ETKİLİ SUNUM TEKNİKLERİ
Öğretmenler eğitim durumlarının düzenlenmesinden ve yürütülmesinden birinci derecede sorumlu kişilerdir. Öğretmenlik meslek bilgisi, öğretmenin nasıl öğreteceği; hangi ilke, yöntem ve teknikleri, nasıl ve ne zaman
kullanması gerektiğini bilmeyi gerektirir (Titrek, 2006). Çünkü öğretmenin
temel görevi öğrenmeye rehberlik etmek ve öğrenmeyi kolaylaştırmaktır.
Tablo 24. Öğrenme-öğretme sürecini düzenleme ve
öğretim etkinliklerini belirlemede kullanılan ilkeler ile bu
ilkelerin temel özellikleri
Etkili öğretmen, sınıfta neyin iyi gittiğinin farkında olan, sınıfta işleyen ve işlemeyen faktörleri belirleyen kişidir (Stephens ve Crawley, 1994). Bu doğrultuda öğretmen öğrenme-öğretme sürecine yönelik seçim ve kararlarıyla etkili öğrenmelerin gerçekleşmesini sağlar. Etkili
öğretimin gerçekleştirilmesi için öğretmenin öğrenme - öğretme sürecinde aşağıdaki unsurlara dikkat etmesi gerekmektedir:
Öğrencilerin bireysel özellikleri ile ön bilgilerini dikkate alma,
Öğrenci katılımını sağlama, ipucu, dönüt, düzeltme, pekiştireç ögelerini uygun biçimde kullanma,
Öğrenme ve öğretme sürecine çeşitlilik getirme,
Teknolojiden yararlanma,
Etkileşim sağlama ve grupla öğrenme etkinliklerine yer verme,
Farklı derslerle ve yaşamla ilişkilendirme,
Öğretim süresini etkili kullanma,
Ödev verme ve araştırmaya yönlendirme,
Olumlu bir öğrenme ortamı oluşturma.
Öğretmenin öğrenme-öğretme sürecinde dikkat etmesi gereken bu unsurlar aşağıda ayrıntılı biçimde açıklanmıştır.
A) ÖĞRENCİLERİN BİREYSEL ÖZELLİKLERİ İLE ÖN BİLGİLERİNİ DİKKATE ALMA
Öğrenciler, okula farklı ön yaşantılar, ilgiler ve becerilerle gelirler.
Öğretmenin, öğrencilerinin güçlü ve geliştirmesi gereken yönleri, öğrenme hızı ile öğrenme stratejilerini bilmesi önemlidir. Öğretmenler, öğrencilerin daha iyi öğrenebilmeleri için, öğretim stratejileriyle öğrencilerin bireysel özelliklerini uyumlu hale getirirler. Öğretmenler, öğrencilerinin bilgiyi alma ve işleme şeklini ne kadar iyi bilirse, öğretimi de o kadar anlamlı ve etkili bir şekilde gerçekleştirir. Bu nedenle, etkili öğretimin önemli bir bileşeni, öğrencilerin bireysel özellikleri ile ön bilgilerini bilme ve bu doğrultuda öğretim
yöntemlerini etkili bir şekilde uygulamaktır. Bu durum, öğretmenlerin
öğrencilerinin ihtiyaçlarını daha iyi karşılamasının yanı sıra öğrencilerin
motivasyonlarını artırır ve istenmeyen davranışların yönetimiyle ilgili
problemleri de azaltır.
B) ÖĞRENCİ KATILIMI, İPUCU, DÖNÜT, DÜZELTME, PEKİŞTİREÇ ÖGELERİNİ UYGUN BİÇİMDE KULLANMA
Akey (2006), öğrenci katılımını okula yönelik ilgi ve devam olarak tanımlamıştır.
Öğrenci katılımının fazla olması, hem öğrenciye hem de öğretmene bağlı faktörlerden kaynaklanmaktadır. Akey (2006), öğrencinin, önceki okul
deneyimlerinin ve öğretmenin desteğinin olumlu yönde olmasının, onun okula katılımını arttıracağını belirtmiştir. Öğrenci katılımının akademik başarıyla ilişkili olması nedeniyle, öğretmenin öğrenci katılımını arttıracak bir öğrenme ortamı hazırlaması oldukça önemlidir (Park, 2005). Böylece öğrencinin sadece kitap okuyarak ve öğretmeni dinleyerek bilgi edinmesi değil; sınıfta tartışarak,
görüşlerini açıklayarak, sorgulayarak, bildiklerini başka arkadaşlarına aktararak
etkin bir rol üstlenmesi sağlanır (Yılmaz, 2007).
