• Sonuç bulunamadı

Karşılaştırmalı G rame r

Belgede TURKLUK BILGISINE GIRIŞ (sayfa 45-200)

I. BÖLÜM

3. Karşılaştırmalı G rame r

Gramatik göstergelerin kalıplaşması, gelişme seyri yönüyle çağdaş Türk dillerindeki genel karşılaştırmalı tarihi araştırma konusuna girer.

Bu konuda da bütün gramer konularının asli şekillerinin ortaya konup, sırların açıklandığını söyleme imkiinımız yoktur. Bununla birlikte ke­

lime çeşitleri bölümü çokça araştırılmış, üzerinde çokça konuşulmuş­

tur. Yapım eklerinin araştırıtma derecesine gelince, bunlara göre daha ağırcad ır.

Türk dillerinin tamamında hal ekieri vardır, ancak anlam ve sa­

yı yönünden aynı değildir. Mesela, Kazak dilinde yedi hal var, başka dillerde (Özbek, Karakalpak, Nogay, Kumuk, Tatar, Başkurt, Azerbay­

can, Altay, Tuva dillerinde) yedişer, Çuvaş, Yakut ve Hakas dillerin­

de sekiz. Niçin böyle ? Bazı Türk dillerinde, hal şekli sayı yönünden denk olmakla birlikte, iç farklılıklara sahiptir. Yalın, ilgi, yönelme, yükleme, bulunma halleri bütün Türk dillerinde ortaktır. Vasıta hali ekine yalnız Kazak dilinde (-men) olarak rastlanır, bu hal eki, Hakas dilinde ( -nak), Çuvaş, Tatar dillerinde ( -bıla, -bile) , Şor dilinde ( -ba)

Türk Dillerini Karşılaştırmalı Tarihi Açıdan Araştırmak 45

vb. şeklindedir. Yardımlaşma, vasıta eklerinin bildirdiği anlamlarda vasıta, birlik anlamı olmakla birlikte, onların kalıplaşma yolu aynı de­

�ildir. E.R. Tenişev Sarı Uygur dilinde karşılaştırma halinin varlığını gösterir: kündeg (gün gibi ), tavd.ag (dağ gibi) vb. Fakat tam buna ben­

zeyen eke Özbek dilcileri hal eki demeyip, sıfat yapım eki olarak ka­

bul ederler.

Hal ekieri eskiden beri gelen bir gramer kategorisidir. A.N. Kono­

nov Orhun-Yenisev abidel erinde on bir halin olduğunu gösterir: ı . Ya­

lın, 2. Yükleme, 3. Yönelme, 4. Bulunma, 5. Ayrılma, 6. Vasıta, 7. ll­

gi, 8. Gönderme, yöneltme, 9. Yer, ı o. Yön gösterme, ı I . Sınırlama.

V.G. Kondratev'in araştırmasına göre Orhun-Yenisey abidelerin­

de 9 adet hal vardır.

Orhun-Yenisey abidelerindeki hal eklerini çağdaş Türk dilindeki hallerle karşılaştırdığımızda, aralarındaki farklılıklar ortaya çıkar, -ga­

ru, -gerü, -arı , -eri eki günümüzde hal eki olarak kullanılmamaktadır.

Kazak dilinde işkeri , tıskarı , jogarı , ilgeri gibi kelimelerde korunmuş an·

cak ayrı bir ek olarak kabul edilmemektedir. Hakas dilinde bu ekin kı­

salmış hali -gar, -ger zarf anianıını bildirir.

Eski Türk dilinde vasıra hali de vardır. O, çağdaş Türk dillerinde yalnız Karayim ve Şor dillerinde korunmuş, ancak onların ekieri Or­

hun-Yenisey abidelerindeki vasıta haliyle aynı değildir. Eski Türk dil­

lerinde vasıta hali -n, -ın , in ekiyle kurulmakta, bu, çağdaş Kazak di­

lindeki yardımlaşma haliyle anlam yönünden uygun düşerek: ı . Birleş­

tirmeyi, 2. Birlikte olmayı, 3. Hareketin yapıldığı vakti, 4. Hareketin yapılma süresini vb. bildirmektedir. Bu ek Kazak dilinde kısın, javn gi­

bi bir iki kelimede korunmaktadır.

