• Sonuç bulunamadı

Karlı Dağdan Ses

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Karlı Dağdan Ses"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

E

istikbalde Din Ş a irlik Akademisi [ K ıt‘a ] Byroıı : eserleri Gazel Kahkaha ( Ş iir ) iki buğday hediyyesi Yıldızlar [Hikâye] Teııkid

Solmayan Güzellikler istibdadın yeni şekilleri

18 YAŞINDA

[ İÇİNDEK İLER ]

J. M. Guyau Dr: Prof. K. Sussheim Karlı Dağ Des Granges - A. D. Ali Hikmet R. Nah i d Hbubekir Hâzini Daudet-H. Hakkı Dr. AB. Djevdet Biiyiik şa‘irler Dr. G. Le Bon

Karlı Dağdan Ses

A b d u lla h D je v d e t in ş iir le r i — İntişar etdi — 183 sah ife fi: 1 lira._______

(2)

FELSEFE SANİHALARI

«Socialiste» terin sermayedarlığa karşı şedid kini ekseriya zenginlik arzusunun had bir şeklinden başka bir ma'naya delalet etmez.

M ü tteh id e’! A m erik a gibi servet kazanma­

nın nisbeten kolay olduğu memleketlerde Soci- alistler azdır. [1]

*

içtim ai vasfile. uıevsuf olau kanunlar ba‘- zan topların tahrib kuvvetine fa’ik bir tahrib kuvvetine malikdir. Bu veçh ile dirkiFransa- da ticarî B a h r iy y e d e günde 8 sa‘at çalışma kanununun tatbiki,böyle bir kararı kabul et- miyecek derecede zeki olan rakiblerin menfatma Fransanm ticarî bahriyyesini ınahv edecekdi . Bu kanunun ilgası lâzım geldi.

[1] 2ö4 numurnlu İCTİHAD da, Şimalî Amerika’nın Harvard Darülfünunu felsefe Profesörü W .E. Hockîng ' ile sohbetimizi de okuyun.

A.D.

TASH İH

G eçen n ü sh am ızın 5 5 8 2 inci sa h ife-

sin in 5 inci satırın d a F ran sızca k elim e­

sin d en sonra scarabé k elim esi olacak .

G ELEC EK N Ü SH A M IZD A :

Y aşa m a k hakkı

D r. Kaya

G ürültü ve y en i h ayat Dr. N. Fehm i

“İçtihat„ın 23 ve 24 üncü sene

lerinin koleksiyonları

Birkaç tam kolleksiyon var,

her senenin kolleksiyonu için

2 V2 lira gönderenlere ta‘ahud-

lü olarak gönderiyoruz.

23 iincü sene kolleksiyonu 16 salıifeli 24 nüshadır; 24 üncü senenin kolleksiyonu 21 nüs­ ha olarak tamdır]

Ak lı Selim

YAZAN: M eşh u r Ftalıib .1. M eslier

Tercüme eden:

Dr. A BDULLAH D JE V D E T

5 2 7 Sah ifelik bu kitap son zam and a

arab harfleriyle b asıla n kitapların en

ca n lısıd ır . M ütercim inin hakikat ‘aşk ı ,

tercü m elerin d e d e görünü yor. « Bu ter­

cüm enin m evzuû bir ‘ub ud iyet ve ‘ib id et-

dir » diyor.

« VOLTAİRE » hiç bir şe y « M e sli­

er » nin kitabının y â p tığ ı te ’sird en fazla

te ’sir y ap m az diyor. D ’A L E M B E R T ,«V ol-

taire » e y a z d ığ ı m ektu pd a « bu kadar

a z kuvveti zahire ile bu d erece büyük

t e ’sirat h u su le getiren y a lın ız top baru­

tunu biliyorum » diyor. « Aklı Selim » i

o k u yu n , m utlaka ok u yu n , hür olm ak,

« en erg ie » k ayn ağ ın ı y ü reğ in izd en b a ş­

ka bir y erd e b u lm am ak istersen iz bu ki­

tab ı okuyun . H akikatden korkm ayın, o

g ü zeld ir, iyidir, kerim dir, sizi karanlık-

dan ışığ a getirir. « M eslier » yi okuyun.

5 2 7 Sah ifelik ve g ü z e l m ü celled kitabın

b a h a sı y a ln ız 150, c iltsiz 100 Kuruşdur .

Ayni kitab y en i türk harflerde d e g a y et

n efis olarak D ev let m atb a 'a sın d a b a sıl -

m iş d ır : bu ta b ‘ 5 4 8 sah ifelik d ir . Rahib

M esliern in bir resm i b a şın a konm uşdur.

B unun fi‘atı 135 kuruşdur. S p arişlere 2 0

kuruş p o sta ücreti ‘ila v e o lu n u r .

Glisero fosfatlı Şark Malt

„ Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede imâl edilmektedir. Deposu Ekrem Necip ecza deposu

(3)

Pays étrangers

Pour un an: 2 D o la rs

hdition spéciale: 3 Dolars.

a d r e s s e "Idjtihad,, Constantinople Téléph: St. 865 xxvième ANNÉE

1 M ars 1931

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, E D E B İ, İKTİSADİ

No: 316

Seneliği [24Nushâ] Türki­ ye için 2 1/2, Alâ kâğıd-

lıst 5 Liradır

İDAREHANESİ

Cığaloğiunda İçtihad Evi . Tarihi Tesisi:

1904 — Genève. Yirmi altıncı sene

1 Mart 1931

İSTİKBALİN DİN YO K LU Ğ U [*]

LTRRELIGION DE L’AVENIR

YAZAN: j. M. GUY AU

H _ O kunacak olan bu kitab ahlak ve

E sthétiqu e hakkında n eşr etm iş o ld u ğ u ­

m u z d iğer iki kitaba sıkı sık ıya b ağlan ır.

B izce h iisn î his, kendi k end in i, kendi

kudretini ve derunî a h en gin i d u ym aya

v a sıl olan hayat dem ekdir: G ü zel, h a ­

y atı, ‘ayni zam a n d a üç şek il a ltın d a,

yan i (h issiy y et, idrâk, irade ) şek illeri

altın d a tenbih ed en ve bu ‘um um î te-

n ebb üh ün , bila v a sıta , şu'ura g e ç m e sile

haz h u su le getiren bir intikal [P ercep ­

tion] y a h u d te ’sir [ A ction ] d ey e ta ‘rif

olun ab ilir. D iğ er tarafdan ahlakî h is ,

b izce ‘ameli velııdiyyet ini duym ak d e ­

recesin e v a sıl olan son d ereced e ıııüte-

vettir ve müttesi* hayatdaıı tefrik o lu n ­

m az.

Bu v elu d iy yetin b a şlıca şek li başkaları

için u ğraşm a ve d iğer in san larla bera.

ber cem 'iy y et h alin d e yaşam ak k a b iliy e­

tidir. N ih ayet hayatın cem 'iy y etle y a şa ­

m a k abiliyyetinin b u ş u ‘uru g en işlen erek

m evcu d atın , y aln ız ş e ’ııî ve y a şa y a n m ev ­

cudatın d eğ il, nıüm kin ve m efkûr m ev ­

cudatın k âffesin e de şam il old u ğu vakit

d in î h is h u su le g elir .B in a ’en aleyh « E s­

th é tiq u e » in, ahlakın

ve dinin v a h d e ­

tini b izzat hayat ve hayatın ferdî yah u d

içtim a'î

m uhtelif tecelliy y a ti fikrinde

ararız.

[*] Baş tarafları 310, 312, 313 ve 3l4 üncü sayı­ larımızda.

Bu eserin birinci k ısm ın d a s o c io lo g i-

a ’î m y th o lo gia n ın m e n şe ’ ve tek âm ü lü ­

nü g ö ste r e c e ğ iz . D iğ er k ısım la rın d a , d i­

ne e sa s olan ve dini felsefe d e n tefrik

ed en e fsa n e v î [M ythique] yahu d hayalî

[im aginatif] ‘unsur bertaraf ed ild ik d en

sonra y in e sociologia'î nokta’i nazar

in cihanın « inetaphysqne » izahı için ,

en g en iş ve ‘akla en yakın nokta'i nazar

kalub k a la m a ya ca ğın ı anlam ak iste y e ­

c eğ iz. [1]

