• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI VIII. KLÂSİK TÜRK EDEBİYATI SEMPOZYUMU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ULUSLARARASI VIII. KLÂSİK TÜRK EDEBİYATI SEMPOZYUMU"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ULUSLARARASI

VIII. KLÂSİK TÜRK EDEBİYATI SEMPOZYUMU

Prof. Dr. Atabey KILIÇ Doç. Dr. Ahmet TANYILDIZ Öğr. Gör. Dr. Abdülkadir DAĞLAR

Okt. Mustafa Uğurlu ARSLAN Arş. Gör. Mustafa ATİLA

ALÎ EMÎRÎ HATIRASINA

DİCLE ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİ BİRİMİ

(2)

II

Tel : 0412 237 27 07 Fax: 0412 237 27 06

Hüseyin AKSOY

Ahmet DALKIRAN (Diyarbakır Vali Yardımcısı)

Mustafa TEMEL (Proje Genel Koordinatörü)

Güldan ÖZGÜN Mesut YAVUZ Pınar GÜRHAN KILIÇ

Yeşim SERT ÖZKUL Zafer LAÇİN

www.diyarbakir.gov.tr www.diyarbakirkulturturizm.org

www.diyarbakircazibe.com ISBN:978-605-149-633-7

KASIM 2014

Diclekent Bulvarı 83. Sk. Şeker Apt. Altı Kayapınar/DİYARBAKIR Genel Koordinatör

Genel Koordinatör Yardımcısı Proje Ekibi

Bu kitap, Diyarbakır Valiliği’nin Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklenen “Cazibe Merkezlerini Destekleme Prog- ramı” kapsamında uygulanan “Diyarbakır Kültürel Mirasının Tanıtımı Projesi” ile hazırlanmıştır. Bütün yayın hakları saklıdır. Kitapta yer alan yazılar ve görseller telif sahibinin izni olmaksızın kısmen ya da tamamen basılamaz ve çoğal- tılamaz.

(3)

ÖZET

Ali Emirî 1857 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. Okuma ve araştırmayı kendine gaye edinen bir anlayışın sahibi olan Emirî, şair, tarihçi ve mütefekkir kimliğiyle bir çok esere de imzasını atmış bir şahsiyettir. Memuriyet gereği 1900 yılında Luşne’de bulunduğu sırada kaleme almış olduğu Ezhar-ı Hakikat isimli eseri, hacim olarak küçük

ancak mana bütünlüğü çerçevesinde zengindir. Bu eserin ortaya çıkış hikayesi yine Emirî’nin kendi ifadeleri doğrultusunda aktarılmış olup bildirimize konu olan toplam 220 hikmetli muhtelif konudaki cümleler Kur’ân âyetleri ve hadisler ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Anahtar kelimeler: Ali Emirî, Ezhar-ı Hakikat, Ayet, Hadis

Ezhâr-ı Hakîkatda Dinî Tema

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sait MERMUTLU Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Diyarbakır

msaitmermutlu@hotmail.com

(4)

308

EZHÂR-I HAKÎKAT1 DA DİNÎ TEMA

Bildirimize konu olan Ali Emirî’nin “Ezhâr-ı Hakikat” adlı eserine ve bu eserde yer alan dinî temalara bize ayrılan süre içerisinde göz atacağız.

Hayatına dair bilgileri birinci elden, kendi ağzından Tezkire-i Şu‘arâ-yı Âmid’2den öğrendiğimiz Ali Emirî, fikir ve sanat yönü zengin olan bir aileye mensup olarak dünyaya geldiğini, babası Mehmed Şerif Efendi’nin ise 17. asrın dîvan şairlerinden Emîrî’nin torunlarından olduğunu söyler.

İlim öğrenmeğe çocuk yaşlarda başlayan Emîrî, bir kaç zattan, bilhassa uzun bir zaman “büyük amcam”

dediği Mehmed Şaban Kâmi3 Efendi’den yararlanmıştır. Yine aynı zatın teşviki ile şiirler ezberlemiş, daha 9-10 yaşlarında büyük zevatla şiir atışacak kadar olğunluğa erişmiştir. Aşar müdürlüklerinde, sancak muhasebeciliklerinde, defterdarlık ve maliye müfettişliği gibi devlet kademelerinde görev almıştır. Bütün ömrünü okumaya ve araştırmaya hasretmiştir. Dinine ve devletine bağlı, samimi bir müslüman olan Emîrî, şairliğinin yanında iyi bir araştırmacı ve Osmanlı tarihçisiydi. Görev gereği Berat sancağından Luşne’de bulunduğu sırada 1316/1900 yılında hikemî tarzda ve kırk sekiz saat gibi kısa bir sürede kaleme almış olduğu bu eserin takdiminde “tamamen mahsul-i hakiki-i vicdandan ibarettir” der Emîrî. Ezhâr-ı Hakikat (Hakikat Çiçekleri) ismini verdiği bu eser hacim bakımından küçük, fakat içindeki ifade ve mana bütünlüğü çerçevesinde zengindir. Hikmetâmiz ifadeleri kapsayan 220 cümleden ibarettir.

