• Sonuç bulunamadı

25 Haziran 2021 Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi /OKAN DANACI 2 Temmuz 2021 İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi /UĞUR OK

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "25 Haziran 2021 Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi /OKAN DANACI 2 Temmuz 2021 İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi /UĞUR OK"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

Bu açıklamamızdan bugüne kadar, maktuller, katliamdan yaralı kurtulanlar, suçtan zarar gören ve müdahil taraf olanları temsilen katliam davasını takip ettik, ediyoruz.

Suruç katliamının aydınlatılması, 10 Ekim Ankara Gar katliamı başta gelmek üzere, diğer insanlık suçlarının faillerinin belirlenmesi adına adalet mücadelesini sürdürüyoruz.

Bugüne kadar sayısız açıklama, rapor ile bu insanlık suçlarının işaret ettiği ilişkileri, ihmalleri ve suçları açıkladık. Mahkeme önünde sunduğumuz taleplerimiz ile etkin bir

soruşturma yürütülmesinde ısrar ettik. Kamuoyunu aydınlatmayı görev bildik.

Suruç katliamını “Suruç İçin Adalet, Herkes İçin Adalet” diyerek bir adalet mevzisine dönüştüren, başta katliamda yaşamlarını yitirenlerin aileleri ve katliamdan yaralı kurtulanlar tarafından kurulan Suruç Aileleri İnisiyatifi olmak üzere, adalet arayan herkesle

birlikte hareket etmeyi mesleğimizin ve Platformun amacı olarak gördük.

Katliam davasında bir milim ilerleme sağlanmazken, katliam yaralıları, tanıkları, katliamda yaşamını yitirenlerin ailelerine dönük baskılara, gözaltı-tutuklama saldırısına, haksız

yargılamalara karşı da tutum aldık, destek ve dayanışmamızı esirgemedik.

Bu rapor “adalet” arayışı kapsamında gördüğümüz bir dava ve iki Suruç yaralısı-tanığı hakkında izleme ve kamuoyuna çağrı amaçlıdır.

25 Haziran 2021 – Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi /OKAN DANACI 2 Temmuz 2021 – İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi /UĞUR OK

15 Ağustos 2015 tarihli deklarasyonumuzdan;

Suruç Katliamı soruşturmasını takip etmek üzere;

20 hukuk örgütü; Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Batman, Bitlis, Bursa, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Eskişehir, Gaziantep, Hakkari, Hatay, Iğdır, İstanbul, İzmir, Kars, Kayseri, Kocaeli, Mardin, Mersin, Muş, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli, Van Barolarına kayıtlı 815 avukat ile Suruç İçin Adalet Platformu’nu oluşturduk.

...Katliam soruşturması ile ilgili tespitlerimiz ve amacımız şudur;

…Katliam, IŞİD çetesiyle geliştirilen örtük - açık ilişkileri büyük ölçüde gözler önüne seren karakterde olmasına rağmen, istihbarat boşluğuna, failin hangi ilişkileri kullanarak ve ne tip bağlantılarla, neredeyse

‘elini kolunu sallayarak’ bu eylemi gerçekleştirdiğine dair sorular yanıtsız kalmış durumda.

Soruşturma dosyası müştekiler ve biz avukatlarına da uygulanacak biçimde “gizli” tutulmaktadır. MİT tırları, Reyhanlı katliamı, Niğde’de askerlerin öldürülmesi, Diyarbakır HDP mitinginde patlatılan bomba soruşturmalarında olduğu gibi yargı organlarının ilk işi “gizlilik kararı” almak olmuştur.

Katliam soruşturması, “gizlilik”, “yayın yasağı” ve katliama dair haber yapan tüm siteler ve paylaşımlarda bulunan sosyal medya hesaplarının kapatılması kararlarıyla kamuoyundan gizlenmektedir. Devlet yetkililerinin katliam açıklamaları da, ülkemizdeki birçok siyasi cinayet ve katliamda olduğu gibi, etkin ve sonuç alıcı bir soruşturma yapılmadan bu katliamın da üzerinin örtüleceğine, soruşturmanın karartılacağına yönelik niyet beyanı olarak değerlendirilebilir.

