• Sonuç bulunamadı

ERZURUM İLİ ÂŞIKLARININ KULLANDIĞI MAKAM İSİMLERİYLE GELENEKSEL TÜRK HALK MÜZİĞİ MAKAM İSİMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ERZURUM İLİ ÂŞIKLARININ KULLANDIĞI MAKAM İSİMLERİYLE GELENEKSEL TÜRK HALK MÜZİĞİ MAKAM İSİMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI."

Copied!
121
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ERZURUM İLİ ÂŞIKLARININ KULLANDIĞI MAKAM İSİMLERİYLE GELENEKSEL

TÜRK HALK MÜZİĞİ MAKAM İSİMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Taner ÇALMAŞUR Yüksek Lisans Tezi Müzik Bilimleri Anabilim Dalı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can PELİKOĞLU

2013 Her Hakkı Saklıdır

(2)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜZİK BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

Taner ÇALMAŞUR

ERZURUM İLİ ÂŞIKLARININ KULLANDIĞI MAKAM İSİMLERİYLE GELENEKSEL TÜRK HALK MÜZİĞİ MAKAM

İSİMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TEZ YÖNETİCİSİ

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can PELİKOĞLU

ERZURUM-2013

(3)

TEZ BEYAN FORMU

30.04.2013

SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

BİLDİRİM

Atatürk Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğine göre hazırlamış olduğum “ERZURUM İLİ ÂŞIKLARININ KULLANDIĞI MAKAM

İSİMLERİYLE GELENEKSEL TÜRK HALK MÜZİĞİ MAKAM

İSİMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI” adlı eser-metin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi taahhüt eder, eser-metin kağıt ve elektronik kopyalarının Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım:

Lisansüstü Eğitim-Öğretim yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca gereğinin yapılmasını arz ederim.

� açılabilir.

� …… yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin/raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir.

30.04.2013

Taner ÇALMAŞUR

(4)

T.C.

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEZ KABUL TUTANAĞI

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can PELİKOĞLU danışmanlığında Taner ÇALMAŞUR tarafından hazırlanan “Erzurum İli Âşıklarının Kullandığı Makam İsimleriyle Geleneksel Türk Halk Müziği Makam İsimlerinin Karşılaştırılması” isimli bu çalışma 30 / 04 / 2013 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Bilimleri Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Başkan : Doç. Dr. Cengiz ŞENGÜL İmza: ………..

JüriÜyesi : Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can PELİKOĞLU İmza: ………..

JüriÜyesi : Yrd. Doç. Dr. Hasan Tahsin SÜMBÜLLÜ İmza: ………..

Yukarıdaki imzalar adı geçen öğretim üyelerine aittir. 30 / 04 / 2013

Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM Enstitü Müdürü

(5)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... III ABSTRACT ... IV KISALTMALAR DİZİNİ ... V

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM PROBLEM DURUMU 1.1. ÂŞIK, ÂŞIKLIK, ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE ÂŞIK MÜZİĞİ ... 3

1.1.1. Âşık ... 4

1.1.2. Âşıklık ... 5

1.1.3. Âşıklık Geleneği ... 6

1.2. ERZURUM İLİ ÂŞIKLIK GELENEĞİ ... 8

1.2.1 Erzurum İli Âşıkları ... 9

1.3. GELENEKSEL TÜRK HALK MÜZİĞİ’NDE ÂŞIKLIK GELENEĞİNE YÖNELİK KULLANILAN TERMİNOLOJİK TERİMLER ... 30

1.3.1. Âşık Edebiyatında Kullanılan Terminolojik Terimler ... 36

1.3.2. Âşık Müziğinde Kullanılan Terminolojik Terimler ... 58

1.4. “MAKAM” “AYAK” VE “DİZİ” KAVRAMLARI ... 67

1.4.1. Âşıklık Geleneğinde Kullanılan Âşık Makamları ... 78

1.4.2. Geleneksel Türk Halk Müziği Nazariyatında Kullanılan Makam Dizileri ... 82

1.4.3. Âşıkların Kullandığı Makam İsimleri ile Geleneksel Türk Halk Müziği’nde Kullanılan Makam İsimlerinin Karşılaştırılması ... 89

1.5. ARAŞTIRMANIN AMACI ... 93

1.6. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ ... 93

1.7. VARSAYIMLAR ... 94

1.8. SINIRLILIKLAR ... 94

İKİNCİ BÖLÜM YÖNTEM 2.1. ARAŞTIRMANIN MODELİ ... 95

(6)

2.2. ÇALIŞMA GRUBU ... 96

2.3. VERİLERİN TOPLANMASI ... 96

2.4. VERİLERİN ANALİZİ ... 96

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BULGULAR VE YORUM 3.1. ÂŞIK 1 ... 97

3.2. ÂŞIK 2 ... 98

3.3. ÂŞIK 3 ... 98

3.4. ÂŞIK 4 ... 99

3.5. ÂŞIK 5 ... 99

3.6. ÂŞIK 6 ... 100

3.7. ÂŞIK 7 ... 100

3.8. ÂŞIK 8 ... 101

3.9. ÂŞIK 9 ... 101

3.10. ÂŞIK 10 ... 102

3.11. ÂŞIK 11 ... 102

SONUÇ ve ÖNERİLER ... 104

KAYNAKÇA ... 106

ÖZGEÇMİŞ ... 112

(7)

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ERZURUM İLİ ÂŞIKLARININ KULLANDIĞI MAKAM İSİMLERİYLE GELENEKSEL TÜRK HALK MÜZİĞİ MAKAM İSİMLERİNİN

KARŞILAŞTIRILMASI Taner ÇALMAŞUR

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can PELİKOĞLU 2013, 112 sayfa

Jüri: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can PELİKOĞLU (Danışman) Doç. Dr. Cengiz ŞENGÜL

Yrd. Doç. Dr. Hasan Tahsin SÜMBÜLLÜ

Bu araştırma, Erzurum ili âşıklarının kullandığı makam isimleriyle geleneksel Türk halk müziği makam isimlerinin karşılaştırılması amacıyla yapılmış ve araştırma bünyesinde âşıklık geleneği temsilcileri olan âşıkların görüşleri belirlenmeye çalışılmıştır.

Araştırmada, nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseni kullanılmış, evreni Erzurumlu âşıklardan oluşturulmuş, yüz yüze görüşmeyi kabul eden Erzurumlu 11 âşıktan, makam sorusuna cevaplar aranmış; çözüm ve yorumunda ise betimsel yaklaşım esas alınmıştır.

Araştırmada, âşıkların, âşıklık geleneğinde ezgileri isimlendirmeye yönelik kullandıkları makam isimlerinin 68 tane olduğu, Geleneksel Türk Halk Müziği’nde kullanılan makam isimleri ile karşılaştırıldığında ise hüseyni, segâh ve uşşak makam dizi isimlerine göre oluşturulan seyir altında incelenebildiği ve âşıkların kullandıkları makam isimleri ile Geleneksel Türk Halk Müziği’nde ki makam isimlerinin birbiriyle örtüşmediği saptanmış, elde edilen bulgular ışığında çözüm önerileri getirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Makam, Âşıklık Geleneği, Geleneksel Türk Halk Müziği.

(8)

ABSTRACT

MASTER THESIS

COMPARISON OF TUNE NAMES OF TRADITINOAL TURKISH FOLK MUSIC WITH THE TUNE USED BY PUBLIC MINSTREL OF ERZURUM

CITY

Taner ÇALMAŞUR

Advisor: Assist. Prof. Dr. M. Can PELİKOĞLU 2013, page 112

Jurry: Assist. Prof. Dr. M. Can PELİKOĞLU (Advisor) Assoc. Prof. Dr. Cengiz ŞENGÜL

Assist. Prof. Dr. Hasan Tahsin SÜMBÜLLÜ

This study was carried out with the aim of comparison of tune names of traditionel Turkish folk music with the tune used by public minstrels of Erzurum city and in the study content, we tired to determine tune names used by public minstrel.

İn the study, perception science of qualified research desigus orienting to sctuation detection was used, and eleven minstrels accepting face to face interwiew were ashed about the questions on the tunes of Erzurum city and descriptional approach was accepted in the solving and interpretation of the questions.

İn the study, it was found out that tunes names used by minstrels for folk poetry tradition orienting to the naming of the melodies were 68 names, and when they were compared to traditional tunes names used in Turkish folk music, they were able to be examined under a pace formed according to tune names used by the minstrels, and that it was observed that the tunes names used by minstrels and those of Turkish folk music weren’t ovelapped, some solving suggestions under the ligt of the findings obtained have been brought forward.

Keywords: Tune, Minstrel Tradition, Traditional Turkish Folk Music.

(9)

KISALTMALAR DİZİNİ

GTHM : Geleneksel Türk Halk Müziği GTHE : Geleneksel Türk Halk Edebiyatı TRT : Türkiye Radyo Televizyon vb. : ve benzeri

yy. : yüzyıl

(10)

GİRİŞ

Geleneksel Türk Halk Müziği (GTHM) ile Geleneksel Türk Halk Edebiyatı (GTHE) nazariyatı, âşıklık geleneğini de içlerinde barındırarak kültürel mirasın korunmasını ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktadır.

GTHM ve âşıklık geleneği, Türk Milleti’nin sosyal ve kültürel yaşamına bağlı;

duygu ve düşüncelerini, dünyaya bakış açılarını, zaman içerisinde yaşanılan olaylardaki etkilenişlerini, coğrafya ve iklim koşullarını, dilden dile, kulaktan kulağa yayılmasını sağlayarak; sözleriyle, ezgileriyle, ritimleriyle, çalgılarıyla ve icra tarzı ile beraber bir bütünlük oluşturmaktadır.

