• Sonuç bulunamadı

İlköğretim Öğrencilerinin Cinsiyet Değişkenine Göre Değerlere Ulaşma Düzeyleri*

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İlköğretim Öğrencilerinin Cinsiyet Değişkenine Göre Değerlere Ulaşma Düzeyleri*"

Copied!
17
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İlköğretim Öğrencilerinin Cinsiyet Değişkenine Göre

Değerlere Ulaşma Düzeyleri

*

İhsan ÜNLÜ

1

, Özge METİN

2

Geliş Tarihi: 12.02.2016 Kabul Ediliş Tarihi: 30.08.2016 ÖZ

Topluluk halinde bir arada yaşayan insanların bu birlikteliklerini sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için değerlere ihtiyaçları vardır. Bu nedenle bir toplumun geleceğinin temeli olan çocuklarımızın değerlere ulaşma düzeyleri bu açıdan önemlidir. Ancak doğal bir sınıflandırma ve evrendeki en tabii kategori olan kadın ve erkek olmak değerlere ulaşmak konusunda bir farklılığa sebep olmakta mıdır? Bu soruya cevap bulmak amacıyla yapılan bu araştırma da ortaokul 7. sınıfa giden 306 öğrenci ile deneysel olmayan nicel metotla bir çalışma yürütülmüştür. Araştırma sonuçlarına göre kız öğrencilerin saygılı olmak, yardımsever olmak, işbirliği yapmak, sorumluluk sahibi olmak ve çevreyi korumak değerlerinde erkek öğrencilere nazaran daha üst düzeyde ulaştıkları görülmüştür. Bu duruma nazaran erkek ve kız öğrenciler arasında ise çalışkan olmak, bilimsel olmak ve estetik olmak değerlerinde fark tespit edilememiş, cinsiyetin bu anlamda etkisi olmadığı görülmüştür. Bu farklılıkların sebebini daha detaylı anlayabilmek ve çözüm önerini üretebilmek adına nitel modelde çalışmalar yapılabilir.

Anahtar kelimeler: cinsiyet, değer, ortaokul öğrencileri

Elementary Student’s Levels of Reaching The Values in

Terms of Gender Variable

ABSTRACT

People live together in communities and they need certain values in order to continue their togetherness in a healthy manner. For this reason, the level of achieving these values for our children, who are the basis of the future of a society, is extremely important from this point of view. However, does being a woman or man, which is a natural classification and the most natural category in the universe, make a difference in achieving these values? This study has been designed in Non-Experimental Quantitative Method and was conducted to find an answer for this question. 306 secondary school students who were attending 7th Grade in their schools were included in it. According to the study results, it has been concluded that female students have reached the upper levels in values like being respectful, helpful, cooperating, having responsibilities, and protecting the environment when compared with the male students. On the other hand, no differences were determined between the female and male students in terms of being hardworking, being more scientific and aesthetical; gender has no influence in this context. Studies in the qualitative model may be conducted to understand the reasons of the differences better and produce solutions.

Keywords: Gender, value, secondary school students

*

Bu makale yüksek lisans tezinden üretilmiştir.

1 Yrd. Doç. Dr., Erzincan Üniversitesi, e-posta: iunlu@erzincan.edu.tr 2 Bilim Uzmanı, Erzincan Üniversitesi, e-posta: ozgemetin@hotmail.com

(2)

GİRİŞ

Ahlak duygusu, insanda doğuştan var olmayan, sosyal çevrenin sürekli etkisiyle oluşan bir duygudur. Çevreden gelen tepkilerle belirlenen davranışlara ait ilk izlenimler ve bilgiler, giderek ahlaki davranışları ve ahlaki kuralları oluşturur (Altınköprü, 1999).

Kişilerde var olan tutum, inanç ve değerler sistemi, değişmeye oldukça dirençli olmakla beraber, geçirilen değişik yaşantılar, inanç ve değerler sisteminde değişikliklere yol açabilir (Kabaday ve Aladağ, 2010).

Değerler, genelde inanılan, arzu edilen ve istenilen davranışlar için bir ölçek olarak kullanılan olgulardır. İlk defa Znaniecki tarafından sosyal bilimlere kazandırılan değer kavramı Latince “kıymetli olmak” veya “güçlü olmak” anlamlarına gelen “valere” kökünden türetilmiştir. Sosyolojik açıdan değer kısaca “kişiye ve gruba yararlı, istenilen ve beğenilen şey” olarak tanımlanabilir(Aydın, 2003). Bireylerin ve toplumun yaşam biçimine etki ederek onların hayatlarına yön veren, var olma nedenlerini ortaya koyan değerler önemli davranış kalıplarıdır (Özkan, 2010).

Değer, bir sosyal grubun veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen; onların ortak duygu, düşünce, amaç ve menfaatini yansıtan genelleştirilmiş temel ahlaki ilke veya inançlara denir (Kızılçelik ve Erjem, 1994). Değerler, bir bakıma bireylerin öteki insanların, toplumsal olguların ve şeylerin değerlerini ölçmede kullandıkları ölçütlerdir. Birey grup ya da toplum tarafından paylaşılır, ciddiye alınır, coşkularla birlikte bulunur ve öteki nesnelerden soyutlanabilirler. Neyin iyi neyin kötü, neyin güzel neyin çirkin, neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair kararlarımızı değerlerin kılavuzluğunda veririz (Ulusoy ve Arslan, 2014).

Toplumdaki bireylerin o değerleri korumasına veya göz ardı etmesine paralel olarak değerler ya zamanla kaybolurlar ya da bir sonraki nesle aktarılarak yıllarca devam ettirilirler. Değerlerin yıllarca devam etmesi ve kalıcı olması, onların insanlarca içselleştirilmesine ve genel kabul görmesine bağlıdır. Bu amaçla toplumdaki bireylerin birlikteliklerini ve toplumların gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan kültürün merkezinde değerler yer almaktadır. Bir toplumdaki kültürün güçlü olması, toplumda geçerli olan değerlerin bireyler tarafından paylaşılmasına bağlı olduğu söylenebilir. Değerler, bize neyi yapmamız gerektiğini kesin olarak söylemezler, ancak yapılacak olan doğru şeyler için rehberlik ederler (Tay ve Yıldırım, 2009).

Tüm davranışlarımız değerlerle ilişkilendirilebileceğinden eğitimden ekonomiye, felsefeden ilahiyata tüm bilim dalları bir şekilde değerlerle ilgilenmektedirler. Temel olarak değerler, inançlar ve tutumlarla ilişkilendirilse de hem inançlardan hem de tutumlardan daha kapsamlıdırlar (Demircioğlu ve Tokdemir, 2008). Toplumsal yapıyı oluşturan ekonomi, siyaset, aile, hukuk, eğitim, din gibi temel

(3)

kurumların hepsi kendisine ait değerleri de içerir. Ancak nasıl bu kurumların işleyişini birbirinden bağımsız düşünemiyorsak, değerleri de birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değildir (Özensel, 2003).

