaðýnýn nöro-transmitter-reseptör ile indüklenmiþ aktivasyonu per-tusis toksinine duyarsýz G proteinleri (Gq) aracýlýðýyla gerçekleþir (Simon ve ark. 1991). α1-adrenerjik resep-törler dolaylý olarak beyinde cAMP'yi de aktive eder (Duman ve ark. 1986). α1-adrenerjik reseptör akti-vasyonu Gs ile birleþen reseptörlere (beta-adrenerjik ve vazoaktif intestinal peptid reseptörleri) cAMP yanýtýný arttýrýr. Bu IP3, yüksek Ca++düzeyleri ve

pro-tein kinaz C'nin aktivasyonu aracýlýðýyla meydana gelebilir. α1-adrenerjik reseptörlerin aktivasyonunun sinir dokusunda cGMP düzeylerini arttýrdýðý bilinmek-tedir (Summers ve McMartin 1993).

Nörotransmitter Salýnýmýnýn Düzenlenmesi

Presinaptik sinir terminallerinde yerleþmiþ kateko-lamin reseptörlerinin aktivasyonu bu terminallerden nörotransmitterlerin salýnýmýný düzenleyebilir. Bunu gerçekleþtirecek olasý mekanizmanýn sinir terminalin-deki iyon kanallarý ile pompalarýnýn fosforilasyonu, Ca++'un terminallere giriþi ve nörotransimitter

salýnýmý olduðu belirtilmektedir. Örneðin, α2 adrener-jik ve D2-4 dopamin reseptörlerinin nörotransmitter salýnýmýný, sinir terminallerini hiperpolarize ederek, K+kanallarýnýn aktivasyonu ya da Ca++kanallarýnýn

inhibisyonu ile azalttýðý düþünülmektedir.

Bir diðer önemli düzenek bir sinaptik-vezikül-iliþkili proteinler ailesinin fosforilasyonunu kapsar, bunlarýn en iyi çalýþýlmýþ olaný sinapsinlerdir. Sinapsinler cAMP-baðýmlý ve Ca++/kalmudilin-baðýmlý protein

kinazlarla fosforilize edilen ve beyinde bütün sinir ter-minallerinde bulunan bir fosfoprotein ailesidir. Sinapsin fosforilasyonu fizyolojik uyarýlara yanýt olarak sinir terminallerinden nörotransmitter mik-tarýný arttýrýr (Greengard ve ark. 1993).

cAMP

Nörotransmitterlerin cAMP düzeylerini düzenlediði moleküler mekanizmalar iyi bilinmektedir. Gs belli reseptörleri efektörlerin baþlýca örneklerinden birisi adenilat siklaza çiftler. Bu enzim ATP'den reseptör aktivasyonu ile stimüle edilerek ikincil bir ulak olan cAMP'yi sentezler. Gi ve olasýlýkla Go diðer reseptörleri de adenilat siklaza çiftlediðinde, bu enzim reseptör aktivasyonu ile inhibe edilir (Simon ve ark. 1991). Gi'nin bir baþka þekli Gz olarak adlandýrýlýr ve adeni-lat siklazýn reseptör inhibisyonuna bazý hücre tip-lerinde aracýlýk eder. Altý adenilat siklaz formu klon-lanmýþtýr (Glatt ve Snyder 1993). Bu enzimler beyinde farklý bölgesel daðýlýmlar ve farklý düzenleyici özellik-ler gösterir. Örneðin, NE ikincil ulak cAMP'nin hücre içinde aþaðýdaki mekanizma ile oluþmasýna neden olur. Ýlk önce NE reseptörüne baðlanýr. G proteini ternari komplekste (norepinefrin-reseptör-G proteini) salýnýr ve GDP GTP için deðiþtirilir. G proteinden ayrýlan Gas-GTP adenilat siklazý aktive etmek ve cAMP'nin hücre içi seviyelerini arttýrmak için kul-lanýlýr.

(4)

cGMP ve Nitrik Oksid

Nörotransmitterler hücresel cGMP düzeylerini çok farklý mekanizmalarla düzenler. Bazý durumlarda nitrik oksid (NO) belli reseptörlerin guanilil siklazý aktive etme yeteneðine aracýlýk etmede bir hücre içi ikincil ulak olarak davranýr. Bu enzim cGMP sentezini katalize eder. Bu reseptörlerin Ca++ düzeylerini

art-týrdýðý düþünülmektedir. Bu þekilde NO sentezinden sorumlu olan NO sentetaz aktive edilir. Daha sonra NO doðrudan guanilil siklazýn sitoplazmik þekillerini aktive eder. Bazý nörotransmitter reseptörlerinin de özgül G proteinleri aracýlýðýyla guanilil siklaza bir-leþtirdiði de sanýlmaktadýr.

Fosfodiesterazlar

Nöronlardaki siklik nükleotid düzeyleri büyük ölçüde bu ikincil ulaklarýn sentezi ve metabolizmasý ile düzenlenir. Bu daha çok cAMP ve cGMP'nin 5'-AMP ve 5'-GMP'ye dönüþümünü katalize eden bir enzim ailesinde bulunan fosfodiesterazlarla (FDE) gerçekleþ-tirilir. FDE I izoenzimleri beyindeki enzim aktivitesinin %90'ýndan fazlasýný saðlar ve cAMP ya da cGMP'yi hidrolize edebilir. Bu FDE'ler Ca++ kalmudin ile

stimüle edilir ve böylece Ca++düzeylerini düzenleyen

hücre dýþý uyarýlarla düzenlenir. FDE II enzimleri cGMP'ye baðlanarak düzenlenir ve ayný þekilde hem cAMP'yi hem de cGMP'yi hidrolize eder.

Kalsiyum ve Fosfatidinil Sistem

Nörotransmitterlerin hücre içi Ca++ düzeylerini

deðiþtirdiði yollar siklik nükleotidlerle karþýlaþ-týrýldýðýnda daha karmaþýktýr. Farklý hücre tiplerinde farklý düzeylerde çalýþan iki tip mekanizma söz konusudur. Nörotransmitter-reseptör aktivasyonu hücre dýþý Ca++'un nöronlara akýþýný deðiþtirebilir ya

da Ca++'un hücre içi depolardan salýnýmýný

düzenleye-bilir. Bir defa salýndýðýnda Ca++hücre içi düzenleyici

proteinler vasýtasýyla nöronal iþlevler üzerinde çeþitli etkiler meydana getirebilir. Reseptörler G proteinleriyle birleþerek özgül voltaj kapýlý Ca++kanallarýnýn

ileti-mini doðrudan düzenleyebilir. Ek olarak, diðer ikincil ulak sistemlerinin aktivasyonu Ca++ kanal iletimini

deðiþtirebilir. Örneðin, cAMP ve cAMP vasýtasýyla etki yapan nörotransmitterler bazý voltaj-kapýlý Ca++

kanallarýnýn iletimini artýrabilir. Bir nöronun herhangi bir þekilde depolarizasyonu voltaj-kapýlý Ca++

kanal-larýný aktive edecek, böylece Ca++'un hücrelere akýþý

saðlanacaktýr. Sonunda hücre dýþý Ca++, nikotinik

kolinerjik ve N-metil-D-aspartat (NMDA)-glutamat reseptörleri gibi bazý ligand-kapýlý kanallardan geçe-bilir.

