• Sonuç bulunamadı

KARLI DAĞDAN SES

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KARLI DAĞDAN SES"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İ D J T İ H A D

Merhum Dr. Gustav Le Bon

İÇ İ N D E K İ L E R

Merhum Dr. Gustave Le Bon Dr. AB. Djevdet

Bir İşık söndü Fehmi Razi

Unutulmak elemi [K ıt‘ a ] AB. DJ.

Adabi mu‘ aşeret bahsi îctilıad

Kalender sözleri [ Şi‘ ir ] Tokadi zade Şekib

Talırib, Terkib [Kıt'a] Fuat Hulusi

Hatıralarim Ebubekir Ilazim

Eğilmeyen baş Suzi Can

Edebî tenkid Ferid Ali

Akşam riizğari Salahaddin Sa‘ id

Laconique épopée [Sonnet] AB. DJ.

Solmayan güzellikler İran şa'irleri

Iemail Hakkı Matbaası

(2)

Yeni Neşriyyat :

HİTİT KANUNU

Müderris Avram Galanti Efendi nin yeni bir eseridir. Muhterem Müderrisin her diğer kitabi gibi bu da çok kıymetlidir .

Miladi Isadan 1300 sene evvel tedvin edil­

miş bu hukukî ve ceza i ahkâm çok dikkate şayan fikr ü nazarlar tazammun etmekdedir; 50 sahifelikdir, güzel basılmışdır. fi : 50 k. Müta­

laasını tavsiye ederiz .

A M A L I K

Sebebleri ve Korunma çareleri Mecmuamızda tefrika edilen ve Halk için yazılmış bu göz Hifzı Sıhhası ba‘ zı ‘ ilâvelerle kitab şeklinde basıldı. Bir danesi 3 renkli olarak bir çok şekil ihtiva ediyor 127 sahifelik giizsl bir kitabdır . f i : 50 kuruşdur . Herkes iç;n okunması faydalıdır. Mekteb müdürleri, bölük ve tabur kumandanları, Dariissana a sahibleıi, a’ ile reisleri v. s. için mutala‘ ası elzemdir . Bunu okumuş olmak sayesinde her sene belki yüzlerce ahna ‘ adedi azalacakdır.

KARLI DAĞDAN SES

Dr. Abdullah Djevdet Beyin son senelerde yazmış olduğu kıtalar bu ‘ unvanla intişar etdi, 185 sahireliK ve iyi kâğıd üzerine basıl- mışdır. fi: 1, «Lux» tab‘ ve müellif tarafından imzalı nüshalar 2 liradır. Haricden siparişlere ta‘ ahlıiidlü irsaliye olarak 20 kuruş ‘ ilâve olunur.

Istanbulda Bab/âli kitabcılarmda ve Beyoğ- lunda Librairie Mondiale de satılıyor.

Umu mi Kü t ü bhane

Bu umumi unvanla neşr edilmeye başlanan ve Avrupanın büyük mütefekkir ve ediblerin- den terceme edilmiş seçme eserlerden müteşek­

kil olan ufak broşürleri okuyucularımıza tav­

siye ederiz. Nüshası 10 kuruştur. Her hafta bir nüsha çikar , şimdiye kadar bunlardan 14 aded çikmıştır . Dr. R. Verneau’nun « İnsanlı­

ğın başlangıçları » bu kütüphanede çıkacaktır . Hakkın Sosi

Bursada münteşir bu sesi işitin.

GLlSERO FOSFATLI ŞAKR

M A L T H U LÂ S A S I

\

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘ mal edilmekdedir.

Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu Telefon: İstanbul: 78

Rafale de Parfums

SONNETS

PAR LE Dr. AB . DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, P rix : 100 piastres

İctihad m bulunduğu ba‘zı yerler

“ İçtihad „ ın İstanbulda satıldığı ba‘ zı yerler : Kadı köyünde Muvekkithane caddesinde Tütüncü Dikran Efendi, Köprü üzerinde İM. Kemal Efendi, Büyük Ada da İske­

le başında Tütüncü Niko Efendi, Üsküdar da İskele başında Tüîüncü İllıamiEfendi

Dükkânları

‘ AMELİ RUHİYYAT

« Sa'ati haziranın kararsızlıkları' » adile Dr.Gustave Le Bon un neşr etmiş olduğu bir kitabın tercümesidir 223 sahifeli bir kitabdır . Devlet adamlarını , nıeb'usları , hakimleri, mu­

allimleri, terbiye ve tedris işlerinde bulunanları, vali ve kaymakamları son derecede ‘ alakadar eder.

Eyi kâğıd üzerine basılmışdır. fi. 100 k. dur . İSTAN BU L

ÇİNKOGRAFHANESİ

Ankara caddesinde İlhami matbbaası üstünde, her nevi' çinkograf işleri dikkat ve sür‘ atle

ve ehven fiatla yapılır

M. Ütüciyan

Çinkoğrafhanesi Fincancılar da Kalifidi Hanında

(3)

ABONNEMENT

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolars

Edition spéciale : 3 Dolars

İCTİHAD

ADÏtESSE

«Idjtihad» Constantinople Téléph : St. 865 xxvnème ANNÉE

1 Janvier 11)32

Türkçe ve Fransızca İLMÎ, EDEBİ, İKTİSADİ

No : 336

ABONNEMAN Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye

için: 2 1,2, Âdâ kâğıdlısı 5 liradır

ADRES

Cığaloğlunda İçtihad Evi

Tarihi T e ’sisi :

1904 — Genève Yirmi yedinci sene 1 Kâmını sani 1 9 3 2

Dr. Gustave Le Bon un Vefatı

14 Kanuni evvel 1931 Tarihinde büyük mütefekkir, Zatülri’e den vefat etdi ve o gün Telgraf Ajansları bu kara haberi dünyaya dağıtdı.

Edison un ölümü fen ve elektrik ‘ aleminde ne oldu ise Gustave Le Bon un ölü - mü de Psychologie ve ictima'iyyat ‘ aleminde o oldu.

Dr. Gustave Le Bon , büyük hayranla - rıııdan birinin söylemiş olduğu vech ile , bir dahîdir, fakat ınütebellir , sabit ve tek şekilli bir dahî değil, mütehavvil ve müte'addid şekilli [ Polymorphe ] bir dahîdir. Sudan çıkınca ölen bir balık değil , su da da , kara da da yaşayan ve her muhit içinde meyve veren bir Hayat oldu .

Kimya sahesuıde, meselâ T ü t ü n «h u n im i [ La Fumée du Tabac ] üzerindeki tedkikatı, nicotindeıı başka diğer iki maddenin keşfile tetvic olunmuşdur . Anthropologie sahesindeki tedkik ve taharrisi, mühim keşflerle netice - lenmişdir.

Recherches automatiques et matlié matique sur le volume «lu crâne ya‘ ni kafatası hacminin tehavvulu hakkında Ieşrihî ve Riyazi tedkikat ‘ unvanlı eseri,‘ Ulum Aka- demiyası ve Anthropologie Cem‘ iyyeti taraf - larıııdan tetvic olunmuşdur. Biz, bu tedkikatın hulasasını otuz beş sene evvel Dimaq ve MelektUi ‘ akliyyeııin Ilifzi Sıhhası ve P lıy s io lo iJ İ a s ı adlı kitabimizin ilk tab‘ ina

aluıışdık. Hayat = La vic adlı büyük kitabı insan Plıysiologiasıdır; 300 nefis gravürü ihti­

va eder.

