• Sonuç bulunamadı

Sekülerleşme Tezi:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sekülerleşme Tezi:"

Copied!
17
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

De-Sekülerleşme

(2)

Sekülerleşme Tezi:

Aydınlanma devrine kadar götürülebilecek olan

Sekülerleşme tezi; modernleşme ile birlikte gerek

toplumsal gerekse bireysel bilinç düzeyinde dinin

gerileyeceğini ve zamanla yerküreden tamamen

silineceğini öngörmüştü. Ne kadar modernleşme o

kadar sekülerleşme olacağı kabul edilmişti.

(3)

Sekülerleşme Tezi:

Din; insanların açıklayamadığı tabiat olaylarını

bilimin açıklamasıyla, icra ettiği toplumsal

fonksiyonların başka kurumsal yapılar tarafından

devralınmasıyla, doldurduğu anlam ve değerler

dünyasının başka unsurlar tarafından karşılanır hale

gelmesiyle zamanla evrilip kaybolacaktı.

(4)

Sekülerleşme Tezi:

Dinin sembol, doktrin ve kurumlarının prestij ve etki kaybına uğramasıyla dini dışlamış bir toplum,

Tabiatüstü, metafizik olana ilginin kaybolması ile sadece bu dünyaya endeksli pragmatik bir toplum,

Dinin sadece vicdanla sınırlı kalarak, bu dünyaya ait

her türlü düzenleyici yetkisini ve etkisini yitirmiş,

dinden soyutlanmış bir toplum,

(5)

Sekülerleşme Tezi:

Dinin tüm işlevlerinin yerini modern yeni ideolojilerin, kurumların, yapıların aldığı yeni modern bir toplum,

Kutsal olanın reddedilmesiyle, sadece rasyonel,

pozitivist, maddeci, determinist bir bakış açısı

edinmiş bilimsel bir topluma ulaşılacağı varsayımı

yapılmaktaydı.

(6)

Sekülerleşme Tezi:

Modernleşme süreci ilerledikçe din özelleşecek, kültür üzerindeki etkisini kaybedecek, tamamen bireysel bir olguya dönüşecek ve hiçbir değişim potansiyeli olmayan, toplumsal gücü bulunmayan bir hale düşecekti.

Dahası dinin sadece görünürlüğü kaybolmayacak,

ferdin zihninde, iç dünyasında da din gerileyecek,

modern insan doğaüstü güçlere inancını kaybedecekti.

(7)

Sekülerleşme Tezi:

1970’li yıllar itibariyle en üst seviyelere ulaşan

sekülerleşmenin, bu tarihten itibaren yavaş yavaş

gerileyeceği, hem sekülerleşme sürecinin hem de

sekülerleşmenin bizzat kendisinin değişime

uğrayacağı ise hiç de tahmin edilebilir bir durum

değildi. Fakat 1970’li yıllarda en üst noktasına

ulaşan sekülerleşme (teorisi), yavaş yavaş gerileme

dönemine girmeye, başarısız olduğu konuşulmaya

başlanmıştı.

(8)

De-Sekülerleşme – Yeni Paradigmalar:

2000’li yıllara gelindiğinde «Modernite daha önceleri iddia edildiği gibi dine düşman olmayabilir, modernite din ile pekala uyuşabilir» fikri savunulmaya başlandı.

Sekülerleşme eğilimi olduğunu, ama bunun iddia edildiği kadar etkin olmadığı görüşü kabul görmeye başlamıştı.

Robert N. Bellah, David Martin, Peter L. Berger, Grace Davie, Jeffrey Hadden ve Rodney Stark gibi isimler sekülerleşme teorisi hakkında «kurucu babalarımızın hatası» şeklinde söz etmeye başladılar.

Nihayetinde 20. ve 21. yy.’lar Tanrı’nın ölüm yüzyılları

olmamıştı.

(9)

De-Sekülerleşme – Eleştiriler:

Sekülerleşme teorisi ciddi anlamda eleştirilmeye başlandı. Bu eleştirileri aşağıdaki başlıklar altında özetlemek mümkün:

1) Sekürleşme Teorisi’nin bilimsel bir çıkarımla,

gözlem yaparak, objektif bir şekilde değil; ideolojik

bir yaklaşımla ele alınması, teoriden çok bir

temenniden ibaret olması, aydınlanma ideolojisinde

bir taraf pozisyonu takınılarak sübjektif

yorumlamalarla geliştirilmiş olması,

(10)

De-Sekülerleşme – Eleştiriler:

2) Dini artık dünyanın marjinal bir hadisesi olarak görüp, herhangi bir dini fenomenin arkaik bir vaka yaklaşımıyla ele alınması,

3) Din sosyologlarının bizzat kendilerinin inanan

kişiler olmaması, dinin toplumda da zamanla

kaybolacağının bir delili olarak kabul edilmesi, (aile

sosyolojisi yapmak için evli olmak zorunda olmak

gibi)

(11)

De-Sekülerleşme – Eleştiriler:

4) Bu konudaki bakış açısının tamamen Batı’ya endeksli olarak geliştirilmiş olması, Batı’ya ait modern gelişmişliğin esas alınması ve diğer dünyanın geri kalmış olarak değerlendirilmesi, Batı gelişmiş ve dinsiz – Batı haricindekiler dindar ve gelişmemiş bakış açısından hareket edilmesi,

5) Dindarlığın katı, sabit, durağan bir olgu olarak

değerlendirilmesi. Halbuki din ve dindarlık da

zamanla değişen, zaman ve mekana göre farklılık

gösterebilen dinamik ve değişken bir yapıdadır.

