• Sonuç bulunamadı

iaşe işleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "iaşe işleri"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

15 Aralık 1956

Kara Kemal ve

iaşe işleri

— 1 0 0 — T a lâ t Bey:

— Hâşâ, dedi. Merkezi umu­ m i iaşe işlerine karışm am ıştır.

H arp mesuliyetini kabul ede­

rim , fak a t ben ve Ziya Gökalp bey merkezi umumî âzasınm bu işlerle alâkadar olm alarına şiddetle ta ra ftard ık . Kemal bey, (K a ra Kem al) kendi arkadaşla- riyle kendi istedikleri gibi ha­ rek et ediyorlardı.

Reis:

— Siz kongreyi tem sil edi­ yordunuz. Maddî, manevî vazi­ fenizi nasıl ifa ediyordunuz? İaşe meselesini izah ediniz.

— Efendim, iaşe meselesi

Balkan harbinden sonra tstan-

bulda kooperatifler ve küçük

esnafı himaye meselesinden çık iniştir. İstanbul heyeti merke- ziyesj bunu bittabi daha iyi bi­ lirler. Seferberlik olunca ek­ m ekçiler cemiyeti vesair esnaf ile alâkadar olarak işe başla­ dılar. H arpte bir takım ekmek

ve iaşe meselesi başgösterdi.

K em al bey bu işlere yardım

için faaliyete girişti. Bundan

bir takım tuhaflıklar hasıl ol- - du. Birçok dedikodu çıktı. Mer­ kezi umumî Kemal beyi çağırdı ve iaşe işleriyle İstanbul teşki­ lâtının meşgul olmamasını ih­ ta r etti. Kemal bey, bıınun es­

n a f tarafından yapıldığını ve

kendisinin bunları idare ettiği-1 nj söyledi. F akat dedikodu a r t­ tı. İş kongreye aksetti ve bir

takım kazançlar olmuştu. Bu

p a ra m iktarı teşkil edilen bir komisyon tarafından fesbit edi­ lerek vakfedildi. Bunun üzerine Kemal beyle İsmail Hakkı pa­ şanın (1) araşıl açıldı. T alât Pa şa Kemal beyin elinden bu isle ri aldı ve İsmail paşaya -erdi. Sonra T alât paşa iaşe teşkilâ­ tını vekiller meclisirde mevzuu bahs ederek Kemali iaşe nazırı yaptı.

Siz ki merkezi umumî âzasın­ dan idiniz, bundan mesul değil

misiniz? Bu ta rz ı harekette

bir m eşruiyet, bir makuliyet

var mıydı?

— Gayri m eşru durumu kal­ dırm ak için T alât p aşa Şehre­ mini İsm et beyin yerine Kemal beyi getirm ek ve bu işi devlet vasıtasiyle idare etmek için çok ısra r etm işti. Şurası bir haki­ k a ttir ki, merkezi umumî, ts- tanbul heyeti merkeziyesi üze­ rinde nafiz değildi. Onların keıı di fikirleri, kendilerine mahsus h attı harekeleri vardı.

Reis:

— Bir İttih a t ve Terakki hü­ küm eti var. Meclisi âvan, mec­

lisi mebusan var. Şehremini

var. Bir de başlı başma Kara Kemal teşkilâtı var. Demek ki daha o tarihten itibaren mem­ leket dahilinde bir anarşi, bir komita hayatı vardı?

Küçük T alât bey:

— Bunu böyle telâkki etm i­ yorum. Onlar millî şirketler vü­ cuda getirm ek, esnaf teşkilâtı­ na yardım etmek, halka fayda­ lı olmak için çalıştıklarına kani idiler.

— Devlet rejim lerine öyle hu

susî teşkilâtın faydalı olacağı­ na kani misiniz?

— H ayır, esasen bu gibi iş­ lerin şiddetle aleyhtarı idim.

— Kongre iaşe paralarını

vakfetmiş, bu meşru bir hare­ ket midir?

— Buna kongre k ara r verdi. T eferruatını hatırlam ıyorum .

Reis, bu paranın bir hilei

şer’iye ile onlara devredilip

edilmediğini sordu. T alât bey,

merkezi umumide bunun hiç

bahis mevzuu olmadığını söy­ ledi.

Reis:

— Siz mânen bir mesuliyet

hissetm iyor musunuz? diye

sordu. T alât bey:

— Bugün bu hareketin çirkin olduğunu hissediyorum. F akat o zaman bir şey yapamadım., dedi.

Reisin diğer bir sualine de,

men’j ih tik âr komisyonunun

T alât paşa ta ra fın d an teşkil edildiğini anlattı.

(1) A skerî umumî levazım

m üdürü Topal İsm ail Hakkı Paşa.

fDevamı var)

R eis:

— tstanbul heyeti merkeziye­ si iaşe üzerinde nüfuzunu gös­ terdiği zaman devlet teşkilâtı yok mu idi? Devletin ölüm di­ rim günü bahis mevzuu olduğu bir zamanda iaşe işi K ara Ke­

(2)

İft Aralık 1956

Umumî harbe nasıl girdik ?

— 1 0 1 —

, — Reis, umumî harbe nasıl

girildiğini sordu. T alât bey şu cevabı verdi:

— H arbi umumiye gireken A lm anlar ve A vusturyalIlarla doğrudan doğruya tem asa gi­

re n hiikûıjıetti. Muahedenin

esaslarını da H alil bey hazırla­ mıştı. M uharebeye a it muahe­ denin esas h a tla rı bu suretle

merkezi umumîye getirildi.

Merkezi umumide ^evvelce ba­ his mevzuu edilmemişti. Bu, em rivaki olm uştur.

Sait Halim paşa, denizde ge­ milerin çarpıştığı gece merkezi umumî âzasını toplam ıştı. H a t­ t â Cemal paşa ile Cavit beyi,

birini Rus seferine, diğerini

İngiliz seferine göndermiş, me­ selenin içinden hüsnü suretle çıkm aya çalışmıştı.

Reis:

— Demek m ahiyetinden bah- sedemiyeceksiniz ?

— Merkezi umumîde harp

mevzuubahs olm uştur. F ak at mesuliyeti hüküm ete mütevec­ cih hiçbir hareket görülmemiş­ tir. Bunu nam usum la tem in ede rim . Ancak T alât paşa S adrâ­ zam olunca Cahit beyi kabine­ ye alm ak istedi. Bir gece şid­ detle ittifaknam eyi tenkid etti. H alil beyle aralarında iğbirar hasıl oldu. Cahit bey m aarife getirilm ek isteniyordu.

— Cahit bey bunu o zaman mı anlam ıştı?

— Cahit bey kanaatim izi te ­ min etmediğimizi daima

mev-Reis:

— Kanun esasî mucibince harp ilânı hakkı kime aitti?

— Meclisi mebusan ile hükü­ m ete aitti.

— Halbuki sözünüzden bunun iki üç kişinin kafasında doğdu­ ğu m ânâsı çıkıyor.

— Tabiî hüküm et meclise lâ­

zım gelen izahatı verm iştir.

Zaman geçtiği için te fe rru ata ait bütün şeyleri unutabilirim .

Bu sırada müddeiumumi, ilâ­ nı harp hakkının eski kanunu esaside hüküm dara ait olduğu­ nu ve team ül mucibince meclise tasdik ettirildiğini ileri sürerek T alât beye itira z etti.

Reis, T alât beye:

— H arbi umumiye girmek

Togliatti tekrar

başkan seçildi!

KOMA, 14 A .A __ İ ta ly a n K o m ü ­ n is t P a r tis i se k iz in c i k o n g re si P a l- m iro T o g lia tti’n in z a f e r i ile n e tic e ­ lenm iş, f a k a t p a r t i id a r e c ile ri a r a ­ sın a e p e y c e y e n i şa h siy e t k a rışm ış­ tır.

T o g lia tti, p a r t i iç in d e h o şn u ts u z ­ lu ğ u n u g id e rm e k m a k s a d iy le p a r ti ile ri g e le n le rin d e n b ir k ısm ın ı fed a e tm iştir. F a k a t, p a r ti sa fla rın d a k i de ğ işik liğ in p a r ti s iy a se tin d e b ir d eği­ şik liğ e yo l açm ası b e k le n m e m e k te ­ dir.

D iğ er ta r a f ta n siy a sî m ü ş a h itle r T o g lia tti’in te k r a r se ç ilm e si k a rşı sın d a p a r t i ü y e le r in d e n m ü h im b ir k ıs m ın ın y e n i y ıl iç in k a r tla r ın ı ye- n ile m iy e c e k le ri k a n a a tin d e d irle r. P a r tin in 2.400.000 ü y e sin d e n şim d i­ ye k a d a r a n c a k 1.000.000 u k a r tla rı

esası az çok malûm olm uştur. Bir K ara Kemalin, bir İsmail H akkının keyfiyle milletin na­ sıl ezildiği anlaşılm ıştır. Şimdi T alât paşanın istifasını anlatı­ nız.

