• Sonuç bulunamadı

MİMARİ TASARIM VE ESERLERİN KORUNMASINA İLİŞKİN YARGI KARARLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "MİMARİ TASARIM VE ESERLERİN KORUNMASINA İLİŞKİN YARGI KARARLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MİMARİ TASARIM VE ESERLERİN KORUNMASINA İLİŞKİN YARGI KARARLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi

Av. Sevde EREK

Mimari tasarım ve eserlerin korunmasına ilişkin yargı kararlarının değerlendirilmesi bu çalışmada üç başlık altında toplanmıştır. İlk değerlendirme; “Proje müellifi mimarın izni olmadan proje üzerinde değişiklik veya ekleme yapılmayacağına ilişkin yargı kararlarına” ilişkin, ikinci değerlendirme; “mimari eser niteliğinde olmayan yapılarda proje müellifi mimarın hak sahibi olmadığına ilişkin yargı kararlarına” ilişkin ve son değerlendirme de; “güzel sanat eseri niteliğindeki mimari eserde, zorunlu durumlarda proje müellifi mimarın izni alınmadan da değişiklik yapılabileceği yönündeki yargı kararlarına” ilişkin olacaktır.

I. Mimarın İzni Olmaksızın Proje Üzerinde Değişiklik veya Ekleme Yapılamayacağına İlişkin Örnek Yargı Kararları

Yargıtay, önceki yıllarda bir yapının Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (“FSEK”)1 4. maddesi anlamında güzel sanat eseri niteliğinde olup olmadığı tartışması yapmaksızın doğrudan mimarın izni olmadan değişiklik yapılamayacağına ilişkin görüşteydi. Buna ilişkin ilk olarak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.06.1998 tarih 1998/3246 E. ve 1998/4717 K.2 sayılı ilamını incelediğimizde Yargıtay’ın o dönemdeki görüşünü biraz olsun anlayabilmiş oluyoruz. Bu olayda bir binanın dış cephesinde renk değişikliği yapılması gündeme geliyor. Burada önemli olan husus; söz konusu binanın ödüller almış bir mimari projenin hayata geçmesiyle ortaya çıkan toplu konutlardan biri olması. Proje müellifi mimarın izni alınmadan projedeki renk yerine binaların dış cephesi başka bir renge boyanıyor. Bunun üzerine mimar, mimarlık literatürüne geçen bu eserin eski hale iadesi ve manevi tazminat talepli bir dava ikame ediyor. Dava, yerel mahkeme tarafından mimar lehine sonuçlanarak,

1 5.12.1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu

2 Kazancı

(2)

mimarın eski hale iade ile manevi tazminat talebi kabul ediliyor. Dosya Yargıtay’a gittiğinde de ilk derece mahkemesinin kararı, binanın renginin değişmesi ile birlikte eserin orijinalliği bozulmuştur gerekçesiyle onanıyor.

Ancak burada önemli olan husus, gerek ilk derece mahkemesi gerekse de Yargıtay tarafından yapılan incelemede, söz konusu toplu konutun FSEK anlamında gerçekten bir güzel sanat eseri olup olmadığı tartışmasının hiç yapılmamış olmasıdır. Nitekim doktrinin büyük bir bölümü tarafından da Yargıtay’ın bu kararı bu yönüyle eleştiriliyor.3 Çünkü mimarlık literatürüne geçen dava konusu eserin, sadece ilim ve edebiyat eseri niteliğindeki proje mi, yoksa bu projenin uygulanması ile ortaya çıkan ve estetik niteliği haiz olan yapı, yani bir güzel sanat eseri mi olup olmadığı belirsizlik taşıyor. Böyle bir tartışma hiç yapılmamış. Eğer FSEK anlamında bir güzel sanat eserinden bahsedebiliyorsa, o eserin estetik niteliği haiz bir eser olması gerekmektedir.

