• Sonuç bulunamadı

YENİ CAMİİ HÜNKÂR KASRI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "YENİ CAMİİ HÜNKÂR KASRI"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YENİ CAMİİ HÜNKÂR KASRI

A r k e o l o g : E R D E M Y Ü C E L

M e h m e t I I I (1567 - 1603) 'ün annesi Safiye Sultan tarafından hicrî 1007 (1598) tarihinde, M i m a r D a v u t Ağanın nezaretinde inşaasma başlanan Yeni camii ve külliyesi çeşitli sebeplerden dolayı uzun yıllar ikmal edilemiyerek muattal bir halde kalmıştır.

Camiyi t a m a m l a m a k araya giren altmış yıllık bir fasıladan sonra Mehmet IV

(1641-1692)'ün annesi T u r h a n Sultana nasip ol-muştur. Bu defa mimarlığa tayin olunan Mustafa Ağa, cami ile birlikte külliyesini ve plana sonradan bizzat kendisinin ilâve ettiği H ü n k â r kasrını hicrî 1074 (1663) tarihinde nihayet'endirir.

Camiin inşaatına deniz kenarında baş-landığından ortaya birçok güçlükler çık-mış, temellere hücum eden sular devamlı olarak pompalar vasıtası ile boşaltılmıştır. Temellerin atılacağı toprak zeminin yumu-ş.ık ve zayıf olmasından, temel t a ş l a n ay-n ı ay-n Mimar Sıay-naay-nıay-n Büyük Çekmece köprü-sünde tatbik ettiği gibi kurşunla birbirine bağlanan kazıklar üzerine oturtulmuştur.

Yeni camiye bitişik bir kemer (1) üze-rine inşa edilen h ü n k â r kasrı kısmen de sahil surlarının bakiyelerine istinat eder. Birkaç odadan ibaret olup, bir geçit vasıtası ile de Yeni camiin h ü n k â r mahfeline bağlı olan bu kasır T ü r k sivil mimarisinin bir şaheseridir. T ü r k mimarisi içerisinde bu tarz-daki kasırların gayet nadir olması Yeni ca-mii' h ü n k â r kasrının önemini bir kat daha arttırır.

Dış görünüşü itibariyle tuğla hatıllı muntazam kesme taş yapısı, dahildeki tezyini unsurları ve ahşap saçakları ile âdeta küçük bir saray hüviyetini taşıyan binada valde sultan ramazan aylarında ibadet etmiş, dün-yanın en güzel manzaralarından biri olan istanbul limanını seyrederek ö m r ü n ü n son yıllarını geçirmiştir.

Kasır üzerindeki ç a l ı ş m a l a r :

Eminönü meydanının tanzimi esnasında camiye sonradan ilâve edildiği mülâhazası ile yıktırılma tehlikesi ile karşılaşan kasır yıllarca h a r a p ve bakımsız bir halde kal-mıştır. Kasrın o günkü h a r a p d u r u m u n u sayın Celâl Esat Arseven şu kelimelerle ifa-de etmiştir: «Türk sivil mimarisinin en gü-zel parçalarından biri olan bu kasır bugün

harap bir haldedir. M i m a r î tarihimize ve tezyinatımıza m ü h i m bir vesika teşkil eden bu kasrın eski şekli ve tezyinatı m u h a f a z a edilmek suretiyle yapılacak tamirle gerek sanat ve gerek turizm bakımından kazanıla-cak kıymet yanında edilecek m a s r a f ı n bü-yük görülmemesi icap eder.» (2)

Nihayet 1949 yılında h ü n k â r kasrı Va-kıflar idaresince ele alınarak restore edil-miştir. Y. M i m a r Vasfi Egeli ve Y. Mimar Süreyya Yücel'in nezareti altında yapılan restorasyon neticesinde bu sanat âbidesi ha-rap olmaktan kurtarılmış ve b u g ü n k ü hüvi-yetine ulaşmıştır.