Binicilik hakkında olan L’ Equitation actuelle et scs principes — Recher­

ches expérimentales adlı kitabi süvarilik mektebinde esası kitab olmuşdur ve Fransamn Harbiyye süvari mektebi olan Saumur ‘ askerî müessesesi müdürü Miralay Belaire bu kitabın 4 üncü tabT için yazdığı mukaddimede « Bu kitabı okumayanlar binicilik hakkında bir fi - kirleri olduğunu iddi‘ a etmesinler . Atın t e r ­ biyesinin psychologia’ i temelleri ‘ unvanlı bahsi şah eserdir » demişdir . Hayatının tam on senesini vakf etmiş olduğu Radio - activité»

beynel zerrat énergie sahesinde de mühim keşf- ler yapmış ve Lumière Noire tesmiye etdiği ziya Röııtken in esasını teşkil etmişdir .

Terbiyenin psycholoqiosi [Psychologie de l’Eduction] adlı kitabı 60,000 mu‘ allim ve mürebbi tarafından , Fransa da ta‘ lim ve terbiye usullerinin sekameti hakkında Fran­

sa Meb'usan meclisinin anketine cevaben verilmiş raporların tedkik ve tahlili üze - rine kurulmuşdur . Ingiltere nin Deniz erkâni Harbiyyesinin ta'lim ve tedrisinde bu kitabın rehber ittihaz edilmiş olduğunu Londra da münteşir The naval military qazelte 8 mayis 1909 tarihli nüshasında yazmışdır .

Eléments psychologique de la fiscalité,ya‘ ni tahsili emvalin psychologia’ î ‘ unsurları adlı

(4)

5632 IÇ T I H A D

tedkiknamesi Fransa Maliye nazırına mühim bir mlirşid olmuşdur .

Seyahet sahesinde ki eserleri de ‘ ayni dere­

cede kiymetlidir. Yalnız bir kaçını zikr edelim:

Voyage aux monts Tat ras Voyage au Népâl

Les civilisations de l'Inde Les Monuments de Finde v.s.

Psychologie havzesinde ki eserleri ‘aded ve kiymet i‘ tibarile çok yüksekdir.

Ruhul Cemahir adile Tiirkceye çevir - diğirri Psychologie des Foules temamen original ve birinci eserdir .

Ruhul A k v fim adile dilimize çevirdiğim ve iki def‘ a tab1 edilmiş ve bugiin nüshası kalmamış olan Fes lois psychologiques de l 'Evolution des Peuples eseri bu vadideki eserlerinin en cevherlisidir. Bu kitab hakkında Amerika Muttehid Devletleri Cüm - hur Ré’ isi Roosevelt şu sözleri bir kaç def‘ a tekrar etmişdir: Cünıhur Re’isi olduğum müd­

detçe masamın üzerinden eksik olmayan ve her aslan avına çıkıb şehirden bir kaç gün için uzaklaşdığım zemanlar da’ima beraber al­

dığım bir kitab Gustave Le Bon un R u ­ hul Akvam kitabı olmuşdur.

İtalya Baş vekili Mussolini de Gustave Le B o n un tilmizi olduğunu ve Psyehologia- ya ve insanları , milletleri idareye da’ir eserlerinden ve bilhassa Ruhul A k v a m d a n Ruhu! Cemahir den çok istifade etdiğiııi geçen sene beyanatıiıda söyleıııişdir. Kısa olmak mecburiyyetiııde olan bir mekalede ancak bu kadar söyleye biliriz. Fakat bu kadajcık dahi Dr. G. Le Ron müteaddid ve muhtelif fikr ve ‘ ilm sahelerinde mukteda bir dahî ol­

duğunu göstermeye kâfidir.

1905 de Paris de üstadı ziyaret etdiğim vakit bile yaşı hayli ilerlemiş fakat gözleri iki tatli projecteur gibi yanıyordu . 1841. de doğmuş olduğuna nazaren 90 yaşında, bu mıı-

‘ azzam meş‘al sönmüş buluniyoı. Kendisinden bir kaç ay evvel aldığım bir mektubunda göz­

lerinin fena vaz'iyyetinden dolayi mektublarım kâtibesine imlâ ederek yazdığını ve bundan

dolayi kendisini ma‘ zur görmemi istiyordu . A ineli Ruhi yy a t tercemesini göndermişdim bir ay evvel bir kart postalla cevab veriyordu fakat bu def‘ a imzasini kendi koymamışdı . Fakat ifade oııundu ve gayet fasih* ve beliğdi.

Yüreğimize hakikaten bir ateş düşürmüş olan bu uful , kabili ihtirak ve kabili işti‘ a son zerresine kadar yanmadıkça sönmeyen bir meş‘ aîe oldu. Fakat ruhanî ve fikranî maş‘ al- lerin nurları maş‘ allerle beraber gayb olmaz ; O nurlar Hakikat ve Fazilet gibi lâ yemutdur.

G. Le Bon un fikirleri Beşer CemMyyetini yükseltmeye devam edecekdir. O ‘ ilinin ittisa­

lle, ma'Iura olması iştiyakla beklenen meçhul­

lerin artdığını söyler ve

« La science crée plus de mystères qu'elle n 'e n é c l a i r c i s s e » derdi .

Beşer evladı içinde bu kadar feyyaz [1] ve mütevazin bir zekâ ile mümtaz olanlar , niçin yarım düzinadan fazla değil ?.

* **

Gustave Le Bon un ‘a'ilesi

Seciyyesi — Tefekkürde son derecede itıklâli — siması — orta ve darülfünun tahsili .

Gustave Le Bon Fransa da, Paris in cenu - bunda kâ’in Eure - et Loir departemanmda No- gent - le Rotrou da doğmuşdur. Asil bir ‘ a’ ile- den olduğu 1698 de tescil edilmiş olan neeabet armaları arasında a’ ilesinin de armasının bulun- rnasile anlaşılıyor. Ecdadi arasında hâkimler ,

‘ askerler, rahibler ve kumandanlar vardır . Hulasa ba‘ zı kimseler için kiyınetdar ve ba‘ zı kimseler için de tıflane olan « Aristocratie » bununla iftihar edenleri tatmin edecek kadar

« Aristocratie » vardır .

Beraberinde yaşayanların sözlerine nazaren ruhunda « Breton » lara has olan seciyye , te‘annüd, muhalefet şimesi, müfekkirenin müs- bet mantıki, sükutilik, ‘ uzleti ve murakabeye

[1] BİR ZEKÂYİ FE Y Y A Z adlı küçük kitabımıza da bakın .

(5)

I Ç T I H AD 5633

dalmayi istemek, lıod perestlik hududuna yak­

laşmak korkusuna düşülecek kadar ifrata gö - tiirülen « Individulisme » • Cismanî şema‘ iline

*

gelince : Uzun boylu, koyu siyah gözlü, saç - ları gene iken koyu siyah, teni hafifçe esmer , başı müdevver dir .

*****

Orta tahsilini T Ö u r s lisesinde vasat bir derecede olan talebeden olarak ve 'sınıfını ge - çecek bir halde bitirmiş, ‘ âsi ve müstakil zekâ­

lar, resmî programların mantıksız ve karma karışık tertibine güç inkiyad ederler. Bu sür - etle vasati numrular alarak nihayet tib dip - Iomasi almışdır . Bu istiklal bütün hayatında devam etmiş keşfiyyatmm ve şiihretinin ‘ amil­

lerinden olduğu gibi ‘ ayni zemanda ba‘ zı aci - lıklara da sebeb olmuşdur .

« Seyahat hatıraları — Monts Tatras — Nepal — Aralıların medeniyyeti — Hiııd rae- deniyyetleri — Şarkın ilk medeııiyyetleri — Misir, Jude, Asur ete . — Hind ‘ abideleri — Kitablarında Gustave Le Bon un ta‘ kib etdiği

usul. » ı

Uzak yerlere seyahatler meyli ita‘ atsız, gayri munkad ruhların şi'aridir. Mu'tad temas­

lardan kurtulmak onlar için bir nevi£ hiirriy - yet içine çıkmadır. Childe - Harold un cevelani da ancak bu ma‘ nayi ifade ediyordu . Gustave f Le -Bon bu hiirriyyetden bol bol istifade etdi .

