ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
Prof. Dr. Ahmet Ünal İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi
Psikiyatri AD
Korku ve Anksiyete
Anksiyete ve korku sık olarak karşılaşılan duygular
Özgül bilimsel anlamları olmakla birlikte sıklıkla birbiri yerine kullanılırlar
Korku, bilinen bir dış tehlikeye karşı ortaya çıkan fizyolojik ve duygusal yanıtları tanımlar
Anksiyete ise, belirtileri korkuya benzeyen ancak nedeni belirlenemeyen veya nedeni bilinçdışı olan belirtileri tanımlar
Anksiyete subjektif bir beklenti hissi, dehşet, endişe veya bir felaketin yaklaştığı duygusu ile belirlidir
Olgularda değişik derecelerde otonomik uyarılma ve tepkisellik vardır
Anksiyete “tetikte olunması” için gelen bir uyarıdır
Yaklaşan tehlikeler için uyarmakta ve kişinin tehdit öğesi ile baş etmek üzere önlem almasını sağlamakta
Anksiyete; bilinmeyen, içten gelen, belirsiz ya da kökeni iç çatışmaya dayalı olan bir tehdide karşı gösterilen tepkidir
Koku da benzeri bir uyarıdır; ancak korku dışarıda bulunan, bilinen, açık seçik olarak tanımlanabilir ve kökeni iç çatışmaya dayalı olmayan bir tehdide karşı gösterilen tepkidir
Korku ile anksiyetenin ayırt edilebilir bir yönüne örnek:
Karşıdan karşıya geçerken hızla gelmekte olan bir arabayı görünce korkma
sırasında yaşanan duygu ile, ilk kez girilen yabancı bir ortamda bulunmaktan ötürü duyulan, tanımlanması zor rahatsızlık duygusu (anksiyete), birbirinden çok farklıdır
Bu iki duygusal tepki arasındaki farklardan biri de korkunun akutluğu ve anksiyetenin kronikliğidir
Anksiyetenin,
Psikolojik (bilişsel “başkaları benim dehşet içinde olduğumu anlayacak”) ve
Somatik (fizyolojik duyumların farkında olma) olmak üzere iki bileşeni vardır
Psikolojik bileşen kişiden kişiye büyük ölçüde değişir
Kişilik ve başa çıkma düzenekleri tarafından önemli ölçüde etkilenir
Somatik belirtilerin ifadesi de değişkenlik gösterir
Bazı hastalarda çarpıntı ve terleme gibi kardiyovasküler semptomlar olur
Bazılarında bulantı, kusma, boşluk duygusu, midede “kelebekler uçuştuğu”, içinde bir şeylerin
“pır pır ettiği” duygusu, gaz ağrıları, hatta diyare gibi gastrointestinal semptomlar olur
Kimisinde ise sık idrara çıkma belirtisi olur
Kimisinde de yüzeysel solunum ve göğüste sıkışma duygusu olur
Tüm bunlar otonom tepkilerdir
Bazı hastalarda kas gerginliği önde gelir ve bu kişiler kas katılığından ya da spazmından, baş ağrısından ve boyun tutukluğundan yakınırlar
Anksiyete düzeyi, panik düzeyinde yoğun anksiyete ile hafif belirtiler arasında değişkenlik gösterir
Seyri; önemli ölçüde değişmektedir
Süresi; saniyeler ile aylar-yıllar arasında değişebilir
Beklenmedik biçimde ani olarak ortaya çıkan, kısa süreli yoğun anksiyete panik atağı adını alır
Özel durumlarda ortaya çıkıyorsa fobi veya durumsal anksiyete adını alır
Normal ve patolojik anksiyete arasındaki sınırlar kesin değildir
Birçok tıbbi durum ve psikiyatrik hastalıkta anksiyete önemli bir belirtidir
Herhangi bir tıbbi durum anksiyete nedeni olabilir
İlaçlar ve çeşitli yiyecekler – özellikle kafein ve alkol – anksiyeteyi uyarabilir
Stres, Çatışma ve Anksiyete
Bir olayın stresli olarak algılanıp algılanmaması, olayın yapısına ve kişinin bu olayla baş etme ve savunma mekanizmalarına bağlıdır
Kişinin algılama, düşünme, dış olaylara ve iç dürtülerine göre davranma işlemleri egonun işlevleri kapsamındadır
Egosu uygun bir biçimde işlevselliğini sürdüren kişi, dış dünya ile iç dünyası arasında bir denge kurmuştur
Ego işlevini yerine getiremezse ve dengesizlik yeterince uzun sürerse kişinin kronik anksiyetesi olur
