• Sonuç bulunamadı

1 ECA Luna_22x28.pdf 1 5/15/14 12:03 PM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1 ECA Luna_22x28.pdf 1 5/15/14 12:03 PM"

Copied!
140
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

itü vakfı dergisi 1

C M Y CM MY CY CMY K

ECA Luna_22x28.pdf 1 5/15/14 12:03 PM

(2)

Teknik Üniversite’nin Değişime İhtiyacı Var!

Prof.Dr. Mehmet Karaca

İTÜ’de Ar-Ge Yapılanması ve Hedefler

Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik - Dr. İ.Ethem Karaağaçlıoğlu

İTÜ - Bugün ve Gelecek “Görüşler”

Eski Rektörler - Öğretim Üyeleri - Mezunlar - Öğrenciler

Bir Anıt: “Taşkışla”

İTÜ Kentiçi Binalarının Korunması

Prof. Dr. Erol Kulaksızoğlu

Kültür Uzun, Para Kısadır

Prof. Dr. Mete Tapan

Neden Hep İTÜ Binaları!

Prof. Dr. Güven Önal

İTÜ’nün Kısa Tarihi ve Mühendislik Eğitimimiz

Doç. Dr. Tuncay Zorlu

Önce İTÜ Vardı!

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol

İTÜ Binalarının Kimi Mutlu ve Umutlandırıcı, Kimi Üzücü ve Hüzünlü Öyküleri

Prof. Dr. Güngör Evren

Yüksek Mühendis Mektebi’nde Eğitim ve Yönetim

Prof. Ruhi Kafesçioğlu

İTÜNOVA TTO: İTÜ’deki Buluşlar Kanatlanıyor SOLVOYO: Tedarik Zinciri Yazılımları

PhonoClick: Yüksek Ölçekli Müşteri Etkileşim Çözümleri İTÜ Teknogirişim Atölyesi

İTÜ’den Haberler Genç Başarı Vakıf’tan Haberler Yayınlar

Spor Briç

NİSAN-HAZİRAN 2014 | SAYI 64

...

10 18 22 58 60 61 63

72 76 67

81 92 96 100 98 103 126 129 131 139 136

İmtiyaz Sahibi:

İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca Yazı İşleri Müdürü:

Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Kurulu:

Prof. Dr. Yıldız Sey Y. Müh. Naci Endem

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Mete Tapan

Kenan Çolpan Kenan Mete Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Koordinatörü:

Kenan Mete Editör:

Hatice Yazıcı Şahinli Reklam ve Halkla İlişkiler:

Fahri Sarrafoğlu Grafik Uygulama:

Eser Keleş

Katkıda Bulunanlar:

Zeynep Şahin Tutuk, Gülşah Seyhan, Osman Keskin, Alper Yurttaş, Altan Bal, Arzu Eryılmaz, Gülşah Çelikgür, Nagehan Dikici, Yavuz Dürüst Yönetim Yeri:

İTÜ Vakfı Merkezi

İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL

Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33

Baskı:

Azra Matbaacılık

Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi D Blok 5. Kat No. 1-2-3-4-5 Topkapı, Zeytinburnu / İSTANBUL Tel: 0212 674 10 51 – 612 79 27 Yayın Türü:

Yaygın, Süreli

E-posta: basin@ituvakif.org.tr

www.ituvakif.org.tr

Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar sahiplerinin görüşünü yansıtmaktadır. Dergiyi ve yayın kurulunu bağlayıcı nitelik taşımaz.

İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir.

Kapak fotoğrafı:

Aras Neftçi (İTÜ Taşkışla Binası)

VAKFI DERGİSİ

(3)

itü vakfı dergisi 3

(4)

4 itü vakfı dergisi

DÜNYA ÇAPINDA

ENDÜSTRİYEL

PROJELER

DÜNYA ÇAPINDA

ENDÜSTRİYEL

PROJELER

Güç santralları, petrol, çimento, petrokimya ve gaz tesisleri, fabrikalar, yüksek binalar, su arıtma tesisleri ve iletim hatları, köprü, metro, tünel ve çeşitli altyapı yapımlarında uzman GAMA,

aynı zamanda yurt içi ve yurt dışında çeşitli enerji yatırımlarına sahiptir.

(5)

itü vakfı dergisi 5

GAMA Binası, Nergis Sokak No: 9, 06520 Söğütözü, Ankara / Türkiye • P. +90 (312) 248 42 00 • F. +90 (312) 248 42 01 • www.gama.com.tr

mit-tr.com

DÜNYA ÇAPINDA

ENDÜSTRİYEL

PROJELER

DÜNYA ÇAPINDA

ENDÜSTRİYEL

PROJELER

Güç santralları, petrol, çimento, petrokimya ve gaz tesisleri, fabrikalar, yüksek binalar, su arıtma tesisleri ve iletim hatları, köprü, metro, tünel ve çeşitli altyapı yapımlarında uzman GAMA,

aynı zamanda yurt içi ve yurt dışında çeşitli enerji yatırımlarına sahiptir.

(6)

VeriFone’dan perakende sektörüne özel çözüm

Advertorialkuzey medya

V

eriFone Türkiye, Güney Avrupa ve Rusya Genel Müdürü Onur Altınbaş,

“VeriFone, yıllardır Tür- kiye’de ödeme sistemleri sek- töründeki önemli oyunculardan biri. Köklü geçmişimiz ve güç- lü AR-GE merkezimizle ödeme sistemleri sektöründe dünyanın öncü kuruluşu olarak, teknolo- jik ve güçlü altyapımızla pazarın en gelişmiş ürününü sunuyoruz.

Bu anlamda da halihazırda Pro- fi lo ve Hugin ile ortak yazarkasa POS cihazını sektörle buluştur- duk. Mevcut durumda en güvenli elektronik çözümleri sunuyoruz”

dedi.

Türkiye’deki yazarkasa POS uy- gulamasının dünyada bir ilk ol- duğuna vurgu yapan Altınbaş, şunları söyledi: “Türkiye’deki bankacılık ve fi nans sektörü he- pimizin bildiği gibi dünyanın en gelişmiş ve yenilikçi sektörü. Bu gelişmiş yapıya ve ürün çeşitlili- ğine paralel olarak ödeme sis- temleri sektörü, dünyada birçok ülkeye örnek projeler geliştirmiş durumda. Türkiye’deki yazarkasa POS uygulaması, dünyada bir ilk- tir. Biz de VeriFone Türkiye olarak, Tür- kiye’nin sahip olduğu bu dinamik sek- tör yapısı sayesinde geliştirilen ürünleri aynı zamanda yurt dışına pazarlamayı kendimize misyon edinmiş durumdayız.

Ödeme sistemleri konusunda VeriFone Türkiye olarak dünya üzerindeki birçok ülkeye yol gösterici konumundayız. Ve- riFone POS terminallerinde bankaların sahip olduğu, VeriFone tarafından ge- liştirilen bankacılık uygulamaları yıllar-

dır sorunsuz olarak kullanılıyor. Mevcut bankacılık uygulamaları ile birlikte kul- lanılmakta olan kontör yükleme, fatu- ra ödeme gibi özel uygulamalar da yeni ödeme kaydedici POS cihazlarına rahat- lıkla yüklenebiliyor.”

VeriFone hizmetleriyle perakende dün- yasına iddialı çözümler sunuyor. Ve- riFone’un sektöre sunduğu entegre çözümlerden biri olan VPlatform, pera- kendeciliğe ödeme sistemleri konusun-

da bambaşka bir boyut getirdi.

Perakende şirketlerinin hayatını kolaylaştıran sistem, bununla da kalmayıp işletmelerin zaman ve kazanç elde etmelerine olanak sağlıyor.

POS terminalleri üzerindeki ya- zılımlar ile sağlanan bir tam hizmet platformu olan VPlatform sayesinde tek platform üzerinde birçok servis devreye alınabili- yor. Tüm POS’larda ve yazarkasa POS’larda kullanılabilen VPlat- form mağazalardaki kasa bilgileri ile merkezdeki muhasebe bilgile- rini entegre edip, zincir mağaza- ların anlık raporlama takibi yapa- bilmelerini sağlıyor. Bunun yanı sıra; VPlatform’un Pay + progra- mı, çalışılan tüm banka uygula- malarını tek cihazda toplamayı mümkün hale getiriyor. Böylelik- le Loyalty + programıyla ayrıntı- lı raporlama alınabiliyor, detaylı kampanya tanımlanabiliyor ve müşteriye hizmet verme hızın- da artış sağlanabiliyor. Üstelik müşteri profi li, ürün, tutar, tarih, bölge bazlı sadakat programları- nı hayata geçirebilmeye ve çapraz sadakat programları oluşturmaya da imkan tanıyor. 12 bankayı tek bir POS cihazında birleştiren VPlatform’un sağ- ladığı avantajlar şöyle sıralanabilir:

• Alışverişin yoğunlaştığı anlarda kasi- yer, tutar yerine POS’a yanlış bir miktar girerse hem müşteri memnuniyeti düşer hem de muhasebesel tutarsızlıklar olu- şabilir. VPlatform, kasa-POS entegrasyo- nu sayesinde kasa üzerinden girilen tu- tarı, taksit sayısını ya da puan kullanım talebini otomatik olarak POS cihazına

Köklü geçmişi ve güçlü AR-GE merkeziyle ödeme sistemlerinin lider firması VeriFone,

ödeme cihazlarının yanı sıra perakende sektörü için geliştirdiği çözümler ile de Türkiye ve dünyada öncü konumda bulunuyor. Birçok perakende ve alışveriş noktasında fark yaratan VeriFone, son dönemde

yazarkasa POS cihazlarındaki uygulaması ve çözümleri ile sektörün lider firması oldu.

iletir. Böylece hem müşteri hem de şir- ket tutarlı, güvenilir ve hızlı bir alışverişin mutluluğunu yaşar.

• Temassız ödemelere de uygun olan VPlatform’da tüm operatörlere POS ci- hazından TL yüklenebiliyor ya da fatura ödemesi yapılabiliyor.

• VPlatform, her bankanın farklı format- taki gün sonu raporlarını alma işlemini de kolaylaştırıyor. Bu raporlar ayrı ayrı değil, birleştirilmiş halde sunuluyor.

• Mağaza müşterilerine telefonlarına TL yükleme, fatura ödeme gibi birçok kolay- lık da sunan VPlatform, sadakat kart uy- gulamaları ve hediye çekleri ile memnu- niyeti artırıyor.

• VPlatform, 5 ya da 5 bin mağazalı zin- cirlerde günde bir kahve ücretine ciro ar- tışı, müşteri sadakati ve maliyette düşüş sağlıyor.