Bazı hal ekieri tarihi gelişme sürecinde bazen görünüş, bazen an­

lam yönünden birleşmektedir. Mesela, ilgi hali çağdaş Türk dillerin­

de -nın, -nin ekiyle birlikte -in, -in (Türkmen, Gagauz, Azerbaycan ), -nı , -ni (Ku-muk, Karaçay-Balkar) biçimleriyle de kullanılır. Bunla­

rın bir kökten çıktığı açıktır. Öyleyse bunların hangisi eskidir? tlim adamlarının çoğu -in şeklinin daha eski, -nın şeklinin ise dilin son­

raki gelişme sürecinde halin asıl şekline bağlı olarak ortaya çıktığını kabul ederler.

46 Türklük Bilgisine Gir4

Çokluk eklerinin tarihi şekli ile günümüzdeki şekli de karşılaştır·

malı tarihi araştırmalara konu olagelmiştir. Çağdaş Türk dillerinin ta­

mamında · I ar, · I er eki kullanılır. Sadece Çuvaş dilinde çokluk anla­

mını -sem eki verir. Bununla birlikte çokluk anlamını veren daha baş­

ka ekler de vardır, fakat onların kullanılma sıklığı -lar ve -sem ekieri kadar değildir. Türk dillerinde - l ar ekinin birçok fonetik varyantıyla karşıtaşılır : - 1 ar, - 1 er, -dar, -der, ·tar, -ter, -la, -le, -sar, -ser, -rar, -nar, -ar, -na vb. Fakat bunların sayısı, ses uyumlarına bağlı olarak her dilde farklıdır.

Çokluk ekinin tarihi ve etimolojisi hakkında karşılaştırmalı tari·

hi araştırmalarda çeşitli fikirler ileri sürülmektedir. G. Ramstedt · I ar, - l er ekini Moğolcadaki -nar ekiyle ilgili görürken, A.N. Kononov, B.A. Serebrennikov, K. Menges'ler ise -la ve ·r unsurlarının birleşme­

siyle oluştuğunu kabul ederler. Üçüncü bir kısım ilim adamları - 1 aı ekinin Türk dillerine başka dillerden geldiği yolunda görüş ileri süterler.

-lar ekinin etimolojisi konusunda hala araştırmaya ihtiyaç vardır.

Bütün yazılı abidelerde -1 ar ekinin asıl işlevi ı,.okluk bildirmek olsa da, bazen bu ek anlam bildirme işlevine de sahip olabilmektedir. Bu tür anlam işlevlerinden biri, belirsizliktir: Sender adam bolamın dege14e ta·

lay bascar aganp, talay sut�lar ağar "Sen adam olayım diyinceye kadar çok başlar ağarıp, çok sular akar". Ol A!manga banp kayttı "O Almatı'ya gidip döndü". Adamdarga sö� aytpat1 kerek eken "İnsanlara söz söyleme­

mek gerekmiş". Tam buna benzer belirsizlik anlamına başka Türk dil­

lerinde de rastlanılır. Çokluk ekinin başka bir anlamlık işlevi, saygı ifa·

desini bildirmektir: Senin bul sövne apamdar ne der eken! "Senin bu sö·

züne annemler ne der acaba?". Bu ek bazen genelleştirme anlamında da kullanılır: ]üre jüre ayaktanm avırdı. "Yürüye yürüye ayaklarım ağrı­

dı" vb. Özbek dilinin bir özelliği; fiil çokluk eki alarak saygı anlamını bildirir: Kümak berdilar ''Yardım etti.", aytsmlar "söylesin", banalar "gitse" vb.

Karşılaştırmalı tarihi araştırmalarda fiille ilgili birçok mesele üze·

rinde de durulmaktadır. Bunlardan biri; fiilin kök kısmıdır. İsimler ve fiilierin kök kısmı başlangıçta anlam yönünden ayırdedilmemiş, yani bazı kökler hem fiil, hem de isim olarak kullanılmıştır diyenler vardır.

Bu fikri kabul edenler; J. Deny, K. Grönbech, K. Brockelmann, E.V.

Türk Dillerini Karşılaştırmalı Tarihi Açıdan Araştırmak 4 7

Sevortyan, N.A. Baskakov, A.M. Şçerbak. B.M. Yunusaliyev vb. diı.

