• Sonuç bulunamadı

Güzel Çamlıca canlı bir mevsime hazırlanıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Güzel Çamlıca canlı bir mevsime hazırlanıyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Güzel Çamlıca canlı bir

mevsime hazırlanıyor

Daha şimdiden tramvayların taşıya taşıya

bitiremediği bir kalabalık bu nefis manzaralı

tepeye çıkmaya

başlamıştır

Üsküdar iskelesine vapurun biri ge­ lip biri gidiyor. İskele önündeki mey - danlıkta, tramvayların biri boşalma - dan öteki doluyor. Hiç de can sıkmı - yan yarım saatlik bir seyahatten son­ ra Çamlıcadayım.

Herkes gibi, şimdi ben de, yedi tepe üzerine açılmış, yeşil bir balkondan îs- tanbulun haritasını seyrediyorum.

Bu harita, uzaktan acCmi elle çizil - miş kabataslak bir paftayı andırıyor: Şehrin iki yakası, bir araya gelmiş gibi­ dir. Denizin nerede bittiği, karanın ne­ rede başladığı belli değil! Üsküdarla Saravburnu dudak dudağa vermişler. Ayasofyanm ayaklan dibinde Üsküda - nn iskele camii...

Bütün tabiat unsurlarının -deniz, dağ, orman, çiçek, kuş- yeşil bir âlemin i- çinde haşır neşir olduğu bir yer bura­ sı: Çamlıca!..

. ,0 Çaplıca ki, «Edebiyatı Cedide» den bir evvelki devirde, «Arzın semaya en yakın noktası» idi.

Bülbüller, en müstesna konserlerini burada verirlerdi. Kalemlerini, boyaya batıran şairler, ilhamlarını damla dam­ la bu kaynaktan toplar, serazad gönül­ ler, aÇılıp saçılmak için buraya can a- tarlardı. En büyük şairlerimizin, ölüm döşeğinde: «Çamlıca... Çamlıca...» diye sayıklamakta hakkı vardı. Çünkü «O», bir devrin ifadesiydi. Devrini ikmal e- den bütün faniler gibi, Çamlıca da, bü­ tün dekorlarile birlikte çöküp tarihe karışmıştı.

Fakat size, bu çöken Çamlıcamn e - teklerinde, şimdi, yeni bir Çamlıcamn filizleri fışkırmakta olduğunu müjdeli- yebilirim. Dün, ben de o yeşil dağın kuytuluğunda kendimi gizledim.

Epeyce zaman var ki, Çamlıcayı gör­ memiştim. Bu metruk cenneti, böyle yüzlerce Âdem ve yüzlerce Havva ile dolmuş bulacağımı aklımdan geçirmi - yordum.

Tramvayların taşıya taşıya bitireme­ diği bu ardı arası kesilmez kalabalığın hepsi Çamlıcaya gittiğine adeta inana­ cağım gelmiyordu.

Kısıklıdan tepeye doğru tırmandıkça hayretim arttı. Ağaçların dallarında ne kadar bülbül varsa, gölgelerinde de o kadar insan vardı.

Cinlerin cirid oynadığı Çamlıca ne­ rede, bu cıvılcıvıl mesire yeri nerede?.

Yol boyunca sıra sıra köşkler, bahçe­ ler ortasında sivrilmiş minimini villâ - lar ...

Vaktile sinek avlıyan gazinolar şim­ di hıncahınç!

Dört bir taraftan akarcasına müşteri geliyor. Bir boş masa bulup, her ney­ se yerleşebildim.

Hiçbir dolaba girmeden buz kesilen Çamlıca suyunu, önüme sürdüler. Bu lezzette suları, her gün içip dururuz. Fakat suyun da tazesi ve bayatı oldu - ğunu kabul etmeliyiz. Çamlıca suyu - nun en mühim hususiyeti, kendi

mem-bamda, tabiî vasıtalarla kendiliğinden soğuması ve taze taze içilebilmesidir.

İnsan bu suyu tadarken; adeta su de­ ğil; hava içiyorum sanıyor. Bana kal - sa, Çamlıcada, suyun adı hava ve hava­ nın adı su olmalı idi. Çünkü suyu, ha­ vası kadar hafif ve havası suyu gibi lezzetli... Kokladığınız havada, serin bir suyun hararet sörıdürücülüğü ve iç - tiğiniz suda, güzel bir havanın ferah ve- riciliği var.

Gazinonun içerlek bir yerinde, eski bir çeşme gördüm: Çamlıca suyu, işte bu çeşmenin künkii içinden şırıl şırıl ve bütün sular gibi nazlı nazlı akıyor.

Çeşmenin tarihi, üzerindeki kitabede yazılı:

tBendesi Rasih dedi, tecdidine tarihi tâm,

Eyledi icra bu aynı Zemzemi Mdh

-mud Han»

1251

Öteki cephede bîr başka kitabe var:

tNaliden tarihini sordum, dedi: Çeşmei âbı hayatı canfeza...*

Tecdid sözünden anlaşılıyor ki, şeşi­ me daha evvelki devirlere aiddir ve 1- kinci Mahmud, bu «âbı hayat» ı sadece temizletip yollarını tamir ettirmiştir.

