MATERYALİZM
Materyalizm her şeyin madde den oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere
bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiçbir metafiziksel kavramı kabul etmeyen felsefe kuramıdır.
Temsilcileri;
1. Karl Marx 2. Feuarbach 3. Engels
KARL MARX
Marx sadece bir felsefeci ya da diyalektikçi değil daha sonraki sosyal teoriyi fazlasıyla etkileyecek bir tarihsel gelişme öğretisi ortaya koyan bir sosyal bilimcidir. Onun tarihsel materyalizmi
toplumsal değişmenin nedenleriyle ilgili doğrulanabilir bir teori olmayı amaçlar. Materyalizm, ona göre, sosyal eleştiri ve toplumsal değişmeyle yakından ilişkilidir. Nitekim materyalizmin Marx’ın en fazla önemsediği yönü, onun duyu deneyimini önemsememe ya da göz ardı etme yönündeki idealist teşebbüsleri reddetmesinden oluşur. Marx, duyu deneyiminin bağımsız bir dış dünyanın varoluşunu ortaya koyamayacağını savunan felsefelerde samimiyetsiz ve sorumsuz bir şeyler bulunduğu kanaatindedir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.501.)
Marx, spekülatif felsefe ya da metafiziği, dünya ve toplumla ilgili hakikatlerin sadece ampirik bilimsel yöntemlerle keşfedilebileceği gerekçesiyle reddeder. O, şu halde dünyanın duyu deneyimine dayanmayan bilgisinin imkânını açıkça yadsıdığı için pozitivist biri olmak
durumundadır. Bundan dolayı, Marx’ın dünya ya da varlıkla ilgili görüşü doğalcı bir anlayışı ifade eder ve o, dinin ya da doğaüstücülüğün her şekline karşı çıkar. Marx, yine Feuerbach’ın etkisiyle, Tanrıya iman etmenin, ahiret hayatına, cennet ve cehenneme inanmanın akıl yoluyla
temellendirilemeyeceğini, ama hayatları sosyal düzen tarafından engellenen insanların bastırılan ihtiyaçları ve ertelenen ümitleri yoluyla açıklanabileceğini savunur. Dolayısıyla da insanların
maddi bedenlerle bir şekilde bir araya gelmiş cisimsel olmayan ruhlar olduğu görüşüne de şiddetle karşı çıkar. Marx’a göre, gerçekte doğaüstücülüğün bir kalıntısından başka hiçbir şey olmayan psikofiziksel düalizmin söz konusu doğaüstücülükle birlikte reddedilmesi
gerekmekteydi. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.501-502.)
Marx’ın oldukça genel bir çerçeveye oturan söz konusu materyalizminin, biraz daha özgül bir tarzda ele alındığında, daha önceki materyalistlerin ve doğalcıların teorilerinden, gerek yönelim gerekse öğreti olarak çok keskin bir biçimde farklılık gösterdiği söylenebilir. Buna göre, Marx’ın esas ilgisinin insan ve toplum olduğu yerde Demokritos, Zenon ve Epiküros gibi ilk
materyalistlerin spekülasyonları fiziki dünyanın doğası ya da yapısıyla ilgiliydi. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.502.)
Marx bir toplumsal sistem içinde belli öğeleri birbirinden ayırır: (1) İnsanların kendileriyle hayat için gerekli araçları sağladıkları aletlerden, beceri ve tekniklerden meydana gelen “üretim
güçleri”; (2) üretenlerin üretim sürecinde birbirlerine bağlanma biçimlerinden oluşan ve
“toplumun ekonomik yapısını” oluşturan “üretim ilişkileri”. Marx’ın kimi yazılarına ve bu yazılar üzerine inşa olunan yorumlara göre, bu ikisinden sadece birincisi, diğer bazı yazılarına ve
alternatif yorumlara göre de ikisi birlikte, yani üretim güçlerine ek olarak üretim ilişkileri ya da başka bir deyişle, teknoloji ve iktisat temel sosyal belirleyiciler olmak durumundadır. (3)
Toplumun hukuki ve politik kurumları ve nihayet (4) toplumun üyelerinin kendilerini ve
birbirleriyle olan ilişkilerini kendileri aracılığıyla düşündükleri düşünceler, düşünsel alışkanlıklar ve idealler. Marx, bu sonuncuların yani düşüncelerin toplumsal gerçekliğin tahrif edilmiş
resimleri olduğunu düşünür ve onları “ideolojiler” olarak tanımlar. . (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.503.)
Ludwig Feuerbach
19. yüzyılın bilimci, ilerlemeci ve Aydınlanmacı kanadında bulunan filozoflardan biri olarak karşımıza çıkar. O da dine ve Hegelci idealizme ilişkin ayrıntılı çözümlemeleriyle, Comte’un teolojik, metafiziksel ve bilimselden oluşan üç adımlı ilerleme modelini tekrarlar. Feuerbach ikinci olarak, 19. yüzyıl Alman felsefesinin en azından bir boyutuyla idealizmden materyalizme dönüşündeki ya da en azından Hegel’den Marx’a geçişteki en temel uğrağı oluşturmak
bakımından önem taşır. Marx’ın düşüncesi için harekete geçirici veya itici bir güç oluşturan Feuerbach, üçüncü olarak ve esasında yüzyıl düşüncesinin en önemli temalarından birini meydana getiren yabancılaşma konusundaki özgün görüşleriyle önemli bir yer tutar. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.496.)
Feuerbach, insana yönelik ilgisi dahilinde, insanı anlamanın yeni ve dolaylı bir yolunu bulmuş, insana onun bizzat kendisinin yarattığına inandığı din yoluyla bakmanın önemini vurgulamış olan kişidir. İşte bu açıdan bakıldığında, onun en önemli başarısının bir din çözümlemesinden, özel olarak Hıristiyanlığa, genel olarak da dinin kendisine ilişkin analizden meydana geldiği
söylenebilir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.496.)
Feuerbach için de insan, dünyanın merkezinde bulunur. “İnsan varlığının bütün bir evrene bilgisel yönelimin nesnesi –çünkü bütün bir kozmosu sadece kozmopolit bir varlık konu alabilir– olarak sahip olması dolayısıyla, artık tikel ve öznel olmayıp, evrensel bir varlık olduğunu” söyleyen Feuerbach’a göre, felsefenin bir bilim, yani antropoloji haline gelmeye ihtiyacı vardır. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s.496.)