Sulama yöntemi
Sulama yöntemi, kök bölgesindeki tuzları kontrol etmede
önemli bir rol oynayabilir. Yağmurlama sulama bu bakımdan ideal bir yöntemdir. Su uygulama nispeti, toprağın
infiltrasyon kapasitesinden daha düşük olduğunda, çözünebilir tuzların yıkanması daha etkin bir şekilde
gerçekleşir ve böyle bir durum salma sulama yöntemi ile başarılamaz.
Yapılan tarla denemelerinde, yağmurlama sulama ile toprak
tuzluluğunda sağlanan aynı düzeydeki bir azalma için, salma
sulamada gereken su miktarının, yağmurlama sulamanın üç
misli olduğu saptanmıştır. Yağmurlama sulama, keza tarla
tesviyesinde küçük lokal farklılıklar olduğunda bir avantaja
sahiptir.
Sulama yöntemi
Damla sulama metodunda su, bitki köklerinin hemen yakınına bir nokta
kaynaktan sürekli şekilde sağlanır. Yöntem çok yıllık ve mevsimsel sıraya ekilen
bitkiler için uygundur. Özellikle yöntem, yüksek tuzlu sulama sularıyla sulama
yapıldığında faydalıdır.
Yöntem kök bölgesinde toprak nemini
sürekli yüksek tuttuğundan ve bu nedenle de tuz düzeyini düşürdüğünden avantaja sahiptir. Yetişen bitkilerin kökleri,
damlatıcıların yakınındaki nemli toprak bölgesinde kümelenme eğilimindedirler.
Bundan dolayı, ıslanma bölgesinde biriken
tuzlardan uzakta kalırlar.
Domates verimi üzerine su kalitesi ve sulama yönteminin etkisi (ton/ha)
Sulama Yöntemi Sulama suyunun EC'si, dS/m
0.4 3.0
Damla 66.7 65.0
Yağmurlama 52.0 39.2
(Munsuz ve ark.,
2001)
Sulama yöntemi
Karık ve yağmurlama sulama
yöntemlerine kıyasla damla sulamayla mısır yetiştirildiğinde toprak profilinde
tuzların dağlımı daha uygun bulunmuştur.
Bununla beraber, damla sulama
yönteminde, damlatıcı noktalar arasında sıra genişliği ve aralığına bağlı olarak
muhtemelen dikkate değer tuz birikimi olmaktadır.
Yağmurlama ve damla sulama yöntemleri gerek su kullanımı gerekse tuzluluk
kontrolü yönünden etkili yöntemlerdir.
Her ikisinin başlangıçtaki yüksek
maliyetleri, nakliye, alt yapı ve pazar ekonomisinin gelişmediği yerler
kullanımlarını engellemektedir.
Karık sulamada tuz birikimi
(Abrol et al., 1988)
Tohum yatağı ve sulama yöntemine bağlı olarak tuz birikme deseni
(Munsuz ve ark., 2001)
Malçlama
Nadas periyodları ve iki sulama arasında yüksek evapotranspirasyon dönemleri esnasında yıkanmış tuzların, toprak yüzeyine geri dönme eğilimi vardır.
Taban suyu tuzlu ve yüzeye yakınsa, toprak tuzlanması fazladır. Toprak yüzeyinden buharlaşmayı azaltacak veya toprak suyunun aşağı hareketini teşvik edecek herhangi bir pratik, kök bölgesindeki tuzluluğu kontrol etmeye yardımcı olacaktır.
Bazı araştırıcılar, çıplak nadas ve anız malçlı nadasın toprak tuzluluğunda neden olduğu değişiklikleri araştırmışlardır. Araştırma sonuçlarına göre, tuzluluğu azaltmada anızlı malç toprak malçına göre çok daha etkili olmuştur.
Araştırıcılar malçlı toprağa periyodik olarak yağmurlama yöntemiyle su
uygulamasının, önemli miktarda tuzu uzaklaştırdığını ve bu nedenle
yıkama etkinliğinin, çıplak toprağın yağmurlama veya salma sulamayla
yıkanmasından daha fazla olduğunu belirtmişlerdir.