Risâlede yer alan cümleler, arap alfabesine göre müretteb sıralanmış olup aşağı yukarı şu konularla ilgilidir: Allaha ibadet, peygamber aşkı, vatan ve millete hizmet etmek, başkalarına karşı vazifelerimiz, haset ve düşmanlıktan kaçınmak, zeki ve becerikli olma durumu, kâmil insan olmanın özellikleri, vicdanlı olmanın fazileti, okumak ve bilgi edinmenin yolları, çocuk büyütme ve terbiye etme, yaşlı ve hastalara yardım etmek, iyi ve yararlı insan olabilmenin yolları, bir eser bırakmanın gereği, başkalarından önce kendi nefsine söz geçirebilmenin esasları, başkalarının haklarına riayet etmek, tedbiri elden bırakmamak, fazla servetin zararları, sözle davranışın bir olması hali, intikam hırsının zararları, devlete saygı ve itaat, haya, utanma ve namuslu olmanın meziyetleri, sabırlı ve adil olmanın durumu, tevazu ve vicdanlı davranmanın gereği, tutumlu olma hali, yalanın kötülük ve zararları vs.

Ali Emirî, divânlarındaki şiirlerinde ortaya koymuş olduğu ağdalı dili, nesirlerinde de kullanmaktan çekinmeyen bir kişidir. Bu anlayışı çalışma yaptığımız bu risalesine de yoğun bir biçimde yansımıştır.

Uzun yıllar yaptığı araştırmalar sonucu edindiği birikimle, gerek kendisine ait, gerekse değişik şahısların veciz sözlerini bir araya getiren bu çalışma, aynı zamanda eğitici ve öğretici yanıyla didaktik bir karakter ortaya koyar. Ayrıca bu eserin müellifin yayınladığı eserler4 kategorisinde olması da bu esere ayrı bir anlam yüklemektedir.

Eserini takdiminde Ali Emirî şöyle der:

“Her şey için bir zaman-ı tecelli(görünme) vardır. Vâki‘ olan tecrübeme nazaran insan istediği şeyi her zaman istediği gibi yazamıyor. “Ezhâr-ı Hakîkat” nâmı altında bir takım küçük cümlelerden ‘ibâret bulunan böyle bir eser-i nâciz yazmak hâtırıma gelmezdi. Garibdir ki zaman bir iki gün içinde şöyle bir vesîle ile yazdırıverdi. Der-sa‘âdetden aldığım emir üzerine Berât Sancağı’nda kâin “Luşne” kazasında ba‘zı tahkikat icrâsına gitmişdim5.”

“İşte Luşne’de bulunduğum birkaç gün için îfâ-yı vâzife-i me’mûriyet bir iki sâ‘atla sarf-ı mesâ‘iye(çalışmayla) münhasır(sınırlı) idi. Nehâren(gündüzleri), boş kaldığım sâ‘atlar ol kadar sıkılıyordum

1 Ali Emirî, Ezhâr-ı Hakîkat, Dersaadet, Kader Matbaası, 1334.

2 Ali Emîrî, Tezkire-i Şu‘arâ-yı Âmid, Emîrî md., İstanbul, 1328, C.1., s. 65-98.

3 Beysanoğlu Şevket, Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, Işıl Matbaası, İstanbul, 1960, C.2., Kâmi md., 41.sh. (Mehmed Şaban Kâmi,1805-1884 yılları arasında Diyarbakır’da yaşamış, bir çok eser sahibi, ilim adamı ve mutasavvıftır.) 4 “Emiri Efendi, hayatının son senelerinde kütüphanesinde mevcut kıymettar eserleri neşre başladı. Yeni bir külliyat

vücuda getirdi. Asafname, Acaibül Letaif, Câm-ı Cem Ayin, Mardin Mülûk-u Artukiyye Tarihi, Ezhar-ı Hakikat bu külliyata dahildir.” Ahmed Refik, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, 1 Kanuni Sani 1340 / 1924.