Dönüt (geribildirim), öğrencilerin o ana kadar, neleri öğrenmiş olduklarını ve neleri öğrenmeleri gerektiğini bildirme işidir. Bir öğrenci, ders sırasında ne kadar ilerleme gösterdiği konusunda bilgilendirilirse öğrenme motivasyonu
arttırılabilir. Böylece öğrencinin kendi gelişmesini kontrol etmesi için birçok
fırsat doğmuş olabilir. Bu bilgi öğrenciye dönüt sağlar ve sonuçlar olumlu ise bu, öğrencinin çabasını güçlendirir (Kemp, 1971, akt. Oral, 2000).
Dönütlerden yararlanarak eksiklerin giderilip yanlışların doğrulanması işi ise düzeltme olarak adlandırılır (Bloom, 1995). Dönütler değerlendirmeden çok bilgilendirici olmalı, öğrencilerin temel hedeflere göre ilerlemelerini
değerlendirmelerine, hatalarını anlamalarında ve yanlışlarını düzeltmelerinde yardımcı olmalıdır (Brophy, 1999).
Dönüt verme, öğrenme - öğretme sürecinin önemli bir parçasıdır. Hattie (2003), öğrenci başarısını etkileyen yüzden fazla değişkeni içeren bir araştırma yapmış ve öğretmen tarafından verilen dönütün en önemli değişken olduğunu tespit etmiştir. Dönüt, öğrencilerin öğrendikleri ve performansları arasında eksik kalmış noktaların tespiti için fırsat yaratır. Etkili öğretmenler, öğrenme
hedefleriyle bağlantılı dönütler verirler ve öğrencilerin eksiklerini kapatmada
onlara destek olurlar (Hattie ve Timperley, 2007).
C) ÖĞRENME - ÖĞRETME SÜRECİNE ÇEŞİTLİLİK GETİRME
Etkili bir öğretmen, konuları öğrenci grubunun özelliklerini dikkate alarak konunun asıl temasından uzaklaşmayacak çeşitlilikle sunabilmelidir. Burada
özellikle yardımcı materyaller ya da incelenen konuda uzman olduğu düşünülen kişilerden yararlanılabilir. Bu sayede hem öğrencilerin görüş açıları gelişir hem de uzman kişilerin özelliğine göre birinci kaynaktan bilgi edinmiş olurlar. Öğretmenin sınıf ortamına çeşitlilik getirebilmesi için yeniliklere açık ve yaratıcı olması, okul yönetiminin de öğretmene bu konularda yardımcı olması ve dışarıdan uzman davet edilmesi konularına sıcak bakması gerekir. Mesleki becerileri kuvvetli ve deneyimli, teknolojik materyallere ilgisi olan öğretmenler için değişiklik sağlamak daha kolay olmaktadır (Çelikten vd. 2005:220).
Öğretmenler öğrencilerin sahip olabileceği farklı öğrenme stillerini göz önünde bulundurarak etkili bir öğretim için öğrencilerin katılacağı ve tüm duyu
organlarını kullanabilecekleri çeşitli etkinlikler düzenlemelidir (Jensen, 1996).
Eğer bunlar yapılmazsa, öğretmenin öğretimde kullandığı stil ile öğrencilerin
öğrenme stillerinin farklı olduğu durumlarda çelişkiler ortaya çıkabilir (Oxford ve Anderson, 1995). Öğretmenler, öğrenme - öğretme etkinliklerini genellikle kendi öğrenme stillerine uygun biçimde yürütme eğilimindedir. Bu nedenle öğrenme- öğretme sürecinin etkililiği ve başarısı, öğrencilerin bireysel özellikleri ile
öğrenme farklılıklarına göre düzenlenmesine bağlıdır (Snow ve Yallow, 1982).
D) TEKNOLOJİDEN YARARLANMA
Günümüzde, bilim ve teknolojinin gelişim hızı akıl almaz bir boyuta ulaşmıştır.
Bilim ve teknoloji toplumu, toplumun beklentilerini, hatta kültürünü değiştirmektedir. Eğitim veren kurumlar ve kişiler de bu değişime ayak uydurmak durumundadır. Özellikle yaşadığımız dönem itibariyle okula
başlamadan teknolojiyle tanışan ve bunu kısmen alışkanlık haline getirmiş çocukların eğitim öğretim sürecinde var olan birikimlerini yok etmemek ve bu becerilerini geliştirmek için eğitim alanında teknolojiden yararlanmak önemli bir ihtiyaç halini almıştır (Eyüp, 2012:78).