GTHM, halkın müzik kültürüne paralel olarak oluşan sözlü gelenekleri kendi bünyesinde taşımaktadır. GTHE ise halkın ürünlerini (şiir, hikâye, destan, mani bilmece v.b.) toplamaktadır. Âşıklık geleneği de hem GTHM hem de GTHE nazariyatının içerisinde yer alan dağarcığa kaynak oluşturan sözlü kültürün mirası sayılabilecek konumda bulunmaktadır.

GTHM ve GTHE içerisindeki âşıklık geleneği, âşık kimliğinde ürünlerini sunmaya devam etmektedir. Ancak âşıkların ürünlerinde kullandıkları terimler, zamanla inceleme konusu olmuş ve bu ürünlerdeki söz ve ezgi öbekleri terminolojik olarak günümüz şartlarında büyük bir özveriyle araştırılmaktadır.

Âşıklık geleneği içerisinde melodi veya ezgi hakkında bahsedilirken Halk Edebiyatı araştırmacıları tarafından “Ayak” kavramı yerine “Makam” kavramı kullanılmıştır. Hatta yapılan bu araştırmalar sırasında, günümüzde Geleneksel Türk Halk Müziği araştırmacılarının “Ayak-Makam İlişkisi” problemine dahi yer verdikleri, âşık edebiyatı ile ilgili tez çalışmaları içerisinde de tespit edilmiştir. Çeşitli araştırmalarda kavram karışıklığını ortadan kaldırma adına, “Ayak” kavramı hakkındaki araştırmalarda halk edebiyatçılarının ve müzik araştırmacılarının birlikte çalışmaları gerektiği dahi ifade edilmiştir (Sümbüllü, 2006:120). Âşıkların söz ve ezgi ürünlerindeki ifadelerinde, bazı problemlerin olduğunu bu gibi araştırmalar göstermektedir. İncelendiğinde GTHM ve âşıklık geleneğinde yer alan ezgi kalıplarının tanımlamasında kullanılan makam isimleri de bu problemlerden birisi sayılmaktadır.

(11)

GTHM’de ezgiler; hüseyni, uşşak, hicaz, saba, kürdi, karcığar, rast, eviç gibi dizi ve seyir özelliklerine göre, âşıklık geleneğinde ise; divan, koşma, yolüstü, atüstü, zarıncı, nigahi, kerem, müstezat gibi edebiyat (halk, divan ve âşıklık v.b.) terimi özelliklerine göre şekillenmekte ve çeşitli makam isimleri bu bağlamda oluşmaktadır.

Söze göre ezginin icrasıyla anlam kazanan âşıklık geleneğinde görüleceği üzere;

ezgileri tanımlamak için kullanılmakta olan makam isimlerinin, GTHM ezgilerinde kullanılan makam isimleri ile örtüşmemektedir. GTHM’de makam isimleri; makam dizilerine ve seyir kurallarına göre, âşıklık geleneğinde; âşık isimlerine, yöresel ağız ve şivelerine, şiirin tür ve şekillerine vb. ifadelere göre verilmektedir.

Halk şiirinde mani, koşma, varsağı, destan, semai, türkü, dudakdeğmez, güzelleme, koçaklama divan, semai, selis, kalenderi, satranç, vezni-i aher gibi terimler, âşıklık geleneğinde yer alan şiir türleri içerisinde gösterilmektedir. Âşıklar bu türleri makam/hava adı altında saz çalarak söyledikleri görülmektedir (Kaya, 2000:113).

Âşıklık geleneği ve GTHM nazariyatı, ezgi kalıplarında kullanılmakta olan makam isimlerinin daha net tanımlanabilmesi için terminolojik incelemelerin de yapılmasını gerekli kılmaktadır.

Bu bağlamda Erzurum ili âşıklık geleneği âşıklarının kullanmakta olduğu makam isimlerinin, GTHM’de kullanılabilirliliğini belirlemeye yönelik bu araştırmanın yapılması gerektiği düşünülmüştür.

(12)

BİRİNCİ BÖLÜM

PROBLEM DURUMU

Araştırmada problem durumu Erzurum ili âşıklık geleneğinde âşıkların kullandığı makam isimlerinin, Geleneksel Türk Halk Müziği (GTHM) nazariyatındaki makam isimleriyle karşılaştırılması yapıldığında değerlendirilmesinin nasıl olması gerektiği biçiminde ifade edilmiştir.

Araştırmanın problem cümlesi, Erzurum ili âşıklık geleneğinde âşıkların kullandığı makam isimlerinin Geleneksel Türk Halk Müziği (GTHM) nazariyatındaki makam isimleriyle karşılaştırılması sonucunda benzer ve farklı yönler nelerdir?

Şeklinde ifade edilmiştir.

Bu temel problem çözümü için alt problemler ise aşağıdadır:

1. Erzurum ili Âşıklık geleneğinde, âşıkların ezgilere verdikleri makam ifadeleri ne şekildedir?

2. Geleneksel Türk Halk Müziği (GTHM)’de kullanılan makam ifadelerinin Erzurum Âşıklık geleneğinde bulunan makam ifadeleriyle karşılaştırılması ne şekildedir?

1.1. ÂŞIK, ÂŞIKLIK, ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE ÂŞIK MÜZİĞİ

Geleneksel Türk Halk Müziği (GTHM) ve Geleneksel Türk Halk Edebiyatı (GTHE) nazariyatları; âşık, âşıklık, âşıklık geleneği ve âşık müziği gibi öğeleri bünyesinde barındırmaktadır.

Nazariyat, bilindiği üzere kültürel ürünlerin toplanıp derlendiği bilgiler sayılmaktadır. İçinde âşık kimliğinin de bulunması ayrı bir önem taşımaktadır. GTHM ve GTHE nazariyatı, âşık ürünlerinden kaynaklanan anlam ve içerik olarak bazı terminoloji sorunları da beraberinde getirmektedir. Ancak bu sorunların çözümü bilimsel gerçekler ile açıklanabilmektedir.

Yapılan araştırmalar, GTHM ve GTHE nazariyatında, sözlü geleneğin devamı olan âşıklık geleneğinin bulunduğunu göstermektedir. Âşık, bu anlamdaki nazariyata kaynak oluşturduğundan dolayı incelenmesi gerekmektedir.

(13)

GTHM ve GTHE nazariyatında sözlü geleneğin, söz ve ezgi ürünlerine dağarcık oluşturan âşık, âşıklık, âşıklık geleneği ve âşık müziği gibi başlıklar, çalışmanın bu bölümünde incelenmektedir.

1.1.1. Âşık

Âşık hakkında birçok tanımlar yapılmaktadır. Bazı araştırmacılar, Arapça isim saymakta, "muhabbet-i müfride, alaka, gönül verme" demek olduğunu, âşık’ın da "aşk ve muhabbetle melûf olan, aşka düşen" anlamlarına geldiğini belirtmekle yetinmektedir.

(Kadri, 1943:507). Kısaca Arapçada, seven ve gönül veren anlamlarına gelmektedir.

Âşık kelimesinin, “Türkçe, ışık sözcüğünden geldiği” (Dizdaroğlu, 1969:18) belirtilmektedir. “Âşık, ‘yüreği aşk ile yanan, kalbi muhabbetle nurlanan kimse’ demek olduğu” sonucu da çıkarılmaktadır” (Onay, 1928:12). Yani âşık, Türkçede ışık, anlamına gelmektedir.

Türk kavimlerinde âşık tanımlarına ilişkin çeşitli isimlendirmelere rastlanılmaktadır. “Altay Türkleri; Kam, Kırgızlar; Baksı (Bakşı), Yakutlar; Oyun, Tonguzlar; Şaman, Oğuz Türkleri de, Ozan diyorlardı” (Köprülü, 1989:58). Bu farklı isimlendirmeler âşıkların toplum içerisindeki konumlarından kaynaklanmaktadır.

Âşık, kültür temsilcileri arasında yer almaktadır. Bundan dolayı ilgili her bilim araştırmacısı, ad yakıştırmaları ile konuya yaklaşımlarını sürdürmektedir. Nitekim sınırları kesin hatlarla çizilmemiş olan “Âşık”, “Ozan”, “Saz Şairi” ve “Halk Şairi” gibi kavramların yanına eklenebilecek birkaç terimle mesele iyice içinden çıkılamaz hale geleceği düşünülmektedir (Sakaoğlu, 1989:260).

Bu görüşlerin aynı anlama geldiğini belirtir nitelikte “âşık ve saz şairi sözcükleri anlamdaştır, aralarında ayrım yoktur” (Köprülü, 1930:246) görüşünün özünde âşık kelimesinin aynı anlam taşıdığı vurgulanmaktadır. Âşık ile sazının önemi, âşık isimlendirmelerinde de görülmektedir. “Âşık ve saz o kadar bütünleşmiştir ki, bu sanatçılara “saz şairi”, “sazlı ozan”, “çöğür şairi” gibi adlar da verilmektedir”

(Sakaoğlu, 1992:219).

Geçmiş ile günümüz şartlarında âşık kimliğine ozan denildiği de bilinmektedir.

“Ozan” denince “Dede Korkut”un, “Dede Korkut” denince de “ozan”ın akla geldiği, bir

(14)

kültürel doku da görülmektedir. Hatta bilim insanı ve araştırmacılar bu dokuda “müdrik bilici, müşkül işleri yoluna koyan bir halk içinde mutlaka “ozan”lığın bulunduğunu belirtmektedir” (Efendiyev, 1992:235). Kültür aktarıcılığı kimliğini taşıyan âşık (ozan), halk ürünlerini yaratan, sunan ve söyleyen, halk sanatçısı ve kültür aktarıcısı görevlerini üstlenen zümrenin temsilcileri sayılmaktadır. Âşık (Ozan) adını aldığı Halk şairlerinin önemi bu şekilde anlaşılabilmektedir.

Âşık, bulundukları toplumun duygu ve düşüncelerine yönelik konular başta olmak üzere söz ve saz unsurları ile topluma hitap etmeye çalışmaktadır. Bundan dolayı âşık, GTHM ve GTHE nazariyatında kültür aktarıcısı konumunda bulunmaktadır.

