• Sonuç bulunamadı

TURKLUK BILGISINE GIRIŞ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TURKLUK BILGISINE GIRIŞ"

Copied!
245
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

•• ••

TURKLUK

BILGISINE GIRIŞ

(3)

Tuihten Kesitler ISBN: 987-605-4117-43-7

kapak:

SaHh i<oca

editör Hayati Develi baskı vec:ilt ÇahşOfset

Davutpaşa Cad. Yılanlı Ayazma Sok. No: 8 Topkapı /İstanbul ikinci baskı:

20U

K[SilYAYINLARI

Ankara Cad., No: 15, Konak Han Kat 1

CatcıJ�ANBUL

Tel: 02U 511 68 28 Faks: 0212 SU 56 63

www .kesityayinlari.com e-mail: kesit®�tyayinlari.cmn

© Kesit Yaymlan

Yazann ve yayınevinin izni olmadan kopyalanamaz ve çotalblamaz.

Kesit Yaymlan, Karbey Yayınalık Eğt ve Dan. Hiz. San. Tic. Ltd. Şti. kunıluşudur.

(4)

.. ..

TURKLUK

. . . . .

BILGISINE GIRIŞ

Abduali T. Kaydorav - Meyirbek Orazov

Aktaran Prof. Dr. Vahit Türk

(5)
(6)

İçindekiler

ÖN SÖZ . . . 9

I. BÖLÜM TÜRK DiLLERİNİN ARAŞTIRILMASI ı. Türk Halklan ve Dilleri Hakkanda İlk Bilgiler . . . . . . . . 13

2. Türklük Bilgisiyle ilgili İlk Arattumalar . . . ... ... . ... . 20

II. BÖLÜM TÜRK DİLLERİNİ KARŞlLAŞTlRMALI· TARİHI AÇlDAN ARAŞTIRMAK ı. Kartıfattırınalı· Tarihi Araşbrmalar için Temel Esaslar . . . .... 33

ı. Karşılaşbrınalı Fonetik (Ses Bilgisi) . . .. . .. . . ... . . .. .. .. . 42

3. Karşılaştırmalı Gramer ... . . 44

4-. Karşılaşbrmalı Leksikoloji . . . ... . . . .. . . 49

lll. BÖLÜM TÜRK DİLLERİNİN GELİŞME VE KALIPLAŞMA DEVİR LERİ ı. Türk Dillerinin Kalıplaşmasında Altay Devri .. . . . . . 53

ı. Türk Dillerinin Gelişmesinde Hun Devri .. . . ..... . ... . . . 71

(7)

3. Türk Dillerinin Gelipnesinde Eski Türkçe Devri

(V-X. yüzyıllar) . . . . ... . . .... . ... . . ... . . ... 76 4. Türk Dillerinin Gelitmesinde Ortaçait Dönemi

(X.-:XV. yüzyıllar) .. . ... . . ... . . ... . . 85 5. Türk Dillerinin Gelitmesinde Yeni Devir ve Bajtımsız

Türk Dillerinin Olutması (XV.-XX. yüzyıllar) ... . ... . ... .1 ı4 6. Türk Dillerinin Gelişmesinde En Yeni Devir . . . ... . . . ı ı 7

IV. BÖLÜM

TÜRK DİLLERİNİN BÖLÜMLESMESİ

ı. Dil Bölünmeleri Hakkında Genel Bilgi . . . ...... . . ı 25 ı. Batı Hun Dilleri . . ..... ... . . .... ı42 I. BULGAR KOLU . . ...... . ... . . ... . ..... . ı42 II. OOUZ KOLU . . . ... . ... . . ... ... . . ı42 III. KlPÇAK KOLU .. . . .... . . ı44

ı. Kıpçak-Polovets (Kuman) Kolu: . . . ..... .145 ı. Kıpçak-Bulgar Kolu: . . . ... . . . ı45 3. Kıpçak-Nogay Kolu: ... . . ....... . . ... ... . ... . . .145 IV. KARLUK KOLU . . . ... . . ı 46

3. Dotu Hun Dilleri . . . ... . . ...... . ...... . .... . ı 46 4. Kırgız-Kıpçak DUleri . . . ... . . ı 48

V. BÖLÜM

ÇA(;DAŞ TÜRK DlLLERİ HAKKINDA KISA BİLGİ 1. TÜRK DİLLERİNİN BULGAR KOLU ... . . ... . . .. ı5 4

1. Çuvaş DUi . . . . ... ı 5 4 II. TÜRK DiLLERİNİN o(;uz KOLU . . . ... . . ... . . ı5 7

ı. Türk Dili . . . ı5 7 ı. Azerbaycan Dili ... ... . . ... . ..... . . ı 5 9 3. Türkmen Dili . . . ... . . ... . . ı63

(8)

4. Gagauz Dili . . . ..... . . ...... . . . ..... . ... . ... .1 68 5. Salar Dili .. . . ..... . . .......... ... ...... ı 72 lll. TÜRK DİLLERİNİN KlPÇAK KOLU . . . ... . . ... ı73

1. Kazak Dili . . . . . . . .' . . . .1 7 3

2. Karakalpak Dili ... ı 75 3. Nogay Dili ......... . . ... .... . ........ ..... ..... ı 79 4. Tatar Dili ... ı 83 5. Batkurt Dili . . . .... . . ..... . ... . ı87 6. Karaim Dili .. . . . ... . ..... . ... ..... . . .. ı 93

· 7. Karaçay-Balkar Dili .. ... . ... . . ... ...... . . ı 96

8. Kumuk Dili .. . . ..... . . ... . ........ . . . ... . ı 99 9. Kırım Tatar Dili . . . ... . .... ..... . ... . . . .. ıoı IV. TÜRK DİLLERİNİN KARLUK KOLU ... ....... . . .... ı06

1. Uygur Dili . . ... . . ... . . ...... ... ... . ... . ... .... ı06

2. Özbek Dili . . ... . . , ... ııo VI. TÜRK D İLLERİNİN UYGUR-OOUZ KOLU . . . ... ı ı 5

1. Yakut (Saha) Dili .. . . . .... ... . . ... . . ..... . . . 215 ı. Hakas Dili . . . ... . . .. . . ............ . ... . .. ı ı 9 3. Tuva Dili ...... . .... . . ..... . .. . . .. ıı4 4. Tofalar Dili . . ... . ........ . . ... . . ... . ... . . ... . . . ıı9 5. Şor Dili . . . 23 ı 6. San Uygur Dili ... . . ... . . ... . ..... . . ..... 233 VI. TÜRK DİLLERİNİN KlRGlZ-KlPÇAK KOLU . ... . . . .. 236

ı. Kırgız Dili ... ı36 ı. Altay Dili ... ı40 V II. Dİ0ER TÜRK DİLLERİ . . . ... . ... ...... ... . . ı43

(9)
(10)

)

Ön

Söz

Türklük Bilgisine Giriş adıyla Kazak Türkçesinden aktardı�ımız eser, ça�da.ş Uygurca üzerinde yaptı�ı çalışmalarıyla tanınan Abduali Tuganbayulı Kaydarev ile Kazak Türkçesiyle ilgili çalışmalarıyla ta·

nınan Meyirbek Orazov'un birlikte hazırlamış oldukları bir eserdir.

Eserin ilk baskısı, S. İsayev'in önsözüyle, Almatı Mektep yayınların·

dan Tiirkologiyaga Kirispe adıyla 1985 yılında yapılmış, biraz deeişti·

rilmiş ikinci baskısı ise Türkitanut�ga Kirispe adıyla 1992 yılında ya­

pılmışnr.

Köklü bir türkoloji gelene�inin ürünü olan Rw ve Sovyet kay·

naklarından yararlanılarak hazırlanan bu eser, Türklük bilimiyle ilgile·

nen herkese yararlı olacak bir kaynaktır.

Eserin yazarlarının kısa hayat hikayeleri ve önemli çalışmaları şöyledir:

Abduali Tuganbayulı Kaydarov: 1924 yılında do�uştur. 1951 yılında Kirov Üniversitesi Filoloji Fakültesini bitirmiş, 1951-1954 yıl·

ları arasında mastır yapmış ve 1955'te "Kazırgı Uygur Tılindegi Kos Sözder" adlı teziyle doktor adayı olmuştur. 1971 yılında "Kazırgı Uygur Edebi Tilinin Damuvı" adlı teziyle doktor, 1971 yılında da profesör ol­

muştur. 1971 yılında Şokan Velikanov ödülüne layık görülmüş, 1972'de Kazakistan Bilimler Akademisi muhabir üyesi, 1983 yılında da aynı akademiye asıl üye seçilmiştir.

(11)

10 Türklük Bilgisine Giri�

Önemli eserleri:

1. Pamıye Slova vı Sovremennom Uygurskom Yazıka, Alma-Ata, 1958.

2 . Kratkiy Grammatiçeskiy Sçerek Uygurskogo Yazıka, Alma-Ata, 1961.

3. Sovremennıy Kazakskiy Yazık, Alma-Ata, 1962.

4. Uygur Tıli Grammatikası, Almatı, 1962.

5. Hazırgı Zaman Uygur Tıli, Almatı, 1963.

6. Razyitiye SOl/Temennogo Uygurskogo literatumogo Yazıka, Alma­

Ata, 1964. Bu eserlerin dışında 200'e yakın makalesi yayımlan­

mıştır.