11] Auguste Comte un sociología ya ver­ diği ehemmiyyet m alum dur. Métaphysique den nefreti sebebile , Positivisme in vazi‘i, münhasıren beşerî bir kıymete irca‘ etmek iizere bu ‘ilimden cihanşümul ve kêvnî[Cosmique]

ehemrııiyyeti ııez‘ etdi.M.M.Spencer, Lilienfeld, Schaeffle ve Espinas Aug. Comte un sociologia- siııi tevsi* ederek İçtimai kanunları tevsi* et- diler ve gösterdiler ki her yaşayan ‘uzviyyet, rüşeyuıî bir cem‘iyyetdir, her ceırıMyyet de bir ‘uzviyyetdir.Fakat ırıu‘asır filosofía beraber daha ileriye gidilebilir ve socialgia ya meta­ fizik! bir vus‘at [ portée ] atf olunabilir. Alfred Fouillée diyor: madem ki biologia, ve socio- gia biri birine bu kadar sıkı bağlıdırlar bun­ lar içim müşterek olan kanunlar tabi‘atın ve müfekkirenin en cihanışüınul kanunlarını bize keşf etmezler mi? Bütün kâinat dahi, teşekkül halinde bir cem* iy yet, hazırlamakta olan vasi‘ bir şu‘ur birliği , birbirlerini arayan ve yavaş yavaş buluşan iradeler te‘avünü değil midir? Ecsamda, görülmiyen [ Invisible ] lerin toplanmasında müessir olan kanun şüb- lıesiz, cemlyyetde ferdleriıı toplanmasında müessir olan kanunun ‘aynıdır ; ve sözde na kabili taksim zerreler dahi zaten cem‘iyyet- ler değil inidirler. İş bu merkezde olsaydı, bütün beşerî ‘ilimlerin tetevvücü olan ‘ilmi

(4)

5592 İÇTİHAT

III.— İstikbalin dini hakkında in tişar e t­

m iş o la n bir çok y en i eserlere karşı ç ı­

karm ak istem iş o ld u ğ u m u z bu istik b alin

din yokluğu k e lim esi üzerin de a ld a n ­

m am ak e s a s ı k ey fiyy etd ir. Bu m u htelit

ese rler b ize, bir su ’i tefeh h ü m d en ileri

g e le n i'tilaf fik danları[E q uivoq ue]iizerine

istin ad ed iy or g örü n d ü ler.

içtima'î, günün birinde, en yüksek düsturla- rile cihanı hayatın sırrını bize tevdi1 edecek, dir demek doğru olurdu... Sociologia, kâ’inatm hususî bir tasvirini, teşekkül halinde bulunan, bir yerde muvaffak olmayan , bir yerde muvaffak olan mihaniki-kuvveti adalete, hayat için mubarezeyi tedricen uhuvvete tahvil etmeye sa‘î bir cem'iyyet olarak derpiş edilen ‘alemin ‘umumî bir enmuzeciııi ‘arz edebilir . Iş bu merkezde olsaydi esasî ve bütün zihayat mevcudlarda f «Etre» lerde ]da­ imî olan ve ehval, şu‘ur nuruna girmeye mii- sa‘id olur olmaz meydana çıkmaya daima â- mâde olan kudret [ Puissaance ] yalnız şu keli­ me ile ta ‘rif olunabilir: Cem‘iyyet halinde yaşamak kabiliyyeti : S o c ia b ilité .»

A.Foullée La S c ie n c e s o c ia le c o n te m p o ­

r a in e , 2e édition, introduction et conclusion)A.

Fouillée,yalınız metafizikî ve ahlakî veludiyyetini göstermiş olduğu bu nazariyyenin dine tatbi­ kini yapmadı, dinî nokta’i nazardan bu naza­ riyyenin az feyyaz, daha az velud olmadığına kani'iz, bunu göstereceğiz.

D in in p sy e h o lo flia 'i e sa s la r ı hakkında

Lesbaseilles in cazib mekaleleri I le v tıe p h i­

lo s o p h iq u e de intişar etdiği vakit kitabımız

bitirilmiş ve kısmen basılmışdı. ‘Unvanından anlaşıldığı veçhile, müellif, bilhassa psycholo- gia’î nokta’î nazarda mevki* almış isede, daha evvel mevcud [Préfiguré] mutekaddim ve dini usture [Mythe] 1er ve mcnasik ile mü’cyycd olmak i‘tibaril,e içtima'i münasebetlerle ve ırıa'şe- ri intibakın şera‘itile de meşgul olmuşdur. Zan ederiz ki bu, dini ahlakla fazla karışdtrmakdır; ahlak, filhakika beşerin ma'şerî hayatı üzerine müessirdir; fakat din cihanşümul ma'şerî hayat üzerine de mii’essirdir ve bu hayatda eşyanın ayni zamanda fizikî ve metafizikî izahını arar Göreceğiz ki bidayetlerinde dinler, hurafi bir fizikdeıı başka bir şey olmamışdır ve bu fizikde kuvvetlerin yerine iradeler ka’iuı olmuşdu ve bu veelı ile sociologia’î bir şekil alıyordu.

E v v elâ bu eserlerd e a sıl d in ,g â h m e­

tafizik ile g â h a h la k ile, g â h bunların

her ik isile karışdırılıyor, ve bu karışdır-

m a sa y e sin d e zarurî d evam i id d i‘a o lu ­

nuyor. K elim elere haiz olm adık ları bir

m a'n ayı verm ek su retile d eğ il m idir ki,

m e sela M . S p en cer bilinemez - Incon­

naissable ü zerin d e yürütülen her n a z a -

riyyeye, ( sp écu la tion a ) din nam ı verir,

b ö y lece m etafizik le karışdırılan dinin e b e ­

dî d ev a m ın ı, bu nam verm eden, istin bat

etm ek k en d isin ce kolay olur;

Bu v ech ile gayri şu'uri [In con scien t]

ila h iy y a tcısı M . d e H artm ann g ib i bir

çok m u 'asır filo so fla r ,sa d e c e , büyük kü­

çük kendi sistem lerin e m ü ncer olan bir*

istikbal dini ta sv ir etm ek ig v a sın a a sla

m u k avem et etm em işlerd ir. Bir çok d i­

ğ erleri, ba h u su s liberal protestan lar

arasınd akiler, din ism ini « rationaliste

y a ‘ni ‘ak lî sistem lere verm ekdedirler.

[ devam edecek ] A. D.

BERLİNDEKİ GÜZEL SANlATLAR AKADEMİSİNİN ÜÇÜNCÜ ŞUBESİ

Ş V İK L İlv Ş U ‘BESİ[*]

Alriıanyada ediklerden miirekkeb bir aka­ demi tesisi bir çok defa düşünüldü; hatta Al- manyamn en büyük alimlerinden bazısı bu fikri lâyihalarda, nutuklarda hararetle tavsiye ettiler. Lâkin bu fikrin lıayyizi husule gelme­ sine mühim bir engel vardı ki o da 1918 yılı­ na kadar Alınanyanın muhtelif memleketlerinde türlü türlü derecelerde mevcud ııim mutlak ve hükümdar ve hanedanı menfaatine mahsus idare usulü idi. Bu hanedanların ba'zısı vo bahusus en kuvvetlisi olan Prusya kralları muharrirlerin keskin kalemlerinden epiyi kuş­ kulanıyorlardı. Son Alman impratorıı ikinci Wilhelm -bazı istisnalardan sarfı nazar- zama­ nının alman edebiyatını hoş gömüyordu; en ziyade sevilmiş asri alman ediklerini kendin­ den uzak tutarak her tarafdan alkışlanan pi­ yeslerinin Prusya krallığı tiyatrolarında sahne­ ye konulmasına mâni* olmuşdur.

[.] 313 üncü sayıda bir çok tertib sehvile çıkan nıe- kaleyi musahhalı olarak tekrar dere ediyoruz. [İctihad]

(5)

1918 teşrinisani inkılâbı alman edebiyatı için büyük bir hadise oldıı. İnkılâb, ediblere o vakte kadar mahrum kaldıkları resmî takdirin bahş edilmesine ilk kademe oldu, Birçok mü­ şaverelerden sonra 1926 da Berlindeki Giizel San‘tlar Akademisine bir üçüncü şu‘be ‘ilâve olundu ki o da Şairlik Şubesidir. ( ikinci şube Musiki Şubesidir). Te’sis zamanında dört â‘za varken 1926 da 26 â'zaya malik oldu ve 1928 de a‘za adedi 31 e iblâğ edildi. Bir vefatla şimdi 30 dur.

Şimdiki 30 âza resmen iki kısma ayrılır : ilk kışını Berlinde oturanlar ( 11 edib ); ikinci kısım taşrada oturanlardır (19 edib),Anla-ilan alman edebiyatı devletin payitahtında henüz toplanmadı. Berlinde oturan âza Daeubler, Döbliıı, Leonhard Frank, Fulda, Ricarda Huch, Georg Kaiser, Bernhard Kellermann, Loerke, Heinrich Mann, von Molo, Stucken ; taşrada oturanlar Bahr, Halbe, Gerhart Hauptmann Hermann Hesse, Kolbenheyer, Thomas Mann, Mombert* Forten, Ludwig Schaefer, Schickele, Schmidtbonn, Schnitzler, Wilhelm von Scholz, Karl Schönherr, Stehr, Emil Stauss, Fritz von Unruh, Jakob Wassermann, Franz Werfel dir- Ier. Bunlardan 7 si şimdiki Almanyanın dişa- rısında doğmuşdur: Schickele: Alsasda, Schnitz­ ler: Viyanada, Bahr Avusturyada kâin Linz şehrinde, Schönher: Tiroldaki AXams yani Aksams adlı yerde , Daeubler : Triyestede , Werfel : Pragda , Kolbeheyer : Budapeştede ; âzadan 3 kişi esâlet rütbesini ha’iz ailelerden­ dir; bunlardan biri, von Unruh, pek eski ve maruf bir asilzade ailesine mensubdur. Bir âza, Ricarda Huch* kadındır.

