• Sonuç bulunamadı

SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARINA KAYNAK OLARAK VAKİT GAZETESİ 1929 OCAK-NİSAN (DEĞERLENDİRME-DİZİN)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARINA KAYNAK OLARAK VAKİT GAZETESİ 1929 OCAK-NİSAN (DEĞERLENDİRME-DİZİN)"

Copied!
418
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ

SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARINA KAYNAK OLARAK VAKİT GAZETESİ 1929 OCAK-NİSAN

(DEĞERLENDİRME-DİZİN)

TAHİR SELÇUK ALÇİÇEK

HAZİRAN-2018

(2)
(3)

T.C

KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ

SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARINA KAYNAK OLARAK VAKİT GAZETESİ 1929 OCAK-NİSAN

(DEĞERLENDİRME-DİZİN)

TAHİR SELÇUK ALÇİÇEK

TEZ DANIŞMANI:

Dr. Öğr. Üyesi DENİZ GÜNER

HAZİRAN-2018

(4)
(5)
(6)
(7)

Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde bizzat elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada özgün olmayan tüm kaynaklara eksiksiz atıf yapıldığını, aksinin ortaya çıkması durumunda her türlü yasal sonucu kabul ettiğimi beyan ediyorum.

Tahir Selçuk ALÇİÇEK 21.06.2018

(8)
(9)

ÖZ

SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARINA KAYNAK OLARAK VAKİT GAZETESİ 1929 OCAK-NİSAN

(DEĞERLENDİRME-DİZİN) Alçiçek, Tahir Selçuk Yüksek Lisans, Tarih

Tez Yöneticisi: Dr. Öğr. Üyesi Deniz Güner Haziran 2018

İnsanoğlunun var olduğunu ilk dönemden itibaren, uzakta olan olaylardan haber alma isteği duymuştur. Bu istek zamanla gelişerek günümüz basın-yayın organlarını oluşturmuştur. Bu süreci tüm dünya ülkelerindeki gibi Türk basını da yaşamıştır. Gazeteler, yazılı iletişim araçlarının vazgeçilmezidir. Gazete yayıncılığının amacı; halkı bilgilendirirken aynı zamanda devletin siyasal ve sosyal açıdan hedeflediği politikaları da topluma benimsetmek, bu amaçla yol gösterici, açıklayıcı ve öğretici bir tutum sergilemek olmuştur. Vakit gazetesi de “Harf İnkılâbı” gibi toplumun bilgi dinamiklerini ve öğrenme biçimini derinden etkileyen yenilik hareketinde öğreticilik misyonunu ve devletin ideolojisini aktarma rolünü aktif bir şekilde yerine getirmiştir. Bu yolla dönemin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamı aktarılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı Harf İnkılâbı sonrası Vakit gazetesinin 1929 yılının ilk dört ayı boyunca oluşan haberlerin kataloğunu yaparak çeşitli sosyal araştırmalara kaynaklık yapmaktır. Bu zaman aralığını incelemek isteyen araştırmacıların işini kolaylaştırmak için haberlerin özet bilgileri işlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Vakit Gazetesi, Harf İnkılâbı, 1929.

(10)

ABSTRACT

“VAKİT” JOURNAL AS A RESOURCE TO SOCIAL SCIENCES RESEARCH 1929 JANUARY-APRIL

(Evaluation-İndexation) Alçiçek, Tahir Selçuk Master of Arts, History

Supervisor: Dr.Teaching Member Deniz Güner July 2018

Mankind has a desire for getting news about everything going on around from the earliest times of his existing. This desire has improved and created the media. Also Turkish means of media has experienced this process like the others. Journals are non-dispensable means of written comminication media.

The main purpose of press organs has been to display directive, interpretive and didactic attitude to impose the political and social view and ideology of state to the people while informing them. “Vakit” journal has also took an active role to fullfill the role of information mission and conveying the state ideology in innovation movements such as alphabet reform which has deeply influenced the information dynamics and the learning style of the society. In this thesis, ın order to see the general picture of the beginning days of alphabet reform, copies of “Vakit” journal between january and april of 1929 has been examined. By this way the reflection of political, social, economic and cultural life in this period to the journal has been tried to be imparted. The summary of news is processed to facilitate the researchers who wants to examine this time interval.

Key Words: Vakit Newspaper, Alphabet Reform, 1929.

(11)

ÖNSÖZ

Bu çalışmanın amacı Harf İnkılâbı sonrasında yeni alfabe ile yazılar yazmaya başlayan gazetelerden biri olan Vakit gazetesinin 1929 yılının ilk dört ayı boyunca oluşan haberlerin kataloğunu yaparak çeşitli sosyal araştırmalara kaynaklık yapmaktır.

Araştırma alanı Vakit gazetesinin 1929 yılının Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarının günlük nüshalarını kapsamaktadır. Bu çalışmada toplam 118 nüsha incelenmiştir. Her nüshada 6 sayfa, her sayfada 7 sütün bulunmaktadır.

Vakit gazetesi, yapılan Harf İnkılâbının etkisi ile eski alfabeden yeni alfabeye geçişin tüm zorluklarını yaşamış bir gazetedir. Özellikle dizgi sırasında yaşanılan zorluklar gazetenin basım hatalarında kendini göstermektedir. Gazetenin bazı nüshalarında meydana gelen tahrifatlar nedeniyle birkaç haberin okunmasında güçlük oluşturmuştur.

Çalışma sırasında dizgi, arşivleme sıkıntıları veya yok olan nüsha ve sayfalar nedeniyle yaşanan zorluklar şu şekilde özetlenebilir: 20 Şubat 1929 tarih 3997 nolu nüshanın 6. sayfası arşivde bulunamamıştır. 23 Mart 1929 tarih 4026 nolu nüshanın ise ilk üç sayfasının olmaması nedeniyle, diğer sayfalarda ise ilan ve reklam olduğu için yazılamamıştır.

Devam eden köşelerden “Namuslu Kokotlar” romanının 25 Kânunusani ile 28 Kânunusani 1929 tarihli nüshalarında tefrika numaralandırmalarında hata yapılmıştır. Ancak araştırmacılara sıkıntı oluşturmaması düşüncesi ve aslına sadık kalma mantığı ile hareket edilmiş ve gazetede okunan numaralar verilmiştir.

Aynı şekilde “Sihirbazın Kızı” adlı köşede 13 Kânunusani 1929 tarihli tefrikada numaranın 58 olması gerekirken 57 yazılmıştır. Yazım sırasında aslına sadık kalınmıştır.

(12)

Süre gelen köşelerden “Alemdar Mustafa Paşa” adlı, 1 Şubat 1929 tarihli tefrikada numaranın 41 olması gerekirken 40 yazılmış, iki sayı sonra normalde 43 olması gereken sayı hatalı basım nedeniyle 24 olarak yazılmış.

Bu hata son tefrikaya kadar ardışık olarak devam etmiştir. Yine yazım sırasında gazetenin verdiği numaraya sadık kalınmıştır.

Gazetenin kendi numaralandırmasında da hatalar mevcuttur. Gazetenin künye kısmında hangi numara var ise o yazılarak araştırıcılar için düzen sağlanılmaya çalışıldı. Her ne kadar numaralarda hatalar yapılsa da tarih konusunda bir hata bulunmamaktadır. Gazeteler tarih sıralaması ile yazıldığı için karşılaşılan sıkıntı bu şekilde aşıldı.

Harf İnkılâbının resmi yürürlüğe girdiği gün ile başlayan okumalarımız sırasında günümüz Türkçesi ile uyuşmayan veya yazımı farklı bazı kelimeler ile karşılaşıldı. Bu tür yazımlarda anlaşılır bir düzen oluşması için kelimelerin günümüz kullanımları veya yaygın olan telaffuzları kullanıldı ( Ör:

Efganistan yerine Afganistan; Aptülhak yerine Abdülhak; Vaşington yerine Washington; Piyanko yerine Piyango; Taymıs yerime Times vb.). Ayrıca kullanımları günümüzde yaygınlığı kaybetmiş kelimeler yerine daha çok bilinen kelimeler tercih edildi. Bu tür kelimelerin dizin sırasında gösterilmesinde de yeni ve genel geçerlilik kural olarak alındı.

Dizin sırasında yaşanan en büyük sıkıntılardan bir tanesi aynı işlevde olan kelimelerin gazetede farklı telaffuzları nedeniyle aynı maddenin farklı yazımlarının ortaya çıkmasıydı. Bu sıkıntı kelimeleri ortak bir yazımda dizinleyerek çözüldü. (Ceza Usul Kanunu, Ceza Usul Muhakemeleri, Ceza Usulü Muhakemesi kelime grupları Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu başlığı altında dizin yapıldı.)

Gazetenin yazım ilkesi çerçevesinde haber sürmanşet veya manşetten verilse bile haberin içeriği hangi sütunda ise o sütuna işlendi.

Gazete içinde birinci sayfada belli aralıklara çıkan “Günün Hülasası”

köşesi haberlerin özetini geçtiği için haber tekrarına sebep olacağından dolayı bu sütuna yer verilmedi.

(13)

Ayrıca gazetenin çıktığı günün yüzyıl önceki gününde ne olduğunu anlattığı “Vaktın Hülasası” köşesine de çalıştığımız zaman diliminin dışında kaldığı için yer verilmedi.