Her geçen gün yeni bir teknolojik değişiklikle karşı karşıya kaldığımız
günümüzde toplumun kalkınmasına, ilerlemesine ve bireyin gelişmesine yardım
eden eğitim sistemini teknolojiden ayrı düşünmek mümkün değildir. Eğitimin
temel amacı bireyde bilgi birikimi sağlamak, bireye bu bilgiyi nasıl ve hangi
biçimde kullanacağını göstermektir. Bunu sağlayabilmek için günümüzde sıkça
kullanılan yöntemler yetersiz kalmaktadır. Bu bağlamda eğitim teknolojisinden
yararlanılması gerekmektedir (Yenice, 2003; Uzunboylu, 1995).
E) ETKİLEŞİM SAĞLAMA VE GRUPLA ÖĞRENME ETKİNLİKLERİNE YER VERME
Öğrenci başarısında öğretmenin sınıfta yarattığı etkileşim ortamı çok önemlidir.
Öğretmenin öğretim sürecindeki rolü özel bir önem kazanmaktadır. Öğretmenin sınıftaki başarısında, sosyal yeterliliği, teknik yeterliliğinden daha etkilidir.
Öğretmenin öğrencileri, oldukları gibi kabul etmesi, onlarla uygun bir şekilde iletişim kurması öğrencilerin öğrenmelerine ve yüksek başarıyı yakalamalarına olanak sağlar (Jones, Jones, 1998’den akt. Kısaç, 2002). Öğretmenin
öğrencileriyle olan etkileşimi hem öğretme - öğrenme sürecinin niteliğinin
artmasında hem de öğrenci davranışlarında olumlu yönde değişikliklerin
meydana gelmesinde önemli rol oynar (Gökçe, 2003).
gösteriyor ki, soru sorma, öğrenci başarısını geliştiren en etkili stratejilerden biridir (Shroeder vd. 2007’den akt. Williams, 2010). Soru sorarken dikkat edilmesi gereken nokta, yöneltilen sorunun öğretim hedeflerinin kazandırılmasına uygun nitelikte yani hedeflerle ilişkili olmasıdır. Öğretmenin soracağı soru, öğrencinin cevabı zihninde kurgulama ve cevap verme biçimini yönlendirecektir. Örneğin; evet-hayır cevabının verileceği ya da kısa cevap gerektiren türde sorular öğrenciyi üst düzey düşünmeye, analiz, değerlendirme ve sentez
yapmaya yönlendirmez. Öğretim programındaki kazanımları gerçekleştirmeye dönük nitelikli sorular
öğrencilerin bilgilerini yapılandırmasına katkı sağlarken üst düzey düşünmesini de kolaylaştırır. Dolayısıyla, etkili öğretmenler; eleştirme, karşılaştırma, analiz yapma, değerlendirme, senteze ulaşma gibi öğrencilerin üst düzey düşünme becerilerini geliştirmeye dönük nitelikli sorular sorar. Bitter ve arkadaşları (2009'dan akt.
Wenglinsky, 2004), yaptıkları bir araştırmada öğretmenler yüksek düşünme becerileri gerektirecek sorular sorduklarında, öğrencilerin başarısının arttığını bulmuşlardır. Stronge ve arkadaşlarına (2008) göre, etkili öğretmenlere göre daha az etkili öğretmenler bilişsel seviyesi daha düşük sorular sormaktadır.
Sönmez (2003), öğretmenlerin soruları tüm sınıfa sormalarının gerektiğini, soru, öğrencilerin bilgi
düzeyindeyse içinden beşe kadar sayılmasını, sınıf sayısı azsa (10 kişi) her öğrenciden, çoksa en az beş
değişik öğrenciden cevap alınmasının gerektiğini söylemiştir. Ayrıca, öğretmenin, yanıtların doğruluğu üzerine tartışma açmasının, doğru yanıtlayanlara pekiştireç vermesinin, yanlış yanıtlayanları aklında tutmasının,
sorunun yanıtının öğretmen tarafından verilmemesinin, ipuçlarıyla öğrencilere buldurulmasının önemini
vurgulamıştır. Öğrencilere soru yönelttikten sonra, öğretmenlerin bir süre beklemesi de soru sorma tekniğiyle ilişkilidir. Eğer öğretmen soru sorduktan sonra bir süre bekler, öğrencilerin düşünmelerine ve cevaplarını
hazırlamalarına fırsat verir, sonrasında da işlevsel dönütler verirse, o zaman etkili sonuçlara ulaşılabilir. Soru sorduktan sonra, öğrencilere düşünmeleri için izin vermek, öğrencilerin cevaplarının seviyesini yükselttiği gibi, onları da soru sormaya teşvik eder (Good ve Brophy, 1997; Walsh ve Sattes, 2005). Öğrencilerin kendi
soruları da onların düşünme becerilerini geliştirmektedir. Etkili öğretmenler, öğrencilerinin düşünme ve öğrenme becerilerini geliştirmek için onları iyi soru sorma konusunda da geliştirirler (Cuccio-Schippira ve Steiner, 2000).