Bu avantajlarla müşteri ve işletme ara- sındaki hız, güvenlik, memnuniyet ve teknoloji alışverişinin büyük bir değe- re dönüştüğünü belirten Onur Altınbaş,

“Yeni nesil pazarlama ortamları sunma, müşteri trafi ğinde ve ciroda artış da VP- latform’un önemli avantajlarından” diye konuştu.

VeriFone’un perakende sektörünü hare- ketlendiren bir diğer uygulaması da Veri- Fone Retail 360. Altınbaş, bu uygulamada satışların artırılırken maliyetin de en aza indirilmesinin amaçlandığını anlatarak

“Mağazalarda satış işlemlerinin yöne- timinden mağazadaki stok seviyesine, kayıpların önlenmesinden fi yatların dü- zenlenmesine kadar bir dizi kolaylık ge- tiren bu uygulamada, merkezde de ça- lışanların performanslarını görmek ve tüm seviyelerde stok yönetimi sağlamak mümkün oluyor” dedi.

ÜYE İŞYERİ, BANKA VE TÜKETİCİLER KORUMA ALTINDA

VeriFone, geliştirdiği çözümlere bir yenisini daha ekleyerek banka, üye işyeri ve tüketicileri koruyan güvenli altyapısıyla hızlı ve esnek çözümler sunmaya devam ediyor.

Onur Altınbaş, sektördeki tüm mobil POS’lara hizmet verebilen Veri Merkezi hak- kında bazı açıklamalarda bulundu: “Çok yakın zamanda sağladığımız çözümlere bir yenisini daha ekleyerek Türkiye ödeme sistemleri için Veri Merkezi’ni hizmete sunduk. Kredi kartı sektöründe tüm dünyada kabul edilen bir güvenlik sertifi ka standardı olan PCI-DSS (Payment Card Industry – Data Security Standarts) ile VeriFone’un servis sağlayıcı olarak hizmet vereceği Veri Merkezi, banka, üye iş- yeri ve tüketicileri koruyan güvenli altyapısı sayesinde hızlı ve esnek çözümler su- nacak. ÖKC (yazarkasa POS) sürecinde gerekli olan tüm uygunlukları sağlayarak müşterilerimize uçtan uca güvenli hizmet vermeye hazırız. Sektördeki tüm yeni nesil ÖKC yazarkasa ve POSlarına hizmet verebilen Veri Merkezi’miz aynı zaman- da tüm GSM operatörleri ve bankalar ile çalışabildiğinden esnek ve yönetilebilir hizmetler sunuyor. ÖKC’ler ise PCI 3.0 Sertifi kalı ve son güvenlik standartlarında bankaları, üye iş yerlerini ve tüketicilerini risklere karşı koruyor.”

1 MİLYONDAN FAZLA POS TERMİNALİ

Halihazırda sahada çalışır durumda 1 mil- yondan fazla POS terminali bulunduğunu kaydeden Altınbaş, “Her bankaya ait farklı bankacılık uygulamaları sahadaki cihazla- rımızda sorunsuz olarak çalışıyor. VeriFone POS terminalleri, modern, sağlam ve ergo- nomik yapıda kullanıcı kolaylığı düşünülerek tasarlanıyor” diye bilgi verdi.

Yıllardır dünya standartlarında güvenli işlem yapan terminalleriyle müşterilerinin beklen- tilerini karşılamaya devam ettiklerini belirten Altınbaş, mevcut durumda en güvenli elekt- ronik çözümlerden birini sunduklarını ve ci- haz seçiminde satış sonrası desteğin güçlü olmasının çok önemli olduğunu vurguladı.

(7)

itü vakfı dergisi 7

VeriFone’dan perakende sektörüne özel çözüm

Advertorialkuzey medya

Ayrıntılı bilgi almak için: pazarlama@verifone.com

V

eriFone Türkiye, Güney Avrupa ve Rusya Genel Müdürü Onur Altınbaş,

“VeriFone, yıllardır Tür- kiye’de ödeme sistemleri sek- töründeki önemli oyunculardan biri. Köklü geçmişimiz ve güç- lü AR-GE merkezimizle ödeme sistemleri sektöründe dünyanın öncü kuruluşu olarak, teknolo- jik ve güçlü altyapımızla pazarın en gelişmiş ürününü sunuyoruz.

Bu anlamda da halihazırda Pro- fi lo ve Hugin ile ortak yazarkasa POS cihazını sektörle buluştur- duk. Mevcut durumda en güvenli elektronik çözümleri sunuyoruz”

dedi.

Türkiye’deki yazarkasa POS uy- gulamasının dünyada bir ilk ol- duğuna vurgu yapan Altınbaş, şunları söyledi: “Türkiye’deki bankacılık ve fi nans sektörü he- pimizin bildiği gibi dünyanın en gelişmiş ve yenilikçi sektörü. Bu gelişmiş yapıya ve ürün çeşitlili- ğine paralel olarak ödeme sis- temleri sektörü, dünyada birçok ülkeye örnek projeler geliştirmiş durumda. Türkiye’deki yazarkasa POS uygulaması, dünyada bir ilk- tir. Biz de VeriFone Türkiye olarak, Tür- kiye’nin sahip olduğu bu dinamik sek- tör yapısı sayesinde geliştirilen ürünleri aynı zamanda yurt dışına pazarlamayı kendimize misyon edinmiş durumdayız.

Ödeme sistemleri konusunda VeriFone Türkiye olarak dünya üzerindeki birçok ülkeye yol gösterici konumundayız. Ve- riFone POS terminallerinde bankaların sahip olduğu, VeriFone tarafından ge- liştirilen bankacılık uygulamaları yıllar-

dır sorunsuz olarak kullanılıyor. Mevcut bankacılık uygulamaları ile birlikte kul- lanılmakta olan kontör yükleme, fatu- ra ödeme gibi özel uygulamalar da yeni ödeme kaydedici POS cihazlarına rahat- lıkla yüklenebiliyor.”

VeriFone hizmetleriyle perakende dün- yasına iddialı çözümler sunuyor. Ve- riFone’un sektöre sunduğu entegre çözümlerden biri olan VPlatform, pera- kendeciliğe ödeme sistemleri konusun-

da bambaşka bir boyut getirdi.

Perakende şirketlerinin hayatını kolaylaştıran sistem, bununla da kalmayıp işletmelerin zaman ve kazanç elde etmelerine olanak sağlıyor.

POS terminalleri üzerindeki ya- zılımlar ile sağlanan bir tam hizmet platformu olan VPlatform sayesinde tek platform üzerinde birçok servis devreye alınabili- yor. Tüm POS’larda ve yazarkasa POS’larda kullanılabilen VPlat- form mağazalardaki kasa bilgileri ile merkezdeki muhasebe bilgile- rini entegre edip, zincir mağaza- ların anlık raporlama takibi yapa- bilmelerini sağlıyor. Bunun yanı sıra; VPlatform’un Pay + progra- mı, çalışılan tüm banka uygula- malarını tek cihazda toplamayı mümkün hale getiriyor. Böylelik- le Loyalty + programıyla ayrıntı- lı raporlama alınabiliyor, detaylı kampanya tanımlanabiliyor ve müşteriye hizmet verme hızın- da artış sağlanabiliyor. Üstelik müşteri profi li, ürün, tutar, tarih, bölge bazlı sadakat programları- nı hayata geçirebilmeye ve çapraz sadakat programları oluşturmaya da imkan tanıyor. 12 bankayı tek bir POS cihazında birleştiren VPlatform’un sağ- ladığı avantajlar şöyle sıralanabilir:

• Alışverişin yoğunlaştığı anlarda kasi- yer, tutar yerine POS’a yanlış bir miktar girerse hem müşteri memnuniyeti düşer hem de muhasebesel tutarsızlıklar olu- şabilir. VPlatform, kasa-POS entegrasyo- nu sayesinde kasa üzerinden girilen tu- tarı, taksit sayısını ya da puan kullanım talebini otomatik olarak POS cihazına

Köklü geçmişi ve güçlü AR-GE merkeziyle ödeme sistemlerinin lider firması VeriFone,

ödeme cihazlarının yanı sıra perakende sektörü için geliştirdiği çözümler ile de Türkiye ve dünyada öncü konumda bulunuyor. Birçok perakende ve alışveriş noktasında fark yaratan VeriFone, son dönemde

yazarkasa POS cihazlarındaki uygulaması ve çözümleri ile sektörün lider firması oldu.

iletir. Böylece hem müşteri hem de şir- ket tutarlı, güvenilir ve hızlı bir alışverişin mutluluğunu yaşar.

• Temassız ödemelere de uygun olan VPlatform’da tüm operatörlere POS ci- hazından TL yüklenebiliyor ya da fatura ödemesi yapılabiliyor.

• VPlatform, her bankanın farklı format- taki gün sonu raporlarını alma işlemini de kolaylaştırıyor. Bu raporlar ayrı ayrı değil, birleştirilmiş halde sunuluyor.

• Mağaza müşterilerine telefonlarına TL yükleme, fatura ödeme gibi birçok kolay- lık da sunan VPlatform, sadakat kart uy- gulamaları ve hediye çekleri ile memnu- niyeti artırıyor.

• VPlatform, 5 ya da 5 bin mağazalı zin- cirlerde günde bir kahve ücretine ciro ar- tışı, müşteri sadakati ve maliyette düşüş sağlıyor.

Bu avantajlarla müşteri ve işletme ara- sındaki hız, güvenlik, memnuniyet ve teknoloji alışverişinin büyük bir değe- re dönüştüğünü belirten Onur Altınbaş,

“Yeni nesil pazarlama ortamları sunma, müşteri trafi ğinde ve ciroda artış da VP- latform’un önemli avantajlarından” diye konuştu.

VeriFone’un perakende sektörünü hare- ketlendiren bir diğer uygulaması da Veri- Fone Retail 360. Altınbaş, bu uygulamada satışların artırılırken maliyetin de en aza indirilmesinin amaçlandığını anlatarak

“Mağazalarda satış işlemlerinin yöne- timinden mağazadaki stok seviyesine, kayıpların önlenmesinden fi yatların dü- zenlenmesine kadar bir dizi kolaylık ge- tiren bu uygulamada, merkezde de ça- lışanların performanslarını görmek ve tüm seviyelerde stok yönetimi sağlamak mümkün oluyor” dedi.

ÜYE İŞYERİ, BANKA VE TÜKETİCİLER KORUMA ALTINDA

VeriFone, geliştirdiği çözümlere bir yenisini daha ekleyerek banka, üye işyeri ve tüketicileri koruyan güvenli altyapısıyla hızlı ve esnek çözümler sunmaya devam ediyor.