Değerler insanlarda var olan tutumları ve insanların davranışlarını tüm algılama ve davranış şekillerini etkiler (Ayral,1992). Bununla birlikte değerlerin insanların sahip oldukları tutum ve davranışların belirlenmesi ve yönlendirilmesi konusunda da önemli bir fonksiyona sahip oldukları yadsınamaz (Dilmaç,2007). Birey davranışlarının temel yönlendiricisi ve belirleyicisi olan değerler insanı insan yapan ve onu diğer canlılardan farklı kılan nitelikler olup bireyin hareket alanının sınırlarının belirlenmesinde önemli bir etkiye sahiptir (Özkan, 2008). Bireyin her davranışı dolaylı ya da dolaysız olarak değerler tarafından yönlendirilmektedir (Dilmaç, Ertekin ve Yazıcı, 2009).

Toplumsal değerler insan yaşamının önemli bir alanını oluşturur. Bir değer, belirli insan davranışının veya yaşam amacının, bir diğerinden daha üstün olduğu yönündeki tutarlı ve derin inançtır. Değerler toplumdan topluma ve zaman içinde değişir. Toplumlar, değerleri doğrultusunda bazı davranışların sergilenmesini takdirle karşılar (Dökmen, 2007). Bu anlam da toplumlar da genel olarak kadın ve erkek üzerine yüklenen bir takım misyonların var olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bütün toplumlarda doğuştan gelen biyolojik farklılıklar kültürel olarak yorumlanıp değerlendirilir. Böylece kadınlar ve erkeklerin hangi davranış ve faaliyetleri yapabileceklerine, hangi haklara ve güce kimin ne derece sahip olduğuna veya sahip olması gerektiğine ilişkin sosyal roller geliştirilir. Bu sosyal roller, toplumdan topluma ve aynı toplum içinde bir toplumsal kesimden diğerine kültürün de etkisiyle kısmen değişse de özünde ortak noktalar vardır. Bu öz, toplumsal cinsiyet temelli asimetrinin yani farklılıklar ve eşitsizliklerin varlığıdır (Ecevit, 2003).

Değer yargılarının oluşmasında ve bireyin bu değer yargılarını kabullenmesinde içinde yaşadığı kültürün de etkisi vardır (Yiğittir ve Öcal, 2010). Değerlerin öğrenilmesinde bilgi ve düşünce boyutu da önemlidir. İnsanlar tercihlerini ve yargılarını yeni öğrendikleriyle değiştirmekte ve şekillenmektedir. Sonuçta değerler genetik olarak aktarılmazlar. Değerler sosyal rollerle öğrenilerek bir sonraki kuşaklara aktarılırlar. Dolayısıyla bir toplumdaki cinsiyet rolleri o toplum içerisinde kişilerin sahip oldukları cinsiyetlere göre toplumun beklentilerini ifade eden, alışkanlık, hal, tavır ve değerleri içinde taşır (Sakallı-Uğurlu, 2002). Sosyal roller içinde mesleki, cinsel, sosyal, kişisel gibi kimlik yapıları da yer almaktadır. Bu anlam da toplumun “kadından” ve “erkekten” de beklentileri vardır. Sosyal rollerle biçimlenen kimlik yapılarının oluşmasında değerler önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Belirli bir sosyal rolde kişilerin neler yapması, neler yapmaması ve nelere kıymet vermesi öğrenilir ve bunlar bir yaptırım da olabilir. Değerler çeşitli sosyal rollerde bize neler yapmamız gerektiğini de söylemektedir. Örneğin, cinsel kimlikle ilgili değerler kız ve erkek çocuklarında farklı oluşur. Bir erkek için cesaret, azim, sebat ve soğukkanlılık önem verilen değerler olurken kızlar için koruyuculuk, duygusallık ve bağlılık daha önemli değerler olarak karşımıza çıkar (Sarı, 2005).

(4)

Cinsiyete göre bağdaşlaştırılan bu roller, arkasında pek çok değeri barındırır ve aynı zamanda belirli bir statüde yer alan bireyden gerçekleştirilmesi istenen davranışları ve toplumsal beklentileri gösterir(Arkanoç, 1993). Toplumun cinsiyetlere ilişkin tutumları var olan cinsiyetçiliğin devamına katkıda bulunabilmektedir (Sakallı-Uğurlu, 2002). Toplumun kadın ve erkekten farklı beklentilerinin olması karşımıza toplumsal cinsiyet kavramını çıkarmaktadır. Toplumsal cinsiyet (gender) kavramı, ilk başlarda cinsiyet (sex) kavramı ile karşıtlık ilişkisi içinde tanımlamıştır. Buna göre cinsiyet, kadın ile erkek arasındaki biyolojik-anatomik farklara işaret ederken, toplumsal cinsiyet cinsel kimliklerin kuruluşunun ve aralarındaki ilişkinin toplumsal ve kültürel olduğuna işaret eder (Özkazanç, 2010).

Her toplum, bir erkek veya kadını, farklı nitelikleri, davranış modelleri, rolleri, sorumlulukları, hakları ve beklentileri olan bir erkek ve kadına, eril ve dişile yavaş yavaş dönüştürür. Biyolojik olan cinsiyetten farklı olarak erkeklerin ve kadınların toplumsal cinsiyet kimlikleri psikolojik ve sosyolojik yani tarihsel ve kültürel olarak belirlenmiştir. Her toplum, bir erkek veya kadını, farklı nitelikleri, davranış modelleri, rolleri, sorumlulukları, hakları ve beklentileri olan bir erkek ve kadına, eril ve dişile yavaş yavaş dönüştürür. Biyolojik olan cinsiyetten farklı olarak erkeklerin ve kadınların toplumsal cinsiyet kimlikleri psikolojik ve sosyolojik yani tarihsel ve kültürel olarak belirlenmiştir (Günay ve Bener, 2011). Bu durum karşımıza cinsiyet kültürünü çıkarmaktadır.

Cinsiyet kültürü, bir toplumda kadına ve erkeğe yönelik tanımlamaları, bunlara ilişkin imajlar, davranış kalıpları, cinsiyete dair kimlikler, cinslerin bir birlerine karşı olan ilişki biçimleri, tutumları, evlenme adetleri, aile tipleri, güzellik anlayışları, giyim kuşamlarını da içine alan çok geniş bir alanı ifade eder (Türköne, 1995).