Iııgiltereyi, îtalyayi, îspanyayi, Lehistanı , Itusyayı gezdi . Merakişe girmek muhatarasını göze aldı.Mısrı.Flistini ziyaret etdi,nihayet Hin - distana gitdi ve bu def‘ a kendisine hükümet ta­

rafından bir ‘ ilmi tedkik vazifesi de verilmişdi, bu tevcih o zaman belirmekde olan meziyyetlerini

eseridi . Bu seyahetlerin ııeşr edilen kitabları kendi üzerine dikkati celb etdi.

T a t r a s D a fjla r ı seyhethKarpathe dağlarının en yüksek ve eıı şa‘ irane olan bu dağlar Galicya

ile Macaristan arasında yükselir , bunun zirvesi 2500 metreden ziyade rakını ‘ arz eder .

Yamaçlarından ma‘den suyu manba'ları , kara çam ve laden ormanları arasından çağlar.

Onun zihniyyeti gibi bir zihniyyet Tabi‘ atin

« Esthetisme » inin maıızaralarile iktifa ede - rnezdi. Ictima‘ i hadiselere müteveccih oldu, bu hicra yerlerin yarım barbar sekenesini mutala‘ aya koyuldu . Burası Avrupa haritasında, Kafkasya mn Ossètc leri halinde bir adacık teşkil ediyordu .

G. Le Bon, nazarını anthropologia’î bir ha - disenin ka‘ idesini koymaya tevcih etdi ve bunu yapdı: Sarp ve vahşi dağlarla ‘ umumî hayat - dan 'adeta ayrılmış bir halde bulunan bir ehali, muhitin ve aralarında izdivacın te’sirile, ‘ asır - lardan sonra ‘ ırk dene bilen fakat her halde pek mu‘ ayyefı bir nevi4 ■ pek muteşabih bir zümre teşkil ederler.

Bu ictiına'i ve beşerî tedkik nulletin de la Société de Géographie de Paris de ve Tour de Monde da intişar etdi.

Fakat bu, şimdiye kadar hiç bir Fransızın ayak basmamış olduğu bir memlekete Nepal a seyahet için ehemıniyyeti pek çok bii seyahete hazırlanmadan ‘ ibaretdi .

Népal Fransa dan daha büyük bir kişverdir.

Himalayaııın vasi‘ yamaeındadır,oradan,cenubda Çin Impratorluğu görüle bilir, rıufusu seyrekdir, 3 milyon kadardır.Muhteşem, vahşi ormanlıdır, irtifalara göre,kiraz,çay,zeytin ve şekerkamışı, ananas, tütün, arpa ve prinç yetişir. Avrupa­

lIlar için bir cennet gibidir, fakat seyyah için hakikatda bi emandır .

G. Le Bon bu memleketi, arkasında bütün bir muhafız alayi ve ordugâh ievazimile d o - laşdı, aldığı malûmat hasadi, pek mükemmel oldu !

Cümlesi o zem an a kadar meçhul olan ‘abi­

deler ve bunların mi‘ marisi, Tour de Monde da neşr edilen fotograflaiile Avrupanırı hayret ve hayraniyyetini celb etdi .

Bunu mute'akib Hind de Boudhisnıe m ortadan kalkması sebebleri hakkında ‘ abide­

lerin tedkikine istinaden derin bir tetebbu‘ a girişdi.

O zeman deniyordi ki yalnız Népâl ve Ceylan da kalmış olan Boudhisnıe, tazyik ve te‘ adda ile ortadan kalkdı .

(6)

5634 f Ç T I H AD

Dr. G. Le Bon isbat etdi ki Boudhisme yavaş yavaş Brahmanisme tarafından bel1 olun­

muş ve her iki din yekdiğerini ta‘ dil ederek bir vahdet teşkil etuıişlerd'r .

Bu seyahetleri « â la mode » usulde hikâye etmek için değil, dört büyük eserin esasi ve besisi [ Alimenti ] olmak üzre tedkik ve ıneş - hudatmı tensik ve tertib için hayatının tam on senesini sarf etdi , bu dört kitabda ki tasvir ve tasrihler> en dahiyane' en yüksek , en derin Tarihî, felsefî ve artistik mülahazalardır.

Bu um‘ azzam eserlerin neşrleri sıra ve ta­

rihini yukarda yazmışdık.

Böyle bir « Encyclopedie » nin ‘ umumî manzarası , geçen bu kadar şenlerden sonra hayraniyyet ve şükran eııır etmekde ber - devamdır _

G. Le B . bu eserleri ikinci bir elden , kitablar - dan' kiitübhane - lerden değil taç kitablar olan ‘ abi­

delerden' tehlikeli ve vahşi yolların ölüın hataraları arasında re’yel ‘ ayn

aldığı vesikalarla yapmışdır .

Dr. G. Le B. un istiklal ihtiaci evlenmesine mani* olmuş ve hiç evlenmemişdir .

* **

İctiıııaT eserler: İnsan ve Cem‘ iyyetler—

Kavmlerin tekâmülünün psyclıologiaî kanun­

ları — Cumhurların psychologie si — Socia - lisıııe in psychologie si — Terbiyenin psycho - logie si .

Bunlardan ikinci ve üçüncü kitablar Türk - ceye terceme edilmiş olduğundan ta‘ rif ve tahlillerini iıııhal edeceğiz.

İnsan vc CemTyyetler - Prof. E. Picard in dediği vech ile lıasudlarııı ve resmî [officiel]

lerin, şana ve zafere giden yollarla, şahsî ine - ziyyet ve himmetle elde edilen şöhretlerin hiddetlendirdiği bu « arriviste » lerin , ya‘ ni

Hükümetin muteneffiz ricalinin hoşuna gitmek den ‘ ibaret bedbaht hüner [?] leri sayesinde yüksek ve kârlı mekam elde edenlerin mukave­

metlerine rağmen Gustave Le Bon un şühreti ve .cihan şurnul muhteremüği sarsılmaz temeller

üzerinde te’essüs etmişdir.

Şimdi iki mükemmel ve ebedî Blok teşkil eden kitablarını pek yiizlek olsun anlatmak lâ­

zımdır : bunların bir kısmı Socioloyia'i dir , diğeri Cosıııogonia’i ya‘ ni Tekvin e da’ irdir .

Birinci sınıfda ez cümle şunlar var : İnsan ve CemTyyetler, Rulıul Akvam ı Ruhul Ceıııa- hir , Socialisme in psyclıologiasi , Terbiyenin psychologiasi . Fransa inkılabı ve ink'ılab - larııı psychologiasi , îctihadlar ve Ttikadlar , Avrupa Harbinin Psychologiasi etc ete.

Hangi munsıf ve münevver adam vardır ki yalnız bu ma‘ ruf kitab isimlerini oku - inakla zihninde zemammızın en yanici ve yakıci mes’eleleri hak - kında bir hail ve ittila iştiyakı uyanmasın .

L’ Homme et les Sociétés - İnsan ve CemTyyetler in neşr olunduğu tarih hayli uzakda kalrnışdır , fakat Dünya hakkında Ifumbold un yazmış olduğu meşhur Cos - ıııos kitabından sonra , Cihana ‘ a’ id en mü - kemmel ve en mutekâsif maTûmatı, muntazamı ma‘ kul bir suretde toplamış yegâne kitab kalmakdadır, küre’i arza ve insana ‘a’id bütün esasi fikr ve nazarlar birer birer şerli ve izah edilmişdir. Uslub sade, vazih' kuvvetli ve ba‘ zı kerre ıııuheyyic bir suretde beliğdir • Prof.

