• Sonuç bulunamadı

Değerli misafirler, Sayın Misafirler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Değerli misafirler, Sayın Misafirler"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

Değerli misafirler,

Toplantıya başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Yükseköğretim Kuruluna hoş geldiniz. İçinde bulunduğumuz günler 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılının ilk günleri. Pek çok ülke için de aynı durum söz konusu. Bu vesile ile ülkemizde, bölgemizde ve bütün dünyada hayatlarını bilginin ışığı ile aydınlatmak için kendi ülkelerinde okuyan veya yine bu gaye ile başkaca ülkelerde bulunan bütün öğrenciler için iyilikler ve güzellikler dilerim.

Sayın Misafirler

Bugün ülkece gurur duyduğumuz bir kutlamayı da huzurlarınızda ifade ederek konuşmama devam edeceğim. Bu yıl “DNA onarımı” çalışmaları ile kimya dalında Nobel ödülü alan değerli bilim adamı, TÜBA şeref üyesi Prof. Dr. Aziz Sancar’ı bilim dünyasına ve de ülkemize kazandırdığı bu şeref için, Yükseköğretim Kurulu Başkanı olarak içtenlikle kutladığımı, ve sevinç duygularımı ifade etmek isterim.

Değerli misafirler,

Türk yükseköğretim sistemi iki yüze yaklaşan yükseköğretim kurumu ile önemli bir bilim merkezi olma yolunda ilerlemektedir. Pek çok ülke ile benzerlik gösteren pek çok ülke ile de farklılık noktası oluşturan yükseköğretimdeki merkezi yapılanmanın sunduğu imkânlardan, eğitim öğretimde kaliteyi yükseltme yolunda olabildiğince istifade ediyoruz. Anayasal bir kurum olan Yükseköğretim Kurulunun işleyişi ve görev tanımı ile Türk yükseköğretim sistemi hakkında benden sonra YÖK üyesi bir arkadaşımız sizlere bilgi verecekler. Sadece şu kadarını söylemek isterim; Yükseköğretim Kurulu çok güçlü bir yasal zemine oturmakta olup dönemsel siyasi etkilerden uzak olması için özerk bir yapıya sahip kılınmış bir kurumdur.

Sayın misafirler

Geçmişimize bakıldığında, Türkiye, yükseköğretim alanında derin bir tarihi tecrübeye sahip olduğu görülecektir. 14.yy.ın ikinci yarısından itibaren bugünkü üniversite kavramı içinde değerlendirilemese bile yükseköğretim veren kurumlar kurulmuştur. Son iki yüzyıllık tecrübesinde ise ilk önce Fransa, daha sonra Almanya’nın yükseköğretim anlayışının izleri görülür. Günümüzde ise durum çok farklıdır.

Bilindiği gibi günümüz yükseköğretim anlayışında referans çerçevesi önceki yüzyıllara göre değişmiştir. Pek çok alanda olduğu gibi yükseköğretim de bütün dünyada küreselleşen bir yapıya dönüşmektedir. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş yükseköğretimde de bir dizi değişikliği zorunlu hale getimiştir. Bu ülkemiz için de geçerlidir. Küresel yüksek öğretim anlayışının kendisine has özellikleri vardır. Bu özelliklerin elbette dikkate alınması gereken yönleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Avrupa Birliğine uyum süreci de eğitimde bir dizi değişiklikleri Türk yükseköğretiminin gündeme getirmektedir.

(2)

2

Türkiyenin Bologna sürecindeki durumu “başarılı” kelimesi ile nitelenmektedir. Bu her iki durum da aslında Türkiyenin dışında, dış faktörlerin belirleyici olduğu alanlardır.

Yükseköğretim Kurulu olarak politika belirlerken bir taraftan bu iki faktörü dikkate almaya diğer taraftan ülkemizin gerçekleri ve önceliklerini de gözardı etmemeye çalışıyoruz. Bu üçlü referans çereçevesini uyumlu halde götürmemiz ise bizim güçlü yanımızı oluşturmaktadır. Bizler yeni YÖK anlayışında bu üç ayaklı referans çerçevesini aynı zamanda etik ve ahlaki değerler zemininde işletmek istiyoruz. Bilimin güç olduğunu biliyoruz, ama aynı zamanda ona saygınlık kazandıranın onun insana erdem kazandıran yönü olduğunu da unutmuyoruz.