“Âşıkların bir kısmı ümmîdirler, okuma yazma bilmezler, hiç öğrenim gör- memişlerdir. Saz çalmasını bilirler, şiirlerini saz eşliğinde söylerler. İrticai, yani hazırlıksız şiir söyleme, başlıca özellikleridir (Dizdaroğlu, 1969:18). Âşık; irticalen şiir söyleyen, şiirlerini sazı eşliğinde ezgiyle okuyan, gezgin ve usta âşık yanında yetişen vb. halk sanatçısı kimliği taşımaktadır.

Âşık, içinde yaşadığı toplumun ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasi olaylar karşısındaki duygu ve düşüncelerini yansıtmaktadır. Âşık, hangi mekân ve şartta olur ise olsun, halkın yaşadıklarını anlaşılır bir dille anlatmaktadır.

GTHM ve GTHE nazariyatında önemli bir kimlik taşıyan âşık, âşıklık geleneğinde ki değişim ve gelişimler ile faaliyetlerini âşıklık yaparak sürdürmektedir.

1.1.2. Âşıklık

Âşık, âşıklık kimliğine bürünmesi ile geleneksel görevini sürdürebilmektedir.

Âşıkların müzik ve edebiyat alanındaki kültürel ürünlerinin, âşıklık faaliyetleri esnasında ortaya çıktığı bilinmektedir.

“Türklerin musikisi ve hikmet piri, Göktürk zamanındaki Oğuz yabguları nezdinde bulunan Türk hâkimi nitelikleri ile tanımladığı Dede Korkud, Oğuzlarda, kopuzun ve genel olarak ozanlığın da piri sayılmıştır. Bu düşünce ile süregelen Âşıklık, Dede Korkut’la başlamıştır iddiası belki yerinde olabilir” (Feyzioğlu, 2006:240).

Halk sanatçıları, türkü yakıcıları, kültür aktarıcısı gibi konumları olan âşıkların,

“Âşıklık kimliği ile öne çıktığı, kültürleri ve toplumları, “sözlü-yazılı”, “ilkel-modern”,

(15)

“geri kalmış-gelişmiş” veya “köylü-kentli” şeklinde ayırmadan incelemeyi doğru ve geçerli bulan kuramların ve bu kuramların yarattığı” (Oğuz, 2008:5) faaliyetler olarak sürmektedir. Âşık, kültürleri yaşatma ve gelecek kuşaklara sevdirmede göz önünde bulunmak için âşıklık yaptığı anlaşılmaktadır.

GTHM ve GTHE nazariyatında zaman ve mekân farkı gözetmeden saz ve söz ustası rolünde, toplumsal kültürel işlevi yerine getirme adına âşıklar, âşıklık kimliği ile faaliyetlerine devam etmektedir.

“Âşıklık, eskiden yurdun her tarafında bulunan âşık kahvelerinde karşılıklı atışmalarla deyişlerle sürdürülürken, bu geleneğin sadece Anadolu’da Erzurum ve Kars illerinde devam ettiği gözlemlenmiştir” (Özbek, 1985:519). Israrla bu faaliyetlerini sürdürme eğilimi, âşıklık geleneği içerisinde âşıklık için ayrı bir değer kazandırmaktadır.

Kültürel mirasın korunmasını sağlayan âşıklar, âşıklık faaliyetlerindeki geleneksel birikimlerin paylaşılmasını sağlayarak, âşıklık geleneğine de zemin oluşturmuşlardır.

1.1.3. Âşıklık Geleneği

GTHM ve GTHE nazariyatında asırlardır kaynaklardan bilinen ozanlık geleneği, özünü gelişim ve değişim ile sürdürebilmiş âşıklık geleneği adıyla günümüze kadar gelebilmeyi başarabilmiştir.

Özellikle 13. yüzyıldan itibaren Türkiye sahasında kendini hissettirmeye başlamış olan ozanlık geleneği kültürel değişim ve gelişim sebepleri ile ad değiştirmiş,

“âşık, terimi çevresinde özde ozanlık geleneğinin devamı kabul edilen bir geleneğin, yani âşıklık geleneğinin ortaya çıkmasını sağlamıştır” (Yakıcı, 2007: 41).

Âşıkların icra tarzları ve toplum içerisindeki etkinlikleri; kültürel, siyasi, ekonomik, sosyal, bilimsel ve teknolojik gelişmelere paralel olarak zaman içerisinde değiştiği görülebilmektedir. Yüzyıllardır âşıkların bilgi ve tecrübeleri, şiir ve ezgi kaynakları gibi birçok ortak özelliği de beraberinde getirmektedir.

Âşıklık geleneği, Türk kültüründe önemli bir yer tutmaktadır. Âşıklık geleneği, çağlar süren deneyimlerden geçerek biçimlenmiş, kendine özgü icra töresi, geleneğe

(16)

dayalı yapısı, âşık olmak ve âşıklığı sürdürmek için uyulması gereken kurallar ile karşımıza çıkmaktadır. Buna göre her edebi gelenek, kültür birikimini, dünya görüşünü ve yaşama biçimini anlatma ile özgünlüğe kavuşmaktadır (Günay, 1986:101).

Bir toplumda, kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, bilgiler, töre ve davranışlar olarak ifade edilmekte olan âşıklık geleneği, belirli bir işlevi yerine getirmek için geleneksel kültürün yarattığı ürünlerin özelliklerine göre hareket etmektedir.

“Âşıklık geleneği içinde âşıkların sanatlarını başkalarına aktarma ve sürdürme isteği, usta-çırak ilişkisinin fonksiyonlarından biridir. Usta âşık kendi sanatının sürekliliğini sağlamak için yanına çırak alarak sanatının tüm inceliklerini öğretir ve ileriki nesillere etkisini aktarmış olur” (Erkal, 1995:257).

Âşıklık geleneği, söz ve ezgi bütünlüğünde gelişimini sürdürmektedir. Ezgilerin önemi âşıkların çalmış olduğu sazıyla daha da anlam kazanmaktadır.

1.1.4. Âşık Müziği

Müzik genel anlamda toplumların zengin kültürlerini yansıtmada önemli bir iletişim aracı rolünü üstlenmektedir. Etkili bir anlatım gücüne sahip olan müzik, bir ülkenin medeniyetini gösterebilmektedir. Âşık müziği de bu anlamda medeniyetin kültürel kaynaklarında bulunmaktadır. İncelemeler esnasında görüleceği odur ki âşık müziği, GTHM ve âşıklık geleneğinde geniş bir kaynak oluşturmaktadır.

Ankara Devlet Konservatuarı mensuplarının resmi derleme gezileri esnasında, âşık müziği ile ilgili birçok ürünlerin kayıt altına alındığı görülmektedir.

Bu gezilerde başta Âşık Yunus, Âşık Dertli, Ercişli Emrah, Erzurumlu Emrah, Âşık Sümmani, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Eşrefoğlu, Pir Sultan, Bayburtlu Zihni gibi tanınmış âşıklar olmak üzere günümüze varıncaya kadar pek çok şairin mahlaslarının tapşırıldığı (aktarıldığı) peşrev, divan, destan, koşma, satranç, yıldız, sernai, varsağı, kalenderi, vezn-i üher, müstezad, gibi tür ve biçimlerde ezgilerle methiye, mersiye, deyiş, dübeyt, güzelleme, tekellüm, soru cevaplı muamma ve ceng-i harbi gibi âşık ağzı örnekleri derlenmiştir (Günay, 1986:1).

Âşık müziğinde, şiirsel ifadelerden ağız örneklerine varıncaya kadar çeşitli incelemelerin yapıldığı görülmektedir.

Âşık müziği, “birbirine yakın yörelerde yaygın olup mahalli nitelendirilir.

Muhtelif yerleşim merkezlerinde ise genel özelliklere sahiptir. Bu bakımdan âşık

(17)

müziğindeki ezgiler, çoklukla mahalli olan kalıp ezgilerdir” (Oransay, 1990:56). Âşık müziğinde ki bu kalıp ezgiler, yöresel zenginlikleri de belirtmektedir.

Âşık müziğinde kullanılan çalgılar da ayrı bir kültürel doku içermektedir.

Köprülü, kopuzun millî edebiyatımızdaki yerini, önemini belirtirken, aynı zamanda Hun Türklerinde Mûsıkî hayatına dair ilk bilgiyi de vermektedir. Bu bilgiye göre; milattan önce Hun Türklerinde saray erkânına Mûsıkî aletlerinin hediye olarak verilmesi millî bir adet halindedir (Ögel, 1991:4). Bundan dolayı kopuz yani bağlama çalgısı âşıkların, en çok kullandıkları çalgılarından birisi sayılmaktadır.

Âşık çalgısı olan kopuzun XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Avrupa’da kullanılan Tambur örnekleri olup, “colachon”, “coluchon”, “colasicione”, “colacio” isimler ile çalgı müzelerinde yer aldığını söyleyen Kösemihal, “Şemsi Yastıman ve Kopuz” isimli yazısında, kopuzun mızrapla çalınan bir saz olduğunu ifade eder (Kösemihal, 1939:295).

Âşık müziğinde kopuz veya saz, “tedavi eden, ruhları dindiren, iradelere güç etkisi veren, aynı zamanda toplulukta birlik yaratan, sosyal aletlerdi” (Ögel 1991, s. 5) ifadesi ile sosyal yaşamdaki âşık çalgısının önemi vurgularken âşık müziğinin de başka bir açıdan özelliği belirtilmektedir.

Âşık müziği, görüldüğü üzere GTHM nazariyatının gelişiminde ve değişiminde kültürel kaynaklardan birisini oluşturmaktadır.

1.2. ERZURUM İLİ ÂŞIKLIK GELENEĞİ

Coğrafi konumu ile Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan ve merkezi olarak bilinen Erzurum ili, geçmiş tarihi ve kültürü ile ipek yolu üzerinde bulunmasından dolayı âşıklık geleneğinin de en önemli illerinden sayılmaktadır.