Meyirbek Orazov: 1942 yılı doğumlu olan bilim adamı, ı 964 yı­

lında Taşkent Nizami Pedagoji Enstitüsü Tarih-Felsefe Fakültesi'ni bi­

tirmiştir. ı 970'te "Türki Tılderindegi Kömekşi Esimder" adlı teziyle doktora adayı, 1982'de "Kazak Etistikterinin Semantikası" adlı çalış­

masıyla doktor unvanını aldı. ı976'da doçent olan Orazov, ı986'da profesör oldu. Önemli eserleri şunlardır:

1. Kazirgi Kazak Tılindegi Kalıp Etistikter -monografi·, Almatı, 1980.

2. Kazak Tılindegi Durativdi Kosımşalar -monografi-, Taşkent, ı 984.

3. Söz TesTiyası -monografi-, Taşkent, 1985.

4. Kazak Tilinin Semantikası -monografi-, Almatı, 1992.

5. Türki Tanuvga Kirispe, Almatı, 1994.

6. Kömekşi Sözder, Taşkent, l.c. 1997, 2.c. 1997.

Bu eserlerin dışında ıoo·e yakın makalesi yayınlanmıştır.

VahitTÜRK

(12)

I.

BÖLÜM

1ÜRK DiLLERİNİN ARAŞTIRILMASI

(13)
(14)

Türk Dillerinin Araştıniması

ı. Türk Halklan ve Dilleri Hakkındaki İlk Bilgiler

Oldukça geniş bir coğrafyayı mekan tutagelen Türk halklarının di­

li, edebiyatı ve tarihi ile ilgili ilmi araştırmaların, çok eski olmasa da, epeyce bir geçmişi vardır. Çok eski araştırmaların olmamasının kendi­

ne has bir takım sebepleri vardır. lik olarak, Türk halkları, boylar ve ka­

bileler halinde yaşadıkları erken zamanlarda, eski Türk yazı geleneğine sahip iseler de, daha sonraki devirlerde medeni gelişme bakımından başka halkiara yetişemedikleri ve onlardan geride kaldıkları malumdur.

Bununla birlikte, yazı geleneğinin tarihi ve sosyal sebeplerden dolayı her devirde, Türk kitlelerinin yaşadığı bütün bölgelerde aynı seviyede gelişmemesi, Türk boylarının edebi mahsullerinin ve dilinin sistemli bir şekilde yazıya geçirilip, ilmi olarak yeteri kadar araştırılmamasının ilk sebebi oldu. İkinci olarak, Türk boyları tarihi zirveye çıkıp, orta ça­

ğa kadar, yaşadıkları ülkelerde çok önemli roller oynayamadılar. Bu yüz­

den uzun süre onun dili ve edebiyatı, tarihi, örf ve adetleri kendi bilgin­

leri tarafından da, komşu milletierin bilginleri tarafından da özel olarak araştırılıp, ilmi olarak incelenmedi. Üçüncü olarak, Türk kitleleriyle il­

gili Çin ve başka milletierin eski eserlerinde karşılaşılan seyrek ve az bilgiler, tam değildir veya biri diğerine zıttır. Bilhassa başka dilde veri­

len bilgiler, o dile çevrilmeden verildiği için halkın, boyun veya kişile­

rin adları da sonraki araştırıcılar için anlaşılmaz olmaktadır. Bu da Türklük bilgisi ilminin yavaş ilerlemesine sebep olan unsurlardandır.

(15)

14 Türklük Bilgisine G�

Türk boyları ile ilgili ilk bilgiler, Çin yıllıklarında verilmiştir. Bi­

zim, kendimizle ilgili yazılı belgeler bırakmamıza kadar yazılmış olan eserlerde Çin'in kuzeyinde göçebe yaşayan halklarla ilgili bilgiler de verilmiştir. Mesela, SımaTsyan (M.Ö. 145-87 yılları arasında) eserin·

de ilk olarak, Çin'in kuzeyinde Siyunnu, Dunhu, Suşen halklannın yaşa·

dı�ından bahseder. Son zamanlarda bu kideleri Türk, Mo�ol ve Tunguz dillerini konuşan halklar olarak adlandırıyoruz. Erken Türk boyları ile ilgili bilgiler Ermeni, Arap, Yahudi, Gürcü, Rus yıllıkları ve tarihi yaz·

malarında verilmektedir. Mesela, Suriyeli Z. Ritoru (V I. yüzyıl) eserin·

de Kafkasya konusunda bilgi verirken, Hazarlardan da bahseder. Arap·

lar ise, Ona Asya'yı işgal ettikren sonra Türk boylarıyla ilgili, onların coğrafyası, emografyası, emik yapıları hakkında bolca bilgi vermeye başlarlar. Fakat o boyların dili ve edebiyarı ile ilgili tam bilgileri Türk­

lerin kendilerinden başka hiç kimse vermemiştir. Şu anda elimizde Türk boylarının tarihini açıklayıcı Orhan· Yenisev abidelerindeki bil­

giler ile Arapça yazılmış olan Kaşgarlı Mahmut'un sözlü�nden başka eser yok gibidir.

Rus yıllıklarında, Türk boylarıyla ilgili bilgilere X. yüzyıldan iti·

baren rasdanmaktadır. Buna, Hunların İdil'den geçip Don kıyılarına ulaşmaları ve Slav halklarıyla do�dan ilişki kurmaya başlamaları se­

bep olmuştur. Tarihi eserlerde Hunlarla ilgili birçok şey yazılmış, ilim adamları arasında pek çok fikir tanışmaları yapılmış olsa da, bu konu·

nun henüz tam aniaşılmayan ve karanlıkta kalan problemleri çoktur.

Fakat tarihte, Asya'da Hun, Avrupa'da Gun olarak adlandınlan kide­

lerin Asya ve Avrupa tarihinde çok büyük rol oynadıklarını gizlemek mümkün de�ildir. Şimdiki Mo�olistan ve Çin'in kuzey bölgelerinde yaşayan Hunlar, miladın ilk yıllarından itibaren batıya do�ru göçmeye başlayarak IV. asırda Don kıyısına ulaşır ve Aral, Hazar, Don boyların·

da konar-göçer bir hayat yaşarlar, Kiev ülkesiyle ilişki kurarlar. Hunlar ile Slav halkları arasındaki ilişkinin her zaman dostça olmadı�ı, zaman zaman birinin di�erine baskın yapıp, yağma ettikleri de bilinmektedir.

Bununla birlikte, Hunlar ve Slavların birleşip başka toplum ve halkla­

ra karşı işgal ve ya�ma harekederine giriştikleri, tarihi kayıtlarda bel­

lidir. Böyle sıkı münasebet, iki ülkenin ekonomik ve sosyal hayatında, medeniyetinde izler bırakmıştır. Mesela, "Povesti vremen-nıh let" ad-

(16)

Türk Dillerinin Araştırılması 15

lı eski Rus yazma eserinde Do�u Slavlarının hayatı aniatılmakla birlik­

te, onların di�er ko�u halklar ve kavimlerle olan münasebetleri hak­

kında bilgilere de rastlarımaktadır. Şu arıda Türkçe özelliğini tamamen kaybeden ve Türk dillerinde kullarıılmayarı, fakat IX-XII. yüzyıllarda Türkçeden Slav diline giren sapog, kover, loşad, korovay, kinyaz, bo­

yar, san (Rus'un sanovnik sözünün kökündeki) ve başka sözler Slav dillerinde kullanılmaktadır.1

Hunların etnik kuruluşları tek halklı de�ildir. Onlar, 200 yılı aşan Sibirya'dan göç sürecinde yolları üzerinde bulunarı Fin-Ugor, Marıçu­

T unguz dillerini konuşan bazı halkları da kendilerine katarak, birlikte batıya yürümüşlerdir. Hunları Türk boylarının atası olarak kabul eden­

ler de Hunların içerisinde başka dilde konuşarı halkların oldu�unu ka­

bul ederler, fakat bu tartışmalı bir meseledir. Mesela, L.N. Gumilov, Hunların temelini (muharrik gücü) Fin-Ugorlar olarak kabul eder, B.A. Serebrennikov ise asıl gücün Türk kitleleri olduğunu kabul eder.

Göçebeler tarihiyle ilgili ilmi araştırmalar yapan S.A. Pletneva, Hun­

ların asıl kitlesini Türklerin oluşturduğunu kabul eder ve Ural dağı eteklerinde de Fin-Ugorlarla karıştıklarını belirtir. Hunlar, asıl vatan­

larından ayrılmadan Fin-Ugorlarla münasebet halinde olmuşlardır.

V.G. Egorov, "Hunlar 24 boyun birleşiminden kurulmuşlar, daha son­

ra Batı ve Doğu Hunları olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Doğu Hun­

ları içerisinde Moğol grupları vardı. M.Ö. 3.-2. yüzyıllarda İran ve Fin­

Ugor asıllı toplulukları da kendi içlerine almışlardı." Gerçekten de Hunlar, milada kadar geçen zaman içinde Yedisu, Orta Asya ülkeleri­

ne kadar ulaşmışlardı. M.S. IV. yüzyılda Hunlar, Don ülkesindeki İrarı asıllı Alanlarla birleşerek, büyük bir güç haline gelirler. Hunların en güçlü devirleri V. yüzyılın ortaları, yani Attila'nın başta olduğu devir­

dir. Attila'nın ölümünden sonra Hun topluluğu dağılır ve onlardan Suvarlar ve Bulgarlar çıkar. Bundan sonraki Hunların tarihini Bulgar­

lar ile Hazarlar devam ettirmişlerdir.

Bazı bilim adamlarına göre, Türkçe sözler Slav halklarının konuşma dilinde olduk·

ça fazladır, fakat edebi eser yazarları onların yerine Slav sözlerini tercih etm�lerdir.

İgrJT Pollcı Hakkındaki Desran'da Türkçe sözler çok kullanılm�tır.

