• Sonuç bulunamadı

mum IYLIK YAP SEHI DEKORATİF SAN ITLAK O

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "mum IYLIK YAP SEHI DEKORATİF SAN ITLAK O"

Copied!
68
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

>38

mum

I Y L I K Y A P S E H I D E K O R A T İ F S A N I T L A K O E R G I S I Yazı ve resimler: Maçkada Prof. A. A. evi. Mimar Sedat Eldem • A. Hlaarda bir av. Mimar Rebit Gorbon | Galata Denizbank antreposu. Mimar Naci Meltem • BUyükadada mezarlık projesi. Mim|fr Asım KömürcUoğlu • • Maraş Belediye h&l binası projesi. Mimar Asım KömürcUoğlu • Manisa Halkevi projesi. Mimar Asım Kömürcü-™

oğlu • Fethiye ca-nll. Mimar Kemal Altan • İzmir fuarında Etlbank pavlyonu. Dekoratör muallim I Hak- ki Oygar • Türk tezyinatnda Halkarlye dair. A. Süheyl Onver • Başka memleketlerde mimari • Teknik. Prof.|

Bruno Taut • Afyon Stadı hakkında bir müracaat v e bir izah.

(2)
(3)

M a ç k a d a P r o f . A. A . e v i

P r o j e : M i m a r S e d a t E i d e m

Maçkada, teşvikiye camii arkasındaki sırtlarda yapı- lan bu ev, eski bir konağın temellerinden istifade edilmek ve tamamsn onun üzerine oturtulmak suretile yapılmıştır.

Bina iki katlıdır. Zemin katında aynı antreden girildik-

ten sonra ayrılan ve mütenazır iki daireyi ihtiva eden apar- tımanlar vardır. Birinci kat mal sahibinin arzusuna ve ih- tiyacına göre yapılmıştır.

Şarka' ve geniş manzaraya hâkim cep! • üzerinde takriben

(4)

tikarnetine müteveccihtir.

Holden ayrı bir kapı ile kütüphaneye ve yatak odasına girilir. Yatak odasının yanında bir banyo vardır. Banyonun diğer yatak odaları ile irtibatı ayrı bir kapu ile temin edil-

Binanın arka cephesinde iki ;antre vardır ki bu bahçeye karşıdır. Evin bahçe ile 'irtibatı burası vasıtasıledir. Bu antre üzerinde geniş bir sofa .vardır. Yazın sıcak havalarda ,bu lsti- 10X7.5 eb'adında oval şekilde büyük bir salon vardır. Salona

aydınlığı çatıdan alan bir holden girilmektedir. Zemin kat- taki antreden hole dairevî bir plânı olan merdivenle çıkıl- maktadır.

Büyük salonla geniş cephesi kâmilen pençere olan yemek salonu sürme bir kapı ile iştirak ettirilmiştir. Yemek salo- nunun arka tarafında ofis, servis merdiveni, halâ. mutbah bir sırada olmak üzere toplanmıştır ki bu cephe kısmen şimal is-

(5)
(6)

kametten e . , „ f t a â r l e . «treyi ve so.ey. serin bir h.lde lu- bir cephesine Mmilen yerli kit.p r . i l . r , y.p.ta.st.r, Kapm.n yanında bir şömine vardır.

' , 1 1 1 Kiti^n duvarına ve diâer Zemin katındaki iki daireye gelince; bunlar üçer oda, bi- Çalışma odasının oval salonla bitişen duvaıına ve aıger

(7)

Merdiven ve Merdiven Holu

rer banyo ve mutbahtan ibaret küçük lojmanlardır. mimarisi ve diğer inşaat aksammdaki hatlar, bize eski Türk Ortadaki oval salon, kat irtifaınm yüksekliği, salonun iç tarzının muvaffakiyetle, bugünkü binalarımızda, tatbik edil-

(8)

Bu bina yapılırken^ sökülen konağın, eski malzemesi kul- lanılmıştır. Bunun için yan pençere doğramaları, parkeler, mermsr kaplamalar, hattâ dahilî kapıların bir kısmı ile diğsr birçok aksam tamamen eski konağın malzemesindendir.

(9)

eski Türk karakterini vermak için âdeta bu eski malzemenin mevcudiyetinden istifade etmiştir diyebiliriz. Yuvarlak sa- lonun içindeki hatlardaki ahenk, duvarlar içinde yapılan eski Türk hücrelerine banzeyen, nişler, merdivenin dairevî plânı, ince parmaklığı, eskiyi andıran yeni ve modern hatlardan te- vekkül ediyor.

Yeni mimarimize Türk karakterini vermsk için yapılan araştırmaların ve gayretlerin, ne kadar yerinde olduğunu Se- dat Hakkının bu muvaffak olmuş eseri bize göstermektedir.

(10)
(11)
(12)
(13)

A. H i s a r ı n d a b i r e v

M i m a r R e b i î G o r b o n

Anadolu Hisarında, sahilde, ileride yapılacak bir rıhtım kenarında inşa edilen bu ev, fazla kalabalığı olmıyan bir aile için düşünülmüştür. Zemin katta oturma, yemek ve çalışma odaları, bunların önünde geniş ve üstü pergolalı bir terasa vardır. Binaya, arkadaki yüksek yoldan basamak- larla inilen bahçeden ve yan taraftan girilir. Arka taraf servis kısmına tahsis edilmiştir. Mutfak, ofis, hizmetçi oda-

sı ve merdiven bu kısımdadır.

üst katta ön taraf esas yatak odalarını ihtiva eder. Bun- ların önlerinde denize hâkim uzun bir teras vardır. Arka kı- sım tâli odalarla banyo, helâ ve merdiven başına tahsis edil- miştir. Evin plânına, haricî mimarisine, renklerine ve detaylarına itina edilerek muvaffak olmuş bir bina tesiri elde edilmiştir.

(14)

1 — Antre merdiveni 2 — Antre 3 — Lavabo 4 — W. C.

5 — Oda 6 — Servis antresi 7 — Servis koridoru 8 - - W. C.

9 — Mutfak 10. — Ofis 11 — Yemek odası 12 — Oturma holü 13 - - Teras 14 — Kabul salonu 15 — Hol

E l

Üst kat 16 — Sofa 17 — Servis odası 18 — Banyo 19 — Yatak odası 20 — • 21 — Kayalı teras 22 —- Yatak odası 23 — Lavabo 24 — W. C. : 25 — Yatak odası 26 — Balkon

•-•i:

d

o o

j r z 3 E

Z E M İ N KAT PLANI.

W

DİT MT PLANİ

(15)
(16)
(17)

Galata rıhtımında ve eski bir anbarın arsası üzerinde Denizbank tarafından inşa ettirilmiş olan bu bina eşyayi ti- cariye antreposu ihtiyacını karşılamak üzere istanbulda ya- pılan ilk modern antrepodur.

Galata rıhtımlarının inşası sırasında denizden doldurul- mak üzere kazanılmış olan bu arazi üzerinde birinci katı metre murabbaına 1 ton, zemin katı da iki ton munzam sık- lete mütehammil olarak yapılmış olan binanın temelleri rad- yejeneraldır. Bina karkası betonarme olup ayrıca zemin ka- tında gayri müsavi tasmandan tevellüdü melhuz açılmaya mani olmak üzere beton armeden mukavemet bölmeleri ihdas edilmiştir.

Bina dahilindeki tarzı tahmillerin müsavi olmıyacağı göz önünde bulundurularak bina altı muhtelif blokdan müteşek- kil olarak yapılmıştır.

Zemin katında gümrük muamelâtı cümlesinden olan eşya muayene mahalleri, memur büroları ve sair müteferrik tak- simatı ihtiva ettiği gibi bu daireler kalorifer tesisatını da haizdir.

Eşya nakli için iki yük asansörü ve biri beton arme di- ğeri demir konstruksyonlu olmak üzere iki rampa yapılmış- tır. Ayrıca birinci kat tavanında havai hat tesisatı için ter- tibat düşünülmüştür. Gemilerden tahliye olunacak eşya rıh- tım üzerinde hareket eden vinçler vasıtasile doğrudan doğruya zemin veya birinci kata bırakılabilecek ve aynı surette bun- lar cadde cihetinden şehre ihraç edilebilecektir.

Antrepo dahilinde eşyalar elekrikle mücehhez arabalar ile nakledilecekler ve eşya manipulasyonu bu suretle asgarî hadde indirilecektir.

(18)

Kat plânları

1 |

\

(19)

B ü y ü k a d a d a m e z a r l ı k p r o j e s i

M i m a r A s ı m K ö m ü r c ü o ğ l u

Büyükada müslüman; mezarlığı adanın en yüksek bir ye- rindedir. Buraya çıkan yol o kadar diktir ki çıkmak müş- külâtı vardır. Bugünkü mezarlık aynı zamanda, dolmuş bir vaziyettedir.

Bunun için, belediye mezarlıkların mümkün olduğu ka- dar bir semtte toplanmasını ve burasını kasaba ile kolaylıkla bağlamağı da düşünerek adanın arkasındaki Hıristiyan me- zarlıklarının daha ilerisinde yeni ve modern bir mezarlık

yapmağı düşünmüştür. Arazi vaziyeti itibarile, deniz kena*

rında intihap edilen sahanın bu projeye göre tanzimi düşü- nülmektedir.

Bir baş ve büyük kemiklerin kompozisyonu ile sembolik bir şekilde düşünülen bu plân, arazinin meyli itibarile mü- teaddit sedler halinde olacak ve orta kısmı büyük bir mey- dandan mezarların parselmanlarına doğru şuai şekilde, inkı- sam edecektir.

(20)

M a r a ş B e l e d i y e h â l b i n a s ı p r o j e s i

M i m a r A s ı m K ö m ü r c ü o ğ l u

Mimar Asım Kömürcüoğlu tarafından yapılan bu proje henüz tatbik edilmemiştir. Projenin cephe resminden de an- laşılacağı veçhile yer arızalıdır.

Hal. küçük bir bonka şubesi ile ticaret odası binasının

yan tarafa doğru bir imtidadını teşkil edecektir. Halde tak- riben 40 dükân bulunacaktır. Ortada büyük bir meydan var- dır. Halin bir kenarında oldukça büyük bir müzayede salonu bulunuyor.

sa

(21)

M a n i s a H a l k e v i p r o j e s i

M i m a r A s ı m K ö m ü r c ü o ğ l u

Mimar Kömürcüoğlu Asım tarafından yapılan bu proje, Manisa vilâyeti Halk Partisi ve Halkevi tevsiine aittir.

(22)

Bizans medeniyetine karşı daha yüksek, daha parlak bir devir açan Türkler, istanbul içindeki eski Bizans yadigârla- rını. kendi öz harsı arasında bulundurarak bugüne kadar si- yanetle yaşatmışlardır. Tarihi bir şehir olan Istanbulun eski hatırasını şüphesiz Bizans eserleri teşkil etmektedir.

Hattâ kırık, dökük bir tarihi yad vesilesi olan en ufak bir Bizans nişanesi bile hâlâ saklanarak korunmaktadır.

