Rum Panoyat Frangaki tarafından açılan T ano’da bugün müdavimler hizmet veriyor
128
yıldan beri ayakta kalmayı başaran şarapevi
Açıldığı yıllarda daha çok İstanbul bohemlerinin uğrak yeri oluyor Pano. Kırsal kesimden göç artınca taşra bohemi de takılmaya başlıyor. ‘Pat roniçe' lakaplı Emel Kanat, İstanbul’a gelen hemen herkesin bir tek atma dan memleketine dönmediği yer olarak tanımlıyor şarapçıyı.
ENİS ONAT
Beyoğlu’ndan dünyaya giden tramvaydayız. Yıl bindokuzyüz kü sur. Aylardan nostalji, günlerden sevgi...
Galatasaray’da iniyorum tram vaydan, İngiltere’deki parlamento binasını yapan Sir Charles Berry’- nin mimarı olduğu İngiliz Sefareti’- nin sokağına sapıyorum. Çok değil 50 metre sonra, bilinen adıyla “Pa
no” İstanbul Vergi Dairesi’ndeki
kaydıyla Meral Şarapçısı’ndan içeri giriyorum.
Henüz öğle saati olduğu için sade ce müdavimler var dükkanda. Ak şamcı kalabalığı daha kapıdan içeri girmemiş. Sohbet koyulaştıktan sonra biraz da Mutuk şarabının et kisiyle Pano’nun asırlık “tektekçi”si (ayakta şarap içilen içkievi) sıcacık san veriyor sizi.
Mekan, 128 yıl önce rum Panoyat Frangaki tarafından açılmış. 1966 yılında rum aileden doğma büyüme Beyoğlulu Mehmet Kanat satın al mış. Baba Kanat, bir kaç yıl önce rahmetli olmuş. Şu anda kansı Emel, kasanın başında oturuyor.
Ancak, dükkan müdavimi olan her kesin emeğiyle işliyor. Açıldığı yıl larda daha çok İstanbul bohemleri nin uğrak yeri. Kırsal kesimden göç artınca taşra bohemi de takılmaya başlıyor. “Patroniçe” lakaplı Emel
Kanat, İstanbul’a gelen hemen her
kesin bir tek atmadan memleketine dönmediği yer olarak tanımlıyor şa rapçıyı.
D ört bölümlük d ü k k â n ____
En çok elli metrekarelik dükkan da dört bölüm olduğunu öğreniyo ruz: Kimsesizler Rıhtımı, Ortadirek, Ekabir Takımı ve tuvaletin yanın daki merdivenlerin bulunduğu Al tıncı Koğuş. Özellikle garibanların tercih ettiği bu Altıncı Koğuş’ta oturmaya başlayanların en fazla altı ay içinde terk-i diyar eylediklerini belirtiyorlar. Ve kadrajında bulu nan altı kişinin de ölmüş olduğu eski sayılamayacak bir fotoğraf gösteri yorlar, burada çekilmiş. Neredeyse asırlık şarap fıçılarının bozulmadan korunduğu mekanda bundan başka en az elli yıllık birçok fotoğraf var. İlginç yazılarda var. Mesala bir tab
loda “Alkollü gelmeyin” yazıyor. Nedenini ise “Elbiseni nerede giydiy-
sen orada çıkar. Başka yerlerde içip gelme” diyerek açıklıyorlar. Ülkeyi
kasıp kavuran Batı taklitçiliğinden
de nasibini almış Pano: “Müessese-
miz self-servistir.”
Evet, yirmi bin lira mukabilinde bir şişe Mutuk şarabı alabiliyorsu nuz. Trakya, Mürefte’den geliyor.
Eskiden deniz yoluyla gelir, at ara balarıyla taşınır ve pompayla fıçıla ra basılırmış. Artık şişeyle geliyor. Yıllardır bu markayı sattıklarını,
“Bizi asla şarapsız bırakmaz. Hem güzel, hem de ucuz” dipnotuyla açık
lıyorlar.
Bohemlerin yanı sıra, aydın takı mının da rağbet ettiği Pano’nun mü davimleri arasında Neyzen Tevfık,
Cahide Sonku, Ayhan Kırdar ve gü
reşçi Celal Atik’in isimleri geçiyor. Henüz entel istilasına uğramamış sayılı tarihi Beyoğlu mekanlarından Pano’nun şimdiki müdavimleri ara sında ilginç portreler var. Bunlar dan bir tanesi, şaraba Kuleli Askeri Lisesi’ndeyken burada alıştığını an latan yüzbaşı emeklisi Nuri Arı. Bir başka müdavim Aynur’u işaret ede rek “Bu” diyor, “kocasından boşan
dı ve onunla evleneceğiz. Yoksa ben ölürsem emekli maaşım devlete kala cak. Devlet, benden zengin mi” diye
soruyor. Sonra asıl adı Ayça Serdar olan ancak “Badi” diye çağrılan te kel emeklisini çağnp onun göbeğine vuruyor: “Bak” diyor, “Siroz. O da
ölüp gidecek.” Badi ise onun bu gö
rüşüne katılmıyor. Burada çekilen
filmleri anlatmaya çalışıyor: “Lafı
Güzaf, Bevoğlu’nun Arka Sokakları, Memduh Ün’ün ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ ve daha niceleri...”
Yan masada iki kişi var. Biri gaze te okuyor. Hangisi, diye bakıyo rum: Cumhuriyet. Sağ üst köşesin de, Çarşamba 11 M art 1931 tarihi var. Başmuharriri Yunus Nadi’nin köşesinde Viyana’da tahsil gören oğlu Nadir’in Kubilay olayı ile ilgili düşünceleri aktardığı mektubundan yaptığı alıntılan okuyor.
içeri genç bir adam giriyor. İstan bul’a yeni dönmüş. İki gün önce bir çukura düşmüş, Ankara’da. Aya ğından yaralanmış. Başı da sürekli dönüyor. Diş fırçasını çıkartıp sar dığı kağıda birşeyler karalıyor.
Ardından iyi giyimli, san saçlı, mavi gözlü bir adam giriyor içeri. Peşindeki erkanını kapıda bırakı yor.
Genç bir kurmay subay adayıy ken geldiği şarapçıyı hatırlamış. Bir bardak rakı istiyor Pano’nun meş hur barmenlerinden Aposto’dan. İçtikten sonra “Yaz bunu Aposto” diyor. Aposto gülümsüyerek başını sallıyor: “Tamam Mistik.”
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi