• Sonuç bulunamadı

89itü vakfı dergisi

de bir veya iki katlı dükkânlar diziliydi. Abi-denin etrafında tramvay hattından sonra iki şeritli bir yol kalırdı. Bugünkü büyük otelin yerinde üç katlı bir bina olan İstanbul Kulü-bü ve onun önünde Taksim Meydanı’ndan Gümüşsuyu’na inen iki şeritli Gümüşsuyu Caddesi vardı.

Bizim okul öğrencilerinin Taksim’de uğrak yerlerinden biri, Cumhuriyet Caddesi kö-şesinde zemin katında dükkânlar, birinci katında briç oynanan bir salon ve üst katın-da katın-da üç genç Macar hanımın müzik yap-tığı gazinoydu. Bu briç salonuna olanakları biraz daha iyi olan ve iyice briç bilenler giderdi. Taksim’den Kabataş’a inen Ka-zancı Yokuşu’nun köşesindeki kahvenin al-çak tavanlı ara katından da briç oynanırdı. Yeni öğrenmeye başlayan ve öbür tarafa gitmeyenler orayı mekân edinmişti. Fırsat buldukça, “Basık” adı verdiğimiz o sıkışık, sigara dumanı dolu yere gider, briç öğren-meye çalışırdık. Okuldan mühendis olarak mezun olup giderken iyi briç oynayan bir olmak önemliydi. Briç oynamayı bilmemek eksiklik sayılırdı. Birçok arkadaş gibi ben de briç öğrenmeye heves ettim, bir süre Basık’a devam ettim ama oyuna verilme-si gereken ilgiyi gösteremedim ve okuldan briç oynamasını beceremeyen birisi olarak mezun oldum.

Vali ve Belediye Başkanı Dr. Lütfi Kırdar zamanında o bölge yeniden düzenlene-rek Taksim Gezisi haline getirildi. Taksim bahçesinin Taşkışla’ya bakan köşesine de zaman İstanbul’un en seçkin lokali olan Taksim Gazinosu yapıldı. Daha sonrala-rı Taksim Gezisi’nin Cumhuriyet Cadde-si tarafında set oluşturan duvar yıkılarak bugünkü dükkân ve gazinolar inşa edil-di. İstiklal Caddesi, otomobil ve tramvay trafiği bulunmasına karşın kimsenin itilip kakılmadığı, taciz edilmediği, herkesin ra-hatça ve emniyetle gezinebildiği seçkin bir yerdi. Akşamüstü ve geceleri sinemalara, tiyatrolara, pastanelere girip çıkan temiz kı-yafetli hanımlar ve beyler çok hareketli bir kalabalık oluşturur, caddeyi doldururlardı. Biz de Beyoğlu’na çıkacağımız zaman hafta sonları giydiğimiz temiz kıyafetleri-mizi giyer, o kalabalık arasında yerikıyafetleri-mizi alır, o atmosferi paylaşırdık. Okulumuzun İstanbul’un bu kültür ve eğlence merkezi-ne yakın olması, çok kısıtlı olanaklarımıza karşın bize çok şey kazandırmıştı. Tabii Beyoğlu’na çıkınca Çiçek Pasajı’na

uğ-ramadan geçmek olmazdı. Oranın eski sıcak atmosferinden eser kalmadı. Orta geçit alanında her lokantanın önünde farklı düzende oturarak veya ayakta küçük masaların etrafında çerez ya da basit me-zelerle birasını yudumlayan birbirine aşina müdavim gruplar olurdu. Değişen toplum düzeni Beyoğlu’nu da değiştirdi. Evet, o zaman savaş vardı, her şey kıttı, olanak-larımız çok kısıtlıydı, okul çok zordu, ama bütün bu güç koşullara rağmen birbirine güvenen, gereğinde birbirine her koşulda yoldaş olan arkadaşlarla Taksim, Beyoğlu ve çevresinin yaşama sunduğu şeylerden payımızı alabiliyorduk.