Bilhassa dinî mabedlere ait eserler Türkler elinde gine dinî bir şekle bürünerek onların bugün kadar idame edilen mevcudiyetine daha samimî ve alâkalı şekilde hizmet edil- miş olduğunu üzerinden geçen asırlar isbata kâfidir. Meselâ en büyük mabed olan bugünkü Ayasofya Müzesi son dört asırlık hayatı için Türklüğün yüksek seciyesindeki san'at sev- gisinden doğan himayesine medyundur.

Cümhuriyet devrinden evvel ihmal ve teseyyüb yüzün- den birçok âbidelerimize bakamamıştık. Hars ve san'ata kar- şı en candan bağlılığı son seneler içinde eski san'at eserleri- mizi ihya etmekle göstermiş olmaktayız.

Esaslı restorasyon tamirleri yapılmış olan büyük camile- rimizle beraber, camiye çevrilen Bizans yapısı bazı kıymetli eserlerin onarılmasına elyevm devam edilmektedir.

(Arkitekt) de |bu meyanda neşretmekte olduğumuz fotoğ- raflar bu kere İstanbul Vakıflar Fen Heyeti tarafından res- tore edilerek tamamlanmış olan Fatihde Çarşamba civarın- daki (Fethiye camii) nin bize eski vaziyetlerini göstermek-

Vakıflar baş mimarı Vasfi Egeli ile kıymetli arkadaşla- rına teşekkür etmeği bir vecibe biliriz.

(Fethiye camii) nin tarihine gelince;

Vaktile (Pammakaristos) kilisesi olan bu eser, 1574 (982) tarihinde (üçüncü Murad zamanı) meşhur Türk kuman- danı Sadrâzam öz Demir Osman paşa, İranı, Turanı çiğne- yerek (Azerbaycan) ı fethettiği zaman (Fethiye) adını al- mıştır. Aynı zamanda özdemir Osman paşanın Diyarbakır vi- lâyetinde de (Fatih) adını taşıyan bir camii vardır.

(23)

Fethiye camiinin plânını tetkik edersek iki şekil görürüz.

1 — tnşa tarihi henüz tesbit edilmeyen eski kilise ter- tibatı.

2 — Eski plâna ilâve ve bitişik Parekliseyon ye Yunanca (Pareklisyon) denilen canibi küçük kilisenin dahil edilmiş vaziyeti.

Kıble cihetine gelmesi için münharif şekil gösteren mih- rabın eki de cami olduğu zaman Türk mimarları tarafından yapılmıştır.

On üçüncü asırda İmparator Paleoloğun yeğeni olan

«Tarhanyotis» in karısı, ölen kocasının ruhunu taziz için bu Pareklisyonu inşa ettirmişti. Hattâ:

(Ey kocam., hayatımın nuru ve kokusu seni selâmlarım işte sevgili karının sana aziz ve ebedî bir hatırası) mealinde

böyle bir şiir ifadesini taş üzerine hâkettirip yaptırdığı canibi kilisenin duvarına astırmıştı.

Elyevm Fethiye camii içinde Bizans devrinden kalma bilhassa absid kısmında, sıva altında bazı kıymetli mozaik parçalar görülmektedir.

Eıı yakın kıymetli nakış ilâve edilen canibi küçük kilise- nin kubbesi içinde bulunmaktadır. (Ortada îsa ve dairenin on iki kısma ayrılmış dilimlerinde de azizlerin resimleri gö-

Bugün son yapılan tamirde dış duvarların kâmilen sa- çak kirpileri aslı gibi yassı tuğladan yapıldı, pencere kemer- lerinin tuğla taş karışık eski inşa tarzına mahsus girinti ve çıkıntı kısımlarile düzgün satıhları derz usulü ile düzeltildi, îçlik dişlik alçı çerçeveler esas şeklinde yenileştirildi. Eser bu tamirlerden sonra asla tahrif edilmiyerek temiz güzelliği ile bugün meydana çıkarılmıştır.

(24)
(25)
(26)

İ z m i r f u a r ı n d a E t i B a n k p a v i y o n u

D e k o r a t ö r M u a l l i m İ. H a k k i O y g a r

Geçen sayımızda izmir fuarından bahsederken. Eti bank pavyonunun haricî kabartma kepenk muvaffakiyetinden bah- setmiştik. Bu âsfa aynı pavyonun iç kısmına ait resimleri

neşrediyoruz. Dahili dekorasyon dekoratör İsmail Hakkı ta- rafından yapılmıştır.

(27)

T ü r k t e z y i n a t ı n d a H a l k a r i y e d a i r

A. S ü h e y l Ü n v e r Güzel san'atlar Akademisi Minyatür Profesörü

Ö N S Ö Z

Bu kısa monografi bütün halkârî tezyinatı ihtiva etmiye- cektir. Zira böyle bir eser vücude getirmek için senelerle çalışmak lâzımdır. Hele halkârî tezyinat tarihini yazmak çok müşküldür. Fakat bu tarihin yazılması için bu çeşit monogra- fileri çoğaltmak lâzımdır. Şark tezyini san'atları için böyle kısa tetkiklere ihtiyacımız vardır. Türk çinilerinde lâle tez- yinatı hakkında Feyzi güzel bir mongrafi neşretmiştir. işte bu monografiler çoğalırsa ileride yapılacak tezyini san'atlar tarihine bibliyografi ve kaynak olurlar, işte bu ufak eserin de ileride bu mühim işe yardımı olursa kendimizi bahtiyar Halkârî tezyinatın şark tezyini san'atlarında bilhassa min- yatür etrafına konabilen en sade ve güzel ve tabiî nakışlar ol- ması itibarile çok mühim mevkii vardır. Esasen şarkta tezhip üstadları aynı zamanda ressam oldukları için kendi zevkle- rine göre bu halkârî tezyinatın örneklerini çoğaltmışlardır.

Minyatür esasen tezyin edilmiş bir tablodur. Yalnız dar bir sahada çalışmak mecburiyetinden daha ince ve kendisine mahsus bir teknik ile yapılır. Bu müzeyyen levhanın kena- rına yine kendisinden daha çok müzeyyen bir tezyinatın yer alması nazarı yorar ve minyatürü boğar. Pek az ve yerinde nakışlar müstesna eski üstadlar minyatürlerin kenarlarına ufak bir su yapmak veyahut halkâr işlemekle iktifa etmiş- lerdir. Halkârî tezyinat hakikaten minyatürün kenarına ya- kışır çok sade. mütenevvi ve güzel bir nakıştır.

Şark tezyini san'atlar şubesinde çalışan talebe bu mü- tenevvi san'at şubesi amelî ve nazarî derslerini birbirinden ayırmıyarak takip etmelidir. O zaman san'atta bir şahsiyet sahibi olabilirler. Sonra ilerliyecek şubede de tetkiki icap eden her hususu ihmal etmemeli ve eski klâsikleri müzele- rimiz ve kütüphanelerimizde tamamen tetkik edip üzerinde etüdler yapmalıdır, işte bu çalışmalar neticesi eski san'at eh- linin gittikleri klâsik yoldan inhiraf etmiyerek yeni bir üs- lûbun meydana geldiği görülür. Bu şubede terakki etmek is- teyenler yalnız taklit eser yapmaktan çekinmeli ve san'atı asrın icabatı cereyanlardan mahrum etmemelidir. Fakat bu eski eserleri tetkik etmeden meydana gelemez.

işte buraya koyduğumuz modeller halkârin nasıl işlene- bileceğine kâfi birer misaldir. Bu tezyinattaki tenevvüe haki- katen dikkat etmelidir. Eğer bu örneklerden halkârî tezyina- tın mahiyeti anlaşılarak istifade olunabilirse bu eser. matlûp gayesine varmış olur.

Şark tezyinî san'atlar şubesine devam eden her talebe tezyinatın esasını iyi kavrayarak bizzat bu esaslar dahilinde örnekler çizmeğe dikkat etmelidir. En yüksek üstadları si- nesinde barındıran bu şubenin değerli hocalarının da fikir- lerinden istifade ederek onlar gibi yetişmeğe gayret etmelidir..

Bilhassa minyatür kısmına devam eden talebenin bu tez- yinat ile yakından alâkadar olarak çalışması lâzımdır. Ekse- riya minyatür bitince kenarını ince ve az nakışlı bir su ile çevirir veyahut etrafına bu tarzlarda mühim olarak bir hal- kâr işler.

(28)

Muhtelif Halkâri numuneleri

Bu satırlarda bana yüksek feyzlerini muhabbetlerini de katarak saçan ustalarım Nuri. Hakkı Altınbezer, Tahir.

Necmeddin Okyay, Kâmil Akdik ve Bahayı bu vesile ile derin bir muhabbet ve hürmetle yâdedeı- ve bizleri himaye eden ve çalışmamızı âzami bir surette kolaylaştıran Maarif Vekâleti yüksek erkânile Akademimizin çok değerli ve fazıl direktörü Burhan Toprağa şükranlarımı sunarım.

Bu esere konmak üzere Beyazıdda umumî kütüphanede mevcut bugüzel eserin halkârlarından istifade ettiren fazıl ve âlim Bay İsmail Şaibe de keza teşekkürler ederim.

A. S. ünver Şarkta resim vs nakış tarihi üzerine kısa bir mülâhaza

Halkâri şarkta Türk ve İslâm dünyasının en büyük ve ince zevklerine bugünün ve dünün birer misali olan tezhi- bin nisbeten kolay yapılan cazip bir şeklidir. Tamamen al- tından yapılan bu tezyinatın ayrı bir üslûbu ve esas hatları vardır. Tamamen çinî (kâşî) nakışlarına uymaz, daha çok Orta Asya, Hatay ve Çinde yapılan ve tabiattan alınmış mi- sallerle üslûplanmış bir tersim tarzı gösterir ve tezhibin de ve çininin de esasını teşkil eder.

Tezyini san'atların daha Orta Asyadan iran sahasına ve Mezopotamyaya inmeden ve dünyanın islâm kültürile yüksel- dikeri yerlere gelmeden evvel halkârın esasları ile dolu ta- biî nakışlara tesadüf ediyoruz. Tezhip daha üslûplanmış ve daha ziyade hendesî şekillerle bezenmiş bir tezyin usulüdür.

Bugün tasnife sığdırılması müşkül olan pek çok şubelere ve bu şubeler de birçok nevilere ayrılmıştır. Fakat halkâri sa- de nakışlar tezhip usulü ile tezyin olunan kâğıtta hasıl olan zıddiyeti ortadan kaldırmış bir tezhip ve yazı kenarlarında nazarî okşar, hendesî nakışlar arasında tabiata çok yakın ör-

•neklerile hoş bir âhenk teşkil etmiştir.

Her Türk ve islâm memleketinin nakış tarihinde halkâr büyük inkişaflara mazhar olmuştur. Halkârî yalnız sade al- tınla ve onun sulu gölgesile değil herçeşitte renkli ve renk- siz; tahrirli ve tahrirsiz lâyuat tabiî ve bazan hendesî şe- killerle işlenmişlerdir. Bu Türk İslâm memleketlerinin na- kış tarihlerine esas olan minyatürlerle süslü kitaplar, mec- mualar. yazı murakka'ları, tszhipli eserler ve levhalar ve sair resim ve tezyinat tarihini alâkadar eden birçok kaynaklar da bunların en iptidaî ve güzel örneklerinden, en mütekâmil şe- killerine kadar tesadüf ederiz.