Halkımızın yüzyıllar boyunca süren sevinci, aşkı, zevki, kini, nefreti, acısı, çilesi, dünya görüşü, kısacası hayat tarzı, halk şiirinin mısralarında ezgi öbeği ile beraber işlenmektedir. Türkiye’de ve özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yetişen âşıklar, âşıklık geleneğinin yaşatılmasında en önemli rolü oynamaktadırlar.

“Doğu Anadolu Bölgesi’nin âşıklık geleneğinde önemli bir yeri vardır. Bu bölgede XIX. ve XX. Yüzyıllarda âşıklık geleneğinin Bayburtlu

(18)

Zihni, Çıldırlı Şenlik, Kağızmanlı Hıfzı, Posoflu Zülali, Emrah ve Sümmani gibi kuvvetli temsilcileri yetişmiştir. Bunların her birisi birer büyük âşık ve geleneğin ustasıdırlar” (Aslan, 1975:12).

Sözlü kültürün aktarımında mekânların ve yörelerin önemi bilinmektedir. Bu anlamda sözlü kültürün oluşturduğu âşıklık geleneği, âşıklar ürünleri ile gelecek nesillere aktarılmasında en aktif yaşama ve yaşatma yerlerini oluşturmaktadır.

Türk saz şiirinin tarihi merkezlerinden biri olarak sayabileceğimiz Erzurum, yüzyıllar boyunca yetiştirdiği âşıkları ve bunların çevresinde oluşan âşıklık geleneği ile dikkatimizi çekmeyi başarmıştır. İrşadı, Nefî, İbrahim Hakkı gibi söz ustalarını, ilim ve irfan erbabını yetiştiren Erzurum, Emrah, Erbabî, Sümmanî gibi her biri kendi dönemine damgasını vuran ustaları da kültür tarihimize mal etmiştir (Sezen, 1994:331).

Âşıklık geleneği, Türkiye’de diğer illerde olduğu gibi Erzurum ilinde de sürdürülmektedir. Yöre âşıkları, karşılaştıkları bütün olumsuzluklara rağmen, sanatlarını ısrarla icra ederek geleneği yaşatmaktadırlar. Geleneğin devam etmesinde âşıklar kadar önemli olan dinleyici kitlesinin âşıklara olan ilgisi, geleneğin etkili ve değişmez unsuru sayılmaktadır.

“Yazılı kaynaklarda kesin şeklini kazanmış ve işlenmiş edebiyat örnekleri olarak XVI. Yüzyılda görülmeye başlayan âşık edebiyatının en geç XIV. yüzyılda teşekkül etmeye başladığını Dede Korkut Hikâyelerine dayanarak söyleyebiliriz. Bugün de canlı olarak yaşadığı Doğu Anadolu Bölgesi ve Azerbaycan bu geleneğin başlangıçtan beri merkezi olarak düşünülebilir” (Günay, 1986:21). Görüleceği üzere Erzurum ilinin, âşıklık geleneğindeki tarihi çok eskilere dayanmaktadır.

Âşıklık geleneğinde Erzurum ili âşıklarının, günümüzde büyük bir özveri ile sözlü geleneğin devamına katkıları devam etmektedir.

1.2.1 Erzurum İli Âşıkları

Çalışmanın bu bölümünde, Erzurum ili âşıkları tanıtılmıştır.

Âşık Erzurumlu Emrah: “18. Yüzyılın sonunda Erzurum Tambura köyünde doğdu. Öğrenimini Erzurum'da yaptı. Gerek halk inanışları gerek kendi şiirlerindeki ifadeleri belli olan eserlerindeki öğelerden ve Divan şiiri yolundaki emeğinden anlaşıldığı gibi, hem yeterince öğrenim görmüş, hem tasavvuf yoluna yönelmiştir.

Emrah oğulları adıyla anılan ailelerin birbirinden uzak yerlerde yaşamakta oluşları,

(19)

birçok yerde adına bağlı mezarların bulunuşu, şiirlerinin dilden dile geçerek yayılış genişliği kazanışı, aruzla yazdıklarının basılışı, asıl mezar taşının Niksar'da bulunuşuna kadar onun ününün yaygınlığını gösteren işaretlerdir. 19. yy.da âşık fasıllarında eserleri en çok okunan sanatçılardan biri olan Emrah, klasik edebiyat bilgisiyle üstünlük kazanarak etki sağlamış, iki yanlı çalışkanlığıyla geniş alanlarda duyulmuştur. 1854'te Niksar'da yaşamını yitirdi” (Köprülü, 1962:391). “Usta–çırak ilişki ile yaşadığı dönemde Âşık kollarının oluşmasını sağlamıştır. Oluşan kollardan birisi de Emrah koludur. Diğer kollar ruhsatı ve şenlik kollarıdır” (Artun, 2002:15).

Bilinen Eserleri:

Çığrışır Bülbüller Gelmiyor Bağban Aşkın Ezeli Âşıka İlhami Huda’dır Bir Sabah Uğradım Göl Kenarına Şad ol Deli Gönül Müjdeler Olsun Salındı Bahçeye Girdi

Şu Karşıki Karlı Dağlar

Uykudan Uyanmış Gözleri Bir Hoş Gönül Gurbet Ele Varma

Tutam Yar Elinden

Ne Feryat Edersin Divane Bülbül

(http://www.turkuler.com/ozan/asiknihani.asp)

Âşık Hüseyin Kasımoğulları (Sümmanî): “1860-1915 yılında Narman'ın Samikale köyünde doğdu. Asıl adı Hüseyin'dir. Aile lakabı Kasımoğulları olarak bilinmektedir. Küçük yaşlarda âşıklık geleneğini öğrenmeye başladı. Yaklâşık 11 yaşında Erzurum'a giderek âşıklar çevresine girdi. Sümmani, sonuncu veya sona ait anlamlarında olduğundan bu mahlas bir atlı (bir rivayete göre Hızır Aleyhisselam) tarafından verilmiştir. Bu mahlas verilmeden önce gülperi denilen bir kız rüyasında gösterilmiş ve âşıklığın yolunu bade içerek tutmuş olur. Âşık Sümmani, Gülperi denilen kızı büyük bir aşkla son zamanlarına kadar aramıştır. Bu aşkı arayarak âşıklığını devam ettiren Âşık Sümmani, Âşık Hodlu Şamili gibi birçok âşıktan etkilenmesine karşın, Sümmani'nin yetişmesinde dönemin ünlü aşığı Erbabı’nın katkısı farklıdır. Âşık Sümmani, sonraki yıllarda uzun zamandır birbirlerinin âşıklıklarına ilişkin şeyler duyduktan sonra ancak o dönemde özel bir izinle, Rusya'nın işgali altında bulunan

(20)

Kars'a gidip Âşık Şenlikle karşılaştı. Günler süren karşılıklı türkü söylemeden sonra birbirlerini etkilediler ve çok iyi arkadaş oldular. Çok araştırmalara kaynak olmuş ve akademisyenler tarafından incelenmektedir. Hüseyin yazıcı adında Bursa’da yaşayan ayaklı kütüphane denilen torunu, en sağlam kaynak olarak yaşamaktadır. Halen canlılığını devam ettiren eserleri yaşatılmaya çalışılmaktadır. Hakkında kitaplar ve tezler hazırlanmıştır. Samikale köyünde 5 Ocak 1915 yılında vefat etmiştir” (Yardımcı, 2008:68). Çok sayıda türküleri TRT repertuarında bulunmaktadır.

Bilinen Eserleri:

Ceylan Gözlerine Kurban Olduğum Kalksak Bu Yerlerden

Çoktan Beri Terki Vatan Olmuşam Ervahı Ezelde Levhi Kalemde Kahpe Felek Sana Nettim Neyledim

(http://www.turkuler.com/ozan/asiknihani.asp)

Âşık Mustafa Gedik (Bardızlı Nihani): “Nihani, Erzurum ilinin Şenkaya eski adı Örtülü ilçesinin Bardız (Gaziler) bucağına bağlı Güreşken köyünde (1885) yılında doğdu. Asıl adı Mustafa olan âşık, Soyadı Kanunu çıkınca "Gedik" soyadını almıştır.

Güreşken köyü, sonradan bucak olan Bardız’a (şimdiki adı Gaziler) bağlı olduğundan Bardızlı Nihani olarak da bilinir. 13-14 yaşlarında bade içerek âşık oldu. Nihani mahlası da, yok olma, sır olma anlamındaki »nihan« sözcüğünden gelmedir. Böylelikle Âşık Nihani o günden sonra türkü söylemeye başladı. Nihani’deki değişme ve duygu halini gören köyün ileri gelenleri, onun hak aşığı olup olmadığına karar veremeyince, Nihani’nin şiirlerinden örnekler yollayarak dönemin ünlü aşığı Sümmani’ye danıştılar.

Âşık Sümmani, Âşık Nihani’nin köyüne gelerek Nihani’nin gerçek bir âşık olduğunu bildirdi. Zaten sonraki yıllarda da Sümmani, Nihani’ye ilişkin, “Sesimizi duyuracak âşık” olarak söz eder. Âşık Nihani, uzun yıllar sevdiğinin peşinde dolaştı. Ancak ona ulaşamayacağını anlayınca köyüne döndü. Bir süre sonra da evlendi. Bardızlı Nihani’den başka aynı adlı ve Âşık Sümmani’nin etkilediği Şarkışlalı bir Âşık Nihani daha bulunmaktadır. Çeşitli konuları işlemiş olsa da daha çok duygu ağırlıklı gurbet şiirleri belirgin olan Âşık Nihani’nin şiirleri Mehmet Gökalp tarafından »Bardızlı Âşık Nihani« (1988) adıyla yayımlandı. 1967 yılında vefat etmiştir” (Solmaz, 2009:70).