Çaylar, Balolar, Maçlar

Öğrencilik dönemimizde çoğu fakültenin yılın ilk haftalarında cumartesi öğleden sonraları düzenlediği çaylı toplantılar olurdu. İlk sınıflardaki öğrencilerin lise arkadaşlığı bağıyla gittiği başka fakülte çaylarında yeni arkadaşlar edinme, çevre-yi tanıma fırsatı doğardı. Çaylar ve sene sonu mezuniyet baloları bize günlük ya-şantımızın tekdüzeliğinin dışına çıkma ve değişik topluluklarla ilişki kurma olanağı sağlardı. Sene sonu baloları içinde bizim mektep mezunlarının düzenlediği “Arı ba-losu” bir öğrenci etkinliği olmasına karşın, eski mezunların, müteahhitlerin ve işa-damlarının katılımı ve zengin programı ile diğer balolar arasında farklı bir yer alırdı.

OKULDA İKİNCİ DÖNEM

1940-1941 ders yılı başında okula dön-düğümüzde artık okulun eskilerinden sa-yılıyorduk; dördüncü sınıf öğrencisiydik. Çoğumuz yaz tatilinde ya büroda ya da şantiyede çalışmıştık. Mesleğin kıyısından köşesinden uygulamaya yönelik bir şeyler görmüş, çalıştığımız alanlarda az da olsa deneyim, beceri kazanmıştık. Birbirimize tatil hikâyeleri anlatıyorduk.

İstanbul’da yaşam biraz daha sıkıntılı, sa-vaşın etkileri daha hissedilir hale gelmişti. O yaz Almanlar Paris’e girmiş, Fransa’nın işgalini tamamlamıştı. Henüz savaşın ağır-lık noktası Batı’daydı ama artık her konuda, her adım atışta savaş faktörü göz önünde tutuluyordu.

Temel bilgi dersleri bitmiş, meslek dersle-ri başlamıştı. Yaz çalışması sırasında bir problemin çözümünde ve uygulamada ayrıntıları bilmenin önemini görmüştük. Hocalarımızın hemen hepsi kendi alanla-rında önemli uygulamalar yapmış kişilerdi. Derslerde teorik bilgilerin yanında pratiğe yönelik açıklamalar yapar, edindikleri de-neyimlerden örnekler verirlerdi. Derslerde teorik ve pratiğe yönelik bilgileri bir arada, birbirini destekleyen düzende yürütürlerdi. Bu eğitim sisteminin bizlerin iyi yetişmesin-de önemli bir payı vardı.

Üniversite kuruluncaya kadar Müdür Tevfik Taylan Bey’in yönetiminde geçen bu dört senelik dönem hem savaşın günden güne artan etkisiyle yaşamın sıkıntılı, olanakların çok kısıtlı olduğu, hem de her türlü güçlü-ğe karşın okulda önemli gelişmelerin ger-çekleştiği bir dönem oldu. Öğrenci olarak yaşadıklarımız ise farklı bir düzeydeydi. Yüklü eğitim programı çok çalışmamızı gerektiriyordu. İlk senelerdeki gibi idarenin baskısı yoktu. Etütlerde gece geç saatlere kadar kalabiliyor, projelerimizi yapıyor veya başka eksiklerimizi tamamlıyorduk. Akşam yoklamasından sonra kontroller de olmadığı için sıkılınca dışarı çıkabiliyorduk. Savaşın yaşantımıza getirdiği her türlü kısıtlamaya karşın rahat bir çalışma ortamına sahiptik. 1941 yazında İhsan Bingüler idare müdü-rü oldu. Artmış olan öğrenci sayısıyla, her şeyin kıt ve vesikaya bağlı olduğu o gün-lerde okulu yönetmek elbette zordu. İhsan Bey iyi niyetli, çalışkan bir yöneticiydi. Çok kısıtlı olan olanakların alt sınırını daha aşa-ğıya çekmeye çabalayarak okulu yönet-meye çalışıyordu. Bu davranışları biz

öğ-Yıllık taslağını inceleyen idare

Benzer Belgeler