Tezyinatın tarihi şarkta daima şayanı dikkat inkişaf mer- haleleri göstermiştir. Lâkin muhtelif İslâm ve Türk ülkele- rinde bu tezyinatın bazan o kadar birbirinin tersim tarzına benzer ki yalnız İran tezyinatı ile meşgul olan bir mütehassıs dar görgüsünün kendisine bahşettiği liyakat derecesinde bun- ları da kâmilen İran tezyinatına maleder ve maalesef san'- at âleminde san'at tarihi ile uğraşanlar da böyle düşünür.

Fakat unutmamalıdır ki şarkta resim yapan millet yalnız iranlılar değildir. Hintliler, Orta Asya Türkleri ve İran sa- hasında yaşayan Türklerin, Mezopotamyada Abbasîlerin, Mı- sırlıları, Suriyelilerin, büyük Selçukî imparatorluğu havza- sında bulunan Türk hükümetlerinin, nihayet Anadolu Selçu- kilerin, İranlıların ve bunlardan daha evvel Osmanlı Türk- lerinin hâlâ örnekleri istanbul ve dünya kütüphane ve müze- lerini süsliyen kıymetli eserlerini unutmamak lâzımdır. Şark- ta tezyinat san'atına iranlılara verilen mevki kadar diğer şark milletlerinin de hakları inkâr olunmamalıdır.

Bu mukaddimeyi yaptıktan sonra halkâri tezyinatın bu eski şark milletlerinin örneklerinden şimdilik misaller koya-

(29)

mıyacağımızı beyan ederiz. Yalnız Istanbulda X V I ncı asırda yaşamış Türk sanatkârlarının halkâr san'atında en mütenev- vi ve olgun misallerini taşıyan Türkçe bir esarin halkâr ör- neklerinden koyacağız ve bunla* ı tavsif etmekle iktifa ede- ceğiz.

Burada halkârî örneklerini koyduğumuz bu eser Beya- zıdda umumi kütüphanede 4969 numarada kayıtli Murad (1) bin Selim Han namına yazılmış (Kitabı iklimi Cedid) dir.

Mehmed bin Lûtfullah elile 991 (1593) tarihinde yazılan bu eser scnebi dilde yazılmış ve Amerikanın keşfine ait bir eser- den iktibas edilmiş, şark ve garp âlimlerinin fikirlerile telif mahiyetinde güzel bir eser vücude getirilmiştir. Müellifi Emir Mehmsd bin Hasan Elsuudî'dir. Resimlerle süslü bu açık Türkçe eser 1266 da Bezmiâlem Valde tarafından kütüpha- neye vakfedilmiştir. Kitap çok güzel bir nesih ile yazılmıştır.

Eserde birkaç sahnesi garip hayvanlara ait birkaç levha, bi- risi yarım iki dünya haritası vardır. Sahife eb'adı 18 X 31,5 dur.

Halkâı-lar yanlarda 7 santim eninde, alt ve üstte 4,5 santim- dir. Yanlarda motifler 7X 16, üst ve altta 4,5 X 13,5 halinde tekerrür eder. Bilhassa burada 23 çeşit esaslı halkâr var- dır. Tali olan dar halkârları hesap etmiyorum. Bunların renk- leri ufak tefek farklarla eserde birkaç defa tekerrür etmiş- tir. Eser 282 sayfa olduğuna göre 22 şekil birçok defalar te- kerrür etmektedir. Bunlar çok serbest ve güzel çalışılmış ve tezyinatta terkip kabiliyeti yüksek olan bir san'atkâr tara- fından çizilmiştir. Onun bu halkârları çizmedeki vukuf ve kabiliyeti şayanı hayrettir. Lâkin derin araştırmalarımıza rağmen san'atkârın kim olduğu anlaşılamamıştır. Yalnız bu tezhip kârhanesi ıtlak olunan müzehhiplerin çalıştığı dük- kândan çıkmış olmasını zannediyoruz. Ekseri eserlerde görül- düğü veçhile müşterek çalışmağa bir misaldir. Belki onun içindir ki imza konmamıştır diyebiliriz.. Topkapısarayında re- van odası kütüphanesinde 1264 numarada kayıtlı (Şemailna- mei Alosman) namında 12 padişahın hayat ve şemailinden bâhis eserin zemini renkli püskürme boya ile boyanmış hal- kârlarında bu eserin birkaç örneğine tesadüf ediyoruz.

Ayni zamanlarda bu şekillere diğer yazma eserlerde na- dir olsa bile tesadüf edilir.

Bu halkârların müteaddit iğnelenmiş kalıpları hazırlan- mış ve ismini maalesef öğrsnemediğimiz bu san'atkârın ya- nındaki çıraklarile beraber birçok yerde tekrar ile yapılmış- tır. Eskiden kitapların nakışları şimdi olduğu gibi ciltlenme- den evvel tamamlanmak icap ettiğinden birbiııne benzeyen sayfalar birden elde çıkarılmıştır. Çok emek ve zaman alan bu sahifeler eserin çok ince bir zevkle okunmasında âmil olmakta mazrufu kadar zarfı da değerli bu eser bu noktadan mühimdir.

Nakışları güzel olan eski eserler bugün bazı metinlerden daha kıymetlidir. Bu nakışlar eserleri süslemek için yapıl- mıştır. Fakat bugün bu nakışlardır ki san'at tarihimizin en belli başlı örneklsrini ve kaynaklarını teşkil etmektedir.

Bugün olduğu gibi eskiden de tezhip ve nakış sanatkâr- larının kendilerine göre hususiyetleri vardır. Bu eserde min- yatürler, haritalar ve hendesî olarak çizilmiş bazı şekillere tesadüf ediyoruz. Ne yazık ki bunların ressamlarının aynı olup olmadığına bir hüküm veremiyoruz. Hattatların bu gibi eserleri nerelerde ve hangi tarihlerde istinsah ettikleri yazılı olduğu halde san'atkârların çok defa imzalarına tesadüf et- meyiz. Onlar yalnız san'at heyecanını duymakla iktifa etmiş- ler ve isimleri etrafında maalesef heyecan uyandırmamışlar

(1) Üçüncü Murad (1574 - 1595). Muhtelif Halkâri numuneleri

(30)

ve buna lüzum görmemişlerdir. Belki zamanlarına göre bu tevazuda haklı idiler. Fakat bugün isimlerini öğrenemediği- miz bu san'atkârlaı-ın eserlerile kendi şahsiyetlerini yaşatamı- yoruz. Onlar san'atlarında hakikî bir ruh yaratmağa muktedir olmuşlardır ki bunları ancak o sayede anlayabiliyoruz. O da Türk ruhudur. O ruh ki hâlâ eserlerinde yaşıyor ve onu bu- günün san'atkârları yaşatmağa çalışıyor. İşte bu eseri de bir Türk yapmıştır. Bunu bir Türk yapmış derken diğer Türk us- talarının emsalsiz eserleri bazan imzalarile karşımızda duru- yor. İşte o imzalılar ve tarihliler, bu bazan tarihli fakat imzasız eserlere imza oluyorlar. O da bu eserlere artık vurul- ması icap eden Türk vasfıdır. Bu ince ve hususi vasıf diğer memleket ve milletlerin san'at tarihlerinde bu şekilde görü- lemez. Bunların tefriki için bütün nakış kolleksiyonlarını göz- den geçirmek âzımdır.

Bu eserlerle biz geçmiş asrın san'at hareketlerini iyi kav- rıyoruz. Bugün olduğu gibi mazide de Türkün kendisine has incelikleri ve zevkleri vardır ki bu muhitte doğmadan ve bu inceliği ve zevki Türk aile bucağında yetişmeden hisset- menin imkânı yoktur. Bunlar öyle inceliklerdir ki san'atın tarihine vukuf ile mütehassıs olduğunu iddia eden yabancılar asla vâkıf olamazlar, ona en büyük misal bu eserlerin Türk- lerin yapamıyacaklarına hükmetmeleridir. Bir insan diğer birisinin babasını tanımayabilir, fakat herkes kendi babasını bilir. Yalnız bilmekle kalmaz tarif edeceği his ve heyecan- larla kaynaşır. Onun içindir ki san'at mütehassısları bu işin zevkini tatmış ve benliğinin inceliklerini taşıyan bu eserler hakkındaki hükümlerimize dikkat etmelidir. Aksi takdirde san'at tarihi hakkında yazılan bütün yazılar indî bir mülâha- zadan öteye geçemez, asırlar sonra düzeltilecek hataları şim- diden çoğaltmamak lâzımdır.

Tam rubu asırdır san'at âleminde, yüksek şahsiyetli san'- atkârlarla yaşamış ve san'atın inceliğine vukuf peyda etme- ce çalışmış ve bunları bizzat da yapmış ve yapmakta bu- lunmuş bir fert sıfatile şarkta tezyini san'atların en incele- rini ve güzellerini yapan milletler çok olduğunu tasdik ede-

• im. Fakat bunlar içinde Türkler bu tezyinatın en mütekâ- bilini ve tarife sığmaz benliklerindeki yüksek hisleri en iyi ifade eden millettir. Türk vatanı haricindeki eserler ve san'at eserleri olmak dolayısile iftihar etmekte haklıyız. Fakat bizim yurdumuzdaki san'at eserleri ve âbideleri bizim en büyük if- tiharımızı celbetmelidir. Bunları iyi tanımalı, sevmeli ve âle- me de tanıtmalı ve sevdirmeliyiz.

Halkâr yapılacak kâğıdın bir yere yapışmış ise iyi ya- pıştırılmış olması ve yapışık değilse iyi cinsten ve altın ve bo- yalarla insicamını kaybedecek kadar ince ve âdi olmamasına ve bir de iyi mühürlenebilecek kâğıtlara yapılması lâzımdır.

Hafif renklerle boyanmış kâğıtlar üzerinde halkâr güzel bir tesir bırakır. En güzel halkârlar bilhassa altının nescine geç- memesi, iyi gölgelenmesi hasebile aherli kâğıtlar üzerinde ya- pılabilir. Evvelâ halkârî yapacak olan kâğıdın eb'adına göre esasını ve teferruatını bilhassa kendi hazırlamak üzere diğer bir kâğıda bir taslağını çizmeli bunda münhanilere ve şekil- lerin büyüklüğü ve küçüklüğü tenasübüne dikkat ederek bu- nu ince bir kâğıda dikkatle ve ince olarak hafif renkte bo- yalı fırça veyahut ucu sert ve sivriltilmiş bir kurşun kalemle çizmeli ve altına birkaç adet ince kâğıt konarak ve hudutları da işaret olunarak sıkıca ve iyice iğnelenmelidir. Bir kalıp ne kadar iyi bir ince kâğıda ve ne kadar güzel bir surette

(31)

dikine olarak iğnelenmiş ise <1( bu kalıp san'atkârın cildin- de de birçok işlerine yarar. Böyle yapmayıp da san'atkârane olmıyarak lâalettayin bir kopya kâğıdile istenen yere çizilir- se hem fena ve hem kaba olur. Bunun mutlaka bir kalıbını dikkatle hazırlamalıdır. Halkâr kalıbı istenilen mahalle mut- laka bir çıkın 'içine konmuş söğüt ağacı kömürü tozile silki- lecektir (2).