(17)

16 Türlclük Bilgisine Giri§

Don boyunda, bütün Doğu Rusya'da Türk boylarının etkileri o kadar büyük olmuştur ki, bazı Türk beylerinin rütbe adları Rus kinyaz­

ları ve çarianna ad olıirak verilmiştir. K.G. Menges, bu büyük etki ko­

nusunda, "Eski Rus Kiev kinyazı Vladimir ve oğlu Yaroslav Mudriy, ka­

ğan unvanını almıştır" diye yazar. Tarihte çoğunlukla eski Ruslar'ın meşhur kinyazları ile Türk asıllı kitlelerin ileri gelenleri arasında akra·

balık bağlarının kurulduğu bilinmektedir. Mesela, Vladimir Monomah, iki oğlu Yuriy ve Andrey'i Kıpçakların kızlarıyla evlendirmiştir. Suzdal kinyazı Viladimir Andrey Bogolyubskiy'in annesi Kıpçak'tır. Çemigov kinyazı Viladimir Davidoviç öldükten sonra, meşhur Kıpçak hanı Baş­

kurt'a sığınan Andrey Nevskiy Konçak hanın yeğenidir. Buna benzer akrabalıklar yalnız kinyazlar ve hanlar arasında değil, halk arasında da çok yayılmıştır.

Göçebe Türkler, yerleşik Ruslar'ın etkisiyle, sosyal ve coğrafi se­

beplerle, yavaş yavaş belli yerlere yerleşmeye başladılar. Böyle yerleş·

melerin sonucu olarak Doğu Rusya topraklarında Berendeyevka, Slo­

boda, Torki, Torçino, Ultar, Urosobina gibi yer adları ortaya çıktı.

Attila'nın birleştirmiş olduğu Hun topluluklarının dağılmasından sonra tarih sahnesine Bulgarlar ve Hazarlar çıkar. lik önce Don boyun­

daki Bulgarlar güçlenip Büyük Bulgar Devleti'ni kurarlar. Bulgarların en güçlü oldukları zaman, Kubrat'ın hanlık yaptığı dönemdir. Kubrat Han: tahminen M.S. VII. yüzyılın ortalarında ölür. O, ölümünden ön·

ce beş oğlunu çağırıp, onlara tatlı tatlı geçinmelerini, bir merkezde toplanıp yaşamalarını vasiyet etmiş, ölmeden önce, kendi kurduğu Büyük Bulgar Devleti'ni oğulları arasında bölüp yönettirmiştir. Bu sı­

rada Alanlar ve Hazarların kurduğu ittifak güçlenir ve Bulgarları sıkış­

tırmaya başlar. Tarihte Kubrat'ın iki oğlu hakkında bilgi vardır. Biri Asparuh'tur, kendi maiyetiyle Hazarlar'dan kaçıp, tahminen VII. yüz­

yılın 70'Ii yıllarında Don'u geçip Slav halkları arasında kaybolup gider.

Şimdiki Venger-Madiyarlar'ın aslının, Asparuh'un başkanlığındaki Bulgartarla ilgili olduğunu söylerken, bu tarihi olayı esas alıyoruz. Kub­

rat'ın ikinci oğlu Batbayan ise Aral çevresinde kalmıştır. Fakat tarihte Bulgar boylarının İdil boyuna yerleştikleri de bilinmektedir. Hazarlar ise kendi topraklarını genişletip Don'dan Kafkas eteklerine kadar, Ka­

radeniz kıyılarıyla Kırım'ı devletlerine kattılar.

(18)

Türk Dillerinin Araştırılması 17

IX. yüzyılın sonunda Hazar Kağanlığı zayıflamaya başlar. Onların zayıflamasına IX. yüzyılın ikinci yarısında güçlenmeye başlayan Peçe­

nekler ve Oğuzlar sebep olmuştur. Peçenekler (Araplar Badjanak şeklin­

de adlandırır), bir zamanlar Kangyuy birliğine giren göçebe Türklerdir.

Onların bir kısmı, IX. yüzyılda İdil'in sol kıyısına, bir kısmı ise Azak kıyılarıyla Ural dağı eteklerine yerleşmişlerdir. Peçeneklerin aslı Türk kitleleri olmakla birlikte, onların içinde Sarmatlar ve Fin-Ugor­

lar da vardır. IX. yüzyılın başlarında Hazarlar ile Oğuzların birleşik güçlerine yenilen Peçenekler, kendi vatanlarını bırakıp, İdil ile Don arasına (önceki vatanlarına) gelip yerleşirler ve bu bölgede yaşayan Peçeneklerin güçlenmelerine sebep olurlar. Onlar, İdil ile Don boyla­

rında Rus kinyazlarıyla, Rus halkıyla doğrudan ilişki kurmaya başlar lar.

Başka göçebeler gibi yerleşik hayata geçer ve toprakla uğraşmaya baş­

larlar. Onlar, Ruslarla iyi münasebetler ve akrabalık bağları kurmuşlar­

dır. Bu fikrimize delil olarak Peçeneklerin Rus askerleriyle birlikte 944 yılında Bizans'a yaptıkları hücum gösterilebilir. Peçenekler, İdil ile Ya­

yık arasına geldiklerinde orada yaşayan Bulgar topluluklarını kovarak onların yerine yerleşirler. Burada, Ruslada iyi münasebetler kurdular.

Hatta, Rusların onları -başka halk- olarak kabul etmedikleri zamanlar olmuş, onları kendi halkımız diye adlandırmışlardır. Mesela, İpatiyev, tarih kitabında "Yabancı Kıpçakların yardımıyla kinyaz Glev, Grigo­

ri'yi birinci yardımcısı olarak kabul etmiştir. Kontsak bizim ve kendisinin Peçeneklerinden "bastayeva çad" diye bahsetmiştir. Peçeneklerle Kıp­

çakları karşılaştırmıştır. Bu şekilde Rus halkının kaygısı ve kıvancı Ruslar arasında yerleşmeye başlayan göçebelerde de anak olmuş gibidir.

Bu tarih kitabında, Kiev kinyazı İzyaslev öldüğünde bütün Rus halkı ve bütün Kara Börklüler (Türk asıllılar) üzülüp ağladı, Kiev tahtına Vla­

dimir Monomah'ın tarunu Rostislav Metislaviç çıktığında Rus halkıy­

la birlikte Kara Börklüler de sevindi diye yazar.

Peçenekler ile Rus kinyazları arasında askeri birlik de kurulmuş­

tur. Mesela, 944'te İgor Bizans'a savaşa gittiğinde Peçeneklerden de as­

ker almıştır. Aynı şekilde, Rus kinyazları ve çarları da, göçebe Türk kitlelerine kendi askerlerini yardımcı kuvvet olarak vermişlerdir. Me­

sela, 1116 yılında Peçenekler, Berendeyler ve Torklar, Kıpçaklara ye­

nilip kendi vatanlarını terk ettiklerinde, Viladimir Monomah'ın onla-

(19)

18 Türklük Bilgisine Giriş

ra yardım ettiği ve koruması altına alarak onları yerleştirdiği, tarihçe bilinmektedir.

Böyle uzun yıllara uzanan birlikte yaşama, Rus topraklarında Türk kitlelerinin yerleşip kalmasına yol açmış, Rus medeniyeti ve ekonomi­

sini, dilini etkilemiştir. Xl. yüzyıldan sonra Rus ve Türk halklarının karışık olarak yerleştiği mekanlarda, çoğunlukla yeni Türkçe yer adla­

rı görülmeye başlanır. Mesela, İpatev'in eserinde Ruslarla Kıpçakların karışık yaşadığı Morovnesk, Lyubesk, Ogroş gibi yedi ayrı yer gösteril­

miştir. Şimdi Ukrayna ile Rusya'nın güney bölgelerinde karşılaştığımız Polovts, Peçenek, Berendi, Torki, Kuman gibi yer adları da eski devir­

den kalan izlerdir.

Göçebe Türklerin Rus topraklarına yerleşmelerini sadece bu de­

virle sınırlamak mümkün değildir. Genel olarak, büyük göçebelik üç devreye ayrılır: Birinci devir, toplanıp göçme devridir. Bu devirdeki göçebe Türkler, birleşip göç etmişler ve arkalarında önemli medeni miras bırakmamışlardır. Onlardan kalan sadece mezarları ve ölen ki­

şiyle birlikte gömülen çeşitli silahlar ile süs eşyalarıdır. Onlar hayvan­

cılıkla uğraşmışlar ve otlak peşinde konup göçmüşlerdir. Göçebeliğin ikinci devri, sınırları belli bir ülke içinde konup göçme devridir. Bu de­

virde göçebelerin belli kışiakları ve yayiaları vardır. Üçüncü devirde, gö­

çe belerin büyük çoğunluğu, yerleşik hayata geçmiş ve az bir kısmı ko­

nar-göçer yaşamıştır. Onların da konup göçtükleri belirli sınırları ve bölgeleri vardır. Türk kitlelerinin Slav topraklarına girip, orayı yurt tutmaları, esas olarak birinci devirdedir.

Göçebe Türk topluluklarının en güçlüsü de, en sonuncusu da Kıpçaklardır. Onlar IX.-X. asırda Balkaş ile İrtiş boylarında Kimek ka­

ğanlığını kurdular. Bu kağanlığın batı kanadında Kıpçaklar (Kuman­

lar) vardı. Kimekierin Kırgız kağanlığına yenilmesi, Oğuzlar ile Kıp­

çakların uzun süren savaşı, Sibirya'dan göçebe grupların Kıpçak ülke­

sine gelmeye başlaması gibi sebepler, Kıpçakların batıya göçüne sebep oldu.