Protein Kinazlar

Beyinde üzerinde en iyi çalýþýlmýþ protein kinazlar ikincil ulaklarla, cAMP, cGMP, Ca++ve diaçilgliserol ile

aktive edilenlerdir. Bu protein kinazlar onlarý aktive eden ikincil ulaklar için isimlendirilir. Beyin bir cAMP baðýmlý, bir de cGMP baðýmlý protein kinaz sýnýfý içerir. Ayrýca iki Ca++baðýmlý protein kinaz sýnýfý

tanýmlan-mýþtýr. Birisi Ca++ baðlama proteini kalmodulin ile

birlikte olan Ca++ile aktive edilir ve Ca++

/kalmudilin-baðýmlý protein kinaz olarak adlandýrýlýr. Diðeri diaçil-gliserol ve diðer lipidlerle bilikte Ca++ile aktive edilir

ve protein kinaz C olarak adlandýrýlýr (Nishizuka 1992).

Protein Fosfatazlar

Protein fosfatazlar defosforilize ettiði aminoasid tip-lerine dayalý olarak iki major sýnýfa bölünebilir: Serin/treonin fosfataz ve tirozin fosfataz (Shenolikar ve Nairn 1991). Nörotransmitterlerin protein fosfori-lasyonunu bu enzimler vasýtasýyla etkileyebildiði bili-nen iki mekanizma vardýr. Biri fosfataz kalsinörin ya da fosfataz 2B olarak adlandýrýlýr, doðrudan Ca++/kalmudiline baðlanarak aktive edilebilir. Diðeri

muhtemelen hücresel Ca++ seviyelerini deðiþtiren

nörotransmitterler kalsinörin aktivitesindeki deðiþik-likler vasýtasýyla hücresel proteinlerin fosforilas-yonunu etkiler.

Protein kinazýn ya da protein fosfataz aktivitesinin düzenlemesini takiben hücre içi sinyal iletimindeki sonraki adým, özgül nöronal fosfoproteinlerin fosfori-lasyon durumunun düzenlenmesidir. Bu fosfoprotein-ler üçüncü ulaklar olarak adlandýrýlýr. Her nöral pro-tein tipinin fosforilasyonla düzenlenmesi, nöronal fonksiyonlarýn farklý yönlerinin düzenlenmesinde önemli bir rolü olduðunu gösterir.

Plastisite ve NMDA Reseptörleri

NMDA reseptörü bir glutamat nörotransmitter törüdür. Bu reseptörlerin aktivitesi daha çok resep-tör/kanal kompleksi üzerindeki birçok allosterik düzenleyici baðlama yerleri vasýtasýyla düzenlenir. Doðrudan katyona özgü iyon kanallarýyla birleþen ve hýzlý uyarýcý sinaptik yanýtlara aracýlýk eden iyonot-ropik glutamat resepörlerinin aksine, yeni tanýmlan-mýþ mGluR'ler G proteinleri aracýlýðýyla çeþitli sinyal iletim yolaklarýyla birleþir. Bu þekilde hücre içi ikincil ulaklarda deðiþiklikler meydana gelir ve daha yavaþ sinaptik yanýtlar ortaya çýkar. SSS'de glutamatýn geniþ bir daðýlým gösteren metabotropik reseptör

(5)

noktalarýy-la kombine bir þekilde yaygýn onoktalarýy-larak bulunmasý, major bir modülatör olarak önemini gösterir.

Farklý alttiplerdeki mGluR'lar en az iki major sinyal sistemiyle baðlantýlýdýr: 1) PI hidroliz ve adenilat sik-laz/siklik AMP sistemi. PI hidrolizi, fosfolipaz C'yi aktive eden bir G proteiniyle birleþmiþ bir reseptörün aktivasyonundan sonra uyarýlýr. Bu þekilde, fosfa-tidilinositol-4,5- bifosfatý iki adet ikincil ulaða parçalayarak sinyal gönderen bir kýsýr döngü baþlatýr. 2) Protein kinaz C'yi aktive eden diaçilgliserol ve Ca++'un hücre içi depolardan salýnýmýný kolaylaþtýran

inositol 1,4,5-trifosfat (IP3).

Reseptörün aktivasyonu ve depolarizasyon daha çok Ca++'un hücre içine giriþi ile gerçekleþen nispeten

yavaþ ve uzun süreli bir akýmýn ortaya çýkýþý ile sonuçlanýr. Bu Ca++'un geçmesine olanak tanýdýðý

bili-nen tek glutamat-kapýlý kanaldýr. Ancak, NMDA resep-törünün aktivasyonu hem glutamata baðlanmaya hem de hücrenin önceden depolarizasyonuna baðlýdýr. Böylece eðer reseptör iliþkili bir þekilde baþka bir eksi-tatuvar input ile aktive edildiði takdirde Ca++sadece

hücreye girer. Hücre içine giren Ca++ uzun süreli

hücresel yanýtlara aracýlýk edebilir. Ýstirahat halinde NMDA kanallarý normalde Mg++ ile bloke edilir ve

Mg++ bloðu düzelmeden önce postsinaptik nöronal

mebranýn yeterli ölçülerde depolarize olmasý gerekir (yaklaþýk -30 mV'a kadar).

