• Sonuç bulunamadı

TURKiYAT M ~ECM U. AS r.: :

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TURKiYAT M ~ECM U. AS r.: :"

Copied!
15
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

.. : .

Cİlt VII - VIII Cüz II .

TURKiYAT

.

M ~ECM· .

.

. U.·

. .

AS·

.

r

.

.: :·

\

.

:'· .

lST ANBUL 'ÜNIVERSITESI TÜRKIYAT ENSTITÜŞÖ

· · TARAFINDAN .

.

. ÇlKARILIR

Müdür:·

Prof.

D~.

R. Rahmeti Araf

1 STANBUL, ,MAA Rİ F IllA TB AA S 1 ı

9 4 s

(2)

MEVLÂNÂ CELÂLEDD N RÛMÎ V E ETRAFINDAK LER

Helmuth Ritter, stanbul

Mevlânâ Celâleddin Rûmî ile babası Bahâeddin'in ve o lu Sultan Veled'in eserlerinden, Nieholson'un ne retti i Mesnevi 'den maada, hiç., biri, ilmî ve asrî usûllere uygun olarak, ne redilmemi oldu undan,1 bir kaç sene evvel bu i in zarurî ihzarî ba langıcı olmak üzere, eserlerin Türkiye'deki yazmalarının katolo unu yapma a veyahut yaptırma a karar vermi tim. stanbul kütüphanelerinde bu maksatla ara tırmalar yaptıktan sonra, bu i in devamını Dr. Erich Gross 'tan rica etmi tim. Fakat Dr. Gross i ini bitirmeden memleketine döndü ve fi lerini bana bıraktı.

Bir kaç sene sonra bu i le yeniden me gül oldum ve asistanım Ahmed Ate 'ten Konya'daki yazmaları tavsif etmesini rica ettim. Üçümüzün topladı ımız fi lerden küçük bir katalog hazırladım. Mevlânâ ve etrafm- dakilerin tercüme-i hâllerine âit kaynaklar hakkında da bibliyografik bâzı mâlümat ilâve ettim. Bu suretle küçük bir bibliyografya meydana geldi ki, onun birinci kısmı Der Islam ( X X V , 116 — 158) 'da ne rolunmu , fakat ikinci kısmı, henüz basılmamı tır. Bâzı arkada ların ricası üzerine, bu ara tırmamın ihtisaren türkçe ne rine muvafakat ettim, fakat bü defa asıl makalede mevcut olan yazmaların mufassal tavsifini tekrar etme e lüzum görmedim. Daha fazla tafsilât isteyenler asıl makaleye müracaat edebilirler. Bu küçük yazma katolo undan evvel, Mevlânâ 'nm hayatı ve tasavvufu hakkında, muhtasar bir fasıl yazılmı ve orada Aflaki ve Sipahsâlar'dan ziyade, Sultân Veled'in Ibtidanâme'sine istinad edilmi tir. Mevlânâ 'nm hayatı ve fikirleri hakkında mufassal ve etraflı bir ara tırma yapmak maksadımızdan hâriç oldu undan, yalnız en m ü h i m: görünen noktaları izaha çalı makla iktifa edildi. Okuyucuların bu ara tır- •:

manın ihzari bir çalı madan ibaret oldu unu unutmamalarını rica ederim..

1 Almanca makalemi yazdı ım vakit Kilisli R. Bilge'nro tashih etti i Dîvân-i Sultan Veled (Ankara, Uziuk basımevi, 1941) henüz çıkmamı tı.

(3)

Mevlânâ Celâleddin R û m î ve etrafındakiler 2 6 9

„Sema'cı dervi ler" tarikatının müessisi ile babası Bahâeddin Veled'in hayatı hakkında, kendi eserlerinden ba ka, elimizde dört kay- nak vardır. Bunlar arasında hicrî 690 'da kaleme alınmı olan ve mevle- vîlerce, ba ladı ı söze izafe ile, 1 btidânâme adı ile anılan Sultan! Veled 'in ü ç mesnevisinden ilki, bu bakımdan, di erlerine nazaran, çok daha mühimdir.. Bu eser son zamanlarda Valadnâme adı ile Tahran'da basıl- mı tır.1 kinci olarak, çok mühim olmakla beraber, üzerinde filolojik çalı malar yapılmadıkça istifadeye pek elveri li olmayan a m s - i

• _T'a'b r i z i 'nin Makûlü t 'ı zikredilebilir. Bundan sonra metni ta basması ile Hindistan'da, türkçeye tercümesi stanbul'da ne redilmi olan Sipahsâlâr F a r i d 0 n 'un Risâla-i Sipahsâlâr ı ve nihayet en mârûf, mufassal ve karı ık veyahut hiç de ilse en ziyade menkıbevî unsurları ihtiva eden A f l a k i'nin Manâ ki b al-cârifin,i gelir.' Bunlardan ilk ikisi bugüne kadar avrupalı ara tırıcıların nazar-1 dikkatini celbetmemi tir. Ancak 1315 (1937)'te.

, Tahran'da inti ar etmi olan Badîc al-Zamân F ır O z a n F a r ' i n Mavlânâ Calâl al-Din Muhammed ma hür ba-Mavlavı adlı kitabında Aflâki'yi kontrol için, mezkûr iki eserden, K o n y a müzesi müdürlü ünün müellife verdi i di er tarihî mâlzeme ile beraber, istifade edilmi tir. Bu esere, bâzı eksikliklerine ra men,2 Mevlânâ 'mn ilk tenkitli biyografyası deni- lebilir. Mevlânâ'nin bundan daha muhtasar, ba lıca btidânâme gibi sa - lam ve do ru bir menbaa dayanan tercüme-i hâli yukarıda bahsi geçen Calâl H u m â3 i'nin ne retti i Valadnâme mukaddimesinde bulunmaktadır.

lk rastgelinen mü kilât kronolojiye aittir; kaynakların verdi i tarih-.

Ter mütenakızdır. Sultanül'ulema lâkabını ta ıyan babası, Bahâeddin Muhammed Veled b. Huseyn (bk. Valadnâme, metin, s. 187 v.d.), eski- den beri Belh'te ya amakta olan bir âlim ailesine mensup olup, nesebini A b u Bekr'e çıkarmakta idr (bk. Valadnâme, mukaddime 39, metin 187).

AfIaki tarafından iddia edilen Hvârizm âhlar ile akrabalı ı, ihtimâl ki, efsa- nevîdir (bk. Badic al-Zamân, s. 7 ) . Aflâki'de çok dramatik bir ekilde anlatıldı ına göre, Hvârizm âh ve hocası Fahr âl-Din Râzi ile bir bozu - ma neticesinde, o lu Muhammed daha be ya ında iken, Bahâeddin Veled Belh 'ten ayrılmı tır. Mevlânâ, bütün kaynaklara göre, hicrî 604 'te do - mu oldu una bakılırsa, bu muhaceretin hicrî 609'da olması lâzım gelir.