Bilimin yıkımlar ve katliamlar için değil, insanın insana tahakkümü için değil, yeryüzünde daha müreffeh, daha mutlu bireylerin ve toplumların var olması için kullanılması gerektiğine inanıyoruz.

Sayın misafirler…

Bir ülkenin beşeri sermayesi, o ülkenin var olabilmesinin en güçlü dinamiğidir. Bu beşeri sermayenin oluşumuna katkısı dolayısıladır ki, üniversite/yükseköğretim olgusu eskisinden daha da önem verilir bir tarzda ülkelerin strateji belgelerinde yer almaktadır.

Konunun önemi tarafımızca hakkıyla bilinmektedir. Bundan dolayı yükseköğretimde kaliteyi artık bizim gündemimizin ilk maddesi olarak ele alıyoruz.

Sizleri, “Yeni YÖK” olarak stratejik bir bakış açısıyla ve 185 üniversitenin katılımıyla görev süremizin ilk bir yılını doldururken yükseköğretimde gerçekleştirdiğimiz önemli çalışmalar ve gelişmeler konusunda bilgilendirmek ve bu önemli gelişmeleri yine sizlerle paylaşmak isterim.

Türkiye’de bilindiği gibi üniversite kontenjanları üniversitelerin kapasiteleri dikkate alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenmektedir. Son yıllarda gittikçe artan boş kontenjan sayısı yükseköğretimimiz için bir zaaf noktası oluşturmakta idi. Bu sene boş kontenjan sayılarında çok ciddi azalma gerçekleştirildi.

2015 yılı yerleştirme sonuçlarına göre üniversitelerimiz için belirlenen 832.739 kontenjandan sadece 38.789 kontenjana yerleşme olmamıştır.

Bu seneki doluluk ve boş kontenjanlara bakıldığında boş kontenjanlarda son yedi yılın en düşük boş kontenjanı oranının yakalandığı görülecektir ki bu yeni YÖK yönetimin ilk yılında kaydettiği büyük bir başarıdır. Bunun sebebi kalite odaklı bir

(3)

3

yaklaşımla sistematik bir şekilde kontenjan politikasını değiştirmemiz ve rasyonel bir zemine oturtmamızdır.

İkincisi, bu sene yükseköğretim tarihimizde ilk defa uygulanan; Tıp ve Hukuk programları için alanlara özgü başarı sıralaması şartı getirilmesidir. Tıp bireyin sağlığı, hukuk ise devletin ve birey ile devlet ilişkisinin sağlığı için önemli iki programdır.

Ülkemizdeki sağlık programlarındaki üstün niteliğin kaybolmaması maksadı ile bu programlarda okuyan öğrenciler arasında sahip olunan nitelikler, yeterlikler açısından büyük fark olmaması için, yani yapılan merkezi sınavda alınan puan farklarının arasının açılmaması için tedbir aldık ve öğrencinin daha homojen bir yapıda olmasına dikkat ettik.

Son yıllarda yükseköğretim kurumlarımızdaki Tıp ve Hukuk öğrencileri arasındaki puan farkı yıllar geçtikçe açılmakta idi. Yıllara göre en son yerleşen adayın başarı sırasına bakıldığında Tıp programına 2014 ÖSYS’de 101.000’inci, Hukuk programına 2014 ÖSYS’de ise 366.000’inci adayın yerleştiği görülmektedir.

Yapılan düzenleme sonucunda 2015 ÖSYS’de Tıp programına en alt sıra olarak 31.670 inci adayın, Hukuk programında ise en alt sıra olarak 149.962 inci adayın yerleştiği görülmüştür. Dolayısı ile bu konuda da alınan karar doğru sonuç üretmiş ve hedefe ulaşmıştır.

Başlatmış olduğumuz bu sürecin devamı niteliğinde benzer başarı sıralaması uygulamasını 2016 yılında Mühendislik ve Mimarlık Programları için de gerçekleştirmeyi planlıyoruz.Bu şekilde zaten iyi bir düzeyde olan meslek üreten programlarımızdaki eğitim öğretimin niteliğini daha da yükseğe taşıyacağız.