Picard bu kitab hakkında ‘ aynen şu satırları yazar :

« C’est une Bible humaine dans le sens le plus élevé, un vad e - mecume, une base d’édu­

cation et de vie qui vaut toutes les « humani­

tés » .

s 4 4 4 4 4

► Üstünde kimse ağlamamış bir mezara sor. ◄

İ l Mayıs 931 A. D . *

a. A JlX A A A A A Æ

UNUTULMAK ELEMİ

Sönmüş ocakların elemile yananların Azari canını uzanan ihtizara sor ;

Gönlümde sevgimin unutulmak ıııelAlini

şe’niyyetlerden bizzat

(7)

IÇ T I n A D 5635 Bu ustadane eserin mukaddemesinde; sakin

ve vekur bir eda ile G. Le B- kitabının ruhu­

nu şöyle anlatır :

En uzak menşe’lerinden zemanımıza kadar İnsan ın ve Cem‘iyyetleı* in inkişafının dmî tedkiki. işte bu kitabın maksadı budur . insan ve însaniyyet, bu kitabda, kâ’inat tes - miye etdiğimiz bu vasi1 külliyyatın sade bir parçası, ve te’siri altında inkişaf etdiği mii’es - sirler dahi, bütün mahlûkatı idare eden mües­

sirlerin ‘ ayni olarak nazarı i'tibara alınmışdır.

Şu esasi principi rehber ittihaz etdik ki 'uzuv­

ların teşekkülü, zekânın tevellüdü» Cem‘ iyyet lerin inkişafi, Tarihin ihata etdiği bütün vakı‘ a ların te‘ akubu hep zarurî ve değişmez olan kanunların hükmü altındadır. Bu kanunlardan insanın ve Cem‘ iyyetlerin tekâmülü için olanlar vardır, nitekim kimyevî terkibler, ziyanın in­

tişarı, yıldızların hareketi, ecsamın sukutu için olanlar vardır .

Tabi‘ atın her şeyi bu eserde da’imî bir ta - havvulde ve ebedî bir sayruret « Devenir » ile muttasif [1] olarak nazara alınacakdır . insanı ilk ihtidalarından i'tibareıı tedkika başlayana - ğız, inkişafını adım adım ta‘ kib ederek, sana­

y ım , san‘ at [Art] ların, ‘ a’ile ve Cem 'iyyet- lerin, hayr ve şer fikirlerinin nasıl doğduğunu göreceğiz; Mü’esseselerin, dinlerin ve kanun­

ların nasıl teşekkül etdiğini ve bilahere bun - ların değişmelerinin sebebleri neler olduğunu anlayacağız . Göstereceğiz ki her devrin her kavinin kendilerine mahsus bir tefekkür tarz­

ları, Ptikadları, ahlakları ve hukukları olmuş- dur. Alem şumul ve mutlak principler mevcud olmamış ve ancak ııisbî bir kıymetde principler bulunmuşdur » .

Socialisme iıı Psycholögiasi : Bu kitab eserlerinin en mühimlerindendir. Bu babda Fransanın en ‘ alim Socialiste lerinden olan G. Sorel in şu hükmünü yazmakla iktifa et­

meye mecburum :

« Cet ouvrage constitue le travail le plus complet publié en France sur le socialisme ; il

■»J ¿U j y [j]

mérité d etre étudié avec le plus grand soin par­

ce que les ideées de l’auteur sont toujours origi­

nales et éminement suggestiye » .

«Tercemesi şudur : Bu kitab Fransa da socia­

lisme hakkında neşr edilen en mükemmel eseri teşkil eder, en büyük ihtimam ile okunmaya layıkdır, çünki müellifin fikirleri da’ima origi- naldır ve yüksek bir derecede ilhamkârdır ».

G. Le B. « Socialisme » i bir «Jacobnisme»

görür fakat bir gün muzaffer olacağından emindir .

Büyük Harb esnasında ve sonra yazdığı kitablar şunlardır. Avrupa Harbinden alınan psychologia’i dersler, Harbin ilk neticeleri. Yeni ze man ların Psychologiasi, Dün ve yarın, Cihan muvazenesinin bozulması, Cihanın tekâmülü ha­

zırı, Zemanımızın Kararsızlıkları [ ‘Ameli Ru - hiyyat ] Bir Tarih Felsefesinin ‘İlmî esaslaiı . Cosmogoniaya da’ir iki kitab ve bu hususdaki layihaları şerh etmek kolay değildir.

Evolution de la Matière ve Evolution des Forces, bu iki kitab on sene Phyzik tedkikleri eseridirler ve bi taraf ‘ ilm adamları bu iki kitabı başları üzerinde taşırlar. « physique » kimya , Radio - activité sahesinde mühim keşfleri ihtiva eden bu iki kitaba da’ir Prof, picard tahsis et - diği bahsi ‘aynen terceme etmek en muvafık olan yoldu r.

Diğer bir kaç yazıya yer brakmak için bu­

nu gelecek nsshauııza tahsis ediyoruz .

Bir çok hemnev'inin olduğu gibi benim de ruhumun evliyayı' nimetinden olan merhum üstadın eserlerini ve fikirlerini salim ve ‘ afiyet balış olduklarına kani‘ olduğum için, vatanımda ömrüm oldukça ve her vesile île yaşatmaya ve neşr etmeye devam edeceğim . Hidmetin bize ancak bu diirlüsü brakılmışdır .

* **

İLMİ FELSEFE KÜTÜPHANESİ

Dr. G. Le B. kendi yazdığı kitablarla iktifa etmeyerek 1902 de Bibliothèque de Philo­

sophie Screntique başlığı ve kendi idaresi altında tedkik ve iııtihab edilen felsefi eserler deıı müteşekkil bir kütiibhaııe te’sis etdi, şirn -

(8)

5636 I Ç T I H A D

diye kadar 200 den fazla cild neşr olundu . Bu kitablar arasında H. Poincai'enin Science et Hypotehse i ve E . Boutroux nun Morale et Ileligioıı adlı çok yüksek kitab- ları vardır .

O . LE BO N FRANSA HARİCİNDE

Ustadm her kâmil insana lâyık olduğu üzre ser âzad ve ser büleııd olması kendisini öz memleketinden ziyade ecnebi memleketlerde sevdirınişdir.

Ustadm eserlerinin pek çoğu Avrupa lisan­

larına terceme edilmişdir . Japonya hükümeti bundan 18 sene evvel Tokio da sabık baş vekil ve Hariciye Nazırı Baron Okorna nın riysgti altında müteşekkil bir efazıl Cem'iyyeti tara - fından G. Be Bon un eserleri Japon diline ter - ceme edilmişdir. Bu cem'iyyet elyevm ıııevcud dur. Ecnebi dillerde çıkan eserleri derhal dil - lerine terceme ederler . Çarlık zemanında Rusya hükümeti de ‘ askerî mektebler Nazırı Grand - Duc Constantin in riyaseti altında bir hey’eti ‘ ilmiyyeyi G. Le Bon un eserlerini terceme etmekle tevzii etmişdi. Bizim bir kaç eserini terceme etmemiz na bemahal bir fartı mahabbet eseri gibi mezah ile zikr olunuyor . Bütün dünyanın heyraniyyetle takdir etdiği bü­

yük bir mütefekkiri istihfaf edersek yiikselirnıiyiz zan ediyoruz .