Kasır üzrrindeki çalışmalarda bilhassa binanın h a r a p ve tehlikeli bir durum arze-den dış cephesi ehemmiyetle ele alınmış, bitişik surlara istinat eden kaidesi yeniden m u n t a z a m blok taş'ar ile örülmek suretiyle takviye edilmiştir. Bu arada kasrın E m i n ö n ü meydanına bakan cephesindeki şahniş kıs-mının istinat ettiği taş konsollar da tama-m e n yenilentama-miştir.

Kasrın dahilindeki çalışmalarda ise Edir-nekâri kalem işlerine ait birçok iz bulun-duğu gibi, eksik ve kırık çini panolar da depoda mevcut çinilerle yenilenmiştir.

^M-.'.TTÎ PLÂUl duL.f/50

Son yıllarda bir kere daha elden geçiri-len hünkâr kasrı, bugün vakıf teberrükât an-barında mevcut sanat eseri vasfını taşıyan eşyalar ile devrine uygun bir tarzda dekore edilmektedir. Bilhassa titizlikle üzerinde durduğumuz valde sultan dairesi, minderler, halılar, sedef kakmalı rahleler ve şamdan-lar ile tefriş edilmiş, devrinin havasının ya-şatılmasına azamî gayret sarfedilmiştir.

Kasrın mimarî yapısı:

Kasra bir kemer üzerinde inşa edilmiş olduğundan, üstü ve etrafı kapalı gittikçe

yükselen taş zeminli geniş bir rampa ile çı-kılmaktadır. Padişahın at, valde sultanın araba ile çıkmış olduğu bir rampa zemi-nin aslında döğülmüş toprak olması kuvvetle muhtemeldir.

R a m p a n ı n Yeni camiin mihrabına ba-kan kısmında muayyen bir irtifadan sonra

(1) Bu kemer 1915 yılında aslî hüvi-yetine sadık kalınmak suretiyle Mimar Ke-malettin tarafından yenilenmiştir.

(2) Arseven Celâl Esat. Türk sanatı tarihi cilt II, sayfa 639.

(2)

A y m odanın diğer köşesi

Foto : E. Emiroğlu Kasrın Valde Sultan dairesinde ocaklı salon

şerit halinde birbirini takip eden pencereler bulunmaktadır. Ancak X X . asır mimarisin-de görülen bu tarz bir pencere sırasının burada ortaya çıkması oldukça şaşırtıcıdır.

Bu r a m p a d a n bir kapı vasıtasiyle dıştan taş konsollar üzerine oturtulan bir balkona ve c ı a d a n da kasrın alt katındaki hizmet-kârlara tahsis edilen basık tavanlı odalara girildiği gibi, r a m p a n ı n mukabil tarafındaki bir kapı ile de sahil surlarının üzerine çı-kılmaktadır.

Rampanın nihayetindeki kasrın giriş ka-pısı sedef ve bağa kakmalıdır. Kapının geçme ve iki renkli kilit taşlarıyla yapılmış basık kemerli söğeleri üzerinde celi hat ile bir de besmele yazılı bulunmaktadır.

Giriş kanısı ile birlikte kasrın meşe ağacmdan m â m u l sedef ve bağa kakmalı kapıları T ü r k oymacılık sanatının nefis birer örneğidir. Bu kapılar üzerindeki geo-metrik şekiller ahenkli bir şekilde birbirle-riyle kaynaşmış olup, sedef ve bağa kak-malar ise hâlâ yapıldıkları devrin canlılığı-nı taşımaktadır.

Kasra girildiği z a m a n karşılaşılan du-varları nefis çiniler bezeli L şeklindeki sefanın bir tarafından valde sultanın ikamet etmiş olduğu daireye, diğer tarafından d a camiin h ü n k â r mahfeline geçilir. Bir kena-rında hizmetkârlara ait küçük ve basit bir oda bulunan, bu taş zeminli L şeklindeki sofa altlı üstlü iki sıra halindeki pencereler ile m ü k e m m e l bir surette aydınlatılmıştır. Bu pencerelerden alt sıradaki dörtgen şek-linde olanlar binanın havalandırılması için açılıp kapanabilmektedir. Üst sıradaki k a f a penceresi diye isimlendirilen sivri kemerli pencereler ise sabittir.