Malçlama
İspanya’da kurak ve doğal koşullarda malçlı ve malçsız koşullarda tuzdan etkilenmiş topraklarda tuzluluk parametrelerindeki değişimin izlendiği bir çalışmada; Malç malzemesi olarak bazaltik tüf kullanılmıştır. Araştırıcılar malçsız topraklarda çok yüksek tuzdan etkilenme (EC= 43 dS/m ve ESP= 44) değerleri bulurken, malçlı topraklarda alkalilik ya da tuzluluk belirlememişlerdir (EC=
1,5 dS/m ve ESP= 9). Malçlı topraklarda, tuzluluk ve alkalilikteki azalmayı toprak nem rejimindeki değişime bağlı olarak, infiltrasyonun artması, evaporasyonun ve yukarı doğru sodyum ve diğer tuzların azalmasına bağlamışlardır.
Tejedor et al., (2003)
Malçlama
Malç iriliği ve malç kalınlığının evaporasyona etkisinin incelendiği
bir laboratuvar çalışmasında; 2, 5 ve 10cm malç kalınlıkları ile
ince, orta ve kaba olarak adlandırılan farklı irilikteki bazaltik tüfler
denemede kullanılmıştır. Birikimli evaporasyonun malçlı
topraklarda malçsız topraklara göre önemli derecede düşük
olduğunu, azalmanın %92 ile en fazla 10cm kalınlıktaki malç
uygulamasında olduğunu onu sırsıyla %83 ve %52 ile 5 ve 2 cm
malç uygulamalarının takip ettiğini belirtmişleridir. Araştırıcılar
malç iriliği dikkate alınırken materyalin en az yarısının < 4mm
olmasını tavsiye etmişlerdir.
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Belli bir tuzluluk düzeyinde bitkinin verim ve gelişimi, normale göre bitkinin beslenmesi bozulduğunda daha fazla etkilenecektir.
Toprak çözeltisinde orta düzeyde bir tuzluluk söz konusu olduğunda, bitkiler mümkün olduğunca arzu edilmeyen iyonları almamaya ve bitki besin maddeleri alımını artırmaya çalışılırlar.
Tuz konsantrasyonunun artması ile sodyum ve klor iyonlarının alımı hızlı bir şekilde artar. İyonların bu lüks tüketimi, dışarıda artan ozmotik basıncı düzenlemek için gerekli olmakla beraber, bu durum bitki gelişiminin yavaşlamasına sebep olur.
Belli iyonların aşırı alımı, çoğunlukla bazı temel bitki besin maddelerinin
alımının azalmasına ve bu da besin maddelerinin eksiklik ve
dengesizliğine neden olmaktadır. Pek çok araştırma sonucu, tuzlu
topraklarda potasyum ve kalsiyum elementleri eksikliğinin bitki
gelişiminin azalmasında önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Düşük veya orta tuzluluktaki toprakların uygun gübrelenmesi aşağıdaki amaçlara hizmet etmelidir:
Yetersiz miktarda olan besin maddelerinin ilave edilmesi,
Yeterli miktarlarda olsalar bile antagonistik etkiler
nedeniyle yetersiz miktarda alınan besin maddelerinin
(K, Ca) ilave edilmesi ve zararlı iyonların alımının
azaltılması; örneğin, sodyuma karşı potasyum veya klora
karşı fosfat.
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Yüksek tuzluluk, topraktaki mikrobiyal popülasyonun aktivite ve gelişimine etki yapabilir. Bunun sonucu olarak, temel besin
maddelerinin transformasyonu ve alınabilirliği dolaylı olarak etkilenebilir.
Simbiyotik azot fiksasyonunun tuzların toksik etkilerinden dolayı azaldığı bilinmektedir. Örneğin, bezelyede faaliyet gösteren
rhizobium bakterileri, maksimum 4.5 dS/m lik bir tuz
konsantrasyonunu tolere edebilmektedirler.