NMDA reseptörlerinin uzun vadeli güçlendirme (Long Term Potentiation - LTP), uzun vadeli depresyon (Long Term Depression - LTD) ve geliþimsel plastisite üze-rinde önemli etkileri olduðu düþünülmektedir. Kalsiyumun bu kanal vasýtasýyla hücre içine giriþi uzun vadeli sinaptik ve hücresel deðiþiklikleri baþlatýr. Bu nedenle NMDA reseptör/kanallarýnýn sinaptik, hücresel ve davranýþsal seviyelerdeki plastik olaylarda anahtar bir rolü vardýr. Grup I metabotropik glutamat reseptörleri (mGluRs) rat hipokampusunun CA1 böl-gesinde LTD ve eksitatuvar sinaptik iletimde akut depresyonu indükleyebilir (Faas ve ark. 2002). Peririnal korteksten gelen son bulgular metabotropik glutamat reseptörlerin sinaptik plasitisiteye ve özellik-le sinaptik iözellik-letimin LTD'sine katýlan yollara yeni ýþýk tutmaktadýr. Bu bulgular mGlu-reseptör sinyallemeyi düzenleyebilecek mekanizmalarýn ve mGlu reseptör-lerinin bir diðeri ile etkileþtiði yollarýn daha çok anlaþýlmasýna yol açar (Cho ve Bashir 2002). Öte yandan sinaptik plastisiteyi kontrol eden komp-leks mekanizmalar patolojiye yatkýnlýðý da gösterir. Bu

durumda çok fazla hücre içi kalsiyum nöronlara tok-sik olabilir, aþýrý uyarýlma eksitotoktok-sik hücre ölümü ile sonuçlanabilir. Bu tipteki hücre ölümleri epilepsi, iske-mi ve muhtemelen Alzheimer ve Huntigton hastalýðýn-daki beyin patolojilerinin ortaya çýkmasýna katkýda bulunabilir (Choi 1992).

Glutamat ve iliþkili diðer transmitterlerin sinaptik aralýktan yüksek afiniteli bir þekilde alýmýnýn, a) Eksitatuvar sinyali sonlandýrdýðý, b) Ekstatuvar gluta-mat düzeylerinin eksitotoksik hasar oluþturabilecek düzeylerin altýnda devamýna ve c) Transmitterin glu-tamin döngüsü aracýlýðýyla yeniden dolaþýma girme-sine katkýda bulunduðu düþünülür (Rosenberg ve ark. 1992).

GABAAReseptörleri

Ýnhibitör ve eksitatör aminoasidlerin her ikisinin reseptörleri de ya iyonotropiktir (örneðin, aktivasyon-larý artmýþ mebran iyon iletimi ile sonuçlanýr) ya da metabotropiktir (örneðin, bunlarýn aktivasyonu ikincil ulaklarýn hücre içi düzeylerinin artmasýyla sonuçla-nýr). GABAAreseptörleri artmýþ Cl- iyon iletimine yol

açan iyonotropik reseptörler, GABABreseptörleri ise G proteinleri ile birleþen ve dolaylý olarak iyon geçirgenliðini ve nöronal eksitabiliteyi deðiþtiren metabotropik reseptörlerdir. GABAAreseptörünün

ago-nistlerce aktivasyonu reseptör-kapýlý iyon kanallarý ya da porlar aracýlýðýyla Cl- iyon iletiminde bir artýþla sonuçlanýr. (Macdonald ve Twyman 1991). Cl- ileti-minde GABAAreseptörlerinin aktivasyonunu takiben

görülen artýþ, nöronal mebranýn lokalize bir þekilde hi-perpolarize olmasýna neden olarak, eksitatuvar nöro-transmitterlerin bir aksiyon potansiyeli üretmek üzere mebraný depolarize etmesi için gerekli "eþikte" bir artýþa yol açar. Nöronal mebran "eksitabilitesindeki" bu azalma GABA'nýn inhibitör etkilerine neden olur.

GABABReseptörleri

Birçok beyin bölgesindeki GABABreseptörlerinin akti-vasyonu nöronal mebranýn hipepolarizasyonu ile K+

kanal iletiminde bir artýþla sonuçlanýr. Bir çok postsi-naptik GABAB reseptörleri dolaylý olarak G proteinin

de karýþmasýyla K+kanallarýyla birleþir. GABAB

resep-törlerinin G proteinleriyle birleþmesi kýsmen GABAB reseptör agonistlerinin Ca++ iletimi üzerindeki ve

ikincil nörotransmitter salýnýmý üzerindeki etkilerini açýklayabilir (Bowery 1993).

Glisin

(6)

nörotransmitterdir. Çeþitli motor ve duyusal fonksi-yonlara katýlýr. Glisin ayný zamanda glutamat resep-törünün NMDA altipinde ko-agonist olarak iþlev yapar. Glisin Ca++'a baðýmlý bir þekilde sinir

sonlarýn-dan salýnýr. Glisinin etkileri esas olarak yüksek afiniteli glisin taþýyýcýlarýyla, Na+/Cl- baðýmlý olarak

geri alým ile sonlandýrýlýr.

Nöronal Nikotinik Reseptörler

Nikotin, iyon giriþini ve nörotransmitter salýnýmýný arttýran, birtakým nöronal sistemlerin güçlendirilmesi ya da kapý açýlmasý yoluyla çeþitli davranýþsal durum-larýn ortaya çýkmasýna neden olan, SSS iþlevleri üze-rinde güçlü bir modülatördür. Nikotin asetilkolin, do-pamin, norepinefrin, serotonin, GABA ve glutamat gibi çeþitli nörotransmitterlerin salýnýmý kolaylaþtýrmak için presinaptik nAChR (nikotinik asetil kolin resep-törleri) ile etkileþir.

Bazal önbeyin kolinerjik sistem, dikkat, biliþsel per-formans, bellek, beyin kan akýmý, serebral glukoz kul-lanýmý ve EEG aktivitesi gibi birtakým SSS iþlevlerini koordine eder/düzenler. Nikotinin kortikal EEG'de desenkronizasyona neden olduðu bilinir (Soldatos ve ark. 1980).

Muskarinik Reseptör Alt Tiplerinin Sinyalleme Mekanizmalarý

Muskarinik fosfoinositid yanýtýna katýlan en az iki G proteini tipi vardýr. Muskarinik reseptörler adenilat siklaz aktivitesini inhibe edip etmemesine (M2ve M4),

ya da fosfoinositid hidrolizini uyarýp uyarmamasýna göre iki kategoriye ayrýlabilir (M1, M3ve M5). M2-M4

aracýlýðýyla olan adenilat siklaz aktivitesindeki inhibisyon, M1, M3ve M5ile stimüle edilen

fosfoinosi-tid hidrolizden daha duyarlýdýr (Baumgold ve Drobnick 1989). Bu farklýlýk G-proteini aktivasyonu ile iliþkilidir. M2ve M4reseptörleri M1ve M3reseptörleri ile karþýlaþtýrýldýðýnda G proteinlerini daha fazla aktive edebilir. Bu durum iki ikincil ulak sistemi arasýndaki duyarlýlýktaki farklarý açýklayabilir. Muskarinik reseptörler fosfolipaz ile (FL) birleþen mebran fosfolipid dolaþýmýný uyarýr. Muskarinik ago-nistlerin fosfolipid üzerindeki etkisi bir mebran fos-folipidinin, fosfatidilinositol 4,5-bifosfatýn (PIP2) yýkýmýnýn bir sonucudur. Lityum iyonu IP1'i inositole hidrolize eden inositol 1-monofosfat enzimini inhibe eder (Hallcher ve Sherman 1980). IP3'ün yumuþak endoplazmik retikulum üzerinde reseptörleri vardýr. Bu reseptörler aktive edildikten sonra depolanmýþ kalsiyum iyonlarý salýverilir.