İster bu dengesizlik dış dünya baskıları ve hastanın egosu arasında olan bir “dış dengesizlik” olsun
İsterse hastanın dürtüleri (örn. agresif, cinsel dürtüler ya da bağımlılık dürtüleri) ile vicdanı arasında olan bir “iç dengesizlik” olsun
Söz konusu bu dengesizlik bir çatışma doğurur
Dış olayların neden olduğu çatışmalar kişilerarası çatışmalar
İç olayların neden olduğu çatışmalar intrapsişik çatışmalar adını alır
Bu iki tür çatışma bir arada bulunabilir
DSM 5’de anksiyete bozuklukları aşağıdaki şekilde sınıflandırılmaktadır:
1. Ayrılık anksiyetesi bozukluğu 2. Seçici mutizm
3. Panik bozukluğu 4. Agorafobi 5. Özgül fobi
6. Sosyal anksiyete bozukluğu 7. Yaygın anksiyete bozukluğı
8. Başka belirlenmiş anksiyete bozukluğu
9. Başka tıbbi duruma bağlı anksiyete bozukluğu 10. Madde veya ilaç ile oluşan anksiyete bozukluğu 11. Belirlenmemiş anksiyete bozukluğu
Anksiyete bozuklukları
- Yaşanan belirtiler, hastalığın seyri ve ortaya çıkaran etkenlerle birbirinden ayrılırlar
Anksiyete bozukluklarının tanı koymamızı sağlayan belirtileri
- Panik atakları, beklenti anksiyetesi, yaygın anksiyete, kaçınma davranışlarıdır
PANİK BOZUKLUĞU
Panik bozukluğu, kendiliğinden ortaya çıkan, beklenmedik panik ataklarının olması ile kendini gösterir
Panik atakları, oldukça kısa süren, yoğun anksiyete dönemleridir ve palpitasyon, takipne gibi somatik semptomlar buna eşlik eder
Panik atakları olan hastalar çoğu zaman kardiyoloji polikliniklerine başvurdukları için bu bozukluğun semptomlarına ya ciddi bir durum varmış gibi yanlış tanı konur (MI gibi), ya da bunlar “histerik semptom” olarak görülür
Panik bozukluğu olan hastaların panik ataklarını yaşama sıklığı çok değişken
Tek bir gün içinde birçok panik atağı olan bir hasta olabileceği gibi bir yıllık bir dönem içinde sadece birkaç atağı olan hastalar da olabilir
Panik bozukluğuna çoğu zaman agorafobi, yani genel yerlerde tek başına olmaktan korkma eşlik eder
Bu tür yerler, özellikle, kişi bir panik atağı yaşarsa hızlı bir çıkış yolu bulmasının zor olacağı yerlerdir
Panik atakları çok çeşitli psikiyatrik bozukluklarda (özgül fobi, sosyal fobi, TSSB ve
depresif bozukluklar gibi) ve tıbbi durumlarda (madde yoksunluğu ya da entoksikasyonu
Sıklık ve Yaygınlık
Yaşamboyu prevalans %4.7 kadar
Kadınlarda 2-2.5 kat daha fazla
Sıklıkla 15-30 yaş arasında başlar
40 yaştan sonra ortaya çıkan panik ataklarında depresyon veya tıbbi nedenler akla gelmeli ve araştırılmalıdır
Panik olgularının %85’i başlangıçta birinci basamakta çare arıyor
Diğer kliniklere ve acil servislere başvurma olasılığı yüksek
Vestibuler bozukluk nedeniyle başvuran hastaların %15’inin
Kardiyoloji polikliniğine başvuran hastaların %16’sının
Hiperventilasyon nedeniyle hastaneye başvuranların %35’inin panik bozukluğu hastası olduğu bildirilmiştir
Nedenleri
Biyolojik Etkenler
Genetik
Ailesel kümelenme bulunmakta
Bu olguların birinci derece akrabalarında panik olasılığı normal toplumdan 4-5 kat daha fazla
Noradrenerjik sistem
Çeşitli araştırmalarda panik bozukluğunda merkezi noradrenerjik sistemin aşırı etkin olduğunu gösteren sonuçlar alınmıştır
Serotonerjik sistem
Korku ve savunma yanıtlarının düzenlenmesinde rol alan serotonerjik sistem işlevlerinde aksama görülmekte
GABA sistemi
Benzodiazepin-GABA sisteminin işlevlerinde azalma olduğu saptanmış
Panik bozukluğunda nörobiyolojik çalışmaların sonuçları, nöroinhibitör mekanizmaların rolüne dikkati çekiyor
Panik bozukluğunda, frontal korteksten limbik bölgelere giden inhibitör girdilerin,
“korku devresi”nin merkezinde yer alan amigdalanın etkinliğinin kontrol dışı kalmasına ve anksiyetede bir artmaya neden olacak şekilde kesintiye uğradığı düşünülmekte