Üstadın tek bir kitabını anlayarak ve dik - katle okumamış kimselerdir ki böyle küçük şeyler yapıyor. Ömrümüz vefa ederse bu büyük mütefekkirin bütün eserlerini tahlil eden bü - yiik bir kitab yazmak ve, dünyadan gider ayak, vatandaşlarıma brakmak sicak rbir emelimdir . İbrahim Ala’eddin Bey kardeşimiz VictorJIugo için mümasil mu‘ azzam bir esere başlamış ve ba'zı kısımlarını bana okumuşdur. Onu şimdi­

den teşci4 ve tebrik etmeliyiz . Millet böyle himmetlerle yükseltilir. Bunu muhterem Ma‘ a- rif vekilimiz takdir ederler .

G. Le Bon un Socialisme in Psycho - logiasi adlı kitabını 1908 de bir Ermeni Dok­

tor Ermeniceye terceme etdi. Bizim Ruhul Ce-

mahir adile terceme etdiğimiz kitabını Mısır Hükümeti ‘ Adliye Nazırı jpÂj, uı

tarafından ¿u;».Vı c jj namile Arabcaya terceme etmişdir . ve 1909 da Misırda basılmışdır . Türkceye terceme edilen kitabları şunlardır :

Ruhul Akvam , ‘ asrımızın ııususı felsefiyesi [kalmamışdır], Dün ve Yarın, Avrupa harbinin Psychologiasi, Cihan muvazenesinin bozulması,

‘ Amelî Ruhiyyat, Bir Tarih felsefesinin ‘ İlmî esasları [ bu kitab Üstadın son eseridir ] . terce­

me edilmiş ve fakat basılmamışdır. Ba‘ zı parça­

ları ( Ictihad ) da intişar etd i.

Bir kaç başka yazıya yer brakmak iizre , merhum üstadımız hakkında diğer diyecekle - rimizi gelecek nüshaya brakıyoruz . Gelecek nüshamızda merhumun ölüm döşeğinde, meşhur bir ressam tarafından yapılmış resmini de dere edeceğiz.Gelecek nüshada şunlar olacak: Dr.G.

Le B. ve cihan matb‘ atı ‘ilmiyyesi, D.G. Le B.

ve istiklal Harbimiz , Dr. G. Le Bon ve Gazi Paşa ı Bir Tarih Felsefesinin ‘ İlmî Esasları ve Tiirkie Cumhuriyyeti, G. Le Bon ve Türk inkı­

labı, 1905 de onunla bir mülakat .

Dr. AB. Djevdet

-tt *

SÖNEN IŞIK: Dr. O. LE BON

Büyük mütefekkir Dr. Gustav Le Bon un ölümü, ‘ilm ve fikr ‘ alemi için > telâfisi im ­ kânsız bir ziya'dır . Onun brakdığı boşluğu , tefekkür dünyası çok uzun zemanlar doldura - mayacak .

Dr. G. Le Bon on dokuzuncu ve yirminci

‘asırların ‘ ilm ufklarına, yaratıcı fikirler saçan yüce bir ışıkdı . Yılmaz bir cesaretle ortaya atdığı inkılabcı fikirleri ve nazariyyeleri- me­

denî dünyanın her yerinde yüksek , okuyucu­

larını , teshir ve tenvir etdi . ileri ve .ilham verici fikirlerinin uyandırdığı derin ‘ alaka , kendisini şöhretin son basamağına ulaşdırdı.

Ona Profeseurlıikler de teklif edildi. Bu teklif­

lerin hepsini, gülerek red etdi. Galiba : « gölğe etine, başka ihsan istemem !. » demek istedi . Muhafazam kürsülerin bağlarda kendini bağlat­

(9)

I Ç T I H A D 5637 madı. Hayatının son dakikasına kadar , fikir

mücadelesi yapdı. Hak bildiği fikirlerin yayıl­

ması ve üstün gelmesi için ııgraşdı .

‘ îlm ‘alemine yep yeni bir zevk .. Bam başka bir tad getirdi . Kalın ve ağır cikllerin çetin sahifelerinde yurd kuran , tundu nazarları ve düstûrları alt üst etdi . Onlara, heyecanlar ve coşkunluklar katdı . Bundan kinleııen, geçmiş devrlerin usullerine bağlı Profeseurler , ona : [ Fantazist dahî] dediler. Belki ‘ ilmin hazzını her kese içirdiği için, dahîye kızdılar.

Dr. G. Le B. bu kısık ve korkak seslere , başını çevirib bakmadı, gitdiği yolda , bütün hızile yürüdü. Yolunu, koyu karalara boyayan ve Kendisini şaşırtmak isteyen karanlıklara te­

sadüf etdikce, yeni keşflerile yolunu aydın - latdı.Ve her müşkülü yen d i. Bu derin savaşile, yeni bir mekteb, yeni bir görüş tarzı getirdi . Bunun için , Dr. G. Le Bon bundan sonra , daha bir çok ‘ asırlar , büyük ışık olarak hür­

metle, malıabbetle anılacak .

19 - 12 - 931 FEHMİ RAZİ

Adabı mihaşeret halisleri

Musafalm ve Hanımların elini öpmek

« Société » hayatı ya‘ ni kadın ve erkek bir yerde toplana bilme, bizde yeni başlamış sa - yılır. Bıı hayatın ba‘ zı ka'ideleri vardırki adabı muaşeret kitablarında yazılıdır . Kitablarda bulunmayan ve ancak hissi selimin ta'yin ve tefattun edeceği hareket tarzları da pek çokdur.

Bu meyanda göze çarpan ba‘ zı solaklıkları yazacağız :

M ııs a fa lıa = E l s ık m a - Voltaire, Ma­

homet adlı piyesinde bir münasebetle musafa- hanın malıiyyetini pek güzel tayin eder ve şu söyleri söyler :

«Kelimeler,yüreklerin mütekabil temayülle­

rini ifade etmekden ‘ aciz kaldığı vakit eller , kelimelerin imdadına yetişir ve kelimelerin işini itmam edet» der. Fakat bu hareket evvelâ han­

gi tarafdan gelmeli ?. Küçük yaşda ve küçük mevki'de olan kimse, yaşça ve mevki'ce ken - dişinden yüksek olan zat, musafalıa için, elini uzatmadıkça kendisi bu harekctde ibtida’ iyen

bulunamaz.

Musafalıa hareketi da’ima yüksek yaşlı ve yüksek mevki'li olan kinişe tarafından sudur etmeli, küçük taraf b ı hareketi bir taltif ve bir iltifat olarak telekki etmeli. Karşı karşıya gelen bir hanımla bir efendi olduğu vakit yaş ve mevki'i ictima'i meVzuhı balıs olmayarak rnu-

safaha hareketinin mutlaka hanımdan başlaması lâzımdır. Bir hanıma takdim olunan bir efendi hanımın huzurunda hafifçe eğilerek ihtiram vaz‘ iyyeti alır ve hanım efendi elini uzatdığı takdirde hürmetle ve nezaketle bu eli sıkmaya hazır bulunur. Ba‘ zı cem‘ iyyetlerde bu nezaket ve hissi selim ka'idesine yabancı olan ba‘ zı beylerin takdim olundukları hanımların ellerini uzatmalarını beklemeksizin musafaha için kendi ellerini uzatdık'İarı ve gülüne oldukları ve hazır­

da bulunanların bedlerine gitdikleri, İngilizlerin meşhur ve beynenlmilel ta‘ birlerile [ Shoking ] oldukları görülüyor.