Bu katliam ve zulmün ağırlığını duyarak, amacı ve hedefini bilerek, adalet ve özgürlüğün safında olarak katliam soruşturmasına müdahiliz. Suruç katliamının aydınlatılması, faillerin bulunması ve cezalandırılmasının, “adil” ve “tarafsız” olmadığını maalesef defalarca kanıtlamış mevcut yargı sistemine bırakılamayacağının farkında olarak, Suruç İçin Adalet Platformu’nu oluşturduk…

(2)

2 SURUÇ İÇİN ADALET, HERKES İÇİN ADALET!

Bu maddeler; bugüne kadar tüm raporlarımızda sunduğumuz “acil taleplerimiz”den birisi!

Bugüne kadar Suruç katliamında yakınlarını kaybeden ve Suruç katliamında yaralanan pek çok kişi gözaltına alındı, tutuklandı, haklarında çok sayıda dava açıldı. Suruç’ta yaşamını yitiren Evrim Deniz’in annesi Besra Erol, Medali Barutçu’nun kardeşleri Kübra ve Tahsin Barutçu, katliamdan yaralı kurtulan Merve Nur İşleyici, Beren Atıcı, Özgür Yıldız, Efe Çatalbaş, Uğur Ok ile 10 Ekim katliamı yaralısı, Suruç katliamı tanığı Okan Danacı çeşitli gerekçelerle halen tutuklu.

Suruç anmalarına dönük engellenmeler sürüyor. Katliam mağdurları, yaşamı yitirenlerin aileleri idari yargı eliyle “kusurlu” ilan ediliyor. Katliamın aydınlatılması yönünde tek bir adım atmayan ceza yargılaması makamları, Suruç’u unutturmayanlarla mücadele ediyor.

Elbette “Suruç İçin Adalet Herkes İçin Adalet” talebi yükselmeye devam ediyor ve edecek!

Suruç İçin Adalet Platformu olarak Suruç katliamından kısa bir süre sonra; hem suçtan zarar gören, hem de katliam soruşturmasının müdahili olan ve bu suretle savunmanlığını üstlendiğimiz Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’na dönük gözaltı operasyonu düzenlendi. “Katliam saldırısının devamı” olarak yorumladığımız ve adli makamların bir siyasi gaye ile harekete geçirildiğini düşündüğümüz bu soruşturmada da avukatlık yaptık, gözaltına alınan Suruç yaralılarını, katliam mağdurlarını savunduk.

Halen İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren bu davada, 5 yıl sonra ‘itirafçı beyanı’

gerekçe yapılarak Suruç yaralılarına dönük yeni bir gözaltı-tutuklama süreci başladı. Şu anda halen Suruç yaralısı Uğur Ok, süren bu dava ve bu davaya 5 yıl sonra eklenen itirafçı beyanı nedeniyle tutuklu.

Tarafı olduğumuz bu davadaki hukuki sürece dair gözlem ve tespitlerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz. Davanın takipçisi olduğumuzu duyuruyor, adalet için çağrımızı yineliyoruz.

20 Temmuz 2015’de Suruç’ta toplanan gençlerin örgütlemeye çalıştığı yardım kampanyasının yaratıcılarından ve geçmiş dönem SGDF Eşbaşkanı olan Okan Danacı da yine ‘itirafçı beyanları’ ile tutuklu. Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren yargılamada adaletin bir an önce sağlanması ve Okan’ın serbest bırakılması için çağrımızı yineliyoruz!

Suruç İçin Adalet, Herkes İçin Adalet mücadelesi yürütenler üzerindeki

baskılar son bulmalı,

Yargı ve ceza adalet sistemi katliam mağdurları ve adalet arayanlara

dönük haksız, hukuksuz fiillerin önüne geçmeli,

Katliam mağdurları, adalet arayışçılarıyla değil, katliamda sorumluluğu olanlarla mücadele

edilmeli.