Aza olan ediblerin şöhreti hep bir ayarda değildir. En meşhuru Gerhart Hauptmanııdır. 1862 de doğmuşdur. O sırada Fransada, Rus- yada iead olunmuş ve bu memleketlerin pe­ şini ta‘kiben 1885 de Alınanyada da ciddi­ yetle başlayan naturaüst yani tabi4ilik mekte­ bi reislerinden olmuşdur. O zamandan şimdiye kadar ardı arkası kesilmez fevkalâde bir faa­ liyet ve lıallâkiyet ibraz ediyor. En ma‘ruf eseri Çulhalar i Die W eber) dir ki 1892 de sahneye konularak cihan edebiyatında tanın- mısdır. Hauptman eskiden saray ınehafili tari- zatma hedef olmuşdu. 1926 da Akademinin Şairlik şu‘besine girmek istemeyüb ancak 1928 de girmeğe razı oldu.

Hauptmaıından sonra Almanyada ikinci edib Thomas Mamı sayılır kı 1901 de çıkmış

olan Die Buddenbrooks namlı bir romanda doğ­ duğu Brem şehrindeki zengin bir tüccar aile- sininin kibarlık zirvelerinden diişmesile inhitat devrelerini harikulâde zengin levhalarda tasvir etmişdir. Neşriyatının alenî tebcili olmak üzere 1928 de Nobel mükâfatını aldı; bunu alırken bütün alman cdiblerini arkasında brakmışdır.

Şairlik Şu‘besinin bir çok alman mehafilin- de sevilen diğer meşhur âzası Bahr , Halbe , Fulda, Ricarda Huch, Heinrich Mann (ki Tho­ mas Mannin ağabeyidir). Schnitzler, Wasser- man dirlar.

Yeni alman edebiyatının alınanlara mahsus bir çok hususatı vardır. Bunun içinde öyle eserler var ki arzeyledikleri intibalar bir ec­ nebi muhite uymaz, izhar ettikleri hissiyatı da almandan gayrisinin canına kolayca sinmez.Bu sebebe mebnidir ki alman edebiyatının bazı eserlerini her büyük memleketin diline tercü­ me ettirip neşretmeğe en cesur ve becerikli kitapçı bile kalkışmayacakdır. Kudret sahibi kavmlardaıı cinsce, atvarca almalılara en ya­ kını îngilız kavimdir. Bundan uıa‘ada şimalî Amerika Müttehidesi ahalisinin kesif bir taba­ kası, iktisadi, siyasî esbabdan dolayı Alman- yadaıı Aınerikaya hicret etmiş efradın ailele­ rinden ibaret olup alman edebiyatına merak­ ları vardır. İşte bu sebeblerden meşhur alman üdebasının pek çok eserleri Ingilterede veya Amerikada İngilizceye tercüme ve İngilizcede neşr olunur. Gerhart Hauptmannm İngilizce külliyatı vardır. Viyanada yaşayan Arthur Sch­ nitzler tiyatrolarda oynatılacak küçük dramlar, muthikeler ustasıdır: hemen bütün eserleri bir bir İngilizceye tercüme edildi. - 1917 deki Rus inkılâbından beri bilhassa Heinrich Mann, Wassermann , Gerhard Hauptmann, Thomas Mann, asrî ediblerin bir çok eserleri başdan başa Ruscaya tercüme olunur. Rusyada,Alman ediblerinden Heinvich Mamı ile Wassermann en ziyade rağbete mazlıar olurlar.

Berlindeki Akademiye mülhak Şairlik şu­ besinin tuhaf bir ciheti, vardır dır ki o da vec- hi tesmiyesidir. Yeni Almanyada d’Aıınunzio kâ‘bmda muazzam bir şair yokdur.Şaşılacakmı? Almanya ahalisi 1850 senesindenberi maddî inkişaf lıusuline dört el ile çalışarak Alman- yanın şairlik istidadı za'ıflaınaya ve eski Al- manyanın bu coşgutı punarı his olunacak dere - cede kurumağa yüz tutdu. Yine son iki nesil esnasında Almanyada itibar kazanmış şairler meyamnda şunlar zikre şayan görülür :

(6)

5594 İÇTİHAT

Baron von Liliencron (1844-1909) , Rihard Dehmel (1863-1920), Arno Holz ( 1863 -1929) Stefan George (1868 de doğmuşdur). Hugovon Hofmansthal (1874 -1929 Sainev Maria Rilke (1875 -1926). Bunlardan son ikisinin Alman dilinin hâkim olduğu memleketlerin dışarısın­ da da hatırları sayılır. Von Hofmannsthal Viya- nalı idi. İyi tiyatrolar yazdı. Rilke Pragda doğdu,epi bir müddet meşhur Fransız heykel- traşı (Rodin) in hususî kâtibi iken fransızca parlak şiir yazmağa kadir olmuştu. Avrupanın her tarafında, Almanyada da son yüz senede muharrirlerin adedi o kadar çoğalıyordu ki eyilerini seçmekte zahmet çekildi. Tiirkçede muharrirlerin eyisine edib derler. Almancada 19 uncu asırda güzide muharrirler için ayrı ad yokdu. Lâkin aşağı yukarı 1900 yıhııdan- beri Almanyada tarihi edebiyat uleması Alman edebiyatı üzerine

yazarken edib yerine şair (Dich- ter) demeğe baş­ lıyorlardı. Birçok üdeba uzun müd­ det bu yeniliğe iştirak eylemek istemiyorlardı.

Nihayet haysiyetlerini muhafaza, ve etraf­ larında görülen adilik üzerinden irtika için

atiyen Edebiyat Şubesi mi, Muharrirler Akade­ misi mi denilecek ? Yoksa şair yeni manasın­ da mı kullanılacak ? Mühim görülen bu sua­ lin cevabı henüz belli değildir.

Zeyl olarak şunu da arzedelim ki îngiltere- de Glasvvorthy gibi yüksek ufuklarda cevelan etmekle ziyade ulvî tabirlere müracaat eyle, mek cazibane, hayal perver bir lisan kullanan bazı naşirlere son zamanlarda şair derler.Rus- yada nesir yazan muharrir hakkında şair denilmesi caiz görünmez. Gene fevkalâde bir taltif ve milletin payansız muhabbetine nişane olmak üzere Rusyada da nadir bir istisna bel­ ki biricik istisna var: Gogol, ki Revisor na­ mında muthikesi Rusyanın en meşhur piyesle­ rinden oldu ve Ukrayna çöllerinde sabıkda yaşanılmış vahşiyane hayatını zemin ittihaz eden bir diğer zarif, şairane hikâyesi, bir va­

kit bütün Rus mekteblerinde ez­ berleniyordu . Fransada, Ital- yada naşirlere şa'ir denilmez. KARL SUSSHEİM

F

^ 'T ^rvr ▼MAZLUM ÖLEN BİR ANNEYE ' T ' T ' 'T 'T' V VT T V V

P ü r te h a n ın u il y a şa d ın ııin ı k h u d a r u h ile;

l G izled in s e n y a r a n ı şe fk a tin e ben k an a d ım ;

y

Y utd un ı e fç ja n la r ım ı,s ih h a tın a z e h r iç d im , j

y

G ö z le rim d e u ç u şa n g ir y eler i a ğ la m a d ım . ^

^ «Karlı Dağdan Ses» den 27 Tein. 1917

GARB FIKRIYYATI

Alman edibleri içindekilere açık mektup yaz­ mak gibi çarelere de müracaat ile şair lakabını kabul etmeğe riza yüzünü gösterdiler. Prusya hükümeti de Güzel San'atlar Akademisine tabi bir edebiyat şubesini meydana getirmek arzu- sını fiiliyat sahasına geçirdiği vakit ( şa ir) vechi tesmiyesi kabul ettirilmisdir. Derlerdi ki neşren yazılmış bir eser iyi olmak şartile öyle kıymetdar şairane cihetleri vardır ki nazmen yazan ona belki yetişir, belki de yetişmez. Böylelikle güzide nâsırlere şair demek bütün cihan edebiyatı için fevkalâde ehemmiyeti haizdir. Almanyada ahali aralarında görüşür­ ken şair diye her memleketde olduğu gibi manzume yazan edib anlaşılır. Almanya ahali lisanı, el ele veren ülema ve üdeba istilahı- ııa[*] ilerde galebe çalacak ıııı ? Demek olu­ yor ki Berimdeki Akademinin şairlik şubesine

[*] Lehçesine demek istiyor. [ İçtihad ]

LORD BYRON U N E S E R L E R İ. TAHLİL

G hihl - H a r o ld un s e y a h a ti. ( Glıild Ila r o ld 's P ilg r im a g c )