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Keza bakteriyel aktivite üzerine toksik etkisi olan iyonlar ve yüksek tuzluluk nedeniyle nitrifikasyon oranının azalması, muhtemelen tuzlu topraklarda yetiştirilen bitkilerin azot beslenmesini etkileyen faktörlerden biridir.
Tabansuyu seviyesi yüzeye yakın olan bazı tuzlu topraklarda,
bitkilerin beslenme ihtiyaçları önemli derecede değişebilir. Yapılan
çalışmalar, şeker pancarı, tahıllar ve patates gibi ürünlerde azotlu
gübrelerin ilavesinin, yüksek tabansuyu seviyesinin olumsuz
etkisini azalttığını ortaya koymaktadır.
Sulama suyunda (me/L) veya KDK’de (%)
Ca:Mg <3:1 Kalsiyum eksikliği
>8:1 Magnezyum eksikliği
Mg:K <2:1 Magnezyum eksikliği >10:1 Potasyum eksikliği
Ca:K <10:1 Kalsiyum eksikliği
>30:1 Potasyum eksikliği
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Mikro bitki besin maddeleriyle ilişkin olarak, bitkilerin beslenmesi üzerine tuzluluğun etkileriyle ilgili çalışmalar sınırlı sayıdadır.
Makro besin maddelerinin bileşimi ve alımında bozulan denge, mikro besin maddelerinin bitkideki bileşimini etkilemektedir.
Bundan başka genellikle borun toksik etkileri bilinmektedir. Bunun yanında demir, mangan, bakır ve çinko gibi mikro besin maddelerinin toprak tuzluluğuna bağlı olarak limit değerlerinin ne olması gerektiğinin daha iyi bilinmesi gerekir.
Mevcut bilgilerimiz sadece normal topraklar içindir. İyi
düzenlenmiş bir gübreleme bitki verimini arttırmaktadır.
Tuzlu topraklarda dengesizliği gidermede gübrelemenin etkisi
(Abrol et al., 1988)
Alkali Topraklarda Bitkiler
(Abrol et al., 1988)
Değişebilir sodyuma bitkilerin toleransı
ESP'ye olan duyarlılık ve
etkilenme aralığı Bitki Tarla koşullarında bitkinin responsu
Aşırı duyarlı
(ESP=2-10) Yapraklarını döken meyve
ağaçları
Sert kabuklu meyveler Turunçgiller
Avakado
Düşük ESP değerlerinde bile sodyum toksisitesi
Duyarlı
(ESP=10-20) Fasulye İyi toprak koşulları olsa bile söz konusu ESP lerde zayıf bitki gelişimi
Orta toleranslı
(ESP=20-40) Üçgül
Yulaf
Kamışsı yumak Çeltik
Adi yabancı darı
Kötü toprak koşulları ve beslenme faktörlerine bağlı zayıf bitki gelişimi
Toleranslı
(ESP=40-60) Buğday
Pamuk Yonca Arpa Domates Bahçe pancarı
Kötü toprak fiziksel koşullarına bağlı olarak zayıf bitki gelişimi
Çok toleranslı
(ESP>60) Otlak ayrığı
Yüksek otlak ayrığı Rodos parmak otu
Kötü toprak fiziksel koşullarına bağlı olarak zayıf bitki gelişimi
(Munsuz ve ark., 2001)
Çayır bitkileri
Çayır bitkileri, genelde alkali koşullara tarla bitkilerinden daha toleranslıdır. Tarla ve sera denemeleri Karnal otu, Rodos parmak otu, Kol otu ve Köpek dişi bitkilerinin alkali koşullara çok dayanıklı olduğunu ve alkali topraklarda başarıyla yetiştirilebileceğini ortaya koymuştur.
Karnal otu ESP değeri % 80-90’ lara varan
topraklarda bile, herhangi bir ıslah edici materyal
uygulanmadan yetişebilmektedir.