(21)

Bilinen Eserleri:

Çıkarım Bakarım Efgan Görünmez Hazin Hazin Esen Gece Yelleri Bir Mektup Yaz N'olur Şehr-i Afgan'a Keklik Gibi Kanadımı Üzmedim

Ben Mecnun'um Bir Leyla'ya Vurgunum Gurbetin Ey Kardeşler Size Tarif Edeyim (http://www.turkuler.com/ozan/asiknihani.asp)

Âşık Yusuf Polatoğlu (Polatoğlu): “1956 yılında Oltu’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini orada tamamladı. Küçük yaşlardan beri öğrenmeye başladığı âşıklık geleneği, yörenin birçok aşığının da etkisiyle şiir yazmaya, türkü söylemeye dönüştü.

1972’de gittiği Almanya’da, Maden Meslek Okulu bünyesinde eğitim gördü. Ozan Polatoğlu, şiirlerinde sevgi, özlem, gurbet ve tasavvuf gibi çok çeşitli konuları işlememektedir. Son dönemde, birçok konunun yanında, Türkiye’den Almanya ve öteki Avrupa ülkelerine göçün öyküsü niteliğindeki şiirlere ağırlık vermektedir. Özellikle Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde konserler veren Polatoğlu, Türkiye’deki birçok yarışmada birincilikler de olmak üzere birçok ödül aldı. Bugüne dek 11 albüm hazırlayan Ozan Polatoğlu’nun, değişik konulardaki yazı ve şiirleri, incelemeleri çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda aktarıldı. Konserlerinin yanında, halk şiiri ve müziği üzerine çeşitli seminerlere de katılan Polatoğlu, şiirlerinin bir bölümünü, Düşmeyen Bayrak (1978), Gönlümü Dinlerken (1988) ve Göç Göç Oldu (1996), Burası Feşmekistan (2000) ve Söz İkliminde (2000) adlı kitaplarda topladı. Ayrıca Âşık Reyhani'ye ilişkin Mızrabın Istırabı-Âşık Reyhani (1996) adlı bir araştırması yayınlandı” (Solmaz, 2009:59).

Bilinen Eserleri:

Bu Sıra (Rüzgara Kapıldı Dalım Budağım) Var (Bir Yol Düşün Benim Gönlüm)

(http://www.turkuler.com/ozan/asiknihani.asp)

Âşık Mevlüt Şafak (İhsani) : “1928 yılında, Şenkaya'nın (1950 yılına dek Sarıkamış'a bağlı olan) Çermik (Kaynak) köyünde doğdu. Asıl adı Mevlüt Şafak'tır.

Resmi kayıtlarda 1933 geçmesine karşın, gerçek doğumunun 1928 olduğunu belirtmektedir. Mevlüt İhsani, ilkokul 3. sınıfa gittiği dönemde bulduğu bir kapsülün

(22)

patlaması nedeniyle gözlerini yitirdi ve sol elinin 3 parmağı yaralandı. 13 yaşında ise köy imamının yardımıyla Kuran öğrenmeye başladı. Gördüğü bir rüyadan sonra, doğaçlama söylemeye başladı. 25 yaşlarında ise rüyasında Mehmet Lütfi Efendi’yi gördü. Erzurum'a giderek Lütfi Efendiyle görüştü. İhsani mahlası da Lütfi Efendi tarafından verildi. Âşıklık geleneğinin üstadlarından Erzurumlu Âşık Mevlüt İhsani 07 Kasım 2010 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu” (Düzgün, 1997:11).

Bilinen Eserleri:

Döne Döne (Haftalar Devrolur)

Bilmem (Nice Yıldır Yürümeyen Kervanım) Gelmedi (Nazlı Yara Canım Kurban Dedim De) (http://www.turkuler.com/ozan/asiknihani.asp)

Âşık Yaşar Yılmaz (Reyhanî): “1932 Hasankale'nin Alvar köyünde doğdu. Asıl adı Yaşar Yılmaz'dır. İran'dan göçen babası önce Kars'a daha sonra Erzurum'a yerleşti.

Âşık Reyhani'nin çocukluğu köyünde geçti. Zaman zaman komşu köylere gitme olanağı bulduysa da daha başka yerlere gidemedi. Okuma yazmayı okula gitmeden öğrendi.

Sonraki yıllarda ise dışarıdan sınava girerek diploma aldı. Küçük yaşlarda köyüne gelen âşıklardan etkilendi. Hem âşıklardan dinleyerek hem de eline geçen kitapları okuyarak birçok halk hikâyesini öğrendi. Kendi âşıklığı ve şiir yazmaya başlaması 18 yaşından sonradır.

Reyhanî, rüyasında gördüğü bir kıza âşık oldu. Kısa bir süre sonra da kızı kaçırdı. Birkaç ay geçmeden evliliği geçimsizliğe ve huzursuzluğa dönüştü. Bunun üzerine karısının ailesi kızlarını alarak başka biriyle evlendirdiler. Âşık Reyhani, bu dönemden sonra “Dertli mahlasını kullandıktan sonra Bayburtlu Hicrani senin ismin çiçek ismine benzesin diye Reyhanî mahlası verir” (Bali, 1968:226). İran'dan Avrupa'ya birçok ülkede türkü söyleyen Âşık Reyhani, katıldığı yarışmalarda da birçoğu birincilik olmak üzere çeşitli ödüller aldı. 1980'li yılların başında Erzurum'da bulunan Doğu Ozanları Derneğinin başkanlığına getirildi. Âşık Reyhanî birçok ülkeye konser ve konferanslara katıldı. Ayrıca ABD'nin Michigan Üniversitesinde katıldığı bir konferansta kendisine fahri öğretmenlik unvanı verildi. Bursa'da 2006 yılında vefat etti.

Âşık Reyhani, şiirlerinin bir bölümünü topladığı Alvarlı Reyhani (1962), Böyle Bağlar (1966), Kervan (1988) ve bazı düşünce ve şiirlerinden oluşan Şu Tepenin

(23)

Arkasında adlı kitapları, Dilaver Düzgün tarafından hazırlanan Âşık Yaşar Reyhani, (1997), Ozan Yusuf Polatoğlu tarafından hazırlanan Mızrabın Istırabı, Âşık Reyhani- Hayatı ve Şiirleri, (2003) ve Muhsin Koç tarafından hazırlanan Ölümünden Sonra Âşık Yaşar Reyhani (2007) adlı kitaplar bulunmaktadır” (Düzgün, 1997:11).

Bilinen Eserleri:

Ey Rüzgâr Gider İsen Canana Söyle Beni Bugün Sabah İle Visali Yardan

Diyarı Gurbette Düş Oldu Yolum Akşam Olup Guş Yuvaya Dönende Gül İçin Bülbül Olsaydım

Erzurumlu gelin Hasan Hüseyin

Yattım gurbet elde gam yastığına Dağlar başında

(http://www.turkulerleerzurum.com/videolar/asik-nuri-ciragi-erzurum.html) Âşık Mustafa Temel (Ruhanî): “1931 yılında Erzurum'un Tortum İlçesinde doğdu. Asıl adı Mustafa Temel'dir. 9 yaşında türkü söylemeye başladı. 10 yaşında ise elinde patlayan bir kapsülden dolayı sol gözünü ve sağ elinin 3 parmağını yitirdi. Bu olayın olumsuz etkisiyle uzun bir süre türkü söylemeyen Ruhani, 20 yaşlarında yeniden türkü söylemeye başladı. Bağlama çalmayı da 20 yaşlarında öğrendi. Bade geleneğine inanmasına karşın kendisini badeli âşık olarak görmemektedir. 1955 yılında geçirdiği bir ameliyattan sonra öteki gözü de görmez oldu. Doğaçlama konusunda yetenekli bir âşık olan Ruhani, mahlasını da sonraki yıllarda aldı. Gözleri görmediğinden dolayı ruh haliyle algılaması gerçeğinden yola çıkarak kendisine bu mahlasın verildiğini aktarmaktadır” (Solmaz, 2009:148). Şuan âşıklık geleneği temsilcilerinin en yaşlısı konumundadır. Hizmetleri halen sürmektedir.

Bilinen Eserleri:

Başım Sana Birkaç Sözüm Var İzin Ver Elime Alayım Sazı Erzurum

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236)

(24)

Âşık Hüseyin Yazıcı (Sümmanioğlu): “Narman kazasının Samikale Köyünde 1937 yılında doğdu. Âşık Sümmani'nin torunudur. Asıl adı Hüseyin Yazıcı’ dır. Babası Kurtuluş Savaşı gazilerinden Şevket Çavuştur. Hüseyin'in iki kardeşinin tifodan ölümleri, dedesinin etkisi ve yetiştiği çevre şiire başlamasında temel etkenler olmuştur.

Köyüne gelen âşıkların da rolü önemlidir. Evli ve beş çocuk babası olan Hüseyin Sümmanioğlu Bursa’da yaşamaktadır. Yurdun çeşitli yörelerinde âşıklık geleneği bünyesinde ki saz, şiir, yarışma ve toplantılarına katılmış olup birçok ödül almıştır”

(Yardımcı, 2008:77).

Bilinen Eserleri:

Güneş Var (Bir Çark Var Yorulmaz Durmadan Döner) Vardır (Sakın Başkasını Gel Görme Hakir)

Kar Çiçeklerden

Saklar (Bugün Derdim Doksan Dokuz)

(http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621) Âşık Nuri Merami (Merami): “1940 yılında Horasan'ın Hoşap (şimdiki adı Dönertaş) köyünde doğdu. Asıl adı Nuri Kâşıkçı'dır. İlkokulu köyünde okudu. Sonraları köylerine gelip giden âşıklardan etkilenerek ve eski âşıklara ilişkin kitapları okuyarak âşıklık geleneği ve şiirle ilgilendi. İlk gençliğinde şiir yazmaya başladı. Âşıklık geleneğine ilişkin bilgileri ve bağlama çalmayı Âşık Reyhani'den öğrendi. Mahlası Reyhanî’nin kızı Yasemin Şahbazoğlu tarafından verildi. Zamanla kendini geliştiren Âşık Merami Türkiye'nin değişik yerleri ve Türkiye dışında birçok şenlik ve konsere katıldı” (http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621=).