Bu sofanın tavanının da aslında valde sultan dairesinde görüldüğü gibi ahşap oy-malı tezyini bir şekilde örtülü olması kuv-vetle muhtemeldir. F a k a t bugün maalesef aslına ait bir parçaya rastlanamamış ve bu sebepten de ince çubuklarla birbirinden ay-rılan zemini yeşil boyalı ahşap bir tavanla örtülmüştür. Bu çeşit bir örtü sistemi kas-rın aslına ait bir ize rastlanmıyan birçok yerlerinde kullanılmış bulunmaktadır.

Kasrın iki tarafını kuşatan bu L şek-lindeki sofadan üzerinde altın yaldızlı Edir-nekâri kalem işleri bulunan, ahşap söğeli se-def ve bağa kakmalı bir kapı ile valde sul-tan dairesine geçirilir. Bu daire küçük bir koridor üzerinde içerisinde birer çini ocak bulunan iki oda ile bir W . C den ibarettir.

Bu odalardan kubbeli olanının da ka-pısı sedef ve bağa kakmalıdır. Rutubet ve sıcaktan bozulmıyarak z a m a n ı m ı z a kadar düzlüğünü m u h a f a z a eden ve iki kanattan meydana gelen bu kapı, söğenin dışına ta-kılmış olup, açıldığı zaman d a birbiri üze-rine gelecek şekilde katlanır. Söğe

(3)

yuvar-lak kemerli olmasına rağmen kapı onun şekline tâbi olmıyarak düz bir şekilde niha-yetlenmiştir.

Gayet m ü k e m m e l aydınlanan odanın iki sıra halindeki pencerelerinden alt sıradaki yedi tanesi m e r m e r söğeli, ahşap doğra-malı ve takozlarla birbirine bağlı demir şebekelidir.

Gayet m ü k e m m e l aydınlanan odanın iki sıra halindeki pencerelerinden alt sıradaki yedi tanesi m e r m e r söğeli, ahşap doğra-malı ve takozlarla birbirine bağlı demir şe-bekelidir.

Üst sırada is: çeşitli dekoratif şekiller göstererek birbirini tamamlayan sivri ke-merli, alçı zemin üzerine renkli camlı oniki pencere vardır. Pencerelerin bir kısmında renkli camlardan aralarında üzüm salkım ve dalları dolaşan iki narin servi resmedil-miş, bir diğerinde gene renkli cam ve alçı-dan içerisinden çıkan çiçeklerin sathı dol-durduğu bir sepet işlenmiştir. Bazı pencere-lerin şekli daha sadedir, bunlarda sadece içe-risinde tâli derecede yuvarlaklar bulunan bi-rer madalyon vardır.

Sen devirde ele alınan bu pencerelerden aslına en uygun olanının bu madalyonla pencereler olması kuvvetle muhtemeldir.

Bu odanın kuzey cihetinin zemini ah-şaptır ve cini ocağın önündeki taş zemin-den de birkaç santim daha yüksektir. Bu bakımdan odayı iki kısma ayrılmış olarak mütalâa edebiliriz. Bu ayrılık aynı z a m a n d a tavan örtüsünde de kendini göstermekte olup, iki kısım birbirinden üzerinde altın yaldızlı Edirnekâri kalem işleri b u l u n a n bir korniş ile ayrılmaktadır.

Çini ocağın önündeki m e k â n ı n üzeri nefis bir ahşap kubbe ile örtülüdür. Bura-da kare m e k â n d a n oniki köşeye, oraBura-dan Bura-da yaldızlı ahşap mukarnaslar vasıtasıyla kub-be yuvarlağına geçiş sağlanır.

1949 yılındaki restorasyonda yenilenen bu kubbenin içinin tezyin edilmiş olduğunu bulunan üzeri motifli birkaç yapıştırma ke-ten bezi levhadan anlıyoruz. Adetçe pek az olan bu parçalar sadece bir fikir vermek için kubbenin içerisine rasgele yerleştiril-miştir.

Kubbenin dışında kalan ve odanın ah-şap zeminli bölümü üzerine rastlayan kısım bir sıra mukarnaslı firiz ve T ü r k üçgen-leri ile sınırlanmış dikdörtgen şeklinde bir tekne tavanla örtülüdür.