Toplumsal cinsiyet kavramı başlangıçta cinsler arasında var olan farklılıkları sadece biyolojik temelli olarak tanımlamanın sınırlamasından kurtulmak için kullanılmıştır. Yani toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkekler arasındaki farklılıkların sadece biyolojik farklılıklar olmadığını vurguladığı gibi, bu biyolojik farklılıkların sonucu olarak ortaya çıkan sosyal ve kültürel değerlerin oluşturduğu farklılıkları işaret etmek için kullanılmıştır (Dedeoğlu, 2000). Genel olarak paylaşılan ortak kültürün, cinsiyetlere yönelik uygun gördüğü roller, tutumlar ve değerler, bu çerçevede gelişen cinsiyet ve toplumsal cinsiyet gibi nitelemeler, cinsiyet kültürünün içerisinde yer alır (Ersoy, 2009). Söz konusu toplumsal kalıp yargılarına göre herhangi bir insanla ilgili beklentilerin neler olacağı doğrudan cinsiyete bağlıdır. Buna göre erkeklerden güçlü olmaları, ailelerini geçindirmeleri, çevre üzerinde belirli bir etkinlik ve kontrol sağlamları; kadınlardan ise sabırlı, anlayışlı olmaları, evi çekip çevirmeleri, insan ilişkilerini düzenlemeleri beklenmektedir (İmamoğlu, 1991). Nitekim cinsiyete göre; kız çocuklarının erkeklerden daha empatik, duyarlı, pasif, bağımlı, uysal, başkalarına yardımcı olan, yakın ilişki kurabilen bireyler olmalarına karşılık; erkek

(5)

çocukların kızlara oranla daha baskın, az sorumlu, duygularını daha az ifade eden, saldırgan ve atılgan oldukları belirtilmektedir (Güngör 1998;Baymur 1994).

Zira araştırmaların birinde kadınlar erkeklere göre kendilerini daha çok geleneksellikle modernlik arasında geçiş aşamasında kabul ederken, erkeklerin geleneksel olarak kendilerini tanımlamakta olduğu görülmüştür. Erkekler bu doğrultuda kadınlara göre daha çok geleneklerine bağlı, akrabalarına düşkün, daha çok milliyetçi ve muhafazakâr bir tutum içerisinde iken, kadınlar akrabalarına daha az düşkün, özgürlüğe ve bağımsızlığa daha çok önem veren bir durumda yer almaktadırlar (Ersoy, 2009).

Cinsiyet ve değerler bağlamında başka çalışmalara bakılacak olursa kadınların ve erkeklerin benimsedikleri değerler de farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Örneğin Allport ve Vernon yaptıkları araştırmalarda erkeklerin teorik, ekonomik ve politik değerlere, kadınların ise estetik, dini ve sosyal değerlere daha fazla önem verdiklerini tespit etmişlerdir (akt. Ünal, 1981b) . Erkeklerin daha çok macera, makine ve ilimle, kadınların ev işleri, sanat vb. mesleklerle ilgili oldukları; aynı zamanda yarışmacı, atılgan, konuşmalarında ve duygularında sert yapılı oldukları tespit edilirken, kadınlar ise daha heyecansal, estetik bakımdan duyarlı ve ahlâkî normlar üzerinde daha ciddi durdukları tespit edilmiştir (Ünal, 1991a).

Yapılan bir araştırma da annelerin kız çocuklarından terbiyeli, uysal, saygılı, anlayışlı, hoşgörülü, sorumluluk sahibi, çalışkan ve itaatkâr olmalarını beklerken erkeklerden ise cesur, başarılı, topluma faydalı ve dürüst olmalarını bekledikleri görülmüştür (T.C.Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, 1993).

Yukarıda sözü geçen araştırmalardan yola çıkılarak yapılan çalışmalarda cinsiyet bağlamında birbirinden farklı ve aynı zamanda paralel sonuçların alınmış olduğu dikkat çekmektedir. Temel anlamda biyolojik olarak farklı bir yapıya sahip olan bireylerin bu biyolojik farklılıklarının değerlere yönelişlerinde ne derece etkili olduğu bu çalışma ile ortaya konulmak istenmiştir.

YÖNTEM

Araştırma, deneysel olmayan nicel modeldir. Bu tür araştırmalarda, nesnel gerçeklikle uğraşılır. Nesnel gerçekliğin ise, değer yargılarından ve kişisel yorumlardan bağımsız yapılan gözlem veya ölçümlerden elde edilen verilerden oluştuğu varsayılmaktadır. Dolayısıyla, niceliksel araştırma yürüten araştırmacılar, veri toplama ve analizi süreçlerine kendi değer yargılarını ve kişisel yorumlarını katmamak için yoğun çaba göstermektedirler (Köse,2013). Evren ve Örneklem

Araştırmanın evrenini Erzincan ili merkezinde bulunan diğer- özel- imam hatip ortaokullarında 2014-2015 öğretim yılında eğitim gören ortaokul yedinci sınıf

(6)

öğrencileri oluşturmuştur. Erzincan genelinde yedinci sınıfa giden öğrenci sayısı 3050 olmakla birlikte merkezde öğrenim gören yedinci sınıf öğrenci sayısı ise 1560’dır. Merkezi esas aldığımızda evrenimiz 1560 ise %5lik bir hata seviyesiyle örneklem miktarımız 306 öğrenci olmaktadır. Bu sayıyla örneklemi evrene genelleyebiliriz.

Veri Toplama Araçları

Veri toplama aracı olarak, İlköğretim okulları genel hedeflerinde belirlenen değerleri ölçmeye yönelik olarak hazırlanan geleneksel değerler ölçeği, demokratik değerler ölçeği, çalışma iş değerleri ölçeği, bilimsel değerler ölçeği ve temel değerler ölçeğidir. Oktay Akbaş tarafından “Türk Milli Eğitim Sisteminin Duyuşsal Amaçlarının İlköğretim II. Kademedeki Gerçekleşme Derecesinin Değerlendirilmesi" adlı 2004 yılı doktora tezi için geliştirilmiş ve uygulanmış olan 5’li Likert tipi ölçeklerdir (Akbaş, 2004). Bu ölçekler birden fazla değeri kapsadığı için bu çalışma da kullanılan faktörler, öğrencilerin 6. ve 7. sınıf Sosyal Bilgiler müfredatında yer alan değerlerden seçilmiş ve buna göre analiz yapılmıştır.

Uygulama

Ölçeğin kullanılabilmesi için ölçeği geliştiren Oktay Akbaş’tan izin alınmıştır. Veri toplama araçlarının uygulanabilmesi Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulu, Valilik Makamı ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden izin alınmıştır. Alınan izinlerle ölçek altı okulda toplam 306 öğrenciye uygulanmıştır.

Verilerin Analizi

Araştırmanın genel amaçlarına uygun olarak daha önceden hazırlanmış ve uygulanmış olan veri toplama araçlarıyla toplanan veriler istatistiksel çözümlemelerin yapılabilmesi için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) paket programı kullanılmıştır. Öğrencilerin kişisel bilgilerinin değerlendirilmesinde betimsel istatistiklerden frekans (f) ve yüzde (%) hesaplanmıştır. İlköğretim yedinci sınıf öğrencilerinin değerlere ulaşma düzeylerinin cinsiyete göre değişip değişmediğini belirtmek amacıyla bağımsız örnek t-testi yapılmıştır. Görüşler arasında anlamlı farklılık olup olmadığı .05 seviyesinde test edilmiş ve anlamlılık (p) değeri kullanılmıştır.

