• Sonuç bulunamadı

Yavaşlama Zamanı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yavaşlama Zamanı"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Jupit

er Images

Yaşantımız her geçen gün daha da hızlanıyor.

Hayatın hızlanmasıyla birlikte kendimize ayırdığımız zaman

günlük programımız içinde giderek daha az yer kaplıyor.

“İleri al” tuşuna basılmış gibi yaşamaktan başka yol

olmadığını düşünüyoruz. Bu noktada çoğumuz bu telaştan

uzaklaşıp bir nefes almak istiyoruz.

Sizce de biraz yavaşlamak iyi olmaz mıydı?

Yavaşlama

Zamanı

Gizem Karlılar

(2)

Ç

oğumuz yaşantımızın gereğin-den fazla hareketli ve duygusal anlamda iyi gitmediğini söylü-yor ve iş hayatımızla özel hayatımız ara-sındaki dengeyi yeniden kurabilmenin yollarını arıyoruz. Daha çok özen gös-terdiğimiz bir hayata doğru yol almaya çalışıyoruz. Ancak, böyle bir hayata sa-hip olmak geçmişe göre günümüzde da-ha zor. Hızlı da-hayat çevremizi çoktan ku-şatmış; hızlı yenen hazır yemek, hızlı otomobiller, hızlı sohbetler, hızlı tatiller ve hatta hızlı aile hayatı. Mükemmel bir hayata sahip olabiliriz, fakat o hayatın güzelliklerinin tadını çıkaracak zama-nımız yok. Arkadaşlarımıza, ailelerimi-ze ve yediğimiz yemeklere fazla zaman ayırmadan yaşıyoruz. Hayatımız akıp gi-diyor ve biz bu akıntıya dâhil olabilecek bir fırsat arayıp duruyoruz. Oysa bu fır-sat o kadar yakınımızda ki... Biraz yavaş-larsak hayatımızı gerçek anlamda yaşa-maya başlayabiliriz.

Çözüm “yaşanılan an”a değer ver-mekte. Gelecek hakkında hepimizin kaygıları var elbette, ancak önemli olan şimdiki zamanı kaçırmadan gelecekteki hedeflerimizi gerçekleştirmek için çalış-malar yapmak.

Hızlı Hayatın Etkileri

Eğer vücudumuzun bize gönderdiği “yavaşla” sinyallerini -ufak ama tekrar-layan sağlık problemleri- umursamadan yaşamaya devam edersek kendimizi hız-lı ve stresli hayatımızın sonuçlarıyla kar-şı karkar-şıya bulabiliriz. Stresli bir hayatın biyolojik bedeli kalp-damar hastalıkları ve diğer sistemik hastalıklara yakalanma riskinin artması ve hatta yeni araştırma-lara göre yaşlanmanın hızlanması oaraştırma-larak gösteriliyor. Yönetilmeyen stresin psiko-lojik bedelleri ise kaygı, depresyon, yeme bozuklukları ve diğer ruhsal hastalıklar.

Minnesota Bölgesel Uyku Bozukluk-ları Merkezi müdürü, nöroloji profesörü Mark Mahowald’a göre 100 yıl önce ya-şayan insanlardan üçte bir oranında da-ha az uyuyoruz, oysa onlardan dada-ha az uykuya ihtiyacımız olduğunu gösteren en ufak bir kanıt yok. Bu durum

bede-nimizi yıpratıyor. Mahowald, “Toplu-mun farkına varması gereken esas nok-ta, ne boyutta olursa olsun uyku eksikli-ğinin performansı azalttığı” diyor ve ek-liyor, “Uyku eksikliğinin başlıca belirti-leri dikkat eksikliği ve asabiyettir. İkinci belirtinin ölçülmesi daha zor, ama o da-ha kötü sonuçlar doğurur. Örneğin, bazı durumlarda insana normalde söyleme-yeceği sözler söyletir.”

Hayatlarımız hızlandıkça dinlenme arzusu da artar. Aslında organlarımızın hayatlarımızı yavaşlatmamız için bize yaptığı çağrıdır dinlenme arzusu. Dün-yanın birçok yerinde insanlar işleyen bir saate karşı yarıştıklarını varsayarak gün-lük programlarını etkinliklerle ne kadar çok doldururlarsa, kendilerine ne kadar az zaman ayırırlarsa onlar için o kadar iyi olacağına inanıyorlar. Bu olgu “za-man hastalığı” diye tanımlanıyor ve filo-zoflara göre hayatlarımızın bu hızlı akışı “yoksulluğun yeni bir türü”.