Mimarın hususiyetini taşıyan bir güzel sanat eserinde de mimarın hak sahipliğinin söz konusu olması gerekir. Bu durumda binanın renginin değişmesinin mimarın manevi haklarının ihlali olduğunu tespit etmek mümkün olacaktır. Ancak güzel sanat eseri olmadığı düşünülürse de korunan sadece ilim ve edebiyat eseri niteliğindeki proje olacaktır. Bu durumda mimarın projenin uygulanması ile hayata geçmiş olan yapının aksine sadece proje üzerinde hak sahibi olması mümkün olacaktır. Bu durumda yapıda meydana gelebilecek değişikliklere de müdahalede bulunma ihtimali ortadan kalkacaktır. Ancak yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi ne yerel mahkemede ne de Yargıtay tarafından böyle bir ayrıma gidilmemiştir. Özetle; bu kararda Yargıtay’ın önceleri, mimarın çizmiş olduğu projede, bina maliklerinin mimarın izni olmaksızın her durumda hiçbir değişiklik yapamayacağı görüşünde olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Konuya ilişkin bir diğer karar ise; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 19.03.2002 tarih 2001/10702 E. ve 2002/2515 K. sayılı ilamı.4 Söz konusu kararda bir ilaç firması bir fabrikaya ihtiyaç duyuyor ve bunun için bir mimarla yüklenici sözleşmesi akdediliyor. Mimar projeyi tamamlıyor ve fabrika inşa ediliyor. Daha sonra ilaç şirketinin ek binalara ihtiyacı doğuyor. Bu nedenle şirket, başka bir yüklenici firmayla anlaşıyor ve ana proje temelli ek binalar inşa ediliyor. Bunun üzerine proje müellifi mimar, söz konusu ilaç şirketi ile

3 Hayri Bozgeyik

4 Kazancı

(3)

yüklenici firma aleyhine maddi – manevi tazminat talepli bir dava ikame ediyor.

Davalılar savunmalarında sadece dış cephelerin zorunlu olarak ilk bina cephesine benzetildiğini, mimarın proje üzerindeki maddi ve manevi haklarına tecavüzde bulunulmadığını iddia ediyor. İlk derece mahkemesi tarafından taraflar arasında bir sözleşme kurulsaydı sözleşme bedelinin ne olacağı mimarlar odasına soruluyor ve mimarlar odası tarafından belirlenen bedel üzerinden, ilk bina projesinin kopyalanarak diğer binaların inşa edilmiş olması nedeniyle davacı mimar lehine maddi ve manevi tazminata hükmediliyor.

Dosya her iki taraf tarafından temyiz edilerek Yargıtay incelemesine gittiğinde ise; Yargıtay ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın kısmen bozulması yönünde hüküm kuruyor. Gerekçe olarak; sadece taraflar arasında sözleşme olmaması halinde, ilgili meslek kuruluşundan rayiç bedel tespit edilerek tazminat hesabının yapılabileceği gösteriliyor. Bu kararın eleştirilen bölümü;

buradaki somut olayda zaten davacı mimarın, ilk başta davalı ilaç şirketine bir teklifte bulunmuş olması. Yargıtay’ın görüşü teklifte yer alan bedelin artık belirli ve somutlaşmış bir bedel olduğu yönünde. Dolayısıyla farazi bir sözleşmenin varlığı ile bu farazi sözleşme bedeli üzerinden hüküm kurulmasının doğru olmaması nedeniyle karar kısmen bozuluyor. Burada yine Yargıtay tarafından aşırı korumacı bir karar verildiğini görüyoruz. Farazi bir sözleşme yerine taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşme üzerinden bedel tespiti yapılması gerekliliği hususu her ne kadar hukuka uygun bir karar olsa da;

mimarın, sadece çizmiş olduğu projenin mi yoksa o projenin uygulanması ile birlikte ortaya çıkan yapının da mı hak sahibi olup olmadığı tartışmasının hiç yapılmamış olması burada eksik inceleme yapılmış olduğu sonucunu doğuruyor. Kaldı ki mimarın projenin uygulanması ile ortaya çıkan yapıda hak sahibi olduğunu sonucuna varılabilmesi için, FSEK uyarınca o yapının estetik niteliği haiz bir güzel sanat eseri olması gerekiyor. Oysa ki Yargıtay tarafından fabrikanın bu nitelikte olup olmadığının tartışması hiç yapılmıyor. İncelemiş olduğumuz bu karar da böyle bir tartışmaya gidilmeksizin karar verilmiş olması yönüyle doktrin tarafından eleştirilen bir karar.