Bu tavan ile o d a n m duvarları arasında kalan korniş kısmı iç içe geçirilmiş geomet-rik şekiller ve altın yaldızlı motifler ile süs-lüdür.

Bu tavan örtüsü T ü r k ince marangozlu-ğunun, nakkaşlığının maharetini, sanatını gösterdiği gibi T ü r k mimarisindeki

tavan-Valde Sultan dairesinde kubbeli salon

Foto : E. Emiroğlu

(4)

lar hakkında da oldukça iyi bir fikir ver-mektedir.

Nisbeten daha küçük olan valde sul-tan dairesindeki ikinci odanın duvarları çini panolar ile kaplıdır. T a v a n ı n aslî şekline ait bir parçaya rastlanamadığından yeşil boyalı tahta kaplamalar ile üzeri örtülmüştür.

içerisinde çinili bir de ocak bulunan bu oda koridordan üzerinde altın yaldızlı edirnekâri tezyinat bulunan ve inşa tarihin-den sonra ilâve edilmiş olması muhtemel bir p a r a v a n a ile ayrılır.

Bu p a r a v a n a üzerinde olduğu gibi, kas-rın kapı söğeleri ve diğer ahşap aksamı üze-rinde görülen bu edirnekâri tezyinat, T ü r k teyzinî sanatında m ü h i m bir mevki işgal eder. Bu tezyinatta umumiyetle soluk yeşil, açık kahverengi içinde kırmızı motifler ve kısım kısım sarı renkler bir renk tezadı ha-linde birbirleri ile kaynaşmaktadırlar. Kasrın çinileri:

Yeni camii h ü n k â r kasrı T ü r k çini sa-natının en güzel nümunelerini bünyesinde toplamıştır. XVII. asır İznik işi olan çinileri camiin m i m a r ı piyasada mevcut olanlar ara-sından toplamış ve ehemmiyet derecelerine göre kompoze etmiştir. Bu b a k ı m d a n bazı nadide parçaların yanı sıra tâli derecede çinilere de tesadüf edilmektedir.

R a m p a n ı n nihayetindeki kasra giriş ka-pısının yan duvarlarını kaplayan çiniler de-sen, teknik ve renk b a k ı m ı n d a n tâli derece-dedir. Bu çini panolarda lâcivert ve beyaz zeminler üzerinde, azamî derecede stilize ka-ranfil, lâle, rûmiler bir sıra halinde birbirini takip eder.

Kasrın içerisindeki sofanın duvarları yerden tavana kadar iki sıra halinde m u n -tazam bordürler içerisine alınmış, âdeta bir çiçek bahçesini andıran nefis çini panolar ile kaplıdır. Bu panolar üzerinde muhtelif ton-da mavi, yeşil ve kırmızı renkler t a m hakkı verilmek suretiyle tatbik edilmiş, karanfil, sünbül, şakayık, gül, erik ve n a r çiçekleri ile rûmiler tam bir ahenk içerisinde birbirleri ile kaynaşmışlardır. Bu çini panoların ara-sında koyu mavi zemin üzerine beyaz sülüs hat ile Şair Asım t a r a f ı n d a n kaleme alınmış yirmidört beyitlik methiyenin dokuz beyiti kartuşlar içerisinde birbirini takip eder (3).

Ayrıca bu sofaya açılan kapılar üzerin-deki kitabeliklerin içinüzerin-deki çiniler de gerek renk ve gerekse desen olarak görülmeğe de-ğer güzelliktedir.

Ahşap kubbeli ve çini ocaklı oda iki sıra halinde kasrın en nefis içini panoları ile süslüdür. Sivri kemerli çerçeveler içeri-sine alınan bu çini panolar çeşitli renkte karanfil, gül, şakayik, hançer yaprakları, kıvrık dallar ve rûmiler ile dekore edilmiştir.

Çeşitli şekiller gösteren çini panoların bazısında bir kâseden çıkan çiçek ve yaprak-lar ince dalyaprak-lar ile birbirine bağlı oyaprak-larak

sathı doldururlar. Bir başka örnekte ise içi ve dışı çeşitli renkte çiçek ve hançer yaprakları ile tezyin edilmiş sıra halinde m a -dalyonlar görülmektedir.