Çamlıcada iğde ağacı da nekadar çok­ muş... Hemen adım başında bir iğde ağacı... İğde dallarının içlere baygınlık veren ıtri içinde yarı sarhoş gibi yü - rüyorum.

Fakat «ıtır» yalnız iğdelerden gelmi­ yor. Meselâ şu geçtiğim yol, bir kekik tarlası ortasında, göz alabildiğine kadar uzanıyor. Şu karşıki sırtta boy atan «Sedir» lerden nefis reçine kokuları ta­ şıyor.

Çamlıcada eğlenmeğe gelenler için - de iki sınıf halk görüyorum: Biri baba­ yani takım... Kilimlerini, hasırlarını, tencerelerini beraber alıp gelmişler: Se­ maverler kaynıyor, cızır cızır külbastı­ lar pişiyor, bir yandan da gramofonlar durmadan çalıyor. Dönen plâklardan i- ki tanesi var ki, muhite pek uygun dü­ şüyor:

Gel gidelim, Çamlıcaya, bu gece... Kumru gibi sevişelim gizlice...

Biz Çamlıcamn üç gülüyüz, Aşk bahçesinin bülbülüyüz, Dillerde gezer, söyleniriz, Gamsız yaşarız, eğleniriz!

Öteki sınıf halk ise, daha az portatif gelmişler. Gazinoda yiyip içiyor, tabak, bardak gibi eksiklerini burada tamam­ lıyorlar.

Ağaçlar arasında dolaşırken minimini bir kız gördüm. Bir eşek sıpasını yu - larmdan tutmuş, götürüyor, sıpanın a- rada bir inadcılığı tutarsa:

— Zengin ...Zengin... diye sesleniyor­ du.

Eşeğe zengin adı vermek pek gülüne ve biraz da kaba bir züğürd tesellisi i- di. Çocuğa sordum:

Çamlıcada açık havada dans eden çiftleç

— Bu eşek sahiden zengin mi? Boynunu büktü:

— Bilmem!

— Ya neden Zengin diye bağırıyor­ sun?..

Bu sefer aldığım cevab da, gene bir baş sallamasından ibaret kaldı. Fakat, minimini eşeğin yeşil bir ot hâzinesi içinde otladığını görünce, ben kendili­ ğimden hükmümü verdim: Önündeki ot, bir eşek için hakikî bir servet sayıla - bilirdi!

Tabiat burada, yalnız otu değil, her şeyi bol bol adeta israf edercesine or­ taya dökmüştü. Çiçek mi istedin? Kok­ la, koklaya bildiğin kadar... Bülbül mü dinliyeceksin? Dinle, dinliye bildiğin kadar... Su mu içeceksin, iç içebildiğin kadar...

Solda bir tümsek gözüme ilişti, ve bir mezar taşma bakarak irkildim. Ab- dülhak Hâmidin annesi Fatma Münte- ha burada yatıyordu!

Büyük şairi daha ziyade belki bu «Hüvelbaki» nin taştan sükûtu buraj^a bağlamıştı, diye düşünüyorum.

Dönüşte bir arkadaş, önüme çıktı: — Galiba Çamlıcadan geliyorsun; ka­ labalık nasıl?

— Şaştım, dedim, Çamlıca adeta bir mucize ile yeniden dirilmiş...

Güldü:

— Mucizenin ne olduğunu da ben sa­ na haber vereyim: Şirketi Hayriye ile Halk tramvayının müştereken çıkar - dıkları yirmi beş kuruşluk kombine bi­ letler!...

SALÂHADDİN GÜNGÖR

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Firma Linux sürümü- nün yanında Kernel’i ve Ansible, Jboss, Open Shift, Ceph, Gluster gibi açık kaynak dünya- sı için önemli projeleri de geliştiriyor. Geç- tiğimiz

“ Lokallerimizde ampulden başka piyasadan hazır alınmış hiçbir şey yok diyebilirim, her öge Şamdan için dizayn edilmiş ve dekoratörümüz Bülent Erbaşar

Nitekim To- nal kendisini spor aleti olarak değil, kişisel spor antrenö- rü olarak tanımlıyor.. Dışarıdan bakıldığında ağırlık ve metal plaka gibi spor salonlarında

In this report, we present 8.5 years follow up of a patient with giant cell tumor of bone with pulmonary metastases treated by combination of chemotherapy

Burdur’un Akçaköy’ünde 1929 yılında doğan yoksul köylü çocuğu Fakir ile ondan iki yıl son­ ra İstanbul’da dünyaya gelen üç kuşaktan iyi eğitim görmüş

Her ne kadar bu dönemde kontrol ve plasebo grupları kullanılarak bilimsel olarak daha geçerli sonuçlar bildirilmiş olsa da, söz konusu yayınların Rusça ve Doğu Avrupa

Kitabın ikinci baskısı 1975’te yapıldı. Bir yıl sonra üçüncü baskı yapıldığında tekrar toplat­ ma karan alındı ve yazar hakkında soruşturma açıldı. Ceza

Kentsel mutluluk; ikamet edilen şehirdeki fiziki imkânların iyi olması, sosyal olarak rahat ilişkiler kurulabilmesi, yerel ekonominin canlanması için çeşitli