Kömür tozile kalıplar silkildikten sonra mutlaka üzerin- den gayet ince uçlu ve sert kurşun kalemile çizilmelidir. Nis- beten koyu renk kâğıtlara tebeşir tozu ile kalıp silkilecek olursa bunun üzerinden çizmeden de işlenebilir. Kömür to- zunda olduğu gibi sonra parlatılırken leke bırakmaz, yalnız işlendikten sonra gayet ince kürk parçası ile bu tozları temiz- lemelidir.

Halkâr altınla işleneceği zaman yeşil ve sarı ıtlak ettii- ğimiz altın varaklar dikkatle ezilmiş ve hazırlanmış bulun- malıdır.

Altın varak ezilmesi, sürülmesi, parlatılması ve gölgeleri

Tezhipte kullandığımız altın varakı mutlaka zamkı arabî mahlûlü veya tozu ile parmakla veyahut eczacıların kullan- dıkları ufak cam havanlar ile ezmelidir. Tezhipte kullandı- ğımız altın varaklar muhteliftir. Avrupada yapılıp memleke- timize gelen ayarı düşük altın varaklar vardır. Bunlar yerli altın kadar kırmızımtrak ve tatlı bir surette parlamaz, za- manla biraz ilk taravetini bile kaybederler. Lâkin tamamen kararmazlar. Bu altınların en iyisi piyasada Double orang6 denilen ve 24 ayar diye satılan varaklardır. Bunun ayarı daha az olanları 22,5 veya daha aşağısı olanlar da vardır. Yeşil al- tın muayyen bir nisbette altına gümüş katarak vrak haline getirildiği için daha açık renktedir. Sarı ve yeşil altınlar sürülünce ve parlatılınca veya her hangi birisi donuk bı- rakılınca hoş bir imtizaç husule getirir. Fakat yeşil altınlar rutubetli yerlerde kalırsa eski taravetini muhafaza etmez, içindeki gömüş tesirile biraz esmer renk alır. Daha donuk- laşır. Piyasada satılan bir de halis gümüş varaklar vardır.

Bu da tezhipte kullanılırsa da zıd bir renk husule getirdiği için makbul ve güzel değildir. Az miktarda ve bazı yerler- de kullanılması caiz olabilir. Bu da altın gibi ezilir ve kul- lanılır. tstanbulda müzehhiplerin ve hattatların en çok be- ğendikleri altın muhakkak ki yerli altın ıtlak olunan altın varaklardır. Bunların bir defterinde Avrupanın 80 X 80 mi- limetre eb'adındaki 24 varakına mukabil 5,5 X 10,5 milimetre eb'admda 10 arak vardır. Bu altının da ince döğülmüşü makbuldür. İnce döğülmemiş ise kolay ezilmez ve yine ha- vanla bile olsun ezilmeyen kısımları kalır. Sonra ince iyice ezilmemiş altın ile ince işler yapılamaz ve ince hatlar çeki- lemez. Kaba ezilmiş altın parlatılırken de büyük parçaları

(1) Kullanılacak iğneler kalıbın büyüklüğü ve küçüklüğü- ne göre muhtelif büyüklükte diki} iğnesi olacak ve bunlar saatçilerin kullandıkları iğne ve ufak tornavida mengeneleri- ne bir santim kadar ucu hariçte kalmak üzere sıkıştırılacak ve bu sağ elde kalem tutar gibi lâkin mutlaka dik olarak kullanılacaktır. Kalem gibi mail tutulacak olursa delikler de iğri olur ve çok kullanıldıkça bu delikler tıkanır, kalıp iyi (2) Senenin yaz aylarında gezilirken kurumuş söğüt dal- larından ufak ateş yakılarak elde edilen kömür parçaları havanda çok ince döğülur, deliklerinin sıklığına göre 2 veya 4 kat tülbent içine konulup çıkın yapılır ve bir kutuda hıfzo- lunur. Bu çıkın senelerle kullanılabilir. Daima işe yarar.

(32)

düşürür ve yerleri sakil kalır.

Yerli altın varak çok iyi hazırlanmış ise ayarı ve bilhas- sa renginin kırmızılığı hasebile çok makbuldür. Bu halis 24 ayar altındır. Avrupanın 24 ayar denilen altını bunun ya- nında derhal farkedilir. Muhakkak ki Avrupa ayarları bo- zuktur. işte bu saydığımız evsaftaki altınlardan icabına göre birkaç deste alınır. Gayet iyi hazırlanmış ve iyi cinsten zamkı arabînin koyu mahlûlünden veyahut süzme baldan birkaç damla alınır. Ufak içi münhani, yağdan tecrid edilmiş ve iyi temizlenmiş eski büyük çini veyahut ateşe mukavim beyaz tabak ortasına konur. Zamkı arabî ya tozundan veyahut par- ça zamkların en berraklarından seçilerek ve suda bir müd- det bırakılıp bir orta kalınlıkta bezden süzülerek hazırlanır ve bu zamkın üstadı mükerremimiz Üsküdarlı hattat ve pro- fesör ismail Hakkı Altınbezer bir müddet bırakılarak sonra kullanılmasını tavsiye eder. Süzme bal hariçte kolaylıkla bu- lunabilir, lâkin bununla altın ezildikten sonra balın çıkartıl- ması için ezilmiş altının tabakta birkaç defa su ile yıkanması lâzımdır, üstad Altınbezer'e göre bal ile ezilmesi de muva- fıktır zira ezilirken bal çabuk kurumaz, fakat zamkla ezer- ken kuruması mahzuru vardır. Her iki suretle de kullanıla- bilir. Çok acele zamanlarda eczaneden tedarik edilen ve ta- babette kullanılan toz zamkı arabîden de bir miktar tabak ortasına konup su ile hamur haline getirildikten sonra da altın ezilebilir.

Altını ezmeden evvel ellerin sabunla iyice temizlenerek bilinmez kirlerden ve yağlardan tecrid edilmesi icap eder.

Ezilecek masa üzerinde bir bardak iyi su bulunmalıdır.

Evvela sağ elin orta parmağı memesine bir zerre zamk- tan dokunularak defter veya yaprak arasındaki altından bir varak kaldırılır, parlaklığı tamamen kayboluncaya ve ha- mur haline gelinceye kadar ufak bir sahada ezilir. Bunu ay- nı emeliye ile diğer varaklar takip eder. Bunları hemen ezilmeden üst üste tabağa doldurmamalı, yavaş yavaş alma- lıdır. Heyeti umumiyesi bir, iki veya üç deste ne ise tabağa tamamen alındıktan sonra iyice ve dikkatle ve önce mahdut bir sahada hamur haline gelen altın tabakta tabağın cesame- tine göre bir veya diğer parmakların yardımile yayılarak ezilmekte devam edilir (1). Arada zamk ve bal parmak ha- reketine mâni olacak olursa koyulaşırsa bir damla altınlı ol- mıyan bir parmak ile bardaktan birkaç damla su ile ıslatılır, icap ederse bu ameliye birçok defalar tekrar olunur. Nihayet altın varakların iyice ezildiklerine kanaat gelirse bardaktan bir parmakla su alınarak tabağın bir köşesinde herhngi ezil- miş bir satıh üzerine konarak orada pek mahdut sahada ya- pılan calihada büyük parçalar görülürse yeniden aynı tarz- da ezilmeğe devam edilir. Eğer mütecanis bir hal almış ise ezmeğe nihayet verilir. O temiz su ile altınlı olan parmaklar tabak içinde suyu akıtılarak ezilir. Parmaklar iyice temizle- nince bir parmakla tabaktaki altın bu su ile karıştırılır, bü- yük tabakta ise küçük tabağa akıtılır, küçük tabakta karıştı- rıldıktan sonra bırakılır ve üzerine tabağın alabileceği ka- dar su koyup ve karıştırılıp suyun durulup altının dibe çök- mesine kadar üzeri kapalı olduğu halde sarsılmaz bir yere bırakılır. Su sıcak olursa altın daha çabuk dibe çöker, iyi ezilen altın zerreleri çok ince olduğuğundan teressübü için bazan bir gün veya bir gece su ile bırakmak icap edebilir, (1) Eskiden altını büyük çini tabaklar içinde avuç içi ile ezerlerini;. Çok defalar da eski müzehhipler sık sık altın ez- memek için uzun zaman için kendilerine lâzım olan altını ezip bir hokkada teressüp ettirirler, lüzum oldukça biçak ucu ile alıp eritip kullanırlarmış.

Halkari sahife köseleri 306

uhtelif kompozisyonlar

(33)

zira kolay dibe çökmez. iyi ezilmiyen altınlar hemen pek az bir müddette dibe tabağa yayılmış bir halde değil, ortada birikmiş halde toplanır. Bu iyi ezilmediği için iyi kulllanı- lamaz, yeniden dikkatle ezmek icap eder.

Tabakta altının üzerinde kalan kirli ve zamklı su altın durulduktan sonra biraz dikkatle tabağı çok sarsmadan mu- tedil bir hareketle diğer bir kaba aktarılır. Bir yere götürü- lecekse ateş müvacehesinde kurutulur veyahut kendi halinde bırakılır, işte bu altın bilâhare çok iyi tutkaldan biraz çen- tilmekle veyahut iyi jelâtin biraz suda eritmekle husule ge- len hafif tutkallı veya jelâtinli su karıştırılarak sürülür.

Kaba halkâr işlenirken ince ve beyaz cinsten iyi tut- kallı su kullanılabilir fakat sahifede halkâr işlenirken iyi ve ince olması matlûp olduğu için jeâtinli suyu tercih etme- lidir. Zira sahifelerde tutkallı altın çatlar ve dökülebilmesi ihtimali vardır.

Üstadı muhterem reisülhattatin (Kâmil Akdik) in ver- diği izahata göre altın tabakta sulu olarak uzun zaman du- rursa bozulur. Su onu bozabilir. Daima kuru bir halde bıra- Kilmalıdır. Kaynatmakla halis ve saf altın bir değişiklik yap- maz ve altın hararetle yanmaz. İçindeki zamkı yanabilir. O da sulandırılmakla veyahut yeniden ezilip yeniden su ile du- rulmakla bertaraf olur.

Eski müzahhipler altının çok parlak olmasını temin için szildikten sonra suda uzun müddet kaynatırlarmış.

Ezilmiş altın ile bazan kalın ve bazan çok ince işler yapmak icap eder. İnce olmazsa fırça ile ince çekilemez, onun için altın ezildikten sonra mutlaka bir temiz mendil veya el- yafı sık bir bezle kendi haline bırakılarak süzülmelidir.