Vakit gazetesinin 1929 senesinin ilk dört ayının gazete nüshaları önce arşivden bularak fotoğraf çekimi yapıldı. Ardından her nüsha için her sayfa ve her sütün okunarak haberlerin özeti yapıldı. Bu işlemin bitimi sonrasında anahtar kelimeler çıkarılarak bunlarla ilgili dizin oluşturuldu. Bu dizinleme işlemi sonrasında benzer kelimeler ve kelime grupları aynı yapı içerisinde toplanarak düzeltme işlemi yapıldı.

Hakkı Tarık Us Kütüphanesi ile Vakit gazetesinin arşivlerinin bugünlere taşınmasında emeği olan, bu çalışmanın fikir aşamasındaki rehberliği ve hiç bitmeyen yardımlarından dolayı saygı değer hocam Dr. Öğr. Üyesi Tarık ÖZÇELİK’e, çalışmam sırasında hiçbir konuda desteklerini esirgemeyen, değerli tecrübelerini paylaşarak önderlik yapan ve her vakit yapıcı önerileri ile çalışmanın tamamlanmasında büyük pay sahibi saygı değer hocam Dr.

Öğr. Üyesi Deniz GÜNER’e, tez çalışması süresince desteğini ve anlayışını esirgemeyen eşime, çocuklarıma ve aileme saygılarımı sunar, teşekkür ederim.

Tahir Selçuk ALÇİÇEK Haziran, 2018 Kırklareli

(14)
(15)

İÇİNDEKİLER

BEYAN---iii

ÖZ --- İV ABSTRACT --- V ÖNSÖZ --- Vİ KISALTMALAR --- X GİRİŞ --- 1

Hakkı Tarık Us’un Hayatı ve Eserleri --- 13

Mehmet Asım Us’un Hayatı ve Vakit Gazetesi --- 16

VAKİT GAZETESİ (1 KÂNUNUSANİ 1929- 30 NİSAN 1929) 27 1. Ocak --- 27

2. Şubat --- 108

3. Mart --- 186

4. Nisan --- 272

SONUÇ --- 367

KAYNAKÇA --- 371

DİZİN --- 373

(16)
(17)

KISALTMALAR

çev. : Çeviren der. : Derleyen haz. : Hazırlayan : Milattan önce MS : Milattan sonra

YÖK : Yüksek Öğretim Kurumu

(18)
(19)

GİRİŞ

İletişim, insan ve toplumun var olmasının zorunlu bir koşulu olduğu için ilk insanla birlikte başlamıştır. İnsanın fiziksel, psikolojik ve toplumsal varlığını sürdürmesini sağlamıştır. Kitle iletişim araçları, özelikle gazeteler ülkenin kültürel, ekonomik ve siyasal hayatıyla ilgili önemli toplumsal verileri barındırır.1

İnsanlar arası ilk iletişimi sağlayan aracın ne olduğu sorusunun bilimsel olarak yanıtlanması imkânsızdır. Ancak prehistorik atalarımızın, dünyaya fiziksel olarak uyum sağlamaları için kendilerine yardımcı olacak ağaç, kemik ve taştan araçlar yaptıkları biliyoruz. Büyük ihtimalle aynı süreçte

“düşünce araçları” da yapmış olmalıdırlar. Belki de bu türdeki ilk aygıt, yakınlarındaki bir geyik sürüsünün sayısını belirten basit bir çentikli çubuk veya belirli bir arazi parçasının önemini göstermek için düzenlenmiş bazı taşlar, kök veya kütüklerdir. İnsanlık kendi iletişim alanını iletişim araçlarını yaratarak genişletmiştir.2 Başlangıçta ağızdan öğrenilen ve ağızdan ağıza yayılan haber, zamanla yazılı hale dönüşmüştür.3 Günümüzde haber denildiğinde genellikle ilk akla gelen televizyon ya da gazetedir. Geçmiş dönemlerde ise bu iş en ciddi manada gazeteler aracılığı ile yapılırdı.

Gazete, köken olarak İtalyanca bir kelime olup, “gazzetta” kökeninden gelir. Politika, ekonomi, kültür ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için yorumlu veya yorumsuz, her gün veya belirli zaman aralıklarıyla

1 İrfan Erdoğan, Türkiye'de Gazetecilik ve Bilim İletişimi Yapısal Özellikler Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Ankara: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, Kırkıncı Yıl Kitaplığı, 2007, s. 9 ve 12.

2 David Crowley ve Paul Heyer, İletişim Tarihi Teknoloji, Kültür, Toplum çev. Berkay Ersöz, Ankara: Siyasal Kitapevi, 2014, s. 18.

3 Ercan Haytoğlu, Denizli Basın Tarihi (1909-2009), Ankara: Sistem Ofset Basım Yayın 2010, s.1.

(20)

çıkarılan yayın demektir.4Haber ve düşünce konularını daha dar işleyen süreli yayınlara "gazete", gazetelerin içeriğinde yer alan haber ve düşünce konularını daha geniş işleyen ve uzun aralıklar ile yayınlanan çalışmalara ise

"dergi" (mecmua) denilmiştir. Kurum ve kuruluşların kendi bünyelerinde yapılanları tanıtmak amacıyla belli aralıklarla yayınladıkları çalışmalara ise

"bülten" denilmiştir.5 İnsan, tarih boyunca sürekli haber almaya çalıştığı için tarih içerisinde haber ulaştırma hizmeti sürekli gelişmiştir.6

Haberlerin toplanmasında ve yayılmasında önemli rol oynayan kişilere

"gazeteci" veya basın mensubu, gazeteciliğin kurumsallaşmış haline "basın"

(matbuat) denilmiştir. Basın; belirli sürelerle yayınlanan gazete, dergi ve bültenlerin tümünün ortak adıdır.

İlk gazetenin nerede ve ne zaman yayınlandığı belli değildir. Konu ile ilgili farklı ama birbirine yakın görüşler dile getirilmektedir. Bir taraftan ilk gazetenin MÖ 2800'de Sümerler, daha sonra MÖ 1500'lerde Mısır'da pişmiş topraktan kil tabletler olarak çıkarıldığı bilgisi verilirken, diğer taraftan MS 2. yüzyılda Çin'de kullanılan matbaanın, daha sonra Kore, Uygur ve Japonlar tarafından kullanıldığına işaret edilerek, gazetenin ilk öncüsünün Çin'de T'ang hanedanı (618-906) olduğuna ve devlet memurlarının yönetimin emirlerinden haberdar kılınmaları için çoğaltılan "Haber Yaprakları" ile gazetenin başladığı bilgisi verilmiştir7. Ayrıca kâğıdın MS 1. yüzyıl gibi çok eski bir tarihte Çin’de icat edildiği, 8 ancak kâğıt üzerine ilk baskının ise 9.

asırda Doğu Türkistan’da Çin sınırındaki Gansu bölgesinde yaşayan Uygur Türkleri tarafından gerçekleştiği düşünülmektedir. İlk kitap “Bulak” tarzında

4 Türk Dil Kurumu, “Gazete”,

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5ad8772 49b4f76.19937628 (Erişim:05.04.2018).

5 Haytoğlu, Denizli, s.1.

6 Crowley ve Heyer, İletişim Tarihi, s. 22.

7 Haytoğlu, Denizli, s. 2.

8 Crowley ve Heyer, İletişim Tarihi, s.128.

(21)

hareketli harflerle burada kurulmuş olan matbaada basılmıştır.9

Batı Avrupa kültürünün kaynağını oluşturan Yunan ve Roma uygarlığı incelendiğinde kitapçılık sanatının bu kültürlerin öğesi durumunda bulunduğu görülür. Bu çağların en önemli fikir yapıtları arasında bulunan

"Homer'in Destanları", "Sofokles'in Dramları", "Safo'nun Şiirleri", "Platon'un Yazıları" ve "Çiçero'nun Söylevleri" çoğaltılarak dağıtılabilmiştir. Bu dönemde çoğaltma için el yazısından yararlanıldığı ve çoğunlukla esirlerden oluşan yazıcıların kendilerine aynı anda dikte ettirilen bir eserin bin kadar nüshasını meydana getirebildikleri söylenmektedir. Yine bu dönemde Sezar'ın emri ile ilk devlet kütüphanesinin kurulduğu ve Acta Senatus, Acta Publica ve Acta Urbis adlarında resmi gazeteye benzeyen bültenlerin yayınlandığı bilinmektedir. Bundan başka, aynı dönemde önemli olayları halka duyurabilmek için Acta Diurna adı verilen duvar ilanlarından yararlanıldığı, bu ilanların yüzlerce yazıcı tarafından çoğaltılarak bütün imparatorluğa dağıtıldığı tarihçiler tarafından saptanmıştır10.

1200’lerde, el yazmaları iletişim döneminde, büyük ticarî kuruluşların merkez ve şubeleri arasında; malların fiyatları, gemilerin limanlara geliş gidiş saatleri ve tarihleri, Avrupa’nın önemli saraylarında olan bitenler hakkında haberler, Avrupa kentlerinde meydana gelen olağanüstü durum ve olaylara ilişkin bilgileri içeren “haber kâğıtları” veya “haber mektupları” olarak adlandırılan derlenmiş yazılı iletileri dolaşmaya başlamıştır. 11

Ancak bu haber kâğıtları tam anlamıyla günümüz gazeteciliğini karşılamamaktadır. Bu haber kâğıtları sonuç itibariyle günümüz insanın habere ulaşma istediğinin dönem içindeki ortaya çıkışıdır. Ticaret çevrelerinden haber bekleyen tüccarlar, Türk akınlarının nerelere ulaştığını

9 Turgut Er, Türkiye’de Sansür (1938-1945), Ankara: Berikan Yayınevi, 2014, s. 21.

10 Kayıhan İçel ve Yener Ünver, Kitle Haberleşme Hukuku Basın Radyo-Televizyon, Sinema- Video İnternet, İstanbul: Beta Basım, 2009, s. 107.