BULGULAR

Araştırma sonucunda elde edilen veriler istatistikî yönden anlamlaştırılarak tablolaştırılmıştır.

(7)

Tablo 1. Öğrencilerin Cinsiyetine Göre Değerlere Ulaşma Düzeylerine İlişkin Bağımsız Örnek T-Testi Sonuçları

Faktörler Değişkenler N Ss Sd t Saygılı Olmak 1 133 30,44 4,10 298 2,394 2 167 29,20 4,75 Yardımsever Olmak 1 134 9,16 1,28 300 2,485 2 168 8,78 1,34 İşbirliği Yapmak 1 132 8,94 1,13 299 2,970 2 169 8,47 1,50 Çalışkan Olmak 1 132 18,13 2,04 293 ,486 2 163 18,01 2,05 Sorumluluk sahibi olmak 1 133 12,55 2,24 299 4,528 2 168 11,15 2,95 Bilimsel Olmak 1 133 12,65 2,41 293 ,391 2 162 12,54 2,13 Estetik 1 132 13,40 1,96 299 1,948 2 169 12,92 2,27 Çevreyi Korumak 1 134 13,66 1,76 300 4,348 2 168 12,59 2,35 1-Kız, 2-Erkek

Veriler incelendiğinde grupların ortalamalarının sırasıyla (=30,44) ve (=29,20) olduğu görülmektedir. Kız ve erkek öğrencilerin “saygılı olmak” değerine ilişkin ortalama arasında anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir (t(298) = 2,394, p<.05*). Araştırma bulgularına dayalı olarak kız öğrencilerin davranışlarında çoğunlukla saygıya önem verdikleri söylenebilir.

Araştırma kapsamına alınan kız öğrencilerin “yardımsever olmak” değeri puan ortalaması (=9,16) iken erkek öğrencilerin puan ortalaması (=8,78)’dür. Analiz sonucunda yapılan t-testi anlamlı çıkmıştır (t(300) = 2,485, p<.05*). Araştırma kapsamına alınan kız öğrencilerin, erkek öğrencilere göre daha yüksek düzeyde okul içi davranışlarında arkadaşlarına yardımcı oldukları ve yardımsever olmaya önem verdikleri görülmüştür.

Tablo da görüldüğü gibi, öğrencilerin “işbirliği” değerine ilişkin puanları ortalamaları arasında anlamlı farklılık vardır (t(299) = 2,970, p<.05*). Kız öğrencilerin “işbirliği” değerinin önemine oldukça yüksek seviyede inanmış ve davranışlarında işbirliğine açık olduklarını belirtmişlerdir.

Ortaokul yedinci sınıf öğrencilerinin cinsiyetlerinin “çalışkan olmak” değerine verdikleri önemi farklılaştırmadığı görülmüştür Kız ve erkek öğrenci gruplarının ortalamaları sırasıyla (=18,13) ve (=18,01)’dir (t(293) = ,486, p>.05). Elde edilen bulgular ortaokul yedinci sınıf öğrencilerinin cinsiyet farkı olmaksızın çalışkan olmaya önem verdiklerini göstermiştir.

(8)

Kız ve erkek öğrencilerin “sorumluluk sahibi olmak” değerine ilişkin puanları ortalamaları kızlar için (=12,55), erkekler için ise (=11,15)’dür. Tabloda görüldüğü gibi ortaokul yedinci sınıf öğrencilerinin cinsiyetleri ile azimli olmak değerine ilişkin puanları ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık vardır (t(297) = 4,528, p<.05*). Elde edilen bulgular, cinsiyet faktörünün öğrencilerin sorumluluk davranışlarını etkilediğini göstermiştir. Sonuç olarak, araştırma kapsamına alınan kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha fazla sorumluluklarının farkında olduğu görülmüştür.

Araştırma kapsamına alınan kız öğrencilerin “bilimsel olmak” değerine ilişkin puan ortalaması ( =12,65), erkek öğrencilerin ise ( =12,54)’dür. Ortalamalar arasındaki farklılığı tespit etmek amacıyla yapılan t-testi anlamsız çıkmıştır (t(301) = ,391, p>.05).Sonuç olarak öğrenciler, cinsiyet farkı olmaksızın, sistemli gözlem, geleceği tahmin, çıkarım vb. bilimsel davranışlarda çoğunlukla bulunduklarını belirtmişlerdir.

Kız öğrencilerin “estetik” değerine ilişkin puan ortalaması ( =13,40), erkek öğrencilerin ise ( =12,92)’dür. Ortalamalar arasındaki farklılığı tespit etmek amacıyla yapılan t-testi anlamsız çıkmıştır (t(299) = 1,948, p>.05).Sonuç olarak öğrenciler, cinsiyet farkı olmaksızın, güzelliklerin farkında olduklarını belirtmişlerdir.

Kız öğrencilerin “çevreyi korumak” değerine ilişkin puan ortalaması ( =13,66), erkek öğrencilerin ise ( =12,59)’dur. Ortalamalar arasındaki farklılığı tespit etmek amacıyla yapılan t-testi anlamlı çıkmıştır (t(300) = 4,348, p<.05*).Sonuç olarak kız öğrencilerin çevreye daha duyarlı oldukları ve çevre temizliğine önem verdikleri elde edilen bulgular ışığında söylenebilir.

TARTIŞMA ve SONUÇ

Araştırma sonucu elde edilen bulgulara göre kız öğrencilerin; saygılı olmak, yardımsever olmak, işbirliği yapmak, sorumluluk sahibi olmak ve çevreyi korumak değerlerinde erkek öğrencilere nazaran daha üst düzeyde ulaştıkları görülmüştür. Bu duruma nazaran erkek ve kız öğrenciler arasında ise çalışkan olmak, bilimsel olmak ve estetik olmak değerlerinde fark tespit edilememiş, cinsiyetin bu anlamda etkisi olmadığı görülmüştür.

Turan ve Aktan (2008), yapmış olduğu çalışmada ise cinsiyete göre saygı ve işbirliği değerleri anlamlı çıkarak sonuçlarımızla örtüşmektedir.

Akbaş’ın (2004) yapmış olduğu çalışma da ise bu çalışmayla örtüşen ve farklılaşan sonuçlar bulunmuştur. Öyle ki Akbaş’ın cinsiyete göre yardımseverlik, saygılı olmak, bilimsel olmak, işbirliği yapmak değerleri anlamsız çıkarken; sorumluluk sahibi olmak, çalışkan olmak, temiz olmak ve çevreyi korumak değerinde anlamlı farklılık tespit edilmiştir.

