• Sonuç bulunamadı

Bir sanatçının 24 saati:Melih Cevdet Anday

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir sanatçının 24 saati:Melih Cevdet Anday"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CDMHIAİYIT

20 KAUM 1975

SANAT - EDEBİYAT

Oktay AKBAL

OZANIUMAZ

KUŞLARA VE GONFŞF MAHSUSTUR

HİÇ BİRİMİZİN HABERİ OLMASIN

YUKARDAKI YAPRAKLARDAN

B

tr hurdaki ağaçların Üst dallan görülür. Yal­ nız burdakllerin... Yol yukardan geçiyor da ondan! Güneşin, kuşların, bir de biz insanla- . nn haberi var bu bahçedeki ağaçların üst dalla- nndan. Tepebaşının ardında bir bahçe... Bir dost nargilesini fokurdatıyor, biz tavla oynuyoruz, son­ ra yer değiştiriyoruz. Bir kftğıda yazıyoruz sayı­ ları. Hava güneşli, yazdan nasılsa kalmış, öyle günlerden. Anday'm dizeleri içimden geçiyor bir melodi gibi, «Hiç birimizin haberi olmasın». Şu anda şiir miir düşünmüyor, zarları sallayıp atıyor heyecanla. Derken bir arkadaş daha. Yerimizi bıra­ kıp bir yana çekildik.

Hep konuşuyoruz, bugün de konuşacağız. Ben gazeteci rolündeyim, ünlü bir ozanla röportaj ya­ pacağım. Yalnız ozan mı? Va o romanlar, dene­ meler, oyunlar? Ama ben ozanlığı herşeyin üstün­ de tutarım, bir «ozan» ne yazsa, ne yapsa, nsp o- zandır, önce ozandır sonra yine ozandır... Biraz sustuk. Ta yıllar gerisine gittim bir an. İkinci Dünya Savaşı yıllarında lise öğrencisi olduğum günler... Gariple ilk karşılaşmam. Orhan, Oktay, Melih Üçgeni. 1941’de «Servetifunun»da «Şiirimizin Triosu» adlı bir yazı yayınlamıştım. On sekiz yaşın da onuncu sınıf öğrencisi bir Oktay Akbal! Garip çüere takılan, onlarla eğlenen ünlü yazarlara, ga­ zetecilere, eleştirmecilere karşı çıkmış! Bir Raci bey vardı, dlvancı mı dıvancı. Orhan, Oktay, Me­ lih’! ozan saymıyordu ne de Sait'i öykücü. Ben, okulun edebiyatçısı olan ben, bütünlemeye kalıyor dum bu yazı yüzünden az daha!

— Melih, hep söylerim ya senin daha Garip dö­ neminde bir kendine özgülüğün vardı, sonra çeşit li şiir yollan denedin, bir ozanı konudan konuya biçimden biçime iten nedir sence, ne dersin?

— Bizim halk ozanlarından biri, bir aşık bana şöyle demişti: «Halk bizden her tür şiiri bekler, taşlama, sevda, fukaralık, siyaset doğa güzellikle­ ri... Dunların hepsi bulunmalı bir ozanda» Kuşku­ suz bütün ozanlar için doğru çıkmaz bu anlayış. Bir ozanı tam olarak kavrayabilmek için onun bü­ tün şiirlerine bir arada bakmak gerekir sanırım. Sözgelişi Paul Eluard siyaset konulu şiirlerini, «Poème Politique» adı altında toplamıştır. Benim de şiirlerime tümden bakıldığında bir kaç tema İçinde dönüp dolaştığım anlaşılır, diyebilirim. Bi­ çim araştırmalarına gelince, sonsuzdur o bir ozan İçin.

— Bir halk ozanımızın sözünü andığına göre şunu da sorayım sana, halkın beğenisini ölçü ola­ rak almayı savunanlar var, ne dersin buna?