Bu çini panoların köşe dolguları da mavi zemin üzerine beyaz renkte rûmiler ile dekore edilmiştir.

Odanın bir kenarında yan yana duran üç büyük çini p a n o h e m e n dikkati üzerine çeker. Panolardan ortadakinin üzerinde, boş satıhları birbiri içerisine giren kıvrık dallar, üzüm salkımları ve asma yaprakları ile doldurulmuş yeşil renkte stilize edilmiş bir servi ağacı görülmektedir. Bu p a n o n u n yanındaki çini panolarda ise boş satıhları çeşitli renkte yerden fışkıran karanfil, şaka-yik ve hançer y a p r a k l a n ile doldurulmuş çiçek açmış bir erik ağacı vardır. Maalesef bu erik ağaçlarından bir tanesi vaktiyle ye-rinden sökülmüş, bugün sadece ağacın göv-desi ile hançer yapraklarının bazı parçaları kalmıştır. Sökülen bu p a n o n u n yerine son-r a d a n bison-r ecnebi sanatkâson-rına X I X . asıson-rda birçok camilerimizde olduğu gibi koyu renk-te bir boya ile acayip bir kalem işi yaptırıl-mıştır. F a k a t bu d u r u m bugün bize yan y a n a duran T ü r k ve A v r u p a sanatının birer ör-neğini mukayese etme imkânını vermektedir.

Ayrıca bu odanın çini panoları arasında dışardaki sofada olduğu gibi mavi zeminli kartuşlar içerisinde sülüs hatlı methiyenin de-vamı olan onbeş beyit bir kuşak gibi dolaş-maktadır (4).

Valde sultan dairesindeki çini ocaklı ikinci odanın duvarları kasrın diğer kısım-l a r ı n ı nazaran desen, kakısım-lite ve teknik itiba-riyle tâli derecede çiniler ile kaplıdır. Bu çiniler üzerinde mavi ve yeşil renkte ka-ranfil, lâle, kasımpatı, şakayik motifleri bulunmaktadır.

Umumiyetle kasrın çinilerinin kontur hatları fevkalâde kuvvetlidir ve sırlarda hiç bir çatlaklık görülmediği gibi boyalar da birbiri içerisine karışmamıştır.

Çiniler üzerinde bilhassa lâle devrinden sonra önem kazanan stilize edilmiş tabiattan alınma temalar işlenmiştir.

Kasrın çinileri ile Yeni camiin çinileri mukayese edildiğinde, ikisi arasında bariz farklar olduğu kolayca görülür. Bu çiniler kalite ve teknik itibariyle camiin çinilerini gölgede bıraktığı gibi, T ü r k çini sanatı d a en son ve en güzel örneklerini b u r a d a ver-miştir.

(3) Semend-i lutf ile dünyâyı her dem etmede pâmâl Kemend-i Rüstem-i ikbalinin âlem giriftâri Serapa feth (ü) nusrettin zemân-ı

adi (u) dâdında Çerağ-ı devleti ol denlü nûşen

baht-i bidâri

Sipihr-i izz ü çâha âfitâb-ı âlem ârâdan Zeman-ı adi ü dâdında bilinmez

mest ü hüşyarı Zeki ceng-âver-i meydü-i nusret

şâ-i sahip-dâd Revadır haşredek h ü f f â r a çekse

tiğ-i zer-kâri U n u t t u r d u adûya zahm-i tiğin H a n Süleymanın Ki nâm-ı n â m d â r ı n lerzenâh et-mekte k ü f f â r ı Kerimâ kâmrânâey hüner-perver