(9)

Deveci ve Ay ‘ın (2009) ortaokul öğrencilerinin günlüklerine göre günlük yaşamda değerler konulu çalışmasında öğrencilerin sorumluluk, çalışkanlık değerlerine günlük yaşamda oldukça önem verdikleri sonucuna ulaşılmıştır. T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün (1993) araştırması da yapmış olduğumuz çalışmayı destekler niteliktedir. Kız çocuklarına erkek çocuklardan daha fazla sorumluluk yüklendiği ortaya koyulmuştur. Çocuğa hiçbir özgür alan bırakmayan ve çocuğun kendi kararlarını vermesini desteklemeyen eğilimin kız çocukları söz konusu olduğunda daha güçlü olduğu belirlenmiştir.

Özeri (1994), okul öncesi dönemde ahlak gelişimi ve eğitimini incelemiştir. Elde edilen verilere göre, anne tutumlarının çocuğun suça yönelik adalet gelişimini anlamlı şekilde etkilediği tespit edilmiştir.

Aydın (1997), ilköğretim 4., 5. ve 6. sınıf öğrencilerinin cinsiyetler açısından sahip oldukları değerleri incelemiştir. İstanbul’daki ilköğretim okuluna devam eden 395 çocuk araştırma kapsamına alınmıştır. Sonuç olarak, ilköğretim 4., 5. ve 6. sınıf öğrencilerinin cinsiyetler açısından sahip oldukları değerler ile cinsiyet değişkeni, yaş değişkeni ve sınıf değişkeni arasında sosyal ve ahlaki değerler açısından manidar ilişkilerin olduğu tespit edilmiştir.

Çalışmamızla tam tersi bulgular elde eden, Kabaday ve Aladağ’ın (2010) yürüttüğü araştırmada ise istatistiksel veriler incelendiğinde, farklı eğitim kurumlarına devam eden öğrenciler arasında, cinsiyet değişkenine göre, öğrencilerin ahlaki yargı düzeyleri açısından anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. Cinsiyet ahlaki yargı düzeyi konusunda farklılığa yol açacak önemli bir faktör değildir. Benzer bir araştırma da bu bulguyu destekler niteliktedir. Özkaynak (1982), Ankara’da bir ilkokulda okuyan 6-11 yaş grubundaki 80 çocuğun ahlak yargılarının gelişimini incelemiştir. Araştırma sonucunda, cinsiyetin ahlak yargısının gelişimi üzerinde etkili olmadığını belirtmiştir. Yine benzer bir araştırma olarak; Özgüleç (2001), Ankara da bulunan sosyo-ekonomik düzeyi düşük semtlerden seçilen öğrenciler arasında bulgulara göre doğum sırası ve cinsiyet değişkenleri ile çocukların ahlaki yargıları arasında önemli bir ilişki bulunmadığı belirtilmiştir.

Thoma (1986) da, ahlaki muhakemeyle cinsiyet arasındaki bağlantıyı incelemiş ve yardımseverlik, duygusal canlanma, görsel-işitsel duygu ipuçlarını algılayabilme yapılarında, kadınların daha ileride olduğunu ifade etmiştir. Yukarıda bahsedilen ve ahlakın daha fazla gelişmesine yol açtığı söylenen empati, yardımseverlik, duygusal canlanma gibi değişkenler, cinsiyet rolleri açısından geleneksel kadınsı özelliklerle paralellik göstermektedir (Cesur ve Topçu, 2010).

Yukarıda da belirtildiği gibi bu alanda pek çok araştırma yapılmış ve birbirinden farklı veya benzer neticeler alınmıştır. Ancak cinsiyete göre bir takım farklılıklar tespit edilmesi aklımıza kuşkusuz bunun nedenlerinin neler olabileceğini getirmektedir. Ailede, çocuk ve gençlerin ahlaki gelişimini etkileyen en önemli

(10)

dinamikler anne-baba tutumlarıdır (Şengün, 2007). Ailelerin kültürel ve toplumsal bakış açısı ve beklentileri ile değer verilen kişisel özellikler arasındaki farklılıklarla ilgili olduğu düşünülmektedir (Cüceloğlu, 1993).

Hangi toplumda ve iklimde olursa olsun her yeni doğan çocuk çaresizdir, dışarıdan verilecek bakıma son derece bağımlıdır. Fakat, çocuğa verilen bakım tarzı toplumdan topluma, aileden aileye büyük çapta değiştirmektedir. Kişilikler arasındaki farkları açıklayabilmek için, bu farklı bakım tarzlarının gelişme üzerindeki etkilerini bilmemiz gerekmektedir. Kalıtsal özellikler nasıl her yeni doğan çocuğun birbirinden farklı olmasını sağlıyorsa, çocuğa bakım tarzları da bu doğal farklılıkların artmasına ya da azalmasına neden olmaktadır. Her topluma ait bireylerin çeşitli özellikleri doğal ve kalıtsal koşullardan ortaya çıkabileceği gibi, ortak toplumsal yaşantılardan ve kültürden de doğmaktadır. Bir toplum bireylerinin ortak yaşantıları arasında en başta bir yer tutan çocuk yetiştirme geleneklerinin kişilik gelişmesinde önemli bir konu olduğu gerçektir. Çevresel etkenler arasında çocuk yetiştirme tarzlarını toplumun öbür kurumlarından, gelenek, inanç, ekonomi ve politikasından kesinlikle ayırmaya imkân olmadığını ve hepsinin birbirini karşılıklı olarak etkilediğini de belirtmek yerinde olur (İlbars, 1987).

Cinsiyete göre yetiştirme tutumları şöyledir: “Anne, baba, çocuk etkileşiminde çocukların cinsiyetinin ve konumunun çok etkili değişkenler olduğu araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Çoğu anne-baba gibi başkalarının da yeni doğmuş bir bebek hakkında sorduğu ilk soru erkek mi kız mı olduğudur. Neden? Hangi cinsiyetten olduğuna bağlı olarak çocuğa farklı mı davranacaklardır? Farklı davranış bekleyecek, farklı davranışları özendirecekler midir? Bir kız çocukla bir erkek çocukla olduğundan daha farklı konuşacaklar ya da oynayacaklar mıdır? Çoğu durumunda her soruya verilecek yanıt “ evet” tir. Dahası, analar babalar, okullar, dini kurumlar ve toplum, erkek ve kız çocuklara farklı davranarak çocukları uygun cinsiyet rollerine uymaları yönünde etkilemektedir. Bu bağlamda, anne-babalar, öğretmenler, kardeşler ve başkaları, çocukların yalnızca kendi cinsiyet rolü tanımlamalarına uymalarını beklemekle kalmazlar; kızları kızlar gibi, oğlanlar da oğlanlar gibi davranmaya özendirirler ve tersine davranışı görmezden gelerek ya da açıkça eleştirerek önlemeye çalışırlar” (Gander ve Gardiner, 2004). Bu çalışmaya paralel olarak Singh ve De Man (1991) tarafından yapılan çalışmada erkek ve kız annelerinin tutumlarında benzerlik ve farklılıklar olduğu, çocuğun cinsiyetinin annenin çocuk yetiştirme tutumlarını etkileyebileceği sonucuna varılmıştır.