5 Yanya ve İşkodra vilâyetleri mâliye müfettişliğinde bulunduğum esnâda (Ali Emiri)

(5)

Ezhâr-ı Hakîkatda Dinî Tema

309

ki ta‘rîf edemem. Nihâyet hâlî(boş) bulunduğum vâkitlerde Luşne yâdigârı olmak üzre muhtasar(kısaltılmış) bir şey tahrîrini(yazmayı) münâsib gördüm. Az vakitde meydâna gelmek için kısa cümleler yazmak husûsu hâtıra geldi. Şimdiye kadar böyle cümle yazmakla me’lûf(huy edinmiş) olmadığım gibi örnek ittihâz(edinme) edecek, yanımda kitab dahî yok. Buna da memnûn oldum. Çünkü kimseyi taklîd olmayıb mahsûl-i hakîkî-i vicdândan ‘ibâret oldu. Vazife-i me’mûriyet vakitleri müstesnâ olmak üzre kırk sekiz sâ‘at zarfında şu cümleler meydâna geldi.”6

Ali Emirî’nin bildirimize konu olan bu Risâlesi’ndeki cümlelerin hemen hemen bütününde yer alan dinî unsurları özet olarak şöylece sıralamak mümkündür: “Adalet, ahlakî özelliklerden namus, haya ve terbiye, gayret ve sebat, tevazu ve hüsn-i niyet, söz ve davranışların uygun olması, İnsan-ı Kâmilin özelliklerinden de olan başkasının aybını görmemek, ana-babaya itaat, çocuk terbiyesi, kaset, riyâkârlık, gayr-ı ahlakî unsurlardan yalan, hayırsız yollardan edinilen servet…”.

Bu terimlerin dışında direk dinî unsurlardan olmasa da dinimizde yeri ve önemi büyük olan

“ İbret almak ve istifade etmek, büyük adam olmanın vasıfları, vatan sevgisi ve vatanına-milletine hayırlı işler görmek vs.…” gibi konulara da Ali Emirî’nin dikkat çektiğine şahit olmaktayız.

Risâle’deki dinî naslar (âyet ve hadisler) ışığında tespit edebildiğimiz konu ve cümleler şunlardır:

Adâlet:

Kurân’da 30 küsür âyette bu kavrama yer verilmiştir.

“Araf Suresi” 29. ayetinde “De ki: Rabb’im bana adâleti emretti..”

Yine “Mâide Suresi” nin 8. ayetinde “Ey inananlar! Allah için adâleti ayakta tutup gözeten şahitler olun.

Bir topluluğa olan öfkeniz, sizi adâletsizliğe sürüklemesin, adil olun”.

“Nahl Suresi” 90. ve “Hucurat Suresi” 9. ayetinde sırayla Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Allah Teâlâ adâleti, iyiliği kesinlikle emreder.” ; “Daima âdil davranın. Muhakkak ki Allah, âdil davrananları sever.” 

(Müslim, İmâre 18. ve Nesâî, Âdâbü’l-kudât 1) de yer alan bir hadiste de Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar: “Verdiği hükümlerde, ailesinin ve halkın yönetiminde adaletli davranan yöneticiler, kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın yanında nurdan yüksek koltuklar üzerinde otururlar.”

Ali Emirî “Ezhâr-ı Hakîkat” te söz konusu kavrama bu cümlelerde yer vermiştir..

-158-

‘Adâleti sû-i isti‘mâl, i‘tisâf makâmına kâim eder. (Adâleti kötüye kullanma, yolsuzluk yerine geçer) -159-

‘Adâlete merhametden ziyâde dikkat, erbâb-ı siyâset için ahâlî hakkında pek büyük merhametdir.

(Merhamet, adâletin önüne geçerse halkın aleyhine düşünmek olur) -160

‘Adâlet, cihân-ı medeniyyetin âb u hevâ-yı feyz-nâkıdır. (Adâlet, medeniyet dünyasının bereketli suyu ve havasıdır).

Ahlakî özelliklerden haya, namus, ve terbiye:

Sözlükte, “utanma, çekinme, âr, namus, Allah korkusuyla günahtan kaçınma gibi anlamlara gelen haya, ar kelimesiyle eş anlamlıdır. Haya daha çok Allah’a karşı, insanlara karşı ve kişinin kendine karşı hayâsı şeklinde yorumlanarak, O’nun emir ve yasaklarına uymakla Allah’a;  eziyet etmemek, çirkin işler ve sözlerden kaçınarak insanlara; edebi ile de kendine karşı hayâlı olması demektir.

Bu konu detaylı bir şekilde hadis kaynaklarında da ele alınmış, imanla ilişkisi ve sağladığı faydaların

6 Emirî, Ezhâr-ı Hakîkat, s.1-6.

(6)

310

yanında, Peygamberimiz’in hayâsından söz edilmektedir.