Üstad Kâmil Akdik'in verdiği izahata göre çok itina ile altın ezen, hattat Şevki ve Sami ve diğer muasırı mühim hat- tatların müzehhibi iken ihtiyarlığında ihtiyaç içinde ölen mü- zehhip ve mücellit Hüsnü efendi (1) de ezdiği altını mendilile süzermiş ne kadar temiz ve itinalı ezilirse ezilsin altın va- raklar arasında bulunması melhuz olan pislikler böyle ber- taraf olur.

Ekseriya bu şekilde süzülen altın da kalın olabilir o za- man bu süzülmüş altını yeniden sulandırmalı bir dakika ka- dar bırakmalıdır. Kalınları dibe çöker, inceleri daha suda muallak haldedir, kolay teressüp etmez, işte bu ince zerreleri muallâk halde tutan su diğer bir tabağa aktarılır, bu dibe çöken altın zerreleri çok ince tahrirlere ve fırça ile işleme- lere müsait bir inceliktedir. Bu altın ufak ve ince sürülmesi ve şekil yapılması lâzım yerlere sürülür, diğer kalınca olanı da cetvellerde ve kap işlemekte ve diğer büyük ve kaba iş- lerde kullanılır.

Bir yere işlenen veya sürülen altını kabartmağa gelince:

Bu. iki usulde parlatılır. Ya doğrudan doğruya süleymanî taşından mamul ve sureti mahsusada bu iş için yapılmış ve zermühre ıtlak olunan kalemtraş sapı boyunda ve sap ucu kalınlığında bir taşı havi mührelerle parlatılır. Parlat- mada usul budur.

Altın kâfi derecede zamklı olursa mühre ile altın sıyrıl- maz ve altın zermühreye bulaşmaz. Eğer altın fazla zamklı ise o zaman mühreyi tutar ve mühre parlatmakta müşkülât çeker ve altını bu fazla zamk .hasebile çizer ve çok zamklı altın da esasen iyi parlamaz ve altının parlaklık ve taravetini (1) Hüseyin Hüsnünün Topkapı sarayında Hazine Kütüp- hanesinde Şevki efendi hattile pek nefis olarak yazılmış bir kur'anı kerimin tarafından tezhibi ve teclidi çok şayan dikkattir.

de bozar. Her halde zamktaki karara dikkat etmelidir. Ba- zan altın üzerinde mühre bir türlü yürümez, takılır gibi ola- bilir. Bir parça iyi kaymasını temin için parmakların hafif yağından istifade edilerek mühreye sürülebilir. Fakat bunda pek ileri varmamalı, zira altın üzerinde bir. yağ tabakası kaplar. Kenarlarına iyi cetvel çekilemediği gibi üzerinde iş yapılamaz, topak topak ve fena bir hal alır.

Altın mat (donuk) olarak parlatılmak istenirse ki koyu zeminlerde bu şekil tercih olunduğu gibi bazı zıt altınlar da parlak ve donuk altının da bir arada güzel bir âhenk yaptığı unutulmamalıdır, işte bu donuk altın perdahını altınlı satıh ile zermühre arasında konan ince ve düz bir saman kâğıdı ianesile yapılır. Artın zerratı bu tesirle sıkışarak donuk bir parıltı hasıl eder. Bazı satıhlar mühre ile çizgiler peyda ede- bilir. işte bu donuk parlatmada da bu mahzur yoktur.

işte altın bu suretle hazırlanıp ve şekillere sürüldükten sonra asıl halkârî vasfın verilmesi için buraya ilâve olunan şekillerde görüldüğü veçhile iç gölgelerinin yapılması icap eder. Bunun için de yerine göre büyük vaya küçük fırça- larla altın tabağındaki altın suyundan alınarak kenarlarına hafif temas edilmek suretile zemine gölge yapar gibi sürülür ve bazı yerleri çok hafif bir gölge ile bırakılır veyahut göl- ge yapılmaz. Bu da zermühre ianesile donuk olarak parlatı- lır. Halkârı nakışları ekseriya donuk parlatmalıdır. Daha ca- zip olur ve ziyaya karşı gözü alıcı ve görmeğe mâni halden çıkar, nazara karşı daha hoş gelir. Bu sulu clarak sürülen altın da kendisine göre parlar.

Halkâr çeşitleri

Halkâr yalnız bir çeşit değildir. Bunun gerek tersim tarzı ve gerek az boyanmaları itibarile muhtelif şekilleri vardır.

En çok gördüklerimiz resim ve yazıların etrafında muhtelif renklerde aherli kâğıtlar üzerinde bazan tamamen ve bazan kısmen altınla yapılmış ve daha ziyade tabiattan alınmış ve iyi üslûplanmış tarzda şekiller halinde çizilmiştir. Çok defa zemine de delikli kalıplarla renkler püskürtümüştür. Şekille- rin esası altındır. Altın zeminin icabına göre ya parlatılır veyahut donuk bırakılır. Donuk bırakılmasının hikmeti muh- telif zeminler üzerinde daha iyi görünmesini temindir. Par- lak altın ise yalnız bir vecihde parlak görünür ve ekseriya nazarda hoş bir tssir bırakmaz. Fakat usulen çizgiler araları altın suyu ile gölgelendirilir. Keza bu da donuk bırakılır, işte halkârın yapılış tarzı budur. Bu mütenevvi şekillerin kenarlarına tek ve bazan çift tahrir de yapılmıştır. Tahrir- lerin muhtelif renklerde olabildiğine dair misaller az değil- dir. Yapılan tahrirler de bütün çizgilere mahsus değlidir, ba- zı yerlerine ve sapların bir kenarına konmakla da iktifa olun- muştur.

Halkâr çeşitleri hatır ve hayale gelmiyecek. kadar çok- tur. Bu çok cazip olan tezyinat usulü başlı başına her hangi bir yerde, bir kitapta, bir levhada, bir yazı kenarında ve ekseriya hafif olmaları hasebile minyatür kenarlarında yer almıştır. Çok çeşitli ve tabiate yakın misallerle süslü olma- sıdır ki halkâr şarkta bilhassa Türk âleminde müstesna bir mevki almıştır. Sırf halkârî tezyinattan ibaret kitap kapları, ciltlenmiş kitap mahfazaları, şirazesi örüldükten sonra tec- lit edilmiş kitapların başları, şemseli kapların iç tarafları ve bazı sandık, çekmece ve levhalar kenarlarında ve içlerinde bunların harikulâde güzel, basit ve bazan çok olgun ve dol- gun şekilleri vardır. Halkârî örnekleri çini satıh'lardaki na- kışların da esasını teşkil eder.

(34)

Halkâr yapılırken kullanılan çiçekler ve bunların

Halkârda her çeşit şekle ve çiçeğe tesadüf edebiliriz.

Ufak bir dikkatle anlaşılabilir ki buraya koyduğumuz halkâr nümunelerinde de yıldız çiçeği, çam kozalağı, kuş gövde ve kanatlan, çınar yaprağı, gül reyhan, nergis, servi, lâle, gül goncesi, sünbül, pek çok yaprak nevileri yonca yaprakları, yer menekşesi, enginar yaprağı, rumîler, hataîler ve envai, seberk <3 yapraklı) berki ıtrî veya berki halkârî denilen penc berkleri, asma yaprağı, hendesî şekiller ve münhaniler ve sair tezyinî teferruat görülür. Bunları intihapta ressamın görgüsü esastır.

Halkârda görülüyor ki yapılmadık hiçbir tezyinat nü- munesi kalmamıştır. Buna dair örnekler çoğaldıkça anlaşıla- caktır. Ressamlar halkâr mevzuunda çok serbest ve görgülü çalışmışlar ve tabiatin zenginliğinden istifade etmişlerdir.

Bugün tabiatte mevcut, yalınkat dediğimiz basit, ekseriya ko- kusuz ve vahşi ıtlak ettiğimiz çiçekler, meyvalar, yapraklar ve diğer tabiî örneklerinden X X nci asırda güzel ve bu klâsik usulden ayrılmayarak tanzim olunmakla güzel diğer şekiller ibda edebiliriz. Esas bunları muayyen hendesî şekiller ve in- hinalar içinde yerli yerine oturtmaktır. Bunların terkibi usu- lü hiç te zor değildir. Halkârî tezyinatın esas hatlarının al- fabesi iyi kavranacak olursa bu muayyen kaideler dahilinde yeni eserler ibda olunabilir. Bunlar da ekseriya geniş, dar münhaniler iç ve dışında ve inhinalar üzerinde, münkesir ve zaviyeli hatların üzerlerinde zaviyeli ve münhani hatların geçmeleri aralarında bir merkezden dağılan münhani dalla- rın iç ve üzerlerinde, bir takım birbirine muvazi hatlar ve münhaniler münasip yerlerinde münasip büyüklükte ve im- tidatta yerine göre bazan sade ve bazan da mürekkep bir halde tasni olunur. Yapılan halkârlara dikkat etmekle kona- cak çiçeklerin yerleri ve eb'adı hakkında bir fikir edinmek kabildir. Halkâr işleyen sanatkârlar bu resimlerde görüleceği veçhile hatların ve kıvrıntıların muhtelif yerlerde inceli ve kalınlı olmasına dikkat etmelidir, asıl Halkârî bu güzel gös-

Halkâr asrî ve millî tezyinata güzel bir örnektir.

Bugün tezyinat çok basit bir hal almıştır. Fakat yeni şe- killer icat ederken bunun eski tetkiklere müstenit olması icap eder. Eski nakışlarımız asrileşebilir. Elverir ki bunla- rın ne kadar asrî tezyinata uyabileceği tetkik edilmelidir.

Tezyinatta yeni şekiller ibda olunabilir, fakat bunun için es- kileri iyice tetkik etmiş olmak lâzımdır.

Bu asrın 2 nci devresinde tezyinat basite ve tabibate doğ- ru gitmemiştir. Geçen asrın hendesî tezyinatı mevkiini kıs- men asrî tezyinata terketmekle beraber bu asrın tezyinat zevkine uymamaktadır. Bu asırda tabiî ve serbest çizgiler, az renk ve basit şekiller büyük revaçtadır, iste halkâr hiç ufak bir tadile bile lüzum görülmeden asrî tezyinatımızın motiflerini teşkil edebilecek değerini hâlâ muhafaza etmek-

Işte buraya dercettiğimiz tezyinat bugünün tezyinatcı- ları tarafından iyi tetkik olunacak olursa kendi fikirlerinin çok eski asırlarda düşünülerek kitaplarda tatbik sahasına gir- diğini göreceklerdir. Bugün bir tezhip örneği ve bir çini (kâşî) olarak mahal istimalinden başka nakışları rastgele her yere tatbik olunamaz. Meselâ câmilerimizin kapılarına ve du- varlarına büyültülmüş kıt'alarda çinî şekillerinin tatbiki hoş bir tesir bırakmamaktadır. Câmilerimizin ve evlerimizin eski nakışlarına dikkat edersek halkârî tezyinatın esasına uyarlar.