Mızrakçı (1994), annenin kız çocuğuna karşı daha koruyucu tutum sergilediğini bulmuştur. Anneler erkek çocuğun daha güçlü ve dayanıklı buna karşılık kız çocuğun daha hassas ve savunmasız olduğunu düşünmektedir.

Ebeveynler küçük yaşlardan itibaren çocuklarına kalıplaşmış bilgileri ve inançları uygun şekilde işlemekte, cinsiyetine uygun olarak eğitmektedir (Maccoby,1999). Anne-babalar bebeklikten itibaren kız ve erkek çocuklara farklı davranır, giysilerini ve oyuncaklarını cinsiyete özgü alır, odalarını cinsiyete özgü

(11)

düzenler, onları cinsiyet çeşidine özgü etkinliklere katılmaları için teşvik eder. Böylece ebeveynler doğrudan veya dolaylı olarak yaptıkları yönlendirmelerle çocuklardan kız ve erkek olarak farklı davranmalarını beklerler (Orçan, 2008). Tüm bu çalışmalar ailenin özellikle cinsiyete göre ahlaki davranışların ve değerlerin kazanılmasında etkili olduğu kanısına varmamızı sağlamaktadır. Ancak bireylerin değer yargılarının cinsiyete göre değişmesinde ailenin yanı sıra pek çok sebep etkili olabilmektedir. Bunlardan bazıları çevre, kitle iletişim araçları, eğitim ve öğretmen olabilir.

Eğitim, bireyin ahlaki gelişimini etkileyen önemli dinamiklerden biridir. Birey, yedi yaşına kadar ailede kazandığı duygu, düşünce, yargı, bilgi, beceri, alışkanlıklar gibi özellikleriyle okul hayatına başlar. Okulda ise öğretmenlerinden ve arkadaşlarından her gün yeni ve farklı şeyler öğrenmek suretiyle değişik özellikler kazanır ve gelişir. Okul eğitiminde, çocuk ve gençlerin ahlaki gelişimleri üzerinde öğretmenin rolü büyüktür. Okul öncesi dönemde çocuk, ebeveyn ya da diğer aile bireylerini ahlak modeli olarak seçerken, okul eğitimi döneminde ise ahlak modeli olarak çoğunlukla öğretmenini seçer. Onu otorite olarak kabul eder. Çocuğa göre öğretmenin söylediği ve yaptığı her şey doğrudur. Bu nedenle taklit edilmesi gereken kişi öğretmendir. Öğretmenin kişiliği, öğrencilere ve olaylara karşı tutumu, öğrencilerin kişiliklerine yansır. Çünkü öğrenciler öğretmeni örnek alarak onunla özdeşleşmeye çalışırlar (Şengün, 2007).

Kitle iletişim araçları, basit, kolay ama etkili iletişim öğeleri seçerek, kısa zamanda sürekli tekrarlar yaparak, kesin prensip bilgiler ve slogan değerler kullanarak kitlelere yeni değerler empoze etmekte, benimsetmekte ve böylece toplumdaki değerler sistemini yeniden üretmektedirler (Doğan, 1991). Çocuklar için hazırlanan televizyon programları, onlara ahlaki konularda düşünme fırsatı vererek, gerektiğinde sentez, yorum ve kıyaslama yapabilmelerine imkân sağlar ve onlardaki yardımseverlik, insanseverlik, yurtseverlik vb. duyguları pekiştirir. Ancak bazı televizyon programlarında ahlaki değerlerle çatışan motifler, özellikle çocuklarda çelişkiler ortaya çıkarmaktadır. Televizyon programlarında gösterilen şiddet, cinayet ve ahlak dışı yayınlar, çocukların bu davranışlara yönelmelerine neden olmaktadır (Şengün, 2007).

Fakat nicel modelle yapılan bu araştırmadan çıkan sonuçların nedenlerin daha geniş olarak ortaya çıkarılması için betimsel yöntemlerle de çalışılabilir. Doğrudan öğrencilerin kendilerinden değerlere yönelik düşüncelerinin nedenlerini araştıracak yeni çalışmalar ile bu sebepler daha açık ortaya konulabilir. Özellikle toplumsal cinsiyet bağlamında toplumun en küçük yapısı olan ailelerin çocuklarından beklentilerinin cinsiyet yönünde farklılaşmasının nedenleri ve bunları ortadan kaldırmaya yönelik yeni çalışmalar yapılabilir. Değerlerin temelinin ilk olarak ailede atıldığı kabul edilirse ailenin değer eğitimine yönelik tutumu ve değer algısının incelenmesi öğrencilerin okulda kazanması hedeflenen değerlere ulaşmasında faydalı olabilir. Bu amaçla aile

(12)

faktörüne yönelik araştırmalar yapılabilir. Ailenin değer algısı ile öğrencilerin değer algıları karşılaştırılabilir.

Değer eğitiminde etkili olan üç grup vardır. Bunlar öğrenci, aile ve öğretmendir. Öğrenci, veli ve öğretmenlerin değer eğitiminde karşılaştıkları zorlukları tespit etmek ve bunları gidermeye yönelik yeni çalışmalar yapılması yararlı olabilir.

KAYNAKLAR

Akbaş, O. (2004). Türk Milli Eğitim Sisteminin duyuşsal amaçlarının ilköğretim II. Kademedeki gerçekleşme derecesinin değerlendirilmesi.Yayımlanmamış doktora tezi. Ankara, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.

Arkanoç, S. (1999). Grup İlişkileri. İstanbul: Alfa Yayınları.

Altınköprü, T. (1999). Çocuğun Başarısı Nasıl Kazanılır. İstanbul: Hayat Yayınları. Aydın, M. (2003) .Gençliğin Değer Algısı: Konya Örneği. Değerler Eğitimi Dergisi, 1 (3),

s. 121-144.

Aydın, Y. (1997). İlköğretim 4, 5 ve 6. Sınıf Öğrencilerinin Cinsiyet Açısından Sahip Oldukları Değerlerin İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: M.Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü.

Ayral, A. E. (1992). Akademisyenlerin Çalışmayla İlgili Değerleri. Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi.

Baymur, F. (1994). Genel Psikoloji .11.b., İnkılap Kitabevi, İstanbul, s. 246.