Bilişsel Model
Panik ataklarının bazı bedensel duyumların felaketleştirilerek yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı varsayılmakta
Yanlış yorumlanan duyumlar esas olarak, normal anksiyete durumlarında ortaya çıkan baş dönmesi, çarpıntı, nefes alma güçlüğü gibi bedensel belirtiler
Felaketleştirerek yanlış yorumlama, çarpıntıları olması muhtemel bir kalp krizinin, soluk alma güçlüğünü soluksuz kalıp ölmenin bir habercisi olarak görmek gibi, bedensel
duyumların gerçekte olduğundan daha tehlikeli algılanması olarak ifade edilmekte
Belirti ve Bulguları
Ani olarak ortaya çıkan fizyolojik belirtilerle birlikte, yönelim bozukluğu, delireceği, kontrolünü kaybedeceği, öleceği korkusu yaşanır
Ataklar 5-10 dakika içinde ani olarak başlar, genellikle 30 dakikayı aşmaz
Nadiren bir saati geçer
Ataklar kendiliğinden sonlanır
Ataklar yineleyebilir
Bazen halka açık yerlerde, bazen evde, bazen de uykudan uyanırken ortaya çıkar
Ataklar belirli saatlerde gelebilir, kişiyi uykudan uyandırabilir
Hastalarda derin bir korku ve endişe duygusu, boğulma hissi, baş dönmesi, kontrolünü kaybedeceği-delireceği korkusu, ölme korkusu, çarpıntı, kalbin küt küt atması, ateş basması, ağır hasta olacağı korkusu, bayılma hissi, bayılma, titreme, göğüs ağrısı,
abdominal rahatsızlık, uyuşukluk, depersonalizasyon ve derealizasyon belirtileri olasıdır
Panik olgularında normal anksiyete olgularında izlenmeyen katastrofik bir nitelik vardır
Ataklar arasında hasta göreceli olarak belirtisizdir
Atağın yineleyeceği kaygısı, beklenti anksiyetesi olarak bilinir
Yorgunluk ve baş ağrısı belirtilere eşlik eder
Bazı olgularda irritabl kolon belirtileri olabilir
Abdominal kramp, diyare, kabızlık, bulantı, geğirme, aşırı gaz, disfaji izlenebilir
Hastaların yaklaşık %40’ında GIS belirtileri ortaya çıkar
“Midede kelebekler varmış gibi” hissedilen bir duygu biçimindedir
İlk atak sıklıkla 20-30 yaşları arasında başlar
Son 6 ay içinde önemli bir stres etkeni sık izlenen bir durumdur
Yaklaşık bir yıl içinde hemen tüm olgularda agorafobi gelişir
Olguların yaklaşık %90 kadarında beklenti anksiyetesi gelişir
Hafif olgular yardım aramayabilirler
Olguların önemli bir bölümü başlangıçta birinci basamakta çare ararlar
Tıbbi Hastalıklarla Ayırıcı Tanı
Birçok ilaç ve tıbbi durumun panik belirtilerini taklit edebileceği unutulmamalı
Bu klinik durumlara ait laboratuvar testleri kuşku duyulan olgularda yapılmalıdır
Yapılması gerekli ilk laboratuvar incelemeleri; CBC, elektrolitler, açlık kan şekeri, kan kalsiyum düzeyi, karaciğer fonksiyon testleri, üre ve kreatinin düzeyleri, tiroid fonksiyon testleri, TİT ve EKG
Yaşamı tehdit eden bir durumun olmadığı anlaşıldığında hastada panik bozukluğunun olabileceği düşünülmelidir
Özellikle kardiyak risk etkenleri olan hastalarda (obezite ve hipertansiyon gibi) göğüs ağrısı semptomları daha ileri kardiyak incelemelerin yapılmasını gerekli kılar
Atipik nörolojik semptomların bulunması, hastada TLE, MS ya da yer kaplayan beyin lezyonlarının olma ihtimalini düşündürür ve tanı koymak için EEG, MR gerekebilir
Düşük bir olasılıkla da olsa hastada karsinoid sendrom ya da feokromasitoma olabilir, bunların araştırılması sırasında serotonin metabolitlerine ya da katekolaminlere
bakılması için 24 saatlik idrar örneği alınır
Tablo 1. Panik belirtilerine neden olan ilaçlardan bazıları
I- Psikotrop olmayan ilaçlar
Sempatomimetikler
• Epinefrin
• Norepinefrin
• İzoproterenol
• Levodopa
Çeşitli diyet ilaçları ve ksantin türevleri
• Aminofilin
• Teofilin