Fakat bu rivâyetleri oldu u gibi kabul etmek güçtür. Hvârizm âh Muham- med b. Teke hicrî 602—603'te Belh ehrini Gûrî erin vâlisic mâd al-Din 'den zabtetmi ti ( b k . b n a l - A s i r , 602—603 seneleri v u k u a t ı) . Onun,

1 Valadnâme, Ma navi-i Valadi ha tashih va mukaddima-i, Caîâl H u m â ' i ( T a h r a n , Kitâbhâna-i kbâl, 1313 ( emsî-hicrî ).

2 Tavsif yerine methüsena, müphem tevsik, kaynakların kıymet ve birbirleri ile müna- sebetlerine göre ayırt edilmemesi, yazılı taki tertipsizlik ve endeksin bulunmaması.

(4)

2 7 0 Türkiyat Mecmuası

Belh'te vâiz ve müftü olan Bahâeddin Veled'e kar ı Râzi'nin, oldukça uzun bir entrika çevirebilecek kadar, bir müddet bu ehirde kaldı ına dâir, kaynaklarda hiç bir kayıt yoktur. Bunlara göre Hvârizm âh Belh'te uzun müddet kalmamı tır. Yalnız hicrî 616 'da mo ul istilâsı esnasında, Belh ile Tirmiz arasında ordugâh kurmu tu (bk. b n a l - A i r , 616 senesi v u k u a t ı) ; fakat o zaman, sûfîlerle filozoflar arasındaki kelâmî mü- nazaalarla alâkadar olacak kadar, endi esiz de ildi. Bundan ba ka Fahr al-Din Râzi 'nin Belh 'teki ikameti hakkında da mâlûmat yoktur.

Hvârizm 'de mûtezile ve daha sonra Fîrûzkûh 'ta Kerrâmîler ile müna- zaaları o l m u ;1 sûfî Macd al-Din Ba dadi ile münazaaları neticesinde, Râzi 'nin hâmisi Hvârizm âh Macd al-Din 'i bo durmu ;4 fakat kendisinin Belh 'e geldi ine dâir, kaynaklarda hiç bir kayda tesadüf edilmedi. Sul- tan Veled, îbtidâname 'sinde sâdece Bahâeddin'in Belh ahalisine darıl- dı mı ve bu yüzden memleketi terketti ini bildirir.8 Aflâki'ye bakılacak olursa, bu muhaceretin, daha Râzi hayatta iken, vuku buldu unu kabul etmek lâzımdır. Fakat göç hakikaten hicrî 609'da vuku bulmu ise, o zaman Râzi artık hayatta de ildi. O, 606 'da Herat 'ta ölmü tü. Bundan ma- ada hicrî 609 tarihi ba ka sebeplerden dolayı da üpheli görünüyor. Çün- kü Sultan Veled, Belh 'in mo ullar tarafından zabtı haberi ula tı ı zaman, büyük babasının yolda oldu unu bildiriyor (bud dar raftan u rasid ha¬

bar).4 Belh hicrî 617 'de mo ullar tarafından zabtedildi ine göre, Bahâed- din 'in göçü bundan az önce, belki hicrî 616 'da, olmu ve göçe kararın hakiki sebebi, Badlc al-Zamân 'm da kaydetti i gibi ( s . 15), belki mo ul akını korkusunda aranmalıdır.

Di er taraftan Bahâeddin'in Kıtsb al-macâ~rif adlı mevâzi mecmua- sında Hvarizm âh ve Fahr al-Din Râzi'ye târiz ihtiva eden bir parça vardır.5 Bu sözler Hvârizm âh ile Fahr al-Din Râzi'nin gaybubetinde söylenmi olabilir ve Hvârizm âh hicrî 616'da Belh civarında ordugâh kurdu u zaman, belki Bahâeddin bu sözlerden dolayı, oradan ayrılma ı münasip görmü tür. Belki de bu münazaa hakkındaki bütün bu rivayetler Kitâb al-macâ~rif 'teki bu parçadan çıkmı tır.

Hicri V I . asırdan itibaren sûfîlerin filozoflara hücumu artık garip ve nâdir bir ey de ildir.

1 Bibliyografya için kr . Paul K a r a u s , Les ^Controverses" de Fakhr al-Dîn Râzi {Balletin de Institut d'Egypte, 1937, X I X , 186 v.dd.)-

' 2 Hvânsâri, Ravzat al-cannât, s. 630 (191 ).

3 Valadnâma, metin, s. 190.

* Valadnâme, mukaddime 40, metin 191.

5 K r. B a d ic al-Zamân, s. II. N a f i z P a a kütüphanesinde 681 numaralı nüs- hada ( v a r a k 1 1 2 b ) u ekildedir : J Ö J I _.So tAZ:" Cr.^> 1 j j t C t . j l ıS j b

JjJ *^J^ &fi !>.J3 3 \l " j1" {*J I j ' f J j ' J 2~f> ' j •> \ ıs\$* |fi •S' ^if

(5)

Mevlânâ Celâleddin R û m î ve etrafındakiler 2 7 1

Belki de Gazali'nin Tahâfut'v. bunlann en rasyonel bir ifadesidir.

Filozoflara kar ı yapılan bu mücadelenin bir takım delillerini Badic al- Zaman ( s . 10 v.dd.) bir araya toplanmı tır. Buna Nizami, Haft Pagkar (n r. Ritter - Rypka, fasıl 34)'deki Bi r ile filozofun, felsefe âleyhdarı hikâyesi ilâve edilebilir. Bunda her eyi daha iyi bilen filezof, kibrinin cezası olarak, bir sarnıçta bo ulur ve dindar Bi r mirasına konarak, dul kalan karısı ile evlenir. Bundan ba kacAttâr, lâhînâme'deki, cOmar Hayyâm'a mezarının içinde felsefî çalı malarının faidesizli ini itiraf ettiren hikâye de zikrolunabilir. ı Bilindi i gibi, hicrî V . asırdan itibaren, sûfîler emir- lerin sarayında da yava yava nüfuz kazanma a ba lamı lar ve bu nü- fuz zamanla o kadar artmı tır' ki, bâzan emirlerin sûfî eyhlere müfrit bir ihtiram gösterdiklerini görüyoruz.

Bahâeddin Veled, Belh'ten ayrıldıktan sonra, bu gibi hallerde mûtad oldu u gibi, Mekke 'ye gitmi tir. Aflâkî 'ye göre, Mustan iriya medresesine konmu tur., Hâlbuki bu medrese 625 ile 631 arasında yapılmı tır.

Mekke'den, am yolu ile, Anadolu'ya geçmi tir. Buraya vardı ı

• yıl hakkında kaynaklarda mütenakız kayıtlar vardır; ilk defa nereye yerle ti i üzerinde de ittifak edilmemi tir. büdânSme ( B a d f al-Zamân, 25; Valadnâme, metin 191) yalnız Rum ve K o n y a 'dan bahseder; Sultan Veled, daha önce bulundu u ba ka bir yerden bahsetmiyor ve Rum Selçukîlerinden Alâeddin Keykubâd'dan ba ka bir hükümdar veya emîr adı zikretmiyor. K o n y a ' d a iki yıl ya adıktan sonra, Bahâeddin Veled ölmü tür.2 Bu takriben hicrî 618—619 'da olmalıdır. Fakat Aflâki 'ye göre, Bahâeddin Veled hakikatte hicrî 628'de ölmü tür ki, bu tarih ams-i Tabrizi'nin K o n y a 'ya gelme tarihi olan hicrî 642'ye uygun dü er.