— önce bütün sorunları basitleştirmekten ya­ kınmak isterim. Bir zamanlar «öz mü, biçim mi?» tartışmasından gık dedirtmişlerdt. Halkın oeğeni- sini ölçü olarak savundun mu artık onun geri bı- rakılmışlığından, onıın bilincini yükseltmek gereğin den, onu eğitmekten söz edemezsin. Bizde her iki­ sini de söylüyorlar. Bütün sol atılımlar, halkın yalnız ekonomik bakımdan değil eğitim, yaşayış biçimi ve kültür bakımından da ihmal edilmiş ol­ masından doğar ve halka maddesel rahatlıkla bir­ likte kültürü de götürmeyi yüklenir. Beğeni, kül­ türsüz de olabilir. Daha doğrusu eskimiş kültür­ lerin ürünü durumunda kalmıştır, böylece de za­ manla yozlaşmış, bayağılaşmış... Amaç, çağdaş bir insana yakışır beğeniyi yaratmaksa, halka sanat ve bilim eğitimini de götürmek gerekir. Geri bı­ rakılmış halkın beğeni dJJzçy'ne seslenmek halk­ çılık değil, yeteneksizliğin örtbas edilmesidir.

— tik soruma verdiğin yanıttan başka soru­ lar da çıkıyor: Şiirlerinin tümünü toplamak isti­ yor musun?

BİR SANATÇININ

Melih

Cevdet

Anda/

— Yedi şiir kitabı çıkardım bugüne değin. Nerdeyse tümü tükenmiş durumda, en yenisinden başkası yok piyasada. Bunları bir arada bastırma yı düşünmüyor değilim. Ama tam sırası geldiğin­ de «Yeni yazdıklarımı da bastırayım da sonra» di­ ye ileriye bırakıyorum bu işi. Ölüm korkusundan mıdır nedir bilemem. En İyisi böyle bir kitap ha­ zırlayıp arkasına «Cilt I» demeli.

— ölümden korkuyor musun?

— Korkudan çok merak ediyorum. Hiçliği, yokluğu, aklım almadığı İçin... Dahasını istersen ölümlülüğü yaşarken duymak, yaşamı bir haya­ letler topluluğuna döndürüyor, bundan kurtulmak için toplumlar, içlerinden büyük sanatçılar, büyük bilim adamları yetiştirirler, onların ölümsüzlüğü, yaşamı bir hayaletler topluluğu olmaktan kurta­ rır, ona bir süreklilik kazandırır. Süreklilik de gerçeklik duygusu yaratır kişide. Bu açıdan bakı­ lacak olursa, bizim toplumumuz daha topluluk durumunda sayılabilir, çünkü kimse ölümsüzlü­ ğe ersin istemiyoruz. Hemen öldürmeye bakıyoruz onu. bir yabancı profesör «Sizde Sélection Néga­ tive var» demiş ya...

— Halkın beğenisini ölçü olarak almazsak, ne için kim için yazıyorsun? Şunu da ekleyeyim, hal kın seni anlamasından hoşlanmaz mısın?

— Sorunun son bölümünden başlayayım ya­ nıtlamaya: Ben elimden gelenin en iyisini yapmı­ şım ye halk bunu sevmiş... Elbette hoşlanırım,

sanatı bilimden ayıran şey, sanatın herkese açık olmasıdır kuşkusuz. Molière halkın tiyatrodan an­ lamasın: överken onun oyuna önyargısız baktığı­ nı söyler, oysa seçkinler edindikleri önyargılara dayandıklarından güç beğenir kimselerdir. Gogol de aşağı yukarı bu kamdadır. Ama bir sanata ön­ yargısız bakmak başka onu değerlendirmek baş­ kadır. Asıl iş, bir sanat yapıtından estetik haz a- lacak bir yeteneğe varmaktır. Diyelim resim sa­ natıyla alış verişi olmamış biri, gördüğü bir tab­ lodaki ağacı kesmeyi sevebilir böyle olduğu için o adamı küçümseyenleyiz. Bu da insanca bir be­ ğeniştir, ama acaba o tabloda mor İle yeşilin yan yana getirilmesinden nasıl bir uyum ortaya çıktı sorunu, doğaya benzeterek, sevme yanında daha lncelıpiş bir beğeniyi gerektirir. Ressam her şey­ den Önce çok iyi bir resim seyircisidir böyle ol­ duğu için de en azından kendisi için resim yapar. Bak, Mısır’da böyle değil, orada sanatçının bireyi yok, ustasından öğrendiği biçimleri taşa oyardı, klasik Yunan da böyledir, sanatçının gözünü ba- kışmı kullanması biraz biraz Helenistik çağda başlar, orta çağı bir yana bırakırsak o günden bu­ güne sanatçı kendini ortaya koymaya çalışan bi­ ridir artık ve böylece tarüıe geçmek ister, yeri doldurulmasın ister, kendini beğenir. TOplumuna hizmet etmek de ister, kendi beğenisi için de ya-., par, çevresinin beğenisi İçin de yapar, çeşitli açı­ lar vardır, ona vay bireyci vay diyemeyiz. Çünkü onun beğenisi toplumsal beğeninin bir parçasıdır. — Neden parçası diyorsun da tümü demiyor­ sun?