Üçüncüsü, Temel Bilimler ile ilgili olarak almış olduğumuz kararlardır.

Bildiğiniz üzere özellikle matematik, fizik, kimya ve biyoloji alanları yani temel bilimler, bilim insanı yetiştirmek için gerekli olan alanlar olup bir ülkenin teknoloji tabanlı ve yenilikçi gelişiminde gerekli ve önemli alanlardır. Son yıllarda ilginin azaldığı bu alanlar için Yükseköğretim Kurulu olarak bir çalışma başlattık. Yapılan çalışmalar sonucunda 2015 yılı için belirlenen kontenjanlara yerleşen aday sayılarına bakıldığında doluluk oranı %100’e yaklaştı.

Ayrıca Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının da katkısı ile temel bilimler alanında başarı sırası dikkate alınarak, sınavlarda ilk 25.000 arasında olan ve bu alanları tercih eden adaylara burs verilmesi sağlanmış, yine bu alanlardan mezun olanlar için yeni

(4)

4

istihdam alanları oluşturulmaya başlanmıştır. Böylelikle bu programlara daha nitelikli öğrenci gelmesi sağlanmış ve bu gelen öğrenciler de ödüllendirilmiştir.

Sizlere Türk yükseköğretim sistemimizde yapısal değişikliği gerçekleştirecek faaliyetlerimizden de bahsetmek isterim. Bu kapsamda çok önem verdiğimiz çalışmamız Kalite Kurulu’nun kurulmasıdır.

Yeni YÖK yönetimi olarak hazırladığımız ve yükseköğretim kurumlarımızda eğitim- öğretim, araştırma faaliyetleri ile idarî hizmetlerinin iç ve dış kalite güvencesi, akreditasyon süreçleri ve bağımsız dış değerlendirme kurumlarının yetkilendirilmesi süreçlerini ve bu kapsamda tanımlanan görev, yetki ve sorumluluklara ilişkin esasların düzenlendiği Yükseköğretim Kalite Güvencesi Yönetmeliğimiz 23 Temmuz 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik Kalite Kurulunun kurulmasını öngörmektedir.

Bu Yönetmelik kapsamında çıktı süreçlerinin kontrolü ve bu süreçlerin yönetimi esas alınmıştır. Bunun için YÖK’ün bir birimi, bir dairesi olarak değil YÖK ile ilişkili, ama ona bağımlı olmayan; alakadarların yani ilgili paydaşların üye olarak yer alacağı Yükseköğretim Kalite Kurulu oluşturulacaktır.

Bu Kurul, dış değerlendirme odaklı iki ana misyonu koordine edecektir: Kurumsal Değerlendirme ve Program Akreditasyonu.

Yükseköğretim kurumlarımızın her 5 yılda bir zorunlu olarak kurumsal değerlendirmeleri gerçekleştirilecektir. Bu değerlendirme her üniversitemizin kendi misyonunu ve özgünlüğünü ön planda tutan kurumsal öz değerlendirme yaklaşımı esaslı olacaktır. Bu süreçteki en önemli hassasiyetimiz ise değerlendirme sonrası, değerlendirme raporlarının üniversiteler tarafından yayınlanması olacaktır.

Bu ajanslar tamamen bağımsız ve özerk yapıda olan kuruluşlar olacaktır. Program akreditasyonu, kurumsal değerlendirmeden farklı olarak, zorunlu olmayıp, kurumların kendi istek ve talepleri esaslı olacaktır. YÖK ise bu süreci teşvik etmeye yönelik olarak akredite olan programları tercih kılavuzunda belirtecektir. Bu sürecinde mezunların istihdam edilebilirliğine önemli katkı da bulunması beklenmektedir.

Bu şekilde yükseköğretim kurumlarımızda “daimi tekâmül esaslı” bir kalite güvence sisteminin oluşması hedeflenmektedir.