Vücudumuzun strese karşı tepki-si, stresin kaynağı ne olursa olsun ben-zerdir. Eğer karşıdan karşıya geçerken bir kamyonun üzerinize doğru geldiği-ni görürsegeldiği-niz nabzınız hızlanır, kan ba-sıncınız artar ve bunların sonucu ola-rak strese sebep olan hormonlar -epinef-rin ve adrenalin gibi- salgılanmaya baş-lar. Vücudun bu tepkisi kana karışan şe-ker miktarını etkiler ve kanınızdaki in-sülin oranı da bundan payına düşeni alır. Üzerinize doğru gelen bir kamyonla kar-şı karkar-şıya olduğunuzda kandaki bu deği-şiklikler olumlu tepkilerdir; hızlı düşün-menizi ve çabuk karar verdüşün-menizi sağlar. Tehlike geçtiğinde bu tepkiler de devre dışı kalır ve vücudunuzdaki her şey nor-male döner. Ancak iş hayatındaki gibi, etkisi hiçbir zaman azalmayan, hatta ar-tan bir stresle karşı karşıya olduğunuz-da, vücudunuzun verdiği tepkiler sürek-li artan seviyelerde olur. Stres üst seviye-si yükselir. Bu koşullarda strese girme-niz giderek daha kolay olur, buna karşı-lık vücudunuzun normale dönmesi zor-laşır. Stres hormonlarının salgılanması-nın duracağı referans noktası ne kadar yükselirse uzun dönemli kortizol hor-monu seviyesi o kadar artar ve bu yük-selen kortizol hormonu seviyesi de her türlü kronik hastalığa yol açabilir.

Hızlı hayatın etkileri sadece vücudu-muzda hissedilmiyor, aile yaşantımızda da birçok değişikliğe sebep oluyor. Ai-leler akşam yemeklerini eskisinden da-ha az hep birlikte yiyor ve birbirleriyle

Jupit

er Images

Jupit

er Images

Bilim ve Teknik Ekim 2009

>>>

(3)

daha az sohbet ediyorlar. Bir sorun da çocukların programlarının yetişkinlerin programlarıyla yarışır nitelikte olması. Aileler çocuklarının hiçbir şeyden ge-ri kalmamalarını istiyor; ama bu da be-raberinde yoğun günlük programlar ge-tiriyor. Uzmanlara göre çocukların bü-yüklerin denetimi olmadan, arkadaşla-rıyla oyun oynayarak geçirecekleri za-mana ve hayal güçlerini kullanmaya ih-tiyaçları var. Çocukların yoğun prog-ramları için uzmanlar velileri suçlamı-yor. İyi bir veli olmanın yerleşmiş ön-yargılarının baskısı altındaki yetişkin-ler, çocuklarının diğer çocuklardan ge-ride kalmaması için yoğun programla-rının olması gerektiğini düşünüyorlar.

İnsanları hızlı yaşamaya sürükleyen diğer bir neden de iş hayatında çalış-ma saatlerinin fazla olçalış-ması. Ülke ekono-milerinin ilerleme kaydetmesi için da-ha fazla üretim ve dada-ha fazla satış olma-sı gerekiyor. Peki, daha çok üretim hepi-miz için daha mı iyi? Ekonomilerin ge-lişme kaydetmesi için daha çok üreti-mi daha verimli olarak yapmaya odak-lanmış iş alanları farkında olmadan da olsa çevreyi kötü yönde etkiliyor. İşye-rinde çalışma saatleri arttıkça tüketilen enerji miktarları da artıyor ve karbon salımının artışıyla birlikte doğaya da-ha çok zarar veriyoruz. Şu an dünyada harcanan enerjinin % 15-% 20 oranında

artması karbon emilimini arttıracağın-dan, ortalama hava sıcaklıklarının 1 ila 2 °C yükselmesine, yani küresel ısınma-ya katkıda bulunabilir.

İş hayatında artan iş yükü zorlukla-rı da beraberinde getiriyor. İşlerin daha da hızlı yapılmasını sağlamak için belir-lenen teslim tarihleri çalışanların stre-sini arttırıyor ve sağlık problemleri-ne yol açıyor. Stockholm’deki Karolins-ka Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırma-da teslim tarihlerinin çalışanlar üzerinde yarattığı baskının, teslim tarihini izleyen gün boyunca çalışanların kalp krizi ge-çirme riskini altı kat arttırdığı bulunmuş.

Teknolojinin çalışma hayatına getir-diği kolaylıklar elbette tartışılmaz. Ve-rimliliğin artmasında teknolojik geliş-melerin payı büyük. Ancak çalışmamız gerekli ya da gereksiz, sürekli

gönderi-len e-postalarla kesintiye uğruyor ve ya-pılan araştırmalara göre bu da çalışanla-rın IQ’sunu 10 puan birden düşürüyor. Bazı şirketler cuma günlerini e-postasız gün ilan etmiş ve bunun sonucunda en verimli geçen günün o olduğu görülmüş.