— M uhtelif cephelerde rah­ neler açılınca kabinenin mevkii

sarsılm ıştı. B ilhassa Suriye

cephesinin yarılm ası, A vustur­ yalIların sarsılm ası üzerine is­ tifa ile yeni bir kabinenin işba­ şına gelmesini T alât paşa mev­ zuubahs etm işti. O zaman Al­

m anlar da Vilson prensipleri

dahilinde sulha talip olunca, sulhu daha iyi yapabilecek bir kabinenin gelmesine ta ra fta r olmuştu. T alât paşa ekseriyetin tasvibi ile istifa etti. T alât pa­ şa artık harbin idam esine im­ kân kalmadığı kanaatinde idi. A lm anlardan sonra harbin mün feriden olması memleketin daha ziyade harabisini mucip olurdu.

Reis:

— Siz umumî şekli söylüyor­ sunuz. Ben içyüzünü istiyorum . Uç beşiniz bir arad a neler dü­ şünm üştünüz?

— Efendim, T alât paşa, son zam anlarda m uztaripti. Enver p aşa Suriye cephesinin sarsıl­

m az olduğunu söylemişti. Bir

h afta sonra yarıldı. H arbin fe­ na idare edildiğini görüyordu. Enver paşaya hissetirm ediğini için bir kırgınlığı vardı. Talât paşa Suriye cephesinin yarılm a sına kadar iyi bir netice alınabi

leceği zannm da idi.

— Ondan evvel T alât paşanın Avrup* seyahati vardır. Niçin A vrupaya sevkedildi.

— Bunlar merkezi umumîde mevzuubahs olmazdı. Bir defa

Berline gitm işti. A lm anlarla

T rakyayı mevzuubahs etmiş, azam î yardım tem inine çalış­ m ıştı. Reis beyefendi, o zam an­ ki kabine âzasını davet su retiy ­

le vaziyeti teşrih ettirebi

lirsiniz, bunların merkezi umu­ mîde mevzuubahs edildiği pek enderdir.

— İstifa meselesi mevzuu

bahs olunca meclis içtim a h a­ linde miydi?

— Evet..

— Tahkikatım ız aksini gös­ teriyor.

— H ayır efendim, içtim * ha­ linde idi.

— Pekâlâ, öyle kabul edelim. Meclisi umumîde istifa mevzuu bahs olunc* H arbiye N azırı ne dedi?

— Enver paşa buna şiddetle m uarız bulunm uştur. D aha iyi bir sulh neticesi elde etm ek için ekalliyette kalm ıştır. Şimdi öl­ m üştür. Demişti ki: Orduyu Ga­ zi paşa hazretlerinden başka idare edecek kimse yoktur. Bu­ nu demiş ve gitm işti.

— Siz sonra ne yaptınız? — Trabzona geldiğim zaman teşk ilâtla meşgul olmadım. Bir müddet sonra Hacı Sami Tür- kistandan avdet ederek T rab­ zona geldi.

Reis:

— Burada biraz duralım.,

dedi.

K âtiplere m ektupları verm e­ sini em retti. T ekrar T alât beye döndü:

— Bakû kongresini yaptınız. Sonra hususî bir su re tte Enver paşa ile İslâm İhtilâl Cemiyet­ leri İttihadının T ürkiye şubesi­ ni kurdunuz. Sonra Trabzona geliyorsun. Gazi paşaya Zino- viyefin sözlerinden bahisle mü­ ra c a a t ediyorsun. İhtilâl cemi­ yetleri İttihadının Türkiye şu­ besi teşkilâtı hakkında hususî olarak kimseye bahsettiniz mi?

— H ayır. F a k a t Gaziye yaz­ dığım telgrafın sonlarında teş­ k ilât mevzuubahistir.

ÎDevamj varı

zuubahs ederdi. m y e n ile m iş le rd ir

.

i •İfl | 1 t P ? i i İ : V ' : - i . *.x;> • •]

i

OEI \ L ESAT ARSEV EN ’tN SULU BOYA R E S İM S E R G tS İ DÜN AÇ'i ı,I)I — D eğ erli s a n a tç ım ız P ro f. C e lâ l E s a t A rsev en , d ü n s a a t İ t i l e Ş e h ir G a le ris in d e 85 ta b lo d a n m ü te ş e k k il b ir s u l u boya s e r ­ gisi a ç m ış tır. S erg iy i İ s t a n b u l V alisi P ro f. G ökay a ç m ış , m e ra s im e s a n a t k â r ı n d o s tla r ı, t a n ın m ış re s s a m la r ve d a v e tlile r d e n m ü t e ­ ş e k k il m ü m ta z b ir t o p lu lu k k a tılm ış tır . S erg id e, s a n a t k â r ı n çok b e ğ e n ile n e s e rle ri y a n ın d a T ü rk ç e ve F ra n s ız c a y a z ılm ış s a n a t e s e rle ri ve a n s ik lo p e d ile ri d e t e ş b i r e d ilm e k te d ir . S erg i 29 A ra lık ta r i h in e k a d a r a ç ık k a la c a k tır . R e sim d e d ü n s e rg iy i z iy a r e t e d e n ­ le rd e n b ir g r u p g ftrü lm e k te d ir. ( F o to : D ü n y a - R H a k k a n )

Bir Senatör, Foster

Dulfes’i tenkid etti!

STUART SYMÎNGTON, İNGİLTERE VE FRANSA-

NIN SÜVEYŞ ÇIKARMASI NDA, DULLES’tN YANLIŞ

POLÎİKASI BÜYÜK ROL OYNAMIŞTIR

D İ Y O R

ATLANTA (G e o rg le ), 15 (A.A.) — Ayan M e clisi s i l â h l ı k u v v e tle r k o m is y o n u n d a n ü f u z l u b i r ü y e o la n D e m o k ra t S e n a tö r S t u a r t S y m in g to n , d ü n v e rd iğ i b e y a n a tta A m e r ik a 'n ın m ü t t e f i k l e r i iç in s ı n a î s a h a d a b i r y a r d ım p r o g ra m ı h a z ır la n m a -p ro g ra m ı

s in i ta v s iy e e tm iş ve d e m iş tir k i: «T avsiye e ttiğ im ' p r o g ra m ın t a ­ h a k k u k u İm k â n s ız d e ğ ild ir v e h a ­ le n y a b a n c ı m e m le k e tle re , s a r i h b i r p lâ n ta k ip e tm e k s iz in y a p tığ ı­ m ız v a rd ım t u t a r ı n ı d a a ş a c a k d e ­ ğ ild ir.» E is e n h o w e r h ü k ü m e tin in , I n g il­ te r e ve F r a n s a ’y a p e tr o l ş e v k in e m e c b u r e d ild iğ in i b e lir te n S y m in g

to n . D ış iş le ri B a k a n ı t a r a f ı n d a n ta k i p e d ile n s iy a s e ti t e n k i d e d e ­ re k şö y le d e m iş tir : D u lle s ’m s iy a s e ti, m ü t t e f i k l e r i ­ m iz in , y a n i İ n g i lt e r e İle F r a n s a ’­ n ın , M ıs ır’a y a p tık la r ı ç ık a r m a d a n evvel f i k ir l e r i n i ve t a ş a n l a r ı m b i­ z im le p a y la ş a m ıy a c a k la n g ib i f e ­ c i b i r h ü k m e v a r m a l a n n a s e b e p o lm u ş tu r . • . n ı i f i m ı ı ı m M i ı ı ı r i ı m ı ı ı m ı ı ı m m ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı m m ı ı ı ı ı ı ı ı ı f t ı ı ı t ı ı ı ı ı ı m ı m ı m ı ı ı ı ı ı ı t ı ı m ı m f i m ı m ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı m ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı m m ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı u ı ı ı i f a i ı ı ı ı ı ı ı ı m ı ı ı ı

(3)

“Sen halkı aptal mı zannettin ?

KİM GELİR SENİN ARKANDAN.»

— 102

Reis:

— Bir program yaptınız. Bir taraftan da geldiniz Mü- dafaai Hukuka girdiniz.

K ü çü k Talât:

— Evet. Bir program yap­

tım . Fakat edebiyat şeklinde

d ir. Nail Beye verdim. Anka­

r a ’y a götürdü. Gazi Paşaya

ta k d im etti.

Reis:

— Nail Bey Ankara’ya fır­ ka yapmağa gelmiştir. Maat­ teessüf şurası da tahkikatla sabit olmuştur ki, Abdüika- dir'le Şiikrü’nün faaliyetleri o vakit Nail’in buraya gel­ mesiyle başlıyor. Vaziyet ta- mamiyle anlaşılmıştır.

— Ben o zaman Şarka mu ga.vir olarak çalışmadım. Trabzon’da bir şey yapma­ dım da demiyorum. Hacı Sa­ mi oraya geldi, (1) görüştük.

T e şk ilâ t mevzubahis olmadı.

B ü tü n harekâtınız cl-

dal-i m illin in aleyhindedir.

İn k â rın ız , h a re k e tin iz mey­

d a n d a d ır. U m um i kıy am var.

B olşeviklik geliyorm uş diye

m ü d a fa a için p ro g ra m y a p ­ tık d iyorsunuz. Siz, d o ğ ru d an

d o ğ ru y a p ro g ra m yap tın ız.