Muskarinik kolinerjik sistemin affektif bozukluklarda (Janowsky ve ark. 1972) ve þizofrenide (Tandon ve ark. 1992) rolü vardýr. G proteinleri ile birleþen muskarinik reseptörler Alzheimer hastalarýnýn beyin-lerinde de deðiþmiþtir. Hayvan çalýþmalarý lityum iyonunun muskarinik ve β-adrenerjik reseptörlerinin G proteinleriyle birleþmesini engellediðini göstermek-tedir (Avissar ve ark. 1988).

Dopamin Reseptörleri

Klonlanmýþ dopamin (DA) reseptörleri (D1-D5) iki reseptör grubuna bölünebilir. D1ve D5reseptörlerinin D1benzeri farmakolojisi, D2, D3ve D4reseptörlerinin de D2benzeri farmakolojik profili vardýr. Genel olarak D1ve D2reseptör mRNA'larýnýn farmakolojik

benzerle-rine göre beyinde daha geniþ bir daðýlýmý vardýr. D5

re-septör mRNA'sý belli talamik ve hipotalamik çekirdek-lere ve hipokampus hücreleriyle sýnýrlýyken, D1

resep-tör mRNA'sý SSS'de daha çok sayýdaki bölgede bulunur.

D2 dopamin reseptör aktivasyonu çeþitli dokularda potasyum iletimini arttýrýr. Benzer þekilde, DA otore-septör uyarýsý mezensefalik dopaminerjik nöronlarda-ki potasyum iletimini arttýrýr. Bu hücreler farklý akým-larda potasyum iletiþimlerini gerçekleþtirir. Bazý durumlarda DA nöronlarýnýn yüksek ve düþük eþik kalsiyum iletimlerine sahip olduðu bilinmektedir (Grace ve Onn 1989). Bu iletimlerin dopaminerjik hücre uyarýlabilirliðine katýldýðý düþünülmektedir.

Tirozin Hidroksilaz

Tirozin hidroksilaz (TH) uzun vadeli olarak transkrip-siyonel ve translasyonel mekanizmalarla düzenlenir. cAMP ve glukokortikoidler TH geninin transkripsiyon hýzýný uyararak TH mRNA düzeylerini düzenler. TH aktivitesi ve TH enzim proteini NE nöronlarýnda DA nöronlarýndan farklýdýr. Ratlar kronik strese maruz býrakýldýklarýnda lokus seruleusta TH mRNA ve TH proteini seviyeleri artarken, substansiya nigra ya da ventral tegmentumdaki TH düzeyleri deðiþmez. Antidepresanlarla sürekli tedavi uygulandýðýnda da NE nöronlarýnýn ateþleme hýzý, sabit durumdaki TH mRNA düzeyleri ve lokus seruleustaki TH proteini azalýrken, orta beyin DA nöronlarýnda deðiþiklik olmaz (Melia ve ark. 1992).

Stresin HPA'yý aktive etmesiyle ACTH ve CRF düzeyleri artar. Bu nöropeptidlerin TH düzenlemesine karýþtýðý belirtilmektedir. cAMP ikincil ulak sistemi NE nöron-larýnýn lokus seruleusta uyumsal yanýtlar geliþtirme-sine katkýda bulunur (Alreja ve Aghajanian 1991). Bu

(7)

þekilde cAMP stresin uzun vadeli etkilerine, kateko-lamin boþalýmýna ve NE nöronlarýnda çeþitli hormon ve ilaç tedavilerine aracýlýk ederken, DA nöronlarýnda etkisi olmaz (Melia ve ark. 1992).

Serotonin Reseptörleri

Serotonerjik nöroiletim nöronal iþleyiþi uyararak nöromodülasyonu ayarlar. Bu durum presinaptik 5-HT depolanmasý ve salýnýmýnýn uygun bir dengesine baðlý olduðu gibi sinaptik aralýktan 5-HT taþýyýcýlarýy-la 5-HT geri alýmýna da baðlýdýr. Eþlik eden pre ve postsinaptik 5-HT reseptör iþbirliði, postsinaptik ikin-cil ulak yanýtý ve 5-HT2 reseptör alt populasyonu

aracýlýðýyla düzenlenen fosfoinositid sinyallemesi, C kinaz substratýnýn beyindeki merkezi 5-HT bölgeleri-nin düzenlenmesi ve iliþkili iþlevsel nöronal deðiþik-liklerde rol aldýðý sinyal iletimini deðiþtirir.

Moleküler klonlama ile iki tip 5-HT reseptörü belirlenmiþtir: G-proteini-ile çiftlenen 5-HT reseptör-leri (Shih ve ark. 1990) ve ligand-kapýlý iyon kanallarý (Julius 1991). Bilinen bütün 5-HT reseptörleri 5-HT3 dýþýnda G-proteini-çiftlenen sinyal üreten reseptör ailesidir. 5-HT3 reseptörleri iyon-kapýlý reseptör

ailesinin üyesidir. Neokorteks (IV/V tabakalarý), piri-form korteks, klaustrum ve olfaktor tüberkül gibi belli önbeyin bölgelerinde 5-HT2baðlama yerleri ve mRNA

ekspresyonu yüksek konsantrasyonlarda bulunmuþ-tur. Beyin sapýnda ise daha azdýr (Mengod ve ark. 1990).