Yeni tezyinatımız ve birçok camilerin dahilî süslenmeleri bu

hudut dahilinde yaldızlı veyahut yaldızlarına boyalar ve bu- nun hafif renklerile gülgeler ve münasip yerlere renkler hal- kârlarda olduğu gibi az renk konmakla güzel örnekler elde edilir. İşte eski halkârî nakışlar bu noktalardan bugün sivil mimaride ve evlerimizin asrî tezyinatında kullanılmağa lâ-

Halkâr lügat mânaları

Halkâr altın yaldızlı iş mânasına gelir ki, hakikaten bu- nun güzel bir tarifidir. Lûgatlar bu kelimeyi aldıkları gibi birçok yerlerde halkâr, halkârî, tahrirli halkâr. boyalı hal- kâr, berki halkârî gibi tâbirlere tesadüf ediyoruz.

Hallî arapça yaldızlamak mânasına gelen arapca bir ke- limedir (1). Yaldızlamakla yapılan tezyinata hallikâr, halli- kâri demek doğrudur. Fakat bu galat olan halkâr ve san'at ehlinin tâbirince yeniden galat olarak helkâr, herkâı- gibi tâ- birlerle de kullanılmaktadır.

Biz bugün bu tâbiri resimlerini gösterdiğimiz nakışlara izafe etmekle iktifa ediyoruz. Fakat bu isim altın ve yaldızla yapılan oymalar, yazılar ve nakışlara kadar teşmil olunabilir.

Bu kelimenin arabcada tahallî (süslenmek, bezenmek) halli- ye (insanın medarı temayüzü evsafı hariciyesi, zinet, süs), hallî (altın yaldızlı şeyler) gibi iştikakî kelimeler vardır.

Halliyat tâbiri de ki altınlı eşyaya alem olmuştur. Halliye- nin cemidir. Bu da taifei nisanın istimal eyledikleri zinet mânasınadır. Nef'inin de bir beytini buluyoruz ki orada da bu kelime geçiyor (1):

Çeşmei âbı hayatı feyzdir tab'ın nule Gülkü halkârî olursa ana zerrin navdan Halkâr san'at erbabınca ve meraklılarınca bilinen ve ko- nuşma ve edebiyat lisanına kadar giren güzel bir tâbirdir.

San'atkârlar bunu helkâr, herkâr tâbirile de kendi şivelerine göre Türkçeleştirmek istemişlerdir. Ahterî ve Lügati Rem- zide hallî kılıncın balçığında ve kınında olan zinetler mâna- sına geliyor. Halliye ise aynı mânaya geliyor. Her halde hal- kâr altınla yapılmış ve hafif tezyinat üslûbuna yerinde alem olmuştur.

Halkârın kullanılış yerleri va kullanılan kâğıtların renkleri vs nevileri Renkli ve renksiz, altınlı ve altınsız halkârların tatbik yerleri Türkler arasında çok mütenevvidir. Eski tavan na- kışlarından levha çerçevelerine, yazı kenarlarından, resim ve levha iç ve dışına talik ve bütün çeşit yazıların aralarına ve hattâ muhtelif renklerle bazı çinî (kâşî), yay, kuburlar, ku- tular ve saire üzerine tatbik edilmiştir. Bunların en güzel örnekleri İstanbul kütüphanelerinde ve müzelerinde pek çok vardır. Edirne işi ile yazma ve kısmen lâke (rugan) kap dediğimiz işleme kaplarda halkâr çiçekler ve örneklerine pek çok tesadüf ederiz. Bunların renkli modellerinden kenarları altınla çizilmiş ve tahdit olunmuş halde en nadide kitap kap- ları, mahfazaları, yaylar, yazı kuburları üzerinde buluruz.

Halkâr hakikaten şark tezyinî san'atlarının en velût ve çeşitli bir koludur. O bugünkü asrî tezyinata tamamen mal edi- lebilir ve edilmelidir.

Halkâr tahta, her çeşit deriler, her çeşit kâğıt, kursak, ceylân derisi, çiniler (kâşîler) üzerine işlenmiştir.

Halkâr ne üzerinde ve ne renkte bir zeminde yapılsa da- ima güzel olur ve nazarı yormadan okşar. Açık ve koyu renkte kâğıtlar üzerinde birbirinden farklı, fakat cazip bir

(1) Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati.

(35)

tatlılık husule getirir. Renkli veya altın suyu ile gölgelen- ince saman kâğıdı Halkâr gölgesi Kopya kâğıdı mesi mutlaka lâzımdır. Ancak bu suretle bu kâğıtlar üze- Yazı kenarı Renkli halkâr Halkâr kalıbı rinde tesirini tamamlar. İyi cins kâğıt ve üzeri iyi yağsız Kitap mahfazası Renksiz halkâr Söğüt ağacı kö- tesviye edilmiş ve hafif boyalı ve boyasız tahtalar üzerinde Şiraze Tahrirli halkâr mürü çıkını halkâr güzel intibaını tamamlar. Kâğıtların kalınca ve bil- Şemseli kap Tahrirsiz halkâr Kalıp hassa aherli olması halkârî tezyinatın iyi yapılmasında en Rumî Minyatür iğnedan başlıca muvaffakiyet amillerindendir. İntihap olunacak kâ- Hataî Mecmua Yeşil altın varak ğıt renkleri resmin ve yazının icabatına göre uygun olmalı .Seberk (3 yap- Yazı murakkaları Sarı altın varak ve zıd renkler kullanmamalıdır. Hafif ve mütecanis renkli raklı) Levha Z a m k ı a r a b î yerler üzerinde halkâr çok güzel olur ve iyi bir tesir ya- Berki ıtrî Nesih mahlûlü par. aÇlışan da muvaffak olur, muvaffak olmuş bir eser de Berki halkârî Tezhip kârhanesi Ayarı düşük altın daima beğenilir. Onun için kâğıda iyi dikkat etmelidir. Emi- Penc berk Müzehhip Varak ci kâğıtlarda gölgeler de iyi olamaz, kâğıtların kalınca ve Hilye Püskürme boya Yerli altın bilhassa aherlenmiş veyahut mührelenmiş bulunması bu mah- Kubur iğnelenmiş kalıp Deste

zuru da ortadan kaldırır. Edirne işi Çırak Defter (altında)

Eserde zikri geçen ıstılahlar ve kelimeler Lâke (rugan) kap San'atkâr Tutkal, Tutkallı Eserde zikri geçen ıstılahlar ve kelimeler

Deri Hattat

Süleyman! taş Çint Aherli kâğıt Kursak Altın Jelâtin, Jelâtinli

Zermühre Kâşî Sıkça ve ince iğ- Ceylân dçrisi Boya su

Mühre Nakış neleme Halkârî Mührelenmek Ezilmiş altın

Donuk altın Sade altınla hal- Dikine iğneleme Tezhip Renkli kâğıt Altın süzmek

(36)

B a ş k a m e m l e k e t l e r d e m i m a r î

A L M A N Y A : istatistik:

iş dairesi tarafından yapılan biı- sayım neticesinde Al- manda (20) milyon işçi ve hususî müessesat memuru bulun- duğu anlaşılmıştır. Bunların on bir milyonu sanayi ve tica- rette çalışmaktadır, inşaat işlerinde ise (2) milyon işçi ve memur çalışıyor. Bunlardan başka taş ve toprak işleri sana- yiinde (632.000), ahşap İşlerinde (623.000) kişi çalıştığı anla- şılmaktadır.

A L M A N Y A :

inşaat tasarruf sandıkları (Bausparkassen):

Yatırılan tasarrufatı münhasıran inşaat işleri sahasına sevketmek üzere tesis edilen bu sandıklara ait ilk nizamname 1931 senesinde intişar etmiş ve bu sandıklar sigorta kontrol işlerine bakan merkez ofisinin kontrolü altına konmuştu. Bu dairenin müsaadesi olmaksızın yeni sandık açılması memnu idi. 1934 kanunile mezkûr sandıklar banka kontrolüne tâbi tutuldu. Bu suretle Alman kredi rejimi içine alınmış bulunu- yorlardı. 1938 nisanında ise mezkûr inşaat tasarruf sandık- larına son şekilleri verilmiştir. Bu kanuna göre inşaat ta- sarruf sandıkları, birinci ipotek kıymetini geçen bina kıy- metlerile, yani ikinci ipotek kıymetlerile meşgul olacaklar, bu kıymetleri mobilize edeceklerdir, icabında, birinci ipote- ki de temin etmek için diğer bir emlâk kredi müessesesi ile, meselâ emlâk bankaları veya sigorta şirketleri ile iş birliği yapmaları caizdir, ki bundan maksat diğer tasarruf sandık- ları, emlâk bankaları ve emsali ile aralarında bir teşriki me- sai temin etmektir. Bunun bir neticesi olarak cenubî Alman- yada emlâk bankalarından mürekkep bir grup tarafından hususî bir inşaat tasarruf sandığı tesisine teşebbüs edilmiştir.

Bittabi birinci ipotek temin edilmedikçe ikincisnin teminine imkân yoktur? Zarar ihtimalleri ikinci ipotekte birinciye na- zaran çok daha fazla olduğundan, ihtiyat akçeleri meselesi bu sandıklarda mühim bir rol oynuyor.

Almanyada 1931 senesind 266 inşaat tasarruf sandığı var- dı. 1937 de ise ancak 42 tane kalmıştır. Birçokları tasfiye edilmiş, bir kısmı da kuvvetli sandıklara iltihak etmişlerdir.

1934 senesindenberi hiç yeni sandık açılmamıştır. Her sene hususi binalar inşaat işlerine (2) milyar tahsis edildiği halde bu inşaat tasarruf sandıklarının ancak 60 - 80 milyon temin edebildiklerine işaret edilerek inşaat faaliyeti sahasındaki ehemmiyetlerinin izam edilmesine lüzum olmadığı beyan olun- maktadır.

ARJANTİN:

İşçi ikametgâhları hakkında kanun:

İşçilere mahsus ikametgâhlar inşa edilmesi için geniş mikyasda yapılacak bir programa esâs teşkil etmek üzere bir kanun neşrolunmuştur. Apartıman tarzında yapılacak bina- ların dört kattan ve münferit bina halinde yapılacak olan- ların ise iki kattan fazla olamıyacağı bu kanun ahkâmından-

dır. ikamete salih satıh asgarî (6) metro kare olmalıdır. On iki yaşından ufak çocuklar için ise (3) metro karedir. Hiçbir oda

\9) metreden ufak satıhlı olamıyacağı gibi yatak odasının da on az (18) metre mikâbı olması şarttır. Her evde bir banyo salonu, lavabo, duş bulunacaktır. Her odada bir pençere bu- lunması lâzımdır.

Apartıman tarzındaki binalarda, mutfaktaki pislikler için bir iniş borusu bulunacağı gibi en az bir modern abdesthane, erkek ve kadınlar için ayrı birer banyo salonu da bulunmak icap ediyor.

Kanunun gösterdiği şeraiti haiz olmak üzere yapılacak A ucuz evler için ithal edilecek inşaat malzemesi için muafi- yetler konulmuştur.

Boenos Ayres hükümetinin yapacağı bir sayım neticesin- de, halkın ikametgâh ihtiyacı hakkında daha kat'î ve/sarih

?jir fikir elde edinilecektir. Bu sayım neticesinde nerelerde sıhhî şartları kifayetsiz olduğu ve nerelerde hadden aşkın nüfus bulunduğu da anlaşılacak, ona göre icap eden tedbirler alınacaktır. Arjantin hükümetinin halka ikametgâhlar temini ve mevcut ikametgâhların ıslahı hususunda girişeceği bütün teşebbüsler için bu sayım esaslı bir haretef noktası olCaktır.