E l öpmeye gelince : yükse bir hürmet nişanesi olarak erkeklerin hanımların ellerini öpmesi ‘ adeti berri Avrupada pek müte‘ ammirr>

dir. Kadınlara yüksek derecede hürmet ve ne - zaket ibraz olunan Avusturyada , Almanyada Rusyada bu ‘ adet, pek eskidir . Fransada az , İngilferede daha az görülür . Kadın ve erkek mevzu ı balıs olduğu vakit yaş ve mevki‘ mes’- elesi yokdıır. Otuz yaşında bir Hanımın ba hu­

sus bir Hanım - ananın elini yetmiş yaşında ve en yüksek mevkili bir Efendi öperek hürmetini izhar edebilir ve ba‘ zan bunu yapmamakla adabı mü‘ a,eret haricine çıkmış olabilir . Şu kadar var ki takdim edildiğiniz ve bina’en'aleylı ilk d efa tanışdığmız hanım , size elini uzatdığı

(10)

5638 I Ç T I H A D

takdirde elini öpmek münasib olmaz . Bu eli hürmetle ve hafifçe sıkmak ve buna ta‘ zim inhinasi ‘ ilâve etmek lâzım ve doğrudur.

Hanımlar kendilerine bir zat takdim olunduğu vakit oturuyorlarsa ayağa kalkmadan musafaha ederler. Halbuki oturan bir erkeğe bir zat tak - dîm olunduğu vakit derhal ayağa kalkarak musafahayi ayakda yapmak lâzımdır.

Gene erkekler, kendilerine takdim olunduk­

ları gene kızların ellerini öpmezler .

Musafahaların ba husus Hanım efendilerin ellerini öpmelerin bizde mümkin olduğu kadar seyrekleşdirilmesi muvafıkdır. Çüııki en nezih ve en mühezzeb bir hürmet hissinin ifadesi ola­

rak eli öpülen bir Hanım efendinin zevci üze­

rinde bu hürmet ve nezaket hareketinin nâ hoş bir te'sir uyandırdığı ba‘ zan his olunuyor . Bilhassa iki cinsli ya‘ ni erkekli kadınlı cem'iy- yet hayatına yeni giren bizler eski ve eskimiş i‘tiyad ve i‘ tikadların henüz mu'annid huzu - runda bulunduğumuzu unutmamalıyız. Cenneti anaların ayakları altına koymakla dinimizin kadına yüksek bir ihtiram mevkri vermiş ol - masına rağmen biz bu hürmeti, izharda te’ en- niye mecbur olacak bir derkeye inmiş o ld u ­ ğumuzu onutmamalıyız.

A. D.

Ş İ l İR

KALENDER SÖZLERİ

Kimseden alınmaz mukni‘ bir haber , Kana‘ eller birer güman değilmi?

Hakikat sandığın ey gafil beşer!

Kendi uydurduğun yaları değilmi ? Binlerce herze var maziden menkul , Onlarla dimağın muztarıp, ma‘lûl, Mebde'in karanlık, me'adın meçhul, Bilmenle bilmemen seyyan değilmi?

Arzın mevki’ine bak da fezada , Sen, ben neyiz düşün sathı serada,

Dünyada, o muzlim darı fenada Varlığın yokluktan nişan değilmi,?

Eyice dikkat et şu maceraya, Bihude el açma artık semaya, Daima kan içen ehli şekaya O kudreti veren yezdatı değilmi?

Bu bahsin varsa da çok efsanesi, Hikmetsizdir hatta hakimanesi , En büyük delilin bir kum danesi, Şüphelerin birer umman değilmi?

Felâket varlıkta en bariz me’a l, Düşündükçe ye’se düşmemek muhal , Sa‘ adet mefhumu, o cazip hayal Göz yaşında , kanda nihan değilmi ?

Hakkile edenler hakka ri‘ ayet

Hakdan da görmeyor kerem, 'inayet , Hepsinin elinde kalan nihayet

Kup kuru bir zevki vicdan değilmi ?

Ey hükmü yok deyen aklın, iz’anın Varmıdır elinde başka mizanın , Mantıka yan bakan çürük bürhanın Kavi bir delili butlan değilmi?

Adını işittik darı na‘ imin , Azabım gördük fakat cahimiıı , Dünyanın haline Rabbi Rallimin Kendisi de bilmem hayran değilmi?

Tokadi zade Şekib

R E I Î A İ

İnsan için var olmadı yalnız bu kâ’inat Kevnin nizamı benzemez insan mizanına t Her zî hayata sa'yini ‘ aynen öder hayat, Mikrop da haki.dır Feleğin ihtimamına.

Fuat Hulusi

(11)

I Ç T I H A D 5639

EĞİLMEYEN BAŞ

Hakkın önünde eğil, zulınun önünde e ğ i l , Taçlar bile cihanda eğilen başlarındır . - Faruk Nafiz -

Dik başim gene yaşımın sarsılmayan tacıdır , Beıı alnınım üstünde yalancı süs istemem . Beynimin şimşekleri gönlümün kırbacıdır >■

Benliğim diz çökünce kendime«varım»demem.

*

Hakikatin önünde dag, taş dile gelirken ,

« Riya » nın perdesini çekemem suratıma . Yıldırım sür’atile hedefe yükselirken , Dizginine değmeyin , ilişmeyin atıma !.

&

Ruhumu sıkan ipin daraldıkça halkası , Coşub genişleyecek kıvılcımlı gür sesim .

Karşımda canlanınca ecelin şerbet tası , Zulme boyun eğmeden kaybolacık hür sesimi-

1 5 - 1 1 - 9 3 1 Sûzi Can

LACONIQUE ÉPOPÉE

Les jours impétueux et les nuits nonchalantes Marchèrent sur mon coeur comme sur le gazon Où fleurirait la Mort par des blessures lentes Et saignerait l’ennui lel un vide horizon.

Sur mes tempes en feu tes vibrances violentes Vivent, ô souvenir, sinistre diapason ;

Mon âme s’engrandeuille et la bonne saison De martyre verdit ses beautés accablantes.

V o is-tu ces vieux sanglots, amère solitude , Ton rebec soucieux et ta viole rude

Eparpillent des chants sur - ivre de mon san g.

Comme l’albe éternel d’une vièrge rêvée S’étoile à l’infini mon regret renaissant Et mon silence pleure une ode inachevée .

Paris 1905 Dr. AB. DJ.

Edebî Tenkid

Uyaniş mecmuasının 3 kanuni evvel 1931 nüshasında Faruk Mümtaz imzalı ve Sevdikle . rimiz ser levhalı bir nazmı okurken Orhan Seyfi

Beyin :

Ne Hind de ne Çin deymiş !

‘ Aceb nerdeymiş?.. neymiş?..

Aradığım meğerse Gönlümün içindeymiş.

satırları gözümüzün önüne geldi . Zemanımızda yetişen gençlerin çoğu okumak değil, yazmak hevesine kapılıyor. Okusalarda okuduklarını yazıyorlar . İşte ( Sevdiklerimiz ) manzumesi , okuyun ve hüktıı ed in :

SEVDİKLERİMİZ

Ne Hind dedir , ne çin d e . Bizim sevdiklerimiz , Çitlenbikler içinde . Kimi yaz kadar olgun, Kimi bahardan solgun, Hepsi başka biçimde..

Uyur sevdiklerimiz , Çitlenbikler içinde . Tali‘ alınma yazar , Çitlenbikden bin mezar.

Ne Hind dedir, ne Çin de, Yatar sevdiklerimiz , Çitlenbikler içinde .

Halid Fahri Bey üstadımız bu yarım yalak kopyeleri « İntihalleri » demek istemiyoruz , nasıl şi‘ ir diyerek kabul ediyor ve nasıl oku yu ­ cularına « şi‘ ir olarak » ‘ arz ediyor hayretdeyiz.

Bundan yirmi yirmi beş sene evvelki Serveti Fünun böyle yazıları sahifesi içine almayı hatı - rından bile geçirmezdi. Ferit Ali

*

(12)

5640 I Ç T I H A D

« Uyaniş » ın son nüshasında bulduğumuz bu şi‘ ir ise cidden ııefisdir . Yazanı tebrik ede­

riz. Yalnız son parçada « öttüren » kelimesi kötüdür. Onun yerine « inleten » denmekle gü -

zellik temam olur.