Beyinde 5-HT için özgül ligand baðlama yerlerinin yerleþimi rat beyninde 10 adet 5-HT reseptör alt ti-pinin belirlenmesini saðlamýþtýr. Bu çeþitli reseptör alttiplerinin iþlevsel önemleri konusunda tartýþmalar devam ederken, bu reseptörlerin ikincil ulaklar ya da iyon kanallarýyla birleþmesinin doðasýna göre iki major gruba ayrýldýðý belirlenmiþtir. 5-HT1 ve 5-HT2

reseptörleri adenilat siklaz (daha çok 5-HT1alttipleri) ya da fosfatidilinositol (5-HT2alttipleri) ile

birleþebile-cek G proteini reseptör alt ailesini iþgal ettiði görülmektedir. 5-HT3reseptörleri ise bir ligand kapýlý iyon kanalý reseptör ailesini iþgal ettiði düþünülmek-tedir. Bu reseptörlerin klonlanmasý bunlarýn özgül genlerle kodlanmýþ özgül protein molekülleri olarak sýnýflandýrýlmasýný kolaylaþtýrabilir. Bu durum çeþitli reseptör alt tiplerinin hücresel aktivitesindeki deðiþik-liklerle baðlantýlý olarak, beyinde 5-HT'nin etkilerinin bir sonucu olarak ortaya çýkan davranýþsal deðiþiklik-lerle birlikte yeni bir problem ortaya çýkar. Özgül 5-HT reseptör alt tiplerinin termoregülasyon,

kardi-yovasküler iþlevlerin düzenlenmesi, yeme bozukluk-larý, uyku, cinsel aktivite, anksiyete durumbozukluk-larý, agresyon, þizofreni ve depresyondaki rolleri iyi bilin-mektedir (Leonard 1994).

Medial pontin retiküler formasyonda, 5-HT bazý hücrelerde hiperpolarizasyona, diðer hücrelerde ise depolarizasyona yol açar (Stevens ve ark. 1992). Hiperpolarize edici yanýtlarda mebran iletiminde bir artýþ da olur ve 5-HT1 profiline sahiptir. Depolarize

edici yanýtlar ise 5-HT2 farmakolojisine sahiptir ve

dýþa doðru olan K+akýmýnda bir azalmanýn sonucu

olarak membran iletiminde bir azalma gerçekleþir. Nükleus akkumbenste nöronlarýn büyük çoðunluðu 5-HT tarafýndan depolarize edilir, bunlar da ateþlenir. Farmakolojik araþtýrmalar depolarizasyonun 5-HT1ya da 5-HT3 reseptöründen çok bir 5-HT2 aracýlýðýyla

gerçekleþtiðini gösterir.

Otoreseptör aracýlýðýyla gerçekleþen inhibisyonun iyonik temeli K+kanallarýnýn açýlmasýdýr (Williams ve

ark. 1988). Dorsal rafe nükleusun (DRN) somatodend-ritik otoreseptörünün daha çok 5-HT1A alttipinde

olduðu görülmektedir. 5-HT1A agonistleri tam

anlamýyla hücre mebranýný hiperpolarize etmede 5-HT'yi taklit eder. Propranolol gibi β-adrenerjik antago-nistler de 5-HT1A antagonistik özelliklere sahip ola-bilirler. Propranolol 5-HT1A agonistlerinin rafe hücre ateþleme üzerindeki supresan etkilerini bloke ederler. 5-HT2agonistlerinin prefrontal korteksteki tanýmlana-mamýþ nöronlarýn ateþlemesi üzerinde öncelikle engelleyici etkileri vardýr ve bu engellemeler 5-HT2

antagonistleriyle bloke edilir (Ashby ve ark. 1989). Serebral korteksin çeþitli bölgelerindeki piramidal hücreler 5-HT'ye küçük bir hiperpolarizasyon veya depolarizasyon ile karþýlýk verdiði gibi potansiyelde deðiþiklik olmayabilir. Depolarizasyonlarýn 5-HT ya da 5-HT1Creseptörleri aracýlýðýyla olduðu düþünülmekte-dir (Araneda ve Andrade 1991).

5-HT2 ve 5-HT1C ile gerçekleþen elektrofizyolojik et-kilere ek olarak PI'yi iki major ulaða, diaçilgliserol ve inositol trifosfata parçalayan bir FLC aktivasyonu vardýr. 5-HT2 reseptörlerinin aktivasyonundan

sonuçlanan IP3 artýþý hücre içi depolarýndan Ca++

salýverilmesini saðlar. 5-HT2 reseptörlerinin

akti-vasyonunun ani erken gen ekspresyonunda deðiþme-si vasýtasýyla gerçekleþen uzun vadeli etkileri olabilir. 5-HT2agonistlerinin sistemik enjeksiyonundan sonra-ki 30 dasonra-kika içinde Fos proteininde (erken gen c-fos'un ürünü) gerçekleþen dramatik bir artýþ priform korteks de dahil olmak üzere serebral korteksin orta

(8)

tabakalarýndaki nöronlarda görülebilir (Leslie ve ark. 1993).

5-HT nöronlarý hakkýndaki ilk önemli bulgulardan birisi bunlarýn aktivitesinin uyku-uyanýklýk döngüsü boyunca dramatik olarak deðiþmesidir (Jacobs ve Fornal 1991). Ateþlemenin düzenliliðinde bir azalma uyku sýrasýnda aktivitenin azalmasýna eþlik eder. REM uykusu sýrasýnda, 5-HT nöronal aktivitesi sessiz kalýr. Fakat uyanmaya hazýrlýk sýrasýnda nöronal aktivite bazal seviyelerine ya da REM döneminin sonlan-masýndan birkaç saniye önceki durumuna döner.

Depresyonun Hücre Ýçi Fizyopatolojisi

Öðrenme ve belleðe katkýda bulunan uyumsal deðiþik-likler ya da plastisitenin anlaþýlmasýnda önemli iler-lemeler saðlanmýþtýr. Nöronal plastisite ya da yeniden modelleme, birçok yaþantý tipiyle iliþkili olarak SSS iþlevlerinin düzenlenmesinde rol oynayan temel bir kavramdýr. Nöronal plastisite anlýk veya gelecekte benzer þekilde ortaya çýkabilecek uygun bilgi edinme, duyusal, biliþsel, duygusal, toplumsal ve endokrin nitelikteki uyarýlara uygun yanýtlar verme yeteneðidir. Bu nedenle plastisite ya da yeniden modelleme duygudurum bozukluklarý gibi major psikiyatrik bozukluklarýn fizyopatolojisi ve tedavisinde anlamlý bir rol oynar. Klinik öncesi ve klinik çalýþmalar depre-sif hastalarda strese yanýt olarak moleküler ve yapýsal düzeylerde deðiþiklikler olduðunu göstermiþtir (Duman ve ark. 2000). Bu yapýsal deðiþiklikler antidepresan tedaviden sonra düzelmeye baþlar. Deney hayvanlarýnda yapýlan çalýþmalar strese maruz kalmanýn nöron sayýsýnda ya da iþleyiþinde deðiþik-liklere neden olabileceðini göstermektedir. Tekrarlayan stresin apikal dendritlerin sayý ve uzun-luklarýnda bir azalma da dahil olmak üzere hipokam-pustaki CA3 piramidal nöronlarýnýn atrofisine neden olabileceði bildirilmektedir. Ayrýca akut strese maruz kalýnmasý hipokampusun dentat girusundaki hücrelerin proliferasyonunu azaltmaktadýr (Gould ve ark. 2000). Beyin görüntüleme çalýþmalarýnda depresyonlu hastalarda hipokampus hacminin azaldýðý bulunmuþtur (Sheline ve ark. 2000). Bunlarýn yaný sýra subgenual prefrontal korteks hacminde ve nöron ve glialarýn sayýsýnda bir azalmadan da bahsedilmektedir (Drevets 2000, Rajkowska 2000). Bellek ve öðrenme konusunda yapýlan çalýþmalar özgül gen transkripsiyon ve nörotrofik faktörlerinin bir rolü olduðunu göstermiþtir. Bu faktörler arasýnda cAMP, yanýt elemanýna baðlanan protein (response