B olşevikliği isted iğ in i söyle­ d iğ in İsm a il’e m e k tu p y azı­ y o rsu n . H alb u k i sen Bolşevik liğ in a le y h in d e te ş k ilâ t y a p ­ m a ğ a m e m u rd u n .

Reis, b u n d a n s o n ra K üçük T a lâ t Beyin İsm a il’e yazdığı m e k tu b u n o k u n m a sın ı e m re t ti. M e k tu p ta ‘Sevgili k a r d e ­ şim , A rif Bey n a m ın a m e k ­ tup, p ro g ra m ve n iz a m n a m e

gönd erild i. Ş im diye k ad a rk i

te e h h ü r ü n esbabı îşbu m ek-

te p ta b ildirildi. Ç arşam b a,

y a n i d ö rt gün s o n ra Nail,

Asım. H afız M ehm et Beyler

A n k a ra ’y a gid iy o rlar. A rtık

hep im izin ciddî faa liy ete geç m emiz lâzım geliyor. Biz b u ­ r a d a te d a b ir ittih a z e ttik . Li­

ra y a d a p ro g ra m nıızı g ö n ­

derd ik . O ra d a Ş ü k rü E fe n d i­ ye vazife veriniz." d eniyordu.

Reis:

— G örd ü n ya? dedi. T a lâ t Bey:

— B u n ları ilk ifad e m d e de

arzettim, tekrar edeyim. Ben Trabzon’a geldikten sonra yalnız üç dört kişiye yemin ettirdim. Fakat teşkilât na­ mına kimse ile temas etme- mişimdir.

— Elbette etmezsin. Çünkü herkesin arkandan geleceği­ ni umdun. Sen halkı aptal mı zannettin? Kim gelir se­ nin arkandan.

— Kimseye gel demedim kİ.. Teşkilâttan da bahsetme diğime göre zaten arkamdan gelecek kimseyi beklemedim demektir. Yemin ettirdiğim kimseler arasında Halk Fır­ kasının İzmir Müfettişi Dok­ tor Salâhaddin Bey de var­ dır. Bu arkadaş. Bolşevikliğe temayül ediyordu. Fena mı ettim. Ben, Milli Mücadele aleyhinde kimseye yemin et­ tirmedim.

— Peki ama bu yeminleri kimin namına, ne salâhiyet­ le ettiriyorsun, onu söyle?

— itiraf ederim ki, bu nok tada haklısınız, ben hatalı­ yım.

— Şimdi Hacı Sami’nin gelişini anlatınız.

— Hacı Sami esirmiş. Ora­ dan Moskova’ya geçmiş. Ba- tum yoluyla Trabzon'a geldi. Orada epey kaldı

— Hacı Sami Enver Paşa­ nın yânından geliyor. Siz de o zaman Müdafaai Hukuk Cemiyetinde meşhur Kâhya ile çalışıyorsunuz. Kâhya si­ zin teşkilâta dahil mi idi?

— Evet, fakat yemin etti­ rilmemişti.

— Başka kim vardı? — Şarkta ticaret . apnıağa gelmiş Fethi Bey; Gâvur imam.

— Şu idam edilen (Zâvur imam mı?

— Evet.

— Sonra, Hacı Sami ile na sil temasa geldiniz, onu an­ latınız.

— Ben Islâm ihtilâl Cemi­ yetleri ittihadı Türkiye elçi­ si olarak bunları topladım. Hacı Sami, Gâvur imamı fa­ lan korumak istiyordu. Yani muhitleri için muteber bir hale koymak.

— Açık söyle, T ü rk ç e söy­ le!.. — B enim a n la d ığ ım a göre E n v er P aşa, ben im T ra b z o n - d a k i fa a liy e tim le k e n d in i t a t m in ed em iyeceğini a n la d ığ ın d a n H acı S am i’yi o ra y a gö n ­ derm iş. — Y ani A n k a ra H ü k ü m e­ tin e su ik a st y a p m a k İçin d e ­ ğil m i? fD evam j v ar)

(4)

Î8 AR ATIK 1938

«Evet Uçay sonra Enver ve

imzalariyle bir mektup

Nâzım

aldım»

— 103 —

Küçük Talât anlatıyor: — Belki de öyledir. Batum da evvelce arzettiğim gibi böyle bir fikir vardı. Hacı Sami’den sonra Halil Paşa da geldi. Hükümet kendisine tebligatta bulundu. Esasen Halil Paşa gelmeden ben ge rek Halil Paşanın, gerek En­ ver Paşanın Türkiye hudut­ ları dahiline sokulması hali­ kındaki tamimden haberdar dım. Halil Paşa, hastalığını bahane etti. Hakikaten has­ taydı. Bir gün kaldı. Ailesi de beraberdi. Ankara’ya tel­ grafla müracaat etti. Muva­ fık cevap alamadı. Bilâhare Halil Paşaya bir telsiz gel­ mişti. Halil Paşa bu telsizi okuyamadı. Benim anladı­ ğım Enver Paşa Türkiye’den çıkma diyordu. Fakat Halil Paşa hükümete mutavaat et ti, çıktı. Bana da tebligatta bulundular. Halil Paşa ile münasebatta bulunma dedi­ ler. Görüşmemek İçin bir se­ bep görmedim. O sırada İbra İlim Tali Bey geldi. Kendisi ile görüştüm. Esasen kendisi de Moskova’da yapılan bir iç timada bulunmuştu. Elime geçen bir defterde Enver Pa­ şa ile beraber Tali Beyin imzası vardı.

Reis: — Ne gibi?

— Zannederim bir para meselesi. Sonra bana vazife teklif ettiler ve vaziyetimin çirkinliğini idrâk etmiştim. Verilecek herhangi bir vazi­ feyi kabule âmade idim, fa ­ kat bilâhare çık dediler, İs­ tanbul’a geldim.

— İstanbul'a neden gidiyor dunuz?

— Nereye gidebilirdim. Ve gâne sığınacağım yer baba­ mın evi olabilirdi.

— Şu halde teşkilâttan fa lan vazgeçtiniz?

— Evet, üç ay sonra Enver ve Nâzım imzalariyle bir mek tup aldım. Hacı Sami yerine gitmiş, o getirdi.

Reis:

— Demek siz Trabzon’dan İstanbul’a gidince muhabere ye devam etmişsiniz.

— H ayır, kimse ile muhabe­ re etmedim. Hacı Sami adresi­ mi biliyordu. Mektubu kendisi getirdi. O sırada Sakarya h ar­

bi başlam ıştı. Bu m ektupta:

“ Halil paşa da buradadır. Mü­ him meseleleri görüşmek üzere geliniz. Bilâhare avdet edebilir­

siniz.’’ diyorlardı. H attâ, 300

lira da gönderdiler. Almadım. Sonra emrine vermişler. Bunun üzerine Hacı Sami ile beraber B atum dan hareket ettik. Trab* zonda Hacı Sami dışarı çıktı. Y ahya m avnalara bakmak için

her zam an vapura geliyordu.

Kendisine tenbihatta bulundum.

Enver paşanın herhangi bir

teklifini kabul etmemesini söy­ ledim. Aynı zamanda paşanın

Türkiyeye geçmesinin faydalı

olmadığını ilâve ettim. Zira Ba­ tlım da toplanm anın mânâsı ha­

rek ete geçmek meselesiydi.

Yahya Gazi paşa tarafından

kendisine teveccüh gösterildiği­

ni söyledi. Gazinin telgrafını

gösterdi. Vaour kalkacağı sıra­

da Gâvur İmam tarafın d an ge­ tirilen bir sandalla Hacı Sami

Trabzona çıktı, orada kaldı.

Sizi temin ederim ki Hacı Sa- minin Trabzonda kalacağından m alûmatım yoktu. Batuma gel­ diğim zaman Muhittin bey be­ ni aldı. Şimdi A dapazarı Tica­

re t Odası kâtibi umumîsidir.

Batum da Enver paşa ile Nâ­

zım bey meseleyi şu suretle

m üdafaa ettile r: Düşman ordu­ muzu birçok noktalarda geriye atm ıştır. Bu vaziyette bir felâ­ ket olursa yardım etmekliğimiz lâzımdır. Sonra Anadoluya geç­ mek mevzuubahis oldu.

Esasen Enver üç dört kişi bir araya gelince buna kongre is­

mi verirdi. N â z ı m , A-

nadoluya geçilmesine mâni ol­ du. Girmemiz doğru değildir, memlekette nifak çıkarırız de­ di.

— Anadoluya ne suretle ge­ çilecekti?

— Trabzona geçecek, gûya

vaziyeti tetkik edecekti. Hacı

Saminin gelmemesi bununla

alâkadardı. Sonra bir mektup

geldi. Bedri bey Moskovadaıı

Batumda Halil paşaya gönde­

riyor. F ırkanın halk şûralar

fırkası ismiyle teşkil edildiğini bildiriyordu. Bundan başka bir

arkadaşım la Yahya kâhya ve

F ethi bey bir m ektup gönder­ mişlerdi. Bu mektubu Enver Pa§aya okuduk. Bundan rfuzta- rip oldu. M ektupta “Zafer ol­

duğu sırada Enver paşanın

memlekete gelmesi doğru de­ ğildir’’ deniyordu.