Buhari ve Müslim’de yer alan hadislerde: “Haya imandandır” (Buhari,  İman, 16, I, 11; Müslim,  İman, 12,   I, 63; Ahmed, II, 56.) ; ve “Haya ancak hayır getirir” (Buhari, Edeb, 77, VII, 100; Müslim, İman, 60.

I, 64.) buyurulmuştur.

Dinimizde her vesileyle fertlerin nâmuslu (dürüst ve iffet sahibi) olmaları tavsiye edilmiş ve bu konuda kadın-erkek ayırımı yapılmaksızın şöyle buyurulmuştur: “Mümin erkeklere söyle; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini korusunlar Bu onların arınmasını daha iyi sağlar Allah (onların) yaptıklarından şüphesiz haberdardır Mümin kadınlara da söyle; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar ” (Nur, 24/30-31) Ayrıca, iffetli (nâmuslu) olmanın ahirete taalluk eden yönü de vardır(Ahzâb, 35). Âyet ve hadislerden de anlaşılacağı gibi, utanma duygusu, aynı zamanda inanmış olmanın bir gereğidir Kişilerin nâmus, şeref ve haysiyetleri söz konusu olduğundan, bu duyguya sahip çıkmak ve onu yaşatmaya çalışmak çok önemlidir Çünkü bu duygunun azaldığı veya yok olmaya yüz tuttuğu toplumlar ahlâken dejenere olmaya da yüz tutmuş demektir

Ali Emirî de tam bu noktada namus, terbiye ve hayanın insanın olmazsa olmaz özellikleri olduğunu şu cümlede ilan eder:

-203-

Nâmûs, terbiye, hayâ; hayvân-ı nâtık (konuşan) olan insanın revâtib (bağlar-münasebetler-usuller) ü zavâbıtıdır (usular-kaideler). Bu revâbıt ile merbût olmayanların zabtı pek müşkildir, zabt olunmazsa helâki mukarrerdir.

Gayret ve sebat:

Çalışmak, çalışıp kazanmak, gibi anlamlara gelen “sa’y” kelimesi Kur’an-ı Kerîm’de tam otuz yerde geçer.

“Kim âhiret kazancını istiyorsa, onun kazancını çoğaltırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz;

ama onun âhirette bir nasibi olmaz” (Şura, 20)

Hz Peygamber de her fırsatta çalışma ve kazanmayı teşvik etmiştir:

“Ameller niyetlere göredir” (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1)

“Helâl kazanç temin etmek için çalışmak cihattır” (Kudâî, Müsnedu’ş-Şihâb, I, 83 nr 56)

“Kazancın en temizi ve güzeli kişinin kendi eliyle elde ettiği kazanç iş ve hileden, hainlikten uzak meşru alış-veriştir” (İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIV, 196; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, VI, 31, 42, 127, 193, 220)

Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir. Hiç kimse elinin emeğin den daha hayırlı bir şey yememiştir Allahın peygamberi Davut da elinin emeğinden yerdi Hz Peygamber çalışmayı ve bununla kişiye muhtaç olanları geçindirmeyi, Allah yolunda cihat etmek veya gündüzün oruç tutmak, geceleyin de namaz kılmak ile eşdeğer tutmuştur.

(Riyasü-z Salihin; Buharî, Büyü, 15 Nefekât, 1; Keşful Hafa, II, 46 ; İbni Mâce, Ticârât,I) Tevazu ve Hüsn-i niyet:

Ezhar-ı Hakikat’te yukarda bahse konu olan Gayret ve sebat ile birlikte ele alınan Tevazu ve hüsn-i niyetle ilgili bazı Ayet ve Hadisler şunlardır:

“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara lâf attığında (incitmeksizin) selam!  derler (geçerler).” (Furkan, 63)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kim Allâh Teâlâ’nın rızâsı için bir derece tevâzû gösterirse, bu sebeple Allâh onu bir derece yükseltir.

Kim de Allâh’a karşı bir derece kibir gösterirse, Allâh da onu bu sebeple bir derece alçaltır, netîcede onu esfel-i sâfilîne (aşağıların aşağısına) atar.” (İbn-i Mâce, Zühd, 16)

(7)

Ezhâr-ı Hakîkatda Dinî Tema

311

“Müminler hakkındaki güzel zan, güzel ibadetten sayılır.”(Ebu Davut)

Kur’ân’da zan (çoğu kötü zan) ile alakalı tahmini 26 ayet geçiyor. Ali Emiri de Gayret, Sebat, Tevazu ve Hüsn-i Niyet gibi dinimizin de öğütlediği insanî özellikler konusunu şu cümlelerle değerlendirmiştir:

-23-

İnsan, sefâhate mübtelâ olmamak için fevkalâde sa‘y u ikdâm etmeli, lakin âdem-i ibtilâyı (düşkün olmama halini) kendi himmetinden bilmemeli.