şehinşâhâ E y a pirâyei suni kemâli k u d -ret-i Bâri Duaya başla beştir Asimi laf (ü) güzaf etme Cihan durdukça dursun ö m r ü

dev-let âsuman-vâri Serir-i saltanattan d û r alma bir

bir nefes h e r dem V ü c u d u n h ü f z ede dâyim senin (ol) Hazret-i Bâri Budur vird-i zebnım rûz u şeb ğzge duadır bu Felek tâ haşr olunca emr ü f e r m a n ı

ola câri (4) Nihâyet ol kadar vardır bilinmez

ol dahi a m m a A n a cennetten açmış bâb-i bûzi Hazret-i Bâri Benim dâvâm odir kim böyle kasrı yok binâeyler Bu d â v a m a benim eyler cihanın halkı ikrarı Meğer kim himmet-i şah-i cihandır yoksa kim kadir O dur zira şimdi âlemin bir şâh-i kahhâi Teâl Allah zeki câmi bülend eyvâ-i

H ü n k â r i Acep âyine-i âlem-nümâ kâşi-i

divâni Nedir ol kubbe-i bâlâ nedir o

nakş-i bi h e m t â Muallâ Beyt-i M â m û r i felektür

ferş-i hemvâri Zemini cennet-i âlâ mıdır yâ

Kâ-be-i ulyâ Yed-i beyza olursa ger aceb mi dest-i m i m â r i

(5)

r

Nedir mihrabı üzre ol murassa camlar seyret N ü m â y a n gösterir her bir niğehte ruy-i dildârı Ana olsa aeeb mi kudsiyâr-i

asu-man müştak Felek hayran olup serden bıraktı tâc ü destâri Temaşası neşat-engiz ü ömr-efzâdır el-kıssa N ü m a y a n d ı r anın her güşesinde

sun-i settâri

Yahut bir gülisitandır kim ana avi-zeler güldür G ö r ü p âlem f e r a m u ş eyledi el

el kıssa gülzârı O denlü eylemiş üstâd nakş-i

lâ-nâ-zirin kim Kusura yak durur eflâkten gör

zerre mikdâri O denlü hürde nakşi dide fark

et-mez anı aslâ Y â Behzad ü ya mânidir bunun el-hak kalemkârı

Aceb mi olsa Sultân-i cihanın mahfil-i pâki Gül üzre yaptı güya âşiyan bir

bülbül-i zâri Yanında kasr-i H ü n k â r i aceb özge temaşadır Kalur vasfında H â k a n i d e olsa

tab' nâçâri O denlü dil-küşa vü kân-i devlet

cây-i r i f a t t ı r Dimağ aşüftedir anda değildir

müşk-i tâtâri.

B A T I

A L M A N Y A M A L I

HIROLIFT

ASANSÖRLERİ

Türkiye Mümessili : J Ü M A S K o l i . Ş Ü .

Galata, Tünel caddesi Kuthan, Kat 3, No: 301

îstanbul Teleıfon : 44 86 99

İzmir Telefon : 23552

Ankara Telefon : 11 90 69

Referanslar

Benzer Belgeler

Ali îlmî ile P.efi Oevat ulull/k", J50 lik liste yer almak suretiyle,kader arkadaşı olmuşlardır.Ali îlmî’nin ölümü üzerine UT.UİİAY bu kader yolda­ şı

Anahtar sözcükler: Akci¤er malignitesi, mukoza ile iliflkili lenfoid doku, BALToma Key words: Pulmonary malignancy, mucosa associated lymphoid tissue,

Üçgen alınlıklı stelde, üst kısmı düz olan çerçevenin üzerine masif yapılan geisondan sonra alınlığa geçilmektedir.. Tepe akroterinin bir kısmı, köşe

Bunun nedeni üç boyutlu bir gö- rüntüye bakıyor olmanız ve resimdeki sabitliğin aksine siz konumunuzu değiştirdikçe perspektif, ışık ve gölge- nin de

Dünya’nın günlük hareketi esnasında birim zamanda oluşturduğu açıya da açısal hız denir.. Dünya 24 saatte 360° döndüğünden üzerindeki tüm noktaların

Bu müzelerde geleneksel sanatlarımızın gelişmesinde etkili olmuş, Çin, İran, Yunan, Roma, Bizans, Mısır ve Mezopotamya medeniyetlerinden günümüze ulaşmayı

Von Papen ve ben bu konuyu görüştük ve şu sonucu kararlaştırdık: Bu kişi ile bağlantının benimle değil ateşe Moyzisch (istihbarat servisi) ile kurmasını çünkü