Yetiştirilen bazı çayır bitkilerinin nispi verimleri (%)
1, 2, 3 rakamları sırasıyla 0, 5.2, 10.4 ton/ha
jips uygulamasını göstermektedir. (Abrol et al.,
1988)
Ağaçlar
İyi kalitedeki arazilerin kültür bitkilerine tahsis edilmesinde bir rekabet yaşanması nedeniyle, nispeten marjinal arazilerin
ormancılıkta kullanılma olasılığı artmaktadır.
Alkali topraklar bu grubun bir öğesini oluşturmaktadır. Daha önceleri fazla alkali topraklarda ağaç yetiştiriciliği ile ilgili
teşebbüsler genellikle başarısızlığa uğramıştır. Bununla beraber, Eucalyptus hybrid, ve Acacia nilotica gibi türlerin fidanlarının 90 cm derinliğinde ve 90 cm çapında açılan çukurlarda jips ve çiftlik gübresi ilavesinden sonra yetiştirilebileceği belirlenmiştir.
Yapılan bir çalışmada, 150 cm derinlikte açılan çukurlarda, orjinal toprağa 2 kg jips ve 7-8 kg çiftlik gübresi ilavesinden sonra,
fidanların mükemmelen yetişebileceği ve % 100'e varan bir tutma
oranına ulaşıldığı saptanmıştır.
Azot
Düşük organik madde içerikleri nedeniyle, alkali topraklar
genellikle yarayışlı azot bakımından fakirdirler. Ayrıca değişim komplekslerindeki fazla sodyum, toprağın kötü fiziksel özellikler kazanmasına sebep olan strüktür bozulmasına yol açmaktadır.
Alkali topraklarda en önemli azot kayıpları, ardışık aerobik ve anaerobik koşullar altında elementel azot şeklinde ortaya
çıkmaktadır. Alkali topraklarda keza yüksek pH nedeniyle, muhtemelen amonyak formunda azot kayıplarının olması da
beklenmelidir. Yüksek pH ve zayıf toprak fiziksel özellikleri, ilave edilen azotlu gübrelerin alınabilirliğini ve dönüşümlerini de
olumsuz etkilemektedir.
Azot
Alkali topraklarda yüksek pH ya bağlı olarak üreaz enzim aktivitesi de azaltmaktadır.
Yukarıda belirtilen faktörlerin ışığı altında, alkali topraklarda bitki verimi, denitrifikasyon ve
buharlaşmadan kaynaklanan azot kayıpları nedeniyle,
ilave azot ile takviye edilmedikçe düşük olacaktır. Alkali
topraklar gibi kötü strüktürlü topraklarda, gereksinilen
azot miktarı, iyi strüktürlü toprakların iki misli kadardır.
Solonetzik topraklarda, şeker pancarı verimi üzerine azot ve jipsin etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada, bitki veriminin artan jips ve azot
dozuna bağlı olarak arttığı, jips
uygulanmamasına rağmen artan azot dozlarının verimi arttırdığı belirlenmiştir (Abrol et al.,
1988).
Fosfor
Araştırıcılar, üzerinde bitki bulunmayan alkali topraklarla yaptıkları çalışmalarda, bu toprakların yüksek miktarlarda ekstrakte olabilir fosfor içerdiklerini ve toprağın elektriksel iletkenliği ile çözünebilir fosfor durumu arasında pozitif bir korelasyonun olduğunu belirtmişlerdir.
Bu topraklarda, sodyum karbonatın varlığı, çözünebilir sodyum fosfatların oluşumu ile sonuçlanmakta ve bundan dolayı, elektriksel iletkenlik ve çözünebilir fosfor durumları arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır.
Jips gibi toprak ıslah edici bir materyal toprağa ilave edildiğinde, çözünebilir sodyum-fosfatlar, daha az
çözünebilir kalsiyum-fosfatlara dönüşmektedir. Yine ıslah edilmiş topraklarda, yüksek düzeydeki fosfor statüsünden dolayı ilk 4-5 yıl içinde fosforlu gübrelemeye respons
alınamamaktadır.