Bilinen Eserleri:

Gönül (Dedim Gönül Çok Dolandın)

Kafadır Kafa (Vücut Bir Gemidir Kafa Bir Kaptan) Köye Dön

Kadar (Kader Kervanını Çektim Yürüdüm)

http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621 Âşık Nusret Sümmanioğlu (Toruni): “1945 yılında Erzurum’un Narman ilçesinin Samikale köyünde dünyaya geldi. Babası Sümmani’nin ortanca oğlu olan ve hikâye ustalığıyla da bilinen Fahri Çavuş’tur. Çocukluğunu çiftçilikle ve ailesine yardım ederek

(25)

geçirmiştir. Küçük yaşta ailesindeki geleneğe uyarak âşıklığa heves salmış, daha sonraları babası Fahri Çavuş onu yanına alarak hem dedesinin mirasını devamını hem de küçük Nusret’in kabiliyetini geliştirmek için, sazı eline vererek civar kasabaları gezdirmiştir. Toruni mahlasını dedesine özenmesinden alan Sümmanioğlu, böylece âşıklığa adımını atmıştır. Genç yaşında rahmetlik olan âşık Nusret dedesinin izinden gitmiştir” (Yardımcı, 2008:371).

Bilinen Eserleri:

Duman Üstünde (Yine Bahar Geldi Söküldü Dağlar) Halinden Senin (Yalan Dünya Sana Daha İnanmam) Değişmem (Her Yönüyle Güzel Ana Vatanım) Sıladan Bir Haber

Senden İzinsiz (http://www.obayayla.com/forum/konu.php?k=172)

Âşık Nuri Çırağı (Çırağı): “Âşık Nuri Çırağı 1948 yılının onuncu ayında Erzurum'un ili Şenkaya ilçesinin Kaynak köyünde doğmuştur. Asıl adı, Nuri Cihan Karataş'tır. İlkokuldan 1961 yılında mezun oldu. Mezun olduğu yıl Erzurum Yavuz Sultan Selim Öğretmen Okulunu kazandı.1962 yılında Âşıklar sanatına başladı. 1976 yılında Âşık Reyhanî ile Erzurum'da "Âşıklar Kahvesi"'ni açar ve bu kültürün gelişmesine hizmet ederler. Reyhanî ile olan birliktelikleri Reyhanî ölene kadar devam eder. Bu kahve 1993 yılına kadar kültüre hizmet eder. 1993 yılında Kocaeli'nin Darıca beldesine taşınır. 1994 yılında İstanbul'da "Gülhane Parkı Âşıklar Kahvesi"ni açar. Bu kahve âşıkların İstanbul'a taşınmasını sağlar. Bu kahve aynı zamanda İstanbul'da kurulan ilk âşıklar kahvesidir. 1999 yılına kadar devam eden bu kahve 2000 yılında

"Gebze Âşıklar Kahvesi" olarak açılır ve hala devam eder. Âşıklar kahvesi zincirine 2001 yılında açılmak üzere olan "İzmit Çene Suyu Parkı Âşıklar Otağı" eklenir. Âşıklar Bayramı başta olmak üzere birçok kutlama, şenlik, tören gibi programlara katılmıştır.

Türkiye'de gezmediği il yok denecek kadar azdır. Bunun yanında yurt dışında Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde turnelere katılmıştır. Özel televizyon kanallarında ilk âşıklar programını yapan Âşık, halen bu tür programlara katkı sağlamaktadır. TRT dahil birçok radyoda da değişik programlara katılmıştır. Ayrıca TRT'nin radyosunun kadrolu sanatçısıdır. Yüzün üzerinde ödülü olan âşık, ulusal bir televizyon kanalında program

(26)

yapmaya devam etmektedir” (http://www.turkulerleerzurum.com/videolar/asik-nuri- ciragi-erzurum.html).

Bilinen Eserleri:

Gördüklerim Kar Çiçekleri

Oğul (Yaratılan Kulu Ufak Göremem) Fakir (Kazanı Kaynamaz Eleği Dönmez)

(http://www.obayayla.com/forum/konu.php?k=170)

Âşık Fuat Özdemir (Çerkezoğlu): “1952 yılında Narman'ın Koşa (şimdiki adı Toygarlı) köyünde doğdu. Asıl adı Fuat Özdemir'dir. İlkokulu köyünde, ortaokulu Narman'da tamamladı. Âşıklık geleneğini küçük yaşlardan itibaren köylerine gidip gelen âşıklardan ve köyündeki bazı kimselerden âşık tarzı türküler, hikâyeler dinleyerek öğrendi. Kısa sürede çevresinde adı duyuldu. Âşıklık geleneğindeki tüm biçimler konusunda başarılı olan Çerkezoğlu'nun kendi düzenlediği 2 türkülü anlatısı bulunmaktadır. Âşıklık geleneğine bağlı olarak ve özellikle Erzurumlu Emrah üzerine yoğunlaşan Âşık Çerkezoğlu bu anlamda bir arşiv oluşturmuştur” (Solmaz, 2009:85).

Bilinen Eserleri:

Bir Leyla’ya Âşık Oldum Engelli Yoldayım Ben Çakır Diken Batmış Sevdiğim Güle

Beni Böyle Âşık Eden Güzelden

Mehmedim (http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236) Âşık Sıtkı Eminoğlu (Eminoğlu): “1950 yılında Hasan kale’nin Göl buluş (şimdiki adı Yayladağ) köyünde doğdu. Asıl adı Sıdkı Emin’dir. İlkokulu köyünde okudu. Âşıklık geleneğine ve şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Köylerine gelip giden, özellikle Reyhanî, Mevlüt İhsanı ve eniştesi Hasankaleli Gülhani gibi âşıklar aracılığıyla bilgisini pekiştirdi. Zamanla âşık meclislerinde yerini alan Eminoğlu’nun şiirleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlandı. Makam ve âşık anlatıları konusunda adını duyuran Eminoğlu, çeşitli şenlik ve yarışmaya katıldı, değişik ödüller aldı” (http://ozanlar.biz/eminoglu.html).

(27)

Bilinen Eserleri:

Kara Bahtım

Kapısında (http://ozanlar.biz/eminoglu.html)

Âşık Erol Ergani (Ergani): “1954 yılında Şenkaya'nın, sonradan bucak olan Bardız (şimdiki adı Gaziler) köyünde doğdu. Asıl adı Erol Aydın'dır. İlkokulu ve ortaokulu köyünde okudu. Âşıklık geleneği ve şiirle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı.

Yaklâşık 13 yaşında bağlama çalmayı öğrendi. Âşık Merami'nin yardımıyla da bilgisini pekiştirdi. Yaklâşık 13 yaşında şiir yazmaya ve türkü söylemeye başladı. Türkiye ve Türkiye dışında birçok yerde yarışma ve şenliklere katıldı. Bu yarışmalarda değişik dereceler alan Erol Ergani'nin şiirleri çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlandı”

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236).

Bilinen Eserleri:

Dağlar (Geldim Sizin İle Sohbet Etmeye) Çoruh Evladımı Ver Bana

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236)

Âşık İsrafil Daştan: “1958 yılında Tortum’un Esen Durak köyünde doğdu. Asıl adı İsrafil Daştan’dır. İlkokulu köyünde, ortaokulu Tortum’da bitirdi. Âşıklık geleneğine küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Köylerine gidip gelen âşıklar aracılığıyla kendini geliştirdi. Sonraki yıllarda Âşık Toruni’ye çıraklık ederek bilgisini pekiştirdi. Önceleri usta malı türküler okuyan Âşık İsrafil, giderek kendi eserlerine ağırlık vermeye başladı. Yörede ve Türkiye’nin başka bölgelerinde birçok şenliğe katılan Âşık İsrafil, bugüne dek başkalarıyla birlikte ve yalnız olmak üzere birkaç albüm hazırladı” (http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236).

Bilinen Eserleri:

Diyorlar (Hey Candan Sevdiğim Gül Yüzlü Yarim) Yunus Emre (Taptık Bahçıvanın Emre Bağında)

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236)

Âşık Ayhan Kırbaş (Yanık Ayhan): “1962 yılında Erzurum’un Çat ilçesi Yavi köyünde dünyaya geldi. Herhangi bir okul eğitimi almadı.Doğuştan ama olan Âşık Ayhan Kırbaş’ın dünya gözleri kapalı, ancak gönül gözleri açık olup, âşıklık dalında

(28)

çok güzel eserleri vardır..Âşık Ayhan Kırbaş Âşık Reyhani’yi kendisine örnek alarak âşıklığını geliştirmiş ve saz çalıp söyler. Yanık Ayhan Mahlasını kullanmaktadır”

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236).

Bilinen Eserleri:

Ölsem De (Akşamın Zifiri Karanlığında)

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236)

Âşık Feyzullah Taştekin (Pervani): “1952 yılında Oltu’nun Narman kale (şimdiki adı Ünlü kaya) köyünde doğdu. Asıl adı Feyzullah Taştekin’dir. İlkokulu köyünde okudu. Âşıklık geleneği ve şiirle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı. Köylerine gelip giden âşıklar ve bazı yaşlı insanları dinleyerek ve özellikle Narmanlı Sümmani’nin şiirlerini okuyarak kendini geliştirdi. Yaklâşık 15 yaşından itibaren şiiri yazan Pervani, sonraki yıllarda birçok âşık meclisine katılarak çeşitli âşıklarla dostluk kurdu. Ayrıca asıl İsmail Çelik olan Yusufelili bir Âşık Pervani daha bulunmaktadır” (Solmaz, 2009:

59).