BİRLEŞİK AMERİKA HÜKÜMETLERİ:

rmak/yolunda çalışmalar:

/

Vaşingtonda, Birleşik Amerika ticaret odalarının ve in- şaat birliğinin teşebbüsü .ile geçen birinci teşrinde bir millî inşaat konferansı toplanmış ve (150) mümessil iştirak etmiş- tir. Konferansta muhtelif hatipler istihsalâtı, malî ihtiyaçları ve satış işlerini ıslah etmek mevzuları üzerinde söz söylemiş- ler ve birçokları' da inşaat sanayii için umumî ve şumullü bir propagandaya başlamak zamanının gelmiş olduğu mütalâ- asını ileri sürmüşlerdir. Hükümetin ikametgâhlar hakkındaki icraatı üzerinde söz söyliyen bir hatip, vücude getirilen mes- kenlerin, geliri az ve vatandaşların istifadesini mümkün kı- lacak mahiyette bulunmadığnı beyan etmiştir.

Grat siyellerin randımanı hakkında Nevyork tarafından neşredilen bir cetvelde şu enteresa:

göze çarpmaktadır:

8 katlılarda randıman : yüzde 4,22

130 0,02

Cetvelin tetkikinden anlaşılacağı üzere randman tedricen yükselerek (65) katlı binalarda âzamî haddini bulmakta ve sonra sukuta başlıyarak (130) katlı binalarda hemen hemen sıfıra münkalip olmaktadır.

(37)

FİNLANDİYA

Finlandiya'da son senelerde sanayi merkezlerine büyük bir ehemmiyet' verilmektedir. Bilhassa ahşap sanayii çok ileri-

Finlandiya körfezinde Kotka şehri civarında Sunıla'da mjahtelif firmaların iştirakile yaptırılan kükürt tozu fabri-

kası müstakil bir ada üzerindedir. Fabrikaya ait memur, işçi ve mühendis evleri adaya bir köprü ile bitişik esas sahilde hafif bir sırt üzerinde yapılmıştır. Şimdilik 82 aile için ha- zırlanan memur evlerine daha 160 ailelik ev ilâve olunmak- tadır. Bütün evlerin elektrik ve kalorifer ihtiyacını karşıla- mak üzere müstakil bir merkez binası yapılmıştır.

Binalar betonarme iskeletli ve kısmen hafif beton,, kıs- men de tuğla kaplamalı inşa edilmiştir.

Fabrikanın senelik kükürt istihsalâtı 80 bin tondur.

(38)

FRANSA: İNGİLTERE:

Ucuz ikametgâhlar:

Ucuz ikametgâhlar hakkında vazedilmiş bulunan kanu- nun 1937 senesindeki tatbikatına dair olmak üzere «Ucuz ika- metgâhlar yüksek meclisi» ismindeki teşekküle verilmiş olan bir raporda şu mütalâalar beyan olunmaktadır:

Birkaç senedenberi ucuz ikametgâhlar inşaatında görül- mekte olan yavaşlayış, 1937 senesinde dahi devam etmiştir.

Gerek resmi daireler, gerekse ucuz ikametgâhlar şirketleri tarafından bu işe tahsis edilen mebaliğin çok azaldığı görülü- yor. inşaat masrafları yükseldiği için mezkûr müesseseler el- verişli projeler tanzimine imkân bulamıyorlar. Şayet âzami kiralar tatbik edilecek olursa, maaşlarda bir tezayüt olmadı- ğından. binaların boşalarak _ halkın köhne meskenlere avdet edeceğine muhakkak nazarile bakılmaktadır. Kiraların öden- mesindeki bu müşkülâtta ve bundan dolayı ortaya çıkan buh- randa diğer âmiller de müessir olmaktadır. Fransız işçileri, ikamet şartlarının iyi olmasına pek o kadar ehemmiyet ver- miyorlar. Kira için ayırdıkları meblâğ pek azdır ve diğer bazı memleketlerdekine nisbetle çok kifayetsiz derecededir. Esa- sen, inşaat masrafları da o kadar yükselmiştir ki, ihtisaslı işçi olmıyanların kazançlarından ayırabilecekleri cüz'î mikdarlar- la ev sahibi olmalarına imkân kalmamıştır. 1913 senesinde 9 - 12 bin frank arasında tehalüf eden mesken îiatları şimdi 65 - 68 bin franka kadar yükselmişlerdir.

İnşaat işlerinde faaliyet:

«inşaat işlerine müteallik teşkilât ve istatistik» ismindeki mecmuada bir etüd çıkmıştır. Bu yazıdan aldığımız bazı kı- sımları aşağıya dercediyoruz:

inşaat sanayiine ait olmak üzere elimizde bir takım ista- tistikler vardır. Tam ve mükemmel olmamakla beraber, bu istatistikler bize inşaat sanayiinin vaziyeti ve tekâmül saf- haları hakkında oldukça mühim sayılması lâzımgelen fikir- ler veriyorlar. Mevcut vaziyetin sebebpleri hakkında düşün- celere imkân verdikleri gibi, çare ve tedbirler almak husus- larını da teemmül etmek mümkün olabiliyor. Bu sebeple- dir ki, bu istatistiklerin en mühimlerini toplayıp, hiçbir mü- lâhaza ilâve etmeksizin devamlı surette neşretmek muvafık görülmektedir.

Fransa umum istatistik dairesi neşrettiği bir inşaat cet- velinde Paris ve civarı ile diğer birçok vilâyetlerde inşaat için ruhsatname taleplerinin mikdarını göstererek bunları şu sınıflara ayırıyor.: 1 —- ikametgâh binaları, 2 — Fabrika ve iş binaları, 3 — Küçük imalâthane ve atelyeler. Cetvelde bun- ların umumi mikdarlara nazaran nisbetlerini gösteren kısım- lar da ilâve edilmiştir. Ancak, bu istatistikte tamirat işlerine yer verilmemiştir. Halbuki bu işler dahai mühim bir faaliyet sahası teşkil eder. Nitekim, millî inşaat ve nafıa federasyonu tarafından yapılan bir tahmine göre, hususî eşhas tarafından verilen siparişlerin üçte ikisinin tamir ve bakım işlerine ta- allûk ettiği anlaşılmakta ve alınan bu ruhsatnamelerin hepsi icra edildiği takdirde inşaat müteaahhitleri için normal bir meşguliyet mikdarı bulunmuş olacağı ilâve olunmaktadır.

Fransız umumî istatistiği yeni yapılan inşaatın ehemmi- yet derecelerini de göz önünde tutmıyor. Köylük, kırlık yer- lerdeki inşaatı saymadığı gibi sadece inşaat ruhsatnameleri- nin adedini göstermekle, bunların tahakkuk etmiyenlerini de nazarı itibare almıyor, inşaat malzemesi hakkında intişar eden bir cetvele nazaran bunların toptan satış fiatlarında bir istikrar başladığı anlaşılmaktadır.

inşaat sanayii ekonomisi:

«Büyük Britanya mimarları krallık enstitüsü* içtimaın- da verilen bir konferanstan aşağıdaki kısımları alıyoruz:

. inşaat işlerinde çalışan mimarlar, malzeme fabrikatörle- ri ve müteahhitler gibi muhtelif meslekdaşlar arasındaki mü- nasebetler, inşaatta hasıl olan yeni vaziyet ve icaplar do- layısile, değişmek zaruretindedirler. Mimarlar, mühendisler, müteahhitler, malzemeciler ve mal sahipleri olmak üzere beş sınıfa ayrılan alâkadarlar bu yeni vaziyetin icabatını gözet- mek mecburiyetinde bulunuyorlar. Mimarlar bugün pek müş- kül bir vaziyet içindedirler. Bugün bir mimarın bilmesi icap eden bütün şeyleri bir insan kafasının ihata etmesine imkân yoktur. Sadece malzemenin ve tesisatın binbir çeşitli taha- 1 üflerini düşünmek bu fikrin doğruluğunu kavramağa ki- fayet eder. Bu sebepledir ki ekseriya keşifnamelerin bazı kı- sımları bir takım tali müteahhitler tarafından yapılmağa baş- lanmıştır. Birçok mimarlarda, istihbarat merkezleri tarafın- dan şu veya bu malzeme hakkında verilen malûmata istinat edip onunla iktifa etmek temayülü gittikçe artmaktadır. Her malzeme için tetkikat ve mukayeseler yapmağa mimarın vakti müsait olmadığı gibi bazan malûmatı da kifayet etmez.

Mimarla müteahhit arasındaki münasebetlere gelince, acaba bu münasebetlr ne haldedir? Mühendis İisanile konuş- mak lâzımgelirse denilebilir ki, mimar, bir makinenin plânını yapar, inşaat malzemesi imal eden sanayi bunun için icap eden malzemeyi verir, müteahhit ise bunları bir araya getirip birleştirir ve eseri meydana getirir. Ancak, inşaat işlerinde bu birleştirme keyfiyeti, sanayi işlerindeki gibi bir atölye dahi- linde cereyan etmez. Şartlar burada büsbütün başkadır. Her şeyden evvel bozuk havaları hesaba katmak lâzımdır. Sonra, bu kimseler yanyana çalışıyor değillerdir. Aralarında pek az teşriki mesai vardır. Meselâ bir otomobil sanayiinde, bir oto- mobilin plânını yapan mühendis eğer bazı parçaların pek pahalıya mal olacağını hesaba katmamış veya bilmemiş ise alâkadar imalât şubesi ona göre bu ciheti haber verir ve mü- hendis te plânında icap eden tadilâtı yapar. Halbuki inşaat işinde mimarın bilmediği herhangi başka bir malzeme veya usul tatbik edildiği takdirde işin daha ucuza çıkacağını mü- teahhit bilse, bunu tatbik etmek pek güç olur. işte bu gibi vaziyetleri mümkün olduğu kadar önlemek için mimarla mü- teahhidin çok sıkı surette teşriki mesai etmesi zaruridir. Hal- buki bugün, binalar pek çirkin, temeller ve çatılar gayri kâfi olsa bile, mimarsız çalışan müteahhitler pek çoktur. Gerek malzeme tüccaralrının, gerekse mimar, mühendis ve müte- ahhit gibi inşaatçıların daha sıkı bir surette teşriki mesai et- meleri, daha ucuz ve daha iyi eserler mydana getirilmesini ve aynı zamanda her birinin kazancının da kifayetli bulun- masını temin etmek bakımından lâzımdır. Bittabi ihtisaslı işçileri yetiştirip çoğaltmak ta inşaat usullerinin ıslahında ve maliyet fiatlarının indirilmesinde büyük bir rol oynayabilir.