Onur Altınbaş, sektördeki tüm mobil POS’lara hizmet verebilen Veri Merkezi hak- kında bazı açıklamalarda bulundu: “Çok yakın zamanda sağladığımız çözümlere bir yenisini daha ekleyerek Türkiye ödeme sistemleri için Veri Merkezi’ni hizmete sunduk. Kredi kartı sektöründe tüm dünyada kabul edilen bir güvenlik sertifi ka standardı olan PCI-DSS (Payment Card Industry – Data Security Standarts) ile VeriFone’un servis sağlayıcı olarak hizmet vereceği Veri Merkezi, banka, üye iş- yeri ve tüketicileri koruyan güvenli altyapısı sayesinde hızlı ve esnek çözümler su- nacak. ÖKC (yazarkasa POS) sürecinde gerekli olan tüm uygunlukları sağlayarak müşterilerimize uçtan uca güvenli hizmet vermeye hazırız. Sektördeki tüm yeni nesil ÖKC yazarkasa ve POSlarına hizmet verebilen Veri Merkezi’miz aynı zaman- da tüm GSM operatörleri ve bankalar ile çalışabildiğinden esnek ve yönetilebilir hizmetler sunuyor. ÖKC’ler ise PCI 3.0 Sertifi kalı ve son güvenlik standartlarında bankaları, üye iş yerlerini ve tüketicilerini risklere karşı koruyor.”

1 MİLYONDAN FAZLA POS TERMİNALİ

Halihazırda sahada çalışır durumda 1 mil- yondan fazla POS terminali bulunduğunu kaydeden Altınbaş, “Her bankaya ait farklı bankacılık uygulamaları sahadaki cihazla- rımızda sorunsuz olarak çalışıyor. VeriFone POS terminalleri, modern, sağlam ve ergo- nomik yapıda kullanıcı kolaylığı düşünülerek tasarlanıyor” diye bilgi verdi.

Yıllardır dünya standartlarında güvenli işlem yapan terminalleriyle müşterilerinin beklen- tilerini karşılamaya devam ettiklerini belirten Altınbaş, mevcut durumda en güvenli elekt- ronik çözümlerden birini sunduklarını ve ci- haz seçiminde satış sonrası desteğin güçlü olmasının çok önemli olduğunu vurguladı.

Bu bir reklamdır.

(8)

Sayın Okurlar,

D

ergimizin 64. sayısını, İTÜ: BUGÜN ve GELECEK başlığı altında, Üniversitemizin kuruluşunun 241.

yıldönümünde yayımlayabilmenin mutluluğu içindeyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana çağdaş Türkiye’nin inşasında önemli bir rolü olan İTÜ, gelişen bilim ve teknolojiyi izleyerek ve yenilikler ortaya koyarak çalışmalarını yürütmektedir.

Küresel koşullardaki sosyal ve teknolojik değişimin bilim/teknoloji alanındaki etkilerine çözüm aramak ve uluslararası rekabet koşullarında başarılı olmak, bugün tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’deki üniversiteler için de en önemli hedef olmaktadır.

İTÜ’nün, bugün Türkiye ve dünya üniversiteleri arasındaki saygınlığının farkında olarak yukarıdaki gelişim içindeki yerinin ve geleceğinin; Üniversite’nin yöneticilerinin, öğretim üyelerinin, öğrencilerinin ve mezunlarının bakış açısıyla nasıl göründüğünü ve ulaşılması gereken hedeflerin neler olduğunu röportaj, makale ve söyleşilerle saptamaya çalıştık.

Hiç şüphesiz, böyle önemli bir konunun kısa bir süre içinde belirlenemeyeceğinin ve yetkili organların çalışmalarının var olduğunun farkındayız. Amacımız konuyu okurlarımıza açmak. Görüş ve eleştiri getirecek yazılar bizi mutlu edecektir.

Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ile editörümüz Hatice Yazıcı’nın yaptığı röportaj, üniversitenin bugünkü en üst düzey yöneticisinin; İTÜ’nün uluslararası düzeydeki yeri, hangi alanlardaki çalışmalara öncelik verdiği, 241 yıllık bir geleneğe sahip olmanın yarattığı koşullar, asistan kadrolarındaki sorunlar, mezunlarla ilişkiler, öğrenci kulüpleri, Ar-Ge çalışmaları, öğretim üyelerinin sorunları, YÖK tasarısı ve üniversite içinde sanat konuları hakkındaki görüşlerini içeriyor ve ilgilenen herkesin İTÜ’nün çeşitli alanlardaki çalışmaları veya hedefleriyle ilgili bilgi sahibi olmasına olanak veriyor.

Hepimizin bildiği gibi Ar-Ge merkezleri, buluş ve inovasyon çalışmalarının merkezidir. Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik ve Dr. İ. Ethem Karaağaçlıoğlu, “İTÜ’de Ar-Ge Yapılanması ve Hedefler “ başlıklı yazılarıyla araştırma yapılanmasını ve buluş çalışmalarındaki ilerlemeleri, uluslararası büyük firmalarla sponsorluk ve ortak proje geliştirme konusundaki ilerlemeleri açıklıyorlar.

Rektörlük görevlerini bitirmiş olan öğretim üyelerimizin İTÜ’nün geleceğini nasıl görmek istediklerini açıklayan yazılarına, yönetim deneyimlerinin yansıması olacağı için önem verilmiştir.

Ayrıca mezunlarımızın gelecekteki İTÜ için öngörüleri, aldıkları eğitimin iş hayatındaki yeterliliğini açıklaması açısından yararlı olacaktır. Öğretim üyeleri ve öğrenci

görüşleri de üniversitenin geleceğini ve bugünkü sorunlarını anlatmak açısından üzerinde durulmaya değer olacaktır.

Bugünün anlaşılmasının ve geleceğin planlanmasının en iyi yolu, çok iyi bilindiği gibi geçmişi tanımakla sağlam bir temele oturtulabilir. Bu düşünceyle eğitim, üniversite yapıları ve yerleşkeleri ile ilgili olayları açıklayan yazılara yer vererek, bugün içinde yaşadığımız binaların hangi aşamalardan geçtiğini bir kez daha hatırlamak ve yeni kuşaklara da anlatmak istedik.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yeni fakültelerin açılması ile bina ihtiyacı artmış ve Cumhuriyet ilanını izleyerek Gümüşsuyu, Taşkışla, Maçka Silahhanesi ve Maçka Karakolu devlet tarafından tahsis edilmiştir. Onarımlar sonucunda kullanıma açılan bu binaların 1980’li yıllarda otel, borsa binası gibi yeni fonksiyonlarda kullanılmak üzere geri alınmak istenmesi bir mücadele ortamı yaratmış ve sonunda İTÜ’nün zaferi ile bitmiştir. Bu olayları anlatan “Bir Anıt: Taşkışla”, Prof.Dr. Mete Tapan’ın

“Kültür Uzun, Para Kısadır” ve “Son Defa Taşkışla”, Prof.Dr. Erol Kulaksızoğlu’nun “ İTÜ Kent İçi Binalarının Korunması ve En İyi Şekilde Değerlendirilmesi Sorunu”, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’nin “Hukuk ve Maçka Kışlası”, Prof. Dr. Güven Önal’ın “Neden Hep İTÜ Binaları?” ve Prof. Dr. Güngör Evren’in “İTÜ Binalarının Kimi Mutlu ve Umutlandırıcı, Kimi Üzücü ve Hüzünlü Öyküleri” başlıklı yazıları bu mücadelenin hikayesini anlatmaktadır.

Doç. Dr. Tuncay Zorlu’nun “İTÜ’nün Kısa Tarihi ve Mühendislik Eğitimimiz” başlıklı yazısı eğitimin 17.

yüzyıldan bugüne kadarki gelişimini ve İTÜ’nün kuruluş tarihini özetlemektedir.

Prof. Dr. Ruhi Kafesçioğlu ise Yüksek Mühendis Mektebi’ndeki eğitim ve öğretimi Gümüşsuyu Yerleşkesi’ne geçişten başlayarak; dershaneler, hocalar, öğrencilik anıları ve sosyal yaşam çerçevesinde ayrıntılarla anlatmaktadır.

“Önce İTÜ Vardı!” başlıklı yazısında Dr. Doğan Hasol da, İTÜ tarihçesine değindikten sonra kendi öğrencilik dönemini (1956-1961) çeşitli açılardan tanımlamaktadır.

İTÜ TMDK Müdürü Prof. Adnan Koç, alanında bir ilk olan “İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı” başlığı altında kurumun kuruluş ve gelişimini aktarmaktadır.

Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da Teknokent Dosyası, İTÜ’den Haberler, Genç Başarı, İTÜ Vakfı’ndan Haberler zengin bir içerikle yer almaktadır.

Gelecek sayımızda buluşmak üzere.

Saygılarımızla, Prof. Dr. Yıldız Sey

(9)

itü vakfı dergisi 9

İTÜ B u GÜN VE GELECEK

BuGÜN İTÜ

VE GELECEK

(10)

İTÜ B u GÜN VE GELECEK

Gelenekten, Geleceğe İTÜ

Teknik Üniversite’nin değişime İhtiyacı Var!

Ben, daha radikal olmayı tercih ettim, çünkü değişime ihtiyacı var bu üniversitenin. Köklü yapıdan, gelenekten beslensin ama yeniliklere açık olsun. “Gelenekten, geleceğe” şeklinde bir sloganı tercih etmemiz lazım. Aksi halde mevcut sistem kişileri popülizme itiyor, kişiler biraz nefsine yenik düşüyor. Onları da anlayışla karşılıyorum.

İyi olan gelsin yarışsın, hiç sıkıntım yok! Benden daha iyiyse gelsin! Bu anlayışın üniversiteye yerleşmesi lazım. Biraz radikal bir düşünce, çoğu kişinin hoşuna gitmeyebilir ama Teknik Üniversite’nin buna hazır olması lazım. Aksi halde sıradanlığa doğru gideriz ve bu da Teknik Üniversite’ye yakışmaz!

Bu kadar eski bir

kurumun sıradanlaşması kuruma ihanet olur.

Birinin risk alması lazım.

Ben risk aldım, risk almaya devam ediyorum!

Kurumun bekaası için… Daha sonra beni hatırlayacaklar, ben buna eminim! Diyecekler ki, popülist olmayan, risk alan bir rektördü.