îbtidânâme 'ye göre, Bahâeddîn Veled 'in ölümünden bir yıl sonra, müridi Burhan al-Din1 Tirmizi Muhakkik ( Valadnâme, metin 187) K o n - y a ' y a gelmi tir; u. hâlde bu, tarih hicrî 629'dur (bk. Valadnâme, metin 194); bu zâtın ölümüne kadar, yâni 9 sene, Celâleddin kendisine mürid- lik etmi tir (bk. ayn. esr., s. 195). u hâlde Burhan al-Din hicrî 638'de ölmü tür. ams-i Tabrizi 'nin K o n y a 'ya bundan be yıl sonra geldi i söylenir (ayn. esr., s. 196). Bu suretle, a m s ' i n sahneye çıkması tarihi olan 26 cemaziyelahır 642 tarihine yakla mı oluyoruz. Bu son tarih çok eski bir kaynak olan Makâlât-i ams-i Tabrizi 'de mevcut- tur (kr . Badic âl-Zamân, s. 60, not 2 ) . Buna göre, Bahâeddin Veled'in ölüm tarihinin, kat'î olarak, 628 oldu unu tâyin edebiliriz.

Öyle ise, Bahâeddin Veled K o n y a 'ya ne zaman gelmi tir? E er btidS- nâtne 'nin söyledi i gibi, K o n y a 'ya geli inden iki yıl sonra öldü ise, hicrî 626 'dan önce ba ka bir yerde bulunması ve binaenaleyh, îbtidânâme 'den

- ı N r. H . Ritter, s. 272

2 Valadnâme, mukaddime, s. 41, metin, s. 192 : t e j j l aV cjJV.j-"l ıX Î- ıS1-45 31 J'-1 Js A" i

(6)

2 7 2 Türkiyat Mecmuası

anla ıldı ının aksine ola:-ak, Mekke !den do rudan do ruya K o n y a ' y a gelmemi olması lâzımdır. Yahut da btidanâme 'deki do sâl yerine dah sa t (10 sene) okunmalı ve Bahâeddin 'in hicrî 618 'de K o n y a 'ya geldi i kabûl edilmelidir. Anla ılan bık hususta daha ilk-kaynaklar da mütereddittir.

RisSla-i Sipahsâlâr'a göre ( s . 9 ) , Celâleddin, Konya 'ya geldi i zaman 14 ya ında idi. Buna göre, hicrî .618'de gelmi tir. Babası am 'dan ilk önce Erzincan'a gelmi . Erzincan'da o zaman Mengûcek sülâlesinden Bahrâm âh hâkimdi ( b u hükümdar hicrî 622 'de ölmü , 625 'te de Alâeddin Keykubâd bu sahayı fethetmi ti; kr . Badic al-Zamân, s. 21 v.d.).

Burada, daha do rusu Ak ehir'de, bir yıl kadar kaldıktan sonra, K o n - y a ' y a gitmi tir. Aflaki, Bahâeddin Veled'in hacc seferinden sonra, 4 sene Lârende'de kaldı ını ( B a d ic al-Zamân, s. 24 ) ve aynı zamanda da 617'de Konya 'ya gelerek, burada 10 yıl kadar ya adı ını bildirir (ayn..

esr., s. 31 v.dd.). Belki Kjonya 'ya gelmesinden, bâzan bizzat ehir, bâzan Selçukîlerin hâkimiyet sahaları kasdediliyor ve zâhirî tenakuz belki bu suretle halledilebilir; bunun üzerinde son söz, gâliba bütün kaynakların tenkitli ne ri yapılıp, bunların istinat etti i muhtelif rivayetler tefrik ve münasebetleri tâyin edilince söylenebilecektir.

Hicrî 628'de, babasının ölümünden sonra, Celâleddin, babasının vaizlik ve müftülük i lerini deruhte etti. Bir sene sonra, yukarıda söylenildi i gibi, babasının eski talebesi Burhan al-Din Muhakkik K o n - ya 'ya geldi i zaman, o lunun babasının yerine geçmi ve ulûm-i zâhirede tamamen babasının derecesine yarmı oldu unu görmü tür. Bu ciheti takdir etmekle beraber, Celâleddin 'e, babasının zâhirî ahvali ile birlikte, derunî bir ahvâli de oldu unu v e . bunun tahsil ile de il, duymakla kesbedilece ini, dı arıdan anla ılamayaca mı ve içten do aca ını söyle- mi . Bu iç hayatı Celâleddin 'in babasından aldı ını ve Celâleddin 'in i ç ve dı bakımdan, babası ile bir olabilmesi için, imdi bunu kendisindeu ö renmesinin lâzım geldi ini söylemi tir.1 Bu suretle Celâleddin, baba- sının ölümünden sonra, babasının tasavvufunu onun bir talebesi vasıtası ile ö reniyor. Bahâeddin Veled 'in yalnız vâiz ve müftü de il, aynı zamanda mutasavvıf oldu unu Türkiye 'de pek çok yazmaları bulunan Masarif adlı mevâiz mecmuasından açıkça anla ılmaktadır (kr . Der islam, X X V I , 144 v.dd.).

Bunun üzerine Celâleddin, Burhan al-Din Muhakkik 'm müridi olmu •

lValadnâme, s. 193 v . d . : ^-¡3 JJi O-olLt,. b'V^- J'^j tsk-j, . . . ü-.J tJ}U. 1<"Ü.>- Cjt-ü 6t-j>

Ijju-i 3 < Î J « »y- jjjA *-Üti •• liflisi*j-. ^r-- 3 £>J- j->; c»*** ıSjfii •'•"jS J f 3 -t « ı— j JI atü-^S «i c-t IÎA»I 6 b >j\ J^<j> Jlj»-1 Jlj>l Cr.j\ j£

a»- j l Jty-\ '33 > *

(7)

Mevlânâ Celâleddin Rûmî; ve etrafındakiler 273-

ve 9 sene, yâni ölümüne kadar, müridli inde kalmı tır.1 Bundan sonra 5 sene2 Celâleddin yalnızdır; nihayet 26 cenîaziyelahır 642'de serseri dervi a m s a l - D ın M u h a m m a d T a b r i z i K o n y a ' y a gelir, eker- ci-hanına iner ve me hur vâiz, V I . ve VII. asırlarda inki af eden tarzda, güzel dervi e, tasavvufî mânada, â ık olur. Celâleddin Rûmî 'de bu _a k velûd bir airlik tevlid etmi ve bu suretle, haklı olarak, islâm arkın en büyük âirlerinden biri sayılmı tır. -

ams-i Tabrizi'nin ortaya çıkması ile, kendisini zühd ve zâhirî bilgi- lere hasreden bir vâizin böyle birden bire mistik bir cezbeye kapılması, umumî ruhiyat kaidelerine göre, muhtemel görülmemektedir. Burhan al-Din 'ih yanında geçirdi i 9 yıllık tasavvuf terbiyesi, onu, o asırlarda misli görülmemi olmayan derûnî bir sergüze t için, pekâlâ hazırlamı olabilir.