(3)

3 SURUÇ KATLİAMININ ARDINDAN SGDF VE SURUÇ YARALILARINA DÖNÜK

OLARAK BAŞLATILAN SORUŞTURMA VE AÇILAN DAVAYA DAİR BİLGİLENDİRME VE HUKUKİ DEĞERLENDİRMEMİZ

 SGDF üyesi 7 kişi hakkında kolluğun soyut şüpheye dayalı ihbarı üzerine 2013 yılında İstanbul CSB tarafından soruşturma başlatılmıştır.

Bu soruşturma kapsamında;

“başka türlü delil elde etme imkânı bulunmadığı” yorumlamasından hareketle iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme taleplerinde bulunulmuş ve dönemin TMK 10. Maddesi İle Görevli 1 No’lu Hâkimliği tarafından karar verilmiştir.

15 Mart 2013 tarihinden, soruşturmanın gözaltı operasyonuna döndüğü 2015 yılına kadar, haklarında soruşturma yürütülen kişilere yenileri eklenerek teknik araçlarla izleme ve mail- telefon denetimi yapılmıştır.

Bu süre zarfında gençlerin katıldıkları tüm demokratik eylemler, basın açıklamaları, mitingler, kamuya ve kolluk birimlerinin denetimine açık anma ve taziyeler izleme yöntemi ile soruşturma kapsamına alınmıştır.

 SGDF üyesi gençler hakkında izleme, dinleme araçları yoluyla soruşturma sürdürülürken;

yine SGDF’nin “Beraber Savunduk Beraber İnşa Edeceğiz” çağrısıyla Kobanê’ye yardım kampanyası başlatılmış, gençler bu çalışmayı da aynı izleme, denetleme sürecinde gerçekleştirmiştir.

Gençlerin topladıkları yardımları sahiplerine ulaştırmak amacıyla toplandıkları Urfa Suruç’ta canlı bomba saldırısı yaşanmış, 33 kişi hayatını kaybetmiş, 300’ün üzerinde kişi yaralanmıştır.

Katliam tarihi 20 Temmuz 2015 dir.

Gençlerin bir kısmı hakkındaki soruşturma aktiftir. İzleme, denetleme sürmektedir.

Kobanê’ye ulaştırmak üzere yanlarına aldıkları tüm yardım malzemeleri yol boyunca didik didik aranmış, 20 Temmuz günü eşyaların toplanma yerine gelen herkes gbt kontrolünden geçirilmiştir.

Adı istihbarat birimlerinin ‘arama kaydı’na giren, canlı bomba olabileceği değerlendirilen ve ailenin de bu yönde beyanda bulunduğu Şeyh Abdurrahman Alagöz, kameraların ve yoğun denetimin altında gençlerin toplandığı Amara Kültür Merkezi’ne gelmiş ve katliam saldırısını gerçekleştirmiştir.

 Katliamla ilgili açılan soruşturmada ilk alınan kararlar; gizlilik ve yayın yasağı kararları olmuştur. Etkin soruşturma için görgü tanıkları ile görüşmek, hastane raporlarını toplamak, yaralıların anlatımlarına başvurmak, kamera görüntüsü aramak gibi bütün işlemler katliam soruşturmasına müdahilliğini açıklayan bizler, avukatlar tarafından yapılmıştır.

Katliam soruşturmasında durum böyle iken, SGDF üyesi gençler hakkında 2013 yılında başlatılan soruşturma –hangi gerekçe ile ulaşılan hangi somut delil ve kuvvetli suç şüphesi ile olduğu bilinmeyen biçimde- 4 Aralık 2015 tarihinde gözaltı operasyonuna dönüştürülmüştür.

Bu operasyona –soruşturmanın başlangıç aşamasından farklı olarak- aralarında Suruç yaralılarının, Suruç’ta yakınlarını kaybedenlerin olduğu pek çok isim dahil edilmiştir.