Dilin uzun gelişme sürecinin birçok kelimenin anlam ve şeklini değiş··

ririp, aralarındaki ilgiyi uzaklaştırdığı doğrudur. Bu açıdan baktığımız­

da Türk dillerinin yapısında isim ve fiilierin eş adlı (homonim) şekil­

lerinin çok olduğunu görürüz. Bazen Türk dillerinin birinde isim işle­

I'inde kullanılan bir kelimenin, ikincisinde fiil işlevinde kullanılması hilinmeyen bir durum değildir. Karşılaştırınız: Kazakça jük, Yakutça ıük: Ka:akça sa.sı - , Türkçe sası; Kazakça şat- (bir nesneyi ikinci bir nes­

neyle karıştırmak) , Tatarca çat. Buna benzer çift köklere bir dilin ken­

Ji içinde de rastlanılır. Mesela, Kazak dilindeki köş (köş jüre tüzeledi Jegendegi esim söz "Göç yolda düzülür sözündeki isim olan kelime"), köş- (köşip-konuv "göçüp konma"); oy "çukur", oy-"kazmak"; ık (evin rüzgar almayan tarafı), ık- (rüzgarın önü sıra gitmek) gibi kök ler.

Sinkretizm (çift kök) meselesi de karşılaştırmalı tarihi metodun derinliğine kullanılıp, bizim için hala da bilinmeyen gizlilikterin açıl­

masını mümkün kılacak problemler içerisindedir.

Fiil kategorilerinin karşılaştırmalı tarihi araştırmalarda en çok üzerinde durulan meselesi, zaman kategorisidir. Zaman kavramı olma­

yan hiçbir dil yoktur. Fakat onların gelişme, ilerleme yolları, anlam ge­

nişliği bütün akraba dillerde aynı değildir.

Çağdaş Türk dillerinin tamamı üç zamana (geçmiş, şimdiki, gele­

cek) sahip olsa da, eski Türk dillerinde şimdiki zaman ile gelecek za­

manın sının o kadar belirli değildir. Bu yüzden de K. Foy, W. Bang, A.P. Potselyevskiy, M.N. Hıdırov vb. bilim adamlan şimdiki zamanla gelecek zamanın anlam yönünden Xlll-XlV. yüzyıllarda ayrıldığını söylerler. Eski Türk dilinde, mesela A. N. Kononov şimdiki zamanın yalnız değişıneli şimdiki zaman türünü belirtirken, G. Aydarov iki tü­

rü olduğu konusunda fikir ileri sürer. A.M. Şçerbak; X-XII. Yüzyıl Do­

ğu Türkistan metinlerinin diline dayanarak, tam geçmiş zaman (-di, -di , -dıtk, -dük) ; gelecek zaman (-ar, -er), anlatılan geçmiş zaman ( -mış, -miş) ve neticeli geçmiş zamanın olduğunu göstermiştir.

Bazı ekierin kök kelimeden kaynaklandığını ispat eden araştırma­

lar vardır. Fakat bütün ekierin kök kelimelerle etimolojik ilgisi oldu­

ğunu söylemek için yeterli temel mevcut değildir. Mesela, Kazak

dilin-48 Türklük Bilgisine Giri§

deki -adı , -edi ekinin -a tuntr, -e tuntr analitik şeklinden; -ıptı, -ipti eki­

nin ıp tuntr, ip tuntr analitik şeklinden; atın, etin ekinin a turgan, -e turgan analitik ş-eklind-en çıktığı bilirnd-e ispat -edilmiştir. Fakat -dı , -di (geçmiş zaman); -ar, -er (gelecek zaman); -sa, -se (şart kipi eki); -kız­

, -kiz-; -tır-, -tir-; -ın-, -in- fiilden fiil yapım eklerinin bağımsız kök ke­

limelerden çıktığı düşüncesi delillerle ispat edilmemiştir. A.N. Kono­

nov ekierin ortaya çıkmasında iki yol olduğunu belirterek; bunun bi­

rinci yolunun birik.me, ikinci yolununsa kök kelimelerin eke dönüş­

mesi olduğunu gösterir.