Bu manzume dört mekameden müteşekkil­ dir; 1 inci ve 2 inci mekameler 1812 de inti­ şar etmişdir; 3 üncü ve 4 üncü mekameler 1816 da çıkmışdır. — Şair, kendisini, günün birinde, memleketinde ikametten bıkan genç bir çap­ kın olan Harold un yerine koyar. G önlü

lıa sta idi. Zevk v e e ğ le n c e a r k a d a ş la ­ rından u z a k la şm a k istiy o rd u ; d iy o r- İAr ki, d o n u k ve ratıl) g ö z le r in d e lıa‘- za n bir g ö z y a ş ı parlard ı; fa k a t v e k a r , g ö z y a şın ı d e r h a l g ö z ü n d e d o n d u ru rd u A d eta fe la k e te ım ite h a ss ır d ı... » Bina­

en'aleyh , ecdadının köşkünü , ve kendisini hiç bir kimsenin sevmediği memleketi terk eder. B rita n y a s a h ille r in in b e y a z k a ­

(7)

Harold, vatanına hisli bir veda* 1 2 3 4 5 sı'rile hitab eder . Beşinci gün Portegiz sahillerinde görü­ nür, bu sevahili ressamane tasvir eder, Bu meraleketde sâkin ehalinin esaretine a‘id ah­ lakî mülahazalar bu tasvire kanşdırılmış bu­ lunur. Karaya çıkar ve atla, İspanya vadile­ rine varır. Muhayyilesi, vaktile İspanyolların arablara ve fransızlara karşı yapmış olduk­ ları kahramanca muharebeyi nazarında yeni­ den canlandırır. Seville [*] ve sekenesinin dilberliğini sena eder. Dastanî bir eda ile hu­ ğa yarışlarını tasvir eder. Nihayet, seyahatma devam etmek üzere Cadix den gemiye biner.

II inci mekamede Yunanistana doğru yol almakdayız; Harold M in e r v e yi hayalinde canlandırır, topunun gülleleri Âliheııin, m abe­ dini harab etmiş olan L ord E lg in in hatı- resini tefin eder; geçerken «Leucade»ye[l], A c tiu m e [2] , zirvesini müşahede etdigi, Plinde » e [3] ve Dodone » a [4] a‘it bütün

efsaneleri hatırlatır. *

İşte şimdi Harold Thermopyles» dedir; Sa‘ir burada, müşte‘il kıta4larlar L co n itia s in ahfadını nazarda ihya eder. Manzarası ken­ disine şevk ve şetaret veren Istanbula gelir. Fakat da'ima esir Yunanistanı düşünür. Hiir- riyyet için şairane sunuhatma tekrar coşgun bir cereyan verir.

Bu mekame me’yus bir mélancholie » nin nağmelerile nihayet bulur. «

Ey faydasız

günler siir’atle geçiniz; artık bana ge­

tireceğiniz kalmadı, Çıinki zemaıı ru­

humu, kendisini mahzuz eden her şey­

den mahrum etdi ve gençliğim üzeri­

ne ihtiyarlığın bütün kederlerini dökdii.»

[*] S e v ille İspanya nın büyük şehirleriııdendir. [1] Yunani kadim ionien denizi adalarındaııdır bu gün adı Sainte - Maure dur. Bu adada mevcud sarp bir kaya göze çarpar ki Pdam mahkûmları bunun tepesinden aşağı atılırdı.

[2] A c t i u m Yunanistanm bir şehri ve berzahıdır; Antoine ve Clêopatra yı Octuve ve Agrippa burada mağ- lûb etmişlerdir. Bu deniz zaferde meşhur olmuşdur.

[3] Kadim yunanın şimalinde Thermopyle ile Epire arasında bir dağ . Apollon un ve Actium «Muse» ierin ya'ni ilhanı perilerinin mekamı idi .

[4] Epire şehirlerindendir. Bir mişe ormanı civa­ rında bir jupiter ma‘bedi vardı .

[5] Miladdan 480 sene evvel Sparte kralı, İran or­ dusuna karşı memleketini nıüdafa‘a etmiş ve Thermop­ yles de 300 Ispartalı ile ölmüşdür. Vatanperver kahraman­ lığı ile tarihde yaşar.

LORD BYRON

III üncü mekame bir daha görmeyecek ol­ duğu kızı A tlan ın müessir yadile başlar.Sonra Harold [ya‘ni Lolrd Byron], memleketinde me- raretlere gârk olduğunu ve tekrar denize çık­ maya karar verdiğini bize söyler. Bu d efa deniz seyahati kısadır. Belçıkaya, çıkar bir az sonra,Waterloo harbi nin cereyan etdiği sahaye vasıl olur, buranın, şayanı hayret bir derecede şa4iraııe bir tasvirini yapar; bir çok kıfa, deha­ sına hayran ve i4caz engiz tali'ine mutahayyir olduğu Napoleona lıasr edılmişdir.

Hırsı itham, K e rim T a b i ‘a l a iltica etmek için bundan istifade eder. R h iıı nehrinin mecrasını ta ‘kibeıı meııba'ına doğru çıkar, ge­ çerken, harab fakat henüz mağrur olan şehir­ leri zikreder.

d o b le n t [1] civarında M a r c e a u [2] nun namına yapılan ihramı göriir R e b in e allaha ismarladık der L e n a 11 gölünün sahillerinde tevakkuf eder. Bu «Paysage» 111 güzelliği şa4- irane bir arzu' T abfata teınessul etmek arzu­ sunu ilhanı eder: B e n tır tık , k e n tli k e n tli­ m e y a ş a ın iy o r ıım . Muhitimin Hr kısmı olu­ yorum...

« B a fjh tr, t l a ltja la r v e g ö k l e r , b e n im r ı ı lın m u n lıir k ıs ım tle ğ iJ m id ir le r ? n a ­ sıl k i b en tie o n l a r ı n b i r c iiz ’iy im .»

J.J.Rousseau nun ve L a N o u v e lle - H é lo isé

[1] Rhin havalisinde Prussia nin müstahkem bir şehri. Coblence de denir.

[2] Fransanuı meşhur Geııerallarındandır . 1796

Sambre - et Meuse ordusuna kumanda ettiği esnada harb kurbanı olarak ölmüşdür.

(8)

İÇTİHAT

ın hatırasını [*] ihya etdikdeıı sonra, gece zul - metini gölün üzerine yaydığı zamandaki inti - ba‘larıııı tahlil eder. Yıldızlara münacatı İngiliz şi‘riııin en ‘ulvî parçalarındandır. . . Fakat bu sükûnu bir kasırga ta‘kib eder.

« Ey gece brakki vahşi hıızuzata iş -

trak edeyim ve fırtınanın ve senin bir

kısmın olayım!. Fakat ey fırtına, insa­

nın yüreğinde kopan fırtınanın aynı-

mısın? Gökler, dağlar, ırmaklar,rüzgâr­

lar, göller! benim ruhum sizi anlamak

kabiliyyetinde dir! Fakat, ey fırtınalar

insanin yüreğinde kopan fırtınalar»

gibimisiniz ?

Tulu“ sükûnu getirir. İşte Rousseau yu h a ­ tırlatan sevimli G la r e n s şehri, sonra Lansanne ve Ferney. Nihayet, şa“ir Alpes dağlarını geçe­ rek Italia ya girer. Bu rnekame , kjiçîik Adaya bir veda“ ile başladığı gibi yine Küçük Adaya bir veda“ nağmesile hitanı bulur .

IV üncü mekame temamen İtaliaya hasrolun- ıııuşdur. Şa‘ir evvela Veııise de bulunur: Abi - delerini, « Adriaticjue »i terennüm eder. Venise den ayrılır ; şim di, o , sıra ile , P c t r a r q u e i n öldüğü A r q u a şehrinde;Tasse in felaketlerini ağladığı ve A rio s te u g ö z önüne getirdiği Fer­ rare şehrinde ; San‘at eserleri gözlerini kanıaş- dıraıo fakat D a n te yi nefy etmiş olduğu için tel‘in etdiği F l o r e n c e şehrinde ; Trasimfene şehrinde , Clitumııe gölünün sahillerinde Terni şellalesiniıı önünde; kadim şanını ve Sylla,Cesar, Pompée gibi kahramanlarını tebcil etdiği Roma şehrinde dir; Cecilia Metellaf**]nm türbesini se­ lamlar . Her harabe ona meşhur bir ismi h atır­ latır, ahlakî mülahazalar, zemanı hazırla muka­ yeseler ilham eder. Bir yerinde ınuhtazir «gla

-5596

[*] J ı ı l i e yahud L a N o u v e l l e H e l o i s e j.j. Rousseau nun, mektuplaşma tarzında meşhur romanı­ dır. (1769). Julie d'Etanges, miirebbisi Saint Preux tara­ fından başdan çıkarılmasına müsa‘id olur. Fakat iki aşık birbirlerinden uzaklaşdırıltrlar. julie M. de Wolmar la ev­ lenmeye icbar olunur . İzdivaç, ruhunu değiştirir , mü - kemmel bir zevce ve mükemmel bir valide olur. Wolmar Saint Preux yu tekrar evine getirir, julie ve Saint Preux mazinin hatıratına karşı mubareze ederler, julie idamesi mümkin olmayan bir rolden ölüm elile, zemanında, kur­ tarılır. Bu roman şa‘irane, aşk alud hissiyatı izharda bir

mübalağa ile doludur . A. D.