II. Mimari Eser Niteliğinde Olmayan Yapılarda Mimarın Hak Sahibi Olmadığına İlişkin Örnek Yargı Kararları

Bir mimarlık eserinin FSEK’in 4. maddesi anlamında güzel sanat eseri olup olmadığını belirleyen unsurunun eserin estetik nitelikte olup olmadığı ölçütü olduğu yukarıda belirtilmişti. Bu bölüm altında değerlendireceğimiz kararlarda

(4)

mimarlar tarafından çizilmiş olan projelerin hayata geçmesiyle ortaya çıkan yapıların mimari eser olmadığı ve bu nedenle mimarın ortaya çıkan bu yapılarda hak sahipliğini ileri süremeyeceği yer alacaktır.

İlk karar; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.04.2005 tarih 2004/6421 E. ve 2005/3433 K.5 sayılı ilamı. Bu kararda gerçek bir kişi bir mimar ile proje çizilmesi yönünde sözleşme akdediyor. Bu proje gerçek kişinin maliki olduğu taşınmaz için çiziliyor. Ancak sonradan malik, projede değil ama projenin uygulanması ile ortaya çıkan yapıda bazı değişiklik ve eklemelerde bulunuyor.

Bunun üzerine proje müellifi mimar, malik aleyhine kendisinden izin alınmaksızın, projeye ve imar mevzuatına aykırı olarak bir çok değişiklik ve ekleme yapıldığı gerekçesiyle manevi tazminat talepli bir dava açıyor. İlk derece mahkemesi vermiş olduğu kararında şu hususlara dikkat ediyor;

Mimarın projesinin uygulanması ile ortaya çıkan bina estetik niteliği haiz bir mimarlık eseri değildir,

Korunması gereken sadece FSEK madde 2 anlamında ilim ve edebiyat eseri niteliğindeki mimari projedir,

Davalı şahıs bu projede herhangi bir değişikliğe gitmemiştir,

Yapılan değişikliklerin imar mevzuatına aykırı olması ve bu nedenle para cezası yaptırımını gerektiriyor olunması,

proje müellifi mimar lehine bir hak ihlali değildir. Dolayısıyla manevi tazminatı gerektirmez. Yerel mahkemenin vermiş olduğu bu karar mimar tarafından temyiz ediliyor. Ancak Yargıtay tarafından gerçekleşen incelemede yerel mahkemenin vermiş olduğu karar onanıyor. Bu karar ile artık Yargıtay’ın ilim ve edebiyat eseri niteliğindeki mimari projenin uygulanması ile ortaya çıkan yapının FSEK md. 4 anlamında bir güzel sanat eseri olup olmadığı tartışmasına girmeye başlamış olduğuna dikkat çekmek gerekir. Öyle ki;

Yargıtay, bu başlık altında ilk anlatılan kararda yapmadığı estetik değer tartışmasını burada yapıyor. Ve bu doğrultuda estetik nitelikte olmayan yapılarda projeye aykırı olarak gerçekleşen değişikliklerde proje müellifi mimarın hak sahipliği ileri süremeyeceği sonucu ortaya çıkıyor.

5 Kazancı

(5)