AKŞAM RÜZGARI

Bu hasret rüzgârıdır , kalbimden eser geçer , Gül yüzün hayalimden her denı gülümser geçer.

Ne zaman senin için yaşarsa iki gözüm Sanırım yüreğimden bir yudum kevser geçer ...

Gönlüme dolan akşam, gönlümü açan rüzgâr ,

*

Bir dilber eli gibi saçımda uçan rüzgâr . Ey içi bir hasretle yananlar; dinleyiniz:

Gurbeti kendisinde öttüren bir çan rüzgâr ...

8 - 9 - 9 3 1 Selâhattin Sait

HATIRALARIM

Niğde Hâfız Osman Mektebi

Bilhassa on yaşına kadar çok yaramaz bir çocukdum .

Büyük, küçük erkek kardaşlarım ölerek bi­

ricik erkek evlad olduğum için anamın, baba­

mın müfrit sevgileri beni pek şımartmışdı . Gâliba bir yerde daha söylediğim gibi çocuk terbiyesinde en tehlikeli âmil ananın, babanın t aşğın şefkatlerini çocuklarından gizleyeıneme- leridir; çocuklara karşı sevginin en eyisi ken­

dini saklamaya muvaffak olanıdır. Bir cocuğu, her fenâ hal ve hareketinde müsamahaya nıazlıar eden şefkat sevilen çocuk için pek za­

rarlı bir za‘ afdır . Tedkik edilse* ia mezarın kenarına kadar götürdüğümüz bir çok fena i‘ tiyadların, beşik etrafında emeklemeye baş - ladığımız .günlerden ¡‘ tibaren anadan, babadan gördüğümüz müsamahaların mahsulleri olduk­

ları anlaşılır.

Okutdurmakdaıı ziade bir kaç sa‘ at yara - ınazlıklarııııdan kurtulmak için beni beş yaşında evimizin yanındaki mahalle mektebine gön -

dermeye başladılar; fakat , delik bir kafese konulan kuş orada pe kadar durur?

Ben nıekteble ev arasında mekik gibi işle­

diğim için maksad hasıl olmıyordu . Babamın muvakkat bir me’muriyetle Aksaray kazasında bulunduğu' esnada tehlikeli yaramazlıklarda bulunduğum için annem beni bir uşakla evi - rnize hayli uzak olan ( Hafız Osman mektebi ) ne göndermeye mecbur oldu.

Komşu mektebin komşu hocası mektebe okumak için değil , bir iki sa‘at olsun evden uzaklaşdırmak ıııaksadile gönderildiğimi bildi - ğinden bir şey okutmuyordu, ben evdeki kilit­

siz bir saııdıkdaıı kıymetli kumaş parçalarını alarak Hocaya götürdüm ; o da ders yerine bana,îsti‘ mali galiba o sıralarda ‘ umumileşmeye başlayan cıgara kâğıtlarının boyalı ve yaldızlı kapaklarını veriyordu, yani Hoca Efendi, beş yaşında bir çocuğun ma'sum elile anamın san­

dığından kumaş parçaları çalıyordu.

Hafız Osman mektebinde böyle kumaş ve ihmal mübadelesi ile geçişdirmek mümkin ol - madığından artık okumak işkencesi başlaya - cakdı. Mevsim kışdı; yalnız çocukların nefes­

lerde ısınan , iki, iiç ay evvel iki penceresine kaba kâğıtlar yapışdırılarak hava girmek hak­

kından , güneş aydınlatmak lutfuııdaıı ınen‘

edilmiş olan bu mektebe girince âdeta koyu bir karanlık içinde kaldım . Yavaş yavaş gözlerim alışarak etrafımı seçmeye başlayınca insan şeklini bozacak derecede şişmanlığı , merhametinin azlığı , cezalarının şiddeti ile Niğde ııin bütün çocuklarını, yalnız mektebde, değil, evlerinde, anaları kucağında ve hatta rü’yalarında bile korkutan Hafız Osman , sol tarafında küçüklü , büyüklü yılan dernği gibi duran değnek yığınını, sag cihetinde mektebin tavanına kadar yükselen sırıkları ve duvara asılmış olan falaka yi gördüm, önde giden uşak Hocaya :

( Bekir bey zâde Ilasan efendinin oğlu de­

yerek beni takdim etdikden sonra : ) validesi Hanım ellerinizden öpüyor ve evlad kendisinin dir diyor d ed i.

(13)

1 0 T I H A D 5641 Hoca — Bekir Bey zadenin oğlu mektebe

böylemi başladılır ? dedi .

Uşak hocanın maksadını anlayarak :

— Tabi’ î, dedi, böyle başladılmaz , fa k at, babası burada değil, gelince ‘adeti yerine g e ­ tirirler [1].

Hoca: ( pek âlâ gel bakalım ) diyerek öp­

mek üzre elini bana uzatdı.

Bu büyük ve pürüzlü eli, diş çekmek üzre ağıza yaklaşan bir kerpetene bakılan bir tevalı- hiişle bakarak öpdüğiim için Hafız Osman :

« bu ne kadar vahşi çocuk ! » dedi ve teveh - hüşüınü izâle etmek için rahle üstündeki bir demir çivi başını göstererek :

« Ananı da, dayılarını da hep burada ben okutdum, hattâ büyük dayın Lutfu bey der - sine çalışmadığı için kulağını buraya mıhla - mışdırn . » diye lâ tif! bir latifede bulundu ; fakat ben ciddî olarak kabul ile daha ziayde tevahhuş etdim ; çünkü sopalı, sırıklı, falakalı hocanın kulak çivilemesi de pek mfimkin gö - Tünüyordu .

Okumak başladı: ilk besmeleyi hayli ıztı - rapla çekdlm, Mertek [2] gibi (elif) den (y a y ) gibi ( y ) ye kadar harfleri Hoca ile beraber birer d e fa telaffuz etdikdeıı sonra ilk kıra’at hitam buldu. Kendisine yakın bir sırada g ö s ­ terdiği kara ve tozlu bir koyun postu üstüne oturdum. Sırık, değnek ve falaka bir iki sa‘ at içinde vazifelerini şiddetle ifa etdiler . Hoca

« Sarı giz dersine bah » deye iki kerre bağır- dıkdan sonra sırıklardan en uzunu havalanarak son sıradaki kızlardan hastalıklı, cılız ve dal­

gın bir kızcağızın tepesine in di; fakat bu yo - karıdan gelen belâ yalnız ona münhasır kal - 1 2

[1] O zamanlarda mektebe başlatdırılaıı çocuklar Hoca ve bütün mekteb talebesile akraba ve dostlardan teşekkül eden bir alayla İlâhiler okunarak götürülür ve babaları - nın içtima1 i m evkilerine g öre Hocaya çamaşır ve sa’ire verilir, nıektebu çocklarına üzüm , leblebi ve yağlı çörek dağıdılırdı .

[2] O zamanlarda harflerin her biri böyle garib birer vasıfla öğretilirdi .

m adı; sırık havalanınca üzerlerinde bir çaylak dolaşan piliçler gibi korkarak önlerindeki ko­

yun başlı ( j ) kafalara, badem gözlü (^ )s a t - lara bakan iki çocuğun mini mini başlarını - da zedeledi.

Falaka: yeşil kâğıt üstüne insana benzer bir şekil yapmış olması cinayetine nasılsa ya­

nındaki çocuğun hokkasını devirmek, mürek - kebirıi dökmesi cürınü munzam olan sevimli bir yavrucuğun çorapları da çıkarılan ayakla - rıııı Hocanın kızılcık değneklerine arz etdi .