11 Belkıs Ulusoy Nalcıoğlu, Osmanlı’da Muhalif Basının Doğuşu 1828-1878, İstanbul:

Yeditepe Yayınevi, 2013, s. 20.

(22)

merak edenler, sanat ve dinî akımlarda ne gibi değişiklikler olduğunu öğrenmek isteyenlerin, gerekse fen ve teknik alanlarda birbiri ardına yaşanan gelişmelere dair haber alma gereksinimi duyan kimseler, ihtiyaçlarını karşılamak için bu yazılı iletişim araçlarına başvurmuşlardır. Haber kâğıtları kendi içerisinde dolaylıda olsa kendi sektörünü yaratmıştır. Bu haber mektuplarının basıcısı, dağıtıcısı ve habercileri oluşmaya başlamıştır. 12

Tabii bu yazılanlar tek tek yapraklar halinde hazırlanıyor ve günümüz ilanlarının haber nitelikli olanları gibi oluyordu. Bu haber kâğıtları zamanla toplum ihtiyaçlarını karşılamamaya başlar bir hale geldi.

Tek yaprak alışkanlığı zaman içerisinde terk edilerek daha kapsamlı yayınlar hazırlamaya başlandı ve en nihayetinde bu basılı haber mektuplarının gelişimi sonucu 17. yüzyılda bugünkü anlamıyla bildiğimiz

“gazete” ortaya çıktı.13

Dönemsel ve düzenli basının doğuşu hakkında ise değişik bilgiler bulunmakla beraber, Almanya'da Kölnlü yazar Michael von Aitzing'in 16.yüzyılın sonunda dönemsel yayın faaliyetinde bulunduğu bilinmekte ve ilk dönemsel yayınların Almanya'da başladığı saptanabilmektedir. Aitzing'in bu girişiminden sonra 1600-1620 yılları arasında Augsburg, Köln, Strassburg, Frankfurt, Nürnberg, Hamburg, Münih ve Viyana kentlerinde ilk gazeteler yayınlanmaya başlamış ve bu gazetelerle kamuyu ilgilendiren olaylar düzenli bir biçimde kitlelere duyurulmuştur. 1609 yılında Augsburg’da yayımlanan

"Der Aviso" ve aynı yıl Strasburg’da yayımlanan "Die Strassburger Relation"

gazeteleri düzenli gazeteciliğin en önemli öncülerindendir. Bunun içindir ki, 1609 yılı, Avrupa gazeteciliğinin doğum yılı olarak kabul edilmektedir.

19.yüzyılda ise büyük tirajlı gazeteler basın yaşamına girmişlerdir. Bu tür gazeteciliğin doğuşunda başta düşünce ve basın özgürlüğündeki gelişmeler

12 Belkıs Ulusoy Nalcıoğlu, Muhalif, s. 22.

13 Deniz Güner, Sansür ve İktidar Cumhuriyet Dönemi Tehdit Algıları, İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2015. s.19.

(23)

olmak üzere, matbaa tekniğinin ilerlemesi ve gazetelerin parasal kaynaklarının özellikle ilan gelirleri ile beslenmesi olayları etken olmuştur.14

Bu dönemde aynı hızda bir gelişme kaydedemese de Osmanlı İmparatorluğu içinde çeşitli koşullarda ön hazırlıkları tamamlanan ve kendini göstermeye başlayan matbuat gelişmeleri mevcuttu. Devlet tarafından İbrahim Müteferrika öncülüğünde 1727’de kurulan matbaadan çok önceleri Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerin elinde matbaanın bulunduğu bilinmektedir. Ancak bunun çok öncesinde Osmanlı’da matbaacılık faaliyetleri önce Museviler arasından da sırasıyla Ermeni ve Rumlar tarafından yapılmıştır. Kesin olmamakla birlikte İspanya’dan Türkiye’ye gelen Museviler yanlarında matbaayı getirmişler ve 1493-1494 yıllarında ilk matbaayı kurmuşlardır.15

Sultan III. Ahmet, Saray’a yakın olan bazı çevrelerin baskısı sonucu dini yayınlar dışında, 5 Temmuz 1727 tarihinde, matbaa baskısı yayıncılığına imkân veren bir ferman yayınlamıştı. Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika’nın devletin maddi ve manevi desteği ile (özellikle Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa) kurdukları matbaa, 16 Aralık 1727 yılında Vankulu Lügati’ni dizmeye başladılar. Kitabın baskısı ise Fransa’dan ithal edilen kâğıda ancak 31 Ocak 1729 tarihinde yapıldı.16 İbrahim Müteferrika ve İbrahim Sait Efendi tarafından kurulan bu matbaada önce 18 basma yapılmış, ardından 6 kitap daha basılmış ve matbaanın çalışamaz hale gelmesi üzerine Halıcıoğlu'ndaki Mühendishanede 1802'de yeni bir basımevi açılmıştır. Bu tarihten sonra da yavaş yavaş basımevleri çoğalmaya başlamıştır.17

14 İçel ve Ünver, Kitle Haberleşme, s. 108.

15 Deniz Güner, Sansür s. 24.

16 Turgut Er, Türkiye’de Sansür, s. 25.

17 M. Türker Acaroğlu, “Yayın Hayatımızdaki Gelişmeler” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, C.15, S.2 (1966), s.92 ve 93.

(24)

Türk gazetecilik tarihi, Osmanlı Devletiyle başlamakta ve günümüz kavramsal çerçevesini kullanırsak başlangıçta “yerel basın” şeklinde ortaya çıkmaktadır.18

Osmanlı Devleti'nde gazetecilik faaliyetleri 18. yüzyılın sonunda başlamış ve öncelikle yabancı dilde olmuş daha sonra bunu Türkçe basın izlemiştir.19

Osmanlı'nın ilk resmi gazetesi Takvim-i Vakayi'nin 1831 yılında yayımlanmasından önce Osmanlı'da yabancılar tarafından özellikle Fransızlar tarafından ilk gazete örnekleri çıkmıştır. İstanbul'daki Fransız Büyükelçiliği, 1796 yıllarından itibaren Fransız kolonisine ve Fransızca bilen diğer kesimlere dağıtılmak üzere Fransızca gazeteleri çıkartmışlardır. İlki 1795'te İstanbul'da Fransız Elçiliği'nin çıkardığı Bulletin Des Nouvelles (Haber Bülteni), diğerleri ise 1796'da Gazete Française de Constantinople (İstanbul Fransız Gazetesi) ve 1797'deki Mercure Oriental (Doğu Merkür'ü) adıyla yayımlanan Fransızca gazeteleri, gerçek anlamda Osmanlı gazeteleri sayılmazlar. Bu gazeteler oldukça çabuk da kapanmışlardır. Bu gazetelerin arkasından, şu gazeteler çıkmıştır. 1824'te Symrneen (İzmirli), aynı yıl Spectatuer Oriental (Doğu Seyircisi) ve 1828'de de Courrier de Smyrne (İzmir Postası) yayımlanmıştır. Bütün bu gazeteler, Fransız okuyuculara özgüdürler ve dönemin Osmanlı dünyası hakkında kısmi bilgiler vermekteydiler.20

İlk Türkçe gazete olarak Anadolu'nun uzağında Mısır'da Mehmet Ali Paşa gazete çıkartmıştır. Bu gazete; 02.12.1828'de yayına başlayan Vekâyî-i Mısriye'dir. Kahire'de yayına başlayan bu gazete yarı Türkçe yarı Arapça

18 Hediyetullah Aydeniz,” Tarihsel ve Literal Açıdan Yerel Gazetecilik” Türkiye’de Yerel Basın, der. Suat Sezgin, İstanbul: Doğan Ofset Yayıncılık, 2007, s.10.

19 Belkıs Ulusoy Nalcıoğlu, Muhalif, s.43.

20 Kenan Demir, “Osmanlı’da Basının Doğuşu ve Gazeteler”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 5, (2014), s: 60 ve 61.

(25)

olarak hazırlanmıştır.21

Gazetede haberler sayfanın sol sütunu Türkçe sağ sütunu Arapça olarak verilmekteydi. Vakayi-i Mısriyye'de resmi dili Türkçeydi. Arapça metinleri çoğunlukla daha kısa bazen de gazetenin yarısını oluşturmuştur. Mehmet Ali Paşa gene politikalarını Avrupa'ya anlatmak için 1833 yılında Vakayi-i Mısriyye'nin Fransızcası olan "Moniteur Egyptien" i yayımlatmıştır. Mehmet Ali Paşa'nın çıkardığı diğer gazete Girid’i ele geçirmesiyle orada 1830'da çıkardığı Vakayi-i Giridiye gazetesidir. Bu gazetede Türkçe'nin yanında Yunanca dilinden de haberlere eşit oranda yer verilmiştir.22

Padişah II. Mahmut’un emriyle tamamı Türkçe olarak çıkartılan ilk gazete ise 01.11.1831'de yayına başlayan Takvim-i Vakayi’dir.23 Osmanlı Devleti'nin haftalık olarak çıkarttığı bu gazete yalnızca İstanbul ve çevresindekilerin kendi arzularıyla alıp okuyacağı bir gazete olarak kalmamıştır. Başkentteki üst kademe memurlar, ordu içerisindeki komutanlar, ilmiye ricali, taşrada devleti temsil eden yüksek düzey memurlar ve halkın ileri gelenleri gazeteye mecburi abone olarak kaydedilmiştir.24

1840 yılında artık yarı resmi gazete olan Ceride-i Havadis çıkmaya başlayınca belki de gazetecilik tarihinin olağan yapısı olan kontrol mekanizması kendiliğinden gelişmeye başladı denilebilir.