Mektup üzerine Enverin ve bizim Anadoluya gelmekliğimiz geri kalınca Nâzım: “T ürkista- na gider, istediğim gibi hare­ ket ederim.” dedi.

O zaman gerek Halil paşa, gerek bendeniz sureti katiyede Anadoluya geçmeğe itiraz e t­ mekle beraber kendilerinin ser­ best olduklarını söyledik: “ Bu

suretle olsun tarih nazarında

melûn olmak istem iyoruz” de­

dik. ( D e v a m ı v a r )

M EV LÂ N A N IN ÖLÜMÜNÜN 683 ÜNCÜ YILD Ö N Ü M Ü m ü n a s e b e tiy le d ü n s a a t l î de A ksaray 'd ak i T ü rk o c a ğ ı b in a s ın d a b ir atim i tö r e n i b e r t i p e d ilm iş tir . B e şv ü z k a d a r d in le y ic in in ta k ip e t t i g b u tö r e n d e k o n u ş a n D o ç e n t T a h s in Y azıcı M e v lâ n a ’n tn h a y a tın a n la tm ış e s e rle r in d e n p a r ç a la r o k u m u ş tu r . D a h a s o n r a k o ııu şa ı O r d in a ry ü s P ro fe s ö r N u ri K a ra h ö y ü k k e n d i e tü d le r tn d e n M evla n a y a a i t h â t ı r a l a r a n la tm ış tır . S o n o la r a k N â a t-ı M e v ta n a o k u n a ra k h a z ır b u lu n a n m ı t r ı p l a r n e y ç a lm ış la r. S em ai ile tö r e n son

e r m iş tir . R e sim d e tö r e n d e n b i r s a h n e g ö r ü lm e k te d ir. ( F o to : D ü n y a - Z. B ü k ı

(5)

m Aralık 195«

«ittihad ve terakki mühürlerini

bir torba içinde denize döktük»

t .

— 104 —

Sonra Batum da bir kongre

toplanm ış gibi bir beyanname neşredildi. Bu beyanname Bü­ yük Millet Meclisinde de ar- zolunm uştur.

R eis:

— H alk şû rala r fırkası me­

selesini anlamadım. Siz bunu

Batum da mı teşkil ettiniz? — Moskovada Bedri bey, E n­ ver paşa. H alil paşa, Dr. N â­

zım bir fırk a teşkil etm işler.

Bendeniz B atum a gelince En­ ver paşanın Anadoluya geçme­ sine mâni olm ak ve paşayı ta t­ min etm iş bulunmak için bu be­ yannam eyi imzaladım. Esasen Batum da öyle vaziyette idik ki, fırk a teşkiline im kân yoktu. Enver paşanın hırsı, bizi, ark a­ sından nasıl gittik diye pişman edecek bir halde idi.

Enver paşa: “H alk şû ralar fırkası ismini kaldıralım . İtti­ h a t ve Terakki diyelim.” dedi. F a k a t biz, Halil p« >a ile itira z

ettik. Mademki .ri bey bir

program yapım*, şûradan bah­ sediyor, isim program a göredir dedik. E nver paşa, İstanbuldan mı, Moskovadan mı bilmiyorum, ittih a t ve Terakki nam ına bir çok m ühürler getirtm işti. H at­ tâ içerisinde evvelce teşkilâtı olmıyan Dersim’in mührü bile vardı. Torba içinde denize dök­ tük.

Reis:

— Şimdi İttih a t ve T erakki­ nin bu safhaları hakkında sizin­

le H alil paşanın faaliyetinizi

anlatınız.

— F aaliy ette bulunmadık gi­ bidir. Belki birkaç m ektup yaz- mışızdır. Berlinde Dr. Rasuhi beyden bir m ektup geldi. Enver paşaya ve bizlere zaferden son­ r a hudutlarda bulunmaklığımı­ zın doğru olmadığım ve uzak­ laşm aklığım ızı tavsiye ediyor­ du.

R eis:

— Ben M altadan geldikten

sonra fırk a nam ına gönderdiği­ niz m ektuplardan birini oku­ dum. O vakit görmüş olmaklı­ ğım bugünkü mesaimiz dolayı- siyle çok faydalı olm uştur. Si­ zin ve H alil paşanın namı miis- te a rla rla yazdığınız bir m ektup tu. M ektup İ ttih a t ve Terakki sahasındaki faaliyetiniz« dair büyük bir delildir. Sizin nam ı­ nıza, yani m iistear adınız olan Şadj ismine Moskovaya gönde­ rilen b ir m ektuptur bu. Bunda

“şû rala r kongresi İttih a t ve

Terakkiye kalbedilm iştir” di­ yor.

— Acaba ben o mektubu gör- ' m üş m üyüm ?

— Namınıza gelen b ir mek­ tup. D aha sonra ifadeleriniz de Azmi beyden farklı değil. Mek­ tu p lar, Anadolu mücadelesine k arşı harekete geçtiğinizi tam a men gösteriyor. Sonrasını an­ lat..

— Oradan Istanbula geldim, daha evvel şark cephesine geç­ mek istem iştim . A bazalarin hi- yanetine uğ ray arak geçemedim. Genel Konsolos o larak İb ra­ him Tâli bey geldi. Tem as e t­ tim , vaziyeti anlattım , bu işden feragatim i anlattım . H alil pa­ şa Moskovaya gitti. Ailem ts-

tanbula geldi. Ben de yola Ç 'k -

tım. Reis:

— Ben sizin millî mücadele­ ye karşı fiilen çalışmış olduğu­ nuzu söylüyorum. Şimdi siz de söyleyin, kurtuluşa kadar hep îstanbulda mı kaldınız?

— Evet.. Gazi paşaya ârize gönderdim, olur olmaz gazete­

ler benden bahsediyorlardı.

Tevhidi E fkâr, Romada Grand otelinde İsm ail H akkıya mülâki

olduğumu yazıyordu. Tekzip

ettim . Velid bey evime geidi,

görüştük. Memmnun oldu. Bu tekzip mektubumu uzun bir fık­ r a ilâvesiyle neşretti. Bunu Ga­ zi paşaya takdim ettim ve tz- m ire geldim.

— H angi ta rih te?

— Dört sene oluyor. — İntihabat başlam ış mıydı? — Bir müddet sonra başladı.

Uzun müddet beraber

hayat geçirdiğiniz K ara Kemal,

Nâzım, Canbulat vesaire ile

aranızda bir anlaşm a var mıy­ dı?

— H ayır.. Sureti katiyede bu

arkadaşlarla aram da sıkı bir

m ünasebet yoktu, Ömer Ab

dülkadir bey en temiz bir şahit Halil paşa ile nasıl ayrıl­ dınız?

Ben kardeşime gidiyorum.

f h p v a a ı r )

— Şimdi bir hakikat tecelli ediyor. Siz Trabzondan îstan - bııla hareket etmek üzere iken gizli bir m aksadınız olduğu his- solunuyor.

— Vicdanımda ysşıyan bir

şeyj söylesem biraz garip olur. B atum a gitmek, benim İçin fe­ d akârlıktı. Ben, Enverin hare­

kâtına mâni olm ağa gittim ;

oradaki işlere bulaştım .

Y EN İ GKETA GARBO — İs k a n d in a v y a m e m le k e tle r i H o lly w o o d 'a y e n i b i r G r e ta G a rb o g ö n d e r m iş tir. İs m i G r e ta T h y s s e n o la n b n ço k g ü z e l k ız G r e ta G a rb o y u a r a tm ıy a c a k k a d a r d a k a b iliy e tlid ir. R e sim d e . D a n im a r k a d a n g ö n d e r ile n y a ld ız ın g ü z e l b ir p o z n n u g ö rü y o rs u n u z . ( F o to : D tln y a - T .H .A .)

1957 sen esin d e

n e le r o la c a k ?

ROM A, 19 (A.A.J — K â h in le r g e le c e k 12 a y ın i n s a n lı k â le m in e - n e l e r g e tire c e ğ i h u s u s u n d a k e h a ­ n e t t e b u l u n m a k t a d ı r l a r . H e p s in in h e m f ik ir o ld u ğ u n o k t a ş u d u r : M il i e t le r a r a s ı g e rg in liğ e ve b ir ta k ım y e n i te h lik e le r e ra ğ m e n , 1957’d e h a r b o im ıy a c a k tır . M e ta fiz ik ilim le r e n s t i t ü s ü n ü n k u r u c u s u o la n « R o m a K â h in i» L e ljo A lb e r to F a b ia n o , s u l b ü n id a ­ m e s i iç in V a tik a n ’ı n m ü d a h a le d e b u lu n a c a ğ ın ı t a b i n i n e tm e k te d ir . İ t a l y a b u n e tic e y e v a r ılm a s ın a y a r d ım e d e c e k ve d ü n y a d a k i i t i b a r ı a r t a c a k t ı r . B u n d a n b a ş k a k ış ın h a ­ f if g eçeceğ i, İ t a l y a ’d a g re v le r ve k a b i n e - b u h r a n ı o la c a ğ ı ve m a li b ir s k a n d a ld a n s o n r a p a r a re fo r ­ m u y a p ıla c a ğ ı k e h a n e tin d e b u l u n ­ m u ş t u r . G e ç e n s e n e M ıs ır'd a h a r b o la c a ­ ğ ım sö y le m iş o la n « N ap o li K â h i­ ni» A c h ille d 'A n g e lo d a İ ta l y a 'd a m a lî b ir b u h r a n , g re v le r ve is y a n ­ la r ç ık a c a ğ ın ı b ild irm iş , d a h i l î s i­ y a s e t b a h s in d e s o s y a lis t b irle ş m e ­ n i n ta h a k k u k e tm iy e e e ğ ln l v e h ü ­ k ü m e t s iy a s e tin d e h iç b i r d e ğ iş ik ­ lik o lm ıy a c a ğ ın ı, d ış s iy a s e tte ise h a r b i h t i m a l i n e in a n m a d ığ ın ı söy­ le m iş f a k a t F a b ia n o ’d a n d a h a az iy im s e r d a v r a n m ış tır .