Konuya ilişkin bir diğer karar ise daha yakın tarihli. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.06.2010 tarih 2009/1346 E. ve 2010/7136 K.6 sayılı ilamı ile vermiş olduğu bu kararda; davacı mimar, davalı şahsın maliki olduğu bağımsız bölümlerin bulunduğu binanın projelerini çizen proje müellifi. Bağımsız bölümlerin sahibi malik, bir tadilat projesiyle bağımsız bölümlerde bazı değişiklik ve eklemelerde bulunuyor. Bunun üzerine proje müellifi mimar, bağımsız bölümlerin maliki aleyhine izni alınmadan değişiklik ve ekleme yapıldığı gerekçesiyle, mimari projeye aykırılığın giderilmesi sebepli eski hale iade davası açıyor. Malik savunmasında; projeye konu bağımsız bölümler estetik nitelikte olmadığı için güzel sanat eseri olarak kabul edilememesi gerektiğini, bu nedenle de proje müellifi mimarın hak sahibi olmadığını iddia ediyor. İlk derece mahkemesi somut olayda ancak mimari projenin, FSEK kapsamında eser olarak kabul edildiğini, onun da FSEK md. 2’de düzenlenen ilim ve edebiyat eseri olduğunu açıklıyor. Proje müellifi mimarın, projenin uygulanması ile hayata geçen yapıda değil ama sadece mimari projede hak sahipliği olduğu, dolayısıyla binada yapılan değişikliğe müdahale edemeyeceği gerekçesiyle davayı reddediyor. Yerel mahkemenin bu kararı proje müellifi mimar tarafından temyiz ediliyor. Fakat sonuç Yargıtay aşamasında da değişmiyor. Yargıtay, yerel mahkemenin vermiş olduğu bu kararın onanması yönünde hüküm kuruyor. Yargıtay’ın son dönemde bu yönde pek çok kararı mevcut. Bu karar, 2005 tarihli bir önceki karar ve aynı yöndeki diğer kararları birlikte değerlendirdiğimizde, Yargıtay’ın artık sabit bir içtihadının oluştuğunu anlıyoruz. Yargıtay eskiye nazaran FSEK md. 2’de düzenlenen ilim ve edebiyat eseri niteliğindeki mimarlık eseri ile FSEK md. 4’te düzenlenen estetik nitelikteki güzel sanat eseri kavramlarını tamamen ayırmakta. Proje müellifi mimarın çizmiş olduğu mimari proje, ilim ve edebiyat eseri kapsamında olduğu için korunuyor. Ancak bu projeye uyularak inşa edilen yapı, şayet estetik nitelikte ise güzel sanat eseri olarak korunuyor ve eser üzerinde proje müellifi mimarın da hak sahipliği oluyor. Buradaki çelişki ise şu noktada toplanıyor;

Yargıtay mimari projeler konusunda her ne kadar güzel sanat eseri ile ilim ve edebiyat eseri ayırıma varmış olsa da, hala daha estetik nitelik nedir ölçütü mimari eserler açısından netleşmemiştir. Açılan davalarda genellikle bir eserin estetik nitelikle olup olmadığına mimar bilirkişiler karar veriyor. Ancak bilirkişiler tarafından yapılan tespitler her seferinde farklı sonuçların doğmasına da yol açabiliyor.

6 Kazancı

(6)

III. Güzel Sanat Eseri Niteliğindeki Mimari Eserde, Zorunlu Durumlarda Proje Müellifi Mimarın İzni Alınmaksızın Değişiklik Yapılabileceğine İlişkin Örnek Yargı Kararları

Bu başlık altında incelenen kararlarda; Yargıtay’ın artık proje müellifi mimarın bazı hallerde izni alınmadan da estetik niteliği haiz bir mimarlık eserinde değişiklik yapılmasında hukuka aykırı bir yön bulmadığını göreceğiz.