Bilinen Eserleri:

Emrah (Bu gün benim hatırıma) (http://www.turkuler.com/ozan/asiknihani.asp) Âşık Erol Şahiner (Şahiner): “1963 yılında Erzurum’un Oltu ilçesinin Çatak Köyünde doğdu. Annesinin adı Sedef, babasının İdris’tir Dokuz kardeştirler kendisi de evli olup üç çocuğu bulunuyor. İlkokulu köyünde, ortaokulu İstanbul’da okudu. Liseyi birinci sınıftan terk etmiştir. Esas mesleği âşıklıktır. 1977’den bu yana Âşık Mevlüt İhsani, Âşık Reyhanî, Âşık Davut Sularî gibi âşıklarla birlikte oldu. Denilebilir ki âşıklık sanatını bunlardan öğrendi. Âşık Mevlüt İhsani Şafak amcasıdır. Âşık şiirinin hemen her türünde yazan Erol Şahiner’in “Anadolu’dan Esintiler” adıyla yayımlanan bir kitabı bulunuyor. Dört yüzün üzerinde başarı plaketi bulunan aşığımızın; yarışmalarda kazandığı pek çok ödülü bulunuyor. Esas soyadı Şahin’dir ama bunun sonuna

“er”sözcüğü eklenerek “Şahiner”i mahlas olarak kullanmaktadır”

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236).

Bilinen Eserleri:

Muhabbeti Can Evimde Saklarım

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236)

(29)

Âşık Selami Yağar (Selami): “1965 yılında Erzurum’un Pasinler ilçesinde doğmuştur. Baba mesleğinin hayvancılık olması münasebetiyle küçük yaşta hayvan gütmeye başlayan ozan o dönemden itibaren Erzurum İlinde tanınmış âşıklardan Sümmani, Reyhanî, Ruhani ve İhsani gibi ustaların türkülerini dinleyerek âşıklık geleneğine aşinalık kazanıp kendiside o gün ki bakış açısı ile çeşitli sözler ve türküler terennüm etmeye başladı. Bundan sonra geçmiş ustaların ekseriyetini hayattakilerin eserlerini dinleyerek tanımaya çalışmıştır. Aktif olarak 2004 yılında Erzurum’un Halk Edebiyatı ve Âşıklar derneğini kurup başkanlığını üstlenmiştir. Hala bu derneğin başkanlığını sürdürmektedir. Âşık, aynı zamanda bazı televizyon kanallarında canlı program yapıp şu anda bir kamu kuruluşunda çalışıp evli ve 7 çocuk babasıdır”

(http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236).

Bilinen Eserleri:

Müstezat (Hale İçin Gözyaşı Dökmeyen Kalpler Kuraktır) Çağa Uyduk

Hakkı Üstün Tut

Sarıkamış Destanı (Analar Kuzusu)

(http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621) Âşık Rahim Sağlam (Rahimi): “1961 yılında Aşkale’nin Dereköyü’nde doğdu.

İlköğrenimi köyünde tamamladı. Küçük yaşlardan itibaren âşıklık geleneğini, halk şiirini ve bağlama çalmayı öğrenmeye, yaklâşık 16 yaşlarında şiir yazmaya başladı. Bir süre Âşık Mihmani’ye bir süre de Âşık Reyhani’ye çıraklık ederek bilgisini pekiştirdi.

Değişik bölgelerde yarışma şenliklere katılan Rahim Sağlam, şiirlerinde bazen adını, bazen de Rahimi mahlasını kullanmaktadır. Rahim Sağlam bugüne dek 10 kadar albüm hazırladı” (http://www.turkulerleerzurum.com/videolar/asik-nuri-ciragi-erzurum.html).

Bilinen Eserleri:

Kaldı (Telefon Hatları Kapandı Yarim) Yaylaya Yaylaya (Bahar Geldi Bizim Eller)

(http://www.turkulerleerzurum.com/videolar/asik-nuri-ciragi-erzurum.html) Âşık Ertuğrul Ataç (İmamoğlu): “1961 yılında Narman’ın Başkale köyünde doğdu. Asıl adı Ertuğrul Ataç’tır. İlkokulu köyünde okudu. Âşıklık geleneği ve şiirle

(30)

küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı. Köylerine gelip giden âşıklar aracılığıyla bilgisini pekiştirdi. Özellikle Âşık Sümmani geleneğinden etkilendi ve kendine örnek aldı.

Bağlama çalmayı ise kendi kendine öğrendi. 1983 yılından itibaren girdiği âşık meclislerinde kendini geliştirerek bilgisini pekiştirdi ve çevrede adını duyurdu.

.Özellikle kendi İlinde olmak üzere çeşitli şenlik ve konserlere katıldı. Bu dönemde hem yöresinden hem başka yerlerden birçok âşıkla tanışıp dostluk kurdu.

Âşık Ertuğrul’un şiirleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlandı”

(http://www.dadaslar.net/forum/forum_posts.asp?TID=10274).

Bilinen Eserleri:

Tükenir Mi (İlahi Aşk İle Âşık Olanlar) Gönül (Beni Taştan Taşa Çaldın)

(http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621) Âşık Hüseyin Firakı (Erbabı): “Hüseyin Firaki Efendi, Bekir Efendi, ibni Veli namında birinin oğludur. 1220’de ( 1804 veya 1805 ) Erzurum'a bağlı Ilıca'nın köylerinden "Kara Arz (Karaz-Kahramanlar) köyünde doğdu. Bilahare Erzurum'a nakli mekanı eyledi. Ecdadı Konya'lıdır. Genç iken intisap ettiği Şeyh, "Erbab" dediğinden manzumelerinde “Erbabi" mahlasını kullandı. Sultan Abdülmecid devrinde İstanbul'a geldi. Askerlik müddetinin hitamında Erzurum'da Caferiye mahallesindeki hanesinde ikametle şiir söyler, kahvehanelerde şiirlerini sazla terennüm ederdi. 1300'de Erzurum'da vefat eyledi. Üç Kümbedler civarında medfundur. Mezar taşı yapılmamasını vasiyet eyledi. "Erzurum Şairleri" ünvanlı eserde Erbabi'nin "Tuhfei Vehbi" yi çok okuduğu, Fuzuli'yi pek sevdiği, mürettebi divanı eş'arının hafitlerinden polis komiseri Hüseyin Bey nezdinde bulunduğu ve parmak hesabı ile söylediği manzumelerin divana dahil olmadığı muharrerdir. Çağdaşlarından Erzurumlu Emrah, Tokatlı Nuri, Âşık Dertli gibi Erbabi'nin de şiirlerinden, yaşadığı devrin temayüllerine uygun olarak Divan edebiyatına yabancı olmadığı yabancı kelimeye terkipler, Divan teşbihleri, kullanarak hem aruz hem hece vezniyle yazdığı anlaşılmaktadır” (Solmaz, 2009:141).

Bilinen Eserleri:

Zibadır Sevdiğim Kadd-u Kametin Hatadan Saklasın İslam'ı Allah

(http://www.obayayla.com/forum/konu.php?k=163)

(31)

Âşık Fazıl Mancılık: “1958 yılında Aşkale’nin Halit Paşa (şimdiki adı Yeniköy) köyünde doğdu. İlköğrenimini Aşkale’de, ortaöğrenimini Erzurum’da tamamladı.

Geçmişi Tercan yöresinden gelen bir aileye dayanmaktadır. 7 yaşına kadar köyünde yaşayan Mancılık, daha sonra ailesiyle birlikte Aşkale’ye yerleşti. Âşıklık geleneği ve şiirle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı. Özellikle Âşık Reyhanî’den etkilenerek lise yıllarında bağlama çalmayı öğrendi ve şiir yazmaya yöneldi. Askerlikten sonra bir Bursa’ya yerleşen ve bir devlet kurumunda göreve başlayan Fazıl Mancılık bu dönemden sonra müzikle daha da yoğunlaştı. 1980 yılında İstanbul Radyosu bünyesinde açılan halk müziği sınavını kazandı. Ancak polislik görevinde kalmayı tercih etti. 1985 yılında görevinden ayrılarak başka bir kurumda çalışmaya başladı, 2000 yılında da emekli oldu” (http://ozanlar.biz/mancilik.html).

Bilinen Eserleri:

Beni (Ah Çekerim Geçip Giden Ömrüme) (http://ozanlar.biz/mancilik.html) Âşık Nuri Kâşıkçı (Merami): “1940 yılında Horasan'ın Hoşap (şimdiki adı Döner Taş) köyünde doğdu. Asıl adı Nuri Kâşıkçı’dır. İlkokulu köyünde okudu. Köylerine gelip giden âşıklar etkilenerek ve eski âşıklara ilişkin kitapları okuyarak âşıklık geleneği ve şiirle küçük yaşlardan ilgilendi. İlk gençliğinde şiir yazmaya başladı. Âşıklık geleneğine ilişkin bilgileri ve bağlama çalmayı Âşık Reyhanî’den (1932-2006) öğrendi.

Mahlası Reyhanî’nin kızı Yasemin Şahbazoğlu tarafından verildi. Zamanla kendini geliştiren Âşık Merami Türkiye’nin değişik yerleri ve Türkiye dışında birçok şenlik ve konsere katıldı. Ayrıca genç kuşaktan birçok aşığın yetişmesine katkıda bulundu. 10 kadar türkülü anlatı bilen Âşık Merami’nin şiirleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlandı” (http://ozanlar.biz/mancilik.html).

Bilinen Eserleri:

Oldum (Elime Saz Alalı Ben)

Sen (Bir El Beni Dinle Gel Ey Koca Dünya) (http://ozanlar.biz/mancilik.html)

Âşık Zakir Algül (Zakiri): ”Zakir Algül, 12.12. 1956 yılında Erzurum'un Narman ilçesi, Ergazi köyünde dünyaya gelmiştir. Baba Hakkı Algül ile anne Havva Algül'ün en küçük oğulları olan Zakir Algül, aynı zamanda üç erkek kardeşinde en küçükleridir.