Türk dillerinde yardımcı fiil olarak adlandınlan oar, tur, jatır, jür (Çev.: otur-, tur-,yat- ,yorı-) fiilierinin anlam ve şekil yönünden zaman ekieri içerisine girmelerini Türklük Bilgisi bilim adamları kabul eder­

ler. Fakat bunların gramatik unsur olma yolunun, kelimeden eke dö­

nüşme değişiminin, dil gerçekleri esas alınarak, tam olarak açıklığa ka­

vuşturulduğunu söylemek zordur. Bu mesele tarihi-karşılaştırmalı me­

toda doğrudan bağlıdır.

Türk dillerinde birleşik ekler de vardır. Bunlardan bir kısmı hare­

ketin geçme şeklini bildiren ekler: -.mala, mele; ınkıra, inkire; kıla, -kile; -ala, -ele; -ıla, -ile; -ımıra, -imire vb. Bu ekierin anlamında hareke­

tin birkaç kez tekrarlandığını bildiren renk vardır. Bunları tarihi karşı­

laştırma malzemelerine esas yaparak, iki veya üç ekten ortaya çıktıkla­

rını ispatlamak mümkün olabilir.

Fiilin ölü ekieri de karşılaştırmalı araştırmavı gerektirmektedir.

Onlar, genel olarak, uzun ekierin kısalması şeklinde yapılmıştır. Mese­

la, geçmiş zamanın -dı, -di eki eski sıfat-fiilin -duk, -dük şeklinden, şart kipinin -sa, -se eki -sar, -ser ekinin kısalması sonucunda oluşmuştur.

Fiil eklerinin karşılaştırmalı tarihi araştırmalara katkısı büyüktür, an­

cak açıklığa kavuşturulması gereken sırları da çoktur. İlk olarak, fiil ek­

lerinin çağdaş Türk dillerindeki anlamını ve görevini açıklamak gere­

kir. "Fiil türeten ekler geldikleri kelime köküne ne gibi leksik ve gra­

matik anlam yüklemekte, kelime ile kelimenin sentak!i ilgisini nasıl değiştirmektedir?" meselesinin tam çözümünü şu anda ortaya koyan yoktur. Bu yüzden bazı dilciler bu ekiere "kelime çeşitlendirici", ikinci kısım dilciler ise "kelime yapıcı" diye bakmaktadırlar.

Türk Dillerini Karşılaştırmalı Tarihi Açıdan Araştırmak 49

Türk dillerinin cümle bilgisini karşılaştırarak araştırmak, son yıl­

larda ele alınmaya başlanmıştır. Bu konuda da çözülemeyen, açıklana­

ınayan meseleler vardır. Dilin gelişmesinin cümle kuruluşunu sağlam­

laştırdığı bilinmektedir. Cümle kuruluşunun sağlamlığı, cümle içeri­

sindeki kelimelerin birbirlerine bağlanma usulüne, onların anlam çe­

�itlerine bağlıdır. Fakat bu kategoriler dilde çok yavaş gelişir. Günü­

ınüzde karşılaşılan kelime guruplarının tamamı Orhun-Yenisey yazılı kirahelerinde kullanılmıştır, aradaki fark yalnızca kullanılma sıklığın­

dadır. Mesela, çağdaş Kazak dilinde tamlamanın üç türü de (temir jol, alma agaşı, öğrencinin kitabı) kullanılır.

Eski Türk dili eserlerinde basit cümle türleri çok kullanılmış, hirleşik cümle çeşitleri seyrek kullanılmıştır. Buna Orhun-Yenisey kirabelerinin üslup özelliklerinin sebep olması da ihtimal dahilinde­

dir. Türklük Bilgisinde, eski Türk dilindeki cümleleri yüklemlerinin yapıldığı kelime çeşidine göre isim veya fiil cümlesi olarak ayırma ge­

leneği vardır.

Eski yazma abideler dilinde cümlenin yüklemi bazen birkaç parça­

dan oluşur, bunların yardımcı unsuru bolar, turur gibi kelimelerdir.

Çağdaş Türk dillerinde de birleşik yüklemin bu üç türünün üçüne de rastlanır.