Yavaşlama Hareketi

Eski kültürlerde zaman geçen her gü-nün sonunda başa dönerdi. Dolayısıy-la eski medeniyet insanDolayısıy-ları yeni doğan günü nasıl değerlendireceklerine o nün başında karar verirlerdi. Ancak gü-nümüzde zaman kavramı her günün başında bir önceki gün olduğumuz ye-re dönmüyor, aksine her gün bir adım daha ileri gidiyor. Geçen zamanın tela-fisi maalesef mümkün olmuyor. Bu ko-şullarda insanlar zamanı geri dönüşü ol-mayan sınırlı bir kaynak olarak algılıyor ve kaybedilen zaman kaybedilen paray-la eşdeğer tutuluyor. İnsanparay-lar bilinçsizce de olsa daha çok şeyi daha kısa zaman-da yapmaya çalışıyorlar ve yapılan işin kalitesi de ona ayrılan süreyle ters oran-tılı olduğu için kalitesiz iş yapma olası-lığı artıyor.

“Yavaşlama Hareketi” bu verimsiz-liğe ve zamanı bilinçsizce kullanma-ya bir tepki olarak doğmuş. Bu akı-mın savunucularından Norveç Oslo Üniversitesi’nde profesör olan Guttorm Fløistad Yavaşlama Hareketi’nin arka-sında yatan düşünceyi şu şekilde özetli-yor, “Kesin olan tek şey her şeyin değişi-yor olması. Değişim hızı giderek artıdeğişi-yor; buna ayak uydurmak istiyorsanız hız-lanmak sizin için doğru bir seçim ola-caktır...” Buna karşılık ihtiyaçlarımızın değişmediğini hatırlatmakta fayda var. Fark edilmek, takdir edilmek, yakınlık hissetmek ve önemsenmek insanın ken-dini bir yere, kişiye veya nesneye ait his-setmesini sağlayan olgulardır. Bu ihti-yaçlar, ancak insan ilişkilerinde yavaş-lama sağlanırsa giderilebilir. Değişimin üstesinden gelebilmek için yavaş olma-yı, derinlemesine düşünmeyi ve birlik-te olmayı geri kazanmamız gerekli. An-cak bu şekilde gerçekten kendimizi ye-nileyebiliriz. Yavaşlama Zamanı Jupit er Images SX C 52

(4)

Yavaş Yemek

“Yavaş Yemek” akımı ilk kez İtalya’da, çabuk hazırlanıp hızlı yenen hazır yeme-ğin (fast food) topluma ve çevreye olum-suz etkilerine karşı, 1986 yılında ortaya çıkmıştır. Bu akım, yemek yemenin sa-dece karın doyurmaktan ibaret olmadı-ğını, ayrıca yemekten zevk almak, yeme-ğin nerden geldiyeme-ğini, soframıza gelene kadar hangi aşamalardan geçtiğini –do-layısıyla üzerinde harcanan emeği– an-lamak olduğunu savunuyor. Ayrıca bilim insanlarının yaptığı araştırmalarda hazır yemeklerin obezite ve şeker hastalığı ris-kini arttırdığının saptanması, sağlıklı ye-meklerin önemini gözler önüne seriyor.

Biyobölgesellik

Biyobölgesellik farklı bakış açıların-dan farklı anlamlara gelebilir, ancak yavaş yemek açısıdan biyobölgesellik sürdürü-lebilir tarıma ayrılmış arazilerin yaygın-laştırılması olarak tanımlanıyor. Dünya üzerindeki her yerin kendine özgü fizik-sel, ekolojik, tarihi ve kültürel özellikleri var. Yemekler de farklı bölgelerin özellik-lerini yansıtan kültürün bir parçası olarak görülüyor ve hazır yemek kültürüne kar-şı yemeklerde biyobölgeselliği savunarak bölgesel özelliklerin ortadan kaybolması engellenmeye çalışılıyor. Genel anlamda biyobölgesellik, köklerimizi bilerek, yaşa-dığımız yerin ekolojik, ekonomik ve kül-türel özelliklerinin farkına vararak ve ver-diğimiz her türlü kararda bu özellikleri göz önünde bulundurarak yaşamak ola-rak ifade ediliyor.