[**] Diktatör Syllanın, zevcesi Auguste devrinde, bu - nun için Romadan 2 kilometre uzakta Appienne yolu üzerinde vasi1 bir türbe inşa olunmuşdur.

diateur » hakkında meşhur bir parça; sonra di­ ğer bir yerde Colisee nin tasviri v.s.v.s.bulunur. Evvelkilerinden daha karışık, i‘tiraf etmeli, da­ ha ç e tin olan bu mekame Okyanosa muhteşem bir münacat ile hitam bulur.

[D.O. dan - A.D.]

--

---şMr

KAHKAHA

Bir kristal sürahi kırıldı mermerlerde.. Billur şakırtısile boşluklara çarparak Kayalardan dökülen dereler kadar berrak Bir kristal sürahi kırıldı mermerlerde .

İ z

İçer gibi sükûtu çığlıklariyle dere, Vurur gibi taşlara tannan bir bakır tası, Bir çıngrak sesiyle boşanan kahkahası, Porselenler dağıtır kan rengi mermerlere.

Çengel Köy — R. Nahid

ESKİ TARZ

GAZEL

İşit, terane’i ‘aşkı rebabı ‘aşkımdan, Meali firkati öğren kitabı ‘aşkımdan. Bu taze nağme’i hicranı ehli dil duysun Enisi ruhum olan iztirabı ‘aşkımdan. Şukufe zari muhabbetde jaleler yapdı O katralar ki saçıldı sehabi ‘aşkımdan. Dikenli bir güle ‘alemde minnet etmezdi Alaydı feyzini bülbül şarabı ‘aşkımdan NediroşuTe ki semti ııiğâre ‘aksetmiş Kopan şeraredir elbette tabı ‘aşkımdan. Ne cami Cem bana lazım ne şive’i saki TabPatım beni mest eyler abı ‘aşkımdan. Kemali cebrini ‘aşkın murad ise bilmek Ta‘allum et' oku Hikmet hisabı ‘aşkımdan.

(9)

( HATIRALARIM ) dan

— IKÎ BUĞDAY HEDÎYYESİ

Musul vâliliğinde bolundğum esnada , ( 1898-1901 ) , İstanbul Haham başısı Naum Efendiden aldığını husûsî bir mektupta, Musul- daki Haham başı vekilinin, rnâtûh ve âmâ olduğu kakkmdaki İhbarın ııe dereceye kadar doğru olduğu,mahreıııâne, benden soruluyurdu.

Derhal kısa bir cevap yazarak, hayli ihtiyar olan bu zatin zâfı basarı aıılaşılmakda ise de

rnâtûh, ve âmâ olmadığını bildirdim.

Naum Efendinin mektûbunu ve yazdığım cevâbı kimseye göstermediğim gibi, böyle bir mühâbere vukuunu da söylemedim.

Ertesi gün cundaya musâdif olduğundan beni uzun fâsılalarl zıyâret eden bu Haham başı vekili de geldi. Hakkındaki şehâdetimiıı isabeti derecesini anlamak için sözlerini dikkatle dinledim; ateh eseri his edemedim, fakat göz zâ‘fı pek ftşikâr idi . Bir aralık Haham başı vekili, cebinden buruşuk bir kâğat çıkarak, ayağa kalkıb : - Efendime bir hediyye getir­ dim, dedi •

Kimseden,alel husus Haham başı vekilinden hediyyeye muntazır'olmadıgımdan taaceiib ettim. Buruşuk kâğadı, gözlerine pek ziyâde yaklaş- dırarak ve yavaş, yavaş açıp içinde bir şey

arayarak, yanıma geldi.

— Hediyyeııı , çok küçük şeylerdir, yâ‘ııî iki buğday dânesidir , dedi ve yazı masasının yeşil çuhası üstüne koydu.

Bu iki buğday dânesi, dün «Mâtulı değildir.» dediğim adamın mecnun oldguna, iki şahit gibi göründüklerinden, Naum Efediye cevap yaz- makdaki isticalimden pişman olarak ve Halı- amin yüzüne dikkatle bakarak :

Pek âdâ, teşekkür ederim, dedim, fakat bunları ne yapacağım?

İhtiyar Haham, gâlibâ, başını göğsü üzerine eğerek pek çok uyuklamasından dolayı,uçları ön tarafa ziyadece bükülmüş olan uzun ve bem­ beyaz sakalını tutarak :

— Efendim, dedi bunların üstüne doksan kelimeli Tevrat âyeti yazılmışdır .

Buğdarları avcımın içine koyarak, bakdım. Yalınız, gözle degib gozliiklede bu yazıları seçemedigim için bir pertevsuz ile bakdım. Filhakika, düzgün ve okunaklı bir yazı bu­ lunduğunu görerek sordum :

— Bunları kim yazdı ? Dâîniz yazdım.

Ne zeman ? Diin .

Benim yaşım sizinkinin yarısından daha az olduğu halde;gözlüklede eyice göremediğim bu. yazıları siz nasıl yazdınız?

— Evvelleri gözliiksüz yazardım ; şimdi kuvvetli bir gözlükle yazıyorum.

Pirinç üstüne yigirmi beş kelimeli (Fâtiha) yazıldığı öteden beri eşıdilmekde ise de , ben görmedim. Gözlerinin zâfına şehâdet ettiğim bir günde en az yetmiş beş yaşlarinda ki Haham Efendinin buğday dâııeleri üzerine doksan keli­ meli bir Tevrat fıkrası yazmakta bulunmuş olması tuhaf bir tesâdüfdür .

O,zaman Musul’ca raârûf bir âlim olan bu ihtiyar, bir Haham olmayupda keşf ve kerâmet inhisarları altinda bulunan bizim şeyhlerden, âlimlerden birisi olsaydı, küçük yaşlardan beri hikâyelerini dinlemeye alışık olduğum için bu tesadüf, kim bilir, belki bana öyle bir hâdise şeklinde görünürdü !

EBÛBEKİR HAZIM

HİKÂYE «DAUDET.. den

YILDIZLAR

( Geçen nüshadan maba‘d ve hitam )

Hanımımın rahatını temin için yatağımın otlarını tazeledim, ve üstüne en yeni postumu serdim.

Onu yatırdıktan sonra ben de kapının önü­ ne oturdum. Damarlarımı yakan sevgi ateşine rağmen hiç fena fikirlerim yoktu.

Bu geceye kadar bana sema bu kadar de­ rin yıldızlar bu kadar parlak göziikmemişlerdi. Bu sırada kulübenin kapısı gıcırdadı ve o gö­ züktü. Uyuyamamıştı.. Hayvanlarımın rüyala- rinda içli içli melemeleri onu uyulmamıştı. A- teşin kenarında oturmak onu daha çok mem­ nun ediyordu. Omuzlarına kocuğumu sardım, ateşe biraz daha kuvvet verdim, sonra yan yana diz dize hiç konuşmadan oturduk.

Eğer gecenizi güzel yıldızlarla haşhaşa ge- çirdiseniz anlamışsınızdır ki biz uyuduğumuz saatde gecenin sükûtu inzivası içinde esrarlı başka bir alem yaşar. Bu alemlerde pınarlar daha güzel akar, yıldızlar insan gözlerinin sak­ ladıkları cünbüşlerine daha taşkın bir eda ve­ rirler. Bir kelime ile dağ kendi hayatını gece­ nin sessizliğinde yaşar ve güneşin ilk sırıtan

(10)

İÇTİHAT

ziyalarile boğar. Gecenin bü saatide insan elin den kurtulmuş ağaçlar pervasız dallanır ve geniş rahat çıtırdarlar. Güneş insanları yaşatır, geceleri de ruhsuz mevcudun canlılık saatle­ ridir. ( Stefaııet) bu esrarlı cümbüşten uyuş­ muş gürültü yapmaktan korkar gibi bana so­ kuluyordu. O sırada bir yıldız yerinden kaydı ve ufkun insanlara uzak karanlıklarına bir ateş düştü sanki....

Stefaııet:- Bu ne dir? deve kısık bir sesle sordu.

— Birulı cennete düştü hanımım dedim. İki­ mizde bir zaman başımız yukarıda olduğumuz vaziyette kaldık. Sükûtu yine o bozdu:

— Çoban size sihirbaz derler doğru mudur? — Hayır hanımını. Fakat burada yıldızlara çok yakın yaşadığımız için onların hayatını sizden daha eyi biliriz.

O hala yıldızlara bakıyordu. Omuzlarını örten kocukla tıpkı İlâhî bir çobana benzi­ yordu.

— Ne güzel diye içini çekti. Ne güzel.. Ben şimdiye kadar bilmiyordum. Çobanım sen on­ ların isimlerini bilimisin?

— Tabii hanımım. Şu sağda parlıyaıı büyük yıldız, büyük (Şarlemany) e (Saraziıı) harbini kazandırdi. Tam tepemizde tutuşan şu üç yıl­ dız... Ne güzel parlıyorlar değilini? Onun için­ de sizin göremeyeceğiniz.neler var ki ben gö­ rürüm...

Sonra etrafa serpiştirilmiş düştııeğo hazır bir çok yıldızlar. Bunlar allahın cennetinden kovduğu ruhlardır hanımım.. Fakat bunların içinde en güzeli solunuzda gördüğüm/, bizim yıldızımızdır. O da tıpkı bizim gibi arkadaşla­ rından uzak kalmış çoban yıldızı.. Bizim ruhu­ muz.