Birleşik cümlenin bugünki çeşitleri de aslında eski Türk yazılı abi­

deleri dilinde kullanılır. Geçmişte birleşik cümle içerisindeki basit cümleler aralarında sesler vasıtasıyla, edadarla birleşirler, çağdaş Türk dillerinde de bu durumun korunduğunu söyleyebiliri:. Bundan dolayı dilin gramatik kuruluşunun çok yavaş değiştiğini açıkça görüyoruz.

4. Karşılaştırmalı Leksikoloji

Söz hazinesini karşılaştırmalı araştırma meselesinin eskiden, yani Kaşgarlı Mahmud sözlü�yle başladığını yukarıda belirtmiştik. Dilin leksik özelliklerinin karşılaştırılmasma Orta Çağda yaşayan dilci alim­

lerin sözlüklerinde ve araştırmalarında sıkça rastlanmaktadır. Bu saha­

da Sovyet türkologlarının da oldukça önemli çalışmaları vardır. Yalnız­

ca L. Buda

g

ov, V. V. Radloff ve I. K. Pekarskiy'in sözlüklerini belirtmek bu fikrimiz için yeterli delildir.

50 Türklük Bilgisine Giriş

Günümüzde V.V. Radloff'un sözlüğü gibi büyük, birçok dilin mal­

zemesini karşılaştıran çok cildi bir sözlük olmamakla birlikte, karşılaş­

tırmalı tarihi söz bilgisi için çok gerekli olan sözlük Dretmetyurkskiy Slovar ( 1 969) yayınlanmıştır. Bu eserde Orhun-Yenisey abidelerinden beri bütün yazma eserler toplanarak, ilmi incelemeye tabi tutuldu. Ta­

rihi söz hazinesini derinliğine incelemek ve her yönüyle geliştirmek için, Sovyet türkologlarının bu çalışmalarının önemi büyüktür. Bun­

dan başka Türk dilli her cumhuriyette son zamanlard?. yayınlanan ta­

rihi eserler ve diyalektoloji malzemeleri, her çeşit (iki dilli, izah lı, ter­

minolojik vb. ) sözlük, kelime hazinesini tarihi karşılaştırmalı metodla araştırmaya büyük imkanlar sağlamaktadır. Eski ve orta asır Türk yaz­

ma eserlerinin diliyle ilgili olarak E. Nedjip, E.l. Fazılov, E. Kurışjanov, A.K. Borovkov, A.M. Şçerbak gibi bilginler tarafından basılan sözlük­

ler ve E.V. Sevortyan'ın etimalajik sözlüğü vs. araştırıcılar için buluna­

mayacak zenginlikler olarak kabul edilmektedir.

Türk dillerinin söz hazinesini ilmi temelde karşılaştırarak araştır­

ma meselesi ile meşgul olan bilim adamları her yıl çoğalmaktadır. Bu­

nun sonucunda ortaya çıkan İstoriçeskoye Razivitiye Leksiki Tyurkskih Yavkov ( 1961 ) , Oçerkiy Sravnitelnoy Leksikologiy Altayskih Yavkov ( 1972) vb. eser ler, yalnızca bir dilin tarihi karşılaştırmalı söz dağarcığı ile ilgili (B.M. Yunusaliyev, V.G. Egorov, K.M. Musayev, N.K. Anto·

nov, V.İ. Rassadin, M. Habiçev vb. nin eserleri) eserleri de belirtmek gerekir.

Özet olarak, tarihi karşılaştırmalı metot; genel Sovyet dil bilimin­

de, bunun içerisinde Sovyet Türklük Bilgisi biliminde tamamen yer­

leşmiş, geleneği olan araştırma metotlarından biri olarak kabul edil­

mektedir. Tarihi-karşılaştırmalı metod, bilhassa çok dille ilişkisi olan Türk dili için, faydalı oluşu ve sonuç vericiliğiyle bilinen, tarihin araştırıl­

masında kullanılan usuller içerisinde yerini aldı. Bu, dili her yönüyle;

ses bilgisi, gramer, kelime bilgisi alanlarını, geçmişi ve gününü tam olarak araştırmak için kendine has özellikleri olan ve geleceği parlak bir araştırma metodudur.

III.