• Kafein
Antiinflamatuar ilaçlar
• İndometazin Serotonerjikler
• Fenfluramin Diğer
• Nikotin
• Ginseng kökü
Tablo 1. Panik belirtilerine neden olan ilaçlardan bazıları
II- Psikotrop ilaçlar
Benzodiazepinler Antikolinerjikler İlaç yoksunluğu
• Sedatif hipnotikler
• Benzodiazepinler
• Antiparkinson ilaçlar Uyarıcılar
• Metilfenidat III- Alkole bağlı sendromlar
• Alkol intoksikasyonu
• Alkol yoksunluğu
• Disülfiram-alkol etkileşmesi IV- Diğer ilaç kötü kullanımları
• Sempatomimetikler
• Kokain
• D-amfetamin
• Marihuana
Tablo 2. Panik belirtilerine neden olan tıbbi durumlardan bazıları
I- Kardiyopulmoner hastalıklar
• Akut astma
• Atrial mikzoma
• Hipertansiyon
• Konjestif kalp yetmezliği
• MVP
• KOAH II- Endokrin bozukluklar
• Cushing sendromu
• Diyabetik ketoasidoz
• Feokromasitoma
• Hiperparatiroidi III- GIS bozuklukları
• Pankreatik kolera, diğer epizodik diyareler
• Parazitik enfestasyon IV- Enfeksiyon hastalıkları
• Menenjit V- Metabolik bozukluklar
Seyir ve Sonlanım
Panik bozukluğunun ortalama başlangıç yaşı 20-24
Olguların az bir kesiminde çocukluk yıllarında başlar ve 45 yaşından sonra başlaması olağandışı bir durumdur, ancak böyle bir durum olabilir
Tedavi edilmezse, olağan gidişi süreğenlik gösterir, ancak alevlenmeleri ve yatışmaları olur
Yalnızca az bir kesiminde, sonraki birkaç yıl içinde depreşme olmadan tam yatışma olur
Panik bozukluğunun gidişi, özellikle diğer kaygı bozuklukları, depresif bozuklular ve madde kullanım bozuklukları ile olmak üzere, çok değişik başka bozukluklarla kötüleşebilir
Tedavi
SSRI’lar, SNRI’lar, TSA’lar
SSRI’lar karaciğerde metabolize olduklarından dolayı karaciğer hastalığı olan hastalarda doz ayarlaması mutlaka yapılmalıdır
Antidepresanlarla tedavinin başlıca amaçları;
- Panik ataklarının şiddetini ve sıklığını azaltmak - Beklenti anksiyetesini azaltmak
- Eşlik eden depresyonu tedavi etmektir
Alprazolam da yüksek oranda etkindir
Klinik etki de antidepresanlara göre daha çabuk başlar
Benzodiazepinler atakların önlenmesi yanında beklenti anksiyetesini de azaltırlar
Kötü kullanım olasılığı ve tolerans gelişimi nedeniyle ilk seçenek olmamalı
Ağır olgularda tedavinin başında kullanılmaları uygundur
β adrenerjik blokerler (propranolol, metoprolol) kalp hızında artış, aritmi, terleme ve tremor gibi otonomik belirtileri kontrol etmede etkin olur
Tedavi en az bir yıl sürmelidir Diğer tedaviler:
Bilişsel-davranışçı tedavi
Gevşeme teknikleri
Solunum eğitimi
AGORAFOBİ
Kendini rahatsız hissettiğinde (panik atağı olması durumunda) yardımın gelmeyeceği veya mahcup düşeceği durumlarda bulunmaktan korkma olarak tanımlanabilir
Anksiyete uyaran alanlar sıklıkla halka açık ve sosyal alanlar
Kalabalık yerler, yoğun trafik, köprü, asansör gibi durumlar
Toplu ulaşım araçlarına binemezler
Tüneller, köprüler, asansör, kuaför, berber, diş hekimi koltuğu vb katlanılması güç yerlerdir
Evde yalnız kalamazlar
Bir panik atağının ardından agorafobi gelişmesi sık izlenen bir durumdur
Fobik ortamlarda izlenen belirtiler; baş dönmesi, derealizasyon, gayta ve idrar kontrol edememe, solunum zorluğu gibi anksiyete belirtileridir
Sık olarak da panik ataklarına karşı öğrenilmiş bir yanıt olarak gelişir
Anksiyete arttıkça kişi eve bağlı kalmaya başlar
Klinik olarak panik atakları ile birlikte veya panik atakları olmadan olabilir
ÖZGÜL FOBİLER
Fobi; özgül bir nesne, eylem ve durumdan kaçmaya zorlayan yoğun, yineleyen, mantıklı olmayan korkuları belirtir
Fobiler normal korkulardan yoğunluk, süre, mantık dışılık ve yeti kaybına neden oluşu ile ayrılırlar
Yeti kaybı fobik durumdan kaçınma ile ilgilidir