Osmanlı dönemine baktığımızda, devlet eliyle çıkarılan resmî gazete Takvim-i Vakayi ve vilayet gazeteleri, özgürce düşüncelerin dillendirildiği bir platform olmak şöyle dursun, devletin bir örgütlenme ve propaganda aracı olarak, modern anlamda gazete bile değildirler. İlk özel girişim gazetesi olan Ceride-i Havadis bile bu anlamda, bazı basın tarihçileri tarafından, modern anlamda bir gazete olarak görülmemekte ve gazetenin başlangıcı, çoğunun

21 Belkıs Ulusoy Nalcıoğlu, Muhalif, s.43.

22 Demir, “Osmanlı’da”, s. 60 ve 61.

23 Belkıs Ulusoy Nalcıoğlu, Muhalif, s.47.

24 Deniz Güner, Sansür s. 28.

(26)

gözünde Tasvir-i Efkâr’dır.25

Vilayet gazeteleri ile birçok yer ilk kez gazeteyle tanışmıştır. Osmanlı Devleti vilayet gazeteleri ile merkezin görüşlerini halka duyurarak kamuoyu oluşturmayı amaçlamıştır. Bu nedenle bu gazeteler merkezin görüşleri dışında muhalif görüşlere yer vermemişlerdir.26

15 Şubat 1857'de doğrudan basınla ilgisi olmayan "Matbaalar Nizamnamesi" yürürlüğe sokulmuştur. 1858'de Fransız Ceza Kanunu'ndan alınan maddelerin basın ile ilgili kısımları Osmanlı Ceza Kanunu'na uydurulurken, erken bir zamanda basın suçları tanımlamasına gidilerek kişiler hakkında hapis ve para cezası ile gazeteler hakkında kapatma cezaları verilebilecek bir düzenleme yapılmıştır.

II. Abdülhamit'in yürürlüğe koyduğu Kanun-u Esasi çok geçmeden 1877- 1878 Osmanlı Rus Savaşı yenilgisi sonucu oluşan ortam gerekçe gösterilerek yürürlükten kaldırılmış ve sansür uygulamalarıyla ün kazanmış bir dönem başlamıştır. Kanun-u Esasi'nin basın ile ilgili maddesi "Basın kanun dairesinde serbesttir" hükmünü içermiş olsa da, basın ve yayın faaliyetleri sıkı bir denetim altında olmuştur.27 Bu dönemde, Padişah, çok sıkı bir basın politikası sürdürmek amacıyla Sıkıyönetim Nizamnamesine koydurduğu gazeteleri kapatma yetkisi ile ilk sansür uygulamalarına başlamıştır. İstibdat Devri’nde II. Abdülhamit, Telif ve Tercüme Cemiyeti Matbaalar İdaresi ile birleştirilerek “Encümen-i Teftiş ve Muayene Kurulu” kurulmuştur. Ayrıca 1888 yılında yeni bir Matbaalar Kanunu hazırlanmış ve bu kanun daha sonra

25 Ünsal Çığ, “19. Yüzyılda Osmanlıda Gazetecilik Hareketleri: Takvim-i Vekayi’den Vilayet ve Özel Girişim Gazetelerine”, Türkiye’de Yerel Basın, der. Suat Sezgin, İstanbul:

Doğan Ofset Yayıncılık, 2007, s.74.

26 Müjgan Uyanık, Kütahya Basın Tarihi (1923-1980) (Yüksek Lisans Tezi), Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya 2013, YÖK: Ulusal Tez Merkezi ( Tez No.349161), s.11.

27 Deniz Güner, Sansür, s. 33.

(27)

Matbaalar Nizamnamesi şekline getirilerek daha da sıkı tedbirler alınmıştır.28 Bu dönem Türk basın hayatı için bir duraklama dönemi olarak adlandırılabilir. Yayınlar devam etse de, tam anlamıyla özgür bir basının olmayışı gelişimin önünde duran bir set şeklindedir. 24 Temmuz 1908 II.

Meşrutiyet’in ilanından sonraki dört ay içerisinde Osmanlı İmparatorluğu’nda yirmi dilde bine yakın gazete ve dergi yayımlanmıştır.29

Sayılardan da anlaşılacağı üzere II. Meşrutiyet sonrası ortaya çıkan hürriyet ortamı basın üzerinde de etkisini göstermiştir. Basın yayın hayatında tekrardan bir canlanma ortamı olmuştur. I. Dünya Savaşı’nın başlaması ve Osmanlı Devleti’nin aleyhine dönmesi ile beraber basın hayatı için yeni bir dönüm noktası oluşmaya başladı. 9 Şubat 1919'da kabul edilen "Sansür Kararnamesi" ile sıkıyönetim bölgelerindeki basına bir takım kısıtlamalar getirilmiştir. Yedi maddelik kararnamenin birinci ve ikinci maddesine göre, her nevi evrak ve basının askeri ya da mülki sansür heyetinden geçmeden basımı ve yayımı yasaklanmakta; aksine hareket edilmesi durumunda yayınların toplatılacağı, basanların da cezalandırılacağı hükme bağlanmaktaydı. Kararnamenin üçüncü maddesinde, sansür heyetinin yazı ve makaleleri çıkarma kararına uymayanların, yayınlarını sansür kuruluna göstermeden basanların yayınlarının geçici bir süre, tekrarı halinde süresiz olarak kapatılacağı ve "depozit akçesinin zapt edileceği" kaydedilmekteydi.

Kararname, belirtilen hususların aksine davrananların mahkemesinin sıkıyönetim askeri mahkemesinde yapılacağını da hüküm altına almaktadır.30

I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmamız ve imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında Türk basını artık tam bir buhran dönemine girdiğini söylemek gerekir. Hem basın üzerinde işgal devletlerinin baskısı hem de

28 Murat Ardıç, Matbuat-ı Ecnebiye Müdüriyeti (Yüksek Lisans Tezi), Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2009, YÖK: Ulusal Tez Merkezi ( Tez No.249682), s.18

29 Deniz Güner, Sansür, s.24.

30 Atilla Girgin, Türkiye’de Yerel Basın, İstanbul: Der Yayınları, 2009s. 84.

(28)

ülkenin içine düştüğü derin fikir ayrılıkları basın üzerinde farklı bir baskıya sebep olmaya başlamıştır. Sultan VI. Mehmet Vahdettin'in imzasıyla yayınlanan 5 Ağustos 1920 tarihli başka bir kararnameyle sansürün şiddeti daha da artırılınca İstanbul basını etkisini iyice yitirmiştir. 31

Milli Mücadele başlatılırken Osmanlı basınının iki cepheye ayrıldığı görülmektedir: Bir yanda özgürlük ve bağımsızlıktan taraf olarak milli mücadeleye destek verenler; öte yanda İstanbul merkezli, Padişah ve saray yanlısı, milli mücadeleye destek verenleri ve katılanları vatan hainliğiyle suçlayanlar. Bu iki ana grup arasında gidip gelen ve ne olursa olsun, İslam'ı savunan bir grup gazete de vardır. 32

İstanbul’da, Ali Kemal’in “Peyam-ı Sabah”ı, Refii Cevat Ulunay’ın

“Alemdar”ı, İngiliz Muhipleri Cemiyeti sözcüsü “İstanbul”u ve İtilafçı eğilimi olan Refik Halit Karay’ın güldürü gazetesi “Ayde”nin dışındaki bütün basın Ankara’yı destekliyordu. Necmettin Sadık Sadak, Falih Rıfkı Atay, Ali Naci Karacan, Kâzım Şinasi Dersan’ın Akşam’ ı, Asım ve Hakkı Tarık Us kardeşlerle Ahmet Emin Yalman’ın Vakit’i, Velit Ebuzziya’nın Tasvir’i, başyazılarının Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Falih Rıfkı Atay’ın yazdıkları İkdam, Sedat Simavi’nin dergisi Güleryüz bunlar arasında sayılabilir. Bunlar hem azınlıkların artık tamamen maskelerini açıp Türk’ü yok etme planlarını açıklayan yanlarıyla, hem de İttihatçı psikozuna tutulmuş Türkçe basınla mücadele halindeydiler. Türk gazeteciler arasında dayanışmayı arttırma çabalarında da bulundular ve Matbuat Cemiyeti’ni de güçlendirdiler. 33

Bu sırada Ankara Hükümeti, 6 Mayıs 1920 tarihli İcra Vekilleri Heyeti kararıyla, İstanbul ile her türlü haberleşmeye sansür koymuştu. Bu karar, İstanbul'dan gelecek resmi evrak ile süreli yayınların derhal geri

31 Atilla Girgin, Yerel Basın, s.84.

32 Atilla Girgin, Yerel Basın, s. 89-90.

33 Osman Koloğlu, Osmanlı’dan 21 Yüzyıla Basın Tarihi, İstanbul: Pozitif Yayınları, 2013.

s. 116.

(29)

gönderilmesini öngörmekteydi. Nitekim bu kararın uygulanması için, 26 il ve ilçe sansür merkezleri oluşturulmuştu.34 İstanbul basını böyle bir ortamda faaliyetlerini sürdürürken, İstanbul ve Anadolu'da ülkenin içinde bulunduğu durumdan nasıl kurtarılacağı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmeye başlanmıştı.35

Millî Bağımsızlık Savaşı boyunca, Anadolu'daki tüm basını bağımsız ve millî bir basın olarak görmek ve kabul etmek olanaksızdır. Bu yıllarda sansür, Yunan işgalinde olan yerlerde Yunanlı komutanların ve İstanbul'un işgalinden itibaren İtilaf Devletleri'nin baskı ve istekleri Anadolu basınına büyük zarar vermişti. İstanbul basını ise işgalden önce Padişahın, 20 Mart 1920'de İstanbul'un işgalinden sonra ise hem Padişahın, hem de işgal kuvvetlerinin baskısı ve sansürü altında bulunduğu için bağımsız değildi. Bu yüzden İstanbul gazetelerinin pek çok sayfası boş olarak yayınlanmaktaydı.

Mütareke yıllarında İstanbul'da çeşitli eğilimlerde gazeteler çıktığı gibi Milli Mücadele'yi destekleyen gazeteler de çıkmaktaydı.36

Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin ardından, İttihatçı önderlerin yurt dışına gitmek zorunda kalmaları, Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın iktidarı elde etmesiyle sonuçlanmıştı. Bunun üzerine, İtilafçılar kendilerini destekleyen Ali Kemal'in "Peyam-ı Sabah"ını, Refii Cevat Ulunay'ın "Alemdar"ını ve İngiliz Muhipler Cemiyeti sözcüsü "İstanbul"u ön plana çıkarmışlardır.

İtilafçı eğilimli Refik Halit Karay da ünlü güldürü gazetesi "Aydede"yi yayımladığında aynı gruba katılmıştır. 37

Ahmet Emin Yalman ile Asım Us, 1917 Ekim’inde "Vakit" i yayımlamışlardır. 1918 yılında Yunus Nadi Abalıoğlu "Yeni Gün" ü, Necmettin Sadık Sadak, Falih Rıfkı Atay, Ali Naci Karacan ve Kâzım Şinasi

34 Atilla Girgin, Yerel Basın, s. 89.

35 Müjgan Uyanık, Kütahya Basın, s. 14.

36 Müjgan Uyanık, Kütahya Basın, s. 14.

37 Atilla Girgin, Yerel Basın, s. 90.

(30)

Dersan da "Akşam" ı yayımlamaya başlamışlardır. 1919'da Celal Nuri İleri ve Suphi Nuri İleri kardeşler "İleri" gazetesini yayın hayatına sokmuşlardır.

Ahmet Cevdet'in çıkardığı "İkdam" ın başyazarlık görevlerini önce Yakup Kadri Karaosmanoğlu sonra da Falih Rıfkı Atay üstlenmişlerdir.

Sedat Simavi "Güleryüz" ü, Zekeriya ve Sabiha Sertel "Büyük Mecmua"

yı yayıma başlamışlardır. Tanin'de Hüseyin Cahit Yalçın, Tasvir-i Efkar’da Velit Ebüzziya yazılarını sürdürürken, Ahmet Şükrü Esmer, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Ruşen Eşref Ünaydın, Hakkı Tarık Us, Peyami Safa, Ethem İzzet Benice gibi genç yazarlar varlıklarını duyurmaya başlamışlardır. Millî Kurtuluş Savaşı başlayınca, Ankara'ya geçerek bu davaya destek verenlerin bir bölümü de yine bu genç gazeteciler olmuşlardır.38

Belirtmek gerekir ki bu gazetelerin birçoğu (başta Vakit ve Tasvir) Ankara’ya, silâh, adam ve haber kaçırma işlerinde de fiilen rol aldılar. Kuvay- ı Milliye’nin zaferleri, İstanbul’daki işgal sansürüne rağmen halka sürekli yansıtıldı. Öyle bir durum belirdi ki, Türk milliyetçiliği hem Anadolu hem de İstanbul basını aracılığıyla topluma tamamen hâkim oldu.39

İstanbul basını ancak 1921 yılında Anadolu’da kazanılan zaferler sonrasında rahat bir nefes almıştır. Ortadan kalkan muhalif basının yerine İstanbul’da Vakit ve Akşam’a ek olarak Yunus Nadi’nin Cumhuriyet’i (8 Mayıs 1924) ve Mahmut Soydan’ın Milliyet’i eklenerek iktidar partisi boşluğunu doldurmuş oldu. 1945 sonunda çok partili düzene geçinceye kadar basın sürekli olarak CHP’nin sıkı kontrolü altında tutulmuştur.40

38 Atilla Girgin, Yerel Basın, s. 90.

39 Osman Koloğlu, Basın Tarihi, s.116.

40 Osman Koloğlu, Basın Tarihi, s.116-118.

(31)

Hakkı Tarık Us’un Hayatı ve Eserleri

Gazeteci, yazar Hakkı Tarık Us Manisa’nın Gördes ilçesinde 1889 yılında dünyaya geldi.41 Babası Hacı Hasan Hulûsi, annesi Sıdıka Hanım'dır.

Ailenin Mehmet Asım ve Hasan Rasim'den sonra üçüncü çocuğudur. Asıl adı İsmail Hakkı olup ilk ve orta öğrenimini Gördes'te tamamladı. 1906 yılında burada belediye sandık eminliği ve Evkâf Komisyonu kâtipliğine başladı.42

Gördes'e kaymakam olarak gelen Şair Eşref şiirlerini beğenerek bunları İzmir ve İstanbul’da bulunan gazetelere gönderdi. Böylece Hakkı Tarık Us’un basın hayatı başlamış oldu. İstanbul'da bulunan ağabeyi Mehmet Asım’ın yanına gidip Darülfünun Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu.Bu yıllarda kitap ve basın dünyası ile ilişkileri daha da arttı. Çarşıkapı'da oturduğu için Beyazıt kitapçıları, hakkâklar ve Kapalı Çarşı içindeki sahafları sık sık ziyaret ediyordu. Ağabeyinin yardımıyla Tanin'de çalışmaya başladı. Bu gazetede tecrübe kazanması üzerine Tercümân-ı Hakîkat'e ve oradan Tasvîr-i Efkâr'a geçti. Burada yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1911 yılında Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. İttihat ve Terakkî Fırkası'na olan yakınlığından dolayı Hakîkat gazetesinin yönetimi için Eskişehir'e gönderildi. Bir yıl Eskişehir'de çalıştıktan sonra İstanbul'a döndü.43

Ağabeyi Mehmet Asım hastalanarak tedavi için İsviçre'ye gidince onun Darülmuallim’deki derslerini üstlendi.1914’te İstanbul Sultanisinde (İstanbul Lisesi) başladığı öğretmenliği aralıksız on yıl sürdü. Bu görevinin yanında bir yıl İstanbul Mercan Lisesi ve üç yıl Galatasaray Lisesi'nde öğretmenlik yaptı.

1919'da Osmanlı Matbuat Cemiyeti'ne üye oldu. Hakkı Tarık Us gazetecilerin bir çatı altında toplanıp birleşmeleri için çok uğraştı. 1921'de

41 İhsan Işık, Yazarlar Sözlüğü, İstanbul: Risale Yayınları, 1990, s.442.

42 Selahattin Öztürk ve Abrurrahman M. Hacıismailoğlu, “US, Hakkı Tarık”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C.42, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Vakıf Yayınları İşletmesi, 2012, s. 188-189.

43 Öztürk ve Hacıismailoğlu, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, s. 188-189.

(32)

cemiyetin genel sekreterliğine getirildi.44 1923’te yapılan kongrede Halit Ziya Uşaklıgil’in başkan olduğu yönetim kuruluna üye seçildi. Sonrasında 1926’da yapılan ve isim değişikliği ile adı Türk Matbuat Cemiyeti olarak değiştirilen derneğin başkanlığına seçildi.45

İşgal yıllarında kurtuluş mücadelesini destekleyen cemiyetlerde çalıştı.

Vakit'te Millî Mücadele'ye dair yazılar yazdı. Müdafaa-i Millîye grubunun Anadolu ile haberleşmelerinde aktif görev alarak büyük hizmetlerde bulundu.

Bu çalışmaların karşılığında kendisine İstiklâl Madalyası verildi. İzmir Vilâyet Umumi Meclisi'ne Gördes'ten üye seçilen Hakkı Tarık Us, Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte milletvekili oldu. 1923-1936 yılları arasında dört dönem Giresun milletvekilliği yaptı. 1943'te "Yazı Hayatında Elli Yılını Dolduranlar Jübilesini, 1944'te "Ahmet Midhat Efendi Jübilesi"ni düzenledi.46

Tek parti iktidarı döneminde milletvekilliği yapmasına rağmen birçok konuda itirazlarda ve cesur karşı çıkışlarda bulunması dolayısıyla kendisine

"mûteriz" lakabı takıldı. Yine bu dönemde tartışılan Basın Kanunu'na red oyu veren tek milletvekilidir. Yalnız yaşayan Hakkı Tarık, kazancının büyük kısmını bir kütüphane kurmak amacıyla eski kitap, gazete ve dergi satın almak için harcadı. Özellikle Basma, Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu (1934) hazırlanmadan önce çıkmış gazete, dergi ve kitapların hemen hepsini toplayarak bunları Vakit Yurdu binasında kurduğu kütüphanesinde araştırmacıların istifadesine sundu. Sahaflar Çarşısı’nda 1949’da çıkan yangından sonra çarşının yeniden kurulmasına büyük emek verdi. Buradaki esnafın kitap ve ilgili malzeme dışında bir şey satmasının önüne geçilmesini sağladı.

44 İhsan Işık, Yazarlar Sözlüğü, s.442

45 Enver Benhan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi Her Yönüyle Basın, Ankara: Güven Matbaası, 1971, s.281-282.

46 Öztürk ve Hacıismailoğlu, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, s. 188-189.

(33)

Türk Dil Kurumu (1951-1952) başkanlığı görevinde bulundu. Muallimler Cemiyeti ve Türk Basın Birliği başkanlıklarında bulundu.47 Ayrıca Yeşilay ve Türk Maarif Cemiyeti (Türk Eğitim Derneği) kuruluşunda, Türk Ocağı başta olmak üzere Çocuk Esirgeme Kurumu ve daha birçok hayır kuruluşunun idare heyetlerinde yer aldı.

Dostlarına vefası ve yayın hayatına katkılarıyla tanınan Hakkı Tarık Us 21 Ekim 1956 tarihinde vefat etti ve 23 Ekim'de Beyazıt Camii'nde kılınan öğle namazından sonra yapılan törenlerin ardından Merkezefendi Kabristanı'nda annesinin yanında defnedildi.

Hakkı Tarık Us, vasiyetinde kitapları için Cemal Nadir sokağında bir kütüphane binası yapılmasını, bu arada kitaplarının Vakit Matbaası üzerindeki ahşap binadan kaldırılarak daha iyi bir yere konulmasını istemiştir.

Kütüphaneyle ilgili bütün ayrıntıları yirmi iki madde halinde vasiyetine ekleyen Us'un bu isteği, vefatının dokuzuncu yılında 21 Ekim 1965'te kitaplarının Beyazıt Camii Külliyesi'nin Sıbyan Mektebi'ne taşınmasıyla geçici olarak yerine getirilmiştir. Onun kütüphane için kurduğu tesis ilgisizlikten dolayı vakıf özelliklerini kaybedince 1995'te kapatılmış, koleksiyonlar 2003 yılında Kültür Bakanlığı'na devredilerek Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne taşınmış, daha sonra süreli yayınların bir kataloğu yayımlanmıştır. Hakkı Tarık Us’un yayınlanmış eserleri şunlardır:

1. Meclis-i Meb'ûsan 1293/1877 Zabıt Ceridesi (der. Hakkı Tarık Us, I-II, İstanbul 1939-1954),

2. 50 Yıl [Elli Yıl] (İstanbul 1943), C.H.P. Kurultay Üyelerine Bu Toplantıda Düşen Büyük Vazifeler (İstanbul 1947),

3. Ahmed Mithat Efendi ile Şair Fıtnat Hanım (İstanbul 1948), 4. Bir Jübilenin întibâları Ahmed Midhat'ı Anıyoruz (İstanbul 1955),

47 İhsan Işık, Yazarlar Sözlüğü, s.442.

(34)

5. İstanbul Fethi'nin 500. Yıldönümünde Fatih İstanbul’u Yalnız Fethetmekle Kalmadı: Fetih Olmasaydı İstanbul’u Belki Devlet Merkezi de Yapamayacaktık (İstanbul 1953).48

Mehmet Asım Us’un Hayatı ve Vakit Gazetesi

1884 yılında Manisa Gördes’te doğdu. Gördes kazası esnaflarından saatçilikle geçimini sağlayan Hacı Hasan Hulusi Efendi’nin ile Sıdıka Hanım’ın oğludur. Kendisi gibi gazeteci olan ve Türk basın tarihinin önemli isimlerinden Hakkı Tarık Us (1889-1956) ve Hasan Rasim Us (1903-1967) kardeşlerin en büyüğüdür. Gördes ve Beşiktaş askeri rüştiyelerinde orta, Vefa İdadisinde ise lise öğrenimini tamamladı. 9 Temmuz 1907 de Mülkiye’den “ iyi” derece ile mezun oldu. Eylül 1907’de Ziraat Bankası Piyango Kalemi Kâtipliğine atanarak devlet hizmetine girmiş oldu. Burada bir yıl çalıştıktan sonra Eylül 1908’de atandığı İzmir vilayeti maiyet memurluğunda stajını tamamladıktan sonra bir süre Gördes kazası kaymakam vekilliği yaptı. 14 Eylül 1909’da Elmalı Kaymakamlığı’na atandı. Dört yıl kaldığı bu görevden sonra Konya Tetkik Komisyonu’nun kararıyla kadro dışı bırakıldı. Bunun üzerine İstanbul’a giderek gazetecilik mesleğine başladı.49

Hüseyin Cahit Yalçın’ın çıkardığı ve İkinci Meşrutiyet döneminin en önemli basın organlarından olan Tanin'de haftada üç gün "Dereden Tepeden"

başlığı ile mizahi yazılar yazmıştır. Haftada bir kez de, "Karikatür" başlığı altında, o zamanın devlet adamlarından veya tanınmış şahsiyetlerinden biri hakkında yine mizahi yazılar yazmıştır. Bazen, Abdülhak Hamit'in ünlü kahramanlarından esinlenerek yazılarına "Tarık" imzasını atan Asım Us'un böyle bir gazetede "Dereden Tepeden" başlığı altında özel bir sütuna sahip olması gazetecilik âleminde ününün yayılmasını sağlamıştır.50

48 Öztürk ve Hacıismailoğlu, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, s. 188-189.

49 Asım Us, Gördüklerim/Duyduklarım/Duygularım, haz. İsmail Dervişoğlu, İstanbul:

Kitapevi, 2012, s. IX.

50 Şerife Çıtır Bekmezci, Mehmet Asım’ın Vakit Gazetesindeki Millî Mücadele Dönemi

(35)

Aynı zamanda İstanbul Darülmuallimini edebiyat, malumat-ı kanuniye ve ahlak dersleri öğretmenliği görevinde bulundu. Ayrıca ek görev olarak Galatasaray Lisesi’nde Türkçe öğretmenliği yaptı.51

Balkan Harbi’nden evvel İttihat ve Terakki hükümeti çekilmiş ve yerine muhalefeti temsil eden büyük bir kabine kurulmuştu. Balkan Muharebesi’nin felâket ile neticelenmesi üzerine işbaşında olan hükümet İttihat ve Terakki Fırkasının bir hükümet darbesi yapmasından korktu ve bir tedhiş hareketine girdi. Bu sırada Tanin gazetesi neşriyatını tatil etti.

Asım Us, Ekim 1913’te hastalığı nedeniyle gazetecilik mesleğinden ve öğretmenlik görevinden ayrılarak İsviçre Davos sanatoryumuna tedavi amacıyla gitti. Bir senelik tedavi sonrası Nisan 1914’te Avrupa’dan yurda döndü. Mayıs 1914’te Maliye Nezareti kalem-i mahsus müdürlüğü mümeyyizliğine atandı.52 Bu dönemde Tanin ve diğer bazı gazete ve dergilerde yazılar yazdı, okul kitapları (Anadolu Yavrusunun Kitabı ve Ameli Kitabet ve Usul-i Tahrir) yazarak bir miktar sermaye teşekkül ederek Vakit gazetesinin ilk sermayesini oluşturdu. Mayıs 1918 yılında Maliye Nezareti kalem-i mahsus müdürlüğü mümeyyizliği görevinden istifa ederek ayrıldı. O sıralarda Mihran Efendi’nin çıkardığı Sabah gazetesinde başmuharrirlik yapan Ahmet Emin Yalman ile olan dostluğu ve onun gazetesinde yaptığı çalışmaları nedeniyle I. Dünya Savaşı sonuna doğru İstanbul’da birlikte gazete çıkarma kararı alırlar. Ahmet Emin Yalman Sabah gazetesindeki görevinden ayrılarak Asım Us’la beraber 22 Ekim 1917’de Vakit gazetesini kurdu. Vakit gazetesinin ilk sayısı 21 Ekim 1917'de dizilmiş, 22 Ekim de basılıp okurlara sunulmuştur. O sıralarda İstanbul'da çıkan gazeteler, Tasvir, Tanin, Sabah, İkdam, Tercüman’dır. Vakit'te bunların altıncısı olmuştur.53

Yazıları (1919-1921), Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2004,YÖK:

Ulusal Tez Merkezi ( Tez No: Tez, 147575), s.13.

51 Asım Us, Gördüklerim, s. X.

52 Asım Us, Gördüklerim, s. 11.

53 Şerife Çıtır Bekmezci, Mehmet Asım, s. 17.

(36)

Ahmet Emin Yalman ile çıkarmaya karar verdikleri gazetenin adını ilk önceleri “Haber” olarak kararlaştırmalarına rağmen o zamanın Matbuat Müdürü olan Hikmet Bey’in (Nazım Hikmet’in babası) telkinleriyle “Vakit”

isminde karar kılarlar. Cağaloğlu’nda küçük bir matbaada 700 altın liralık sermaye ile işe başlarlar. Bu dönemde eski Maarif Nazırı Şükrü Bey’in vagon suiistimali ile şeker ticareti yaparak bir vurgun yaptığı haberini işlemeleri ve bu kişinin İttihat ve Terakki içinde nüfuz sahibi eski bir nazır olması ve yaptıkları aleyhte haberler Vakit gazetenin kısa zamanda tanınmasına yol açarmıştır.

Vakit gazetesi çıktığı sıralarda I. Dünya Savaşı’nın Türkiye için en acı safhaları oluyordu. Savaşın karışlıklı bir sulh ile çözümlenmesi ümidi bir beklenti haline geldiği dönemlerde İttihat ve Terakki hükümetinin basın üzerinde bir sansür dönemi başlamıştır.54

Gazete kuvvetli bir kadroya sahipti. Yazarları arasında Ahmet Şükrü Esmer, Ali Ekrem Uşaklıgil, Selim Ragıb Emeç, Reşad Nuri, Hakkı Süha, Mehmet Gayyur, Halil Lütfü Dördüncü, Necmettin Sadık ve Kâzım Şinasi gazetenin yazı heyetinde yer almıştır. Bu isimlerden başka Ruşen Eşref'te daha sonra yazı heyetine katılmıştır. Yine Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit, Halide Edip, halka söylemek istedikleri bir şey olduğu zaman daima Vakit sütunlarını tercih etmişlerdir.55

Mondros Mütarekesi'nin imzalanması ve İstanbul’a işgal kuvvetlerinin girişi ile savaş kabinesi olan Talat Paşa hükümeti çekilmiş böylelikle askeri sansür son bulmuştur. Ancak bu zamandan sonra işgal kuvvetleri olan İngiliz, Fransız, İtalyan sansürü başlamıştır. İttihat ve Terakki Fırkası dağılmış, Teceddüt Fırkası olmuştu. Ancak varlığı isimden ibaret kalınca, savaş döneminde kaybolan Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarları her tarafta yeniden canlanmıştı. İttihat ve Terakki Fırkasının yayın organı olan Tanin kapanmıştı.

Velid ve Talha ile araları açık olan Yunus Nadi, Tasvir-i Efkâr

54 Asım Us, Gördüklerim, s.12-13.

55 Şerife Çıtır Bekmezci, Mehmet Asım, s. 18.

(37)

başmuharrirliğinden çekilerek “Yeni Gün” gazetesini çıkarmaya başlamıştı.

Harp içinde sönen siyasî ihtiraslar birdenbire matbuata korkunç bir anarşi durumu getirmişti. İttihatçılık-İtilafçılık kavgaları yenilgiyi unutturacak âdeta vatan endişesi bir kenara bırakılacaktı. 56

Mütarekenin imzalandığı günlerde İstanbul’da İngiliz askerî idaresi ilan edilmesi sonrasında bir kısım İttihatçı, Bekir Ağa Bölüğü’nden alınarak İngiliz polisi tarafından Malta’ya götürülmüştü. İttihat ve Terakkinin harp siyaseti iflas etmişti. Fakat memleketi kurtarmak için millî birliğe ihtiyaç vardı. Mütarekeden sonra iş başına geçen hükûmetler ise sadece ecnebi işgaline dayanarak siyasî intikam hırslarının tatmin etmek istiyorlardı.

Yabancı işgal kuvvetleri ise ülkede oluşabilecek her türlü birlikteliği yok etmek için çaba gösteriyordu. Bu nedenle kısa zaman sonra İttihat ve Terakki düşmanı olarak bilinen Velid Ebuzziya’yı da gazetedeki yazılarından dolayı Malta’ya gönderdiler.57

Meclis-i Mebusan dağıtılmıştı. Anadolu’da Mustafa Kemal idaresi altındaki mukavemet haberlerine karşı Damat Ferit Hükümeti tarafından teşkil edilen Anzavur tenkil kuvvetleri harekete geçmişti. İzmir’deki Yunan kuvvetleri işgal sahalarını genişletiyorlardı. Bu durum gazeteler üzerindeki baskıyı iyice arttırıyordu. Bu sırada İngilizler Ahmet Emin Yalman'ı Malta’ya götürdüklerinden Vakit gazetesi artık sadece Asım Us’un mesuliyetindeydi.

Bu dönemde Anadolu hareketinin başında olanlar için Divan-ı Harp tarafından çıkarılan gıyabi idam kararları bulunmaktaydı. Vakit gibi Anadolu hareketine sempati duyan birkaç gazetede devletten gelen resmi tebliğleri yayınlamak zorundaydılar. Bu dönemde millî kuvvetlerden açıkça bahsedilemiyor ve millî kuvvetlerin adı “Kuva-yı bagiye” olarak anılıyordu.58

Fakat bu duruma rağmen Vakit’in yazıları İstanbul Hükümeti tarafından

56 Asım Us, Gördüklerim, s 14.

57 Asım Us, Gördüklerim, s 16.

58 Asım Us, Gördüklerim, s 17.

(38)

beğenilmiyordu. Bu durum zamanın Matbuat Müdürü Abdullah Zühtü tarafından bizzat Asım Us’a iletilmesi hem bir uyarı hem de bundan sonra olacaklar için hazırlık yapılması içindi. Asım Us böyle bir suç işlemediklerini her ne kadar açıklamak istese de Matbuat Müdürü Abdullah Zühtü Anadolu hareketlerine karşı Anzavur kuvvetlerini teşkil eden İstanbul Hükümetinin siyasetini tasvip eder şekilde yazıların yazılmadığını ve bu durumdan da Ferit Paşa hükümetinin memnun olmadığını ifade etmişti.59

Vakit ve İkdam gazeteleri bu dönemde yazmış oldukları yazılarının Ferit Paşa hükûmeti tarafından benimsenmemesi üzerine Divan-ı Harbe davet edilip sorgulanmıştı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları ile ilgili yazılarda

“Paşa” kelimesi kullanmaları nedeniyle Divan-ı Harbe davet almışlardı.

Ayrıca Vakit gazetesinin bir suçu da Beyoğlu’nda çıkan Bosphore isimli Fransızca gazeteden yapılan resimli bir alıntıydı. Bu resimde Mustafa Kemal Paşa ile Fevzi Paşa ve Miralay İsmet Bey İnönü bir çadır altında oturup önlerine koydukları bir haritayı tetkik eder vaziyette görülüyorlardı. Çadırın bir köşesinde “Nasrün min Allah ve fethün karip” yani “Nusret ve galebe Allah’tandır ve fetih yakındır.” Manasında bulunana bir levha vardır. Resmin altında da “Anadolu Harekâtını İdare Edenler” ibaresi yazılıydı. O günlerde Anadolu hareketlerine dair gazetelerde bir kelime yazılmasına imkân yokken Beyoğlu’nda bir gazetede çıkan bu resimde oldukça manidardır.

Asım Us ve arkadaşları bu haberi yayınlamak için Fransız gazeteden klişeyi istemişler ve fotoğrafın altına da “Anadolu hareketini idare edenler”

ile “Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet Bey” isimlerini yazıp sansür heyetine göndermişlerdi. Heyet yayınlanabilir diye izin verince de haber yayınlanmıştı. Fakat buna rağmen haberin yayınlanması Divan-ı Harbe sevke sebep olmuştur. Yapılan sorgulamalar ve mahkeme neticesinde Vakit on beş gün kapatılırken Yazı İşleri Müdürü Enis Tahsin Bey ile Mesul Müdürü olan Ramiz Bey on beş günlük hapis cezasına çarptırılmışlardır. 22 Haziran 192060

59 Asım Us, Gördüklerim, s 18.

60 Asım Us, Gördüklerim, s 26.

(39)

de meydana gelen bu hadise ile yazılarına ara verse de kapatma kararı sonrası yayın hayatına devam etmiştir.

Millî Mücadele boyunca en doğru haberleri okuyucularına iletmeye çalışan Vakit gazetesinin, Ahmet Emin, Asım Us ortaklığı 18 Mart 1923'te sona ermiş gazetenin hisselerini devralan Asım Us, Vakit'i kardeşi Hakkı Tarık ile yayınlamaya başlamıştır.61 Mehmet Asım ile Ahmet Emin'in ortaklığı beş buçuk yıl sürmüştür. Bu ortaklıklarının ilk yıllarında Ahmet Emin başyazarlığı üstlenmiş, Mehmet Asım ise arada ilk sayfada çoğu zaman da ikinci sayfada yazmıştır. Aralarındaki ortaklık sonrasında ise Mehmet Asım başyazarlık yaparken kardeşi Hakkı Tarık hem mali işlere hem de köşe yazarlığı da yapmıştır.62

Türk Ordusunun İzmir’e girişi sonrası Akşam gazetesinden Falih Rıfkı Atay, İkdam gazetesinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile Vakit gazetesinden Asım Bey İzmir’e gelerek Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’in oturduğu eve gelerek kendisiyle burada hem savaşın durumu hem de ordumuzun durumu hakkında bilgi alarak haberleri birkaç gün boyunca İstanbul’a geçmiştir.63 Daha sonra Bornova’da Garp Cephesi Karargâhında bir hafta kalmışlardır. O günlerde ordu istihbarat şubesinde vazifeli Onbaşı Halide Edip Adıvar’ın başkanlığı altında Yunan facialarını tetkik heyeti teşkil edilmiş, ordu tarafından bu heyetin emrine bir askeri kamyon tahsis edilmişti.

Heyet, Falih Rıfkı ve Yakup Kadri ile birlikte İzmir’den başlayarak Menemen, Salihli, Alaşehir, Uşak, Kütahya, Eskişehir istikametini takip ederek Bursa’ya gelmişler, burada müşahede ettiklerini yazmışlardır. Daha sonraları ise bu gezi sırasında not ettiklerini kapsayan İzmir’den Bursa’ya adında bir kitap yayınlamıştır. Dört ayrı yazarın ortak görüşlerinin toplandığı

61 Şerife Çıtır Bekmezci, Mehmet Asım, s. 26, 27.