Potasyum
Yapılan bir çok çalışma, artan toprak alkaliliğinin pek çok bitkide potasyum alımını azalttığını ortaya
koymuştur. Bununla beraber, bazı bitkiler için bunun tersi de söz konusudur.
Aşağıdaki çizelgede, bitkilerin potasyumlu gübreleme ihtiyaçlarında, artan ESP ile azalan potasyum alımının önemi görülmektedir.
(Abrol et al., 1988)
Kalsiyum
Artan toprak alkaliliği, genellikle bitkilerce
kalsiyum alımının azalması ve sodyum alımının artması ile sonuçlanmaktadır. ESP deki artış ile bitkilerin sodyum konsantrasyonundaki artış, kalsiyum konsantrasyonundaki azalış ile
kıyaslandığında çok fazladır.
Bundan dolayı, bitki gelişimi için kalsiyum sınırlayıcı olmadan önce, bitkiler çoğunlukla toksik düzeylerde sodyum biriktirirler. Bu
nedenle değişebilir sodyum düzeyleri çok yüksek olduğunda, kalsiyum çoğunlukla ilk sınırlayıcı
bitki besin maddesidir.
Mikro Elementler
Yüksek pH, düşük organik madde içeriği ve kalsiyum
karbonatın varlığı, alkali topraklarda bitkilerce alınabilir mikro bitki besin maddelerinin miktarını önemli ölçüde değiştirir. Çinko eksikliği alkali topraklarda sıklıkla
görülmektedir. Pek çok tarla denemesi, çinko uygulamasına bağlı olarak bitki veriminde dikkate değer artışlar olduğunu göstermiştir. Yüksek düzeydeki alkali topraklarda yetişen
çeltik bitkisinde, çinko eksikliğini gidermede önerilen doz 10 kg ZnSO
4/ha dır.
Çinkodan sonra, alkali topraklarda yüksek pH ve kalsiyum karbonat varlığına bağlı olarak, bitki gelişimini sıklıkla
sınırlayan besin maddesi demirdir. Eksikliği gidermede
demir tuzlarının kullanılması, toprakta oksidasyon durumu
değiştirilmedikçe genellikle faydasızdır .
Mikro Elementler
Bor ve molibden, alkali topraklardaki bitkilerin
beslenmesinde sınırlayıcı element değildirler. Aslında, bu elementler alkali topraklarda çoğunlukla toksik
düzeylerde bulunurlar. Bağımsız bor ile toprağın EC ve pH sı arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır. Fazla alkali topraklarda, jips ilavesi ile suda çözünebilir bor tuzları kapsamında önemli azalmalar olduğu
saptanmıştır. Yüksek pH ve alkalilik koşullarında bor, fazla çözünebilir sodyum metaborat şeklinde olup, jips ilavesine bağlı olarak, bu bor formu nispeten daha az çözünebilir kalsiyum metaborat formuna dönüşmektedir.
Borda olduğu gibi molibdenin çözünebilirliği pH nın yükselmesi ile artar. Bundan dolayı, alkali topraklarda yetiştirilen çayır bitkilerinde, hayvanlara zararlı
olabilecek düzeyde fazla molibden birikebilir.
Spesifik iyonlar ve etkileri
Toksisite, toprak-su sistemi yolu ile belirli iyonların alınması ve transpirasyon esnasında bu iyonların bitki yapraklarında bitkiye zarar verecek miktarda birikmesi olayıdır.
Zararın derecesi zamana, konsantrasyona, bitki duyarlılığına ve bitkinin su tüketimine bağlıdır. Eğer zararlanma şiddetliyse ürün verimi azalır.
Sulama suyundaki başlıca toksik iyonlar Cl, Na ve B dur. Zarar tek tek ya da bu iyonların kombine etkisiyle ortaya çıkabilir.
Toksisite sorunu genellikle tuzluluk ve infiltrasyon sorunu ile
beraber oluşmakla beraber tuzluluğun düşük olduğu zamanlarda
bile gözükebilmektedir.