D ’A u g e lo ’y a göre, s e n e s o n u n a d o ğ ru . B ir le ş m iş M ille tle r d e n bazı b ü y ü k d e v le tle r g ü r ü l t ü l ü b i r şe­ k ild e a y r ıla c a k la r d ır. O s ı r a d a B u l­ g a r is ta n , P o lo n y a ve R o m a n y a 'd a h a r b te h lik e s i k e n d in i g ö ste re c e k . K r e m lin 'd e S t a l l n s is te m in e a v d e t e d ile c e k tir . K r u tç e v e s ra r e n g iz b i r s u r e t t e o r t a d a n k a y b o la c a k , M olo- to v ve V o ro şilo v t e k r a r s a h n e y e ç ık a c a k tır . M o sk o v a İle B e lg ra d a r a s ın d a k i m ü n a s e b e t l e r y e n id e n k e sile c e k , b e y n e lm ile l d u r u m n e tic e s in d e b ü ­ t ü n d ü n y a d a İ k tis a d î b u h r a n v a ­ h a m e t k e s b e d e c e k tir. M o n te s i d â v a s ı b ü y ü k b i r fev ­ k a lâ d e lik o lm a d a n b ite c e k tir . G ra- ce K e lly b i r e rk e k ç o c u k d ü n y a y a g e tire c e k . P re n s e s M a rg a re t ise. a m c a s ın ın y o lu n u t a k i p e d e re k se v d iğ i e rk e k le e v le n m e k iç in va­ z if e le rin d e n vaz g e ç e c e k tir.

D iğ e r k ü ç ü k k â h i n l e r d e , m e s e lâ T o rin o lu « A lta ir» ve «A senor» b ü ­ y ü k ş a h s iy e tle r in ö l ü m ü n ü h a b e r v e r m iş le r d ir. B u n l a r a r a s ın d a b ü ­ y ü k b i r o r k e s t r a şe fi, b ü y ü k b ir d in a d a m ı. A m e rik a lı b i r s iy a s e t a d a m ı. A lm a n d e v le t a d a m la r ın ­ d a n b ir i v a rd ır. D iğ e r b a z ı k â h i n ­ le r d e « g ü z e lle r g ü zeli» G in a Lol- lo b r ig id a 'n m a n n e o la c a ğ ın ı h a b e r v e r m iş le r d ir.

= Sevgj Kazancı

H ile

H Doç. Dr. Şevket Tuncel

e v le n d ile r 19.12.1956 5llll!l!Iİİ!ll!ISr!ii!llliilll!iin!ll!llllllllll!illlilllI)> i 3 3 İ I i 1 t i 1 t \ c c e s F

a

r c y T T n d d

(6)

i f m ııu u lm m ım ııiim m ııım ım m m ım m ım H n m ıım ım ım ıım ııım ım m iiM m ııııım ıııım jıır m ım ım ım m ım m m ıım iH im m ıım ıııu m ım m m ım ı

Mithat Şükrü beyin muhakemesi

—105 —

S*a d« çiftliğini satar, siyasi bayattan çekilirsin dedim.

— Sebep?

— Yaptığım» sararları kâfi addettim.

— Öteki efendilerin faaliye­ tini, Tanin gasetesindeki ma­ kaleleri, bunların ilatüate kon­ grelerini gördünü*. Sis« mtira- aaat olmadı mı?

— Hayır„ O kadar sarih va­ riyet aldım ki, tamirde Mithat £ttkrö il« öç sena bulunduğu­ mu! halde pek as temse ettik. Kendisine de sorabilirsinis.

Reisi

— Bu eski İttihat bekaya« birbirini buldukları zaman tize başvurmak ihtimali yok mu idi?

— Hay».. Hattâ Ur. Nâzım hayatımı miskin bile bulmuştu.

— Demek çalışmak için «ize hiçbir müracaat vaki olmadı?

— Katiyen efendim, katiyen. — Çeteci İpsiz Recebe Enver pa*adan bir mektup (elmiş, size vermişler»

— Nasıl geldiğini bilmiyo­ rum. Yırttım, attım. Paşa bu mektupta muhabbetini söylüyor du, Enver paşa gibi başkuman danlık yapmış bir adamla bir çetecinin muhaberesini Enver paşa için küçüklük addettim.

— Enverin Trabzona gön­ derdiği Hr mektupla oraya ge­ leceğini bildirmiş, bu nedir?

— Biz Batumda idik. Hacı Sami, yahut kayıkçı kâhyası Yahya ile göndermiş olacak.

— Erzurumlu Cafer efendi ye de bir mektup göndermiş.

— Evet, fakat Cafer bey ce­ vap vermemiştir.

— Hafız Mehmet e sırada kongreye dahildi. Naim Cevat- tsn bahsetmedi mi?

— Onunla alâkamız yoktur. Halil paşa ile Bakûya gitmiş­ tir.

— Hafız Mehmedin ihtilâl cemiyetinin ikinci reisi olduğu­ na dair bir vesika vardır. Ona böyle vazife verilmiş midir?

— Hayır., Bendeniz var

bilmiyorum.

— Milli ithalât müdürü Nail ile Enver arasında nasıl bir münasebet vardır?

— Bilemiyorum. Bu hususta Halil paşanın m alûm atına mü­ rac aat edebilirsiniz.

Reis:

— Lüzum olursa te k ra r istic­ vap ederiz... diyerek muhake­ meyi tâlik etti.

MİTHAT ŞÜKRÜ

BEYtN MUHAKEMESİ

tihat ve Terakkidir. Ona ne za­ man dahil oldunuz?

— Meşrutiyetten sonra. Esa­ sen Talât bey Edirneden Selâ- niğe geldiği zaman ben mual­ limdim. Kendisi de postahane- de memurdu. Görüştük. “Hi­ lâl” namiyle bir cemiyet teşkil ettik. Bilâhare Dr. Nâzım, ve Dr. Bahaeddin Şakir beylerle muhabere ettik. Evrak vesai­ re geldi. Onlan tevdi ettik. Dr. Nâzım bey sonra Paristen Se- lâniğe gelmek istedi. Yunanis­ tan yolu ile gelmedi, Makedon­ ya yolu ile geldi.

— Kendi keçdine mi geldi? — Bildikleri vasıta ile geldi. Huduttan alarak getirdiler. U- zun müddet Selânikte gizli kal­ dı. (Hilâl) genişliyordu. Sonra “İttihat ve Terakki” ye inkılâp etti.

— O zamandanberi İttihat ev Terakkinin efradından mı­ sınız?

— Evet..

— Merkezi umumîye ne za­ man intisap ettiniz?

— Balkan harbinden sonra. Fethi bey Bulgaristanda sefir iken merkezi umumî Selânikte idi.

— İstanbulda iken mi kâtibi umum! oldunuz?

— Evet..

— Ne vazife gördünüz, kim­ den ne teslim aldınız?

— Fethi beyden evrak vesai­ re teslim aldım.

— O tarihten itibaren kâti­ bi umumî oldunuz. Şu halde fırkanın bütün maddî ve ma­ nevî vaziyetleri ile alâkadar oldunuz. Zamanınızda en ziya­ de haizi ehemmiyet hâdise har­

bi umumîye girm ektir. Bunun

için A lm anlarla A vusturyalI­

la rla ittifa k nasıl oldu, Bulgar- la nasıl oldu?

— Te ferru atiyle bilmiyorum. Yalnız hususî olarak bazı ma­ lûm at verebilirim. Merkezi u- mumîde bu gibi şeyler müzake­ re olunmazdı. Yalnız T alât pa­ şa reis sıfatiy le merkezi umu­ mîye m alûm at veriyordu.

R eis:

— T alât paşa gökten, mi il­

ham alıyordu. Üçünüz, dördü­ nüz bir aray a geliyordunuz, bir şeye k a ra r veriyordunuz ve hü­ küm ete empoze ediyordunuz.

— Temin ederim ki, ittifak olduktan sonra öğrendik. Bal­ kan harbinden sonra hükümet tam am iyle m ünferit bir vazi­ y ette kalm ıştı. Mahmut Şevket

paşa kabineyi teşkilettikten

sonra Alman ve A vusturyalI­ lardan m üttefik aradı. Bilâha1 re şehit edildi. Onun yerine ge­ len S ait Halim paşa bu mesele üzerinde yürüdü.