element binding protein-CREB) ve BDNF sayýlmak-tadýr. Son çalýþmalar ayný yolaklarýn stres ve antidep-resan tedaviyle de deðiþtiðini göstermiþtir.

CREB'in Duygudurum Bozukluklarýndaki Rolü

CREB'in cAMP döngüsü ile düzenlenmesinin yaný sýra diðer sinyal iletim yolaklarý da CREB'i aktive eder. Bu yolaklar arasýnda Ca++-kalmudin-baðýmlý kinaz,

pro-tein kinaz, propro-tein kinaz C, cAMP-baðýmlý propro-tein kinaz ve ribozomal S6 kinaz bulunmaktadýr (Duman ve ark. 2000). CREB bu þekilde nöronal canlýlýðýn yaný sýra nöronal plastisiteyi etkileyen birtakým hücre dýþý uyarýlar için sinyal sistemlerinin merkezi bir þekilde bütünleþtirilmesinde görev alýr. CREB iþlevleri ve ifadelerinin uzun süreli antidepresan tedavilerle upregüle olduðu bulunmuþtur. Baþka bir çalýþmada da CREB düzeylerinin depresif hastalarýn korteksinde azaldýðý, öldükleri sýrada bakýldýðýnda antidepresan tedavi aldýktan sonra bu düzeylerin arttýðý bildirilmiþtir (Dowlasthai ve ark. 1998).

Depresyonda BDNF'nin Rolü

BDNF, sinir büyüme faktörü, nörotrofin-3'ün arasýnda bulunduðu nörotrofik faktörlerin nöronlarýn geliþmesi ve olgunlaþmasýnda görev yaptýðý belirlenmiþtir. Bu nörotrofik faktörler yetiþkin beyninde de saptanmýþ ve olgun hücrelerin fonksiyonlarýný ve yaþamýný sürdürmede önemli olduðu anlaþýlmýþtýr. Nörotrofik faktörlerin ifadesi stres ve psikotropik ilaçlar gibi çeþitli uyarýlar tarafýndan oldukça fazla etkilenebilir. Hipokampustaki BDNF strese maruz kalýndýðýnda önemli ölçülerde down-regülasyona uðrar (Smith ve ark. 1995). Bu etki dentat girus, CA3 ve CA1 piramidal hücre tabakalarýnda da görülür ve akut ya da kronik stresten sonra da saptanabilir. BDNF'nin down-regülasyonu hipokampustaki CA3 nöronlarýnýn atrofi-sine ve granüler hücrelerin nörogenezisinin azalmasý-na katkýda buluazalmasý-nabilir.

Ýlaçlarýn Nöronal Ýþleyiþ Üzerine Etkileri

Ýlaçlar beynin uyarý iletim yolaklarýný etkileyerek beyin fonksiyonlarýnda akut ve kýsa-vadede deðiþik-likler oluþturur. Sinapsta uygun miktarlarda nöro-transmitterin ilaçla düzenlenmesi, plazma membran reseptörlerinde nörotransmitter aktivasyonu, reseptör sonrasý uyarý yolaklarý (örneðin, ikincil ulaklar ve pro-tein fosforilasyon) bu mekanizmalar arasýnda sayýla-bilir. Bu geçici ve geri dönüþümlü etkiler ilaç tedavi-sine yanýt olarak meydana gelirken, uyarý iletim sis-temlerinin ilaçlarla bozulmasý uzun vadeli etkileri de

(9)

baþlatýr ve bu þekilde hedef nöronlarda ifade edilen deðiþmiþ protein tipleri ve seviyeleri de iþe karýþýr. Bu olaylar ilaca sürekli maruz kalmanýn sonucu olarak oluþur ve sonuçta sayýsal olarak anlamlý hale gelir ve beyin fonksiyonlarýnda uzun vadeli deðiþikliklere yol açar.

Bir ilacýn bir proteinin seviyelerini deðiþtirebileceði üç tip mekanizma vardýr: Gen transkripsiyonunun zenlenmesi; RNA translasyonunun ve dolaþýmýnýn dü-zenlenmesi; protein dolaþýmýnýn düzenlemesi. Þim-diye kadar en çok gen ekspresyonunun ilaçla düzen-lenmesi dikkat çekmiþtir. Transkripsiyon faktörleri belli genlerin düzenleyici bölgeleri içindeki DNA'nýn özgül bölgelerine baðlanan proteinlerdir. Bu þekilde genlerin transkripsiyona uðrama hýzýný azaltýr ya da arttýrýr. Birçok gen çeþitli tipteki transkripsiyon faktör-leri için baðlama yerfaktör-leri içerir, böylece bunlarýn tran-skripsiyon hýzlarý muhtemelen iþbirliði içinde et-kileþime giren transkripsiyon faktörlerinin kombi-nasyonlarýyla tayin edilir.

Gen transkripsiyonunun ilaçlarla düzenlenmesi çalýþ-malarý þimdiye dek daha çok iki transkripsiyon fak-törü ailesi üzerinde odaklaþmýþtýr: CREB ve iliþkili pro-teinler cAMP'nin ve muhtemelen gen ekspresyonu üzerindeki Ca++'un etkilerinin çoðuna aracýlýk eder

(Meyer ve Habener 1993). Öncelikle CREB'in trans-kripsiyonal etkinliði fosforolizasyonu vasýtasýyla, cAMP ve Ca++baðýmlý protein kinazlar ile düzenlenir.