Fotoğraflar: Altan Bal

(11)

itü vakfı dergisi 11 241. kuruluş yılını kutlamakta olan İTÜ,

sizce bugün olması gereken konumda mı? Kurumun geleceğinin şekillenme- sinde sorumluluk üstlenmiş biri olarak nasıl bir İTÜ hayal ediyorsunuz?

Üniversitemiz, maalesef hala istenen ko- numda değil. Bunu bir özeleştiri olarak kabul etmek lazım. İTÜ’nün de bir Camb- ridge, bir Oxford, bir MIT ve bir Harvard gibi dünyada aranan, ismi ilk anda akla gelen bir üniversiteye dönüşmesi lazım.

Hedefimiz de aslında öyle bir yerde ol- mak. Elbette bu uzun bir yolculuk ve bu- nun için de kararlı adımlar atmak lazım.

Bir değil, birkaç rektör döneminin geç- mesi gerekiyor bu hedefe ulaşmak için.

İTÜ, mensupları ve mezunlarıyla büyük bir potansiyele sahip. Bunu yapamaya- cak konumda değil. O açıdan Teknik Üni- versite’ye güveniyorum.

Rektörlük görevinde iki yılı doldurmak üzeresiniz. Bu süreçte, yönetim prog- ramınızdaki öncelikleriniz, projeleriniz nelerdi, ne kadarını hayata geçirebildi- niz?

Rektörlüğe başlarken hedefim, belirli alanlara kilitlenmekti. Çünkü hiçbir üni- versite dünyada her alanda iyi değildir, bir takım öncelikleri vardır. Biz de kendi- mize hedef olarak birkaç sektörel alan belirledik ve bu alanlarda büyümeyi seçtik. Enerji, malzeme, havacılık, çevre, özellikle çevre bilimleri önceliğimizdi ve bu alanlarda belli aşamalar kaydetmek üzereyiz. Enerji ile ilgili ciddi adımlar at- tık, havacılıkla ilgili olarak dünyanın önde gelen kuruluşları ile işbirliği yaptık; Boe- ing, IMT, British Colombia ile bir program başlattık. Ama kısmen en büyük proble- mimiz olan bürokratik sıkıntılar, kısmen de kendi içimizdeki ataletten dolayı henüz is- tediğimiz, hayal ettiğimiz noktada değiliz.

Bu sene hedefimiz, gelirimizin büyük kıs- mını IT altyapısına ayırmaktı. Çünkü iyi, hızlı bir iletişim ağına sahip değiliz. Ko- talarımız çok düşük, internet bağlantımız istenen düzeyde değil. Bunu çözmek için önemli adımlar atıyoruz. Burası Teknik Üniversite ama maalesef standart bir ilköğretim okulu, bir lise bile bizden çok daha iyi bir altyapıya sahip. Yıllardır bir türlü e-imzaya geçilemedi. Bunun için de bir çalışma başlattık. Hedefimiz bu dönemde e-imza uygulamasına geçmek.

Bütün evrak ve yazışmanın elektronik or- tama kavuşacağı bir sistem için gerek- li altyapıyı hazırlıyoruz. Kampüslerde

daha yaşanabilir bir çevre esas düsturu- muz. Sloganvari değil, işleyen bir çevre sistemi... Zaten görüyorsunuz, önce Ayazağa’da ardından Taşkışla’da çalış- maları başlattık. Sonra sıra Maçka ve Gü- müşsuyu’na gelecek. Çevre duyarlılığı olan bir altyapı için harekete geçtiğimiz Ayazağa Yerleşkesi’nde kaldırımları me- deni ülkelerdeki standarda göre yeniliyo- ruz. Bisiklet yolları, yaya yolları, kampüs içinde ring seferlerini artırarak, mümkün olduğu kadar araç trafiğini azaltacak önlemler konusunda ciddi adımlar attık.

Yeşil Kampüs projesinden hareketle so- nuçları en hızlı görülecek değişimlerden biri kampüsteki yeşil doku.

İş süreçlerini etkileyen ataletten bah- settiniz... İTÜ’nün gelenekçi yapısı gü- nümüz şartlarında pratiğe nasıl yansıyor?

241 yıllık bir geleneğe sahip olmak, bir- çok açıdan pratiğe olumlu yansıdığı gibi, bazı durumlarda süreci olumsuz da et- kileyebiliyor. İyi tarafları; kurumsal bir yapısı, bir geleneği var. O kurumsal yapı içinde herkes görevini, konumunu bildiği için karar alırken muhatabınız var, en bü- yük avantajı bu. İyi bir mezun portföyüne sahipsiniz. Bir üniversitenin üniversite ol- ması, kurumsallaşması için en az 50-100 yüz yıl gerekli zaten. Olumsuz diyebile- ceğimiz tarafları da bu defa ataletiniz faz- la oluyor; iş yaparken, sorun çözerken, önünüzdeki bürokrasi çok daha hızlı, kök salmış durumda. Yeniliğe açık bir yapıya sahip değilsiniz. Üniversite, kendi yapısı içinde, adı üstünde sürekli arayış içinde

olan, yeniliğe açık, yeni şeyler yapma der- dinde olan bir kurum. Dünyada, yeniliğe bu kadar açık olması gereken üniversite benzeri bir kurum daha yok. Ama gele- nekçiliğin getirdiği kemikleşmiş yapılar, karar süreçlerini etkiliyor, yönetim olarak aldığınız kararların sirayet etmesine, o ka- nın akışına engel olabiliyor.

“Akademik camia büyük bir ekosistem- dir: İnsanlar öğrenme merakıyla dolu- dur; doğayı anlamaya çalışırlar, tekno- lojiyi geliştirirler, bilim aşkıyla yanıp tutuşurlar; yenilik peşinde bıkmadan usanmadan çalışırlar…” diyorsunuz.

Bu ekosistemi besleyen unsurlar ne- ler?

Akademik camia bir ekosistem hakikaten.

Bence bu ekosistemin en iyi şekilde bes- lenmesi için dışarıya, farklı yerlere açık olması gerekiyor. Bugün dünyadaki en iyi okullara baktığımızda, bunların dışarıyla entegrasyonu çok fazla olan üniversiteler olduğunu görürüz. Daha fazla yabancı öğ- renciye, daha fazla yabancı öğretim üye- sine sahip üniversiteler çok daha başarılı oluyor. Bence Teknik Üniversite’nin bu ke- mikleşmiş gelenekçi yapıdan biraz daha kurtulması lazım. Bu yapı, yeni insana yeni sisteme pek açık değil. Son on yılda as- lında ciddi bir kırılma yaşamaya başladık.

Eski klasik kürsünün avantajları vardı evet ama dezavantajları da vardı; yeni insanı tanıması, kabullenmesi çok zordu. Bu açı- dan kırılma yavaş yavaş yaşanıyor, o da iyi bir şey.

Burada, 50D ve 33A asistan kadroların- daki uygulamalar akla geliyor…

Bu kararı zaten biz almadık. YÖK tarafın- dan alınmış bir karar. Yıllardır Boğaziçi, ODTÜ ve Bilkent üniversitelerinde uygu- lanan bir yöntem, kendi mezunlarını kendi üniversitelerinde istihdam etmiyorlar. Fark- lı yerlere gitmelerini, farklı dünyalardaki bi- limsel metodolojiyi öğrenmelerini istiyorlar.

Sonra gelip, kendi üniversitelerinde eğer sistem uygunsa uluslararası öğretim üyesi oluyorlar. Yıllarca aynı kurumda kalmak insanı üretkenlikten yoksun kılıyor. Lisan- sı, master’ı, doktorası hatta hocalığı bile aynı kurumda olunca farklı anlayışlara, farklı görgülere kapalı oluyor insan. Aynı kökten, içten beslenme -İngilizce’de inb- reeding - akademik kültür açısından ge- çerliliğini yitirmiş bir kurgudur. En iyi insan tipolojisi morfolojik olarak melez ırklardır.

Melez ırk, farklı yerlerden beslendiği için

Yıllarca aynı kurumda kalmak

insanı üretkenlikten yoksun kılıyor.

Lisansı, master’ı, doktorası hatta hocalığı bile aynı kurumda olunca

yeni, farklı anlayışlara, farklı görgülere kapalı oluyor insan.

Aynı kökten, içten beslenme -İngilizce’de inbreeding - akademik

kültür açısından geçerliliğini yitirmiş bir kurgudur. En iyi insan

tipolojisi morfolojik olarak melez ırklardır. Melez ırk, farklı yerlerden beslendiği için her şeye karşı daha dayanıklıdır, daha donanımlıdır, bağışıklık sistemi güçlüdür. Melez

kültürün bu kuruma yerleşmesi

lazım.

(12)

her şeye karşı daha dayanıklıdır, daha donanımlıdır, bağışıklık sistemi güçlüdür.

Melez kültürün bu kuruma yerleşmesi la- zım. Biz, mezunlarımız burada çalışmasın demiyoruz. Diyoruz ki; en azından gitsin başka bir yerde rüştünü ispat etsin, eğer bölümü gelişmeye büyümeye imkan ve- riyorsa dönsün. Asistan kadroları, siste- min en büyük problemlerinden biri. Mezun olan, doktorayı bitiren 33 D’ye geçerek ve bu kadroda çok uzun yıllar kalarak yeni gelecek olanların önünü kesiyor. Bu defa kadro sıkıntısı nedeniyle yeni yüzlerin, üni- versiteyi dereceyle bitirmiş olanların kad- roya alınmaları engelleniyor. Mesela bizim enstitümüzde asistan kadrosunda kimse yok. Sistemde sadece öğretim üyeleri var, onları projelerimizden destekliyoruz.

Gençler ise idari işlerden kendilerini ta- mamen arındırarak, araştırmaya konsantre oluyorlar. Bize gelen bazı duyumları, kötü örnekleri görüyoruz. Fakültenin veya bö- lümün her türlü angarya işleri bu gençlerin üzerine yıkılıyor. Bu nedenle de bitirme tez- lerinde, araştırmalarında gecikmeler yaşa- nıyor. Bunu da göz önüne alarak, herkesin 50D’den, 33A’ya geçirilmesi zaten doğru bir karar olmazdı.

“Üniversiteyi Üniversite Yapan Mezunların Kuruma

Bağlılığıdır”

Eski mezunların üniversiteye hissettik- leri aidiyet duygusu bambaşka. Sizce, yeni kuşaklar, eski mezunlar kadar bağ- lılık duyuyor mu üniversitesine?