 SORUŞTURMA DAHA BAŞTAN KİRLİDİR VE SİYASİ SAİKLER GÖZETİLEREK GÖZALTI OPERASYONU VE YARGILAMAYA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR

Soruşturmayı yürüten, soruşturma kapsamında izleme, dinleme yapan ve delil toplayan İstanbul TEM Amirliği ve bağlı ekipleri izleme-dinleme ve yorumlama yoluyla ÜRETME DELİL oluşturmuştur. Şu somut olgular temelinde ifade edelim;

(4)

4

 SGDF’li gençler, Suruç yaralıları ve katliam mağdurlarına dönük olarak ve Suruç katliamından sadece aylar sonra yapılan bu gözaltı operasyonu ve kirli soruşturma kamuoyunda tepki uyandırmıştır. Hukukçular, insan hakları örgütleri, Suruç Aileleri İnisiyatifi, siyasi parti ve örgütler “katliam mağdurlarını değil, katliamı yapanları yargılayın” çağrısını yükseltmiştir.

Katliam soruşturmasında müdahilliğini açıklayan Platformumuz da bu gözaltı operasyonu ve soruşturma sürecinde gençlerin avukatlığını üstlenmiştir.

SGDF Eşbaşkanları Özgen Sadet, İ. Oguzcan Yüzgeç ve önceki dönem SGDF başkanı İlke Başak Baydar’ın sorguları;

İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) tarafından, 2008-2009 yıllarında önleyici istihbarat faaliyetlerinde usulsüzlükler olduğu gerekçesiyle 27 polis hakkında soruşturma açıldı. Müfettişler, İstanbul İstihbarat ve Terör Şube’de delil aradı. Devamla 14 Aralık 2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu “silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak” suçlamalarından gözaltı talimatı verildiğini açıkladı. 14 Aralık 2015 ve 22 Temmuz 2015 operasyonlarında gözaltına alınan polisler hakkındaki suçlama; “sahte delil üreterek soruşturma yürütmek, silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak, örgüt kapsamında sahtecilik, iftira.”

Emniyetteki paralel operasyonu yürüten Savcı İrfan Fidan’ın soruşturma kapsamında tespitleri özetle şöyledir;

“…söylemediği şeylerin söylenmiş gibi gösterilerek tutanağa geçirildiği, okumasına fırsat verilmeden imzalattırıldığı, yardım adı altında para karşılığı belge ve ifade vermesinin sağlandığı, sözde belgeler ve kurgulanarak alınan ifadelerinin gerekçe gösterilerek dosya kapsamının genişletildiği ve buna göre kurgulanarak bir terör örgütü oluşturma çabasına girişildiği, hakkında soruşturma yürütülen kişiler mesnetsiz olarak bu örgütün üyesi gibi gösterilmeye çalışıldığı,

Terör örgütü üyeliği ile itham edilen şüphelilerin yasal olmayan herhangi bir eyleminin tespit edilemediği ve buna rağmen dinlenilmelerine devam edildiği,

Hiçbir delil olmadığı halde, `terör örgütü üyesi` olarak karar alınıp dinleme yapıldığı,

Herhangi bir delil ve yasal imkân olmadığı halde cami, medrese, vakıf, dernek, sosyal tesis ve televizyon kanalı hakkında, buralara girip çıkan herkesi takip etme amacıyla ‘terör örgütü üyeliği’ gerekçesiyle takip kararlarının alındığı,

Bu eylemlerin bilinçli, sistematik ve koordineli biçimde gerçekleştirildiği…”

(5)

5

(6)

6 Avukat savunmalarından;

İstanbul 5. SCH’nin 8.12.2015 tarih; 2015/439 sayılı sorgu sonucu;

(7)

7

 İstanbul CBS tarafından 2014/40650 sayısıyla yürütülen soruşturma sonucunda dava açılmış, yargılama İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/2 E. Sayılı dava dosyası üzerinden sürdürülmüştür. Söz konusu dosya halen derdesttir.

Davanın sanık sorgu ve savunmalarının alınacağı 15.11.2016 tarihli celsesinde tüm sanıklar tek bir savunma dilekçesi sunarak savunmalarını yapmış; dosyadaki üretme belgeler ve yasadışı delillerin hiçbiri hakkında beyanda bulunulmamıştır.