Artan kanýtlar psikotropik ilaç tedavilerinin beyindeki CREB fonksiyonlarýný muhtemelen bu hücre içi yolak-larý etkileyerek düzenleyebildiðini gösterir. CREB ekspresyonunun yapýsal ve fizyolojik düzenlemeye aday olmadýðýna inanýlsa da son bulgular bu görüþü desteklememektedir.

Uzun vadeli antidepresan tedaviler CREB ve BDNF gibi çeþitli seviyelerde cAMP yolaklarýnýn aktivasyonu ile sonuçlanmýþtýr. Bu yolaklarýn çalýþmasý cAMP sistemi-ne (5-HT4,6,7 reseptörleri ya da β adrenoreseptörler)

doðrudan baðlanan 5-HT ve/veya NA reseptörleri ya

da Ca++ baðýmlý protein kinazýn aktivasyonuna yol

açan reseptörler (5-HT2 reseptörleri ya da α1

adrenoreseptörler) vasýtasýyla arttýrýlýr. Bu tip faktörler birçok farklý tip antidepresan için ortak hedefler ola-bilir. 5-HT ve/veya NA reseptörleri vasýtasýyla gerçek-leþen sinyal iletiminin açýklanmasý depresyonun fiz-yopatolojisinin anlaþýlmasý için önemli bilgiler saðlar. 5-HT'nin nöronal iþlevleri reseptörle birleþen hücre içi sinyal ileti yolaklarýnýn düzenlenmesi vasýtasýyla gerçekleþir ve 5-HT seçici geri alým engelleyicilerinin terapötik etkisi diðer antidepresanlardaki gibi bu hücre içi yolaklarýnýn düzenlemesini içerir. cAMP ikin-cil ulak sistemi antidepresan etkiye katýlabilecek bir yolaktýr. Antidepresanlarýn sürekli uygulamasý çeþitli seviyelerde cAMP'yi upregülasyona uðratýr. Bunlar arasýnda CREB'in ekspresyonunun artmasý da bulunur. CREB tarafýndan düzenlenebilecek ve antidepresan etkinliklerle depresyonun fizyopatolo-jisinden sorumlu birçok hedef gen arasýnda BDNF bulunur. Stres BTNF'nin düzeylerini azaltarak strese yatkýn hipokampal nöronlarýn atrofisine ve fonksi-yonlarýnýn azalmasýna zemin hazýrlayabilir. Antidepresan tedaviler ise hipokampustaki BTNF'nin ekspresyonunu arttýrýr ve nöronlarýn stresle oluþan atrofisini tersine çevirir ya da nöronlarýn daha fazla zarar görmesini engeller. cAMP ve BTNF sistemleri antidepresanlarýn etki mekanizmasý ve yeni terapötik ajanlarýn geliþmesi için yeni bir model oluþturur (Duman 1998). c-Fos, c-Jun ve iliþkili çok erken genler (immediate early genes) beyinde farklý uyarý tipleriyle, çeþitli ilaç ve diðer tedavileri içerecek þekilde düzen-lenir. Bu proteinlerin bir çok protein kinzalarla fosfo-rilize edildiði, bunlarýn transkripsiyonel aktivitesini düzenlediði de bilinmektedir. Uzun süreli antidepre-san tedavilerle indüklenen protein fosforilasyondaki deðiþiklikler antidepresanlarýn terapötik etkilerinin açýklanmasýna katkýda bulunabilir ve farmakolojik müdaheleler için yeni stratejiler saðlayabilir (Popoli ve ark. 2000).

Alreja M, Aghajanian GK (1991) Pacemaker activity of locus coeruleus neurons: Whole cell recordings in brain slices show dependence on cAMP and protein kinase A. Brain Res, 556:339-343.

Araneda R, Andrade R (1991) Hydroxytryptamine 2 and 5-hydroxytryptamine 1A receptors mediate opposing responses on membrane excitability in rat association cortex. Neuroscience, 40:399-412.

Ashby CR JR, Jiang LH, Kasser RJ ve ark. (1989) Electrophysiological characterization of 5-hydroxytryptamine-2 receptors in rat medial prefrontal cortex. J Pharmacol Exp Ther, 252:171-178.

Avissar S, Schreiber G, Danon A ve ark. (1988) Lithium inhibits adrenergic and cholinergic increases in GTP binding in rat cortex. Nature, 331:440-442.

(10)

Avissar S, Barki-Harrington L, Nechamkin Y ve ark. (1996) Reduced beta-adrenergic receptor-coupled Gs protein function and Gs alpha immunoreactivity in mononuclear leukocytes of patients with depression. Biol Psychiatry, 39:755-760. Baumgold J, Drobnick A (1989) An agonist that is selective for adenylate cyclase-coupled muscarinic receptors. Mol Pharmacol, 36:465-470.

Bowery NG (1993) GABAB receptor pharmacology. Annu Rev Pharmacol Toxicol, 33:109-117.

Cho K, Bashir ZI (2002) Cooperation between mglu receptors: A depressing mechanism? Trends Neurosci, 25:405-411. Choi DW (1992) Excitotoxic cell death. J Neurobiol, 23:1261-1276.

Drevets W (2000) Neuroimaging studies of mood disorders. Biol Psychiatry, 48:813-829.

Duman RS, Karbon EW, Harrington C ve ark. (1986) An exam-ination of the involvement of phospholipases A2 and C in the α-adrenergic and g-aminobutyric acid receptor modulation of cyclic AMP accumulation in rat brain slices. J Neurochem, 47:800-810.

Duman RS (1998) Novel therapeutic approaches beyond the serotonin receptor. Biol Psychiatry, 44:324-335.

Duman RS, Malberg J, Nakagawa S ve ark. (2000) Neuronal plasticity and survival in mood disorders. Biol Psychiatry, 48:732-739.

Faas GC, Adwanikar H, Gereau RW ve ark. (2002) Modulation of presynaptic calcium transients by metabotropic glutamate receptor activation: a different role in acute depression of synaptic transmission and long-term depression. J Neurosci, 22:6885-6890.

Gould E, Panapat P, Rydel T ve ark. (2000) Regulation of hip-pocampal neurogenesis in adulthood. Biol Psychiatry, 48:715-720.

Glatt CE, Snyder SH (1993) Cloning and expression of an adenylyl cyclase localized to the corpus striatum. Nature, 361:536-538.

Grace AA, Onn SP (1989) Morphology and electrophysiological properties of immunocytochemically identified rat dopamine neurons recorded in vitro. J Neurosci, 9:3463-3481.