Bu sözcüğün kökeni eski Yunanca’daki “phobos” sözcüğü
Korku ve panik anlamına gelmektedir
Tıbbi terminolojiye 2000 yıl önce Roma’da girmiştir
Görülme Sıklığı
Toplum örneklemlerinde
Yaşam boyu prevalans hızları %10’la 11.3 arasında
Kadın/erkek oranı yaklaşık 2/1
Hayvan korkusu çocukluk döneminde, yaralanma korkusu ergenlik ve erken erişkinlik döneminde başlar
Nedenleri
Özgül fobilerin ailesel olduğu konusunda kanıtlar var
Yaralanma ve kan korkusunda ailesel ilişki daha güçlüdür
Basit fobiklerin akrabalarında bu hastalığın görülme olasılığı 3-4 kat daha fazla Psikanalitik Görüş
Psikanalitik görüşe göre fobiler, çözülmemiş ödipal çatışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır
Fobik hastalarda birinci derecede kullanılan savunma mekanizması “yer değiştirme”dir
Yer değiştirme, tehlikeli bir dürtünün, dışarıda bir dürtüyü temsil eden özel bir duruma yansıtılması yoluyla gerçekleştirilmektedir
Fobik nesne ya da durum bir yandan çatışmanın birincil kaynağını temsil ederken, diğer yandan “yer değiştirme” ve yanı sıra devreye girebilen “karşıtına çevirme” gibi
mekanizmalar, dürtüsel çatışma ile bilinçdışı özel bir anlam taşıyan korkulan durumlar arasındaki bağlantıyı gizli hale getirir
Bu şekilde uygun bir fobinin gelişmesiyle, özgürlüğün belli derecelerde kısıtlanmasına karşın, dürtüsel tehlikenin bir dış tehlike haline dönüştürülmesi ve anksiyeteden uzak kalınabilmesi mümkün olabilmektedir
Öğrenme Kuramı
Klasik koşullama modeli
1920’de Watson ve Rayner, korku ve fobilerin ortaya çıkışını, küçük bir çocuk üzerinde yaptıkları deneylerle açıklamaya çalışmışlar
Bu deneysel çalışmalarda küçük Albert’in, gong sesiyle birlikte sıçanın varlığında, sıçanlara ve beyaz tüylü nesnelere karşı yoğun bir korku geliştirdiği bildirilmiştir
Bu ve benzeri çalışmalardan elde edilen bulgularla, birçok kişinin korku ve fobilerinin, koşullanmış korku yanıtlarının basit bir sonucu olduğu varsayımı ortaya atılmıştır
Daha sonra yapılan araştırmalarda ise, klasik olarak koşullanmış korkuların, korkuyu yaşayan
Belirti ve Bulgular
Özgül fobiler sıklıkla 20 yaştan önce başlar
Özgül nesne ya da durumlarla sınırlı fobilerdir
Bu tip bir bozuklukta kişi, belli bir nesne ya da durumun varlığında aşırı ve o duruma uygun olmayan bir anksiyete yaşar
Fobik uyarandan kaçınma eğilimi çok kuvvetlidir
Fobik nesne ya da durumla karşılaşma olasılığı beklenti anksiyetesine neden olur
Fobik uyaranla her karşılaşma kaçınılmaz olarak ani bir anksiyete yanıtına neden olur
Bu durum kimi zaman panik atağı şeklini de alabilir
Özgül Fobi Alt Tipleri
Hayvan (örn. örümcekler, böcekler, köpekler) Doğal çevre (örn. yükseklikler, fırtınalar, su)
Kan-iğne-yaralanma (örn iğneler, sağlıkla ilgili girişimler) (Kan korkusu, iğne ya da kan verme korkusu, sağlıkla ilgili bir işlem korkusu ya da yaralanma korkusu) Durumsal (örn. uçaklar, asansörler, kapalı yerler)
Diğer (soluğun tıkanmasına ya da kusmaya yol açabilen durumlar; çocuklarda, örn. yüksek sesler ya da özel giysili kişiler)
Sık görülen özgül fobiler arasında, çeşitli hayvanlardan (fare, örümcek, yılan, kedi, köpek), yüksekten, gök gürültüsü ve şimşekten, karanlık ve kapalı alanlardan, uçak yolculuğundan, kan görmekten ve enjeksiyon gibi tıbbi girişimlerden korku sayılabilir
Bu olgular diğer fobi türlerine göre daha az tedavi ve yardım ararlar. Bunun iki önemli nedeni vardır:
Özgül fobilerde kendiliğinden düzelme olasılığı daha yüksektir
İkinci neden de bu fobilerde kaçınma davranışı daha kolaydır
Gidiş ve Sonlanım
Özgül fobilerin başlaması için hazırlayıcı etkenler arasında;