Sonra şu bir birini kovalıyan iki yıldızcık... Onlar her yedi senede bir evlenirler hanımım; her yedi senede bir gökte düğün olur. Çoban­ ların yalnız hayatına biraz gürültü biraz can verir bu düğün.

_ Nasıl çoban yıldızlar evlenir mi ?

— Tabii hamınım.... Ve ben yıldızların dü­ ğününü anlatırken onun rengini ay ışığından almış uykulu başı omuzuma yaslandı, yıldız­ lar kararıp gün yükselinceye kadar kaldı.

Ben ruhumun ta derinliklerini saran bir buhranla, fakat daima hörnıetle onun seyredi­ yordum. Etrafımızda yıldızlar yine esrarlı sii- zülüşlerile yerlerini insanların dostu güneşe bı­ rakmak için acele ediyorlardı. Ve ben öyle

5598

zannettim ki bu sırada yıldızların en parlağı en esrarlısı yolunu kaybetmiş ve uyumak için omuzuma düşmüştü.

Nakili: HİKMET HAKKİ

TAHLİL

KÜRKÇÜ DÜKKÂNI

Yazan: Yusuf Ziya. s. 45 —1931 Naşiri:İkbal kitabhanesi.

Ahlakî bozukluk üzerine,bina’en alyh ceuı‘- iyyetin yarası üzerine tevcih olunmuş bir ob- jeetifdir. Çıkan resmin çirkin olması maksadın güzel olmasına mani4 olmaz. Süheyla bir a’ile kızı, anası ve babası ruhanî zengiıılikden anla­ maz: Cemal Münir fakir fakat haluk ve yürekli bir genç; Süheyla ile aralarında muhabbet cere­ yanı var. Ana ve baba Adnan isminde kumarcı, serhoş fakat zengin bir genci daıııadlıga seçi­ yorlar, Adnan kayin valdesiniıı 5000 liralık mü­ cevheratını Berlinde satıp yiyor ve sonra ka­ yin pederinden de 500 lira alarak Süheylavi tatlik ediyor. Sonra Ekrem isminde bir güzel, fakat kof bir delikanlıya veriliyor;Siihevla, Na­ hiye müdürü olan zevcinin yanında bir köyde hamiledir, tokat yiyor, hakaret görüyor baba­ sının evine kaçıyor, v. s. v. s. bütün bunlar hep, ahlak ve irade za'ifiıkları gösteriyor. Ne mu'aşekada, ne ınuhasede de kuvvet yok. R o ­

m eo v e ju lie tte de Shakspearein ihya etdiği

ve ancak ölümle sönen aşk ilıtirakıyok.Buşübhesiz Yusuf Ziya Beyin ateşsizliğiııe ‘atf edilebilen bir noksan değildir.O Ba‘zı İstanbul muhitinin ahlak ve irade inkırazını görmüş ve göstermişdir. Hikâyenin kahramanı «istikbal a y a y a k a p a ­

n m a sın ı b ilen lerin d ir »diyor. Bir millet için

ahlakını takvie etmek ordusunu takvie etmek kadar beka şartıdır. Riyakâr, dalka’uk,vefasız, iradesiz, id eA lsız, bir millet ölmüşdür ve onu

4 İsa yi ınu‘cized em b ile ‘acizdir ihyadan.

TO R O S

M ersin G en çler m e c m u 4ası

Mersinde ayda iki def‘a çıkan bu mecmu‘a Anadoluda ve hatta bütün Türkiyede, müna- sil neşriyyatın en ruhlusudur diye biliriz.

(11)

Hele İktisadı

kısmı

çok özlüdür. Anlaşılıyor ki bu gençlerin içinde Fransız, Alman, İngiliz dille­ rini bilenler ve Avrupada ciddi tahsil görmüş olanlar var. Her nüshada Mersin ınıntakası- nın ticarî’ zira‘î, saııa'n vaz'iyyetini ‘âlâka- dar ve tenvir eden ciddi yazılar var. Şimdi elimdeki nüsha 20 şubat 1931 tarihli ve 6—7 numaralı nüshadır. G a z im iz M ersin d e adlî bir mekalesi nefisdir. Gazi bizde dalkavukluk, riyakârlık « eğik baş, lugatlı söz, süslü rii’ya- iar beklemiyor » diyor. Gazimiz için en yük­ sek Kasideden daha mugaddi ve daha salim ve daha selâmetbahş olan bu üç dört kelime­ nin altına dikkat hattı çekerken çok derin bir haz duydum. Gençlerin yüreği saf bir ayna olsun ki bakanlar orada gendilerini ‘aynen görsünler ve kıravatları bir tarafa çarpılmışsa görsünler. Hiç bir nazır, içinde bir kusur manzur olduğu için aynayı kırmamışdır.

T o r o s edebî ve ahlâkî kısmında İn g iliz g e n c i idealistd ir! ‘unvanlı bir tedkik var.

Üç meşhur Ingiliz,genci : F r a n k W ells,

K u intin H o g g , İ. B . C a rp en ter Ingiliz

gençliğini anlatıyorlar.

Yükselmiş milletler nasıl yükselmişler? bunu anlamak yükselmemiz için lâzımdır, « Géographique => ve « Physique » muhitin , bir milletin tekâmülünde mühim ‘amil olduğunu bilmez değiliz. B ahri M uhit in büyük bir mürebbî olduğu müsellemdir. Fakat te r b iy e

niıı, beşerî ve iradî tesis ve tanzimin hisse­ sini görmemek körlük olur.

L’É ducation des c la s s e s m o y e n n e s e t d ir ig e a n te s e n A n g le te r r e adlı kitabında Max L ec le rc bu hisseyi mükemmel göster-

mişdir. Bu kitab 1898 de basılmış ise de te- ıııamen yeni kalmaktadır. La F o r m a tio n

s o c ia le de l ’A n g la is M o d e r n e , kendisin­

den bekleneni vermemişdir.

Hulâsa: T o r o s uçıkaran gençler,yiirekden tebrik ve teşci* olunmaya lâyıkdırlar ve biz bütün ihlâsve hararetimizle onları almlarından, arkasinda şu‘le ve hararet yanan almlarından öperiz.

Dr. AB. Dj.

Solmayan güzellikler

jlU n® y 'f j i t r " j j i ji j i

* ^ * j>- j ^»- jf* 0,'jb

Derd çekenlere hayret ederim ki kendi nefslerındeıı bi haber oldukları halde bütün alemden haberdardırlar .

-U I y> Lâ t L* 1 ,y \ C— tj>-OU-, ¿UjTj, JJ; \ J'

Bu bağ güzedir amma yazık ki bagbanı, dalında bir gül ve yuvasında bir bülbül göremez .

1 -»¿V ¡h» ¿t*'

Bütün cihan dikenle dolu olsa yine aşıkm gönlü da’ima gülzardır.

I -U-t ji ^ o'y.

Tutînin kargadan aşağı tutulduğu dyara , Huoıa, şeref, sayesi düşürmesin .

• ^

Derler ki sabr mekamında taş yakut olur, evet olur fakat yürek kanile olur .

O J-ii! < S iJ ı i t / “ * > r >’

S o ' / j-Ü' c-ijli». li"

Sen ki Tabi‘atm serayı haricine eıkaımyor- dum ktiyi Hakikata nereden geçe bilirsin ?

jV> j

. Lr" ¿>T £ ‘ L-»

Behar gelir ve dostlan sorarsa , ey saba rüzgâr > de ki O güllerin cümelesi kuru ot oldu.

j y ^

Ey toprakdan çıkan gül, söyle toprağın içine konan yüzler ne oldular ?

«t/l *>j>. 3^* -T*" jri»" o'

-b •A'-t -İİU- «¡f* ¿Jy S * 1

Khalkin baştacı olan serverler’ şimdi, bak cümlesi ayak türabı olmuşlardir.

(12)

İÇTİHAT

‘A M E L Î R U H İ Y Y A T

I I I

M A‘N E V İ K U V V E T L E R

Disiplinsiz,kanuna hörmetsiz ve ahlaksız o - larak, medeniyete vasıl olmuş bir kavmın misali rnevcud değildir.

H

Bir kavm barbarlıkdan, ancak pek sabit bir ahlak iktisabile ç ık ar; bu ahlakı kaybeder etmez barbarlığa ‘avdet eder.

Harb bir daha isbat etdi ki bir milletin kud­ reti, zekâi terbiyesinden çok daha ziyade kvıv- ve’i ma‘neviyesinde mekîndir .

a

Cihan harbi, ezmine’i Tarihiyyede, ııiha’î muveffakıyyetin, generalların kabiliyyetlerine olduğu kadar ‘askerlerin mukavemetine bağlı olan, belki , yegâne , harb olmuştur . L u -

d e n d o r lf Harıratında , ordusunun kuvve’i

ma‘neviyyesinin kırıldığını gördüğü vakit kendisine, harbin kaybedilmiş ğördiiğiinü beyan ediyor.