Yargıtay’ın bu görüşünün en geniş anlamıyla şekillendiği ve hatta konuya ilişkin kriterlerin de ortaya çıktığı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 25.10.2005 tarih 2005/3748 E. ve 2005/107277 K. sayılı ilamında somut olay şu şekilde gerçekleşiyor; Ankara’da 1964 yılında otel inşası için bir proje yarışması açılıyor. Somut olaydaki davacı mimarın projesi birinci seçiliyor ve mimar tarafından hazırlanan proje doğrultusunda otel inşa edilip, 1970 yılında hizmete giriyor. Geçen yılların ardından eskiyen otel, bir otel zincirine devrediliyor. Otel zinciri de yıpranmış otelde tadilat yapılmasına karar veriyor. Söz konusu değişiklikler ise örneğin; yangın yönetmeliğine uyumlu hale getirilmesi açısından kapıların değiştirilmesi, diğer bazı tamir ve boya işlemleri ile dekorasyonun yenilemesi. Bundan ve bu kapsamda yapılacak olan diğer değişikliklerden haberdar olan mimarın mirasçıları, otelin güzel sanat eseri olması nedeniyle kendilerinden izin alınmadan eserin bütünlüğü ve orijinal karakteri ile eser sahibinin sanatsal hususiyetini bozacak değişikliklerinin yapılamayacağı gerekçesiyle otel firması aleyhine maddi – manevi tazminat talepli bir dava açıyor. Davalı şirket ise savunmasında; söz konusu tadilatların otel eskimiş olduğu için mecburi olduğunu, kaldı ki bir kısım değişikliklerin zaten değişen mevzuat nedeniyle gerçekleştiğini, sabit ve hareketli dekorasyonun yenilenmesinin tamirat kapsamında olduğunu argümanlarına dayanıyor. İlk derece mahkemesi yapmış olduğu incelemede; söz konusu otelin FSEK md. 4 anlamında korunan mimari eser olduğunun tartışmasız olduğu, ancak dava konusu yapının “otel” olması nedeniyle değişiklik yapılmasının da kaçınılmaz olduğu, bu değişikliklerin yapılmasıyla eserin bütünlüğünün bozulmuyor olduğu, aksi halde kullanım amacı “otel” olan yapının değişen konfor ve hizmet ihtiyaçlarına karşılık veremeyecek olduğu, gerekçeleriyle davayı reddediyor. Yerel mahkemenin değerlendirmesinde aynı zamanda proje ve binanın bütünlüğüne bir zarar vermeyen bu değişikliklerin, eser sahibinin şeref ve haysiyetini de zedelemediği ifade ediliyor. Davacı tarafından yerel mahkemenin vermiş olduğu bu karar temyiz edilse de Yargıtay, mahkeme kararının onanması yönünde hüküm kuruyor. Ve böylece belirli hallerde FSEK

(7)

md. 4 anlamında estetik niteliği haiz güzel sanat eserlerinde bile proje müellifi mimarın izni alınmadan değişiklik yapılabileceği sonucuna ulaşıyoruz. Peki bu haller nelerdir?;

Yapının sağlamlığı ve kullanım alanını büyütmek için zorunlu tadilat ve değişikliklerin yapılabileceği

Değişen konfor ve hizmet ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiği

Yapılacak değişikliğin proje ve binanın, yani eserin bütünlüğünü bozmaması gerektiği

Değişikliğin, eser sahibinin şeref ve itibarını zedelememesi gerektiği Bu unsurlar güzel sanat eseri olan bir mimarlık eserinde değişiklik yapılması gündeme geldiğinde mevcut ise; proje müellifi mimarın izni olmadan değişiklik yapılabileceğini görüyoruz.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 07.12.2007 tarih 2006/8353 E. ve 2007/15508 K.7 ‘nda yine bir proje yarışması söz konusu. Belediye otobüs terminalinin yenilenmesi adına bir proje yarışması düzenliyor. Davacıların murisi mimar tarafından hazırlanan proje birinci seçiliyor ve otobüs terminalinin inşaatına başlanıyor. Ancak murisin mirasçıları, murisin izni alınmadan projede değişiklik yapılarak inşaatın devam ettiği gerekçesiyle Belediye aleyhine maddi-manevi tazminat talepli müdahalenin önlenmesi ve eski hale iade davası açıyorlar. Yani projenin uygulanması ile ortaya çıkan eserde değişiklik yapılmıyor. Projenin uygulanması esnasında değişiklik yapılarak, eser bu şekilde tamamlanıyor. Mirasçıların iddiası ise; projeye aykırı olarak, izin alınmadan yapılan tadilat ve değişikliklerin eserin estetik yönünü bozduğu. Yerel mahkeme kararında şu hususları belirtiyor;

Davaya konu mimari proje hem FSEK md. 2 hem de FSEK md. 4 anlamında ilim-edebiyat ve güzel sanat eseridir.

