• Sonuç bulunamadı

Boğazın Rumeli kıyısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Boğazın Rumeli kıyısı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sahife 8

A K Ş A M

v© f©rsı©(

>wSradl© I s t a m b u l

Boğazın Rumeli kıyısı

İk iş e r y ü z odalı y a lıla r - S a rıy e rin k ira z

b a h ç e le ri - O ta ra fla rd a k i e v le r - 4 5 0

s e n e e v v e lk i k a y ık ta rife s i

Türkler İstanbulu aldıktan son­ ra Boğaziçi mamur olmaya başla­ dı. Tophaneden Büyükdereye ka­ dar bir çok yalılar, camiler, çeş­ meler ve mesire yerleri vücude ge­ tirildi.

Tophane Bizanslılar zamanın- danberi mevcuttu. Fakat Fatihle Beyazıt imar ve Kanunî ise bir kat daha tevsi etti. Sahilde Kılıç Ali paşa camii yüksek çınarlar or­ tasında idi. Deniz, camiin önüne kadar ilerliyordu. Tophane ile Fındıklı arasında bir çok mesire­ ler vardı ki, en mühimleri Ayas- paşa havuzu mesiresi, Samsunha- ne mesiresi, Müneccimbaşı kuyu­ su mesiresi! Beşiktaş civarında Yahyaefendi mesiresi idi. Halk bu mesirelere fevc fevc dolardı. Fındıklı kıyısındaki Molla camii en eski camilerdendi.

Dolmabahçe, ikinci Osman za­ manında bir koydu. Fatih, gemi­ lerini bu koydan şimdiki Sürpa- gop mezarlığı yanma çıkarmış, oradan Kasımpaşa deresine indir­ mişti. İkinci Osman zamanında bu koy dolduruldu. Dolmabahçe na­ mını aldı. Bu bahçede ikinci Os­ man cirit oynardı.

Beşiktaştan Ortaköye kadar ya­ lıları olan meşjıur zatlar şunlar­ dır: Beşiktaşta Kaptan Cafer pa­ şa ile Kasım paşanın yalıları var­ dı. Her biri ikişer yüz odalı ve üçer hamamlı idi. Şeyhislâm Min- kari zade, Azmi zade, Frenk Mus­ tafa efendi, Hafız Ahmet paşa, Civan kapıcıbaşı, Şair Nedim Be­ şiktaşta otururlardı. Nedim bir ga­ zelinde bunu sarahaten anlatıyor:

Muradın anlarız ol gamzenin iz’ anımız vardır. Beli söz bilmeziz amma biraz irfanımız vardır. O şuhun sunduğu peymaneyi reddet-meziz elbet Onunla böylece ahdetmişiz peymanımız vardır. Münasiptir sana ey tıflı nazım höccetin al gel Beşiktaşa yakın bir haneyi viranımız vardır.

Beşiktaştan Ortaköye kadar ya­ lıları olanlar da: Mimar Mustafa ağa, Kara Haşan oğlu, Ekmekçi zade Ahmet paşa, Çelebi Kethü- - Nakkaş paşa. Yahudiler o

ta-Eskl Yeniköy

rihlerde, hatta daha eskiden gene Ortaköyde otururlardı.

Ortaköyden Bebeğe kadar za­ rif bağlar ve bahçeler vardı. Ar- navutköyünde Haşan halife bağı, Deli Hüseyin paşa bağı meşhurdu. Arnavutköyünün bağları ve bah­ çeleri Kanunî zamanından itiba­ ren in\ar edilmişti. Elçiler ekseri­ ya bu taraflarda ava çıkarlardı.

Bebek, eski Chelae köyü idi. Burada bir Diana mabedi vardı. Burası yeşilliklerle müzeyyen bir anfi teatr teşkil ederdi. Damat İbrahim Bebek bahçesinde «Hüm a­ yun abad» kasrı ile bir de cami inşa ettirmişti.

Bebek bahçesi padişahlara mahsustu. Daha evvel buraya Ya­ vuz sultan Selim bir kasr inşa et­ tirmişti. Mareşal Moltke Bebek koyunu şöyle tasvir eder:

«Sahil boyunca cazip bir gezin­ ti ile Bebeğin güzel koyuna geli­ nir. Orada, lâtif çınarlar altında zarif bir cami ile padişahın bir köşkü ve bir çok kübera ikamet­ gâhları görülür ki, dostum Hekim- başının ikametgâhı da buradadır. İmperatorluğun bütün tababeti her ne kadar onun idaresinde ise de, kendi asla tıb tahsil etmemiş­ tir. En nadir güllerle dolu enfes bir bahçesi vardır. Bahçe, dağın yamacı boyunca setler halinde­ dir.»

Bebek koyuna Cevdet paşa da bayılıyor:

« O zaman Boğaziçi cennetten bir nümune idi. Hele mehtap ge­ celeri denizin yüzü seyirci kayık- larile resmi alınacak bir şekil ve mahiyette idi. Malûm a, en güzel mehtabı olan Bebek koyu ile Bü- yükdere koyudur. Nas, gümüş ser­ vi temaşası için kimi Büyükdere­ ye giderler ve kimi Bebek sahil­ lerine inerlerdi. Gümüş servi maz­ munları şairlere sermaye oldu. Bu­ na dair güzel şiirler söylerlerdi... Şairlikten fariğ olmuşken gümüş servi mazmunile şiir söyliyerek şairlere ve mehtapçılara karış­ maktan geri durmadım.»