F) FARKLI DERSLERLE VE YAŞAMLA İLİŞKİLENDİRME
Eğitimin temel amaçlarından biri, bireyleri yaşama hazırlamak ve onların günlük yaşamda gerçekleşen olaylara anlam vermelerini sağlamaktır. Bu doğrultuda öğretmenler öğrenme-öğretme sürecinde öğrencilerin konuları günlük hayattaki olaylarla ilişkilendirmelerini sağlayacak türde uygulamalara başvurmalıdır.
Öğrencilerin günlük yaşamdaki deneyimleri ve bu deneyimler içerisindeki ön bilgileri, öğretim etkinliklerinin başlangıç noktasını oluşturmaktadır (Andrée, 2003; Bodner, 1990). Ayrıca anlamlı öğrenmenin gerçekleşebilmesi, öğrencilerin
öğrendikleri kavramları günlük yaşantılarında kendilerini etkileyen olaylarla ilişkilendirebilmelerini gerektirmektedir (Martin, 1997; Coştu ve Ayas, 2005). Öte yandan öğrencilerin motivasyonunu sağlamada ve derslerin günlük hayatta önemli
olduğunun vurgulanmasında günlük yaşamla ilişkilendirme oldukça önemli bir araçtır (Özmen, 2003). Yani öğrenme-öğretme sürecinde kazanılan bilgiler, günlük yaşamla ilişkilendirilebildiği oranda kalıcı olmakta ve hayat boyu karşılaşılan yeni
durumlara daha kolay uygulanabilmektedir.
Öğretimi gerçek yaşam deneyimleriyle ilişkilendirmek, öğretmenlerin öğrenci gelişimini sağlamak için kullanacakları en güçlü öğretim biçimlerinden biridir (Wenglinsky, 2004). Böyle bir öğretim, öğrencinin önceki bilgi ve öğrenmeleriyle ilişkilendirmesini sağlarken onların karmaşık ya da soyut olabilecek kavramlarla gerçek yaşam deneyimleri arasında bağlantı kurmalarına da yardımcı olur. Öğrencilerin, kendi deneyimlerini ve kendilerini anlatmaları, bu konuda oldukça yararlıdır (Marzano, 2007).
Böylece, öğrenciler, kendileriyle ders içeriği arasında bağlantılar kurarken, öğretmenler de onları daha yakından tanıyabilir.
Öğretim sürecinde belirli bir kavram (ya da problem, konu) temel alınarak, bu kavrama değişik yönlerden ışık tutabilecek bilgi ve beceriler farklı disiplinlerden yararlanılarak bütünleştirilir. Burada temel amaç, dersin konusunu olan kavramın incelenmesi olmakla birlikte, bu süreçte rol alan değişik konu alanlarının kavramla ilgili bilgi ve becerilerinin öğrenilmesi de önemlidir. Yani disiplinlerarası bir bakış ile öğretim süreci, hem belirli disiplinlere ait bilgi ve becerilerin öğrenilmesine hem de bunların
anlamlı bir biçimde bir araya getirilerek kullanılmasına yardımcı olur (Yıldırım, 1996:89).
Disiplinlerarası öğretim bir ders saati içerisinde biraz Tarih, biraz Coğrafya, biraz Matematik ya da Müzik işlemek değildir.