ams-i Tabrizi'nin ahsiyeti hakkında, ancak Makâlath istifade edile- bilecek bir hâle geldikten sonra, bir ey söyleyebilece iz. O zamana kadar Sultan Veled'deki kısa i aretlerle iktifa • etmemiz lâzımdır. Valad- nâme ( s . 197) 'de babasının Burhân al-Din Muhakkik yanındaki müridli-

inden bahsettikten sonra, yeni bir fasıl gelmektedir: Adem zamanından beri cihanda „evliya-i kâmil" ve bundan maada „â ıkan-ı vâsıl" bulun- du unu, halkça bunlar tanılıp .takdir edilmekle beraber, ,,ilm-i zâhir"

mümessilleri bunu hiç bir zaman fark edememi ler, hattâ bilgisizlikleri yüzünden, Hallaç gibi kimseleri dar a acına çekmi lerdir. Fakat bu

: „ evliya" âleminin üstünde ba ka bir âlem daha vardır ki, burasi„ma' uk"

makamıdır. Buna dâir, ams-i Tabrizi meydana çıkmadan önce, kimse bir ey i itmemi tiri te bittabi alelade kimselerin gözünden „â ıklar"

zümresinden daha mestur olan bu zümrenin mümessillerinden biri ams al-Din oldu u, onun ( s . 198) Mevlânâ'ya bu yüksek yolu gösterdi i ve Mevlânâ onun yanında yeniden ö renmek, mecburiyetinde kaldı ı (ga t nav-âmüz, 1 9 8 , 1 1 . beyit ) v.s. söyleniyor. . '

Bütün bu sözlerden ams al-Din'in kendisinin bu yeni ma' uklar taba- kasından oldu unu iddia ve bu iddiayı nazarî ekilde dahi ifade etti i mânası sezilmektedir. Bir insanın ilâhî güzelli in kendinde bulundu unu iddia etmesi, o asırlarda ve o muhitlerde ihtimâllerden büsbütün hâriç bir ey de ildir. Yukarıda da kısaca temas edildi i gibi, Bahâeddin Veled'in eserlerinde bu nevî görü lerin emmareleri bulunabilir.3

. ams ile tanı ması neticesi olarak, Mevlânâ muridlerini ihmâl etmi ve artık ams'ten ba ka hiç kimse ile me gûl olmamı tır! Müridler

.• 1 Valadnâme, 195 v.d. 960. Bâzı kavillerin ona ait oldu unu Sultan Veled tasrih ediyor. -

2 Aı/n. esr., s. 196.

3 Valadnâme, s.'260,. 1 3 : ii,y-.<j&'

Türkiyat Mecmuası • 18

(8)

2 7 4 Türkiyat Mecmuası

memnuniyetsizliklerini açı a vurarak, bu türedinin nereden geldi i ve hangi soydan oldu unun bilinmedi ini, kendilerinin bu nereden geldi i belirsiz dervi ten daha kıymetli olduklarını, üstad ile temas nizamının tamamiyle bozuldu unu v.s. iddia ettiler (Valadname, s. 4 3 ) . Hattâ ams 'in ölüm ile tehdit edildi i anla ılıyor.1 te bu gibi hâdiseler yüzünden, 21 evvâl 643'te (Valadname, mukaddime, s. 52, not) ams al-Dîn, çok gücendi inden, Konya 'dan am 'a kaçtı. Fakat ortadan kalkması, murid- lerce istenilen neticeyi vermedi; Mevlânâ bütün bütün peri an bir hâle gelmi ve kendisi ile eskisi kadar bile temas edilemez olmu tur. Sultan Veled nihayet ihtilâlci müridlerin aff dilediklerini ve ams 'i alıp getirmek üzere, kendisinin babası tarafından am 'a gönderildi ini söyler (Valad- name, s. 47 v.dd.). ams al-Din, Mevlânâ'nın yazılı ve çocu unun ifahî ricalarına dayanamayarak, Konya 'ya d ö n d ü ; Sultan Veled kendini bütün yolculukta yaya olarak tâkip etmi ti.1' Fakat Konya 'ya geldikten az sonra, müridler tekrar mırıldanma a ve dervi i Mevlânâ 'dan uzak tutma a çalı tılar. ams'in sabrı tükendi ve Sultan Veled'e müteaddit defalar, bu sefer izi bulunmayacak ekilde, kaybolaca ını3 ve öldü ü ayiasının ortaya yayılaca ını söylemi . Nihayet bir gün kaybolmu ve kimse nereye gitti ini bilememi . Sultan Veled 'in anlattıklarından, karde i Alâeddin 'in ams 'i öldürdü ü rivayetinin do ru olmadı ı anla ılıyor.i ams-i Tabrizi'nin ortadan kayboldu u sene, Sultan Veled tarafından bildirilmemekle beraber, ba ka rivayetlere göre, hicrî 645 'tir. Mevlânâ 'nın hayatının bu mühim safhası hakkında daha etraflı mâlûmat, yukarıda söylendi i gibi, imdilik istifade edilemeyen Makalât-i ams-i Tabrizî 'den beklenebilir.

ams 'in ortadan kaybolması üzerine, Mevlânâ 'da hâsıl olan ruh hâlini Sultan Veled çok müessir beyitlerle tasvir etmi tir ( b k . Valadname,

1 Valadname, s. 43, 3 : IS Ü J J L S ' j\ ^ j j j ' t$j>'j>Jı 'o^

2 Valadname, s. 5 2 :

ıi* f)Ç" o"^J j'J' ^ û1* ^ ->V CfJ yfjt> , y j 6 l ü uf j J e J3 itif -U*

jt'T ¿1 zfj A U 't_rf' j l . - ı Dcç i j i s i I4IL.

L£İ C - S j4" t>J ^>.f j ' j a fit üjf

5f j \ j sŞ U ^ a_,f jjiC* j j i — 0^ j \

3 E er Sultan Veled çirkin hâdiseleri örtbas etmek maksadını gütmüyorsa.

4 Valadname, metin, s. 6 0 : .

fji fi j » rji) Cr ıi, fJi* Jj\&> **rf\ cJ^

kjî- ıi1 * -1 d* J1 fj a' "h*) L->-*! »'J*-

(9)

Mevlâoâ Celâleddin R û m î ve etrafındakiler 2 7 5

mukaddime, s. 55 v.d., metin,, s. 56 v.d.). Mevlânâ air oluyor — Sultan Veled burada ' bir istitratla mutasavvıf airi „â ık" ı alelâde airlerden lcat'î olarak a y ır ır — v e kendisini, anla ılan o lu tarafından da müba- lâ alı sayılacak derecede, semâ ve raksa veriyor. ki defa, kaybolanı aramak için, a m ' a gitmi , fakat bulamamı tır. Heyecanlı hareket ve tavırlarının amlılara alı ılmamı ve görülmemi bir ey gibi geldi i ultan Veled 'in tasvirinden anla ılmaktadır ( s . 5 8 ) . îki seyahat arasında b i r k a ç senelik fasıla vardı ( s . 61, 9 ) ; ikincisinde am 'da bir kaç ay kalmı tır ( s . 61, 1 3 ) .