-25-

İnsanlar için sa‘y u ikdâm (gayret ve sebatla çalışma)’dan büyük hüner; tevâzu‘dan kıymetli yâr u yâver ü hüsn-i niyetten ‘âlî birâder yokdur.

-54-

Bir insan ne kadar mütevâzi‘ ise o kadar ‘âlîdir. Ne kadar müte‘azzim ise o kadar sefildir.

Söz ve davranışları uygun olmak:

Kur’an-ı Kerim “Yâ eyyühellezine amenu lime tekulune mâla tef’alun - Ey iman edenler, niçin yapmayacağınız şeyleri söylersiniz?” (Saf, 2 ) diyor.

Bu konu Ezhar-ı Hakikat’de şu iki adet cümle ile yer alır.

-101-

Cihânın en birinci hakîm-i kâmili (eksiksiz bilgin) ebnâ-yı cinsine nasihat etdiği şeyleri mesleken ve fi‘len isbât edendir.

Diğer bir cümlede:

-102-

Cihânda herkese nasîhat eden kendisinin de o fırkada dâhil bulunduğunu hiçbir vakitde unutmamalıdır.

Denilerek yukarda açıkladığımız ayete telmih yapılır…

İnsan-ı Kâmilin özelliklerinden olan başkasının aybını görmemek:

Allah Rasûlü, ayıp araştırmaz, ayıplamaz ve hakaret etmezdi. Şöyle buyururdu:

- “Kim müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah’ da ahirette onun ayıbını örter.”  (Riyaz üs-Salihin, 231) - “Bir kimse, birini bir günahtan dolayı ayıplarsa, kendisi o günahı işlemeden ölmez.”    (Tirmizi, Kıyamet: 53)

- “Bir kimseye şer olarak bir kardeşine hakaret etmesi yeter.” (Riyaz üs-Salihin, 1605 ) buyurmuşlardır.

Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması hasebiyle yetkin ve olgun kişi olmak durumunda olan insanın, yaptığı her iş konuştuğu her kelâm, öğrendiği ve öğrettikleriyle müsbetin arayıcısı ve doğrunun uygulayıcısı özellikleriyle beraber, hemcinsinin ayıp ve kusurlarını dahi görmezden gelme gibi bir vazifesinin şuurunda olması gerekir. Bütün bu özellikler şu cümlede karşımıza çıkar:

-164-

‘Ayıbdan herkesi müberrâ (temize çıkmış-aklanmış) görmeyince insan kâmil olamaz.

Ana-Babaya itaat:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti.

(8)

312

Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “öf!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.” (İsra, 23)

hadis-i şerifinde en büyük günahları “Allah’a ortak koşmak, yalancı şahitlik ve anne babaya itaatsizlik”

olarak zikretmiştir. (Müslim, İman, 143)

“İhtiyarlığı anında anne ile babasının birine yahut her ikisine yetişip de onlar sebebiyle cennete giremeyenin burnu sürtünsün.” (Müslim, Birr, 9)

3-

Ebeveynine itâ‘at etmemiş olan adam, tâli‘inden şikâyet eder ise haksızdır.

Çocuk terbiyesi

Çocuklara iman, Kur’an ve Allah’ın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saadetine ererler. Bu saadete ana-baba ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her fenalığın günahı, ana-baba ve hocalarına da verilir. Her müslüman, emri altında bulunanlardan mesuldür.

“Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz.”

(Buhari, Nikah, 91) -33-

Evlâdını terbiye etmeğe çalışmayan insan, vâzife-yi ‘ubûdiyet hususunda hayvanın mâ-dûnunda (alt) kalır. Zirâ tuyûr-ı tayerân-ı vuhûş (vahşi uçan kuşlar), meşy (yürüme) ü hareket ü siyâdeti (sahiplik) yavrularına ta‘lîm eder. İnsanların dâire-i ta‘lîmi ise bunlara nisbetle ne kadar vâsi‘ ü mihdir (büyük-ulu).

Emelsiz ve Karşılık beklemeden yapılan işler:

Hak rızasını aramak, ister ibadet ve taatte isterse hayır ve hasenat işlerinde Hak rızasından başka bir karşılık beklememek suretiyle yapılan işlerdir

Kurân-ı Kerim’de Allah’ın rızasıyla ilgili yaklaşık 25 ayet yer almaktadır.

“Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah’ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir. (Bakara, 207)

Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir?

Varış yeri olarak ne kötüdür orası! (Ali İmran, 162) -21-

Emelsiz ve hâlis olarak hüsn-i hizmet edip mükâfât beklemeyenlerin mükâfâtına, lutf-ı İlâhî mütekeffildir.