Spesifik iyonlar ve etkileri
Sodyum ve klor gibi toksik iyonlar, yağmurlama sulama esnasında doğrudan nemli yapraklar yoluyla absorbe
edilebilmektedir. Bu durum özellikle düşük nemlilik ve
yüksek sıcaklık dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. Yaprak absorpbiyonu, toksik iyonların birikim oranını
hızlandırmakta ve toksisitenin birincil kaynağı olabilmektedir.
Sodyum, klor ve bora ilaveten bir çok iz element, çok düşük konsantrasyonlarda bitkilere toksiktir. İyi bir tesadüf olarak, pek çok sulama suyu kaynağı bu iz
elementleri çok düşük miktarda içermekte ve bunlar bir
sorun yaratmamaktadır.
Klorür
Sulama suyundaki en yaygın toksisite, klordan kaynaklanır. Klor toprakta adsorbe edilmediğinden, toprak-su sisteminde kolaylıkla hareket etmekte, bitki tarafından alınmakta ve transpirasyonun etkisiyle yapraklarda birikmektedir. Yapraktaki klor
konsantrasyonu, bitkinin tolerans değerlerini aştığında, yaprak yanığı ve yaprak dokularının kuruması gibi zararlanma belirtileri ortaya çıkmaktadır.
Normal olarak bitki zararlanması, ilk başta yaprak uçlarında görülmekte, (yaygın klor toksisitesi) daha sonra zararlanmanın şiddetine bağlı olarak, yaprak kenarları boyunca uçtan arkaya
doğru gelişmektedir. Duyarlı bitkilerde, kuru ağırlık üzerinden klor konsantrasyonu yaprakta % 0.3-1.0 ulaştığında, söz konusu
belirtiler görülmekle beraber, duyarlılık bitkilere bağlı olarak
değişmektedir.
Sodyum
Sodyum toksisitesi, klor toksisitesi gibi kolaylıkla teşhis edilmemekle beraber, sudaki yüksek sodyum konsantrasyonlarının bir neticesi olarak, belirgin sodyum zararlanmaları tespit edilmiştir.
Tipik toksisite belirtileri, klor toksisite belirtisinin aksine yaprak uçlarında değil, yaprakların dış kenarları boyunca, yaprak yanığı, ölü doku ve yanma şeklindedir.
Toksik konsantrasyonlara ulaşmadan önce oldukça uzun bir süreye gereksinim vardır. Belirtiler, ilk önce yaşlı yapraklarda dış kenarlardan başlamakta, miktar artarken damarlar arasından merkeze doğru ilerlemektedir.
Sodyuma başlıca duyarlı bitkiler, fındık, turunçgil, avakado ve fasulyedir.
Ağaçlar dikkate alındığında, yaprak dokusundaki sodyum miktarı (kuru ağırlık)
% 0.25-0.50 nin üzerinde olduğunda, sık sık sodyum toksisitesi ile
karşılaşılmaktadır.
Bor
Sodyumdan farklı olarak bor, bitki gelişiminde temel bir elementtir.
Borun nispeten düşük miktarlarına ihtiyaç duyulurken, ihtiyaç duyulandan fazla miktarları toksik olmaktadır.
Bazı bitkiler için, sudaki 0.2 mg/l bor gerekli miktar iken, bu miktar 1-2 mg/l değerine ulaştığında toksik olmaktadır. Yüzey
suları nadiren toksik miktarda bor içerirken, kuyu ve kaynak suları bazen toksik miktarlarda bor içermektedirler. Bu sular, özellikle
jeotermal alanlar ve deprem fayları yakınında bulunmaktadırlar.
Sudan kaynaklanan bor sorunları, topraktan kaynaklananlardan daha yaygındır. Bor toksisitesi, tuzlulukta olduğu gibi neredeyse tüm bitkileri etkilemektedir. Bununla beraber, bitkilerin bora
toleransları bakımından önemli farklılıklar vardır.