Ben 60’lara hatta 70’lere kadar olan me- zunların İTÜ’ye bağlılıklarına gıpta ediyo- rum. Burada en büyük sıkıntı şu; mezunlar üniversite içinde yeteri kadar görünmüyor- lar, nedense bu tür bir yapı, bir alışkanlık oluşmamış. Benim bütün isteğim, me- zunların üniversite kampüslerinde daha görünür olması, üniversitenin olanaklarını daha fazla kullanması, üniversite içinde yaşaması, spor yapması. Mezunun, üni- versiteye aidiyet duygularıyla bağlanması açısından bunun şart olduğunu düşünüyo- rum. Burada en büyük eksiğimiz yönetim- le mezunlar arasında bir türlü bağ kurula- madı, istediğimiz bağı oluşturamadık. Bir Mezunlar Derneğimiz var, 100 binin üze- rinde mezunumuz var, sadece sekiz bini derneğe kayıtlı ve sadece üç bini aktif. Ve duyuyorum ki Genel Kurul’u 30-40 kişiyle yapıyorlar. Bu durum aslında günümüzde aidiyet duygusunun düşündüğümüz kadar olmadığını gösteriyor.

Bu bağ neden zayıfladı?

Okula en büyük bağlılığın oluştuğu dönem lisans eğitimi dönemidir. Bu dönemle ilgili acı-tatlı anılarınızla anıyorsunuz kurumu.

Siz 18-22 yaş döneminde üniversitede çok hoş vakit geçirmişseniz, kurumla en- tegrasyonunuz çok hoşsa, aidiyet duygu- su o zaman başlıyor. Teknik Üniversite’yi Teknik Üniversite yapan 60’lara kadar olan yurt kültürüydü, Gümüşsuyu yurdu kül- türü… Orada müthiş bir aidiyet duygusu vardı. Bugün bizim hedefimiz, birinci sını- fa gelen bütün öğrencileri mümkün olduğu kadar yurtlarda, İstanbul’da yaşıyor olsa

da yurtlarda barındırmak. Yurtlar, beraber yaşama kültürünü getiriyor. Öğrenci bura- larda yaşanacak acı-tatlı anılardan yoksun olmamalı. 70’ten 80’den sonra yurt kültürü, beraber bir şeyler yapma kültürü azaldığı için mezunların sonradan toparlanması, kuruma bağlılık duyguları zamanla azaldı.

İTÜ’nün yaşayan 100 bin’i aşkın mezunu var. Mezunların üniversite ile entegras- yonu konusunda bir çalışma yürütülü- yor mu?

Girişimlerimiz var… Her mezuna en azın- dan “itu.edu.tr” uzantılı e-mail adresi ver- mek, üniversite ile ilgili bilgilendirmeyi artır- mak, kütüphaneyi daha çok kullanmalarını, sahiplenmelerini sağlamak, kampüsteki spor alanlarını mezunların kullanımına aç- mak bu girişimlerden bazıları. Hatta, Me- zunlar Derneği’ne, Doğa Tarihi Müzesi’ne dönüştürdüğümüz binanın üst katını bir mezunlar lokaline dönüştürmeleri teklifinde bulundum ama yanaşmadılar. Mezunla- rın öğrencilerle, üniversite ile entegre ol- ması için bu tür mekanlar kampüs içinde olmalı. 18 yaşındaki bir gencin 60’larda, 70’lerde mezun olmuş ağabeyleri ve ab- lalarıyla beraber olması, onların tecrübe- lerinden yararlanması, büyüklerin de öğ- rencilere koçluk yapması yeni kuşaklarda aidiyet duygusunu güçlendirir.

Amerika’da üniversitelerin bütün etkinlik- lerinde, spor müsabakalarında daha çok mezunları görürsünüz. İki ay önce Los Angeles’ta doktora yaptığım üniversitenin bir maçına gittim. Stat 15 bin kişilikti ve öğrenciden çok mezun vardı. Orada farklı bir aidiyet duygusu var; mezunlar üniver- sitelerinde mutlu oluyorlar, müthiş bağışlar yapıyor, üniversitenin önünü açan büyük projeler yürütüyorlar, yönetimi yönlen- diriyor, problemlerin çözümünde destek oluyorlar. İTÜ’nün efsane basket takımını tekrar canlandırmak için bu sene kampüs- teki salonda oynatmaya başladık, ama me- zunları orada göremiyoruz.

Bu açıdan büyük beklenti içinde olabilirim ancak, dünyada da üniversiteyi üniversite yapan, mezunların kurumlarına olan bağlı- lığıdır. Mezunların desteği ile hoş bir “Me- zunlar Meydanı” projesi gerçekleştirildi, sağlanan gelirle bir yurt yapıldı. Ama bu- nun çok daha ötesinde işler yapılmalı. Bu üniversite, sahip olduğu mezun potansiyeli ile özellikle 1950 ve 60’lı yıllarda mezun olanların bulundukları iyi konumlar nede- niyle çok daha büyük projeleri gerçekleş- tirebilir.

(13)

itü vakfı dergisi 13 Bugün Bir Miras Yiyiyoruz!

Mezunlar bu konuda ne söylüyor? Örne- ğin bir Mezunlar Konseyi var, son yıllar- da mesai harcayan…

Yardımları oluyor ama istediğim düzeyde değil. Benim gözüm batıdaki örneklerde.

O kadar olmasa bile, mezun potansiye- limize baktığımızda, oradaki mezunların üniversitelerine yaptıkları katkının yüzde 50’si olmalı bizde de. Mezunlar bu üniver- siteden aldıkları diplomalarla kariyer yap- tılar, firma sahibi oldular. Buraya borçları var. Ben 40’lı 50’li yılların mezunlarının gözlerinde, sözlerinde gördüm bunu. “Bu okul bizi okuttu, bize diploma verdi. Biz buraya borçluyuz, sahip olduğumuz her şeyin arkasında bu okulun diploması var”

diyorlar. Eski mezunlar bunu daha çok dile getiriyorlar. Yenilerde bunu göremiyoruz.

Bunun suçu belki de yönetimde. Yeni mezunu bağlayıcı bir şey yapmadık. Ör- neğin, burs alan her bir öğrenci, iş sahibi olduktan sonra üniversitesini, öğrencilik günlerini hatırlamalı ve buraya burs kay- nağı sağlamalı. Artık sözleşme imzalata- cağım, karşılıksız burs olmamalı. Mutlak surette bir emek sarfetmelerini istiyorum, bir şey yapsınlar…

Ben, lisans ve master’ı İTÜ’de tamamladım. Doktoramı yurt dışında yaptım ve tekrar İTÜ’ye döndüm. Lisans aidiyeti bambaşkadır. Burası benim yuvam, ilk derecemi aldığım yer. Kişisel bir beklentim yok! Mezun olduğum kuruma bir şeyler yapmak derdindeyim;

üniversitemin marka değeri artsın, eski parlak günlerine dönsün. Teknik Üniversite denince akla bir tek İTÜ geliyor. Biz bugün bir miras yiyiyoruz maalesef. Artık rekabet şartları çok farklı, 60’lar, 70’lerdeki gibi değil. Kendimizi hazırlamalıyız, çok geç kalıyoruz. Günübirlik yaşayamayız, önümüze daha büyük hedefler koymalıyız.

“Oğuz Atay Kültür, Bilim ve Sanat Merkezi”

Öğrenciler için neler yapılıyor? Öğrenci kulüplerini çok önemsediğinizi söylü- yorsunuz…

Bugün İTÜ’de bir öğrenci merkezi yok, İTÜ’nün merkezinde de maalesef öğrenci yok… Bizim bütün derdimiz merkezimize öğrenciyi almak. Çünkü yarınları onlara teslim edeceğiz. Bizden sonra görevi on- lar alacak; ne kadar iyi yetişirlerse, aidiyet duyguları ne kadar artarsa o kadar yararlı

olurlar, İTÜ’yü üst katmanlara taşırlar, mar- ka değerini artırırlar. Öğrenci kulüplerinin bu kadar az olduğu bir üniversite olamaz!

Görev aldığımdan beri hatta rektör yardım- cısı olduğum dönemden bu yana ısrarla söylüyorum; öğrenci kulüpleri çok önem- li! Meslek kulüplerinden bahsetmiyorum, onlar tamam ama farklı hedefleri, farklı ül- küleri, farklı alışkanlıkları olan öğrencilerin bir araya gelip hedefe kilitlendikleri öğrenci kulüpleri istiyorum. Her eksende olabilir.

Çok daha liberal düşünmek lazım. Kültür Sanat Birliği ile yaşadığımız sıkıntıyı aşıyo- ruz. KSB’yi, “Oğuz Atay Kültür, Bilim ve Sa- nat Merkezi” adı ile yeniden yapılandırdık, onay için YÖK’e gönderdik. KSB de bu merkeze bağlanacak. KSB’deki yönetim de zorunlu olarak mevcut kurallara baka- rak bazı şeyleri engelliyordu. Artık öğren- ciye “Bu, şablona uymuyor, kuramazsınız!”

dememek lazım. Öğrencilerin çeşitli sıkın- tıları vardı. Şimdi orada bu işi çok sahip- lenen bir arkadaşımız müdür olarak görev yapıyor. Öğrenci kulüplerini çok daha iyi yerlere getireceğiz.

Princeton Üniversitesi’nin 10 bin öğrencisi var, 300 öğrenci kulübü var. Bizim 30 bin’e yakın öğrencimize karşın 150 civarında kulüp var. UCLA (University of California, Los Angeles) Üniversitesi’nin 26 bin lisans, 10 bin yüksek lisans öğrencisine karşın

800 öğrenci kulübü var. Bizim öğrenci- lerimizin de farklı alanlarda yaşayacakları kulüp deneyimleri, iş hayatına atıldıkların- da onlara müthiş katkı sağlayacak. Çünkü kulüp etkinlikleri ile proje yapma alışkanlığı gelişiyor, finans arama derdi oluyor, dışarıy- la bağlantı kuruluyor, hayata hazırlanıyorlar.

Her şey derste öğrenilmiyor, öğrenilmemeli zaten. Sınıftaki ders size sadece bir altyapı kazandırır.

Öğrencileri Rol Modellerle Tanıştırmak…

Öğrenciler için en büyük hedeflerimden biri de önümüzdeki sene başlayarak öğ- rencileri rol modellerle tanıştırmak. Bir ara denedik, sürdüremedik. Dünyada belli ko- numlara gelmiş kişileri konuşmacı olarak İTÜ’ye çağırmak, öğrencileri her ay seve- bilecekleri, ilgi duyacakları bir rol modelle tanıştırmak istiyoruz. Öğrenciler standart ders programına bağlı kalarak matematik, fizik öğreniyor, mühendislik formasyonu kazanıyorlar. Ama hayatı öğrenmeleri için farklı deneyimlere ihtiyaçları var. İTÜ me- zunu veya dışarıdan, kendi alanında isim yapmış kişiler buraya gelip birkaç saat ko- nuşup, bilgi ve deneyimlerini aktardığında, öğrenci ile entegrasyonu sağlandığında, öğrencinin kafasında rol modeller gelişiyor.