Travmatik olaylar (bir hayvanın saldırısına uğrama ya da küçük bir odada kapalı kalma gibi)
Korkulacak durumlarda ortaya çıkan beklenmedik panik atakları
Başkalarının travmayla karşılaşması ya da korktuklarını göstermeleri (başkalarının yüksek bir yerden düşmesini ya da belli hayvanlardan korktuklarını gözlemek gibi)
ve
Bilgi aktarımı (belli bir takım hayvanların tehlikeli olduğu konusunda ana-babanın yaptığı sürekli uyarılar ya da gazetelerin uçak kazalarıyla ilgili yazıları gibi) vardır
Korkulan nesneler ya da durumlar daha çok, gerçekten tehlikeli olan ya da insanın
Tedavi edilmeyen olgular süreğen ve dalgalanan bir seyir gösterir
Çocukluk çağı ve erken ergenlik döneminde başlayan özgül fobiler düzelme ve kaybolma eğilimi gösterirler
Belirtilerin başlamasından beş yıl sonra olguların yaklaşık yarısı belirtisiz olmakta
Ergenlik döneminden sonra başlayan fobiler uzun süre devam eder
Erişkinlik dönemine uzanan fobiler nadiren remisyona girer (olguların yaklaşık %20’si)
Özgül fobilerin büyük bir çoğunluğu, çocukluk ya da ergenlik yıllarında gelişirse de, çoğu kez örseleyici bir yaşantının sonucu olmak üzere, herhangi bir yaşta da özgül fobi
gelişebilir
Sözgelimi, soluğun tıkanması fobisi, herhangi bir yaşta, soluğun tıkanacak gibi olduğu bir olaydan sonra gelişir
Tedavi
I. Davranışçı tedavi:
İlk tercih davranışçı tedavilerdir Bu tedavide;
Yüzleştirme (flooding).
Doğrudan sıkıntı oluşturan en şiddetli uyaranla karşılaştırmadır
İmgesel veya yaşayarak olabilir
“İmgesel karşı karşıya gelme”de (imaginal flooding, implosion therapy) hastalar artık korku
duymayacakları an gelene dek, bir süre, anksiyete doğuran fobik uyaranın simgesiyle karşılaştırılır
“Yaşayarak karşı karşıya gelme” (in vivo flooding), hastaların gerçek fobik uyaranın kendisiyle karşılaştırılması durumunda benzer anksiyeteyi yaşamasını gerektirir
Sistematik duyarsızlaştırma (imaginal desensitization) Alıştırma (exposure)
II. Farmakoterapi:
İlaç tedavilerinin yararı kısıtlıdır
İlaçların davranışçı yaklaşımlarla yaşanması istenen sıkıntıyı engelleyerek tedavinin etkisini sınırlayacağı için zararlı olduğunu ileri süren araştırmacılar bile vardır
Eşlik eden anksiyete tedavi uyumunu bozuyorsa bazı ilaçlar verilebilir:
Düşük dozda benzodiazepinler
Beta blokerler
Antidepresanlar
Tam iyileşme olsa bile nüks ihtimali yüksektir
SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU
Başlıca özelliği, kişinin başkalarınca değerlendirilebilecek olduğu toplumsal durumlarda belirgin ya da yoğun bir kaygı duyması
Kişi, bu gibi toplumsal durumlarda kalınca, olumsuz bir biçimde değerlendirilecek olmaktan korkar
Tedirgin, yetersiz, bön, salak, sıkıcı, göz korkutucu, kirli ya da sevimsiz biri olarak yargılanacak olmaktan ötürü kaygı duyar
Belirli bir biçimde davranmaktan ya da görünmekten ya da kızarma, titreme, terleme,
kekeleme ya da bakakalma gibi kaygı belirtileri göstermekten, dolayısıyla başkalarınca olumsuz bir biçimde değerlendirilecek olmaktan korkar
Görülme Sıklığı
SAB’ın yaşam boyu yaygınlığı %2.4-13 arasında değişen oranlarda
Onlu yaşlarda başlar, ortalama başlama yaşı 15.5
25 yaşından sonra nadiren başlar
18-29 yaşları arasında en sık tedaviye başvururlar
Eğitim düzeyi düşük olanlarda, bekar ve sosyoekonomik düzeyi düşük olanlarda sık
Kadınlarda daha fazla
Kadın erkek oranı 1.5-2/1
Sıklıkla diğer fobik bozukluklarla birliktedir
Nedenleri
Sosyal fobiklerin akrabalarında sosyal fobi görülme olasılığı genel topluma göre üç kat daha fazla
Çevresel nedenlerden de etkilenmekte
Yaygın SAB’da genetik etkinin daha fazla olması güçlü bir olasılık Bilişsel Görüş