Greengard P, Valtorta F, Czernik AJ ve ark. (1993) Synaptic vesi-cle phosphoproteins and regulation of synaptic function. Science, 259:780-785.

Hallcher LM, Sherman WR (1980) The effects of lithium ion and other agents on the activity of myoinositol-1-phosphatase from bovine brain. J Biol Chem, 255:10896-10901.

Jacobs BL, Fornal CA (1991) Activity of brain serotonergic neu-rons in the behaving animal. Pharmacol Rev, 43:563-578. Janowsky DS, El-Yousef MK, Davis JM ve ark. (1972) A cholin-ergic-adrenergic hypothesis of mania and depression. Lancet, 1:632-635.

Julius D (1991) Molecular biology of serotonin receptors. Annu Rev Neurosci, 14:335-360.

Leonard BE (1994) Serotonin receptors--where are they going? Int Clin Psychopharmacol, 9(Suppl);1:7-17.

Leslie RA, Moorman JM, Coulson A ve ark. (1993) Serotonin 2/1C receptor activation causes a localized expression of the immediate-early gene c-fos in rat brain: evidence for involve-ment of dorsal raphe nucleus projection fibres. Neuroscience, 53:457-463.

Macdonald RL, Twyman RE (1991) Biophysical properties and regulation of GABAA receptor channels. Semin Neurosci, 3:219-330.

Mega MS, Cummings JL (1994) Frontal-subcortical circuits and neuropsychiatric disorders. J Neuropsychiatry Clin Neurosci, 358-370.

Melia KR, Rasmussen K, Terwilliger RZ ve ark. (1992) Coordinate regulation of the cyclic AMP system with firing rate and expression of tyrosine hydroxylase in the rat locus coeruleus: Effects of chronic stress and drug treatments. J Neurochem, 58:494-502.

Mengod G, Pompeiano M, Martinez-Mir MI ve ark. (1990) Localization of the mRNA for the 5-HT2 receptor by in situ hybridization histochemistry. Correlation with the distribution of receptor sites. Brain Res, 524:139-143.

Meyer TE, Habener JF (1993) Cyclic adenosine 3', 5' -monophosphate response element binding protein (CREB) and related transcription-activating deoxyribonucleic acid-binding proteins. Endoc Rev, 14:269-290.

Nishizuka Y (1992) Intracellular signaling by hydrolysis of phospholipids and activation of protein kinase C. Science, 258:607-614.

Ozawa H, Gsell W, Frolich L ve ark. (1993) Imbalance of the Gs and Gi/o function in post-mortem human brain of depressed patients. J Neural Transm Gen Sect, 94:63-69.

Popoli M, Brunello N, Perez J ve ark. (2000) Second messenger-regulated protein kinases in the brain: Their functional role and the action of antidepressant drugs. J Neurochem, 74:21-33.

Rajkowska G (2000) Postmortem studies in mood disorders indicate altered numbers of neurons and glial cells. Biol Psychiatry, 48:766-777.

Rosenberg PA, Amin S, Leitner M (1992) Glutamate uptake disguises neurotoxic potency of glutamate agonists in cerebral cortex in dissociated cell culture. J Neurosci, 12:56-61. Sheline Y, Shangavi M, Mintun MA ve ark. (2000) 3 D MRI studies of neuroatomic changes in unipolar major depression: The role of stres and medical comorbidity. Biol Psychiatry, 48:791-800.

Shenolikar S, Nairn AC (1991) Protein phosphatases: Recent progress. Adv Second Messenger Phosphoprotein Res, 23:1-121.

Shih JC, Yang W, Chen K ve ark. (1990) Molecular biology of serotonin (5-HT) receptors. Pharmacol Biochem Behav 40:1053-1058.

Simon MI, Strathman MP, Gautam N (1991) Diversity of G pro-teins in signal transduction. Science, 252:802-808.

(11)

Smith MA, Makino S, Kvetnansky R ve ark. (1995) Stres alters the expression of brain-derived neurotrophic factor and neu-rotrophin-3 mRNAs in the hippocampus. J Neurosci, 15:1768-1777.

Soldatos CR, Kales JD, Scharf MB ve ark. (1980) Cigarette smoking associated with sleep difficulty. Science, 207:551-553.

Stevens DR, McCarley RW, Greene RW (1992) Serotonin 1 and serotonin 2 receptors hyperpolarize and depolarize separate populations of medial pontine reticular formation neurons in vitro. Neuroscience, 47:545-553.

Summers RJ, McMartin LR (1993) Adrenoceptors and their sec-ond messenger systems. J Neurochem, 60:10-23.

Tandon R, Dequardo JR, Goodson J ve ark. (1992) Effect of anticholinergics on positive and negative symptoms in schizo-phrenia. Psychopharmacol Bull, 28:297-302.

Williams JT, Colmers WF, Pan ZZ (1988) Voltage- and ligand-activated inwardly rectifying currents in dorsal raphe neurons in vitro. J Neurosci, 8:3499-3506.

Referanslar

Benzer Belgeler

1968’de Devlet Gü­ zel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümüne girdi.. Neşet Günal atelyesinde master seviyesinde

Muammer Ak- soy, Çetin Emeç ve şoförü Sinan Ercan'ı öldürenlerin bulunma­ sının, Türk polisi için bir sınav olduğunu açıklayan üst düzey yetkili,

Dihidropteridin Redüktaz, DOPAC: 3-4 dihidroksifenilasetik asit, GTPCH: GTP siklohidrolaz, HVA: Homovalinik asit , 5-HIAA: 5- Hidroksiindolasetik asit, L-Dopa :

5) ATR-IR sonuçları elektrot yüzeyinde vejetatif bakteri ve spor, kristal toksin karışık formlarının birlikte bir biyofilm tabakası oluşturduğu ve demirle kompleks

Not: Cevaplarınızı, adınızı soyadınızı ve sınıfınızı yazıp en kısa sürede 6/A sınıfındaki kulüp temsilcisi yardımcımız Kübra KESKİN‘e yazılı

Antijen-Antikor Antijen-BCR MHC-TCR MHC-CD4/CD8 Sitokin-Reseptör Sinyal molekülü-Reseptör Adhezyon molekülü-Reseptör FcR-Antikor... Temas yüzeyinin uyumu – Yüzey

ATROFİ ŞEKİLLERİ Fizyolojik Atrofi •Lokal/Genel Atrofi •Senil Atrofi Patolojik Atrofi •Lokal/Genel Atrofi •İnaktivite atrofisi •Vasküler atrofi •Basınç

Chi-square test is applied to study the association between year of study and issues faced pursuing an online course which revealed that first-year students