Burada yapılan tadilatlar teknik ve yönetimsel açıdan zorunlu tadilatlardır.

7 Kazancı

(8)

Eserin bütünlüğünü bozmayan, estetik görünümünü değiştirmeyen, esasen eserin kullanım amacı nedeniyle bir anlamda zorunlu olan bu değişikler için eser sahibinin ayrıca iznine ihtiyaç yoktur.

İlk derece mahkemesinin bu hususları göz önünde bulundurarak vermiş olduğu karar mirasçılar tarafından temyiz edilse de, Yargıtay yerel mahkemenin kararının onanması yönünde hüküm kuruyor. Çünkü Belediye tarafından projede yapılan değişiklerin yasal mevzuatın gerektirdiği, mecburi değişiklikler olduğu sonucuna varılıyor. Bu kararda da yine FSEK md. 4 anlamında korumaya sahip bir güzel sanat eseri gündeme gelmiş olsa da belirli durumlarda hak sahibi mimarın izni alınmaksızın da eserde değişiklik yapılabileceğini görüyoruz. Belirli durumlardan kastedilen Yargıtay’ın da gerekçe gösterdiği;

yasal mevzuatın gerektirdikleri olacağı gibi, eserin estetik niteliğini bozmayan kullanma ile ortaya çıkan küçük tadilatlar da olabilmektedir.

Tüm bu kararlar doğrultusunda görüyoruz ki; Yargıtay geçmişten bu yana mimarlar lehine olan sert koruma tavrını zamanla yumuşatmış durumda.

Eskiden sırf bir mimarın elinden çıktı diye gerek projeyi gerekse projenin uygulanması ile ortaya çıkan yapıyı koruyan Yargıtay; artık estetik değer tartışması yapıyor. Artık mimarın FSEK md. 2 ile korunan ilim ve edebiyat eseri niteliğindeki mimarlık projesi ile çoğaltma hakkı doğrultusunda ortaya çıkan ve FSEK md. 4 altında korunan estetik nitelikteki güzel sanat eserindeki hak sahipliğinin ayrışabildiğini görüyoruz.

Ancak yine de hala daha yapı üzerindeki estetik değer algısı için hangi ölçütlerin gerektiğini tam olarak söylemek mümkün değil. Her somut olaya göre farklı bir değerlendirilmeye gidilmiş durumda. Doktrinde de her ne kadar bir yapıya mimari eser diyebilmek için estetik değerde olması gerektiği ifade edilse de, bu estetik değer meselesinin nasıl çözümlenmesi gerektiği konusunda bir görüş birliği henüz oluşmuş değil.

(9)

Referanslar

Benzer Belgeler

İkinci titrasyon gecesinde santral apnelerin sadece uyku başlangıcında kısa bir süre ortaya çıktığı, sonrasında santral apne gelişmediği, 7 mBar CPAP basıncı ile

EDA DAVASI DAVASI DAVASI TESPİT TESPİT DAVALAR DAVALAR İNŞAİ İNŞAİ CEZA DAVASI- KAMU DAVASI CEZA DAVASI- KAMU DAVASI İDARİ DAVALAR İDARİ DAVALAR İPTAL DAVASI..

h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderlerden oluĢmaktadır. 114‟e göre, davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider

Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve

Yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlar ile iptal kararların her ikisi de, dava konusu işlemde önceki hukuki durumu geri getirmekle birlikte, yürütmenin durdurulması

Bu proje yönergesi 2017-2018 eğitim öğretim yılında uygulanmakta olan “1 İLÇE 11 DEĞER 111 PROJE” projesi kapsamında hazırlanmış olup Çayırkent Çok programlı Anadolu

Bu nedenlerden dolayı sadece öğrencilerimiz değil bütün mahalle halkını okumaya teşvik etmek mahallenin hem okuma kültürünü arttırırken hem de eğitim

İşitme engelli bireylerin aralarında iletişim kurmak amacıyla kulllandıkları görsel el hareketleri olan işaret dili ülkemizde “2.5 Milyon”, Birleşmiş Milletler