Amerikan üniversitelerinde bunu çok sık yapıyorlar. Orada sadece bilişim alanında bile binlerce rol model var. Bizde de böyle rol model olabilecek isimler çok ama ço- ğunu bilmiyoruz. Örneğin, Microsoft Türki- ye Müdürü İTÜ İnşaat’tan mezun. Ama bi- lişim sektöründe CEO olmuş. Türkiye’den yurt dışına gidip önemli konumlara gelmiş çok sayıda isim var. Klasik anlamda eğitim topolojileri, yöntemleri değişti artık. Biz bu konuda dünyaya ayak uyduramıyoruz. Eski gelenekçi yapımızın en büyük handikapla- rından biri bu. Bu tip rol modeller İTÜ’ye ne kadar sık gelirlerse, öğrencilerimizin hayata bakışları o kadar değişir, standart dışına çıkarlar.

İTÜ’nün önceki dönemlerde toplumu bilimle buluşturma hedefiyle başlattığı

“Bilim-Toplum Parkları” projesi vardı ve bazıları inşaat yatırımlarına rağmen ke- sintiye uğradı. Bu projeler devam ede- cek mi?

Bilim parkları toplumu bilimle buluşturmak için iyi araçlar. Bilim parkları konusunda ciddi bir dönüşüm yapacağız. Bunların arkasında iyi bir finans desteğinin olması lazım. Büyük ihtimalle, Deneme-Bilim Mer-

Dünyada da üniversiteyi üniversite

yapan, mezunların kurumlarına olan bağlılığıdır. Mezunların desteği

ile hoş bir “Mezunlar Meydanı”

projesi gerçekleştirildi, sağlanan gelirle bir yurt yapıldı. Ama bunun

çok daha ötesinde işler yapılmalı.

Bu üniversite, sahip olduğu mezun potansiyeli ile özellikle

1950 ve 60’lı yıllarda mezun olanların bulundukları iyi konumlar nedeniyle çok daha büyük projeleri

gerçekleştirebilir.

(14)

kezi’ni Ayazağa Yerleşkesi’ne taşıyacağız.

Burada büyük bir bilim parkı düşünüyoruz.

Bu tür projelerin arkasında Vakıf desteğinin olması gerekiyor, aksi halde çalışmalar bö- lük-pörçük ilerliyor. İlköğretim ve lise için de oradaki arkadaşlar bir bilim-teknoloji parkı düşünüyorlar. Tünel projesi devam ediyor. Taşkışla’da Bilim ve Teknoloji Tari- hi Müzesi için girişimlerimizi yaptık, Yöne- tim Kurulu’nda karar aldık. Münir Ekonomi hocamız, antika ve arkeolojik eserlerden oluşan zengin koleksiyonunu İTÜ’ye ba- ğışlamaya karar verdi. Elimizde epeyce malzeme var. Bunları sergilemek, toplumla buluşturmak istiyoruz. Mimarlık Fakültesi’n- den hocalarımızla bu projeyi yürütüyoruz.

Bir Yılda 45 Proje Hazırlandı Bazı işlerde hep ilklerle başlamak zorunda kaldık. İlk bir yıl sadece proje çizdik. 45 altyapı ve üstyapı projesi hazırladık. Bu projeleri adım adım bitiriyoruz. Ayazağa Yerleşkesi’nde üniversitenin bir kapısı yok- tu… Öğrenci giriş kapısını bitirdik. Genç- ler Arı Kapı diyorlarmış, benim de hoşuma

gitti, bu ismi verelim dedim. Araç giriş-çı- kışları bir hengame. Bu proje de tamam- landı, Enerji Enstitüsü girişi “1773” kapısı olarak düzenleniyor. Türkiye’nin modern anlamda en eski, en köklü üniversitesine sahibiz. 1773 tarihini kimsenin unutma- ması lazım. 1773 kapısı da araç giriş-çı- kışı için üç gidiş üç geliş olacak şekilde düzenleniyor. Bunlar, maliyet göz önüne alınarak gerçekleştirilen basit ama hoş projeler.

İTÜ Kuzey Kıbrıs ve İTÜ Berlin Teknik Üniversitesi projelerinde hedeflediğiniz adımları atabildiniz mi?

İTÜ Kuzey Kıbrıs için göreve başladığım- da 400 hektara yakın bir araziyi bizzat tah- sis ettirdim. Eski projeden vazgeçtik çün- kü uygulanacağı bölgeye ihanet gibiydi.

Gazi Mağusa’nın, surların dibine modern bir yapı kuruyorsunuz ama proje ne tarihi dokuya, ne de iklime uygun! Modern bir bölgede olsa, örneğin Erenköy gibi çıplak bir arazinin içinde olsa anlaşılabilir ancak tarihi dokunun içinde 40 dönümlük araziye uygun olmayan bir bina çizilmişti. Proje

için yeniden ciddi bir yarışma açtık. Taş ya- pıların ağırlıkta olduğu, tarihi dokuya uygun bir proje çizdirdik, yakında üniversiteye su- nacağız. Yeni proje ile birlikte önceki pro- jeyi de sunacağız ve ‘karar verin’, diyeceğiz.

Kampüs inşaatına başlamak üzereyiz. Şu anda beklediğimizin ötesinde yeni bölümler de açıyoruz. Yeni bölümler de adanın doku- suna, Teknik Üniversite’nin misyonuna uygun olacak. Konservatuvar da orada saygın bir konum edinecek, denizcilik ve denizciliğe bağlı bölümler olacak. Üniversitenin ismini de İTÜ-KKTC değil, İTÜ Kuzey Kıbrıs ola- rak değiştirdik ve Meclis’ten geçti. Zaman zaman konu ile ilgili olarak kamuoyunu bilgi- lendireceğiz.

İTÜ Berlin Teknik Üniversitesi ile ilgili maale- sef hiçbir şey yapılmamış. Yakın zamanda bize çalışmanın hangi aşamada olduğunu sordular. Şu anda konuyu ve geçen dönem- de neler yapıldığını araştırıyoruz.Bilişimle ilgili bazı adımların atılması gerekiyormuş ancak pek kalem oynatılmamış. Ne Bilişim Enstitü- sü’nün ne de Bilgisayar Bölümü ile Elektronik Bölümü’nün haberi yok. İTÜ-Berlin bir fırsat.

Bu proje ile dışarıya açılmayı hedefliyoruz.

İTÜ Kütüphanesi’nde basılı kitap sayısını 1 milyonun üzerine çıkarma hedefiniz vardı. Göreve geldiğinizden beri kitap sayısı ne kadar arttı?

500 bin basılı kitap sayısı bugün 800 bini geçti. Yıl sonuna kadar 850 bin olacak. Şu anda üniversiteler arasında ikinci sıradayız. Bilkent 900 bin kitapla bizim önümüzde, yakında onları geçeriz. Mevcut kütüphane bu kadar kitap için yetersiz. Kitaplar stoklarda birikiyor. Dünyaya baktığınızda iyi okullar en fazla kitaba sahip olan okullardır. Arada bir korelasyon var. Bugün dünyada ilk 500 arasında neden Türkiye’den bir üniversite yok? Bu çok aşikar, çünkü Türkiye’de 1 milyon kitaba sahip üniversite yok! Bizim şimdi hedefimiz 1.5 milyon basılı kitaba sahip olmak.

Harvard’ın 15 milyon, Berkeley’nin 14 milyon kitabı var.

Bu nedenle de dünyada ilk on üniversite arasındalar. İTÜ, mühendisliğe damgasını vurmuş 241 yıllık bir üniversite fakat, bu güne kadar bir tarihçesi yazılmamıştı. Türkiye’nin modernleşme tarihine baktığımızda, Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyet’in ilk döneminde her şeyi İTÜ’lüler yapmış; modernleşmeye katkı sağlamışlar, alt yapıda, üst yapıda, siyasette hep İTÜ imzası var. Buna rağmen, elde tarihçe ile ilgili doğru dürüst bir yayın yoktu. Bizim hazırladığımız “İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz” kitabı bir başlangıç oldu. Şimdi hedefimiz bu kitabı daha da geliştirmek, hatta İngilizce baskısını gerçekleştirmek. Arşivimizde de büyük bir problem var. Bir rektör olarak bunu söylemek bana zul geliyor ama çok kötü bir arşive sahibiz; 80’e kadar iyi, sonrası kopuk kopuk…

Arşivi düzenlemek ve yeni binaya taşımak için ihaleye çıktık, yazın bitirmeyi hedefliyoruz.

500 Bin Kitaptan, İki Yılda 850 Bin Kitaba…

(15)

itü vakfı dergisi 15 Ar-Ge Gelirini 10 Katına

Çıkarmayı Hedefliyoruz

İTÜ’nün bilimsel birikimini, Ar-Ge alt- yapısını sanayiye sunmada bir arayüz olan ARI Teknokent, sizin döneminizde nasıl bir değişim yaşıyor? İTÜ, kendi öz kaynaklarını yaratma yönünde nasıl bir atılım içinde?

Ben rektörlük seçimi öncesinde de söyle- dim: İTÜ mü Teknokent’in içinde, Teknokent mi İTÜ’nün içinde? Bizim bir kere bunu ayrıştırmamız lazım. Zaten Teknokent’i üni- versiteye bağlı, üniversitenin içinde bir ku- rum olarak düşündük. İlk olarak şunu anla- maya çalıştık: Buradaki mevcut yapı nedir?

Kendine has bir ekosistem mi var? Firma- ların üniversite ile entegrasyonu nasıl? Bir performans indeksi geliştirdik. Şimdi bütün teknokentler bu indeksimizi elde etmek için uğraşıyorlar, Bakanlık da istedi. Puanla- mada ağırlıklı olarak firmalara soruyoruz:

Üniversiteden danışman kullanıyor musu- nuz? Öğrencilerimiz firmada staj yapıyor mu, bunların ne kadarını istihdam ediyor- sunuz? Üniversite ile ne kadar entegresi- niz, ne kadar ortak proje yürütüyorsunuz?