Kaybolan ams al-Din 'i Mevlânâ kendinde buluyor.1 ran muta- savvıflarında bir çok defa görülen, kendisini sevgili ile bir görmek vetiresi ba lıyor; bunun neticesi olarak, Mevlânâ bâzı gazellerinin mahlasında, kendi adı yerine, mâ ukunun adını zikreder.2

Mamafih ams al-Din cismânî bir halef de bulmu tur. Hicrî 647 veya 252'de (a . bk.) Mevlânâ, ams al-Din'in kendisine müridlerinden konyalı Salâh al-Din Zarkub eklinde tezahür etti ini bildirdi.3

Bu ü m m î ,4 fakat anla ılan güzellik,5 mûnis ve uysal tabiatı ile temayüz etmi olan kuyumcuyu, halifesi ve binaenaleyh arkada larının âmiri yaptı. Arkada larının bundan sonra onu eyh tanıyacaklarını, kendisinin artık' eyhlikten çekilmek istedi ini anlattı (bk. Valadnâme, s. 64 v.d.). Her zaman babasına büyük bir sadakat gösteren ultan V e l e d ' i n6 bile, bu intihap hakkında,' kemâl-i tevazu ile bâzı itirazlar dermeyan etti i anla ılıyor.7 Di er müridler ise, tebriz i ams al-Din 'i küçük ya tan beri tanıdıkları bu câhil konyalı kuyumcu çıra ına na- zaran, daha ziyade kâbil-i tahammül buluyorlar ( a y n . esr,, . 71.) ve üstadın! ona gösterdi i peresti i anlayamıyorlardı.8 Kendisini ortadan kaldırma a karar verdiler ise d e , bu öldürme plânı, haber verildi.

Zarküb bunu ö renince, bu haberi sâdece bir tebessüm ile kar ıladı

ı B i r çok gazellerinde H a m ü ( „ s u s " ) mahlası vardır. Gazellerde adını anmak âde- tinin ne zamandan beri câri oldu u henüz tetkik edilmemi tir. Tabiî, men einde böyle bir âdet yoktu.

2 Valadnâme, metin, s. 64, 8 — 9 :

3 Valadnâme, metin, s..'71, s v.d. ( d o s d o r u bir Fatiha o k u y a m a z ) .

4 Ayn. esr., s. 6 4 , 5.

5 Agn. esr., s. 64 , sondan bir evvelki beyit.

6 Ayn. esr., 65, .13: „Ben dedim: evet, fakat ( y a l n ız ) senin gibi biri ( o n u ) öyle

görür, her a a ı bir küçük de il". .

7 Agn esr., s. .74, s — 9 : „gece gündüz önünde secde ediyor... Altın, gümü ve sahip o l d u u bütün güzel elbiseleri kendisine veriyor".

8 Valadnâme, s. 120, 3. v.d.

(10)

2 7 6 Türkiyat Mecmuası

(ayn. esr., s. 74) ve çok güzel ve mütevâzi bir cevap v e r d i : „Haya- tım Allahın elinde dururken, beni bir kimse nasıl öldürebilir? (75, 2 — 3 ) Mevlânâ 'mn aramızdan beni seçti ini, benim bir aynadan ba ka bir ey olmadı ımı bilmeksizin, öfkelenmeyin... O bende kendi yüzünü görüyor, nasıl olur da kendisini seçmez? ( B e n d e ) sâdece kendi yüksek güzelli-

ini seviyor" (75, 15—18). Nihayet fırtına duruldu. Sultan V e l e d ' i n anlatı ına göre, müridler Mevlânâ'mn kendilerinden tamamen yüz çevi- rece ini anlamı lar ve nedamet ederek, ondan aff dilemi lerdir (74—87 ).

Bu ikinci buhranın atlatılmasında Sultan Veled 'in sadıkane hareketi ile Salâh al-Din 'in mütevâzi ve uysal ahsiyetinin de âmil oldu unu kabûl edebiliriz.

Salâh al-Din Zaıküb, Mevlânâ'nm 10 yıl naib ve halifesi olmu , sonra hastalanarak ölmü tür. Sultan Veled'in bildirdi ine göre, vefatın- dan üç gün önce Mevlânâ'dan, ayrılmak için, müsaade istemi tir. Bunun üzerine Mevlânâ hastayı ziyaretlerine nihayet verdi. alâh al-Din bunun ne demek oldu unu anladı ve öldü (109, 1 ) .

Halefi Ma navi-i Mavlavi 'nin ilhamcısı urumiyeli Çelebi Husâm al-Din Hasan b. Muhammed b. Ahi Türk oldu. Bu da 5 cemaziyelâhır 672'de, yâni Mevlânâ'mn ölümüne kadar, 10 y ıl1 kendisi ile ya adı.

Buna göre, alâh al-Din Zarküb 'un ölümü hicrî 662, alâh al-Din 'in halife tâyini, hicrî 6522 olmalıdır.

Mevlânâ 'mit ölümünden sonra, Husâm ad-Din üstadın o lu Sultan V e l e d ' e halifelik teklif etmi , fakat Sultan Veled bunu reddetmi tir ( s . 122—123). O n iki sene sonra ( s . 123), yâni 684 'te, daha kuvvetli bir ihtimalle (a . bk;) hicrî 683 'te Husâm al-Din ölmü tür.

Sultan Veled yalnızlıktan sıkılmaktadır ( s . 123). Husâm al-Din rüya- sında görünür ve kendisinin her kâmil eyhte ya adı ını söyler. „Biz.

insan kılı ında, Allahın ı ı ıyız", Allah ı ı ı, hangi ata binerse binsin, dâima aynı kalan hükümdardır.3

Halkın ısrarı üzerine, Sultan Veled eyhli i kabûl etmi ( s . 129) ve 'hicrî 712 'de ölünceye kadar, yâni hemert hemen 30 sene, bu vazifede

kalmı tır.

Asıl tarikat tarihi, Sultan Veled ile ba lar. Kendisi sistemli bir te - kil ve propaganda faaliyetine ba lamı tır. Babasının a kâmiz tasavvufuna

1 Ayn, esr., s. 120, 3. v.d.

2 Calâl al-Din H u m â ' i de bu fikirdedir ( kr . Valadnâme, mukaddime, s. 61 v.d.) B a d i1 al-Zamân 'a göre, alah al-Din hicri 657 'de ölmü tür ( muttafakun aleyh, s. 190, not 1 ) ve Sultan Veled 'in bildirdi i tarih yanlı tır ( bk. s. 118, not 4 ) . Buna uygun olarak d a ,

alâh al-Din 'in halife tâyin edilmesini hicrî 647 'de gösterir.