Bor
Bor toksisitesi belirtileri, yaprak uç ve
kenarlarında yaprak kuruması, beneklenme ve sararma şeklinde ilk başta kendi göstermektedir.
Bor birikimi zamanla artarken, kuruma ve kloroz, damarlar arasından merkeze doğru
ilerlemektedir. Badem ve diğer ağaçlar, bordan şiddetli şekilde etkilendiklerinde, tipik yaprak zararlanmaları göstermemekte, gövde ve
dallarda sakız veya sızıntı oluşumu görülmektedir.
Pek çok bitkide bor toksisitesi belirtileri, yaprak bor içeriği 250-300 mg/kg (kuru ağırlık) değerini geçtikten sonra ortaya çıkmaktadır. Bununla
beraber, tüm bora duyarlı bitkilerde bor birikimi
yaprakta görülmez .
Bor
Örneğin, sert ve yumuşak çekirdekli meyve
ağaçları (badem, şeftali, erik, elma, armut vd.) bordan kolayca zarar görmekle beraber, yaprak analizlerine dayanarak yapılacak testlerde bitki yapraklarındaki bor birikimi fazla bulunmayabilir.
Bu çeşit bitkilerde, bor fazlalığı toprak ve su analizleri, ağaç belirtileri ve gelişim
karakteristikleri ile desteklenmelidir.
Turunçgillerde sulama suyunda 0,6ppm bor
içeriği bile toksisite belirtilerinin görülmesine yol açarken, 1ppm’den daha fazla bor içeriği
turunçgil ve bazı sert çekirdekli meyvelerde
verimi azaltabilmektedir.
Çok duyarlı (<0.5 mg/l) Orta Duyarlı (1.0-2.0 mg/l)
Limon
Böğürtlen Citrus limon
Rubus spp. Biber, kırmızı
Bezelye Capsicum annuum
Pusim satuva
Duyarlı (0.5-0.75 mg/l) Havuç
Turp Daucus carota
Raphanus sativus Avakado
Greyfurt Portakal Kayısı Şeftali Kiraz ErikPersimmon İncir ÜzümCeviz Pekan
Yem börülcesi Soğan
Persea americana Citrus x Paradisi Citrus sinensis Prunus areriaca Prunus persica Prunus avium Prunus domestica Diospyros kaki Ficus carica Vitis vinifera Juglans regia Carya illinoiensis Vigna uyguiculata Allium cepa
Patates Hıyar
Orta toleranslı
Marul Lahana Kereviz Şalgam
Çayır salkım otu Yulaf
Mısır Enginar Tütün Hardal
Hint taş yoncası Kabak
Kavun
Solanum tuberosum Cucumis sativus
(2.0-4.0 mg/l)
Lactuca satuica
Brassica oleravea Capitutu Apium graveolens
Brassica rapa Poa pratensis Zea mays Cynara scolymus Nicotiana tabacum Brassica juncea Melilotus indica Cucurbita pepox Cucumis melo
Duyarlı (0.75-1.0 mg/l) Toleranslı (4.0-6.0 mg/l)
Sarımsak Tatlı patates Buğday Arpa Ayçiçeği Börülce Susam Acı bakla Çilek Enginar Jerusalem Fasulye, kidney Fasulye, Lima Yer fıstığı
Allium sativum Ipomoea batatas Triticum eactivum Hordeum vilgare Helianhus annuus Öigna radiata Sesamum indicum lupinus hartwegii Fragaria spp.
Artichoke, Jerusalem Helianthus tuberosus Phaseolus vulgaris Phaseolus lunatus Arachis hypogaea
Kocadarı Domates Yonca Fiğ Maydanoz Hayvan pancarı Şeker pancarı
Çok toleranslı
Pamuk Kuşkonmaz
Sorghum bicolor
Lycopersicon lycopersicum Medicago sativa
Vicia menghalensis Petroselinum cripspum Beta vulgaris
Beta vulgaris
(6.0-15.0 mg/l)
Gossypium hirsutum Asparagus officinalis