Örneğin Türk Telekom burada dördüncü yılını doldurmak üzere. Ama Ar-Ge depart- manındaki kişiler daha İTÜ Elektronik ve Haberleşme Bölümü’ndeki hocaları tanı- mıyorlar, birbirleriyle hiçbir bağları yok. İlk olarak, Amerika’dan gelmiş genel müdürle- rine Elektronik ve Haberleşme Bölümü’n- de bir sunum yaptırdım, tanıştırdım ve ortak proje çalışmalarına başladılar. Üniversite- nin ve İTÜ Vakfı’nın ortak olduğu, İTÜNOVA Teknoloji A.Ş. adı ile bir şirket kurduk. Türk Telekom’dan beş tane proje aldık. Zamanla yeni projelerin geliştirilmesi gerekiyor.

Biz, mümkün olduğu kadar bu performans indeksine bağlı olarak bütün firmaları tek- rar değerlendirmeden geçiriyoruz. Konu ile ilgili bir kitapçık da hazırladık. Bu iş artık sadece ofis kiralama şeklinde olmayacak.

100 üzerinden yaptığımız puanlamada 60 puanı geçen birkaç firma oldu. Durum çok da kötü değil. Firmalar için muafiyetler var.

Bu muafiyetlere karşın sağlanan Ar-Ge geliri oranına baktığımızda, 2023 yılında bu gelirini 10 katına çıkarmayı hedefliyo- ruz. Enteresan bir tesadüf, 2023 yılında üniversitemiz 250. kuruluş yılını kutlayacak.

Biz de, 250. yılda Teknokent kanalıyla Ar- Ge gelirlerimizi 1’e 10 artıracak şekilde bir vizyon çizdik. Bir Teknoloji Transfer Ofisi kurduk. TÜBİTAK’tan bu yıl destek aldık.

Öğretim üyelerimizi bu konuda bilgilendire-

ceğiz. Proje pazarları açacağız, çalışanlar sadece proje ve fikir üretecekler, projenin bütün yükünü, yazımını, patent sürecini ve marketing hizmetlerini Teknoloji Transfer Ofisi yürütecek.

“Milli Tren” Projesinde Çözüm Ortağıyız

Ar-Ge’de mümkün olduğu kadar büyük projelerde çözüm ortağı olmak gerekiyor.

Biz üretici olamayız, olmamalıyız. Üretici, özel sektör ile kamu sektörüdür. Örneğin

“Milli Tren” projesinde çözüm ortağıyız.

Biz tek başımıza bir prototip üretiriz an- cak devamı gelmez. “Helikopter Projesi”

maalesef acı bir projeydi. Bu projenin bir devlet kurumu veya özel kurumla birlikte gerçekleştirilmesi gerekirdi, başarılı ola- madık. Bundan ders almamız lazım. Aynı hatayı “Milli Tren”de yapmıyoruz, çözüm ortağı olarak yer alıyoruz. Nükleer enerji- de de aynı şekilde çözüm ortağıyız. Her bölümün en az birkaç büyük proje alması gerekiyor. Hedefim bu, buna kilitlenmiş durumdayım. Mimarlık Fakültesi birkaç büyük proje yürütüyor. Kars’ın rehabili- tasyonu, restorasyonu ile ilgili proje bitmek üzere. Proje kapsamında Kars’ın tarihi do- kusu çıkarıldı.

Sırada diğer iller var. Bu tür işleri ancak biz yapabiliriz.

Hibrit Entegre Alanlar

İTÜ çok rijit, hibrit bölüm anlayışı da yok.

Bölümler arası beraber çalışma anlayışı yeni yeni oluşuyor. Bu, bazı zamanlarda zorunluluktan, bazı zamanlarda kişisel girişimlerle oluyor. Dünyada da bu yönde bir gidiş var. Mesela bir uçak bölümünün malzemeciyle çalışması, bir bilişimcinin elektronikçi ile çalışması gibi… Endüstri ürünleri tasarımının dibinde malzemecinin, makinacının olması lazım. Bugün Apple ürünlerinde malzeme, malzemenin yapısı bilişim kadar önemlidir. Hibrit modeller, bö-

lümler diyorlar artık buna. Bizim de bu hib- rit entegre alanlara yönelmemiz gerekiyor.

Bu dönemde düşündüğümüz projelerden biri de bu.

Üniversitede üretilebilecek ürünlerin, fikir- lerin dışarıya pazarlanması, üniversitenin dışarıya açılması açısından hizmet veren ofisler vardır. Amerika’da çok bilinir, her- kes oraya yüklenir, Silikon Vadisi gibi…

Körfez ülkelerinde, Dubai’de vardır. Biz de Uzakdoğu’da Hong-Kong, Singapur Güney Kore gibi yerlerde; Batı’da İsviçre, Almanya’da açabiliriz bu tip ofisleri. Tek- nokentler kanalıyla finansman sağlayarak, öğretim üyelerimizin, gençlerimizin fikirle- rini dışarıya kanalize etmek, dünya gör- gülerini artırmak için bu ofisleri oluşturma niyetimiz var.

Öğretim Üyeleri İçin Konut Öğretim üyelerinin sorunlarının konu- şulmasını öncelikli gördüğünüzü be- lirtiyorsunuz. En önemli gördüğünüz sorunlar neler, nasıl çözümler üretiyor- sunuz?

Öğretim üyelerinin rahat bir ortamda proje ve fikir üretebilmelerini sağlamak için so- runlarından arındırmak lazım. Birinci sorun barınma. Mümkün olduğu kadar kampüste yaşam koşullarının oluşturulması gerekiyor.

İkinci büyük sorun ise çocukların eğitimi.

Hedefimde hep bunlar var. Sürekli bunlarla yatıp kalkıyorum. Öğretim üyelerini, ka- pasiteyi en az yüzde 50 artıracak şekilde nitelikli lojmanlara kavuşturmak istiyorum.

Girişimlerimiz var, bir yıl içinde çözeceğiz.

Ek olarak, söz vermediğim halde TOKİ ile anlaşma yaparak, Kayaşehir ve benze- ri yerlerde barınma imkanı sağlıyoruz. İlk etapta 23 daire alarak, yardımcı doçentler öncelikli olmak üzere kura ile dağıttık. He- defimizde 1.500 konut var. Bunun için söz aldık. Yeni yol açılırsa, Kayaşehir ile kam- püs arası 20-25 dakikaya inecek.

Çocukların eğitimi ile ilgili olarak da anaoku- lu, ilkokul ve ortaokul olarak hizmet verecek Beylerbeyi binası tamamlandı. Göreve gel- diğimizde 4 milyon TL borç vardı, borçla- rı ödeyerek binayı teslim aldık. Kontenjanı 1.200 öğrenci. Talep çoktu, bu kontenjan ile şimdi o talepleri karşılayabileceğiz. Tüm İTÜ Geliştirme Vakfı okullarında öğretim üyeleri ve çalışanların çocuklarına öncelik verilecek şekilde hareket ediyoruz ve fiyat politikasını da buna göre düzenledik. Bu konuda da sö- zümde durdum. Hedefimiz, çocukların eği- timi ve öğretim üyelerimizin barınma sorunla- rını ayrım yapmadan çözüme kavuşturmak.

Ar-Ge’de mümkün olduğu kadar büyük projelerde çözüm ortağı

olmak gerekiyor. Biz üretici olamayız, olmamalıyız. Üretici, özel sektör ile kamu sektörüdür.

Örneğin “Milli Tren” projesinde çözüm ortağıyız. Biz, tek başımıza bir prototip üretiriz ancak devamı

gelmez. “Helikopter Projesi”

maalesef bir acı projeydi.

(16)

Öğrencilerin en büyük şikayetlerinden biri sosyal-kültürel ortamların yetersiz- liği, Ayazağa Yerleşkesi’nün bu bek- lentiye yeterince cevap vermemesi.

Ayazağa, 24 saat yaşanabilir bir ortama dönüşebilecek mi?

Yerleşkesimüz Merkezi Derslikte oluşan ortam, yeni düzenlemeler, bisiklet yolları, yürüme parkurları ile biraz daha canlandı.

Yakın zamanda bazı markalar ekonomik şartlarla kampüse gelecek. Spor alanla- rı yanına yapılacak kulüp odaları ile altı ay içinde burada yaşam yüzde yüz farklı ola- cak. Kantinler geç saatlere kadar zaten açık. Spor alanlarına ciddi yatırım yaptık, yeniledik. Gece yarılarına kadar açık bu tesisleri ne yazık ki, kullanan çok az öğren- ci var. Bundan şikayetçiyim, öğrencilerimiz düzenli spor yapmalı.

Kampüsteki binaların değişimi-dönüşü- mü yönünde bazı çalışmalar başlamış görünüyor…

Biz, Yerleşkesin yeşil dokusunu hiç boz- madan, zarar vermeden, çevre kirliliği yaratmadan binaları mevcut hali ile dönüş- türmeye çalışıyoruz. İnşaat yapıldığı dahi anlaşılmıyor. Gerek eklentilerle, gerekse giydirme yöntemleri ile binaların mevcut görüntülerini estetik hale getirmeye çalı- şıyoruz. Elektrik -Elektronik Fakültesi’nde çalışma başladı, sonra Fen Edebiyat Fa- kültesi ve sırayla bütün binaları elden ge- çireceğiz.

Ben Risk Aldım, Risk Almaya Devam Ediyorum

Yeni YÖK Yasa Tasarısı hakkında neler düşünüyorsunuz? 2003 yılında konuş- tuğumuz dönemin rektörü, o zamanki yasayı, akademik özerkliği ve özgürlük- leri son derece kısıtlayıcı diyerek eleş- tirmişti. Yeni taslak öncekini de arata- cak gibi mi?

Yeni taslak çok kötü. Sıkıntı belki de şu:

Tasarıyı YÖK’ün hazırlaması yanlış. Bu çalışma dışarıda hazırlanmalı, YÖK de kurum olarak görüşünü bildirmeliydi. Ör- nek taslak, mevcut yasadan daha kötü, daha kısıtlayıcı ve bürokrasinin egemenli- ği daha fazla hissediliyor. Burada en bü- yük problem, her üniversiteyi aynı model içinde düşünmek. Üniversite olarak bir firma kuramıyorsunuz, ihalelere giremiyor- sunuz, çok kısıtlayıcı. Bir TÜBİTAK kadar bile özerkliğiniz, mali özerkliğiniz yok! Bu özerkliği üniversitelerin elde etmesi lazım.