3 12. beyit; buna benzer akideler için bk. s. 62, 172, 242. " -

(11)

Mevlâ'na, Celâleddin. R û m î ve etrafındakiler 2 7 7

dü man olan bir çok kimseleri dost yapma a, tenkitlerini susturma a ve, babasına plan sarsılmaz sadakati sayesinde, tarikatı yeni bir buh- randan koruma a muvaffak olmu tur ( s 130). Büyük bir muvaffakiyetle yeni müridler edinmi , halifeler (nâ^ib) tâyin etmi ve bunlar vasıtası ile Konya hâricinde' ubeler kurmu tur ( s . 155 v . d . ) ; bunlar için ecerenâ- meler yazmı ( s . 156, 3 ) ve bütün eyhlerin mânen birbirlerinin aynı ol- du u nazariyesini ortaya atarak,, otoritelerini kuvvetlendirmi tir ( y k . bk., Husam al-Din'in rüyasına girmesi, s, 156, 6 v.dd.). Propa- gandasının sâye inde babasının bundan önce öhretleri olmayıp, mestûr olan dostları ams al-Din Tabrizi, Salah al-Din Zarküb -ve Çelebi Husâm al-Din yükseltiliyorlar ve bu maksadı, meclislerinde bunların yüksek siretlerini, mertebelerini gösterecek tarzda, erh ve izah etmek suretiyle' temin etti. Tarikatlarda mütedavil olan menakibnâ- melerin nasıl vücuda geldi ini belki burada tâkip edebiliriz ( s . 158 v.d.).

E s k i müntesibleri yeniden mürid olurlar; i artık birden bire bu ü ç ahsın ehemmiyetini, hakikatte bir Allahın muhtelif tecellileri olduk- larını v.s, anlıyorlar ( s . 158 v.d.). Her ne kadar Mevlânâ'nin üç dostu hakkında bu yükseltici vasıflar propaganda maksadı ile yapılmı ise de, Sultan Veled 'in bunu tamamen garazsız ve içten gelen bir samimiyetle yaptı ı üphesizdir. Bu üç ahıs hakkındaki hususî nazariyeden Sultan Veled 'in btidâname 'sinde bir de,, eyhlerin ve umumiyetle evliyanın ehemmiyet ve mahiyeti hakkında, umumî bir nazariye bulunmaktadır ki, onda bunlar insanların pek üstünde tutuluyor ve Allahm tecellisi gibi gösteriliyorlaf (kr . Valadnâme, msl. 62, 127, 172, 222, 2 4 2 ) . Evliya ile müsahabet etmenin Allah ile müsahabet etmekle müsavi oldu u ( s . 172), zahirî ibadattan ve tahsil-i ulûmdan daha faydalı oldu u ( s , 301), eyhsiz Allaha ula ılamayaca ı ( s. 262) , Allahın bütün eyhlerde: muh- telif kılıklarda belirdi i ve mümasili umdelerin tarikatın te kilâtının tees- süsünde büyük hizmet etti inde üphe yoktur. Sultan Veled'in bu na- zariyesi babasının bilfiil geçirmi oldu u derûnî sergüze tin nazariyesi- dir. Tabiîdir ki, tasavvufta tesadüf olunan bâzı an'anevî motiflerden dahi istifade edip, babasının mesnevisinde mevcut olan bâzı kavilleri yeni bir

ekle sokarak, bu nazariyeyi meydana çıkarmı tır. : Mevlânâ'nin, içinden geldi i gibi, hâricî hiç bir nizama tâbi. olma- dan, kendini verdi i semâ ve raksı2 Sultan Veled'in kaideleri tâyin ve tesbit edilmi bir âyin hâline koydu u kabûl edilebilir. An'aneye göre,;

asıl semâdan önceki merasimli devri de o tanzim etmi tir. Bu devire

2 S Sultan V e l e d ' i n propaganda faaliyeti hakkında bu mâlûmat, eserin en dikkâte de er ve tarih bakımından en mühim kısımlarından biridir.

2 A f l â k i , tür. yer.; Valadnâme, metin, s. 57.

(12)

2 7 8 Türkiyat Mecmuası

mevlevîler „devre-i velediye" derler ( H . R i t t e r , Der Reigen der „Tan¬

zenden Derzuische"; Z.f. Vergi. Musikm., I, 33). ValadnSme 'nin bir mısra'ı da buna ima eder gibi görünüyor.1 Mevlevîler arasındaki ifahî rivayet- lere göre, âyinlerin muayyen günlerde icra edilmesi daha muahhar de- virlerde husûle gelmi tir.

ValadnSme 'den Karim al-Din b. Bektimur'un tarikat tarihinde nasıl bir rol oynadı ı açıkça anla ılmaz. Sultan Veled, kendisinin ( s . 330), Husâm al-Din 'den sonra, 7 yıl „ rehber" oldu unu8 ve ondan sonra öldü ünü söyler. Husâm al-Din bunu çok takdir etmi ve çok defa methetmi ( s . 327 );•

sahife 325, mısrâ 14—15'te kendisinden hayatta imi gibi bahsolunuyor ( 3 3 ) , s. 3 3 0 ' d a öldü ü söylenilir. Buna göre, btidânâme yazılırken ölmü tür. Eserinin sön beyitine göre ( s. 403 ), Sultan Veled Ibtidânâme 'sini 1 rebiyülevvel 690 'da ba layıp, aynı yılın 4 cemaziyelâhınnda bitir- di ine bakılırsa, bu adam 690 'da ölmü demektir. Bundan 7 sene ge- riye gidecek olursak, Husâm al-Din 'nin ölümü yümı hicrî 683 olarak buluruz ( erif-zâde 'de dahi böyledir, s. 4 1 5 ) . Fakat Karim al-Din Bek- timur 'un Sultan Veled 'in resmî halifesi oldu u pek kabul edilemez.

btidanSme 'de bildirildi ine göre, Husâm al-Dîn 'in resmî halifesinin Sultan Veled oldu una üphe yoktur. „Rehber" sözü burada daha dar bir mânada kullanılmı olmalıdır; Karim al-Din b. Bektimur, Husâm al-Dîn 'in, anla ılan, yakın bir dostu olmu olacaktır.

10 recep 712 'de Sultan Veled 'in ölümünden sonra, o lu Çelebi Calâl al-Din UlucÂrif Faridün ( d m . 660) yerine halife olmu ve hicrî 719 'da bunun ölümü üzerine, karde i Çelebi Husâm al-Din c b i d ( d m . 682) yerine geçmi , bunun hicrî 739 'da ölümünden sonra da, Sultan V e l e d ' i n ikinci o lu Çelebi Vâcid ( d m. 6 8 9 ) halife olmu tur.

Tarikatın bundan sonraki tekâmülü buarada tâkip edilecek de ildir.