Hafız Osman çocuğun ayaklarına değneği indirirken:

« Doğuz, bu yapdığın adama can ver b a ­ balım ! » deye haykırıyordu .

Hoca Efendi, Hafızlığa naınzed bir çocuğun ezber okuduğu üç sahifede iki yanlışından do­

lay! kulağını şiddetle çekip yarısına kadar yırtdı ve ( r ) yı ( ı r ı ) telaffuz eden bir kızın burnuna kamış kalemi sokub kanlar fışkırtdı.

Şu cezaların tatbiki esnadaki hislerini En - gizisyoıı un işkence salonuna getirilen bir ma‘

sumun korkusuna benzemek için biiyüdülmeye hiç de muhtaç değildi. Büyük fırtınaları ta'kib eden sükûnlar gibi bu işkencelerin çıkardık - ları figanlardan sonra mektebde d<jrin bir s ü ­ kût başladı, çünkü, bu vahşiyane fa‘ aliyyetden sonra Hocaya doymuş bir kaplan uykusu gel - diğinden duvara yaslanarak oturduğu yerde uyuyor ve çocuklar, bu canlı belâ uyanır kor- kusile hep susuyorlardı. Bu esnada ben, muz- tarib vücudumuzdan çıkan ruhlar gibi kimseye bir şey söylemeksizin mektebden kaçdım .

Bu maceraları anneme söyleyince artık beni bir daha bu mektebe göndermeyeceğini ütnid ediyordum. Zavallı kadın bu kanlı maceraları te’essürle dinledikden sonra :

— Ne yapalım yavrum, dedi, bizde o mek­

tebde , o Hocadan öyle cezalar göre , göre okuduk . O çocuklar suç işlemişler o cezalara müstahık olmuşlar, sen işlemez ve ceza gör - mezsin. Ben kendi kusurumdan dolayı hiç ceza görmedim. Hoca beni büyük dayına kalfa ta‘ - yin etdi , o dersini eyi öğrenmediği için bir

(14)

5642 I Ç T I H A D

kaç def‘ a elimin içine ikişer değnek vurmuş - du . «■ Hocanın vurduğu yerde glil biter . » derler.

« Hocanın vurduğu yerde gül biter » sözü e y i, fakat, o Hocanın parmaklarile bir çocu - ğun kulağı yırtılarak, diğerinin burnuna kalem sokularak kanlar fışkırtıldığıııı bizzat gördüm, bir günde bu ( g ü l) sözünde ne kadar hakikat kokusu duyabilirdim ? Henüz açılmaya baş - larken şiddetle örselenmiş bir çiçeğin inkişafın da ne letafet tasavvur olunabilir?

Bu Hocanın vahşî ve zalim cezalarından on beş , on altı yaşlarındaki kendi oğlu da masun kalmayordu ' O zavallıyı ‘ alel’ekser babasının ayakları ve sopaları altından, ferya­

dını duyan ( mektebin yanındaki) nalbantlar , demirciler gelip kurtariyorlardı.

Şefkate , himayeye en ziyade muhtaç ol - dukları bir çağda, bütün âtî mes:udiyyetlerinin sebeblerini, vasıtalarını öğrenmeye başlayacak­

ları mektebde çocukları, Musa Firavni neslin - den gelmiş gibi ma'sum çocuk düşmanı bir Hocanın sopaları altında inletmek (Tûba) saye­

sinde cehennem ‘ azabı çekdirmeye benzer . t‘ dam cezasına mahkûm bir mücrimin kaç- dığı zindana götürülmesini hatıra getirecek suretde, va‘ ni, uşağın sırtında tepine , tepine ağlayarak gönderildiğim bu mektebe devam etdirile bilmem mümkin olmadı, insanların dün­

yaya gelişleri gibi ağlaya , ağlaya geldim ve âhirete gidişleri gibi sakitâtıe savuşub gitdim.

Bu Hoca beni mektebden, okumakdan o ka­

dar nefret etdirmişdi ki Niğde de, ba‘ dehu İs - parta da mahalle mekteblerine devam etdirile- mediğimden babamın hatırı için ( Sınıfı mıilâ - zim şakirdanından ) ‘ unvanile Rüşdiye mekte - bine kabul edilerek , o zamanın ilk ınekteb derslerini, ya‘ ni ( elf be ) yi orada öğrenmiş ve Kur’andan iki, üç cüzi Muallimi salis nâmile sülüs yazısı Hocalığı eden meşhur hattat Melı- med Efendiden okıımuşdum. Ebubekir Hazini

SOLMAYAN OÜZELL.İKLLR

C*: y.

J *-^. J ç j y y r-y

u—t J JT f jU.

İİVU. ^ y t *1 6—^ f

■ * * ¥ ^ f

[ tfj.- ] Tercemesi :

Fena ahlakımı eyi gösteren dostların suh- betlerinden sıkılırım, bunlar ‘ aybimi lıııner ve kemal görürler ve dikenimi gül ve yasemen gösterirler. Aybimi bana gösteren şuh düşmen ve çafâk göz nerede?

^ y y v11, o. tkE

• -=-*■ jEa ¿U Ij JjJ, <,•

Istenilmeksizin dostun yanma gitmek edebe munafıdir, yoksa iştiyak ayağına kapı ve d ı - var mani4 değildir-

->3*^33 j 1 4r l *»>y ¿v ı

* • >=“ *■ y 3 Ju» ¿4- ~l t

Bu zemzeme hiç de şu'ur ve hisab eseri değildir;

bir kaç söz söyledim , söylemeliden haberim yokdur.

Mütala‘a :

Şa‘ irliğin ruhu bu beyt de pek güzel ta‘ rif olunmuşdur .

^ A■£* o1 yı ¿.i ,L-

. c ._ i» ¿İJ». yl ¿ t j j y ı y y f

Bundan daha ziyde kara bahtlılık olmaz , kı, başkalarının meclisi benim çırağımla ay - dınlatılmışdır. [Ben ise karanlık içindeyim].

Mes’ul imtiyaz Sahibi avukat İrfan Emin

[ İsmail Hakkı matbaası ]

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu yazı yolda yürürken kaldırım ta şlarına, ayakkabısının ucuna yahut etraftaki güzel kızlara değil, başını kaldırıp yanı başındaki ağacın dallarına

2011 The Exhibition of the State of North Cyprus .Atatürk Cultural Center Nicosia 2012 The Exhibition of the State of North Cyprus .Atatürk Cultural Center Nicosia.. 2012

kezi siklati, bu seyrekleşen fırkadan, daha kesif ve daha vasi' olan ve başka reisler tanıyan ve «Gentry» ye ecnebi nazarile bakan diğer bir fırkaya intikal

Boru çalındıkda veya işaret virildikde kaideten iki tarafa doğru birden cebhe büyültülür; hareket kumandanlarıyla icrâ’ olunduğu vakt dahi ol vecihle yani kaideten

…Millî mücâhedemizin en hâd ve elemli devri olan Sakarya Muhârebesinden bir az evvel artık sabrım tükendi ve henüz on yedi yaşına gelen ve genç bir

u s t a v e Boulanger'nin atölyesine girdi.Oradaki arkadaşlarından biri de yine meşhur ressamlardan GİrSme idi.Parisde on iki sene kaldı.Bu müddet zarfında atölyelere,

Gazimiz için en yük­ sek Kasideden daha mugaddi ve daha salim ve daha selâmetbahş olan bu üç dört kelime­ nin altına dikkat hattı çekerken çok derin bir

Her biri havadaki, denizdeki renklerden birile televvün etmiş kadar mütenevvi renk- de elbiseli, yeldirmeli hanımlar konuşarak, gülüşerek, kısa, esvabln kısa