(5)

5

Bu da kurumlarımızı daha şeffaf, hesap verebilir ve rekabetçi bir yapıya dönüşmesi sürecine katkı sağlayacaktır. Böylece yükseköğretim kuruluşlarının iç kalite güvence mekanizmalarının oluşturulması, desteklenmesi, denetlenmesi, kurum ve/veya programların akredite edilmesi, kamuoyuna bu konularda güvenilir bilgi sunulması, şeffaflığın sağlanması ve uluslararası tanınma konularında büyük ilerleme kaydedilecektir.

Yapısal değişikliği gerçekleştirecek ikinci husus, Üniversitelerimizde çeşitlilik ve misyon farklılığına gidilmesidir

Ülkemizdeki üniversitelerimizin hepsinin aynı ve birbirinin kopyası olmasını tasvip etmiyoruz. Dünyanın pek çok ülkesinde üniversiteler “uluslararası üniversite” olmak istiyor. Hâlbuki üniversitelerin hepsi uluslararası nitelikleri gözetmeli, fakat farklı değerler üretmeli. Yeni kurulan üniversitelerin tarihi geçmişi olan, büyük gelişmiş üniversiteler ile yarışmaları, onlarla aynı misyona sahip olmaları doğru değil. Bu çoğu zaman o ülkelerin milli servetlerinin verimli kullanılamaması ile sonuçlanmaktadır.

Hâlbuki yeni kurulan üniversitelerin kendi bölgelerinde, gelişmiş, kurumsallaşmasını tamamlamış üniversitelerimizin o bölge için üretemeyecekleri, başaramayacakları işleri başarabilirler, diğer üniversitelerimizin kazandıramayacakları değerleri o bölgeye kazandırabilirler.

Bunun için üniversitelerimizin bir kısmının eğitimde bir kısmının araştırma ve teknoloji üretiminde bazılarının da bölgesel kalkınmaya katkı sağlamakta farklılaşmasını istiyoruz. Bu süreci üniversitelerimiz ile birlikte yürütüyoruz.

Bu bağlamda ‘Bölgesel Gelişmede Üniversitelerin Rolü’ toplantılarını düzenliyoruz.

Bilindiği gibi ülkelerin gelişme ve kalkınma odaklı stratejilerinde bölgesel gelişme en önemli gündem başlığı haline gelmiştir. Bu süreçte değiştirici/belirleyici faktörlerin başında üniversiteler gelmektedir.

Ülkemiz yükseköğretim sisteminde özellikle 2004 yılı ve sonrasında, üniversite sayısı ve bunun beraberinde yükseköğretime erişim artmıştır. Bundan sonraki dönemde üniversitelerimizden başta bulundukları şehir ve bölge ile bütünleşmesi, iktisadi, sosyal ve beşeri sermayeyi geliştirmesi beklenmektedir. Bunun için de üniversitelerimizin misyonlarını tekrar gözden geçirmesine, tek tipten uzaklaşarak kurumsal farklılık ve çeşitliliğe yönelmesine, üniversite olmanın şümullü yapısından uzaklaşmadan belli alanlarda temayüz etmesine ihtiyaç vardır.

(6)

6

Bu adım, yani misyon farklılaşması Kalite Kurulu ile birleştiğinde inşallah yükseköğretimde yapısal değişim sürecini başlatacaktır. Bu süreci de Kalkınma Bakanlığımız ile birlikte eşgüdüm halinde gerçekleştireceğiz.

Yapısal değişikliği gerçekleştirecek üçüncü husus kurduğumuz Üniversite- Sanayi İşbirliği Daimi Komisyonudur.

Ülkemizin 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden birisi olma hedefi dikkate alındığında, bu hedefe ulaşabilmesi ancak yüksek teknolojili ürünlere ve bununla ilgili süreçlere yönelmesi ile mümkün olabilecektir.

YÖK bugüne kadar genel olarak eğitim süreçlerini gündeminde tutan bir kurum olmuştur. Ülkemizin öncelikli gündemi kapsamında biraz önce belirtmiş olduğum hedeflerine ulaşmasında yükseköğretim kurumlarının nitelikli insan kaynağının yanında, işbirliği odaklı bilgi üretmesi de beklenmektedir.