Oldukça geniş bir coğrafyaya hakim olan Kıpçaklar, Rus tarihin­

de "Kuman" veya "Polovets" diye adlandırılageldi. Onların güçlenip komşularına baskı yapmaya başladıkları devir, Xl. asırdır. Bu devirden

(20)

Türk Dillerinin Araştırılması 19

ha�layarak, Türk kitlelerinin Rus topraklarında yurt tuttukları yerler

ı ıluşmaya başlar. Onlar Kiev ülkesinin içine girmiş, o ülkenin insanı

ı ılarak kabul edilmişlerdir.

Hunlardan başlayarak Moğol çapulculuğuna kadar geçen uzun za­

man içinde, Türk kitleleri ile Ruslar arasındaki ilişkiler, Rus diline pek çok Türkçe kelimenin, Türkçeye de Rusça kelimelerin girmesine se­

hep oldu. Fakat Rus tarih kitaplarında, yazıcıların kasıtlı düşünceleri sonucunda, Türkçe kelimelere çok az yer verilmiştir. P. M. Meliorans­

kiy, 1225 yılına kadar olan Rus yazılı abidelerini araştırmış ve Moğol ı�galine kadarki Rus yıllıklarında, topu topu 27 adet Türkçe kelime kullanıldığını göstermiştir. Fakat halkın konuşma dilinde Türkçe keli­

melerin çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Bilhassa iç içe yaşayan işçi ve çiftçi halkı bir tar

ala

bıraktığımızda, Rusların meşhur kinyazla­

rı ile yüksek memurlarının

"rü

rkçeyi iyi bildikleri, kesin olarak bilin­

mektedir. Mesela, "Povesti Vremen-nıh Let"te, 968 yılında Peçenek­

ler Kiev'e saldırıp onu kuşattıklarında, kinyaz Svyatoslav, Kiev dışın­

Jaydı, Olga torunlarıyla Kiev'deydi. Halk zorlanmaya başladığında o,

"Dinyeper'i geçip, asıl güç sabaha kadar yetişmezse, kalenin Peçenekle­

re verileceğini haber verecek adam var mı?" der. O zaman bir adam çıkar ve koluna at koşum takımı alarak Peçeneklere sorar "Atı gören kimse yok mu?" Galiba o kişi Peçeneklerin dilini biliyordu, şeklinde bir ka­

yıt vardır. Rus kinyazı Viladimir Munomah'ın babası Vsevolod Yaros­

laviç beş dil biliyordu. Bunlardan biri de Kıpçak diliydi.

XIII. yüzyılda Asya'da büyük değişiklikler olmuş, Moğollar Kazakis­

tan ile Orta Asya'yı işgal etmişlerdi. xııı. yüzyılın 30'lu yıllarında, Deşt­

i Kıpçak, tamamen Moğolların işgali altına girmişti. Moğol merkezinde Rusça ve Moğolca bilen tercümanlar çıkmaya başladı. Bu devirde Türk­

çeyi konuşma dili olarak kabul edenler, bu dille meşgul olanlar vardı.

Tercümanlar yalnızca Türkler değildi, içlerinde Ruslar da vardı.

Rusçada alıntı sözlerin çoğalmaya başlaması, onu bir sisteme bağ­

lama ihtiyacını doğurmuştu�. Bu sebeple, eski Rus yazmalarında alın-

2 Ruslar yalnız Türklerle deeil bqka milletlerle de (Alınanlar, lsvc:çliler ve Araplar vb.) münasebet kumıuşlardır.

(21)

20 Türklük Bilgisine Giriş

tt sözlerin listesi verilmiş ve Rusçası açıklanmıştır: Bu şekilde ilk eser, ı ı. yüzyıldan önce yazılmışsa da, sözlük mahiyetindeki ilk eser XV.

yüzyıldan sonra ortaya konmuştur. Bunlardan "Se Tatarskıy Yazık" ve

"Tolko-vaniye (İli Tolk) Yazıka Polovetskogo" eski iki sözlük de XV­

XVI. yüzyıllarda yazılmıştır. "Se Tatarskiy Yazık" sözlüğünde 27 keli­

me, 6 cümle, ı8 özel isim, "Tolkovaniye (lli Tolk) Yazıka Polovetsko­

go" da ı 7 kelime verilmiştir.

XV-XVI. yüzyıllarda Kazan ve Kırım hanlarıyla Moskova'nın iliş­

kilerinin güçlenmesine ba�lı olarak, Kazan ve Kırım Tatarlarının dili­

ni ö�enen, o dilleri iyi bilen tercümanlar çıktı. Türklerle Ruslar ara­

sında yazılı ilişkiler de kuruldu. Mesela, ı 489 yılının 29 Ekiminde ve ı490 yılının Nisan ayında Kırım'a Tatar dilinde yazılmış (yazan Oblev Baksı) belge gönderilmiştir. Eskiden beri dünyada meşhur olan İstan­

bul'un fethi ( 1 453 ), Türk ülkesinin güçlenmesi, Rusları, Türklerin ta­

rihini, dilini öğrenmeye mecbur etti. Kazan ( 1 552), Astrahan ( 1 556) hanlıklarının Ruslara yeniJip onadan kalkmaları, Rusların Sibir han­

lıklarıyla olan ilişkilerini arttırdı. Ruslar, Sibirya'ya yerleşmeye başla­

dılar. Mesela, ı587 yılında Tahıl kalesi kurulmuş, ı632 yılında Ya­

kutsk'un temeli atılmıştır.

2. Türklük Bilgisiyle ilgili İlk Araştırmalar

Doğu, eski medeniyerin merkezi olmuştur. Tarihe göz attığımızda, es­

ki Grek medeniyerinden önce ve onun gelişmesine etkisi olan Hint, Babil ve Çin medeniyetlerini görürüz. O kavimlerle sınırdaş olan baş­

ka kavimlerin medeniyetlerinin de gelişmiş olma ihtimali vardır. Şu andaki Türk kitlelerinin yaşadığı Orta Asya, Kazakistan ve Sibir ülke­

leri hakkında, halkların tarihi, sosyal durumu, coğrafyası, emografyası ile ilgili bilgiler, eski devirlerden kalan çeşitli yazma eserlerden bize ulaşır. O bilgilerin çoğunluğu Çin yıllıklarından, Grek seyyahları ile tarihçileri nden, co�afyacılarının eserlerinden bize ulaşır. Mesela, N. Y.

Biçurin'in belirttiğine göre, Çin yıllıklannda Fergana hakkındaki ilk bil­

giler, Çjan Kyan'ın M.Ö. 1 40-1 35 yıllarında hanlık kurduğu devir hak­

kındadır. Hunlarla ilgili bilgilere ise ondan da önce yazılan yıllıklarda rastlarız. Grek tarihçileri ile co�afyacıları ise, Orta Asya ve Hazar kı-

(22)

Türk Dillerinin Araştırılması Z 1 yıları, az sonra ise Kazakistan ve Moğol halkları hakkında bilgi verir·

ler. Mesela, Herodot, tarih kitabında Massageder (Amu ve Sir boyun·

da yaşayan halklar) ile İssedonlar (şu anda Kazakistan'da yaşayan halk) hakkında şu şekilde bilgi verir : "Giyimleri ve hayadarı yönün·

den Massageder, Skiflere benzer. Onlar, yaya da adı da savaşabilir, sa­

vaşın iki türünü de bilirler: Yay ile, murak ile savaşır, silahları basit ve­

ya mükemmeldir. Onların bütün eşyaları, altından veya bakırdan; mız·

rağı, oku, iyi cins bakırdan; başlıkları kemerleri ve diğer süs eşyaları al­

undan olur." lssedonlar'la ilgili ise: " ... lssedonlar'da şöyle bir adet var·

dır: Eğer onların babaları ölse, akrabaları hayvanlarını getirip, kurban eder, eti küçücük par

r

a

ara keserek, ölen kişinin akrabalarıyla bir çeşit toplantı yaparlar", d�

trabon, coğrafya ile ilgili eserinde Massageder ile Sakları bir halk olarak kabul eder. Saklar hakkında çok kitap yazıl·

mıştır. Sakların güçlü bir ülke oldukları tarihten bellidir.

Türk halklarının dilini, edebiyatını konu alan araştırmaların tari·

hi eski deviriere gitmez, Orta Çağdan başlar. Elimize ulaşan malzeme·

lere göre, Türk dilini araştıran ilk bilim adamları, Arap ilmi ve mede­

niyetiyle ilgili olan kişilerdir. Bunun tarihi sebepleri vardır. İlk sebep;

Türk halklarının çoğunluğu (Orta Asya ve Türkiye'dekiler), Arap ha­

kimiyetinde yaşadı. Araplar, hakimiyederini devamlı hale getirmek ve topraklarını genişletmek gayesiyle Türk halklarının tarihini, dilini, örf ve adetlerini öğrenmeye başladılar. İkinci sebep, Arapların işgal ettik·

leri bölgenin oldukça geniş oluşuydu. Bu yüzden aradaki ilişkiyi (pos·

ta ilişkisi) korumak, kesintisiz olmasını sağlamak gayesiyle ve mevcut toprakları elde tutmak, yeni yerler almak için yerli halkların ileri ge·

lenlerini ülke idaresine ve askere almışlardır. İşgalci ordunun içindeki Araplar, bu gayeleri gerçekleştiremediler. Üçüncü sebep, Araplar yal­

nız silah gücüyle Orta Asya, Kazakistan ve İdil boyundaki halkları ha­

kimiyetleri altına almadılar. Arap atlarının toynaklarının Kazakis­

tan'ın birçok yerine, İdil boylarına basmadığı bilinmektedir. Onlar, din dolayısıyla bir çok yere hal<im olmuşlar ve etkilerini yürütmüşlerdir. Ken·

di hakimiyetlerinin sağlam olmasına İslam dininin de tesiri olduğunu iyi tespit ederek Kur'an'ın temel kurallarını Türkçeye çevirmeye baş­

ladılar. Arap dilini bilen kişiler sözle de olsa, Kur'an'ı yerli halka an­

latmaya devam ettiler. Dördüncü sebep; Arap ilmi ve medeniyeri de-

(23)

2 2 Türklük Bilgisine Giriş

nilen anlayışın dünya tarihinde yer almasını, onun çok ilerlemesini ve başarılı olmasını yalnızca Arapların çalışmalarına bağlamak doğru ol­

maz. Mesela, Arap devletleri içerisinde ilim ve medeniyerin en gelişti­

ği "altın devir" Abbasilerin hakim olduğu devire rastlar. İngilizlerin meşhur oryantalisti E. Brovn'a göre; o devirde dünyaca tanınan 45 Arap bilginin 30'u Arap değil, başka milletiere mensuptur. Onların içinde bizim dedelerimiz Ebu N asır el-Farabi, Ebu Ali İbni Sina, Mah­

mud el-Harezmi, Ebu Reyhan el-Biruni'leri sayabiliriz.

Türk halklarının dillerinin ne zamandan itibaren araştınimaya başlandığını tam olarak söylemek zordur. Fakat bize ulaşan ve Türk di­

li hakkında fikir veren en eski çalışma, Karahanlılar devrine aittir. En büyüğü ve yazıldığı zaman bakımından en eskisi, Kaşgarlı Mahmud'un Divanu Lügati't· Türk3 adlı eseri kabul edilir. Türk diliyle ilgili yazılan ikinci eser, Mahmud Zemahşeri'nin Mukaddimetü'1 -Edeb adlı eseridir.

M.Zemahşeri, 1 075 (H. 467)'te, Harezm'de (daha doğrusu şimdiki Türkmenistan'ın Taşauz vilayeti Tahtaköpir kasabası İmzşahr köyün­

de) doğmuştur. Ayağı sakat olduğu için doğduğu yerden ayrılamamış, ilmini Harezm'de almış ve bu yüzden de Harezmi diye adlandırılmıştır.

Yaşı ilerledikten sonra yalnız Buhara, Horasan, Bağdat, Mekke ve Şam'a gitmiştir. O, Arap dili, edebiyatı, filolojisi ve İslam dininin ta­

rihiyle ilgili elliden fazla ilmi eser yazmıştır. Fakat tamamı bize ulaşma­

mıştır. Türklük Bilgisiyle biraz ilgili olan eseri Mukaddimetü'l-Edeb'tir.

Bu eser sadece sözlük değildir, Arapçanın grameri hakkında da bilgi verir. Eser, beş bölümden oluşur, birinci bölümde isimler, ikinci bölümde fiiller, üçüncü bölümde yardımcı sözler (edatlar), dördüncü bölümde isirolerin ek alıp çeşitlenmesi, beşinci bölümde fiil çekimleri hakkında bilgi verilir. Kitabın sözlük kısmında bazı Arapça kelimelerin Türkçe ve Moğolca karşılıkları verilmiştir. Akademi üyesi V.V. Barthold, M.

Zemahşeri'nin eserindeki Türkçe sözlerin XII-XIII. asırlardaki Orta Asya Türk halklarının kelime hazinesini gösterdiğini belirtir.

Orta çağda Türk dilini araştırmaya büyük emek sarfeden alimler­

den biri de Nasıruddin Ebu Hayyan el-Endülüsi'dir. O, 1 256 (H. 654)'da

3 Kaşgarlı Mahmud'la ilgili bilgi başka bölümde verildi.

(24)

Türk Dillerinin Aıaştırılması 23

İspanya'da dünyaya geldi. İspanya'nın Malaga, Velez, Almeriya şehir·

lerinde okuyup yetiştikten sonra 1 280- 1 281 yıllarında Mısır'a seyahat etti. O seyahat esnasında Mısır, Suriye, İran medeniyetine, ilim dün·

yasına ilgi gösterdi. Arap, Fars ve Türk dillerini çok iyi öğrendi, bu dit�

!erin sözlüğü ve grameri hakkında eserler yazdı. Ebu Hayyan'ın Turk diline ilgisini bilim adamları farklı şekillerde açıklarlar. Bizce, bu me­

sele onun Suriye'deki hayatıyla ilgilidir. Bu devirde Suriye ve Mısır'da Türk halklarının değeri artmış, Memluklar devleti hakim olmaya baş·

lamıştı. Türkçe İslam Ansiklopedisinin "Ebu Hayyan" maddesini yazan Mecdut Mansuroğlu, E

u Hayyan'ın Arap ülkelerini on yıl süreyle do­

laşıp Kahire'ye yerleştiğ

k

ve orada öldüğünü belirtir. Tam o devirde Memluklar, Mısır ve Suriye'de hakimiyet kurmuşlar ( 1 250-1517) ve ül­

kenin resmi dili Türkçe olmuştur. Bu yüzden Ebu Hayyan'ın Türk dili­

ne ilgisi, o dil hakkında eser yazma sebebi anlaşılmaktadır. Bize ulaşan bilgilere göre; Ebu Hayyan Türk dili hakkında dört eser yazmıştır. Bun­

lardan yalnızca biri bize ulaşmış ve şu anda elimizde bulunmaktadır. Bu kitabın adı Kir.abu'l-1drak li-Lisani'!-EtTak'tır; 1 3 1 2 (H.71 3)'de Kahi·

re'de yazılmıştır. Kitap iki bölümden oluşur. Memlukların dili karışık bir dildir. Fakat onların dilinde Kıpçak unsurlarının yoğun olduğunu bilim adamları ispatlamışlardır. Kir.abu' 1-ldrak'te çevirisi verilen keli­

melerin çoğunluğu Kıpçak sözleri olduğu için, A.N. Baskakov onu Kıpçak dilinin eseri olarak kabul eder. Fakat kitapta Oğuzca unsurlar da verilmiştir. Mesela, ağla·, almurt (armut), aşaka, aduk, amak, asrı, beyni (beyin), ben, bilegü (bileği), bin, bildirsin (bıldırcın), büyküz (boynuz), bunçuk (boncuk), pamuk, yavuz, yağmur, yumurkla (yumur·

ta) gibi kelimeleri Oğuz-Türkmen diline ait olarak göstermiştir.4 Ebu Hayyan, Kıpçak dilinin fonetik özelliklerinin tamamını bil­

mekte ve bu özellikleri göstermektedir: 1 . Söz başında y ünsüzü kulla­

nılır. Mesela, yamgur (jangbır değil), yiku (çizik), yılan vb. 2. Kelime için·

de g, g ünsüzleri y ünsüzüne dönmektedir. Mesela, egin-eyin, bugday­

buyday vb. Eğer Kitabu'l-ldrak'ta verilen kelimeleri çağdaş Kazak diliy·

4 Örnekler E. Fazılov'un Şarl<nıng M�hur Filologlmi (Taşkent, 1971) adlı eserinden alındı.

(25)

24 Türklük Bilgisine Giriş

le karşılaştırırsak, §U ses değişmelerini görürüz: Mesela b ile p ünsüzleri değişir: aba-apa, abak-appak, b ile m ünsüzleri değişir : ban-man-, ben­

men , beçin-meçin (maymun), bin-mın vb., ş ile s ünsüzleri değişir : baş­

has , aş-as (yemek anlam mda), taşı-tası-, taşkun-taskın vb., d ile t ünsüz­

leri değişir: budak-butak, dep-tep, demir-temir, g ile v ünsüzleri değişir:

bagır-bavır, bag-bav vb. Kitabu'l-İdrak'taki örneklerle çağdaş Kazak di­

lini karşılaşttrdığımızda morfolojik özelliklerin de olduğu görülür. Me­

sela, toplama sayı adı; -avu/-evü ve -agu/-egü, -avla/-evle eklerinin asıl sayı adiarına getirilmesiyle yapılır: ikevü, ikegü, ikevle , ikile. Emir kipi­

nin birinci şahsında -gayım/-geyim, ikinci şahsında -gıl/-gil/-kıll-kil/-gul/-giil ekieri kullanılır. Sıfat-fiillerden -daçı/-deçi, zarf-fiillerden -u/-ü, -yu/-yü ve -ban/-ben kullanılır.

Kıpçak dillerinin malzemelerini esas alarak yazılan ikinci bir eser, Celaleddin Ebu Muhammed Abdullah Türki'nin Kitabu Bulgatü' 1 - Müştak fi-Lugati't· Türk Ve' 1-Kıfçak'ıdır. Celaleddin Türki'nin hayatı ve eserleri hakkında tam bilgiye sahip değiliz. Yalnızca XIV-XV. yüzyıl­

larda yaşadığını, Arap ve Türk dillerini iyi bilen bir bilgin olduğunu biliyoruz. Onun birçok eser yazmış olması mümkündür, ancak Türk di­

liyle ilgili bir eseri bize ulaşmışttr. Elimizdeki nüsha yazar nüshası de­

ğil, XV. yüzyılın ortalarında istinsah edilmiş bir nüshadır. El yazma Pa­

ris'teki Milli Kütüphanede korunmaktadır, eserin ilk sayfasmda Ebu Bekir adlı kişinin adı ve 145 1 ( H. 855) tarihi yazılıdır. Eserin nerede ya­

:ıldığı konusunda da bilgi yoktur, sadece Türkçe kelimelerin Arapça an­

lamı, Arapça'nın Suriye lehçesinde verildiği için, Suriye'de yazıldığına dair yaygın bir kanaat vardır.

E. Fazılov'un belirttiğine göre, el yazma dört bölümden oluşur. Bi­

rinci bölümde Allah'ın, peygamberin, meleklerin, gün, ay, yıldız, kuş yolu vs. adı ve onlarla ilgili bilgiler verilmiştir. İkinci bölüm yer üstü ve yer alu malzemelerine ayrılmıştır. Bu bölüm, birkaç alt bölüme ay­

rılır. Mesela, l. Yer üstündeki malzemeler: Yer, kır, sırt, yar, orman. 2.

Yer alu zenginlikleri: Altın, gümüş, bakır, kurşun vb. 3. Tıcari eşyalar:

Yaldırım (şişe), sırça (ayna), yamcu ( inci)vb. S . Din, ibadetle ilgili ke­

limeler: Mug (ateş ayini ile ilgili), namaz, abdest vb. 6. Askerlik ve si­

lahla ilgili kelimeler: Ka�ari (casus), çeri, galış (güreş) vb. 7. Bitki adla­

rı: Ekin, bugday, arpa, dan vs. 8. Hayvan adları : Koçkar (koç), kubaş

(26)

Türk Dillerinin Araştırılması ZS

(köpek çeşidi), kulan, kuluk ( iki yaşmda kuzulamış koyun), kulun, ku­

ııtk (sıpa) vs. Üçüncü bölümde zaman ve mekan adları; ay , gün adla­

rı ile yıl m mevsimleri, kişi ve işaret zamirieri ile edatları yazmıştır. Dör­

düncü bölümde fiilierin geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanları, emir ki­

piyle mastarlar hakkında bilgi verilmiştir.

Cemalettin Türki kelimelerin anlamlarını vermekle kalmamış, Türkçenin grameriyle ilgili bilgiler de vermiştir. Mesela, üçüncü bölü­

mün sonunda çokluk ekl

ti

. hakkmda bilgi verir. El yazmada iyelik eki uç şahsa ba�lı olarak kulla

mı.ştır. Birinci şahısta -um/-üm/-ım/-im, ikin­

ci şahısta -un/-ün/-ın/-in, üçüncü şahısta -ı/-i eklerini kabul eder. Hal eklerinin anlammı Arap dilindeki şekilleriyle karşılaştırmış ve Arap­

çada kelime önünde kullanılan i la- ekine yönelme hali (-a ) eki, fi- yar­

dımcı sözüne bulunma hali (-da ) eki, min-yardımcı sözüne ayrılma ha­

li (-dan) ekinin karşılık oldu�unu belirtir. Eserde hal ekieri yedi tane­

dir : 1 . Yalm hal (eki yok), 2. İlgi hali (-nin, -in, -um, -üm) , 3. Yönel­

me hali ( -a ), 4. Belirtme hali ( -nı/-ni) , 5. Vasıta hali ( -un/-ün/-ın/-in), 6. Bulunma hali (-dal-de). 7. Ayrılma hali ( -dan/-den) . El yazmada fi­

ilin geçmiş zaman ( -dı/-di) , gelecek zaman ( -ar/-er) eklerinin, çatı ek­

lerinin ( -ı- ,-1-, -dur- , -ur-/-ür- , -gur-, -p) , sıfat-fiil eklerinin kullanılma­

sına örnekler verilmiş, çok az da olsa, sözlerin kullanılma özelliklerine de yer verilmiştir. Mesela, tor kelimesinin Kıpçakçaya ait oldu�u gös­

terilmiştir. Ş.A. Feyzullayeva'nın belirttiğine göre, Kitabu Bulgar'ta 986 kelimeye anlam verilmiş. Bunların 479'u cins ismi, 60'ı birleşik kelime, 3 l8'i fiil, ll 'i sıfat, 22'si zamir, 44'ü sayı ismi, 25'i zarf, 14'ü edat, 8'i ba�lama sözü, 4'ü yardımcı söz, 1 'i olumsuzluk sözüdür.

Türk dillerinin malzemelerini inceleyen Arap dil bilimciliği ör­

nek alınarak yazılmış eserlerden biri de Celaleddin İbni Mühenna'nın Hilyetü' 1 -İnsan ve Helbetü'l-Lisan adlı eseridir. Bu eserin birkaç nüsha­

sı vardır. P.M. Melioranskiy kendi zamanında meşhur olan beş nüsha­

yı karşılaştırarak "Arap Filolog o Turetskom Yazıke" (Spb, 1900) adlı eser yazdı. Bu beş nüshada da eseri yazan kişinin adı belirtilmediğinden anonim eserler arasmda sayılmış, ancak P.M. Meliorarıskiy'den sonra İstanbul'da bu eserin altıncı nüshası bulunmuştur. Bu nüshada eserin yazarı Celaleddin İbni Mühenna olarak kaydedilmiştir. Arap kaynak­

larında birçok Mühenna ile karşılaşılır. Eserin altmcı nüshasmı yayın-

(27)

26 Türklük Bilgisine Giriş

layan ( 1921 ) Türk bilgini Ahmet Rifat, eseri yazan Mühenna'nın Tı­

rnur'un çağdaşı Celaleddin İbni Mühenna İbni Aneb olması mümkün­

dür, der. Fakat P.M. Melioranskiy eserin dil özelliklerini dikkate alarak, onun yazıldığı zamanın XIII. yüzyıl veya XIV. yüzyılın başları olması ge­

rektiğini ileri sürer. Son zamanlardaki araştırmalar, eserin yazarının 1 2 79'da ölen İbn i Mühenna el-Ubeydullah olduğunu göstermiştir.

Eserin dili hakkında da bazı fikirler ileri sürülrnüştür. P.M. Melio­

ranskiy, eserin dilini Hülagular devri eski Azerbaycan dili olarak kabul eder. S.E. Malov ise Kaşgar Uygurlarının dili olarak kabul eder, başka birçok bilim adamı da karışık dille yazıldığını belirtirler. Fakat son za­

manlarda P.M. Melioranskiy'in fikrini benimseyenler çoğunluktadır. Hil­

yet iki bölümden oluşur. Birinci bölümdeki 20 küçük ah bölümde isim­

ler, zarflar ve yardırncı kelimelerle ilgili bilgi, kalan yedi bölümde fiil şekilleri, ağırlık, sayı anlamı veren sözlerin tahlili yapılır. Mesela, fiil çatıları hakkında bilgi verilerek, onun -1-, -n- , -k- gibi türlerinin oldu­

ğu gösterilir. Örnek olarak al-ın-dı , vur-ul-du, aç-ıl-dı, as-ıl-dı, ar-ıl-dı gi­

bi kelimeler verilir. Emir kipinin ikinci şahsının eki -gıl/-gil, üçüncü şahsının -sun/-sün; geçmiş zaman eki -dı/-di , -mış/-miş , şimdiki zaman eki olarak -r, -mas; gelecek zaman anlamında da -gay/-gey, -acak/-ecek ekieri gösterilir.

Orta Çağ abideleri içerisinde yazarı bilinmeyen el yazmaları da vardır. Bunlardan biri Kitab-ı Mecmu'-ı Tercüman-ı Türki ve Acemi ve Mogoli ve Farsidir. Bu eser tek nüsha el yazma olarak bize ulaşmıştır.

Bu nüsha Hollanda'da Leiden Kütüphanesi'ndedir. Eseri, 1 894'te Hal­

landalı alim M.T. Houtsma ( 1 851 -1943) tıpkıbasım olarak yayınladı ve şimdi bu eser hakkındaki bilgiler, bu yayma dayanmaktadır. B. Fle­

ming'e göre eser, 1 343 yılının 25 Ocak'ında, yani hicri 743 yılının Şa­

ban ayının 27'sinde, tamamlanmıştır. Eserin yazarı Halil ibni Muham­

med ibni Yusuf el-Konevt'dir. Fakat bu görüşü bütün alimler kabul et­

mezler. Mesela, Z.B. Muhammedova, Konevt'nin sadece müstensih ol­

duğunu ileri sürer. Kurışjanov ise E.N. Nedjip'in Türk alimi A. İnan'·

dan aktardığı "Konevt, el yazmanın yazarı ve Oğuz-Türkmen dili ko­

nuşan bir kişidir" fikrini belirttikten sonra, yazarın koyun, akın, ötmek gibi Oğuzca kelimeleri bilmediğini ve eserin Türkmenceye bemernedi­

ğini belirterek, Oğuz eseri olduğu fikrini kabul etmediğini belirtir. Bu-

(28)

Türk Dillerinin Araştırılması 27 nunla beraber, sözlük, "Bu kitabı yazan Allah' ın hakir kulu Halil bin Muhammed ibni Yusuf el-Konevi" cümlesiyle biter. Kitabın yazılış ta­

rihini de tam olarak söylemek zordur. Eserdeki malzernelere göre XIII.

yüzyılda yazılmış olduğu ileri sürülebilir. Bu eserin dili, Kıpçak diline benzer, ancak Türkmen dilinin malzemeleri de bol miktarda verilmiş­

tir. M.T. Houtsma'nın yayınla

c(ı

ğı tercümenin dilini ilk olarak incele­

yen ve değerli fikirler ileri süre

P.M. Melioranskiy, onun dilinin Co­

dex Cumanicus'un diline çok yakın olduğunu belirtmiştir.

Kıpçaklar'ın Suriye ve Mısır'a yerleşmeye başlamalarının, Moğol­

lar'ın Orta Asya'yı istila etmelerinden daha önce olduğu bilinmekte­

dir. Onların sayısı Moğol istilasından sonra da azalmadı ve artmaya de­

vam etti. Hülagu'nun askerleri arasında gelen Kıpçaklar'dan başka, kö­

le olarak satılıp gelenler de çok olmuştur. Mesela, 1299'da Nogay ile Taktı'nın savaşında Nogay büyük bir yenilgiye uğrar ve onun emrin­

deki on binlerce Kıpçak'ın esir alınıp köle olarak Mısır'a sattidıkları bilinmektedir. Mısır sultanlarının bu kölelerden asker olarak faydalan­

dıkları ve bunların Memluklar devletini kurdukları bilinmektedir. Di­

ğer taraftan Mısır'daki Kıpçaklar Altın Ordu'yla bağlantılarını tama­

men koparmamışlar, aralarındaki ilişki uzun süre devam etmiştir. Bu bağlardan biri dil bağıdır. Bu, eserin tercümesinde açıkça görülür. Söz­

lük dört böltimden oluşur. Birinci bölümde isimler, ikinci bölümde fi­

iller, üçüncü bölümde fiillerin çekim şekilleri incelenir. Burada fiilin üç zamanı ve üç şahsı olduğu, olumlu ve olumsuz, teklik ve çokluk şa­

hıslar belirtilir. Fakat zaman ekieriyle şahıs ekieri ayrılmamıştır. Türk dillerinde, Arapçadaki gibi cinsiyet gösteren, özel ekierin olmadığı be­

lirtilmiştir. Fakat sözlükte ana, giçe , kız, yakız (rakip anlamında), yene, kız karındaş, kız o!lan (genç, evlenmemiş kız anlamında) gibi kelimeleri dişilik gösteren; ara, açkı (büyük torun), oga (dayı), oğul, küyegü gibi ke­

lirneleri de erkeklik gösteren kelimeler olarak tek tek ayırmıştır. Dör­

düncü bölümde bazı ekieri ayırıp incelerniş, edatları, zamirieri ve yar­

dımcı kelimelerin Arapça çevirisini vermiştir. Demek ki eserin birinci ve ikinci bölümü sözlük, üçüncü ve dördüncü bölümü ise gramer olarak dü­

zenlenmiştir. Sözlük bölümünde Arapça kelimelerin Türkçe karşılıkla­

rı verilmiş; sadece bir bölümde (XXII. bölüm) Türkçe kelimelerin Arapça karşılıkları verilmiştir. Sözlük bölümünde Türkçe kelimelerin

(29)

28 Türklük Bilgisine Giriş

doğru telaffuzunu göstermek gayesiyle çeşitli delillerle açıklamalar yapmıştır. Mesela, adım kelimesindeki d ünsüzü, Arapça'daki t ünsüzü gibi sert söylenir, ug (anlama, fikir anlamında) kelimesindeki g Arap­

ça'daki kaf ünsüzüne benzer, gibi açıklamalar vardır. Kelime içindeki seslerin değişmesi ve kelimelerin fonetik varyantiarı üzerinde de durul­

muştur. Mesela, bozguş, doğrusu bozk� (özel isim); Hutlaba, doğrusu Kutlaba; temür, doğrusu demür; bakırcı, doğrusu bakırşı; korgaşun doğru­

su korgasm vb. şeklinde gösterilmiştir. Korgasın, korsun şeklinde de söy­

lenir, bu Türkmencedir. İnsan yüzünün hangi halde olduğuna, görünü­

şüne meniz denir, bunu beniz olarak gösterir ki bu da Türkmence'dir.

Bazı kelimelerin tarihi, etimolojisi ve hangi dilden geldiği üzerinde de durulmuş ve izahlar yapılmıştır. Mesela, yinjü-injü, merüvert. Buna ra­

na da der, aslı Farsça dana kelimesidir. Mahaln-makaln, tam şekli mah

aln. Bu da Farsça mah (ay) ile Türkçe aln sayı adının birleşmesiyle ya­

pılmıştır vb. Gramerle ilgili bölümde bazı ekler üzerinde durulmuş ve anlamları gösterilmiştir. Mesela, emir kipi ikinci şahıs eki -l, -gil, -kıl, -k i l'dir. Fakat emir kipinin ikinci şahsının başka eklerle de yapıldığını hatırlatır.

Yazarı bilinmeyen, ancak XIV. yüzyılda Türk dili hakkında yazıl­

mış eserlerden biri de Et-Tuhferü'z-Zekiyye fi-Lugô.ti'r-Türkiyye'dir. "Et­

Tuhfe" bize tek nüsha olarak ulaşmıştır, o da İstanbul Bayezit kütüpha­

nesinde korunmaktadır. Bununla ilgili ilk makaleyi yazan ve bilgi ve­

ren Prof. M.F. Köprülü olmuştur. Şimdiye kadar bu eser, dört kere ba­

sıldı ve üzerinde çalışmalar yapıldı. Fakat hala bilinmeyen yönleri var­

dır. Mesela, ilim adamlarımız arasında, eserin nerede yazıldığı konu­

sunda görüş birliği yoktur. A. Zajaczkowski, sözlüğün Arapça'ya ait bö­

lümündeki bazı ağız özelliklerine dayanarak, onun Suriye'de yazıldığı­

nı kabul eder. Zajaczkowski'nin bu düşüncesine "Et-Tuhfe" üzerinde çalışan Macar bilim adamı T. Halasi-Kun da katılır. Er-Tuhfe'yi Özbek­

çe'ye çevirip önsöz yazan S. M. Muttalibov, eserin Mısır'da yazıldığını ileri sürer, ikinci bir Özbek bilim adamı H. Daniyerov Deşt·i Kıpçak'ta yazıldığını ileri sürer. Eseri kimin yazdığı konusunda da, nerede yazıl­

dığı konusunda da genel olarak kabul edilen bir bilgi yoktur. Eserin dil özelliklerine dayanarak görüş belirtenierin çoğu, Mısır veya Suriye'de yazıldığını kabul ederler. Nerede ve kim tarafından yazıldığı bilinme-

(30)

Türk Dill<!rinin Am�tırılınası 29

ınckle beraber, eserin yazarının Türk dilini (bilhassa Kıpçakçayı) çok iyi bildiği açıktır.

Yazar, Et-Tuhfe'nin girişinde Kıpçak dilini esas aldığını, sebebi­

ninse o dilin çok kullanılması olduğunu, Türkmen diline çuk ihtiyaç duyduğu zaman başvurduğunu hatırlatır. Bununla birlikte kitabı ya­

zarken kendisinden önce xazılan eseriere de başvurduğunu belirterek Ebu Hayyan'ın adını anar."Bu yüzden Ebu Hayyan'ın sözlüğüyle Ec­

Tuhfe arasında benzer yerler çoktur. Ec-Tuhfe, üç bölümden oluşmuş­

tur. Birinci bölümde, ses bilgisi hakkında kısaca bilgi verilmiş; ikinci bölümde, sözlük verilmiş; üçüncü bölümde ise dilbilgisi üzerinde du­

rulmuştur. Mesela yazar, Kıpçakça'da 23 ses olduğunu, onların 19'unun asıl ses ulduğunu belirtmiştir. Bunlar; a, b, t, c, r, z. s , s , t , g, k, k , I, m, n, h, v , i; bunların dördü tekrarlanmak suretiyle yapılmış­

tır: b ünsüzü f ünsüzüyle karışmış (yani p), c ünsüzü ş ünsi.izüyle karış­

mış (yani ç), k (g) i.insi.izü damak n'si ile karışmış (yani n);. Bunların telaffuzuna gırtlaktan başlanır ve burun ucunda biter, denilmiştir.

Eserde Kıpçak dilinin ses özellikleriyle ilgili özel bilgiler de verilmiş­

tir. Mesela, tekrarlanarak yapılan dört sesin üçünün altına nokta kon­

muş, burundan çıkarılan daınak n'si, kef olarak yazılmıştır. Mesela, ıiiır aiiak diye söylenir. Sözlük bölümünde Türkçe kelimenin Arapça kar­

şılığı verilmiştir. Çoğunlukla bir kelime ikincisiyle denk gelecek şekil­

de verilir. Fakat bir kelimenin iki veya daha fazla kelimeyle açıklan­

dığı da olur, ama bu fazla değildir. Mesela, sarsagan, ı. Saksağan 2.

Soyka; açn, ı. Açtı, 2. Yendi; azdı ı. Bozdu, 2. Yanıldı, aldandı; kıçkır­

1. Bağırdı, 2. Çağırdı, 3. Ağladı vb. Bunun gibi Türkçedeki iki ve­

ya üç kelimenin Arapçadaki bir karşılığı da verilmiştir. Mesela, yun, tük "yün"; esirgedi, yarlıgadı "sevimlilik, şirinlik gösterdi"; kovaladı, kot•dı , tilendi, "sevimliliği, şirinliği istedi, kovaladı, kovdı" vb. Sözlük­

re birleşik kelimelerle deyimler de çevrilmiştir. Mesela, kaym ana

"kaynana", yalan ayak "yalın ayak", yan bastı "savundu", ant içti "ant içti", tabu ayiadı "askerlik yaptı", kabarçaklı bağa "kaplumbağa", semir­

di, semiz boldı "şişınanladı" vb.

5 Öm�:kb "lzıskannıy D.ır Tyurkskoınu Yazı ku" (T�kcnı, 197H) aı.llı kitaptan alındı.

(31)

30 Türklük Bilgisine Giriş

Dilbilgisiyle ilgili bölümde, esas olarak şekil bilgisiyle ilgili konu­

lar ele alınır. Mesela, kişi zamirieri hakkında bilgi verilirken, onların üç şahısla bağlantılı oldukları ve teklik, çokluk türlerinin olduğu ha­

tırlatılır. Fakat yazar, şahıs zamirleri, çekim ekieri ve iyelik eklerini tek tek ayırmadan, bir bölüm içerisinde gösterir. Mesela, şahıs eklerini ay­

rı yazılan ve birleşik yazılan olmak üzere ikiye ayırır. Ayrı yazılanlara birinci şahısta man, biz, ikinci şahısta san , siz ve -iiız, -iiiz, üçüncü şa­

hısta özi, kansı , kanda örneklerini verir, çokluk anlamını vermek için çok­

luk eklerinin getirildiğini söyler. Birleşik yazılan kişi zamirleri, geçmiş zaman için birinci şahısta teklikte -m, çoklukta -k'dir.

Geçmiş ve değişken şimdiki zaman için -lık, -lik ve -lim olur. İkin­

ci kişinin tekliği -ii, çokluğu -iiız; üçüncü kişi için -uii, -üii ve -aii, - aiiar. Çokluk şekiller için çokluk eki kullanıldığını belirtir. Eserin baş­

ka bir yerinde birleşik yazılan şahıs zamirierinin isimlere de gelmesi mümkündür diyerek, birinci kişide başım, közüm; ikinci kişide başıii , közüii; üçüncü kişide başı, közi şeklinde örnekler vermiştir.

Et-Tuhfe'de sıfat, fiil ve edatlar hakkında da bilgi verilmiştir. On­

ların çoğunun Kazak dilinin (genel olarak Türk dilinin de) tarihi gra­

meri için önemi büyüktür. Bilhassa bazı ekierin anlamları değişmiş ve yeni anlamlar kazanmışlardır. Eserde ekierin yüklendiği anlamlar da incelenmiştir. Mesela, Türkmencedeki -çı, -çi eki hakkında bilgi veril­

miş, onun fiiliere de isimlere de eklendiği ve eklendiği kelimeye de­

vamlılık anlamı kattığı belirtilmiştir. Mesela ötmekçi "ekmekçi", keliçi

"her gün gelen kimse, gelici" kelimelerini yazmıştır. Çağdaş Türk dil­

lerinden anladığımız ise -çı , -çi ekinin bu anlamından uzaklaşmış oldu­

ğudur. Bu ek isimlere eklenerek meslek adları yapan gövde isimler tü­

retir, fiillere eklenmez. Fiillere eklendiğinde körşi "komşu" anlamında, devamlı hareketi bildirmezler. Eğer meslek anlamının gelişme yolunu dü­

şünecek olursak, temelde hareketin birçok kere tekrarlandığını ifade eden anlamın olduğu açıktır.

(32)

(

II.

BÖLÜM

TÜRK DiLLERİNİ KARŞlLAŞTlRMALI,

TARİHİ AÇlDAN ARAŞTIRMAK

(33)
(34)

(

Türk Dillerini Karşılaşhrmalı­

Tarihi Açıdan Araşhrmak

1. Karşılaştırmalı-Tarihi Araştırmalar İçin Temel Esaslar Karşılaştırmalı tarihi araştırmalar sağlam kurallara dayandıkları zaman daha verimli olur. Fakat Türkoloji ilminin mensupları da, genel dil biliminin mensupları da bu meselede anlaşamazlar. Bu kurallar biz­

ce şunlardır:

1 . Dil sosyal bir kuruluş olduğu için, toplum mensuplarının bir araya gelmesine hizmet eder, o toplumla birlikte büyür ve gelişir. Bu yüzden her dilin geçmişi, şu andaki hali ve geleceği vardır. Dil malze­

mesini karşılaştırırken onun haldeki durumunu geçmiş tarihiyle irti­

batlı olarak araştırmak gerekir. Buna göre karşılaştırmalı tarihi araştır­

manın temel amacı en eski şekli ortaya koymaktır. Bu amaç temel alındığında doğru olan karşılaştırma yolu, şu anda kullanılan şekil ile en eski olarak kabul edilen şekil arasındaki gelişme seyrini ortaya koy­

mak, ispatlamak olarak kabul edilmektedir. Dil tarihine derinlerne inildiği takdirde onun her türlü özelliklerinin sırrı açılacaktır.

Türk halkları başlangıçta bir kökten türernekle birlikte, onun et­

nik yapısı bir köke bağlı değil, çeşitli uruk ve boylardan, boylar birli­

ğinden kurulmuş, onların dillerinde de belli bir takım farklılıklar ol­

muştur. Çeşitli tabii ve sosyal sebeplerden dolayı Türk boylarının da­

ha önce yaşadıklan Orta Asya'dan göçüp, yurt değiştirip Uzak Doğu ile

(35)

34 Türklük Bilgisine Gir�

Don nehrinden Kara Deniz'e kadar olan çok geniş ülkelere dağılıp, yerli halklarla karışıp geldikleri tarihten bilinmektedir. Bu karışma da­

ha sonra ortaya çıkan bağımsız Türk boylarının diline, etnik yapısına, hayat tarzlarına etki yapmıştır. Tarihi belgelere baktığımızda, bir boya mensup kitlenin birçok farklı halkın diline, etnik yapısına karıştığım görürüz. Mesela, Kazak haikmın içerisinde Kanglı uruğu vardır. Kang­

lılar yalmzca Kazaklann (Ulu Cüz) içinde değil, Özbekler ile Karakal­

paklar'ın da, Tatar ve Başkurtların da boy olarak ortaya çıkmasında bü­

yük rol oynamışlar ve onların da içinde eriyerek etnik yapıyı oluştur­

muşlardır. Özbek halkının etnik yapısındaki Mangıtlar büyük bir kitle olarak kabul edilmektedir. Bunun gibi Mangıtlar Karakalpaklar'ın et­

nik yapısında da vardır. Başlangıçta Moğolların bir boyu olan Mangıt­

larla, daha sonra Kazak, Başkurt vb. Türk halklarının her devirde bir arada yaşama ve kaynaşmaları sonucunda çok sıkı bağlanmn olduğu görülür.

Türk halklarımn eski tarihine bakıldığında, geçmişteki Türk uruklarının belli bir sistem dahilinde yerleştikleri görülür. Mesela, Kıp­

çak urukları Hazar'ın kuzeyi ile şimdiki Kazakistan'ın kuzey bölgeleri­

ni, Oğuzlar; Aral, Hazar ve Türkistan ile Yedisu ülkelerini, Karluklar;

Doğu Kazakistan ile şimdiki Çin'in Şincan-Uygur özerk bölgesinin içinde kalan ülkeleri yurt tutmuşlardır. Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügati't-Türk-'ünde bu bilgiler verilmiştir. Bu yüzden eski Türk dilin­

de yazılan eserlerin tamamı bahse değer çağdaş Türk dilleri için ortak­

tır. Demek ki, çağdaş dillerdeki eski kelimeleri Orhan-Yenisey, Talas kitabelerinden, Kutadgu Bilig, Divanü Lügati't-Türk vb. Orta Çağ eserleriyle takip etmek de, kendi aralarında karşılaştırmak da müm­

kündür. Mesela Kazak dilinde değişıneli şimdiki zaman eki olarak -adı , -edi kullanılır.• Fakat bu ek, Orhan-Yenisey abidelerinde de Mahmut Kaşgarlı'nın sözlüğünde de kullanılmamıştır. Kaşgarlı sözlüğünde za-

1 Dcğişmeli şimdiki zaman (A. lskakov bunu genel zaman diye adlandınr) 1., II.Şahısrn ekin ·a, ·e, ·Y kalıntı.sına şahıs �:ki gı:tirilı:rek yapılır. Fakat lll. Şahı.sta ·adı, -di �:ki gı:ti­

rilir. Bu yüzden -dı, -di lll. Şahıs çekim eki olarak kabul edilir, -dı, -di'nin tarihte şahıs ı=kiylı= tam ilgili olmadığından ( lll. Şahsın eki sıfırdır) -adı, ·ı=di eki demeyi doğru buluyoruz.

Referanslar

Benzer Belgeler

2.ÜNİTE &gt; Hikâye Kazanım: A.2.2. Metnin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönem ile ilişkisini belirler. Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi Alan

İkinci gün ile diğer bütün gruplar arasında apoptotik germ hücre sayısında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p&lt;0.05), (Tablo II).. Seminifer Tübül

In the present study, the outcome of 14 chronic schizophrenic patients treated with maintenance antipsychotic n ı edication plus psychodramatically orientated

Basın yayın ve kitap yayıncılığı dallarında da verilen ödüllerin edebiyat alanındaki sahipleri hikâye dalında, Aykut Ertuğrul Mümkün Öykülerin En

Türkiye’nin birçok şehrinde sahnele- rini tiyatro ve edebiyat severlere açan Dev- let Tiyatrosu Genel Müdürlüğü, dilimizin ve tiyatro edebiyatımızın gelişmesi

(2009) reported that various extracts obtained from different parts of C.biebersteinii and C.jacea, especially chloroform fractions of aqueous methanol extract, exhibit

Çok şaheli Gagauz folklorunadikkatle nezer salsak, onun Azerbaycan folkloru, ümumiyyetle diğer Türk dilli halk- ların folkloru ile ne kader birbirine benzediyini

Zanaatın sanattan ayrılmasıyla geriye kalan ve birinci önceliği insana haz vermek, onu mutlu etmek, onda estetik duygular uyandırmak olan resim, müzik, tiyatro, edebiyat,