M ahmut Şevket paşa çok ça­

lışm ıştı. A vusturya sefiriyle

sık sık birçok m ülâkatlarda bu­

lunmuş ve birçok vaadler de

alm ıştı. Sait Halim paşa da

aynı su retle çalıştı. Neticede

ittifa k aldı. Sait Halim paşa

bunları alenî su rette müzakere etmiyordu. Talât, paşa bile ça­ lışıyordu.

Reis:

— Allah rahm et eylesin, Ye-

niköy belediye riyasetinden

sadrazam lığa getirdiniz ve son­ ra ittifa k m üzakerelerini onun idare ettiğine inandırm ak isti­ yorsunuz değil mi?

f D e t a m ı ıv ar)

İttih a t ve Terakki Cemiyeti­ nin kâtibi umumîsi M ithat Şük­ rü beyin (M ithat Şükrü Bleda

merhum ) muhakemesi, fırk a­

nın bir tarihçesi mahiyetinde

idi. Reisin ilk suali şu idi: — İttih a t ve Terakki Cemi­ yetine ne vakit intisap ettiniz?

— Yenisine mi, eskisine mi? — İttih a t ve Terakkive? — 308 ve 309 da. Bendeniz m ektepte iken bir cemiyet ku­ rulm uştu. Sonra İttih a t ve

Te-kkiye inkılâp etti.

İkisi arasında bir fasıla Maksadı» 314 deki İt- .

(7)

lll[|lllllllll[||inilllılıınııııııııııııııınııiHiıııııııııııııııııııııınııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııi[iı.'ii[iııııııııııııııımımııımıımmıııııımıımmııımnmı

«Kara Kemal’e hudutsuz bir

y e t k i y i n a s ı l v e r d i n i z ? »

— 106

M ithat Şükrü cevap veriyor ı

— Arzettiğim gibidir. — Sait Halim papayı beledi­ ye reisliğinden nasıl sadrâzam yaptınız? Ne esas üzerine?

— Harbi umumide bir iape ▼e men’i ihtikâr meselesi çık­ tı. lageye İttihat ve Terakki heyeti merkeziye« veya mer­ kezi umumî ne suretle ve ne sıfatla elkoydu?

Mithat Şükrü bey!

— İaşe meselesi fen* gidi­ yordu. Ekmek vesaire mesele­ sini levazım reisi İsmail Hak­ kı paşa idare ediyordu. İdare­ sizliği şikâyeti mucip oldu. Şi­ kâyet, Kemal bey tarafından yapılıyordu. Bunun üzerine Ta­ lât paşa Kemal beye kendisinin idare etmesini teklif etti. O da hiçbir müdahale yapılmamak şartıyle kabul etti. Bunun için merkezi umumî müdahalede bu- ihı umuyordu.

Reis:

— Fırka lideri, kabine âzası, fırka kâtibi umumîsi bir Kara Kemale namütenahi salâhiyet veriyorlar. Bunu hangi hakla verdiniz? Bir hükümet, bir emanet, bir devlet mekanizma­ sı var.

— Dahiliye Nazın tebliğ ediyor, o da kabul ediyor. Na­ zır, seni memur ettim diyor.

Reis :

— Buna komitacılık, anarşi, keyfî hareket derler. Emanet vardı. Harp devam ediyordu. Merkezi umumî vardı. Kara Kemale ne hakla bu salâhiyeti verdiniz? Sen de kâtibi umumî sıfatiyle nasıl müsaade ettin?

— Dahiliye Nazın teklif et­ miş, o da kabul etmiş. Fakat müstakil olmak istemiş.

— Bunu usulü idareye mu­ vafık görür müsünüz?

— Hayır..

— Niçin kabul ettiniz? Zira keyfiniz böyle istedi. Şehrema- netini ıslâh edeydiniz. Şehre­ mini İsmet bey azledilmez bir mevkide miydi? Niçin işleri bir Kara Kemalin idaresine bıraktınız?

— Bu vaziyet doğru değildir denildi. Onun için İaşe

Nezare-— H asıl olan tem ettüfl na

yaptınız?

— Bir olduğunu bile bilmiyo­ rum.

— Kongrede mevzuubahs et­ mediniz mi?

— Kemal bey muhtelif şir­ ketler yaptı. Bunlar sermaye oldu.

— M iktarı ne idi?

— M iktarım bilmiyorum. Meş gul olmadım.

Reis:

— Biz, bu meselelerden do­ layı sizi muhakeme etmiyoruz. Millî idare buna tenezzül et­ mez.

M ithat Ş ükrü:

— Vallahi bilmiyorum. Mik­ ta rı hakikisini bilmiyorum.

— Kongrede bulunmadınız

mı?

— Bulunduk. O rada mevzun bahs oldu.

Bu paranın vakfedildi ğlni

biliyorum.

Vakıf muameleyi kimin üze­ rine yapıldı?

— V akıflar üzerine... Kemal beyin bazı arkadaşlarına vak­ fedildi. Hafızam ın fazla kuvve­ ti yok. H atırım da olanları söy­ lüyorum.

Reis:

— Bu vakıf muamelesi doğ­ ru m udur? Kemalin kafasından doğan ?eyi şer’î bir şekle soka­

rak başka işlerde kullanması

doğru mudur?

— Kongre öyle k a ra r verdi.

— Kemalin arkadaşlarına

vakfediliyor. V« bu suretle memleketin m enfaati çiğneni­

yor. İttihat ve Terakki kâtibi umumisi sıfatiyle size hitap ediyorum ki, hükümeti ve dini, her geyi keyfinize âlet ettiniz. Dünyada bu kadar maskaralık olur mu?

— Belki hatadır. Reis:

— Bilerek yaptınız. Bu, böy­ le devam etti. Binnetice harbin şekli karşısında T alât paşa ka­ binesi istifa etti.

— T alât P aşa m ütareke ve m uhasam ayı terketm e teklifin de bulundu. V aziyet devama mü sa it değildi. İtilâf kuvvetlerin­ den muhasam ay* son verilme­ sini istedi.

— T alât p aşa m ütareke ve m uhasam ayı terketm e teklifin­ de uıi bulundu?

— M ütareke teklifinin daha başka, diğer bir kabine' ta r a ­ fından yapılm asını daha muva­ fık görerek istifa etti. H erhal­ de bu kabine m uhasım lara da­ ha munis görünecek bir kabine olacaktı. Bunun için istifa etti.

— İstifa nerede oldu? — Meclisi vükelâda. — Komitede olmadı mı? — Hayır.. Evvelâ B ulgarlar zaaf gösterm işti. Bunu Alman

ve A vusturyalIlar takip et­

mişti.

— Nasıl k ara r verildi? Onu anlat.

— A rzettiğim gibi oldu. — Meclisi umumîde T alât paşa ne söyledi, esbabı mucibe hakkında?

( D e v a m » v a r)

ti yapıldı.

— Siz servet biriktirdiniz.

Sonra buna gekil verdiniz. H a­ kikat budur, eski tahkikat ev­ rakı elimizdedir. Sonra temet­ tü namiyle meydana atılan pa­

r a ne kadardı?

— Vallahi miktarını bilmiyo­ rum.

— K ara Kemale verilen ser­ m aye ne kadardı?

— Evvelce ciheti askeriyeye erzak, malzeme satm ıştı. On­ dan alındı. îlk serm ayeyi hü­ küm et vermig olacaktır. A yrı­ ca bir serm aye verildiğini bil­ miyorum.

— A rkadaşlanpız bunun tah

sisatı mestureden verildiğini

söylemiş..

— Bendeniz meggul olma­

(8)

izzet Paşa Kabinesi ne şe­

rait tahtında teşekkül etti ?

— 107 —

Mithat Şükrü cevap verdi: — Arzettiğim gibi vekayii hulâsa ettim, istifa lâzım oldu­ ğunu söyledi.

— Alman ve

AvusturyalIla­

rla

bu talebini kim haber ver­

di?

— Sefir vermiş olacak. — Talât paşa o sırada seya­ hate niçin gitmişti?

— Vaziyeti anlamak için. — Size sebebini söyledi mi? *— Hususi olarak evet. — İstifa ile beraber İttihat ve Terakkinin âkıbeti zikredil­ di mi?

— “Memleket yeni bir saf­ haya giriyor, kongre toplan­ sın’' dendi.

— Evvelâ bir «ekil tesbit edildi mi?

— Hayır, sonra kongre mü­ zakeresinde bir kısım âza Te­ ceddüt Fırkasına tahviline

ka­

rar verdi. Azîm bir ekseriyet­ le...

Reis:

— Size büyük bir tarihî mes’uliyet terettüp ediyor. Talât Paşa kabinesi istifa ede cek, size göre müttefikleriniz mütareke isteğinde bulun­ muş. Siz de bu İstekte bulun­ mağa karar vermişsiniz. Ne şartlar altında bir mütareke yapılacağını bilmiyor musu­ nuz, bunu aranızda görüşme­ diniz mi?

Mithat Şükrü: — Görüştük.

— Ne görüştünüz? İttihat ve Terakkinin lideri efendiler memlekette ne olacağını dü­ şünmediler mi?