Cesur, S., ve Topçu, M. S. (2010). Değerlerin Belirlenmesi Testinin Güvenirlik ve Geçerlik Çalışması ve Yaş, Eğitim, Cinsiyet ve Ebeveyn Eğitiminin Ahlaki Gelişim ile İlişkisi.Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi,19,106-125.

Cüceloğlu, D. (1993). İnsan ve davranışı (4.bs.). İstanbul: Remzi Kitabevi.

Dedeoğlu, S. (2000). Toplumsal cinsiyet rolleri açısından Türkiye’de aile ve kadın emeği.Toplum ve Bilim, 139-170.

Deveci, H. ve Ay, S.T. (2009). İlköğretim Öğrencilerinin Günlüklerine Göre Günlük Yaşamda Değerler. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2(6), s.167-181. Demircioğlu, H.İ. ve Tokdemir, A. M. (2008)”Değerlerin Oluşturulma Sürecinde Tarih

Eğitimi: Amaç, İşlev ve İçerik”. Değerler Eğitimi Dergisi, 6 (15), 69-88.

Dilmaç, B. (2007). Bir Grup Fen Lisesi Öğrencisine Verilen İnsani Değerler Eğitiminin İnsani Değerler ölçeği İle Sınanması. Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi.

Dilmaç, B., Ertekin, E. ve Yazıcı, E. (2009). Değer Tercihleri ve Öğrenme Stilleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Değerler Eğitimi Dergisi,7 (17), s.27-47 Doğan, M. (1991). Türkiye’de Aileye ve Aile Fertlerine Tesirleri Açısından Kitle Yayın

Araçları. Türk Aile Ansiklopedisi, AAK Yay., Ankara, c:2, s.634-638. Dökmen, Ü. (2007). Küçük Şeyler. Sistem Yayıncılık: İstanbul, 9.Baskı, s.60

Ersoy, E. (2009). Cinsiyet Kültürü İçerisinde Kadın ve Erkek Kimliği. Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19( 2), s.209-230.

Ecevit, Y. (2003). Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk İlişkisi Nasıl Kurulabilir? Bu İlişki Nasıl Çatışabilir?. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 25 (4), s.83-88. Gander, H. W. ve Gardiner, M. J. (2004). Çocuk ve Ergen Gelişimi. (A. Dönmez, B. Onur

ve N. Çelen, Çev.), Ankara: İmge Kitabevi. (Orjinal baskı, 1993), s.322

Günay, G. ve Bener, Ö. (2011). Kadınların Toplumsal Cinsiyet Rolleri Çerçevesinde Aile İçi Yaşamı Algılama Biçimleri. TSA, 15(3):157-171.

Güngör, E. (1998). Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak. Ötüken, İstanbul, s.14

İlbars, Z. (1987). “Kişiliğin Oluşmasındaki Kültürel Etmenler”. Ankara Üniversitesi, dergiler.ankara.edu.tr

(13)

İmamoğlu, E. O. (1991). Aile İçinde Kadın-Erkek Rolleri. Türk Aile Ansiklopedisi, Ankara: Cilt 3,T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu. Ankara: Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı.

Kabaday, A. ve Aladağ, K. S. (2010). Farklı ilköğretim kurumlarına devam eden öğrencilerin ahlaki gelişimlerinin çeşitli değişkenler açısından değerlendirilmesi.Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 7 (1), s. 878-898.

Köse, E. “Bilimsel Araştırma Modelleri” (Ed) Kıncal, R.Y. (2013). Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Nobel Yayınları, s.111.

Kızılçelik, S. ve Erjem, Y. (1994). Açıklamalı Sosyoloji Terimler Sözlüğü. Ankara: Atilla Kitabevi.

Maccoby, E. E. (1999). The two sexes (3rt. ed.). England: The Belknap Press of Harvard University Press.

Mızrakçı, Ş. (1994). Annelerin Çocuk Yetiştirme Tutumlarına Etki Eden Faktörler: Demografik Özellikleri, Kendi Yetiştiriliş Tarzları, Çocuk Gelişimine İlişkin Bilgi Düzeyleri ve Çocuğun Mizacına İlişkin Algıları. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Orçan, M. (2008). Erken Çocukluk Dönemimde Gelişim (1.bs.). (Ed: Deniz, M. E.),Ankara: Maya Akademi.

Özgüleç, F. (2001). 7-11 Yaşlarındaki Çocukların Ahlaki Yargılarının Gelişimi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: A.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü. Özkan, R. (2008). İlköğretim Öğretmenlerinin Himayeci Değerlerle İlgili Görüşleri.

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 41 (1), s.241-254. Özkazanç, A. (2010). Toplumsal Cinsiyet Kavram. "Bilim ve Toplumsal Cinsiyet."AÜ

Siyasal Bilgiler Fakültesi Kongre Kitabı: s.16.

Özkaynak, B. (1982). Teğmen Kalmaz İlkokulu’na Devam Eden Altı- Onbir Yaş Grubu Çocukların Ahlak Yargılarının Gelişimi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: H.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü.

Özeri, N. (1994). Okulöncesi Dönemde Ahlak Gelişimi ve Eğitimi: Annenin Çocuk Yetiştirme Tutumlarının Beş Yaş Çocuğunun Adalet Gelişimine Etkisinin Araştırılması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Özensel, E. (2003). Sosyolojik bir olgu olarak değer. Değerler Eğitimi Dergisi, 1 (3), s. 217-239

Sarı, E. (2005). Öğretmen Adaylarının Değer Tercihleri: Giresun Eğitim Fakültesi Örneği. Değerler Eğitimi Dergisi, 3 (10),s.73-88.

Sakallı-Uğurlu, N. (2002). Çelişik duygulu cinsiyetçilik ölçeği: Geçerlik ve güvenirlik çalışması.Türk psikoloji dergisi, 17(49), s.47-58.

Singh, S. & De Man, A. (1991). Maternal attitudes of ındian women: A study of gender differences. Social Bohavior and Personality, 19 (4), s.297-303.

Şengün, M. (2007). Ahlaki Gelişimin Psiko-Sosyal Dinamikleri. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 23 (23), s.201-221.

Tay, B. Ve Yıldırım, K. (2009). Sosyal Bilgiler Dersinde Kazandırılması Amaçlanan Değerlere İlişkin Veli Görüşleri. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 9(3), s.1502

Thoma, S. J. (1986). Estimating gender differences in the comprehension and preference of moral issues. Developmental Review, 6, s.165-180.

Türköne, M. (1995). Eski Türk Toplumunda Cinsiyet Kültürü. Ankara: Ark Yayınevi. Turan, S. ve Aktan, D. (2008). Okul Hayatında Var Olan ve Olması Düşünülen Sosyal

Değerler. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6(2), s.230

T.C.Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü (1993). Ailede Çocuk Eğitimi Araştırması: Aralık 1992 - Aralık 1993. Ankara: AAK, Yayın No.84

(14)

Ulusoy, K. ve Arslan, A. (2014). Değerli Bir Kavram Olarak Değer ve Değerler Eğitimi”,Turan, R. ve Ulusoy, K.(edts.)” Farklı Yönleriyle Değerler Eğitimi”, Ankara: Pegem akademi, s.2-16.