TERCÜME- H Â L K A Y N A K L A R I '

1. RisSla-i Sipahsâlâr. Bu risâlenin müellifi, askeri lâkabı olan Sipah- sâlâr ( akib Dede, 3—5) diye mârûf, Macd al-Din Faridün b. Ahmed, selçukî ordusunda bir zabit idi ve Çelebi Husâm al-Din ile sıhriyeti vardı.

Mevlânâ'ya ve etbaına maddeten ve mânen yardım etmi ti. Kendi ifa-

1 Bk. s. 130, 16 : LT'J-'3 J3 "•>[}- *•*•>.*»

2 Göst. y e r . : 33s" JL* cJ>» Cr* f^—*- 'A -*i -cJtS

3 Göst. yer.: CfJ-^¿3 i)k> J ^1 c—* Cf.-^f.f j~>.

(13)

Mevlânâ Celâleddin R û m î ve etrafındakiler 2 7 9

desine göre, 40 yıl kadar Mevlânâ'ya müridlik yapmı tır ( s. 5 ). O l u Celâleddin'i Sultan Veled'e mürid yaptıktan sonra, Sultân V e l e d ' i n halifeli inin ilk zamanlarında, ölmü tür. O lu Risâla 'ye zeyil yazmı tır.

Eserin 78. sahifesinde „halife-î vakt" olarak, 739 'da vefat etmi olan Çelebi cÂbid gösteriliyor. Bundan bu zeylin 739 'dan evvel yazıldı ı anla ılmaktadır. 1319'da, ta basması olarak, Cawnpore 'da basılmı tır.

2. Bu eserin türkçeye tercümesini Ahmed Avni yapmı tır : Manâkib-i.

hazrat-i Mavlânâ Calâl al-Dîn Rumî (istanbul, 1331).

3. Türkçeye ikinci tercümesi: Midhat Bahârî Hüsâmî ( stanbul,

Selanik matbaası, 1331). . •_

4. Manâkib al-arifin müellifi ams al-Dîn Af lâkı ' A r i f i1 ( Sefine-i âkib Dede, 3, 5-8 ), K o n y a 'daki mezarının kitâbesine göre, 761 recebinin son gününde vefat etmi tir. Eserinin telifine, 712—719 senelerinde halife olan eyhi Çelebi Calâl al-DîncÂrif 'ih emri ile ba lamı ve 754 'te bitirmi tir.

Aflâkî nisbesini, mâlik oldu u ilm-i nücûm mâlûmatmdan vecÂirfi nisbesini

"ise, Çelebi cArif 'in' müridi oldu u için ta ıyor ( bk. ^Ethe, 10, nr. 630 ).

5. Bu eserin tam bir türkçe tercümesi Dervi Sayyid cA b d al-Bâki al-Mavlavi b. Sayyid A b u Bekr Dede tarafından yapılmı ve bu zat bâzı ilâvelerde de bulunmu tur. Babası 1117'den 1189'a kadar ya ayıp, Y e n i mevlevihâne 'nin 13. postni ini idi ( erif-zâde, arh-i hakâ?ik-i avrâd, s.

440-2 ; Mehmed Ziya, Yeni mevlevihâne, s. 142 ). Karde icAlî Nutkî Dede (1171—1219), daha 14 ya ında iken, babasının halifesi oldu ( erif- zâde, 442; Mehmed Ziya, 1 4 4 ) , SayyidcA b d al-Bâki bu karde inin halifesi olmu ve 1236 'da ölmü tür ( erif-zâde,443; Mehmed Ziya, 1 4 8 - 1 5 3 ) . Bu tercüme Yeni mevlevihâne 'nin o zamanki a çıba ısi olan Sayyid Ahmed Dede'nin (1155—1218; erif-zâde, 442 v.d. ) te viki üzerine yazılmı ve telifine 1208 'de ba lanmı tır. Sultan Selim III. bu eser için alâka göster- di inden, 7 cemaziyelevvei 1212 'de bitirmi tir.

6 . 947 'dé Aflâkî 'nin Manâkib'i, cA b d al-Vahhâb b. Calâl al-Dîn Muham- med al-Hamadâni tarafından, avâkib al-manâkib ismi altında, farsça olarak ihtisar edilmi tir. Babası Hemedan 'da nak bendiye eyhi idi. ah Tahmasb Hemedan 'a gelince, sünnî olancA b d al-Vahhâb Mısır 'a kaçarak, Kahire mevlevihânesinin postni ini ile münasebet. tesis etmi ve onun kütüphanesinde Eflakî'nin kitabını görmü tür. Son senelerini Medine'de geçirmi ve 954'te orada ölmü tür ( bk. Tazkira-i ucaıâ3-i mavlavlya, Halet ilâve 109 nüshası, varak 75 b ; âkib Dede, Sefine, 3, 8 ).

1 E s e r matbû de ildir ve Avrupa'da ancak frans. tercüme ile malûmdur: C l . Huart, Les saints des derviches tourneurs, Récits traduits du persan et annotés, 2 ci!d ( P a r i s , 1918 ve 1922).

(14)

2 8 0 Türkiyat Mecmuası

-Kitabın taksimi için bk. Ethe, 10, nr. 631.

7. Savakib, Sanayi mahlaslı konyak Dervi Halîl tarafından tadilât ile tercüme edilmi ve Kanunî Süleyman 'a takdim edilmi tir. Senaî 950 'de ölmü tür ( A s r â r Dede, nr. 25, varak 19 b ) .

8. Bu tercüme sonraları unutulmu ve yerine mesnevîhan Dervi Mahmüd 'un me hur Tarcama-i avâkib'i geçmi tir ( Sefine, 3, 9 v.d.). Bu kitabın mukaddimesine göre, müellif 15 sene Abdüllâtif b. Sinan Dede 'ye ve onun vefatından sonra karde i Abdülkerim Efendi'ye 17 sene mü- ridlik ve hizmet etmi tir. Abdülkerim Efendi 993'te „mansab-ı seccâde-i hilâfet-i mevleviye" rütbesine nâil olmu tur. 997 recebinde stanbul'a gelmi ve Sultan Murad III. (982—1003) için 998 'de eserine ba lamı tır.

9. avE tib 'in bir ba ka hulâsası Ayasofya kütüphanesindeki 2053 numaralı mecmuanın 13. risalesidir.

Ba : ^ U * & ^»¿511 ^ J J , <lll »ÎJtıt J S J U VH U g\ j U jı.ı U . . . J J ! A A - l j .ılljj-l

S o n ! J t - i i C i ^ p tSÇjji. £*ıû sj'\ 3 f_j£> |fî CıVj Jl_j»-t '

10. Risüla-i Sipahsâlarh ve Manâkib-i Âflâkl'yi Konya türbesi türbedarı Lokmâni Dede 910 senesinde, Bayezid II. için, türkçe olarak hulâsa etmi tir. Eserini stanbul 'da sulatna tevdi ettikten sonra Konya 'yâ dönmü ve 925'te orada vefat etmi tir (Asrâr Dede, nr. 168).