BÖLÜM

TÜRK DiLLERİNİN GELiŞME VE

KALIPLAŞMA DEViRLERİ

Türk Dillerinin

Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri

l. Türk Dillerinin Kahplaşmasında Altay Devri

Türk dillerinin gelişme çağlanndan olan Altay devri, zaman ola­

rak hala kesinleşmemiş, bilim adamlan arasında tartışılagelen mesele­

lerden biridir. Dilleri karşılaştırmalı tarihi metoda araştırarak, akraba­

lık ve yakınlıklarını ortaya koyarken, onların ortak özelliklerine da­

yanma gerekliliği yukanda belirtilmişti. Bu tür akrabalık bağlan Türk­

Moğal dilleri arasında da vardır ve bunlara birçok bilim adamı fonetik sahasında, söz dağarcığı ve gramer kuruluşlannda da rastlandığını ha­

tırlatarak, Türk dillerinin ayrı birer dil oluncaya kadar Altay dilleri içerisinde olduğu konusunda fikir yürütmüşlerdir. Bilim adamları, Al­

tay dili içerisinden: 1 . Türk-Moğol dilleri, 2. Tunguz-Mançu dilleri, 3.

Japon-Kore dillerinin çıktığı şeklinde düşünceler ortaya koymuşlardır.

H.Vikner, S.M. Şirokogorov, B. Calinder, M.Resenen, D.Sinor, A.Di­

laçar gibi bilginler, Altay dil birliğinden daha ileri giderek Ural-Altay dil birliği teorisini savunmuşlardır.

Bu tasiağa göre; bir zamanlar, tarihi bilinmeyen devirlerde Ural dilleri ile Altay dilleri kök bakımından akrabadır. Kavimler birliğinin parçalanması sonucunda Ural dilleri Altay dillerinden ayrılmıştır.

Kendi arasında, zamanın geçmesine bağlı olarak, Ural dilleri iki bölü­

me (Fin-Ugor ve Samoyed) ayrılmıştır. Altay dilleri ise yukanda belir­

tildiği gibi, üç guruba bölünmüştür.

54 Türklük Bilgisine Giriş

Ural-Altay dil birliğini halkların etnik kuruluşları yönünden de ispat etmek mümkündür. Eston alimi F. Videman, Fin-Ugor halkları (Çud halkları) geçmişte Orta Asya'da Tatar, Mo�ol, Mançu halklarıy­

la komşu yaşamışlardır derken, M. Castren (Altay teorisinin temelini atanlardan biri) Fin-Ugorların Altay da�larının eteklerinde, Orta As­

ya'da Obi, İrtiş,Yenisey nehirlerinin kıyılarında yaşadıklarını belirtir.

Fakat daha sonraki arkeolajik araştırmalar hala bu fikirleri isbat ede­

memiştir.

Bu dillerde, Ural-Altay dil birliği yönündeki fikirlere esas teşkil edecek benzerlikler vardır. Mesela, ünlülerin uyumu, seslerin asimilas­

yonu, kökteki ünlü seslerin sürekli benzerliği, eklenmelik belirtisi, çokluk anlamlı gövdenin teklik şeklinden sonra verilme imkanı, yalın halin, iyelik halinin olması; tamlayan, zarf ve nesnelerin kendileriyle ilgili kelimelerin önünde bulunması, birleşik cümlelerin sıfat-fıil ve zarf-fıil şekilleriyle birleştirilmesi vb. Bu gibi benzerlikler, oldukça ilgi çekici olmakla birlikte, tipolajik benzerlikten öte gidememektedirler.

Sebebi ise, bu diller arasında ses ve şekil benzerli�i yoktur.

Ural-Altay dil birliğine göre, Altay dilleri teorisi çağdaş dilbili­

minde yerini almış ve birçok savunucu bulmuştur.

Şu anda altayist bilim adamlarının milletlerarası komitesi (Mil­

letlerarası Altayistler Komitesi) ve onun her yıl yapılan konferansı (Milletlerarası Daimi Altayistler Konferansı- PIAC) vardır. Ural Al­

tay dil birli�i teorisi olarak ilk temelini atan, I. Petro zamanında esir olan İsveç subayı F.İ. Tabbert-Strahlanberg olmuştur. Uzun süre Sibir­

ya'da yaşamış ve Ural dillerinin tipolajik benzerli�ine ilk defa dikkat çekmiştir. 1 730'da ülkesine döndükten sonra bu konuyla ilgili eser ya­

yınladı. Bu konunun tarahartan olmakla birlikte, bahse değer bir ça­

lışmaya sahip olan yoktur.