Ünal, C. (1991a). Cinsiyete Bağlı Psikolojik Farklar ve Türk Çocukları Üzerinde Bir Karşılaştırma. Aile Yazıları, Ankara, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, s.40-48 Ünal, C. (1981b), Genel Tutumların veya Değerlerin Psikolojisi, Ankara, A.Ü.D.T.C.F .

Yayınları.

Yiğittir, S. ve Öcal, A.(2010). İlköğretim 6. Sınıf Öğrencilerinin Değer Yönelimleri” Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 24, s.409

(15)

SUMMARY

No doubt that the values that have important roles in forming the social culture are indispensable in human life. The values are the defining and guiding elements for the human behaviors, and in this sense, they make human beings what they are, and distinct them from other creatures. Social roles are influential in teaching the values that have an important place in social and individual life. Gender, especially in social roles, represents a basic biological difference and has to be cared for. In a certain role, an individual learns what to do, what not to do, and what to care for. There may even be sanctions for them. Values also tell us what to do in various social roles. Based on the gender identity, the behaviors which are expected from men and women differ. Courage, power, working hard, and being cold-blooded are expected from men; while, sensitivity, helpfulness, mercy and tolerance are the expected values from women. These behaviors that are associated with men and women in terms of social gender issue may show their influences in the face of values. Our study has been designed in such a structure that will reveal this influence, and includes the topics such as being respectful, helpful, cooperating, being hardworking, having responsibilities, being scientific, being aesthetic and protecting the environment. These values are in the curriculum of the 7th Grade secondary school students.

The study has been conducted with non-experimental quantitative method. The data of the study were collected from the 5-Point Likert Scale, which was developed and applied by Oktay Akbaş for the 2004 Doctorate Thesis under the title “Evaluation of the Realization Level of the Affective Aims of the Turkish National Education System in Primary School II. Level”. The data were selected from among the sub-dimensions, which enable us measure values.

The population of the study consists of the 7th Grade Secondary School Students in Private Religious (Imam-Hatip) Schools in 2014-2015 Academic Year in Erzincan city center. The amount of the population was determined as 306 students and was applied with an error rate of 5%. In the analysis of the quantitative data, the Arithmetic Average () and the Standard Deviation (Sd) were used as descriptive statistics. The Independent Sampling t-Test was used to determine whether the achievement of secondary school students changes according to the gender or not. The findings have been converted into tables and have been evaluated.

When the findings of the study are considered, a difference has been detected between the female and male students in terms of reaching the values. According to the study results, it has been concluded that the female students have reached the upper levels in values like being respectful, helpful, cooperating, having responsibilities, and protecting the environment when compared with the male students. On the other hand, no differences were determined between the female and male students in terms of being hardworking, being more scientific and aesthetical; gender has no influence in this context.

(16)

There have been many discussions on this issue in time, and the results were obtained similar or different from each other. However, finding some differences in terms of gender makes us consider the reasons for this. Of course, the difference between female and male students cannot be associated only with one reason. The most important dynamics that influence the moral development of children and young people in a family is the attitudes of the parents. It is considered to be related with the differences between the family, the viewpoints of the family and the cultural and social expectations that are cared for. The caregiving for a child changes in every society and in every family. In order to explain the differences between personalities, we must know the influences of these caregiving attitudes on the development of the individuals. Inherited characteristics cause that individuals are different from each other, and the attitude of a family and the environment while raising children may cause that these differences increase or decrease. When parents expect their children to behave in a certain manner that is in agreement with their genders, or when they guide their children and encourage them, this attitude may increase this differentiation.

Education is one of the important dynamics influencing the moral development of an individual. An individual starts school with the emotions, thoughts, judgments, knowledge, skill and habits that s/he receives from the family until the age of seven. In time, the individual learns new things from his/her friends and teachers in the school life. Especially the teacher is the role model for the children because of the status of them associated by the students.

No doubt, the influence of the information conveyed by mass communication devices increase as the age levels of the individuals decrease. It is possible that there are some children who want to become the imaginary characters that they watch in cartoons thinking that they are real. The influence of mass communication devices on moral values has been revealed with studies. The television programs that are prepared for children provide them with the opportunity to think on moral values, and enable them to make synthesis, evaluations and comparisons; and reinforce the feelings like helpfulness, philanthropy, patriotism, etc. However, the motifs that conflict with the moral values in some television programs give rise to the conflicts within the children as well.

As a consequence, there might be several factors influencing the differentiation of the values over the genders as well as the family in the first order. Some of these are the environment, mass communication devices, education and the teacher. The results of this study on the differentiation on the values over the gender issue have been synthesized with the results of similar studies to enrich the conclusions. However, the reasons and results of this study, which has been conducted with the Quantitative Method, may be revealed better by conducting studies with the Descriptive Method.

(17)

These reasons might be revealed in detail with new studies that are intended to reveal the reasons of the thoughts of the students on values. New studies might be conducted to reveal and eliminate the reasons of the expectations of families, which are the basic components of the society, from their children in terms of gender.

Şekil

Tablo  1.  Öğrencilerin  Cinsiyetine  Göre  Değerlere  Ulaşma  Düzeylerine  İlişkin  Bağımsız Örnek T-Testi Sonuçları

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca, Momotaz’ın (2019); Bangladeş’ deki mobil internet kullanımına yönelik yaptığı araştırmada, algılan kalitenin, algılan değer ve müşteri memnuniyeti

“Otoriter” ana-baba tutumunun “Koruyucu” ana-baba tutumu ile yüksek bir olumlu korelasyona (0.01 önem derecesinde +0,614); “Demokratik”.. ana-baba tutumu ile ise yüksek

Yukarıdaki karmaşık sayı düzleminde tüm kutuplar (x) negatif yarı düzlemde olduğundan

Eğitim kuruntunun yaşayan bir sistem olabilmesi için kararlı ilişki kalıplarını koruma eğiliminde olması, en azından stratejik hedefler boyutunda açık bk'

A total number of 288 students (155 girls and 133 boys) from various faculties of Akdeniz Uni- versity filled the questionnaire previously prepared for another study and the

Hastaların hangi anestezi yöntemlerinin bildikleri, cinsiyetlerine göre istatistiksel olarak karşılaştırıldıklarında kadınlarda genel, lokal ve bölgesel anestezi

[r]

Cumhur-ı fukaha ikrarın dört rüknü olduğu kanaatindedirler. Bunlar şöyledir: 1- Mukırr: İkrar eden kimse demektir. 2- Mukarrun leh: Lehine ikrar edilen kimse demektir. 3-