*

Ma‘nevi rabıtalar maddi rabıtalar kadar kuvvetli olabilir. Vusulünü müteakib ölmeye mahkûm olduğunu bildiği C a r fh a g ıa ya. ihtiyarile götüren tr ir em e [*] üzerinde, tonsul Regulus [**] Carfhagıa ya ‘avdet edeceğine dair verdiği söz ile. zencirlerin bağlayamaya­ cağı bir derecede bağlı idi. Böyle insanlara ma­ lik olduğu müddetçe R o m a cihana hakim oldu .

t

‘İlmî kanunlar, her zaman en muhtelif ak­ vam nezdinde değişmez kalırlar. Ahlak . bihaks her devrin ihtiyaçlarına göre değişir. P a sc a l

[•] Kadın zemanm üç sıra kürekli kadırgası. A. D. [««] Regulus un kahramanane macerası ALFİERİ den tercüme etuıiş olduğum İSTİBDAD adlı kitabin 2 inci basılışının 145 — 146 met sahifesinde ber tafsil yazılıdır

İSTİBDAD i okuyun. A. D.

5600

tarafından nazari dikkate ‘arz edildiği veçhile, su'i ahlak ve fa z ile t, bir devrin içtima'î icaba-

tının ifadesi olduğundan bu icabat değişince bit­ tabi' su’i ahlak ve fazilet dahî değişir, Binaen aleyh

İctima'î ümurda P yrenee dağının beri taralında doğru olan bir şeyin Pyrenöe nin öte tarafında yanlış olması tabibidir .

*

Ibtida’i tabhatlerin mümeyyiz vaslı. Ucaları­ na kolayca terki ‘inan etmesidir.Hasselerin, il- calarında hakim olmayı ve bu veçhile' İngiliz - lerce seciyyenin en mühim haslatlarmdan sayı - lan S e lf - c o n tr o l u *ya‘ni nefse hakim ve onun murakibi olmak melekesini kazanmak için uzun terbiye , ecdadiyyı lazımdır.

i .

Hakikaten ahlakî insan bir fi‘I ve hareket icrasından evvel, ahlakile münakaşa da bulun - maya muhtaç değildir; kendisile istişare olunan ahlak, ‘umumiyetle kuvvetsizdir .

a

Muhariblerin kuvve'i ma'neviyyelerile ta k ­ viye olunmadıkları vakit toplar faydasız silah - lar olarak kalır.

* .

Ahlakî mesnedinim [ « Armatüre » ünü ] [*] gaybeden millet, her şeyi gaybetmeye pek yakındır.

a

IV

A H L A K IN M E N B A LARI

Hayata rehberlik eden, ahlak, kitabların ta‘lim etdiği ahlakın menbaMarmdan büsbütün başka menba‘lara m alikdir.

H

Maddi bir kuvvetin muvakkaten kabul et- dirdiği haricî disci pline [ haricî bir zabita ]

("] Armatür , bir makinenin ; üzerine kurulduğu ve bati denilen kısmile yan sütunlarının esasi hey’eti mecmu­ asın a verilen isimdir. Bu kelime çatı kelimesilede belki

(13)

bu kuvvetin zevalile nabud olur. Derunî bir iHiyad üzerine müesses bir disciplin, [bir m a ­ nevî zabıta ] bikakis bir kanuna, bir khııda- vende ihtiyaç olmaksızın paydar olur.

*

Eğer dinin ahlak üzerine çok te'siri olsay­ dı mütedeyyin kavmlerin en ziyade hüsııi ahlak sahihleri olmaları lâzım gelirdi; halbuki İspanyolların, Rusların dindarlıklarını medh eden bulunsa da bunların ahlakıyyetlerini , kim­ se pek medh etmez.

İt

Esasları cehennem korkusu ve cehennem ümidi olan bir ahlakı istifade perest ahlakın bir az aşağı şeklinden başka bir şey değildir. İlâ- hiyyunun bu keyfiyyeti çokdan görmüş elma- lan lâzım gelirdi.

*

Cehennem korkusu ve cennet ümidi üzeri­ ne müesses olan fazilet, meziyyetden temamen mahrumdur. P o r t-B o y a l in lâ'neti ilâhiyyeye düçar olmak dehşeti içinde yaşayan münzevî [ Solitaire] leri, hiç bir hürmete lâyik olmıyan sa’iklere tabi* bulunuyorlardı.

İt

Bu gün ta‘mim etmek iddiasında bulunulan temamen ‘akli « discipline » 1er grizî ilcaları zabt etmekden, ilelebed, ‘aciz kalacaklardır.

*

Ahlakın mümkin esasları hangi esaslar­ dır? İlahların korkusu mu. Bu gün onların cezaları pek uzak ve bu ğün az muhibdirler. Kanunların korkusu mu? Kanunlardan kolay kurtulunur. ‘Aklimı? ‘akla böyle bir rol atf edecek nadir Professeurlerden başka kimse yok; yegâne mü’essir ahlak itiyadların ibda‘ etdiği ğayri şu‘urî ahlâkdır. Bu itjyadlar mek- tebde, [1] sonra kışlada evvelâ kemali şiddetle kabul etdirilen fakat bilâhere tekerrür

miha-[1] Mektebden de evvel ‘ailede. İngilterede terbiye adlı müselsel mekalelerimi de okuyun. İctihad No 201, 203, 204 , 205 , 209, 2l0.

nikiyyeti sayesinde bilâ cehd icra edilen bir disciplin ile tekâmül eder.

*

K ant dan beri, ‘ayni zamanda hem ‘akli,

hem de sırrî [Mystigue] bir esas üzerine bir ah­ lak bina etmek iddiasında bulunan darülfünun- lular, ahlakî, terbiyeden sadir olacak itiyadlar üzerine bina edecek yerde- te’sirden temamen khali bir dersden başka bir şey vermiyorlar,

*

Ferdî ahlakın kuvvetli istinadgâhı, ma‘serî ahlakdır. Hayatlarının her günki tecelliyyatmda insanların ‘umumiyyetle mensub oldukları meslekî , siyasî , yahud içtima‘î grupun diğer a'zaları gibi düşünür ve fi‘lû hareketde bulunurlar. Bu halde bunların fiillerini ma'şeri te’sir ve nufuz idare eder.

«

Ta‘azzî mes’elesi — gerek sana‘î, gerek içti- ma'î ta'azzi — ez cümle ma‘nevî bir disciplin mes’elesi teşkil eder bu mes’eleye te’sisatın ve kanunların hükm ve te’siri olamaz.

*

BEŞİNCİ BAHS

İST İB D A D IN YENİ ŞEKİLLERİ

I M Ü F R İT L İK [ Extrémisme ]

Inkılâbcı fırkaların cümlesinde görülen müf­ ritlik bir zihnî haletdir ki ta'mesi olduğu insan sabit bir fikrin musakhkeri olarak se’niyyet - leri ve bunların ‘avakıbını anlamaya kabi - liyyetsiz olur.

Her içtihadın müfritleri ta‘kib olunan mak- sadların teba’üdüne rağmen aynî şeciyyelere malik bulunurlar.

*

Biraz muhakeme ve basiret eserine malik olrcak bir müfrit, derhal müfrit olmakdan fariğ olur.

(14)

5602

İÇTİHAT

1‘tikadlanm kabul etdirmek için memleke - tini bir mezarlığa döndürmeye hâzır olduğunu i‘lan eden C o n v e n t io n n e l, « Guillotine » ın gayur vekil harcı* Conventionnel [*] bütün devr- lerin müfritlerinin zihniyyetini izhar ediyordu. « Syndicalisme » ın, « Communisme » ve « Socia - lisme » ın peygamberleri dahi aynî katlia‘mları te’emmül ediyorlar.

t

Telkin ve sirayeti zihniyye bir cumhuru , kolayca müfritliğe götürür fakat müfritlik ‘umumiyyetle seri'üzzevaldır .

i .

Müfrit ictihadlar, inkilâbkâr meclislerde daha ziyade müfrit ictihadlar tevlid etmeye meyyaldir. G iro n d in lerden sonra tedhiş hü­ kümeti geldi « Çarisme » i yıkan mu’tedil Rus inkilâbcıları, çok geçmeden, khonkhar bolşe- vikler istikhlaf etdiler .

*

Tarihin mebde'lerinden beri bütün siyasî müfrit fırkalar, kuruntuların şa'şa'sı içinde başlar ve dahilî rekabetlerin beyağılıklari içinde

nihayet bulur.

a

Aşikâr bir suretde saçma olan ba‘zı müfrit ictihadların terakkileri şu fikri te’yid eder ki bir ictima‘î nazarîyyenin kuvveti, ‘akla muva­ fakat noktasından olan derece ve kıymetine değil, ruhlar üzerindeki hükm ve te’siri dere­ cesine tabi‘dir.

Ü

Hırs ve beynel’halk mahbub olmak ihtiyacı, fatın adamları müfritliğe sevk edebilmişdir. Fakat müfritliği tatbik etmenin her hükümeti gayri mümkin kılacağını bildiklerinden , ikti­ dar mevki'ine geldikleri vakit müfritliği red ederler.