Ailesi bazı nedenlerden dolayı Osmaniye'ye göç etmiş. Zakir Algül de ilk ve orta

(32)

öğrenimini Osmaniye'de tamamlamıştır. Orta öğretimden sonra eğitim hayatına devam etmeyen Zakir Algül için artık hayat mektebi başlamıştır. Algül'ün sazla tanışması ve saz'a karşı büyük ilgi duyması, ortaokul üçüncü sınıfta müzik öğretmeninin aracılığı ile gerçekleştirmiştir. Önceleri her ne kadar babası saz çalışmasına karşı ise de zamanla kabullenmiştir. Kendisine küçük bir saz temin eden Algül, yakın çevresinde saz üstadı bulunmamasına rağmen üç sene gibi kısa bir sürede kendi kendine saz çalmayı öğrenmiştir. Kara düzen (Âşık tarzı) çalan Algül kendini o kadar geliştirmiştir. Zaman zaman âşıklık etkinliklerine katılmakla kendini yetiştirmeye çalışan aşığımız, Zakir Algül'ün hayatında da elbette diğer âşıkların da rolü vardır. Özellikle Erzurumlu olmanın verdiği avantajlar göz önünde bulundurularak başta Erzurumlu Yaşar Reyhanî ve Mevlüt İhsani gibi âşıkların da eserlerini dinleyerek yetişmiştir”

(http://www.dadaslar.net/forum/forum_posts.asp?TID=10274).

Bilinen Eserleri:

Ayırma Beni Yarabbi

Başladık (İlim İrfan Oldu Bizlerden Uzak)

(http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621) Âşık Temel Şahin (Türabı): “Türkiye’de Âşık geleneğinin sürdürülmesi konusunda çabalarıyla tanınan Âşık Temel Türabı, 1966 yılında Erzurum’un Oltu İlçesi Ünlükaya köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaöğrenimini Karacabey’de tamamladı.

Âşıklık geleneğine ve şiire küçük yaşlarda ilgi duyarak yaklâşık 11 yaşlarında bağlama çalmayı öğrenmeye başladı. Asıl adı Temel Şahin olan sanatçı Türabi’ye izafeten Âşık Türabi mahlasını aldı. Âşıklık geleneği ve şiire ilişkin bilgisini Âşık Toruni aracılığıyla pekiştirdi. Temel Türabı’nın şiirlerinin bir bölümü ‘Begim’, (2002) adıyla yayınlandı.

Ayrıca Âşık Temel Türabi’ye ilişkin Şevket Saran ve İsmail Soysal tarafından hazırlanan ‘Erzurumlu Âşık Temel Türabi’, (1998) adlı bir araştırma da bulunmaktadır”

(http://www.dadaslar.net/forum/forum_posts.asp?TID=10274).

Bilinen Eserleri:

Gönül (Ne Olursun Beni Dinle)

Kitabım (Her Akşam Hasretle Aldım Okudum)

(33)

Evladım (Yürürken Ayağının Bastığı Yere)

Göç Türküsü (Bizim Köyden Giden Geri Gelmiyor)

(http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621) Âşık Yıldırım Çoşkuner (Burhani): “Erzurum’un Oltu ilçesinde 1960 yılında doğdu. Doğuştan gözleri görmeyen âşık 1980 yılında saz çalmaya başladı. Aşığa mahlasını Âşık Dermani vermiştir. Evli ve iki çocuk babasıdır”

(http://www.dadaslar.net/forum/forum_posts.asp?TID=10274).

Bilinen Eserleri:

Benim Bir Anım Bir Ana Uymaz Sakın Dağlar Gibi Yüceyim Deme

(http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621) Âşık Mehmet Sarıgül (Gülhani): “1946 yılında Hasankale’nin Yayladağ köyünde doğdu. Asıl adı Mehmet Sarıgül’dür. Köyünün ilk öğretmenlerinden olan babası İskender Sarıgül’den âşıklık geleneğini ve şiire ilişkin bilgileri edindi. İlkokulu köyünde okuduktan sonra ortaöğrenimi Erzurum’da tamamladı Gül adlı bir kıza sevdalanan Âşık Gülhani 17 yaşından itibaren şiir yazıp türkü söylemektedir. Gülhani mahlasını da sevdiği kızın adından esinlenerek kullanmaya başladı. Âşık Gülhani yörenin tanınmış âşıklarından Mevlüt İhsani ve Âşık Reyhanî’den âşıklığın inceliklerini öğrendi. Hemen her konuyu işleyen ve eserleri değişik gazete dergi ve araştırmalarda yayımlanan Gülhani’nin şiirlerinden oluşan "Gülhani Divanı" (1979) adlı bir kitap Ensar Aslan tarafından hazırlandı (Dinç, 2006:18). Âşıklık geleneği temsilcilerinden olan Gülhani, 2010 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

Bilinen Eserleri:

Felek (Çok Aradım Bulamadım Mekanın Yerin Felek) Gidiyor (Sevdiceğim Göç Eylemiş Gidiyor Yurdundan) Âşıklık (Âşıklık Adem’le Havva’dan Kaldı)

(http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621) Âşık İbrahim Topal (Dermani): “1944 yılında Erzurum Pasinler İlçesi’nin Porsuk Köyü’nde doğdu. Bir yaşında annesini, dokuz yaşında da babasını kaybetti.

Buruk bir yaşamadan sonra büyük abisinin yanında çeşitli işlerde çalıştı, daha sonra

(34)

marangoz olarak hayatını kazanmaya başladı.1974 yılında iş değişikliği yaparak saz ustası olarak atölye açtı. Erzurum’da ilk defa saz imalatına başladı birçok saz çeşidi yapmaktadır. İyi derecede bağlama çalan şair bu yıllarda şiir yazmaya ve okumaya başladı. Halk Ozanları ile yakın temas kurdu. Âşık Reyhanî tarafından kurulan Halk Ozanları Kültür Derneği’nin Başkanlığı’na, Reyhanî’nin 1989 yılında göç etmesi nedeniyle seçildi. Yaşadığı yıllarda 1993 yılında Kadir’i, Üveysi ve Nakşî Şeyhi Hacı Maksut Baba’nın halifelerinden Dursun Baba’dan ilham alarak tarikata intisap etti. O yıllarda mana aleminde gördüğü bir rüyada kendisine ikram edilen hurmayı yedikten sonra tasavvufi şiirler yazmaya başladı. Dursun Baba tarafından kendisine DERMANİ mahlası verildi. Dermani Erzurum yerel televizyonlarında “Sevgi pınarı ve Aşığın gönül penceresi” adı altında programlar yapmaya başladı ve bu program dört yıl kadar sürdü.

1989 yılından ölümüne kadar Erzurum Geleneksel Türkiye Âşıklar yarışması düzenledi.

Daha sonra İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Marifetname isimli eserinde açık bir şekilde işaret ettiği Dutcu Köyü’nde bulunan Taptuk Emre ve Yunus Emre’nin mezarlarındaki kitabeleri gündeme getirerek, Yunus Emre’yi anmak şenlikleri düzenledi. Dermani gerek Türkiye genelinde ve gerekse Avrupa ülkelerinde Halk Ozanlığı geleneğini sürdürülmesi için çeşitli etkinlikler yaptı. Çeşitli türde üç yüze yakın şiiri bulunan Dermani daha çok tasavvufi ağırlıklı şiiri bulunmaktadır. Belli bir süre Dermani Erzurum Halk Ozanları Kültür Dernek Başkanlığı’nı yürüttü. Kendisine özgü makam ve tavır bilen Dermani notaya alınmış birçok eseri vardır. Dermani, 2004 yılında Erzurum da rahmetlik oldu” (http://www.turkulerleerzurum.com/forum/showthread.php?t=236).

Bilinen Eserleri:

Zikret Mevla’yı Mevla’yı

Hoşgörülü İnsan Olmak Ne Güzel Derttir Dediler

Muhannet

(http://www.erzurumlusairler.com/4/forum/viewthread.php?thread_id=621) Âşık Cengiz Ay (Yareni): “Cengiz Ay 18.10.1946 tarihinde Erzurum’un Oltu ilçesine bağlı Topkaynak köyünde dünyaya geldi. Ailesinin tek evladı olup babasının adı Şehri annesinin adı Hediye’dir. Yareni beş yaşında iken babası vefat etti. Daha sonra annesi tarafından babaannesi ve amcasının yanına bırakıldı. İlkokulu kendi köyünde

Referanslar

Benzer Belgeler

İlkin zikredilen köy, arazi, değirmen, hayvan ve sairlerini birer birer yazarak defterini Dersaadet’e yolladıktan sonra, gerek Çirmen Mutasarrıfı Esad

Örnek: Sevgili Öğretmenim, Sıralı cümlelerin arasına konur.. Örnek: Eve geldim,

olacak ki altın ve mücevher üze­ rine iş yapan küçük hücrelerini; bronz, bakır, gümüş, tahta, cam ve porselen eşyayı alıp satan ser­. gilerini ziyaret

Zehf safa diyecek âlemin nesin gördük Sitemden özge dahi hem-demin nesin gördük Humarı derd-i ser ü nejvesi bükâ engiz Bu bezm-gâhta c a m ı Cem'in nesün

yeri olan Kuş Cenneti’nde ülkemizde kuşları markalama işlemini kişisel çabalarıyla ilk kez o gerçekleştir­ miş. Dünya Yaban Yaşamını Koruma Derneği'nin

İşte bu adamın gönlü bizim bulunduğumuz evden üç ev ötedeki evde yaşayan dünyalar güzeli bir Esme Kız’a düşmüştü.. Ama Esme Kız

Buna göre ikinci eksen için yörünge takibi ve takip hatası şekil 4.46 ve 4.47'de, sisteme ait hız, kontrol işareti ve kompanze edilen sürtünme kuvveti grafikleri şekil

Tangonun doğum yeri olarak düşünülen ve bilinen adıyla Arjantin Tangosu’nun yanı sıra, Amerikan Tangosu, Çin Tangosu, Fin Tangosu, Türk Tangosu uluslararası