Bu süreci etkili bir şekilde yönetebilmek için Yükseköğretim Kurulumuz bünyesinde

“Üniversite-Sanayi İşbirliği Daimi Komisyonu” oluşturulmasına karar verilmiştir.

Komisyonumuzda kamunun ve üniversitelerimizin paydaşları ve temsilcileri yer almaktadır. Doğal olarak bu sürecin en önemli paydaşı olan sanayi temsilcilerimizde bu Komisyonda yer almaktadır.

* Yeni YÖK olarak yaklaşımımız, yükseköğretimin çözülmesi gereken ihtiyaç ve sorunlarını sadece kendi yapısı içinde ve kendi yetkinlikleri ile çözen değil, şeffaf bir şekilde ilgili paydaşların katkı ve katılımları ile çözülmesi yönündedir.

Geride bıraktığımız bir yıla yaklaşan sürede önümüze koyduğumuz hedeflerin önemli bir kısmına ulaştık. Önümüzdeki dönemde kurumsal özerklik ve mali esneklik gibi yeni yasalara ihtiyaç duyan orta vadedeki hedeflere ulaşmak için gayret edeceğiz.

Değerli misafirler,

* Türkiye Yükseköğretim sistemindeki öğrenci sayısı Avrupa Yükseköğretim Alanı ülkeleri arasında Rusya’dan sonra en yüksek ikinci ülkedir. Yıllar içindeki artışta ise en yüksek ülkedir.

(7)

7

* Bugün öğrenci sayımız altı milyon 63 bine ulaşmıştır. Bu zengin beşeri sermayeyi ülkenin sosyal ve ekonomik kalkınmasına başarı ile sunmak istiyoruz.

Yükseköğretim kurumlarımızın sayısı 200 e yaklaşmıştır. Yükseköğretim kurumlarımızın eğitim öğretim niteliklerinde sürekli bir gelişme vardır. Güçlü yönlerimizden birisi de şudur. Küresel yükseköğretim sisteminin en önde gelen

üniversitelerinin bulunduğu, en çok uluslararası öğrenci çeken ülkelerde bile yükseköğretimin belli bir standardı bulunmamasına rağmen ülkemizde üniversitelerimizin eğitimlerini sürdürebilmesi için nitelik için belli bir eşik, mezuniyeti için belli standart bulunmaktadır. Bu ise eğitim öğretim sistemimiz için belli bir güvence oluşturmakta, eğitim öğretimi, ulusal ve uluslararası öğrencileri tehditkâr tesadüflere bırakmamaktadır.

Uluslararası öğrencileri ülkemizde görmek için Türkiye gerekli bütün şartlara sahiptir. Yakın dönemde gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra tanıtım için harekete geçilmiş ve ülkemize gelen öğrenci sayısında büyük artışlar gerçekleşmiştir.

Öğrenci ve öğretim elemanı hareketliliğini artırmak için çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. Bu çerçevedeki faaliyetler arasında son günlerde gerçekleştirdiğimiz Fransızca konuşan bazı Afrika ülkelerinin ilgili bakanlıkları ile YÖK arasında imzalanan, sonuç üretecek nitelikteki anlaşmaları hatırlayabiliriz. Ülkemizin yükseköğretimdeki başarılarını diğer ülkeler ile paylaşmak, imkanlarımızı diğer ülkelerin de istifadesine sunmak istiyoruz. Yükseköğretimde uluslararası öğrenci konusuna YÖK olarak sadece ekonomik bir mesele olarak yaklaşmıyoruz, aslında bu konu değişik milletlerin birbirini tanıması, güçlü bir ilişki kurmasına hizmet eden, dünya barışına katkı sağlayan önemli bir faktördür.

** Ayrıca hepimiz biliyoruz ki yüksek öğretim siyasetin, savaşların, çatışmaların, ülkelerin aralarındaki ihtilafların ötesinde bir alandır, ve bu güçlüklerin aşılabilmesi için önemli değerler sunmaktadır.

Bir ülkenin yükseköğretiminin başarısını sadece o ülkeye gelen yabancı öğrenci sayısı ile ölçmek doğru değildir.