*

Fransada C o n v e n tio n hükümeti mensublarına ve yahud bu hükümetin principlerini kabul edenlere , Conventoonnel » derler. A. D.

inkişafını son safhasında müfritlik [ Extré­ misme ] politikadan ziyade, ‘aklî Pathologia havzesine a‘id bir hal olur . Bimarhaneler müfritlerle doludur.

ÜL II

SO C IA L İSM E

Gayri kâfi bir ta‘bir olan socialisme, ‘ırk­ lara göre pek muhtelif ma'nalar iktisab eder. Latin işçi nin emeli « p a tro n » un ilgasi , « patron » un yok edilmesi olduğu halde amerikalı işçinin idéali patron olmakdır.

t

Ba'zi hissiyyatın dakhamesi, ya'ni fazla büyümesi bir kavm için pek tehlikelidir.

a

« Socialisme » in başlice temeli olan gıbta [ Envie ] hissi avrupada , hiç bir âfetin yap­ madığı derecede tahribat yap d ı.

Eğer hased, ğayz ve kîn cihandan çika- rılmış olsaydı* aynî günde socialisme, ortadan gayb olurdu.

H

« Socialisme » in temeli olan müsavatsız­ lıklara karşı kîn* zarurî netice olarak * güzi­ delerin, bir memleketin ‘azemetini teşkil eden güzidelerinin imhasını da'vet eder. Münevver­ leri , usulî bir suretde muntazam katli 'am etmeye başladıkları vakit Rus bolşevikliği bu zarureti anladı . A lm a n y a da, Macaristanda bir lahza muzaffer olan inkilabci «Socialisme» ayni tahribleri tekrar etdi.

Cumhurların « Simpliste » ruhları için pek anlaşılır olan tesviyeci [ ya‘ni her yükseği yı- kub bir seviyyeye* bir hizaya indiren ] « So - cialisuıe » , kör ‘adedin [ ya‘ni bir yere topla­ nan insanlar ‘adedininjkör ve yıkıcı kuvvetine kolayca istikamet verir [ ya‘ni istediği tarafa çevirir ] .

‘ ____ *

(15)

Mevcud kitabları:

Knruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 sahifeli 100 Aklı Selim (yeni Türk lıarflerile) 135 Rahib “Meslier„in Vasıyyetnamesi 20 RuhulEkvam (eski harflerle) 274 salıife 100 Dün ve Yarın( * » ) 254 » 100 İlmi ruhi ictimai( » » ) 287 » 50 Adabı mu aşeret rehberi ( Resimli, eski harflerle ) 509 sahifeli 150 Dilmesti'i Mevlana ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi ahlâkiyye ve Din(Eski harflerle) 25 Karlı Dağdan Ses (Şi‘irleri) 100 Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)

219 salıifelik 100

Asırların Panoraması (Eski harflerle,

resimli). 246 sahifelik 100

Felsefe’i Istibdad ( Eski harf) Alfieri ııin,

resimli 272 sahifeli . 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri. (Eski harflerle) resimli, 100 Persefon-Esatiri nefis bir menzume 75 Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski harflerle) resimli, 708 sahifelik • 150 Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50

Yollar ve İzler 50

Dimağ ve Melekâtı ‘akliyye 200

İngiliz Kavmi 150

Bir filozofun şairleri J. M. Guyau nun 75

Cumhuriyet Mücellidhanesi

Babıâli caddesinde « Karagöz » ittisalinde. Ki­ taplarım hem metin bir suretde, hem mutedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithanesidir.

M. Ü TÜ C İY A N

Çinkoğraf hanesi

Fincancılarda Kalifidi Hanında

Dr. Abdullah Djevdet Beyin son senelerde yazmış olduğu kıt‘alar bu ‘unvanla intişar etdi,

185 sahifelik ve iyi kâğıd üzerine basılmışdır. fi; 1,« Luxe » tab‘ ve müellif tarafından imzalı nüshalar 2 liradır. Haricden siparişlere ta‘ah- hüdlû irsaliye olarak 20 Kuruş‘ilâve olunur.

İstanbulda Babı ‘âli kitabcılarında ve Bey- oğlunda L ib ra irie M o n d ia le da satılıyor.

I)r, S e ıııir a m is E k r em H .

Ç o cu k h astalıkları m ü teh a ssısı

Dr. E k rem B e h ç e t

Etfal h a sta n esi kulak, b o ğ a z, burun

h astalık ları m ü teh a ssısı

B ey o ğ lu m ektep sok ak M 1

T e lefo n , B ey o ğ lu 2 4 9 6

Tarif de publicité dans

r«Idjtihad »

Ltq 1 pour chaque 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1’ “Idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de Y “Idjtihad» dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés, aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon.

“İctihad„ın satıldığı ba‘zı yerler

K adı k ö y ü n d e

Mııvekkithane caddesinde

Tütüncü

C afer E fen d i,

Köpvii üzerinde

M. K em a l E fen d i,

Büyük Ada da iskele başında Tütüncü

N ik e E fen d i 1

Üskiidarda: İskele caddesinde Tütüncü

İlh a ın i E fen d i

Dükkânları

(16)

g g T B ti/ii/i « classiquey> kitaplarla diğer neşriyatı ve mekteb levazıniuuzı almak için

İsta n b u ld a B e y o ğ lu İ stik lâ l c a d d e si

nde

,

4 0 9

nnmerııda :

La Grande Librairie Mondiale

M ü e sse se sin e m üracaat ed in iz.

Ş a rk ı k a r ib iıı en bü yük v e ç c şid le r i en ey i in tih a l) e d ilm iş k ita p lıa n e sid lr

Telefon: Beyoğlu: 2710

Türkiye SANAYİ ve MAADİN BANKASI

Fabrikalarına ait

Yerli Mallar Pazarı

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon: İstanbul, 517

Mağazada miinhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulatından ipeklih r ve döşeme likler, yünlüler, battaniyeler , kostümlük kumaşlar , şallar , ipekli mendiller, ince ve kalın bezler , metin ve zarif bavul, çanta , kunduralar vesaire topdan ve perakende olarak satılır. ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦

Hereke Mensucat Fabrikaları mamulatı

S a tış m ahalleri:

Y a ln ız to p d a n H e r e k e d e F a b r ik a m e r k e zi, İstan bu l v e A n k a ra da

Yerli Mallar Pazarları

P e r a k e n d e için İsta n b u l’d a B a h ç e kapıda b ir in çi v a k if ban a ltın d a

Yerli Mallar Pazarı

Ankarada Çocuk Sarayı caddesinde :

Y e rli m a lla r p a z a r ile İsta n b u l v e sa ir v ilâ y e tle r d e k i b il‘uım im k u m a ş ç ı m a ğ a z a la r ın d a n v e te r z ile r d e n ta lep e d in iz .

Kephalginc

K aşeleri b aş a ğ rısı ve her nevi ağrı için

m üessirdir.

Ö ksürük ve b o ğ a z h astalıkları

Oxymeiithol

P E R R A U D İN Pastillerini alınız.

Apraham Ekşiyan

Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres Telefon: Stanboul, 2827

Osmanlı Bankası

Banque Ottomane

Sermayesi 10 Milyon İngiliz lirası Umumî merkez : Oalata Telefon : B. 36

Türkiyenin her şehrinde şubeleri vardir.

Dr Yorgi Fotaki Mavromatis

E m razı d a h iliye

Beyoğlu Venedik Sokağı No. 5

C um ’a v e cu m a rtesin d en başka hergün

2,5 dan 7 y e kadar.

Ç a rşa n b a günleri parasızdır.

Telefon: p. 4707

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha çok yeşil alan yaratmak amacıyla, kentleri gizlice sebze, meyve ve çiçeklerle donatan gerilla bahçıvanlar, önceki gece Hollywood topraklar ına el attı....

kezi siklati, bu seyrekleşen fırkadan, daha kesif ve daha vasi' olan ve başka reisler tanıyan ve «Gentry» ye ecnebi nazarile bakan diğer bir fırkaya intikal

Sistem, arama ifllemi s›ras›nda kelime baz- l› olarak veya fonetik eflde¤erli¤e göre arama yap›labiliyor.. Örne¤in bir ses kayd›n›n içinde beyin anlam›na

ches expérimentales adlı kitabi süvarilik mektebinde esası kitab olmuşdur ve Fransamn Harbiyye süvari mektebi olan Saumur ‘ askerî müessesesi müdürü Miralay

Yeşil alanlar, çevre, peyzaj, saha düzenleme, hayvancılık işlerinde etkili bir ataşman.. Yeşil alanlar, hayvancılık ve benzeri işler için her

PREMIUM Yüksek standartları ile sürüş konforu ve zevkinizi en üst seviyede yaşatacak olan Premium donanım, görsel destekli arka park sensörü, Suedia - Kumaş koltuk

Terlik sistemlerine yönelik tüm ihtiyaç ve proseslere özel onlarca farklı çözüm sunan Kimpur, Ar-Ge çalışmaları ile sert ve yumuşak terlik sistemleri için yeni

Üstün sertlik ve tokluğu bir araya getiren Hardox ® aşınma plakası, en zorlu ortamlarda her türlü ekipman, parça ve yapının servis ömrünü uzatmak için tercih