Tüm sanıklar adına yapılan savunmadan;

(8)

8 22 Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2016/2 E. Sayılı dosya üzerinden görülmeye başlayan davada, soruşturmanın ve yargılamanın katliamın ardından yapılmasındaki siyasi saikler ile soruşturmayı yürüten kolluk kuvvetleri ve soruşturma boyunca izleme, dinleme kararlarını veren hakimler hakkında ‘sahte delil ürettikleri ve yasadışı örgüt üyesi oldukları’ iddiası ile ürütülen soruşturma ve kovuşturmalar savunmanın ana gündemleridir.

(9)

9 İTİRAFÇI BEYANINA DAYANARAK YÜRÜTÜLEN SORUŞTURMA ve SGDF ANA DAVASI İLE BİRLEŞME SÜRECİ - HALEN BU KAPSAMDA TUTUKLU SURUÇ

YARALISI UĞUR OK’UN HUKUKİ DURUMU HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE DEĞERLENDİRMEMİZ

 İtirafçı E.Y. beyanlarına dayanarak İstanbul CBS tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 7 Eylül 2020 tarihinde başlatılan gözaltı operasyonunda aralarında 3 Suruç yaralısının da olduğu 17 kişi tutuklandı.

Operasyon nedeniyle haklarında gözaltı kararı olan ve aralarında Suruç yaralısı Uğur Ok’un da olduğu 5 kişi de ayrı sorgu işlemleri ile tutuklandı.

 İstanbul CBS tarafından sadece itirafçı beyanına dayanılarak hazırlanan iddianame, dava esası için İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. İstanbul 25 ACM; “başka eylemlerle desteklenmeden itirafçı beyanına dayanılarak bir dava açılamayacağı, haklarında iddianame hazırlanan kişilerin de birbirinden bağımsız oluşu, somut eylem iddiasının olmayışı”

gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar verdi. Mahkeme aynı kararında, “sanıkların haklarında süren yargılamalar olması, mükerrer yargılama yasağı nedeniyle beyanların yargılandıkları dosyaya gönderilmesi” yönünde görüş ortaya koydu.

 Red kararı üzerine soruşturma savcısı her biri birer ‘beyan delili’ niteliğinde sayılabilecek itirafçı anlatımlarını sanıkların yargılamalarının sürdüğü dosyalara gönderdi.

İstanbul 22 Ağır Ceza Mahkemesi’ne tutuklu olarak gelen 3 ayrı dosya, birleştirme hususunun değerlendirildiği duruşmalar sonrası yine İstanbul 22. ACM tarafından görülen 2016/2 E. Sayılı dava dosyası ile birleştirildi.

İstanbul 22. ACM tarafından görülen ve SGDF ana davası olarak bilinen 2016/2 E. Sayılı dava dosyasında yargılamanın 5. Yılında 6 tutuklama ile 3 birleşen dosya mahkeme önüne geldi.

Dosyanın İstanbul CBS’nin itirafçı beyanları ile başlattığı soruşturmaya dahil edilmeyen diğer sanıkları hakkındaki itirafçı anlatımları ise dava dosyasına delil olarak sunuldu.

 İtirafçı beyanları ile başlatılan bir soruşturma sonucunda İstanbul 22 ACM tarafından görülen ana davada şu uygulamalar, işlemler yapıldı;

- Dosyanın bir sanığı hakkındaki beyan önce dava dosyasına delil olarak geldi. Ardından bu sanık hakkında İstanbul CBS soruşturması kapsamında gözaltı kararı alındı, tutuklandı.

- Dosyanın itirafçı beyanları ile tutuklanan 5 sanığı hakkında 2 ayrı dava açıldı ve görülen duruşma sonrası dosyalar 2016/2 E. Sayılı dava ile birleştirildi, sanıkların tahliyesine karar verildi.

- Dosyanın sanıklarından biri hakkındaki arama kararı nedeniyle Savcılığa ifade için başvurdu. İfade işlemleri sonrasında serbest bırakıldı ve soruşturma hakkında KYODK verildi.

- Dosyanın 5 sanığı hakkındaki itirafçı beyanları dava dosyasına delil olarak sunuldu.

Sanıklar hakkında herhangi bir gözaltı, soruşturma işlemi yapılmadı.