Bunu özellikle kamu üniversiteleri için söy- lüyorum. Dekan atamasını bile YÖK üze- rinden yapıyorsunuz. Rektör, çalışacağı kişileri kendisi belirlemeli. Bunlar aksayan yönler. Mevcut yasa üzerinde düzenle- melerle de bunlar düzeltilebilirdi. Benim beklentim hep popülizmden arındırılmış, futbolcu deyimiyle rahat oynayabileceği- niz, top çevirebileceğiniz alanın tanınma- sı. Hem akademik özerklik hem ekonomik özerklik için bu gerekli. Ama bu demek değil ki; denetimsiz, kontrolsüz olsun. Bir akredite kuruluş olmalı. YÖK bir akredi- tasyon bir regülasyon kurumu haline dö- nüşürse çok daha yararlı olur. Bu benim kişisel görüşüm. Her şeyi YÖK’e sormak da çok zaman kaybettiriyor. Herkes bun- dan şikayetçi ama bugüne kadar kimse bir hamle yapmadı. 1992’de üniversiteye geldiğimden beri herkes YÖK’ü şikayet ediyor. Bazı bypaslar oluyor. Örneğin rek- tör yardımcısı üç tane. Bizim gibi üniversi- telere üç rektör yardımcısı yetmiyor. En az 6 hatta 7 olmalı. Bu sorunu danışmanlarla çözmeye çalışıyoruz. Danışmana sorum- luluk veriyorsunuz ama yetki veremiyor- sunuz. Rektör yardımcısının üstünde bir sürü daire başkanlığı var, kreşten temiz- liğe, kütüphaneden bahçeye kadar çok geniş bir yelpazeden o sorumlu. Yetkiyi biraz daha parçalayıp, daha fazla insanın

sisteme hükmedebildiği, yetkilendirildiği, sorumluluk aldığı bir sisteme geçilmesi lazım. Rektörler aslında orkestra şefi gibi davranmalı, rektör yardımcıları ve diğer so- rumlular orkestranın elemanları gibi olmalı.

Yönetimde buna izin verilmeli. Bu tür han- dikaplar sistemi tıkayan şeyler. Üniversi- te sayısı 184’e çıktı. Bir özel üniversite ile kamu üniversitesinin, 10 yıllık bir üniversite ile 241 yıllık bir üniversitenin aynı kanunla yönetilmesi çok yanlış. Sloganvari olacak ama çerçeve yasa her zaman daha iyidir.

Ana tanımlar olacak, içini her üniversite kendi yönetmelikleri ile dolduracak… Ben böyle bir yasa taraftarıyım. Mevcut seçim sistemi de yanlış, bence popülizme kaçı- yor bu defa.

Nasıl olmalı seçim sistemi?

Bence sorumluluk mercii bir kurum ola- bilir, bir kuruluş, bir heyet olabilir; hesap verebileceğiniz, sizi sürekli denetleyen…

Aksi halde bin tane öğretim üyesi varsa, siz bin tane popülist düşünceye sahip oluyorsunuz. Bu bir hata aslında bence.

Ben hiçbir zaman böyle biri olmadım, ol- mayacağım da. Bazı yöneticiler sizi bu tür yapılara itebiliyor. Benim yerimde başkası olsaydı, 50 D, 33 A hikayesinde popülist davranabilirdi ki, bu Şubat 2011’de çık- mış bir yasa ancak, uygulamadılar bunu.

(17)

itü vakfı dergisi 17 Ben kadro dağıtıp şirin görünerek günü

elde edebilir, rahatıma bakabilirdim. Ama ben daha radikal olmayı tercih ettim. Çün- kü değişime ihtiyacı var bu üniversitenin.

Köklü yapıdan, gelenekten beslensin ama yeniliklere açık olsun. “Gelenekten, gele- ceğe” şeklinde bir sloganı tercih etmemiz lazım. Aksi halde mevcut sistem kişileri popülizme itiyor, kişiler biraz nefsine yenik düşüyor. Onları da anlayışla karşılıyorum.

İyi olan gelsin yarışsın, hiç sıkıntım yok!

Benden daha iyiyse gelsin! Bu anlayışın üniversiteye yerleşmesi lazım. Biraz radi- kal bir düşünce, çoğu kişinin hoşuna git- meyebilir ama Teknik Üniversite’nin buna hazır olması lazım. Aksi halde sıradanlığa doğru gideriz ve bu da Teknik Üniversite’ye yakışmaz! Bu kadar eski bir kurumun sıra- danlaşması kuruma ihanet olur. Birinin risk alması lazım. Ben risk aldım, risk almaya devam ediyorum. Kurumun bekaası için…

Daha sonra beni hatırlayacaklar, ben buna eminim! Diyecekler ki, popülist olmayan, risk alan bir rektördü.

Sanat Kültürü Olan insanlar Yetiştirme Derdindeyiz

Kampüste ne kadar zaman geçiriyorsu- nuz?

Hafta sonlarını mümkün olduğu kadar işten arındırarak aileme ayırıyorum. Başka türlü dinlenecek zaman olmuyor. Randevu def- terime bakın, sabah 8’den akşam 9’a ka- dar buradayım. Genelde randevu vermiyor diyorlar ama herkes randevu alıyor, yolda görseler gelip soruyorlar. Ben mümkün olduğu kadar tek adama bağlı sistemden

kurtarmaya çalışıyorum üniversiteyi. Bazı işler kişiye bağlı olmasın. Sorumlulukları dağıtıyorum. Sorunlar aşağıda çözülsün, rektöre kadar aksetmesin. Ama maalesef kötü alışkanlıklarımız devam ediyor. Her şeyi rektöre söylemek istiyorlar. Ben yine de çalışma arkadaşlarıma tevdi ediyorum sorunu, onlar çözüyorlar, ancak kilitlendi- ği noktada ben müdahale etmeliyim.

Bir Rektörlük Sanat Galerisi açtık. Artık kurumsallaştı. Peş peşe sergiler açılıyor.

Mayısta Hikmet Barutçugil’in 100. Kişisel Sergisi var. Her sergi büyük ilgi gördü.

İlk açılışı öğretim üyemiz Murat Çakan’ın suluboya resim sergisi ile gerçekleştirdik.

Sonra bitki illüstrasyon, ardından elyaf sanatı sergisi açıldı. Tek düze, tek yönlü, köşeli insan yetiştirmekten ziyade; sa- nata eğilimli, sanat kültürü olan insanlar yetiştirme derdindeyiz. Yakında kampüse

yerleştirilmek üzere heykeller de gelecek.

Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden bir arkadaşımızın çizdiği güneş saati buradaki yerini aldı. Şimdi, Teknik Üniversiteyi sim- geleyecek, heykel formunda bir eser ara- yışı içindeyiz. Üzerinde üç aydır çalışılıyor.

Daha yaşanabilir, görülebilir kimliği olan bir dönüşüme doğru gidiyoruz kampüste.

Diğer tarafları da unutmuyoruz. Tüm kam- püslerdeki tarihi binalar restore edilecek.

Tuzla’da yıllardır yurt binası dışında bir şey yapılmadı. Şimdi derslik ve öğretim üyeleri ve çalışanlar için bir bina yapıyoruz, yıl so- nuna kadar bitirilecek.

Kampüste sık sık dolaşır mısınız? Öğ- renciler sizi görünce daha çok ne konu- şurlar?

Ara sıra dolaşıyorum. Geçtiğimiz günler- de bir sucuk partisinde öğrencilerle birlik- teydim. Tabii birçok konuda sözler aldılar.

Beni gördüklerinde genellikle isteklerini dile getirirler.

İTÜ Rektörü Olmak...

Ders vermeyi özlüyor musunuz?

Özlüyorum tabii. En son lisans havuz dersi veriyordum. Ders verdiğiniz zaman genç- leşiyorsunuz, besleniyorsunuz öğrenciden.

Öğrencilerim zaman zaman mesajlar atar- lar. Öğrencilerle aram her zaman iyidir be- nim. Ne yazık ki şimdi öyle bir ortam yarat- tılar ki, sanki ben tepeden inme yöntemle, başka bir yerden gelip bu konuma oturmu- şum gibi…

Ben 1992’den beri aralıksız İTÜ’deyim.

Doktora süresince yurt dışında kaldım, arada bir iki aylık araştırma çalışmaları için dışarıda oldum. Onun dışında sürekli buradayım, her kademede görev yaptım.

Dışardan bana gelen teklifleri, farklı üniver- siteler için gelen rektörlük tekliflerini kabul etmedim. İTÜ Rektörü olmak çok ulvi bir görev. Sorumluluğu çok ağır olmakla bir- likte, simgesel ve çok çok onurlu bir görev.

Mübalağa etmiyorum, kalpten söylüyorum böyle bir kurumun rektörü olmak müthiş ve bambaşka bir duygu benim için. Ben İTÜ sayesinde bir yere geldim. Bu kuruma borçluyum, hala borcumu ödemiş değilim.

Her kademede çalıştım, enstitü müdürlüğü, rektör danışmanlığı, rektör yardımcılığı…

Diğer görevleri küçümsemiyorum fakat so- rumluluğu ne kadar büyük olsa da, İTÜ Rektörü olmak kadar onurlu bir görev yok!

Röportaj: Hatice YAZICI ŞAHİNLİ

2023 yılında üniversitemiz 250.

kuruluş yılını kutlayacak. Biz de, 250. yılda Teknokent kanalıyla Ar-Ge gelirlerimizi 1’e 10 artacak

şekilde bir vizyon çizdik. Bir Teknoloji Transfer Ofisi kurduk.

TÜBİTAK’tan bu yıl destek aldık.

Öğretim üyelerimizi bu konuda bilgilendireceğiz. Proje pazarları açacağız, çalışanlar sadece proje ve fikir üretecekler, projenin bütün

yükünü, yazımını, patent sürecini ve marketing hizmetlerini Teknoloji

Transfer Ofisi yürütecek.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sakarya’nın hava kalitesi için partiküler madde (PM 10 ve PM 1 ) kirliliği açısından daha önce hiç çalışma yapılmamış olup Haziran 2009 - Kasım 2009

[r]

[r]

(2) Geri gelen eşya için, bu ürünlerin ihracat beyannamesi numarasının kullanıcı tarafından TAREKS’e yüklenmesi ve geri gelen ürünlerin teknik mevzuata uygun olması

Tanrı Adem’in meyveden yemesini yasaklamış olmasına rağmen (Yaratılış 2:17), Şeytan, eğer yerlerse Tanrı gibi olacaklarını öne sürerek meyveden yemeleri için

[r]

Danıştay ve Sayıştay meslek mansupları ve Sayıştay savcı ve yardımcıları, Üniversitelerin, İktisadi ve Ticari İlimler Akademilerinin, Devlet Mühendislik ve

201729 AZİZ BERKCAN YEŞİLGÖZ Erkek AKSARAY/MERKEZ (99977759) ÖZEL AKSARAY BİLİM TEKNİK KOLEJİ MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ 201731 DİLAN İDİL AKBULUT