Bazı bilim adamları (mesela, J. Nemeth, B. Collinder, M. Rese­

nen) Ural-Altay dillerinin benzer yönlerini, tartışmalı meselelerini arataya koyabildiler. Mesela, J. Nemeth Ural-Altay dillerindeki 300'e yakın ortak unsuru buldu, ancak onların ne eski devirlerdeki bir akra­

balığın bir işareti, ne de birlikte yaşama sonucu diller arasındaki alış verişten kaynaklandığı şeklinde bir görüş ileri sürdü.

Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri 55

Karşılaştırmalı tarihi araştırmalar Altay dilinde çoğunlukla ben·

zerlik gösteren dil malzemelerinin varlığını ortaya koydu. Mesela, Al­

tay dil birliğinin içerisine giren dillerde ünlü uyumu, vurgunun devam·

lılığı, eklemeli dil olması, ön ekierin olmaması, cinsiyet ayrımının ol·

maması gibi. Birçok dilci, Altay dil birliğini izah etmekte ses uyumu­

na büyük önem verir. Mesela, N. A. Baskakov, bu uyumlardan biri ola·

rak, Tunguz dilindeki t sesiyle Mançu dilindeki s seslerinin i sesinin önüne geldiğinde ç , s sesleriyle denk düştüğünü gösterir. Türk-Moğal ve Mançu-Tunguz dillerini karşılaştıracak olursak; bu tip fonetik denk­

likleri başka sesler arasında da görürüz. Altay dillerindeki bu tür uy·

gunlukları, A. M. Şçerbak gibi tipolajik (akrabalık değil) uygunluk olarak kabul edenler de olmuştur. Bu tür karşılaştırma çalışmaları lek·

sikoloji, morfoloji ve sentaks alanlarında da yapılmıştır. G. l. Ramstedt gibi bilginler, Altay dillerini bütün yönleriyle araştırmış, onların daha değişik akrabalık işaretlerini de ortaya koymuşlardır. Fakat Altay dil birliğini kabul edenlerin tamamının aynı fikirde birleştiklerini söyle·

rnek mümkün değildir. Bazı Altayistler (B.Y Vladimirtsov, E. D. Poli­

vanov, N. Poppe, G. I. Ramstedt vb. ) Altay dillerini köklü bir dil ola­

rak kabul ederken, ikinci bir kısım Altayistler (V. L. Kotviçz, L. Lige·

ti, S. G. Clauson vb.) Altay dilllerindeki benzerlikleri, tipolaj ik ben·

zerlikler olarak kabul ederler. Sovyet bilim adamları içerisinde Altay teorisine kendi fikir hislerini katıp, çeşitli görüşler ileri sürenler: A. N.

Baskakov, G. D. Sanceyev, D. J. Kiyekbayev, Ş. Ş. Sarıbayev, V. 1 . Tsintsiyus, O. R Sunik, K. A. Novikova, l.V. Kormuşin, D. M Nasilov ve başkaları. Bilim adamları içerisinde Altay dil teorisine inanmayarak bakanlar da yok değildir. Mesela, meşhur Türklolog A. M. Şçerbak'ın fikrine göre: Altay dillerindeki benzerlikler onların doğuş akrabalığın·

dan değil, uzun zaman birlikte yaşamaktan kaynaklanmaktadır. "Türk, Moğol ve Mançu-Tunguz dilleri arasındaki akrabalık nasıl bir münase·

bet sonucunda arataya çıktı?" sorusuna kendi düşüncesine göre cevap verir. Türk halklarının tarihinde, Moğol halklarıyla Türk dilli halkla·

rının karışıp, bir devlet içerisine girerek birlikte yaşadıkları, sıkı müsa·

sebette bulundukları bilinmektedir. Başlangıçta Orta Asya'da yaşayan halklarla ilgili belgelerde ( Türk dildeş Hunlu, Moğol dildeş Dun,hu paleasiyat dildeş Dun-iy halklar) komşu yaşamış, biri diğerini hakimi·

Belgede TURKLUK BILGISINE GIRIŞ (sayfa 45-200)

Benzer Belgeler