- Dosyanın sanıklarından olan Uğur Ok hakkındaki dava dosyası da 22 ACM 2016/2 E.

Sayılı dava dosyası ile birleştirildi. Davanın ikinci duruşmasında, yargılamanın sürüncemede kalmaması, tutuklu sanığın mağdur olmaması gerekçesi ile dosya tefrik edilerek, aynı mahkemenin başka bir esasına kaydedildi.

 İstanbul 22 ACM’de süren SGDF ana davada itirafçı beyanı üzerine 5 farklı uygulama ve karar oluştu. Şimdi itirafçı beyanı ile tutuklu olarak yargılaması süren tek sanık olarak Uğur

(10)

10 Ok’un davası ayrı bir esas üzerinden görülüyor. Ve mahkeme itirafçı tanık dinlenmediği için, sanığın kaçma şüphesi olabileceği için tutukluluğun devamında ısrar ediyor.

 İstanbul CBS tarafından itirafçı beyanına dayanılarak açılan soruşturma ve yapılan gözaltı uygulaması sonrası tutuklananların hepsi tahliye edildi. Bazıları hakkında süren davada beraat kararı verilirken, bir dosyada KYODK verildi. Başka bir ACM tahliye kararında itirafçı beyanlarının ancak yan delil olabileceğine vurgu yaparken, başka bir C. Savcısı non bis in idem kuralına atıfta bulunarak, takipsizlik kararı verdi.

Hal böyleyken Uğur Ok’un tutuklu olarak yargılamasının sürmesi çifte standarttan başka bir şey değildir ve Suruç yaralısı müvekkil derhal tahliye edilmelidir.

UĞUR OK kronik bronşektazi hastalığı ve Suruç’ta yaşanan patlamaya bağlı olarak daha da derinleşen akciğer rahatsızlığı koşullarında tutukludur.

Avukatları kamuoyuna yaptığı açıklamada müvekkillerinin durumunu şöyle ifade etmiştir;

Uğur Ok’un yıllardır süren kronik akciğer hastalığının yanında Suruç patlamasından kaynaklanan ve yıllardır süren rahatsızlığına ilişkin sunulan onlarca belgeye rağmen pandemi koşullarında serbest bırakılmaması müvekkilin sağlığı konusunda derin endişelere yol açmaktadır.

(11)

11 AYNI İTİRAFÇI BEYANI İLE TUTUKLULUĞU SÜREN OKAN DANACI’NIN HUKUKİ DURUMUNA DAİR;

 Okan Danacı İstanbul CBS tarafından değerlendirilen itirafçı beyanının Ankara CBS tarafından yürütülen bir soruşturmaya dahil edilmesi üzerine gözaltına alındı ve tutuklandı.

 Okan, hakkındaki soruşturmayı ve gözaltı kararını öğrenmesi üzerine avukatı ile ifadeye gittiği halde “kaçma ve delilleri karartma şüphesi” ile tutuklandı.

Ankara 27 ACM tarafından süren yargılamada dosyanın diğer sanıkları hakkında tahliye kararı verilirken, itirafçı beyanı mahkeme huzurunda dinlenilmediği için Okan Danacı’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi.

Delil bakımından bir kesinliği olmayan itirafçı beyanı nedeniyle tutukluluk hali süren Okan Danacı derhal tahliye edilmelidir.

SONUÇ OLARAK

Öncelikle; Ceza yargılamasının amacı ‘maddi gerçeğin ortaya çıkarılması’dır. Maddi gerçek, hiçbir yoruma dayanmaksızın, deliller ve objektif değerlendirme ile ulaşılan sonuçtur. Ceza yargılamasının aradığı ‘delil’ ispat gücü olan delildir. Bu kriterde ‘beyan delili’ olarak kabul edilen itirafçı tanık ifadesi, sübjektif, göreceli, yanılgılı veya taraflı olabileceğinden tek başına ispat için yeterli kabul edilmez. Mutlaka yan delille desteklenmelidir.