1 1 . Yine Manakib 'in türkçe manzum bir ba ka ihtisarı daha vardır : ki, müellifi ak ehirli Kamâl Ahmed Dede 'dir. Bu zat için 1006 'da Y e n i mevlevihâne tesis ve kendisi bunun ilk postni ini tâyin edilmi tir. Asrâr- D e d e ' y e göre (nr. 159), hicrî 1010 senesinde vefat etmi tir.,Fakat mevlevihânenin bir vakfiyesinden Kamâl Ahmed Dede 'nin 1026 'da henüz hayatta oldu u anla ıldı ını Asrâr Dede'nin karilerinden birisi bir nüs- hanın kenarına . kaydetmi tir.

12. Aflâki'nin eseri mechûl bir müellif tarafından dahi türkçe olarak ihtisar edilmi tir. A d ı Manâkib al-c5rifin va maratib al-kâ ifin 'dir.

1 3 . Celâleddin Rûmî 'nin kısaca emâili, Hilya-i hazrat-i hünkâr i s m i1 altında, 1010'da Mevlânâ neslinden Lutfi isminde bir zat tara-

fından yazılmı tır. • -

Mevlevi tarikatının muahhar tarihi hakkında en mühim kaynaklar unlardır:

14. Mustafâ âkib Dede (ölm. 1148)'nin Sefine-i nefise-i- mevlevî- yân isimli 3 cüzden ibaret olan bu kitabı, 1185 'te Kahire 'de Vehbiye

1 Güzel San'atlar mecmuasının 2. sayısında, M e v l â n â ' n m Yenikapı mevlevîhanesin- de bulunmu bir minyatürünün güzel bir reprodüksiyonu vardır.

(15)

Mevlânâ Celâleddin R û m î ve etrafındakiler 2 8 1

matbaasında basılmı tır. Birinci cüzü Mevlânâ'nm halifelerinin tercüme-i Mllerini, ikincisi Konya haricindeki postni inlerin ve üçüncüsü ise> eyhlik rütbesine nâil olamayan me hur dervi lerin tercüme-i hallerini ihtiva eder. Maalesef bu kitap çok musanna bir üslûpla yazılmı oldu u gibi, tarih ve sene rakamlarına hiç ehemmiyet verilmemi tir ( bk. Babinger, Geschichtsschreiber der Osmanen, s. 270 ve orada gösterilen kitabiyat;

bir de erif-zâde, 438—40 ve bizzat Sefine-i nefise, I, 1 0 1 ) .

1 5 . 1211'de Galata 'daki Kulekapısı'nda bulunan mevlevihânede -vefat etmi olan Al-Sayyid Asrâr Dede, eyhi olan me hur Gâlib Dede tarafından toplanan malzeme ile, bir Tazkara-i vfarcf-î' mavlaviya'yi telif etmi ve vefatı senesi olan 1211'de ikmâl etmi tir. Asrâr Dede'nin dîvânı 1257 'de stanbul 'da basılmı tır.

1 6 . Asrâr Dede Tezkire 'sinin küçük bir hulâsası A l i Enver tarafın- dan yapılmı ve stanbul'da basılmı tır (Sama~châ~na-i adab, 1309).

1 7 . Bosnasaray ı erif-zâde Seyyid Muhammed Fâzıl b. Mustafa Nureddin Nak bendî, 1283 senesinde arh-i haka^ik-i azkâr-ı Mavlânâ

#dlı bir kitap yazmı tır. Bu eser aynı senede bosnalı Muharrem Efendi matbaasında basılmı tır ( müellif hakkında kitabın 447. sahifesinde mâlû- mat vardır ). Bu kitap, Silsile-i tariki aliye-i mevleviye isminde, tarihî bir zeyil ihtiva etmektedir ( s . 353' v. d d . ) , yani, s. 353. te tarikat silsilesi ile Konya halifelerinin, s. 354'te Kulekapısı ( G a l a t a ) tekyesi postni in- lerinin, s. 315 — 420'de Mevlânâ halifelerinin listesini, do um ve ölüm tarihleri ile beraber kaydediyor; s. 420 v.d, 'de tekyelerin yerleri hakkında malûmat vererek, s. 422 'de Lazkiye tekyesi postni inlermin, s. 426—446

"•da Kulekapısı postni inlermin listesi ile ba ka mâlûmat veriyor.

1 8 . 1006 senesinde Topkapı sûrları haricinde tesis edilmi olan Y e n i ' mevlevihâne hakkında bir mbno rafi Mehmed Ziya tarafından yazılmı tır :

( Yenikapı mevlevihânesi, stanbul, 1 3 2 9 ) . , Bütün bu eserlerde tercihan tercüme-i hâllere ehemmiyet verilmekte

v e bahsedilen zevat ekseriya tantanalı sözler ile meth-ü sena edilmekte- dir. Tarihî etüdler için olmasından ziyade dinî hissiyatı uyandırmak ve tarikat için propaganda yapmak maksadı ile yazılmı olmalarına ra men, tarikatın tarihini tetebbû etmek için, bunlardan istifade etmek zaruridir.

Sultanül'ulema Bahâeddin Veled, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Sultan Veled, Burhân al-Din Muhakkik ve ams-i Tabrizi'nin muhtelif eserleri hakkında bk. Der Islam, XXV, 116-158. ^

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk Diline Medhal, aslında Veled Çelebinin yine kendisine ait olan “Türk Dili Lügati” adlı 12 ciltlik büyük Türkçe sözlüğüne önsöz veya giriş bölümü

Turizmin ekonomik ve sosyal faydası ar- tık herkes tarafından bilinmektedir. Dev- let, bu konuya önem vermekte ve çeşitli yönlerden yardımlar sağlamağa çalışmakta- dır.

İskenderun limanının geçen seneler zarfında kesbi ehemmiyet etmesi Devlet Limanları İşletmesi tarafından burada bir çok yeni tesisatın kurulmasını icabettirmiş ve bu

Suriye Kamplarının bulunduğu iller de ki Yerel eğitim programlarının tamamlanmasının ardından Ġlki 2014 yılında Ankara‟da eğiticilere yönelik

Çevirdiği eserin anlaşılmasında ve hakkettiği değerin verilmesinde ki güçlüğün farkında olan Foti, sözlerine son vermeden önce Fîhi mâ fîh’deki gibi

57 Abdülbâki Gölpınarlı, yazma hakkında “Veled Çelebi tarafından dergâhtan çıkarılan bu nüsha, teşebbüsümüz sonucunda Maarif Vekaleti tarafından alınıp Eski Eserler

Bu fikrin vuku’undan evvel Sultân Alâaddîn rüyâsında gördü ki; Hazret-i Mevlânâ Bâhâaddîn Veled (r.a.) gelip, “Melik uyku vakti değildir. Çabuk kalk,

Madeni bir paraya dokunduktan sonra elimizden aldığı- mız kokuda demir atomları yer almaz.. Kokunun kaynağı cildimizin metalle etkileşiminden ortaya çıkan ürünler ya da