— Çünkü toplumsal beğeni de karşıtlıklar ta şır, yarınki sanatı doğuracak tohumlar vardır o- nun içinde, sanatçı, doğrusunu ararsan hep de bi­ linçli olarak değil, sezgisiyle de bu tohumlardan birini yeşertmeye bakar. Sanatlardaki değişimi, gelişimi böyle de açıklayabiliriz. Hiç bir ölçü sür­ git kabul edilemez. Onun için de sanat yoktur sa­ natçılar vardır derler, sanatçı yeni ölçüler yara­ tır, toplum, çağ onu yönetmeye çalıştıkça o da toplumuna çağına yeni yönler önerir, biz kendi kül türümüz açısından burada bir birikim sağlamakla yükümlüyüz, yarının kültür hâzinesini oluştura­ cağız, düşüncelerin yorumların, bakış açılarının zenginliğini kuracağız, yalnız bugün için değil ya­ rın için de yazacağız.

— Bu açıdan şiirlerin üstüne konuşur musun? — Sanıyorum ki, benim kısa şiirlerimde, u- zun şiirlerimdeki temaların denemeleri işlenmiş­ tir. Uzun şiirlerime gelince, bunlar yorumlara el­ verişli, hatta üzerlerinde öğretim yapılabilecek ni­ teliktedirler, her şiir böyle olmalıdır demiyorum, ama ben düşünceyi şiirleştirmekten hoşlanmışım çoğun. Bende biçim kaygısı da aynı amaca yöne­ liktir, yani şiirlerimdeki biçimlerin araştmlabUe- ceğini ve bundan tutarlı sonuçlar alınabileceğini söylemek istiyorum. Sabahattin Eyuboğlu «To­ hum» adlı şiirim için böyle deneme yapmıştı. î s t Üni. Fransız Filolojisinde böyle küçük bir araş­ tırma da yapıldı, son şiirlerimden biri biçim ve konu olarak incelendi, sonunda yalnızca şiire va­ rıldığı anlaşıldı, işte ben şürin ve genel olarak sanat yapıtının böyle üzerinde çalışılabilecek yapıt olmasını isterim, ama okurda, seyircide o yapıt sadece kolaylık ve rahatlık İzlenimi uyandırmak.

— B ir yazar arkadaş senin Toynbee’nin kitabı m konu alan Cumhuriyetteki yazın üzerine konu şurken, «Hiç Marksist bir yazar Toynbee’yi öve­ bilir mi?» demişti. Ne düşündüğünü sorabüir mi­ yim?