Yargıtay beyan delili için, serbest irade ürünü olması, hâkim huzurunda yapılması ve kovuşturma aşamasında geri alınmaması gibi kıstaslar yanında, yan delillerle de doğrulanması gerektiğini belirtmektedir. CMK’nın amir hükümleri bu delil konusunda “dolaylı bir ispat gücüne sahiptir ve başka delillerle bütünleşmeden tek başına ispat bakımından yeterli olmaz”

demektedir.

Öte yandan; Tarafı olunan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7. Ek Protokolü’nün 1 Ağustos 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti açısından bağlayıcı olarak yürürlüğe girmesi ile birlikte “Non bis in idem” olarak söylenen, çifte yargılama ve cezalandırma yasağı ilkesi Ceza Hukuku ile Ceza Yargılaması Hukukunda benimsenen bu prensip haline gelmiştir. Anayasa m.90/5 uyarınca “non bis in idem” prensibi adlı hukukun evrensel ilkesi bir insan hakkı olarak üst norm güvencesine kavuşmuştur.

Mevcut ceza yargılamalarındaki durum açısından;

Başka herhangi bir maddi delil ile desteklenmemesi halinde sadece bir yan delil olabilecek itirafçı tanık ifadelerine dayanılarak, kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturma işlemleri başlatılması ve tutuklu yargılama çifte standart yaratmakta olduğu gibi, sanık hakları hukuku olan ceza adalet sisteminin temel prensiplerine de aykırıdır.

Türkiye ceza yargılamasında ‘delil üretimi’ ve ‘haksız yargılama’ pratiği ceza adalet sisteminin patolojik bir konusu haline gelmiştir. ‘Yasadışı dinleme ve izlemelerin yorumlanması suretiyle delil üretimi’, ‘kaynağı belirsiz bilgisayar çıktıları ile yargılama pratiği’, ‘gizli tanık’ ve şimdi de itirafçı tanık yargılamaları bu patolojik durumun kaynaklarıdır.

Bu haksız ve çifte standart oluşturan yargılama pratiğinin eleştirisi ve savunma makamı ve kamuoyu aracılığı ile yargı makamlarının adil yargılama ve özgürlükçü hukuk konusunda uyarılması bir hukuk görevi ve duruşudur.

Bu görüş ve değerlendirmelerimizden hareketle, sayın kamuoyu ve değerli meslektaşlarımıza izleme kapsamında tuttuğumuz iki dosyayı sunar; ceza yargılamasında adaletin tesisi için takip ve dayanışmaya çağırırız.

Saygılarımızla!...

Referanslar

Benzer Belgeler

765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 276. maddesinin ilk fıkrasında “Bir kimse muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan merhun veya mahcuz veya herhangi bir sebeple

UYAP Bilişim Sistemindeki bu dokümana http://vatandas.uyap.gov.tr adresinden BjgunVB - w67cbSl - mYcuNml - WchhZY= ile erişebilirsiniz.. UYAP Bilişim Sistemindeki bu

17.03.2013 tarihli Nevruz etkinliğinde konuşma yapan Selahattin DEMİRTAŞ’ın konuşmasında daha çok barış sürecine verile destekten bahsederek “Ama barış süreci dili

Temyiz olarak baktığı davalar : İdare ve vergi mahkemelerinin verdiği nihai (son) kararlar ile ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarla ilgili nihai kararların temyiz

İddianamede, benim bu gizli planı icra etmek için Soros’un finansmanını Yönetim Kurulu Üyesi olduğum Açık Toplum Vakfı ve Yönetim Kurulu Başkanı

Dünya Sağlık Örgütü’nün 5 Haziran 2020 tarihli, COVID-19 bağlamında Maske Kullanımına Dair Tavsiyesi’nde açıkça, “sağlıklı kişilerin toplum içinde yaygın

Gezi iddianamesi; Gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik bir kalkışma olarak George Soros tarafından planlandığı, Gezi eylemlerinin bu plan uyarınca Soros

Bütün bu ihmali, icrai ve ihmal yoluyla icrai hareketlerin amacı, temelde tümüyle “icrai” bir karaktere sahip olan “ üretim zorlaması” amacına yönelerek