— Kabine riyasetini İzzet Paşaya verecektik O, ağırbaş lı bir kumandandı. Cavid Be­ yi, Fethi Beyi

a la c a k t ık .

— Aklmızca siz de perde arkasında kalacaktınız değil ini?

— Bana öyle bir fikir gel­ medi.

— İzzet Paşa hangi fırka ve hangi kuvvete istinad ede çekti?

— Teceddüd Fırkasına ls- tinad edecekti. Meclisi de vardı, „âyanı da vardı.

Reis:

— Meşrutiyet Hükümeti İti barlvle neye istinad ederdi hangi ekseriyete?

— Bir ekseriyet fırkası mevcuttu.

— Mütareke ile ne gibi şartlarla sulh yapılabileceği­ ni tahmin ediyorsunuz?

‘.1

Vllson’un prensipleri ile mütareke teklif edilecekti.

— Vani Anadolu’da birkaç vilâyetimiz kalmakla değil mİ?

— Gelecek kabine bunları düşünecek, yapacaktı.

— Vilson prensipleriyle sulh yapılabileceğini söylü­ yorsunuz.

— Evet, buna istinad ede­ rek m uvafık‘bir sulh yapma­ ğa çalışılacaktı

— îzzet Paşa kabinesi ne şerait tahtında teşekkül etti merkezi umumî bunda nasıl ve ne derece müessir olmuş­ tur?

— Müessir olmadı, fakat Talât Paşa kendisine mıiza- haret vaadetti «Cavid ve Fethi Beyleri alırsanız iyi o- lur» diye arkadaşlarını da gösterdi.

— İstifa buhranı niçin de­ vam etti?

— Kabine teşkili için ar­ kadaşlarıyla müşaverede bu­ lunması lâzım geliyordu.

— K a b i n e

teşkil edildikten

sonra sulh İçin nasıl çalışıl­ dı?

—■ Talât Paşa firar etmişti. Cemiyet dağılmıştı. Sade me bus olarak kalmıştım. Fazla malûmatım yoktur.

— Teeeddiid Fırkası nasıl teşekkül etti?

(9)

Kemal bey : "Ben saklanabilirim, fa­

kat siz memlekette kalmayın,, demişti

* _ 1 0 8 —

Mithat Şükrü cevap verdi: — İttihad ve 't erakki son bir kongre akdetmişti. Müza­ kerenin sonunda: «İttihad ve Terakki’nin devamı doğru değildir. Madem ki muhare­ beyi kaybettik fırkanın Te- ceddüd Fırkası olması daha muvafıktır» denildi. Ekseri­ yet-! ârâ ile Teceddüd Fırka­ sı kabul ediidi.

— Fırka haricinde kalan­ lar hakkında bir kayıt var mıydı?

— İttihat ve Terakkiye da­ hil olanlar Teceddüd Fırka­ sında kalacak kâtibi mes’ul- ler eski kulüplerinde buluna­ caklardı. Merkez-i umumî ve kabine âzaları. kâtibi mes'ul- leri idiler. Vazifelerini hüsnü istimal etmemişlerdir.

— Kongre usul ve nizama muvafık mı idi?

— Bendenizce muvafıktı. Bazı arkadaşlara göre değil­ di. İstanbul meb’usu Kara Kemal Bey: «Kongre hai-i nizamide ve nizamnameye muvafık olarak teşekkül e t­ m em iştir. Kararlan mamulün

bih olamaz.» dedi.

— Kongrede bulundu mu? — Evet...

— Noktai nazannı miidafa a etti mi?

— Hayır, yalnız aleyhte rey verdi.

— Kemal Beyin bu tarz ifadesini nasıl telâkki etti­ niz?

— Kendi içtihadı telâkki­ sinde bulundum.

— Arkadaşlan kimlerdi? — Şükrü, Muhiddin Paşa vesaire...

— Demek Kemal Beyin ha reketi bu tarihten başlar. Arkadaşlarını söyler misiniz?

— İsim vermiyordu. Yalnız «arkadaşlarım» diyordu. Doğ rosunu isterseniz Kemal Be­ yin arkadaşlarını tanır, İsim lerini bilmem.

— Kongreyi kim açtı? — Talât Paşa.

— Kim idare etti? — Canbulat Bey. — Kaç gün devam etti? — İki üç gün kadar. — Kabine âzasının akıbet­ leri mevzubahis oldu mu?

— Faal vazife almamaları kabul edildi.

— Kongrede bunların Mem­ lekette kalıp kalmadıkları mev- zuubahs oldu mu?

— Olmadı. Yalnız hususî ola­ rak görüşüldü: ‘‘Sizi Ermeni- Ier, Rumlar tahkir ederler, git­ seniz daha muvafık olurdu di­ ye görüştük. Kongre daha bit­ memiştir. Arkadaşlar gittikten

sonra kongre hitam buldu. — Mondros m ütarekesi imza edilmiş miydi?

— H atırlam ıyorum .

— M ütareke henüz m üzake­

re edilirken bırakıp gitm eleri

gösteriyor ki, m ütarekenin akdi sıralarında olm uştur. K ongre­ nin Teceddüt Fırkasına inkılâbı nı nasıl telâkki ettiler.

— T a lâ t paşa muvafık gör­ dü.

— M emleketten gitm elerini nasıl söylediler?

— A rzettiğim gibi, “ta h k ir

edilirsiniz, saklanam azsınız”

dediler. Kemal bey: "Ben sak­

lanabilirim , fak at siz memle­

k ette kalm ayınız” dem işti. Reis:

— Halbuki sizinle müzake­ rede bulunan küçük Talât bey, başka noktai nazar ileri sürdü.

Kemal bey onlara demiş ki:

“Sizin memlekete lüzumunuz vardır. Şimdilik gidiniz, fak a t bir gün memlekete avdet eder, gene idareye geçersiniz. Bura­ da fena muamele görmeyiniz.”

M ithat Şükrü bey:

— Belki de doğrudur. Bir

m emleketi terketm ek ağırdır.

O zaman hareketlerini m eşru

gösterecek bir söz diye söylen­

mişti. Y ani kendi kendilerini

teselli edecek b ir sözdür. Reis:

— Peki, bunların, memleke- ketin h ay atı mevzunbahs oldu­ ğu sırad a mem leketi terketm e- lerini nasıl buldunuz?

— V allahi bendeniz ağır bul­ dum. F a k a t bir şey söyleme­

dim. Z ira, başlarına b ir şey

gelir: “ Sen sebep oldun” der­ lerdi.

— Giderlerken kendilerinde

m üthiş bir korku var mıydı? — İzhar etm iyorlardı. — Sizin de gitm eniz merkezi umumîde bahsedildi mi?

— Evet, bendenizin de ismini yazdılar?

— D aha kim ler vardı?

— Rusuhi bey, Nâzım bey

vardı. Sonra ben gitmedim, s a r ­ fın azar ettim . O zaman söyle- seydim, T alât paşa em rederdi.

— B unlara p a ra verildi m i? — Evet, ikişer bin lira ve­ rildi. T alât paşaya değil.

Dr. Rusuhi. Bahaeddin Şa--

kir. Nâzım beyler.

— Merkezi umumî m etrûkâ- | tın ı ne yaptınız?

Teceddüt F ırkasına verdik. — Ne verdiniz?

— Yüz yirm i bin liralık d a­ hilî istikraz tahvili vardı. Y ir­ mi beş bin fra n k nakit vardı. Eski m ücevherat vardı.

— K imler bunları teslim e t t i !

— Merkezi umumî âzası

m üşterek verdik. — Makbuz aldınız nfı? — Birçok kişi vardı. Lüzum yoktu. E sasen Erm eni âza da vardı.. H erkesin içinde devre­ dildi. Bir encümen teşekkül e t­ mişti.

— Bunu,n m akbuzları falan nerededir?

— Almadık. Bütün evrakı

Bahaeddin Ş akir bey merhum bir bavula koyup evine g ö tü r­ dü. — E vrakı hesabiye? — Onları da. ( D e v a m ı v a r l

Büyük Yazarların

¡Kavgadan sonra

|j

Tefrika No: 10

§j Hapishane hücresinde ü Homer konuşmaya devam EE ettikçe, onun eski dostum Ü Homer Dilworth olduğuna =j inanmakta biraz daha güç Ş lük çekiyordum.

Yüzüme baktı neşeli bir Ü şekilde gülümseyerek bana = şöyle dedi:

= — Ne dersin Jim. beni böy = le bir hapishane hücresinde

Onun bu her şeye boş ve ren hali çok hoştu.

Kendisini anlıyabileceğinc kaani olduğu tek insan ol­ duğum için çağırmış beni. Din adamlarını çağırmakta hiç fayda görmemiş çünkü onlar nutuk çekmekten ve kendisi için dua etmekten başka bir şey yapmazlarmış. Etta’yı da görmek istemi­ yormuş, hattâ buraya gelse

(10)

ittihat Terakki noktasından

hiç bir içtimaa katılmadım

— 109 —

Reis, M ithatŞ ükrü’ye sordu: — Ailesinden aram adınız m ı? — Sorduk, dam adına yermiş dediler. O da Ingilizlerden kork­ muş, evrakı yoketmiş.