Rumelihisarı akıntısı kenarın­ da en meşhur yalılar, Narhçı He san efendi ile sultan İbrahimiıı son veziri Hezarpare, Ahmet pt>

şa yalıları idi. Emirgüne bahçesi de meşhurdu.

İkinci Selim zamanında Tarab- yada bir balık dalyanından başka bir şey yokmuş. İkinci Selim bir gün boğazda gezerken bu dalya­ na uğramış. Türlü türlü balıklar tutturmuş. Servi ağaçları altında pişirtip zevk ve safa ile yemiş. Ta­ biî içmiştir de. Buradan çok mem­ nun olmuş. Orada kendisine mah­ sus bir çimenzar sofa bina olun­ masını veziri âzâm Sokullu Meh­ met paşaya emretmiş. Bunun üze­ rine Tarabya imar edilmiştir. Ta- rabyanın eski adı Pharmakiastı.

İstinyede şeyhislâm Yahya efen­ dinin yalısı meşhurdu. Rumeli kı­ yasında en son teferrücgâh İstinye ile Büyükdere idi. Hususile Sarı- yerde Çelebi Solak bahçesi vardı ki, dördüncü Mehmet buraya ki­ raz faslı yapmaya giderdi. Bu bah­ çeden dördüncü Murat ta çok ha- zedermiş. İlk defa bu bahçeyi gör­ düğü zaman, sahibine methetmiş. Sahibi de bahçeyi kendisine hibe etmek istemişse de, kabul etme­ miştir. Evliya Çelebi diyor k i:

Lâ’ al gûn kiraz abidarı meş­ hurdur. Hisar kirazı namile şeh- rei şehrolan gülnar, bu Sarıye- rindir kim her birinden yüzer katre âb çiğdelenir. Methinde li­ san kasırdır. Her sene İstanbul halkı bu şehirde sohbet ederler.»

Hatta Sarıyerde bir de altın madeni varmış. Fakat ayarı mu­ vafık olmadığından işletilmesin­ den vaz geçilmiş. Evliya Çelebi bu madeni şöyle anlatıyor :

«Â l Osman devletinden ta sul­ tan asrınadek bu maden işlenip halis altın hasıl olurdu. Badehu defterdar ayar tutup iradı masa­ rifine kifayet etmediğinden mu­ attal ettiler.»

O zamanlar Boğaziçine kayık­ larla gidilirdi. Bunun için kayık tarifesinin tanzimine pek ziyade ehemmiyet verilmişti. 1578 de ya­ pılan kayık tarifesi şöyledir:

«Balıkpazanndan Galataya dolmuş iki mangıra. Balıkpaza- rından Tophaneye altı kürek iki akçeye, dört kürek bir akçeye. Balıkpazanndan Beşiktaşa dolmuş, ile yarımşar akçeye altı kürek,

!annBinıııııııııııııııııııııı:ııııııııı:ııııi!iıııııııııııııııııııır.ııııııııııııııııii!i

dört kürek üç akçeye. Ortaköye dört kürek beş akçeye, Balıkpa- zanndan Kuruçeşmeye dolmuş ile yarımşar akçeye. Dört kürek altı akçeye, altı kürek yedi akçeye. Yenihisara yani Rumelihisarına dört kürek on akçeye. Altı kürek on beş akçeye. İki kürek sekiz ak­ çeye. İstinyeye altı kürek yirmi beş akçeye, dört kürek yirmi ak­ çeye. Seyire giden kimseler ye­ mek virürler ise altı kürek otuz akçeye. Yemek vermezler ise, kırk akçeye.»

Bu tarifeden anlaşılıyor ki es­ kiden Rumeli kıyısında en kala­ balık yerler: Fındıklı, Beşiktaş, Ortaköy, Kuruçeşme, Rumelihisa­ rı, İstinye imiş, kayıklar ancak bu iskelelere tarifeye göre istiyorlar­ m ış...

Ahmed Refik

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Buna ek olarak, 9 Temmuz 1998 tarihinde İstanbul Üniversitesi tarafından kabul edilen karar (bkz. 45) bir dini veya inancı sembolize eden veya açığa vuran tüm giyinme

We obtain estimates of structural characteristics of 2π -periodic functions by the best trigonometric approximations in weighted Lorentz spaces, and show that the order of

With all test findings taken together, we saw that Pharbitis nil (M94), Sophora japonica (M108), Spatholobus suberec- tus (M99), and Morus alba (M100) exhibited low cytotoxicity,

In the experimental group 1 growth of coagulase- negative Staphylococcus species was detected at the first and the second change of the nebulizer (Table 4).. Any microbial

Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2000 (Tez Danışmanı: Doç. Ferda Erdem). Çalışanların Örgütsel

Aradan yıllar geçti, Nadir Nadi’yi milletvekili, gazeteci, bir kültür adamı olarak Ankara'ya gelişlerinde, İstanbul'da çok gördüm, konuştum.. Bundan on üç yıl

Memet Fuat, Nâzım Hikmet’in yaşa­ mında olup bitenlere yalnızca serinkanlılıkla bak­ mıyor; serinkanlılığı elden bırakmıyor olması yet­ mezmiş gibi, Nâzım

Horse upsets the obstacle with hind legs ..—2 Faults. Horse or Rider falls