Meselâ duvarcı işçilerinin birçok yerlerde kâfi mikdarda bu- lunamayışı dolayısile hem masraflar yükselmekte ve hem de iş hacmini ve inşaat mikdarını arttırmak kabil olamamakta- dır. Bu ise, malzeme tüccarları da dahil olmak üzere bütün inşaatçıların zararınadır. işçi fıkdanı yüzünden birçok yeni usuller ve yeni malzeme çeşitleri tatbik sahasına vazoluna- mamıştır. Bundan başka işçilerle patronların iyi geçinmesi de bittabi işin' verimi ve neticeleri bakımından pek mühim bir nokta teşkil eder.

(39)

Malzeme fabrikaları İngilteıede tam bir surette teçhiz ve organize edilmiştir. Malzeme fiatlarını kontrol eden gruplar mevcut olmamakla beraber bu fabrikalar daima vaziyetten istifade etmeğe kalkışıyor değillerdir. Talebin en fazla olduğu zamanlarda bile fiatlarını tenzil ettikleri görülmüştür.

Görülüyor ki, şimdiki halde yapılması icap eden şey, sa-

dece inşaat işile alâkadar muhtelif zümrelerin birbirlerile da- ha iyi bir surette teşriki mesai etmeleridir. Satış usullerinin de ıslaha muhtaç tarafları vardır.

İNGİLTERE (Architectural Review 7. 1938) Glasgow sergi paviyonu. Mimar Thomas S. Tait

(40)

BUGÜNÜN İSVEÇ MİMARİSİ İSVEÇ:

Amerikada Tennesee vadisi imar plânları, Sovyet Rusya- da muazzam şehir plânları, İtalyada faşist mimarisi, Alman- yoda merasim ve resmi geçit mimarisi, Hollandada mektep ve fabrika binaları ve Danimarkada çiftlik tesisleri nasıl hayret vericisi ve enteresansa bugün İsveçte mimarî, detaylardaki in- celik ve itina o derece tetkike değer mahiyettedir.

Bugünün İsveç mimarisi kültürlü bir demokrasinin halk mimarisidir. İsveçin başvkili bile Ufak ve tipik bir evde ika- met eder. Spekülâsyoncu inşaatçıları kanunla beraber kendi terbiye ve iyi hisleri kontrol eder. Esasen arazi sahasına nazaran nüfus kesafeti de diğer memleketlerdeki problemleri bu çalışkan ve mütevazi duygulu memlekette doğurmaya mü- sait değildir. Bundan başka da İsveçte şehircilik işleri kuv- vetli ve iyi idare edilen müsbet bir kontrola tâbidir.

isveç zihniyetinde iyi bir mimarinin temeli halk tahsil ve terbiyesinin mükemmeliyetile kaim sayılmaktadır. Mek- teplerde yalnız teknik yüksekliğe değil, tersim kabiliyetine de emek verilmekte ve umumiyetle herkese mimarî konsepsi- yon terbiye edilmeye çalışılmaktadır. Bu suretle mimar doğ- rudan doğruya bir projenin iyi ve mahzurlu taraflarını gö- rebilen, hükmündeki isabete inanılabilen insanlarla karşı kar- şıyadır. Ve neticede de mamleketin hiçbir tarafında fena ima- lâta, kifayetsiz bahçelere ve lüzumsuz süs acibelerine rasge- linemez. Her tarafta göze çarpan binalarda yalnız iyi ve sade projeli sağlam bir inşa tarzı görülür. Çatılar umumiyetle bakır kaplıdır. Passız çelik evlerin bütün dahilî detaylarında taammüm etmektedir. Hususiyetti malzemeye ve titiz bir iş- çiliğe büyük bir ehemmiyet verilmektedir. Yüksek binalar betonarme iskeletli, alçak binalar doğrudan doğruya tuğladır.

Dış kaplamalar ekseriyetle gayet açık renkli krem, yeşil ve- ya mavi stukkodur. Korkuluklar kar birikintisine müsait ol- mamak için masif yapılmaz. Üzerinde gezilebilen teras ça- tılarda da maden kaplı yan dereler yapılır ve yağmur boruları daima binanın dışından indirilir. Duvar kaplamalarında daha ziyade ahşap malzeme kullanılır. Mühim kısımlara yeşil veya koyu kahve rengi İsveç mermeri kaplanır. Ufak evlerde hâ- kim olan malzeme budaksız, yumuşak ve iyi işlenmiş ağaç- tır. İç ve dış kaplamalarda ağacın tenevvüile mimarî tesir

Pençereler umumiytle ahşap yapılır ve çift camlıdır; fa- kat tek kanat halinde açılır, iklimin soğukluğu dolayısile çok büyük pençereler nadirdir. Ufkî nisbette pençereye temayül artmıştır. Tek fakat kalın camlı pençereler tecrübe edilmek-

Şehirlerde imar ve mesken büroları memleketin heı ta- rafında aydınlık, havadar, yeşillikli ve bol ağaçlı mektepler, klinikler ve ikametgâhlar teminine çalışılmaktadır. Çocukla- rın ihtiyacı da düşünülerek blok evlerin her on tanesinin or- tasına kum sahalı, sığ havuzlu ve bahçeli bir oyun meydanı yapılmıştır. Böylelikle her anne kendi katından çocuğunu ne- zaret altında bulundurabilir.

Bina blokları ekseriya birbirine muvazi olarak ve 5 - 12 katlı yapılmaktadır. Klâsik mimarî isveç binalarında mü- him izler bırakmamıştır. Binalar temiz ve mantıklı bir sa- delikle ve medenî insanların ihtiyaçlarına uygun olarak mo- dern tecsim tarzına intibak ettirilmiştir.

15 sene evvel mimar Tengbom tarafından yapılan konser binası tarzı bugün ölmüştür. 1929 Gothenburg sergisi nasıl es- kinin son misallerini teşhir etti ise 1930 Stokholm sergisi de yeni tarzı ifadelendirmiştir. Bugünün isveç mimarisi ifa- desinde millî olduğu kadar, takip ettiği sistemli yollar ba- kımından da beynelmileldir.

Stokholmde aile evleri inşaatı ve çok çocuklu fakir aile- 1917 - 1924 seneleri arasında Stokholmde inşa edilen ika- metgâhların yüzde kırkı belsdiye tarafından yaptırılmıştır.

Belediye bu binaları kısmen kendisi yapmış ve kısmen de inşaat şirketlerine inşa ettirmiştir. Son zamanlarda kabul edi- len bir kanuna göre çok çocuklu fakir ailelere kiradan ten- zilât suretile yardım edilmektedir. Bu tenzilât 3 çocuk için yüzde otuz, 4 çocuk için yüzde kırk. beş çocuk için yüzde elli...

ilâh. mikdarındadır.

Belediyeler İsveçte inşaat şirketlerine az %eya çok işti- rak suretile yardımda bulunmaktadırlar. Bu şirketlerden bi- risi sermayesi tamamen belediye tarafından verilmek suretile 1926 senesinde (324) ev yapmıştır ve bu evlerde (1092) aile yerleştirilmiştir. Yine böyle, sermayesi tamamen belediyece verilmiş diğer bir şirket de bir taraftan belediyeye ait ev- lerin idaresine bakmakta, diğer taraftan (2055) aile için (655) binada ikametgâh tesis etmiş bulunmaktadır. Bu ikametgâh- ların ekserisi küçük olup yüzde altmışında ancak iki oda ve bir mutfak vardır. Bazılarında ise mutfak hizmetini görmek üzere odalardan birisinin bir köşesine mutfak tertibatı yer- leştirilmiştir. Bodrumlarda çamaşır yıkama, kurutma terti- batı, bisiklet koymağa mahsus yerler, depolar ve saire var- dır. Bu evlerin ekserisi şehrin haricinde inşa olunmuştur.

İnşaat tuğladan, döşemeler beton-armedendir. Yapılan bir he- saba göre masraflar şöyle bir inkısam gösteriyor:

% 69 = İnşaat işleri

% 17 = Isıtma ve sağlık işleri

% 3 = Elektrik tesisatı

% 2,5 = Lineum ve saire

% 3 = Faiz ve tescil masrafları

% 3 = Ağaçlandırma ve emsali işler

% 2,5 = Resimler, kontrol ve saire.

Banyo dairesi hariç olmak üzere zeminler umumiyetle li- noleum kaplıdır.

Diğer bir cetvele göre de senelik masrafların, yüzde 7,75 nisbetinde bulunduğu anlaşılıyor. 67 senede amorti edilmek üzere senelik bir zam da nazarı itibare alınmıştır.

Çok çocuklu ailelere devlet son zamanlarda mesken in- şaatı için ikrazatta bulunmaktadır. Birçok ecnebi mecmua- larda resimlerine tesadüf edilen güzel, bahçeli, yeşillikler arasındaki yuva gibi İsveç evleri, Stokholm şehrinde 4 - 1 4 kilometre mesafede kâin aile ikametgâhlarıdır.

İSVİÇRE:

inşaat masrafları:

isviçrede, inşaatın tarzına ve konfor derecesine göre in- şaat masraflarının metre mikâbı başına 50 - 70 İsviçre frankı olduğu bildirilmektedir. İtalyada bu miktar 85 - 125 liret tut- makta olup bu meblâğda arsa fiatı da dahildir.

JAPONYA (Sinkentiku 10. 1938) Tokyo'da (Negishi) ilk mektebi . Proje: Tokyo Blediye Mimari Şubesi Mektep 14 dershanelidir. Resim ve musiki için de ayrı dershaneleri vardır. Jimnastik salonu sonradan ilâve edile- cektir. Çatı oyun ve jimnastik için teras halinde yapılmış- tır. Program çok iktisadî tutulmuştur. Dershaneler cenubu garbiye ve oyun bahçesine bakmaktadır. Sokak taraflarına idare kısımlarile koridorlar konularak dershaneler gürültü- den tecrid edilmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Öğrenciler, güzellik kavramını “hoşa giden şey” olarak tanımlamaktadır. Ünlü düşünür Emmanuel Kant’a göre güzellik, nicelik bakımından, herkesin hoşuna

işte böylece, bu evin hafifliği Japonların zevk an'anele- rinin, Japon zevk konvansiyonunun, teşkil ettiği büyük zin- cirin bir halkasıdır. Bu hafiflik pek hoştur. O

Evaluation of Different Ultrasonography Techniques for Confirmation of Laryngeal Mask Airway (LMA) Placement in Pediatric Patients.. Çocuklarda Laringeal Maske Airway (LMA)

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

El işleri ve Küçük sanatlar Sergisi İktisat Vekâleti tarafından tertip edilen «Birinci El iş- leri ve Küçük sanatlar Sergisi» Ankarada Sergi evinde 29 bi- rinci teşrin 1936

Maarif mekteplerinde talebeye gösterilen resim derslerile tezyinat şubemize müracaat eden talebinin geçkin edükasyonunu tamir ve ıslah etmek, onlarla, tabiat arasında bir vasıta

Pencere dibindeki alçak damın, sokağa doğru eğilimli kiremitleri iyice sakinleşince, minicik bir serçe de geliyor:.. - Belki bana da bir şeycikler

Daha sonra gazetecilerin yönelttiği soruları ya­ nıtlayan Patrik Kazancıyan dün bir gazetede yer alan ve kendisini hedef alan suçlamaların asılsız olduğunu belirtti.