-22-

Emelsiz adam her emele vâsıl olmuş gibidir.

Başkalarını düşünmek:

“Sizden biriniz kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe (kâmil manada) iman etmiş olamaz.” (Buhârî, İmân 7; Müslim, İmân 71, 72; Tirmizî, Kıyâme 59)

Bu hadis bize İslâm toplumunun, birbirlerini Allah rızâsı için seven mü’minler toplumu olduğuna

(9)

Ezhâr-ı Hakîkatda Dinî Tema

313

işaret eder. Çünkü iman sevgiyle başlar, olgunlaşır. Dünya hayatında Allah için birbirini sevenlere verilecek mükâfat, âhirette rızâ-ı ilâhîye kavuşmak olacaktır. Öte yandan mü’minlerin birbirlerini sevmemeleri, iman zayıflığının işaretidir. Allah katında makbul insan, mü’min kardeşlerini Allah için sevmeli ve hatta daha iyi mümin olabilmenin esası olan din kardeşini kendi nefsine tercih edebilmelidir. Öyleyse kendine istemediğini başkası hakkında istememeli ki Allahın yardımına ermiş ve işleri yolunda gitmiş olsun.

-204-

Nefsine lâyık görmediğin bir mu‘âmeleyi başkası hakkında icrâ etmemeğe muvaffak olur isen, her bir muvaffakiyet kapısı sana açıkdır.

Haset:

Haset kalbin en büyük hastalıklarından biridir. Kalbi kemirir ve o insanı etkisi altına alır.

“De ki: Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım, yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.”

(Felak, 1-5)

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Hasetten kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir.” (Ebû Dâvud, K.Edeb, 4/380)

-140-

Sana hased edenlere mukâbele etme, hâsidin hasedi sana değil, sendeki ‘ilm ü kemâledir.

-6-

Erbâb-ı hasedin vücudu zinde olsa bile rûhu hastadır.

-8-

Erbâb-ı kîn ne kadar hoş-âmed (hoş geldin) ve latîf ü nerm görünse, sözlerine ve iltifâtlarına i‘timât etme. Bunların çekirdekli pamuk gibi tohm-i sengîn(taştan) ‘adâvetleri, kulûb-i kaasiyelerinde (duygusuz) müstetirdir (gizli).

-19-

Ekser insan kendi vücudunda saklanan kîn, garaz, ‘adâvet, haset gibi binlerle a‘dâ-yı hânegî (evdeki) ye hiç ehemmiyet vermez. Halbuki ebnâ-yı cinsinde bir kimsenin kendisine ‘aduv olduğunu hissederse be- gayet ictinâb eder. Buysa hakâkatde bir kâle içinde müdhiş ‘aduvları ibkâ (daim-sürekli) ile hariçden geleni men‘e çalışmağa benzer.

Riyakârlık:

“Namazı anılma ve gösteriş için kılanların vay haline!” (Maun, 4,6)

Her kim de gösteriş olsun diye bir iş yaparsa Allah da onun riyakarlığını, ikiyüzlülüğünü ve kıymetsizliğini teşhir eder. (İbni Mace, Zühd, 21)

-34-

Ehl-i riyâ ile ehl-i hakîkatin bir fikir üzre ictimâ‘ı, nûr ile zulmetin bir noktada ictimâ‘ı kadar müşküldür.

-114-

Dâimâ hüsn-i hizmet da‘vâsında bulunan ba‘zı riyâkârların tefevvüh(söyleme) ü ta‘dâd eyledikleri (sayıp döktükleri) hüsn-i hizmetleri tahrîr-i evrâk edilse (yazılsa), sahifeler dolar. Lakin sıhhat ü ‘adem,

(10)

314

sıhhat-ı tahkîk olunarak sahihlerinin karşısına vaz‘-ı erkâm (rakamlar koymak) edilmek lazım gelse yekünü sıfıra çıkar.

-130-

Riyâkârlar nâtık (söyleyen-konuşan) olurlar, fi‘illeri sâmitdir (suskun), müstakîmler (doğrular) sâkit olurlar (susan), fi‘illeri nâtıkdır.

-131-

Riyâkâr ve kezzâb olanlar lisânıyla vicdânı arasındaki rabıta-i hakîkatı kat‘ etmişdir.

Gayr-ı ahlakî unsurlardan Yalan:

Gayr-ı ahlakî unsurlardan yalan, Ali Emirî cephesinden dinî bir reâlite olarak karşımıza çıkar. Ve söyleyenini adeta dinî naslarla tehdit eder.