Doğru olan bu ilişkinin karşılıklı olarak gelme ve gitme şeklinde olması, yani o ülkenin dışarıya öğrenci göndermesini de kapsamasıdır. Bu bağlamda hareketlilik için verilen derecelerin, diplomaların karşılıklı olarak tanınmasıdır. Elbette burada “o derece ile elde edilen yeterlikler” temel olmalıdır.

(8)

8

Ülkemizde yurtdışında alınan diplomaların tanınırlığı konusunda bazı sorunlar bulunmasının temelinde, pek çok ülkedekinin aksine ülkemizde tanınırlık (recognition) yerine denklik (equivalance) temelinde konuya yaklaşılması yatmaktadır. Ülkemizde mezuniyet sonrası meslek sınavı uygulaması olmadığı için elde edilen diplomaların tanınması aynı zamanda meslek icrası anlamına da gelmektedir ve bu durum da bu

diplomaların daha farklı olarak incelenmesi ve titiz olarak değerlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Yeni YÖK yönetimi olarak kısa bir müddet sonra bu konuda da yapısal bir değişikliğe gidileceğini söyleyebilirim.

Yine ilk olarak bu yıldan itibaren devlet burslusu olarak yurtdışına gönderilen öğrencilerin ülkemiz için stratejik alanlara gönderilmesine başlandığını belirtmek isteriz. Bu bağlamda daha önce gönderilen ülkelerin listesi yeniden güncellenmiş ve değişikliklere gidilmiştir.

Değerli misafirler…

Bizler sizlere YÖK’ü ve yükseköğretimimizi tanıtmak istiyoruz, Türkiye’deki yükseköğretimin sürekli iyileşme sürecinde olduğunu sizlere bildirmek istiyoruz, sizlerle yükseköğretim alanında daha verimli daha sonuç üretici bir ilişki kurmak istediğimizi beyan etmek istiyoruz. Bu toplantıyı Türk yükseköğretimin yönetilmesinden, planlanmasından ve denetlenmesinden sorumlu en üst kurum olan YÖK’ün sizlerin temsil ettiğiniz misyona uzattığı bir el olarak kabul edin. Yükseköğretim alanında ülkelerimizin karşılıklı menfaatleri çerçevesinde her türlü cesaretli adımı atmaya hazırız. Bugün gerçekleştirilen böyle bir toplantının ülkemizde ilk defa yapıldığını söylemem, yeni YÖK yönetimi olarak gerçekleştirmek istediklerimiz ile ilgili sizlere ipucu verecektir.

Sözlerime son verirken sizlerin burada bulunmanızın bizleri onurlandığını söylemek isterim.

Burada bulunmanızdan mutluluk duyuyor ve sizlere teşekkür ediyorum.

Referanslar

Benzer Belgeler

Atanan hakim ve sav- cıların yerine ise; Artvin Cumhuriyet Savcısı Ümit Uzun Milas Cumhuriyet Savcılığına, Artvin Hakimi Merve Kontrat Uzun Milas

İstanbul Sanayi Odası olarak mesleki ve teknik eğitimin ihtiyaçlarının karşılanması ve sorun alanlarının çözümü için İstanbul İl Milli Eğitim

5510 sayılı Yasa’da değişiklik öngören 5754 sayılı Yasa’da işveren kesimi bakımından önem arzeden, prime esas kazançlar konusunda yapılan değişiklikle, nakdi

Rahman Suresi ’ nde, 31 defa "Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkar edersiniz?" deniliyor... Sadece bu da de

Meslek Komitelerimizin kendi üye tabanlarına ulaşması için önemli bir imkân olan Genişletilmiş Meslek Komiteleri toplantılarını önemsiyoruz4. Geçtiğimiz

İstanbul Sanayi Odası olarak, son yıllarda sanayi kongrelerimizin stratejik ortağı Borsa İstanbul ile var olan ilişkimizi daha da geliştirerek ileriye

Bahadır TOSUNLAR Arş.Gör.Elif Merve ERTURAN Arş.Gör.Hande Büşra

Yoğun bakım ünitesinde tedavi gören hastaların algıladıkları çevresel stresörlerin uyku kalitesine etkisi, Ayşegül Gencer, Biruni Üniversitesi Lisansüstü