— Saklam ış mı?

— Bilmem saklam ış mı, yok m u etmiş..

— Bu m alûm atı kimden aldı­ nız?

— Dâva vekili Ramız beyden. Bahaeddln Şakir beyin dam adı­ dır.

Bu sırada müddeiumumi söz a la ra k şunları söyledi:

— M ithat Şükrü beyin ya ha­ fızası zayıftır, ya hakikati »izli­ yor. Çok müphem cevaplar ve­ riyor. Kabinenin istifasını F ra n ­ sız ve İngilizlerle sulh yapm ak istediklerine affediyor, halbuki diğer arkadaşlarının kabineden istifaları üzerine doğmuştur bu hal. Yegânesi sebebi budur. Mü­ tareke, Alman ve AvusturyalI­ la rla beraber onların da m üta­ rekeye m ütemayil bulunm aların

dan ileri geldiğini söylüyor.

Halbuki A vusturya sefirinin m u­ kavem ette devam edilmesi için son dakikaya k ad a r müessir ol­

duğunu M ithat Ş ükrü Beyin

diğer arkadaşları ifade ediyor­ lar.

Reis:

— H arbi umumiye girm ek İçin anlaşm a zemininin nasıl hazırlan dığı sorulduğu zaman ilk ifadeniz de Süleyman Askeri ve Dr. N â­ zım beylerle beraber Enver ye Cemal p aşalarla bu anlaşm anın kabulünü hazırlam ağa memur edildiğinizi söylemiştiniz. Su hal de T alât paşa ile Enver paşa..

— Evet, biz de Cemal paşayı bu hususa ikna etmeğe, istifa verdirmeğe çalışıyorduk.

— Ne gibi ş a rtla n ihtiva edi­ yordu.

— Tedafüi bir anlaşm a İdî. — Sonra siz kaldınız. Bilâha­

r e M altaya gönderildiniz ve

Maltadan. döndükten sonraki fa­ aliyetinizi anlatınız.

M ithat Ş ükrü bey:

— M altadan sonra Berlin« ve A nkaraya geldim. Istanbula git­ tim ve bir m üddet orada kal­ dıktan sonra İzmir® gittim. Is- tanbulda bulunduğum müddetçe

ark ad aşlarla tem asta buluna­

cak ve te k ra r siyasetle iştigale mecbur alacaktım. Bunun için İzmire gittim :

— Istanbula mîllî idare girdi­ ği zaman oramda mı idiniz?

— Hayır, biraz sonra gittim.

— A rkadaşlarınıza siyasetle

iştigal etmeyeceğinizi söylediniz mi?

— Evet. — Kemal beye?

— Evet, birkaç kere çağırdı. Gitmedim: Ve bundan sonra ti­

caretle iştigal edeceğim” de­

dim. “Vaktim yok” dedim. Dave­ tine icabet etmedim.

— Cavit beyle görüştünüz mü? — M altadan geldikten sonra bir defa görüştüm.

— Rahmi beyle? — izm irde görüşürdük. — 338 de Istanbulda Cavit be­ yin evinde bir içtim â olmuş, İ t ­

tih a t ve Terakkinin vaziyeti

mevzuubahs olunmuş, milli ida­ reye karşı vaziyetleri görüşül­ müş, bu hususta bildiğinizi söy­ leyiniz.

— Bilmiyorum. Yalnız Kemal beyin in tih ab a tta faaliyette bu- lunm ıyacağını işittim.

— Kimden i ş i t t i n i z ?

— Herkesten.

— İn tih a b atta buraya geldi­ niz mi?

— Hayır..

— Ali İhsan beyin ifadesinden sizin de bir iki içtim ada bulun­ duğunuz anlaşılıyor.

— Hangi içtim ada?

— K ara Kemal ve Cavit beyin nezdinde zannederim. Cavit be­ yin ifadesinde var.

— H angi ta rih te? — 339 da canım.

— Bendeniz üç dört sene evvel Kemal beyin yüzünü görmemi- şimdir. D aha evvel Kemal beyi ziyarete giderdim. Arkadaş sıfa- tiyle konuşmuş olabiliriz. F a k a t içtlm adan haberim yoktur.

— B unlar değil, İttih a t ve Te­ rakkinin siyaset ve faaliyetinden bahsedilen içtimalar..

— İ ttih a t ve T erakki nokta­

sından hlhçbir içtim aa İştirak

etmedim.

— Bu ifadeye nazaran başta K ara Kemal, İsm ail Canbulat vesalreden mürekkep bir içtima-.

— Hayır, katiyen böyle bir içtim ada bulunmadım.

— Siz3 siyasetle iştigali etm e­

meye sevkeden sebep nedir?

— Gençliğimdenberi siyasetle meşgul öidum, bıktım, usandım. Istanbulu terkederek İzmir« çe­ kilm ek de bundan ileri gelmek­ tedir.

— İzm irde bulunduğunuza gö­ re Rahm i ve Dr. Nâzımın fa a ­ liyetleri nasıldır?

— Siyasî bir icraatlarını

bilmiyorum. Teşkilât yapm ak

istediklerini bilmiyorum.

— Terakkiperver F ırkaya

girmeniz için bir teklif yapıldı mı?

— Evet, Şükrü bey tarafından vaki oldu. F a k a t kabul etmedim.

— Rahmi beyin mesaisi? — F aaliyette bulunmuyordu. F a k a t mebusluk namzetliği var­ dır. Terakkiperver namına.

' — Elimizde Şükrü beye h ita­

ben yazılmış bir mektubunda,

Dr. Nazımın Terakkiperver F ır­ kadan çıkarak İ ttih a t ve T erak­

ki şekliyle meydana çıkılması

hakkında bir iş’arı vardır. Ne

dersiniz?

— H ayret ederim.

— Halil beye de derhal m üca­

deleye geçilmesi hakkında bir

m ektubu var. Ne dersiniz? — H ayret ederim.

— H ayret kâfi değildir. Mit­

h a t Şükrü bey, siz İttih a t ve

Terakkj kâtibi umumisi sıfatiy- le bundan hariç kalamazdınız?

— Temin ederim ki m alûm a­ tım yoktur.

— S arı Efe Edip, Ş ükrü ve Ziya Hurşidin faaliyetlerine ne dersiniz?

— Nâzım ve Rahmi beylerin bunlardan m a lû m a tta r oldukla­ rın a İhtim al veremem. ( D e v a m ? v a r ) ¿IIIIIIIIIIIIIIIimmillllllllllllllllllllllllllimillllllllllllllilllilllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllHIII!

Büyük Yazarların

Kavgadan sonra

Tefrika No. 11

Pulun üzerindeki damga­ dan, mektubun “Apple-

t o n ’dan geldiği anlaşılı­ yordu. Homer:

— Kimden bu mektup? diye sordu.

— La Vallete’de ham al­ lık yapan delikanlıdan.

Bu delikanlı, vaktiyle Ho mer’in kum tepesi üzerinde Frieda He birlikte yatarken gördüğü erkeğin ta kendi- siydl. Homer biraz sonra, mektupta ne yazılı olduğu­ nu sordu, fakat Frieda mek tubu yaktığını söyledi ve 1- lâve etti:

le hiç konuşmamış olduğu halde, ona karşı sempati du yuyordu. Ancak içinde şöyle bir his vardı kİ, eğer deli­ kanlı istese, Frieda hemen ona gidecektir; asıl sevdiği insan odur. İşte Homer’in zihnini kemiren kurt buydu ve durmadan bunu düşünü­ yordu.

Bir gün yük getirecek o- lan mavna geciktiği için, Ho mer lüzumsuz yere bekle- miyeyim diye eve döndü. Ar ka kapıyı açıp girdi, fakat içerde kimsecikler yoktu. “Frieda! Frieda!” diye ba­ ğırdı, hiç kimse cevap

Referanslar

Benzer Belgeler

Atatürk Kültür Merkezi (AKM), Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarihi Kurumu için talep edilen 216 milyar liralık ödeneğin

NAFLD patients are at an increased risk of developing cardiovascular disease (CVD) since this condition is associated with a number of CVD risk factors including insulin resistance,

Background/aim: The aim of this study was to evaluate and determine the relationships (if any) among pain, depression levels, fatigue, sleep quality, and quality of life in

Milletimin münevverlerine, mensup oldukları Türk kütlesinin, zaten asırlar- danberi var olan şahsiyetini bugünün ilim, teknik ve felsefe sahasında

Filhakika XIX. asnn son çeyreği, Fransa’da bir çok cereyanlar gi­ bi pozitivist hareketin de canlı bulunduğunu, bilhassa 1870 den sonra Comte’ un Fransız

Dolmabahçe Sarayı Hareket Köşkleri’nin onarılarak hizmete sokulması nedeniyle açılan "Resimlerde Osmanlı Yaşamı” adlı sergide, Stratford Canning’in

Memleket sanayii nefîse tari­ hinde, Güzel Sanatlar Akademi­ mizin çok mühim bir rolü var­ dır. Ona daha nice nice seneler

1980'lere kadar üç beş olan galeri sayısı, 'resim. piyasası'nm oluşmasıyla