(12)

De-Sekülerleşme – Eleştiriler:

6) Hem dinsel hem toplumsal değerlendirmelerin doğrusal bir mantıkla değerlendirilmesi, döngüsel – dairesel yaklaşımların göz ardı edilmesi,

7) Orta çağın zannedildiği gibi bir «inanç çağı»

olmadığı , dini katılımın aslında o dönemlerde bile çok da güçlü olmadığı, dolayısıyla «gelişmemiş dindar toplum – gelişmiş dinsiz toplum»

kıyaslamasının zamansal boyutta mümkün

olmadığıdır.

(13)

De-Sekülerleşme – Eleştiriler:

Ayrıca «dindarlık» değerlendirme kriterleri de, Avrupa’nın Hristiyanlaşması problematiği de çok sorunludur sekülerleşme teorisinde.

Halk tabanlı bir yayılım ve tebliğ faaliyeti değil,

krallar ve ulusal azizler kapsamında sadece ismen

bir din değiştirme, Hristiyanlaşma yaşanmıştır. Orta

çağda Dini katılım düşük olduğu gibi, dini bilinç de

yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla dinin geriliyor

oluşundan ne oranda bahsediliyor olabilirdi.

(14)

De- Sekülerleşme:

Yapılan araştırmalar gösterdi ki;

Gerek bilim dünyasında, gerekse toplumun farklı kesimlerinde din aslında sanıldığı gibi zamanla gerilemiyordu.

Belki dinin kurumsal yapısında ve kamusal görünürlüğünde bir gerileme olsa da, bireysel bilinçlerde hala güçlü bir şekilde varlığını devam ettiriyordu.

Fakat gerek kurumsal gerek bireysel anlam olarak dinin

algılanmasında ve uygulamasında yeni yaklaşımlar,

farklılıklar da göze çarpıyordu.

(15)

Sonuç:

Modern zamanlarda dindarlık oranlarında veya insanoğlunun tabiatüstüne olan inançlarında geçmişe göre bir düşüş gerçekleşmemiştir.

Dolayısıyla 21.yy’da dünyanın bugünkünden daha az dini olacağını, dinin öleceğini düşünmek için bir sebep yoktur.

Sekülerleşme din ile birlikte hayatına devam

edebilecek bir şekle doğru evrilmektedir, bu esnada

dini anlayış da dinamik bir yapı sergileyerek modern

dönemlere göre değişim ve gelişim yaşamaktadır.

(16)

Sonuç:

Bilimin tabiat olaylarını açıklasa bile, bunun yine üst bir bilinç, bir yaratıcı tarafından kontrol edildiği ve dolayısıyla bilim ve dinin çatışmadığı gibi birbirini de desteklediği,

Dinin oluşturduğu değer ve anlam dünyasının başka hiçbir yapı tarafından doldurulamamış olması,

Dinin icra ettiği toplumsal fonksiyonların azalması ile toplumun insani ve manevi boyutta ciddi krizlerle karşı karşıya kalıyor olması gibi durumlar,

Dinin kaybolmaya doğru olan gidişinin temel argümanlarını

çürütmüştür ve sürecin tahmin edilen doğrultuda

ilerlemesini engellemiştir.

(17)

Sonuç:

«Maddi manevi mahrumiyetlere maruz kalan, fiziksel

acılar yaşayan, hatta en basitinden geçimsiz bir

evliliğe tahammül etmek zorunda kalan bir insana

ilerleme efsanesinin o büyük ideallerinin, doğal

bilimlerin o inanılmaz zaferlerinin, ulusal

bağımsızlıkların veya devrimci hareketlerin

başarısının sunacağı hiçbir şey yoktur.» (Peter

Berger)

Referanslar

Benzer Belgeler

Dini pratiklere katılmada bir azalmanın yaşanması farklı biçimlerde 

Bu olgu ve özellikle de geleneksel dini kültürler ve kurumların, toplumların maruz kaldığı modernleşme ve sekülarizm süreçlerinden etkilenmesi sonucu meydana

The study endeavored to give answers through three questions, which forms of mistakes that Iraqi Students commited when practising English prepositions as their target language?;

To the best of our knowledge, our study is the first to evaluate DNA damage measured by the comet method with repair mechanisms, oxidative processes, and drug effects in schizo-

Yapılan ilişki analizi sonuçlarına göre; bayanların çevre duyarlılıkları ve farkındalıklarının erkeklere göre daha yüksek olduğu, işletme yöneticilerinden orta

l Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması sonucu ülkemizde egemen olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava daha s ık, uzun süreli kuraklıklara neden olacaktır.. l

Türk Sanatı, gerek İslamiyet öncesinde, gerekse İslamiyet sonrasında; motif, malzeme, teknik, kompozisyon açısından oldukça zengindir.. Çini, Seramik, Kalemişi, Hat,

Ancak Rönesans-Reform sonrasında gelişen ve Aydınlanmayla birlikte doruk nok- tasına ulaşan refleksivite’yi Antik Yunandaki biçiminden ya da dünyanın geri kalanındaki