62 Hıfzı Topuz, 100 Soruda Türk Basın Tarihi, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1973, s. 123.

63 Asım Us, Gördüklerim, s 41.

(40)

bu eser ile Millî Mücadele dönemindeki Yunan mezalimi kaleme alınmıştır.64 1922 yılında İkinci Lozan görüşmelerine katılmak için hazırlanan heyetin gazeteciler kısmında İstanbul ve Ankara’dan gazeteciler bulunmaktaydı.

İstanbul’daki gazeteciler içinde Asım Us’da bulunmaktaydı. Konferans öncesinde, sırasında ve sonrasında birçok olaya şahitlik etmiş, bunları gazeteye aktarmanın haricinde komisyon çalışmalarının nasıl ilerlediğini izleme fırsatı da bulmuştur.65

Asım Us, İstanbul basını içerisinde yer almasına rağmen her şekilde, en başından beri Atatürk ve arkadaşlarını desteklemiş ve her daim yanında yer almıştır. Bu durumun sonucu olarak Atatürk ve kurulan hükûmetlerde Vakit gazetesine yakınlık duymuşlardır. Bu duruma bir örnek vermek gerekirse 1930 senesinde Atatürk’ün Yalova’da istirahati sırasında düzenlenen bir baloda Salih Bozok tarafından Serbest Fırka isminde bir partinin kurulacağı haberi kendisine sızdırılmıştı. Bu durum üzerine çağrılan Asım Us’a bilgi bizzat Atatürk tarafından verildi. Ardından İsmet İnönü ve Fethi Okyar ile görüşmeler yapıldı. Sonuçta 9 Ağustos 1930 tarihli Vakit gazetesinde ülkenin yeni muhalefet partisinin nasıl kurulacağı, başkanın kim olacağını ilan eden haber yapıldı. Bu durum gazetenin hükûmetle olan durumunu göstermesi adına önemli bir olaydır.66

1930’lu yıllarda muhabir kadrosunda Celal Nuri İleri, Memduh Şevket Esendal, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Necip Ali Küçüka, Velet Çelebi İzbudak, Nafi Atuf Kansu gibi isimleri görürken, 1940’larda Yahya Kemal, Sadri Ertem, Sait Faik, Yunus Kâzım Köni, Refik Ahmet Sevengil, Hakkı Süha Gezgin, Ali Kemali Aksüt, Tevfik Bıyıklıoğlu, Kadircan Kaflı,

64 Asım Us, Gördüklerim, s 45.

65 Asım Us, Gördüklerim, s 67.

66 Asım Us, Gördüklerim, s. 110-112.

(41)

Reşit Halit Gönç, Hikmet Münir Ebcioğlu, Fikret Adil, Hasan Ali Ediz, Hilmi Uran gibi imzaları görmekteyiz.67

Seyyah imzası da yine Vakit’te en çok karşılaştığımız imzalardan biridir. Hakkı Süha Gezgin, kimi yazılarında Seyyah kimi yazılarında ise Hakkı Süha imzasını kullanır. Edebî, kültürel, siyasî, içtimaî pek çok yazıya imza atmış, tefrika edilen eserlerin birçoğunun tercümesini yapmış, bazen hem Seyyah hem Hakkı Süha imzası ile aynı gün başka sayfalarda yazılar yazmıştır.68

1934 ile 1938 seneleri arasında Vakit gazetesi isim değişikliğine giderek “Kurun” ismiyle yayın hayatına devam etme kararı aldı. 1931 senesinde de Hakkı Tarık Us ile Rasim Us kardeşler “Haber” gazetesini bir dönem çıkardılar.69

Dildeki Türkçeleşme hareketine bağlı olarak bu isimle yayınlansa da tekrar “Vakit” olarak ismini değiştirdi.70

1937 senesinde Atatürk Büyük Millet Meclisi’nin kış tatili esnasında İstanbul’da bulunurken Hatay meselesi Türkiye ile Fransa arasında şiddetli bir münakaşa mevzuu idi. Bir akşam Atatürk tarafından Dolmabahçe Sarayı’na çağrılan Asım Us, bu daveti Atatürk’ün sofrasına misafir olmayı şahsi iltifat gibi düşünürken bundan daha fazlası olduğunu öğrendi. Atatürk o gün Hatay meselesi hakkında makale yazmaya karar vermişti. Atatürk’ün beyanını Asım Us olduğu gibi not etti ve makale bittikten sonra altına kendi imzasını koyarak ertesi gün çıkacak Vakit gazetesinde yayınlama emrini yerine getirdi. Atatürk’ün Vakit sütunlarında Hatay davasına ilişkin yazıları

67 Hürrem Türkarslan, Vakit Gazetesinde Edebî ve Kültürel Hareketlilik (Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2011, YÖK: Ulusal Tez Merkezi ( Tez No.298238), s.24-25.

68 Hürrem Türkarslan, Vakit Gazetesinde Edebî ve Kültürel Hareketlilik, s.35.

69 Hıfzı Topuz, 100 Soruda Türk Basın Tarihi, s. 158.

70 Öztürk ve Hacıismailoğlu, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, s. 188-189.

(42)

bir güne bir defaya mahsus kalmayıp, beş gün boyunca devam etmiştir. Vakit nüshalarının ilk sayfasında Asım Us imzası ile fakat Atatürk tarafından not ettirilmiş baş makaleler 22-27 Ocak 1937 tarihleri arasında yayınlanmıştır.71

Atatürk'ün daima yanında yer alan Asım Us, daha sonra Atatürk'ün armağanı olan "Us" soyadını almış ve Kurun Gazetesinde başyazılarını Asım Us imzası ile yazmıştır.72

Us kardeşlerin elinde Ağustos 1959 yılına kadar yayın hayatını sürdüren Vakit gazetesi birçok ünlü ismi bünyesinde barındırmış Cumhuriyet basınının gelişmesinde önemli bir okul görevini yerine getirmiştir.73

Asım Us kardeşleri Hakkı Tarık Us ve Hasan Rasim Us’la beraber çıkardıkları gazetede Atatürkçü bir anlayışla yayın yapmışlardır. Atatürk sonrası İsmet İnönü’ye de yüzde yüz destek vermişler, bununla beraber geleneksel değerlere saygılı bir tutum içinde bulunmuşlardır. 1927 yılında III.

dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne milletvekili olarak giren Asım Us, 1950 yılına kadar bu görevi yerine getirmiştir. 1950 yılından sonra siyasi açıdan geri planda kalmış, Vakit gazetesi ekonomik olarak zayıflamış ve etkinliğini kaybetmiştir.

Asım Us, 11 Aralık 1967 günü Kadıköy’de evine giderken bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetmiş. 13 Aralık 1967 günü Karacaahmet’te aile mezarlığına defnedilmiştir. 50 yıldan fazla süren bir yazı hayatı olan Asım Us’un kitap olarak yayınlanmış eserleri şunlardır:

1. Malumat-ı Kanuniye 2. Karikatür

3. Amelî Kitabet- Usul-i Tahrir

4. Mekâtib-i İbtidadiyede Tahrir Dersi Nasıl Tedris Edilmeli 5. Anadolu Yavrusunun Kitabı

71 Asım Us, Gördüklerim, s 133.

72 Şerife Çıtır Bekmezci, Mehmet Asım, s. 27.

73 Hürrem Türkarslan, Vakit Gazetesinde Edebî ve Kültürel Hareketlilik, s.16-17.

(43)

6. Müntehab. Çocuk Şiirleri: Devre-i Ula 7. Yugoslavya’da Seyahat Notları 8. Londra Seyahati İntibaları 9. İstanbul’dan Çoruh’a

10. Son 150 Yılın Tarihi Tanzimat Paşaları

11. Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım: Meşrutiyet ve Cumhuriyet Devirlerine Ait Hatıralar ve Tetkikler

12. Asım Us’un Hatıra Notları: 1930’dan 1950 Yılına Kadar Atatürk ve İsmet İnönü Devrine Ait.74

74 Asım Us, Gördüklerim, s XI.

(44)

Referanslar

Benzer Belgeler

➢ Eğer esmerleşme az miktarda olmuşsa, ürünün sadece görünüşüyle ilgili soruna yol açmaktadır, ama ileri derecede esmerleşme olmuşsa, görünüşte meydana gelen

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yayınları Kitaplar Serisi Yayın No:1 , 4... Et Bilimi

Japonya'da 11 Martta meydana gelen deprem ve tsunami felaketinde zarar gören Fukuşima nükleer santralinin 20 kilometre çap ındaki tahliye bölgesinin, girişe yasak bölge

STK'lara göre, Tricastin vakasına ilişkin cevapsız kalan tüm sorular, nükleer enerjiye dayalı teknolojilerin yeterince kontrol alt ında olmadığını ve Fransız

Japonya'da geçen hafta meydana gelen şiddetli depremin ardından ülkenin orta kesimlerindeki Hamaoka'da bulunan bir nükleer santralda küçük bir s ızıntı saptandı.. Chubu

Rus atom enerjisi uzmanı, Japonya’daki Fukuşima nükleer santralindeki felaketin 1986’da Ukrayna’daki Çernobil faciasından çok daha kötü olduğunu söyledi.

s.26) diyerek devam eden yazar; ülkemizde üstün yetenekli bireylerin özel öğrenme gereksinimlerine cevap verecek ve öğrenme hızlarına uygun özel eğitim politikalarının

The extent of the regions around al-Aqsa Mosque, namely the Holy Land or the land of Bayt al-Maqdis, and the Land of Barakah, have been mentioned by many scholars in the past..