— Bir başkası da arkamdan «Hiç bir Mark­ sist Mustafa Kemal’i beğenir mi» demiş benim için. Sağ olsunlar, bunlar da birer düşüncedir, düşünceler ne kadar çoğalsa iyi olur, ama ben o düşüncede değilim, Marksist şunu beğenir bunu beğenmez anlayışı bana yabancıdır, üstelik ben Toynbee’yi övmedim, onun ilginç kitabının bende uyandırdığı bir takım düşünceleri yazdım, o dü­ şüncelerim, dünyamızın yeni bir döneme girdiği­ ni açıklıyordu. Yaşayan ya da eskiden yaşamış sanatçıları, düşünürleri böylece ikiye ayırmak ba­ na çok yanlış görünüyor çünkü Marx da, Engels de Lenin de böyle bir bölümlemeye gitmemişler­ dir. Marx, en yukarıya Tanrı’yı -onun altına kralı, onun altına da soylu sınıfı koyarak toplumda u- yum yaratmayı düşünen Shakespeare’! her yıl yi­ nelerdi. Lenin, Puşkin’i ve Tolstoy’u, Stalin ise büyük Petro’yu övmüşlerdir. Mustafa Kemal’in kurduğu yeni bir devlet için de onun getirdiği bir takım yenilikler içinde yaşıyoruz. Bunlara boş vermek, bunları küçümsemek Marksistlik değil­ dir. Sırası gelmişken söyleyeyim, bir de benim dikkatimi çeken bir Marx’ei tipi var, sadece yön­ temi, kuramı yinelemekle yetiniyor, bunları uygu lamaya girişmiyor, bense yanılmayı da göze ala­ rak, olayları ve kişileri yorumlamaya ve anlama­ ya çalışıyorum. Balzac kralcıdır diye onun roman lanın okumamazlık edemem. Nitekim Lenin, Tols­ toy için, «Bizi hiç anlamadı ama büyük romancı­ dır» demişti. Ayrıca yine Lenin, bir sanatçının her çeşit filozoftan, idealist filozoflardan da ya­ rarlanabileceğini söylemiştir.

Anday’la havadan sudan konuşurken bir de bakarsınız, ciddi mi ciddi btr konuya dönüşüver miş söyleşi... Hep böyledir. sürekli uyanık ola­ caksınız, sürekli kafanızı yoracaksınız, bilgileri­ nizin saklandığı kapıları zorlayacaksınız, birşey- ler alacaksınız, verebilirseniz vereceksiniz.

— Şiirde, evde bile yalnız kalmak isterim Görülmek istemem. Roman bir düzyazı işi oldu­ ğundan bir odada her yerde aklım çalışmaya yat­ kındır. Ama imge avcılığına çıkıldığında en ufak bir gürültü bile zihni sarsabilir.

Güneş çekilip gitti «Yukardakt yapraklardan» . Ne kuş kaldı, ne de çevremizde insanlar... Şimdi nereye gidilir? Balıkpazarına. Bir yirmi dört saati daha bitirmenin mutluluğu ancak rakı ka­ dehleriyle kutlanır. Öyleyse şerefe!.. Anday'm ye­ ni yeni yapıtlarına, dizelerine.»

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Derneği (Türk KBB BBC Derneği) bu konuda bir çalışma yaparak, olası/kesin COVID-19 olgularında, orofa- ringeal

These two micro-level perspectives differ from each other— the network perspective on migra- tion stresses migrants’ specific mechanisms to facilitate the development of

Merrieketin güzel sanatlar sa­ hasındaki boşluğuna doldurarak, ressamlar, heyketraşlar ve mi­ marlar yetiştirmek için yetmiş i- ki yıl evvel temeli atılarak,

Başbakan Bülend Ulusu'nun talimatıyla yakılması istenen "Yorgun Savaşçı"nm dönemin TRT Genel Müdürü Macit Akman.. tarafmdan kıyılamayarak bir

İstanbul’dan trenle yola çıkarak, Kuleliburgaz, Uzun­ köprü kasabası, Paşa Yiğit nahi­ yesi, Keşan, Korudağı, Süleyma- niye köyü, Evreşe köyü, Eksa-

Sabahattin bey İlmî çalışm aları sırasında hem büro olarak hem ikametgah olarak uzun süre,Pa­ r is te Berlin sokağındaki 6 no- da oturdu...

Üç etap halinde ve toplamda 140.000 metrekare alanda uygulanan ve proje sonucunda Hacı Fettah Mahallesi olarak adlandırılan Çaybaşı Kentsel Dönüşüm

J*ai trouvé à'mon retour des Etats-Unis où je m'étais rendu pour des raisons de santé le livre que vous avez eu 1*amabilité de m'envoyer* Ayant moment nément égaré