Allah Teâlâ (c.c.), “Yalan sözden sakınınız!” (Hac, 30) buyurmaktadır. “Ey İman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin” (Ahzâb, 70)

“Dört özellik vardır; kimde bu özellikler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir özellik var demektir: Emanete hıyanet eder.

Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünde durmaz. Husumet edince, kıskanınca haddi aşar.” (Buharî, İman, 24; Müslim, İman, 106)

-219-

Yalan söyleyen, başkasını aldatsa dahi, ma‘nen yine kendisi aldanmış olur.

Hayırsız yollardan edinilen servet:

“Siz hayır yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerini doldurur. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

Peygamber Efendimiz: “Mal, yardım sebebiyle noksanlaşmaz.” Buyurmuştur.

(Sebe’ 39; Müslim, Birr 69; Tirmizi, Birr 83)

Ahirette insan şu beş şeyden; ömrünü nerede tükettiğinden, servetini nasıl kazanıp nerede harcadığından, ne gibi işler yaptığından, bedenini ne yolda yıprattığından ve bildiklerini uygulayıp uygulamadığından sorguya çekilmedikçe Allah’ın divanından ayrılamaz.” (Tirmizi, Kıyamet 1)

113-

Hayırsız servet, altın kadehde zehirli şerbet gibidir.

Büyük Adamlık:

Ali Emirî için insan prototipi, müspet yanıyla ele alınan “büyük adam” tabiriyle sıklıkla karşımıza çıkar.

Bu ifade ister müspet ilim (pozitif bilim) lerde ister dinî ilimlerde olsun aynı anlamı haizdir. “Büyük adam”

olmanın gerekleri ve özellikleri vurgulanır genellikle.

-75-

Büyük adam olmak isteyen kendini büyük görmez ve istifâde-i gayr-ı meşrû‘aya (meşru olmayan) çalışmaz.

-76-

Büyük adamlara ba‘zı kimseler öyle büyük adamın nefsine ‘âid etmiş olduğu bir kusûrdan dolayı

‘afv recâ ederler. Benim fikrimce bu doğru değildir. Büyük adamlar ‘afvı hâtıra bile getirmezler.

-77-

Büyük adamlar tevazu‘an kendini küçük göstermek ister fakat âsârı büyükdür. Küçük adamlar

(11)

Ezhâr-ı Hakîkatda Dinî Tema

315

ta‘zîmen (büyükleme) kendini büyük göstermek ister fakat âsârı küçükdür.

-78-

Büyük adamlar hiçbir vakitde kendilerinin büyük olduklarına kanâ‘at etmemişlerdir.

-79-

Büyük işlere muvâffak olmak isteyenler her husûsda menâfi‘i-i zâtiye (şahsi menfaatlerini) ve husûsât-ı nefsâniyesini (nefsani özelliklerini) fedâ etmelidirler.

-26-

İnsanların büyüğü, dünyanın hiçbir şân u şerefiyle hâl u mesleğini bozmayandır.

Vatan sevgisi ve Vatanına, milletine hayırlı işler görmek:

Vatan aşkı yüreğimizi sımsıcak saran en nezih sevgilerdendir. Dinimizde yeri ve önemi büyüktür.

Dinine ve devletine son derece bağlı olarak bilinen Ali Emirî için vatan sevgisi ve insanlara karşılıksız hizmet anlayışı eserlerinden ulaştığımız bir sonuç olarak aşırı bir yoğunluktadır. Dine muhabbeti devlet aşkı ile dengeleyen bir anlayışın adamı olan Emirî, eserinde de en fazla yer verdiği bu ikiliyi aşk ve hizmetin bir sembolü olarak karşımıza çıkarır.

-121-

Devlete az itâ‘atsizlik eden Allah’a çok ‘isyân etmiş olur.

-1-

Allahu Azîm-üş-şana hulus-i vicdan ile ibâdet, Peygamber-i zî-şana rabıta-ı îmân ile muhabbet ve vatana kemâl-i ciddiyetle hizmet edenler, insanların en ‘âkıl ve kerîm ve fâzıllarıdır

-13-

Esnâ-yı tahsîlde dâimâ birinci çıkmak, şayân-ı takdîr ü âferîn olmakla beraber, ona i‘timât u tefâhür eylemek evsâf-ı kâfiye olamaz. Nefse ‘âit bir kusûr-u mücerred dahî bunun ‘aksini îcâb ettirmez. İnsan vatanına sadâkat, ebnâ-yı cinsine hüsn-i hizmet ü adâb-ı mu‘âşeret ü âmiriyyet-i sıfât-ı memdûhasını ihrâza kudret gibi, zâtî, vicdânî evsâf-ı ‘âliye-i maddiye ü hevârık-ı ma‘neviye ile mümtâz olmak gerekdir. Bu gibileri bulup mevkilerinde istihdâm eylemek daha büyüklükdür.