Böyle bir uygulama yapay bir birleştirmeden öteye geçemez. Gerçek anlamda disiplinlerarası öğretim, ancak öğretimin tamamıyla kavramlar ya da problemler etrafında organize edilmesi ve bu kavramın ya da problemin işlenmesinde değişik alanlardan bilgilerin etkili bir biçimde bütünleştirilmesidir. Bu tür bir yaklaşım gerçek hayatta bilgiyi ve beceriyi kullanma biçimimizle yakından ilişkilidir. Eğitimin başarısı da bilgi ve becerilerin, sorunların çözümüne ya da düşüncelerin üretilmesine yönelik olarak kullanılabilmesine bağlıdır (Yıldırım, 1996:90).
Disiplinlerarası öğretimin en önemli amaçlarından biri öğrenciye çok yönlü bir düşünme biçimi kazandırmasıdır. Öğrencinin eleştirel ve yaratıcı düşünebilme ve karar verebilme süreçlerinde, değişik alanlardaki bilgileri bütünleştirebilme becerisi günümüzde büyük önem kazanmaktadır. Öğrenci kendini belirli bir disiplinin düşünme biçimiyle sınırlı hissetmeyecek, aksine disiplinlere bağlı bilgileri kendi amaçlarına ulaşmada ya da karşılaştığı problemlerin çözümünde bir araç olarak algılayacaktır.
Bu türlü düşünme biçimi de kendini sürekli yenileyen, öğrendiği bilgiyi kullanan ve karar verebilen bireyler yetiştirme yolunda atılacak önemli bir adım olacaktır.
Öğrencilerin sınıf içinde öğrenmek zorunda oldukları birçok konunun disiplinlerarası bir niteliği vardır. Bu konular sadece bir disiplin ya da ders içinde ele alındığı zaman öğrenme anlamlı ve etkili olmayabilir. Öğrenci bu disiplinlere ait bilgileri bir araya getirebildiği zaman bu konuları daha anlamlı biçimde öğrenebilir (Wronsky, 1981).
Öğretmenin akademik öğrenme süresini en verimli şekilde kullanmak için derslere hazırlıklı ve tam zamanında girmesi, öğretim sürecinde kullanacağı materyalleri önceden hazırlaması, sınıfın kurallarını önceden belirleyerek öğrencilerin uymasını sağlaması, süre artarsa kalan zamanı nasıl değerlendireceğini planlaması gerekir (Erden, 1998). Çünkü öğretmen bilmelidir ki, öğreteceği dersin süresini uzatma olanağı ve lüksü yoktur, ancak derse hazırlıklı girdiği zaman sınırlı olan süreyi verimli ve etkili kullanabilecektir. Bunun için de vereceği örnekleri önceden
düşünüp planlamalı, öğrenciler tarafından sorulan soruları akıllıca cevaplamalı ki ders süresi etkili olarak kullanılabilsin. Ayrıca öğretmen öğrenciler tarafından sorulan soruları ayıklayabilmeli, hangi soruların “öğrenme” amaçlı hangilerinin
“dersi kaynatma amaçlı” vb. olduğunu bilmeli ve öğrenme amaçlı soruları cevapladıktan sonra dersi kaynatma amaçlı soruları bir şekilde öğrencileri de küçük düşürmeden konulara devam etmelidir (Çelikten vd. 2005:220).
H) ÖDEV VERME VE ARAŞTIRMAYA YÖNLENDİRME
Ödev, öğretimde kullanılan eski bir değerlendirme aracıdır. Ancak, bazı
araştırmacılar, ödevi öğrencilerin okul dışında, onlar için yararlı olabilecek diğer sosyal etkinliklerden alıkoyduğu iddiasıyla eleştirmektedir (Vatterott, 2009).
Öğretmenlerin birçoğuysa, öğrencilerin öğrenmesini okul dışında da desteklediği düşüncesiyle ödev vermeye devam etmektedir (Marzano vd. 2005).
Ödev için harcanan vaktin, okuldaki akademik başarıyı etkilediği iddiası bazı araştırmalar tarafından desteklenmektedir. Cooper (1989), ortaokul ve lise seviyesinde, öğrencinin ödeve ayırdığı vaktin okul başarısını olumlu yönde etkilediğini belirtmiştir. Ancak, ilköğretim seviyesinde, ödev ve okul başarısı arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Cooper’ın bu araştırmasından yola
çıkarak Marzano ve arkadaşları (2005), dördüncü sınıftan itibaren, yaş ilerledikçe ödevin öğrencilerin öğrenmesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu
belirtmiştir. Ayrıca Marzano (2007), ödevin kısa sürede ancak iyi hazırlanmış
olmasının, çok vakit alıp yeterli seviyede olmasından daha iyi olduğunu, ödev
verirken öğretmenlerin bu konuya dikkat etmeleri gerektiğini ifade etmiştir.