Bilişsel modele göre, sosyal fobiklerde görülen olumsuz düşünceler üç kategoride ele alınabilir:
Sosyal performans için aşırı yüksek standartlar (herkesin onayını almalıyım, kimsenin anksiyeteli olduğumu anlamasına izin vermemeliyim vb)
Sosyal değerlendirmeyle ilgili koşula bağlı inançlar (hata yaparsam reddedilirim; farklı bir düşünce ortaya koyarsam akılsız olduğumu düşünürler vb)
Kendine ilişkin koşula bağlı olmayan inançlar (çekici değilim, yetersizim, farklıyım, sıkıcıyım, hoşlanılmayan bir insanım vb)
Belirti ve Bulgular
Birçok kişi belirli sosyal durumlarda geçici olarak anksiyete yaşayabilir
Toplumda sosyal anksiyetenin tarandığı bir çalışmada;
Kalabalık önünde konuşmanın en korkulan durum olduğu saptanmış (%55)
Bunu, tanıdık kişilerden oluşan küçük bir grup önünde konuşmak, otorite konumundaki kişilerle görüşmek, sosyal toplantılara katılmak, yabancılarla konuşmak ya da yeni insanlar tanımak, başkalarının önünde yemek yemek ya da yazı yazmak izlemiş
Sosyal ortamlarda yaşanan huzursuzluk ile klinik düzeydeki sosyal anksiyete arasındaki ayrımı belirlemek her zaman kolay olmamakta
Bu gibi durumlarda;
Yaşanan anksiyetenin şiddeti
Tüm sosyal fobi olguları performansları ile ilgili korku yaşarlar
Başkalarının önünde yemek yerken boğulacakmış gibi olma, genel tuvaletleri kullanamama vb belirtiler vardır
Müzik aletlerini kullanamazlar, başkalarının yanında şarkı söyleyemezler
Alay edileceği korkusu ile başkalarının yanında yüzemezler
Başkalarının eleştirileri karşısında ciddi korkular yaşarlar
Kitle önünde konuşamazlar
Belirtiler üç temel gruba ayrılabilir:
Fiziksel belirtiler:
Bunlar terleme, çarpıntı, bulantı, ishal, kas seğirmeleri, ağız kuruluğu, sarsaklık, titreme, yüz kızarması, kekeleme, baş dönmesi, nefes darlığı gibi anksiyetenin somatik belirtileridir
Bilişsel belirtiler:
Mahcup olacağı, aşağılanacağı veya olumsuz bir eleştiri olacağı korkusu temel bilişsel semptomlardır Davranışsal semptomlar:
Sosyal durumlardan kaçma, pasif kalma olur
Buna bağlı olarak kişilerarası ve mesleki işlevselliği bozulur
Sosyal fobisi olan kişiler, çoğu zaman, sınav kaygıları ya da sınıf içi katılımdan
kaçınmaları nedeniyle okulda yeteri bir başarı gösteremezler
Gidiş ve Sonlanım
Sosyal fobilerin çoğu aylar-yıllar içinde gelişir, yıllarca sabit kalarak orta yaşlarda yavaş bir biçimde azalır
Mesleki ve sosyal işlevsellik önemli ölçüde etkilenir
Yaygın tip daha erken başlar
Erişkin dönemde başlaması seyrektir
Tedavi
Farmakolojik tedavi ve BDT etkindir
Bu iki tedavi yönteminin birlikte kullanımı tedavinin başarısını artırır Farmakolojik tedavi
SSRI’lar, Venlafaksin ve diğer SNRI’lar
Performans anksiyetesini kontrol etmek için β blokörler
Moklobemidin etkinliği de kanıtlanmıştır
Bilişsel-Davranışçı Terapi
Tedavide öncelikle, SAB’li kişinin, eleştirilme, olumsuz değerlendirilme, dışlanma, aşağılanma, reddedilme gibi bilişsel düzeydeki endişeleri açığa çıkartılır
Sonraki aşamada ise, korkularının temelinde yer alan bu tür olumsuz düşüncelerin, hastayla birlikte ele alınarak, düzeltilmesi amaçlanır
YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU
Yaygın anksiyete (kaygı) bozukluğunun başlıca özelliği, birtakım olaylar ya da etkinliklerle ilgili olarak duyulan aşırı kaygı ve kuruntudur (kaygılı beklentiler)
Kişi, kuruntularını denetim altına almada güçlük çeker ve kişinin kuruntuları, elindeki işe odaklanmasını güçleştirir
Yaygın kaygı bozukluğu olan kişiler, çoğu zaman, olası iş sorumlulukları, sağlık ve para, aile
bireylerinin sağlığı, çocuklarının başına gelebilecek kötü bir olay ya da küçük birtakım sorunlar (örn.