-80-

Büyük işlere muvaffak olan zâta i‘tirâz ve hatta irtikâb (kötü bir iş) bile isnâd edilmemek kâbil değildir. Fakat büyüklük, fürû-mâyelerinin (soysuz-aşağılık) o misillü tefevvühâtına (dedikodular) ehemmiyet vermeyib mevki‘i müsâ‘id ise büyük iş görmekden, ya‘ni dinine ve vatanına ve milletine vesâir ebnâ-yı cinsine (aynı cinsten olanlar) hayırlı ve menfa‘atli husûsâta çalışmakdan çekinmemekdir.

-210-

Vatan muhabbeti, gayet kıymetdâr bir tâc-ı kudsîdir. Anı iksâ-yı re’s-i hamiyet etmeğe kesb-i istihkâk eylemek, hem pek kolay hem de pek güçdür.

-211-

Vatan muhabbeti hakkında yazılan neşîdeler, minber-i hikmetin en büyük birer hutbe-i kıymetdârıdır.

-202-

Muhabbet-i vatan haritası, vicdânının perestişgâh-ı ta‘zîminde menkûş olmayan bir adamı, kime ve neye benzedeceğini söylemeye hayâ ederim.

(12)

316

-124-

Diğerlerin hizmetini kendi işine tercihen rü’yet edenler, hakîkatde kendi umûrunu diğerine tercihen rü’yet ettirmeğe pek güzel bir çâre bulmuşdur.

-125-

Dîn ü vatan u ebnâ-yı cinsine ne gibi hüsn-i hizmet ü mu ‘âvenet ettiğini akşamları yatarken düşünmeyen veya düşünüb de bir hüsn-i ‘amelde bulunmadığını anlarsa teessüf etmeyen (kederlenmeyen), insanlık meziyet-i mümtâzesinden (seçkin vasıflarından) her gün birer derece sükût eder.(kaybeder)

-39-

İstikâmeti olmayan, her ne kadar etvâr-ı (tarzlar - işler) hükûmete vâkıf, ‘âkıl ve kâmil dahi görünse,

‘akl-ı hakîkî ve kâmil-i ma‘nevî olmadığından dîn ü devlete nâfi‘ hizmet îfâsına muktedir olamaz İbret almak ve istifade etmek:

Bütün hayatını okumaya ve araştırmaya hasreden Ali Emirî için elbette bu hasletlerin insana bütün hayatı boyunca kazandıracağı ve istifade ettireceği sonuçlar da kaçınılmaz olacaktır:

-37-

İki sahifelik bir küçük eseri bile istisgâr (küçümseme) etme. İnsan-ı kâmil için Köroğlu masalında dahi

‘ibret alınacak ve hatta müstefit olacak şeyler yok değildir.

Müsaade ederseniz konuşmamızı

….O’nun zatından başka her şey yok olmaya mahkumdur. Hüküm O’nundur (Kasas süresi 88) âyetine telmih olunan Ali Emirî beytiyle sonlandıralım,

Her şey “Emirî” hâlik olur bir Hudâ kalır Derk eyledim hakîkat-ı encâm-ı hilkatı Saygılar sunuyorum…

Referanslar

Benzer Belgeler

Hem Osmanlı Hükümeti’nin hem de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin eğitim konusunda gerçekleştirmeyi düşündüğü yeniliklerden birisi de cemaat okullarında görev

--örneğin, Russell Baker’ın “Yanık/Bronzlaşmış Tenin Đktidarı” adlı köşe yazısı yanık/bronzlaşmış tenin sosyal iktidar ve prestij sembolü olarak

By using the new Wired-AND Current-Mode Logic (WCML) circuit technique in CMOS technology, low- noise digital circuits can be designed, and they can be mixed with the high

Physical Layer: WATA does not specify the wireless physical layer (air interface) to be used to transport the data.. Hence, it is possible to use any type of wireless physical layer

Şekil 3.1 Taguchi kalite kontrol sistemi. Tibial komponent için tasarım parametreleri. Ansys mühendislik gerilmeleri analizi montaj tasarımı [62]... Polietilen insert

Tablo Tde de gi\rlildiigii gibi IiI' oram arttlk<;a borulardaki su kaybulda azalma olmaktadlL $ekil 2'de IiI' oranlanna bagh olarak beton borularda meydana gelen su

 - İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin yapısını, grup olarak insan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır.  - Toplumun içinde yaşayan

Ancak arazi fiyatlar ı son dönemde artmış.İstanbul ’a yapılacak yeni havalimanının yakınlarında yaşayan köylüler tedirgin.. Maden ocaklar ında işçi olarak