İ) OLUMLU BİR ÖĞRENME ORTAMI OLUŞTURMA
Öğretmeninin etki gücünü artıran en önemli faktörlerden birisi olumlu bir öğrenme ortamı sağlamasıdır. Öğretmenlerin, öğrenciler için destekleyici ve sağlıklı bir öğrenme ortamı oluşturmaları gerekmektedir. Bunu yapabilmek için kendileri iyi bir model olmalı ve bu özellikleri sınıfa yansıtabilmelidirler. Sınıfta rahat davranma, dostça yaklaşım, demokratik, duyuşsal yönden gelişmişlik, nezaket, saygı, öğrencileri birey olarak görüp kişiliklerini göz önünde
bulundurmak gibi becerilerin etkili öğretimin temel ilkelerinden olduğu
bilinmelidir. Bu özelliklerin sınıf içinde sergilenmesi, öğrencilerin birbirleriyle olan etkileşimini de olumlu yönde etkileyecek ve demokratik sınıf ortamı yönünde adımlar atılmış olacaktır (Güven, 2004).
Öğretmenler sınıflarında etkili olabilmeleri için kendilerinin model olabilecek davranışlara sahip olmaları gerekir. Olumsuz davranışlara sahip olan
öğretmenler öğrenci davranışlarını da olumsuz etkilerler (Macrae, 1998; Güçlü, 2000; Mortimore ve Sammons,1997).
Sınıf toplumsal bir çevre olarak ele alındığında bütün toplumsal çevrelerde olduğu gibi sınıfta da insan ilişkilerinin önemi görmezden gelinemez.
Öğrenciler kendilerini, yakınlık duyduğu, kendisine değer veren ve dostça davranan bir öğretmenin sınıfında, kendisine yakınlık göstermeyen bir öğretmenin sınıfından çok daha rahat hissederler. Öğretmen ve öğrenci arasında karşılıklı güvene ve saygıya dayalı sıcak ilişkilerin kurulduğu
sınıflarda üretkenlik artar, disiplin sorunları azalır ve eğitim ile ilgili amaçlara ulaşma olasılığı yükselir (Açıkgöz, 2003).
Olumlu bir öğrenme ortamının oluşturulmasında öğretmenin rolü aşağıdaki
gibi açıklanabilir (Dilekmen, 2008:216-218):
Ödüllendirme, Kabullenme ve İnanma:
Öğrenen kişiyi ödüllendirme, onun duygularını, düşüncelerini ve kişiliğini ödüllendirmedir. Ödüllendirme, öğrenen kişiye olan ilgiyi belirttiği gibi aynı zamanda onun bir diğer kişi olarak kabulünü de ifade etmektedir. Böyle bir tutuma sahip öğretmen yeni bir sorunla karşılaşan öğrencinin korku ve
kuşkusunu kabul ettiği gibi, başarılı olduğu zamanki doyumunu da kabul eder.
Duygulara Katılarak Öğrenciyi Anlama:
Öğretmen öğrencinin amaçlarını, ilgilerini ve tutumlarını bilmelidir. Bunun için öğrencilerle iletişim ve etkileşime girmelidir. Bu yaklaşım öğrencilerin dünyalarına girmenin kapılarını aralar ve onların dünyalarını anlama fırsatı verir.
Öğrenci öğretmeni duygusal olarak kendisini anlayan birisi olarak algılarsa, öğretmenin etki gücü artar ve öğrenme kolaylaşır. Öğrencilerin duygularına katılarak onları anlayan
öğretmenin tutum ve davranışları şunlar olmalıdır:
Öğrencinin sevincini, üzüntüsünü, heyecanını anlar ve paylaşır.
Öğrenciyi saygın bir kişi olarak görür.
Öğrenciye her konuda yansız davranır.
Öğrenci kişilik gelişimine katkı sağlar.
Karşılıklı anlayışa dayalı bir sınıf ortamı oluşturur.
Öğrenciye kendisi tarafından takdir edildiğini hissettirir.
Öğrencinin yeteneklerini ortaya çıkarmaya çalışır. Bunun için sınıf içi etkinlikleri çeşitlendirir.
Öğrencinin kendi kendisini doğru anlamasına, kabul etmesine yardımcı olur.
Öğrenciyi değerlendirici ve yargılayıcı olmaktan çok anlayışlı davranır.
Öğretmen her fırsatta öğrencinin duygularını dile getirmesine fırsat verir.