ev işlerini yapmak ya da randevusuna gecikmek) gibi, günlük, sıradan yaşam koşullarıyla ilgili olarak kuruntulara kapılırlar
Görülme Sıklığı
Genel populasyonda değişik araştırmalarda
Yaşam boyu prevalans %5.7
Kadınlarda daha fazla, gençlerde daha azdır
Yaşla olasılık artıyor
Nedenleri
Biyolojik Etkenler
GABA Sistemi
GABA işlevinde azalma olduğu ileri sürülmekte
Bu tür bir işlev azalmasına bağlı olarak, GABA’nın noradrenalin üzerindeki inhibitör etkisinin kalkması ve bunun sonucunda ortaya çıkan noradrenerjik aşırı etkinliğin anksiyete oluşumundan sorumlu olabileceği üzerinde durulmakta
Noradrenerjik Sistem
Norepinefrin sempatik sinir sistemi üzerinden etki gösteren, stres ve anksiyete dönemleri sırasında belirgin olarak daha etkin hale gelen bir nörotransmitterdir
Norepinefrin üzerine yapılan çalışmalarda ağırlıklı görüş YAB’nin norepinefrin etkinliğindeki artmayla ilişkili olduğu yönünde
Bilişsel-Davranışçı Görüş
“Belirsizliğe tahammülsüzlük” modeli
Kişinin belirsiz olarak algıladığı duruma bilişsel, emosyonel ve davranışsal tepki dizisiyle yanıt vermesi olarak tanımlanır
Belirti ve Bulgular
En az 6 ay süreli yaygın anksiyete ve birçok yaşam olayı konusunda gerçek dışı endişe
ile belirlidir
Süreğen endişe ve gerginlik temel belirtilerdendir
YAB’nin birincil belirtileri 1. Anksiyete
2. Motor gerginlik
3. Otonomik hiperaktivite 4. Kognitif vijilanstır
Anksiyete aşırı bir düzeydedir ve hastanın yaşamının diğer alanlarında da bozulmalara yol açar
Hastalar sıklıkla sinirli, gergin “diken üzerinde” olduklarından ve kızıp sinirlendiklerinden yakınırlar
Motor gerginlik, huzursuzluk ve baş ağrıları ile kendini gösterir
Otonomik hiperaktivite, çoğunlukla nefes daralması, aşırı terleme, çarpıntı ve çok çeşitli gastrointestinal semptomlarla kendisini belli eder
Kognitif vijilans, hastanın huzursuzluğu ve kolaylıkla irkilmesi, ürküp sıçramasından anlaşılır
Gidiş ve Sonlanım
Yaygın kaygı bozukluğu olan birçok kişi, bütün yaşamı boyunca kendisini kaygılı ve sinirli olarak hissettiğini söyler
YAB’nin ortalama başlangıç yaşı 30’dur, ancak başlangıç yaşı çok geniş bir aralıkta değişir
Ortalama başlangıç yaşı diğer kaygı bozukluklarının ortalama başlangıç yaşından daha ileridir
Dalgalanan bir seyir gösterir
Sıklıkla diğer psikiyatrik bozukluklar ve anksiyete bozuklukları, kişilik bozuklukları ile birlikte olmaktadır
Tedavi
YAB süreğen ve yineleyici bir hastalık
Tedavisiz de düzelebilmekte
Tıbbi yardım arama olasılıkları yüksek
Tedavide ilk seçenek SSRI ve SNRI grubu antidepresanlar
Buspiron ve benzodiazepinler de diğer seçenekler