Yavaş Kentler (Cittaslow)

Akşam yorgun argın işten eve geldi-ğinizde dalından koparılmış domates-lerle salata yapmak, günün üç saatini trafikte geçirmeden yaşamak nasıl olur-du? Bunun gibi küçük ama önemli de-tayları yaşamımıza yeniden katmak için “Yavaş Kentler” adı verilen bir akım or-taya çıktı. Yavaş Kentler insanları da-ha yavaş yaşamaya yönlendiren bir ya-şam tarzını benimser. Gelenekler ve ge-leneksel yöntemler yavaş kentlerde de-ğerlidir. Dünyanın diğer kentlerinde

gö-rülen hızlı ve aynılaştırılmış yaşam, Ya-vaş Kentler akımı tarafından desteklen-mez; yavaş kentlerde trafik, gürültü ve kalabalık daha azdır. Yavaş kent ilkele-ri çalışma hayatının stresini azaltmak, doğayı kirletmeden yaşamak, enerji ta-sarrufu planlamasına önem vermek, yö-resel sebze ve meyvelerin korunmasıy-la birlikte üreticileri desteklemek, ta-rihi eserlerin yıpranmadan hayatımı-zın içinde kalmasını sağlamaktır. Çev-remizde her gün gördüğümüz güzellik-lerin farkına varmamızı sağlamakla bir-likte hayatımızdan zevk almanın müm-kün olduğunu göstermeyi hedefleyen bu akım, bölgesel ekonomilerin güçlenmesi için ve insanların hem ruhsal hem de fi-ziksel sağlıklarının hormonsuz yiyecek, temiz çevre ve temiz hava ile korunma-sı için çalışır.

Yavaş kent olabilmek için bir şehrin çeşitli kıstasları sağlaması gerekli. Yavaş kent olmak isteyen il ya da ilçelerin nüfu-su 50.000’den fazla olmamalı. Toplam sa-yısı 55 olan kriterler altı bölümde toplan-mış: Çevre politikası, altyapı, kentsel do-ku kalitesi, yöresel ürünlerin ve üretimin desteklenmesi, konukseverlik ve yerel halkın Yavaş Kent kavramını tanıması.

Dünya’daki yavaş kentlere İtalya’dan Genea, İngiltere’den Ludlow, Almanya’dan Hernsbruck ve Schwarzenbruck örnek olarak verilebilir. Türkiye’den ise Seferi-hisar Türkiye’nin ilk yavaş kent adayı.

Yavaşlama hareketi değişik kavramları da beraberinde getirmiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, insanların tembelleşmesinin kesinlikle desteklenme-diğidir. Yavaşlama sözcüğünün seçilme-sindeki kasıt hızlı hayatları eleştirmektir. Yavaşlama Hareketi kendinize veya yap-mak istediğiniz fakat vakit bulamadığınız için yapamadığınız etkinliklere, örneğin uzun zamandır görüşmediğiniz arkadaş-larınızla buluşmaya, akrabalarınızı ziyaret etmeye zaman ayırmayı savunur.

Kaynaklar

Sayar, K., Yavaşla! Bu Dünyadan Bir Defa Geçeceksin, Timaş Yayınları, 2007. http://www1.umn.edu/umnnews/Feature_Stories/ Slow_down_your_life.html http://www.nih.gov/news/WordonHealth/ oct2000/story01.html http://news.bbc.co.uk/2/hi/technology/4682123.stm http://www.newscientist.com/article/dn6786-stressful-deadlines-boost-heart-attack-risk.html www.theworldinstituteofslowness.com www.slowmovement.com

<<< Bilim ve Teknik Ekim 2009

Jupit

er Images

SX

C

Referanslar

Benzer Belgeler

Başlıca nedeni yüksek süt verimli ineklerin gebelik döneminde aşırı beslenmesi ve doğumdan sonra enerji eksikliği sonucu hızlı kilo kaybı ve

 Ahlak değerleri, Ahlak değerleri, insanın kendine ait zaman insanın kendine ait zaman dilimlerinde kendi seçimlerine göre. dilimlerinde kendi

• Zorunlu olarak yapılan işler için ayrılan zaman; çalışarak ekonomik kazanç elde etmek için ayrılan zaman. • Serbest zaman (Boş Zaman

M=Mer olmak üzere yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi mer molekülleri polimerleşme tepkimesi sonunda birbirine kimyasal bağla bağlanarak büyük polimer molekülü

Aksaray Ticaret ve Sanayi Odası tarafından Yenilenebilir Güneş Enerjisi Raporu geçtiğimiz haftalar içerisinde AK Parti Aksaray Milletvekili Cengiz Aydoğdu, İl Başkanı

Çiğ İnek Sütü Numunelerinde Süt İçerik Analizi İşbirliği protokolü hakkında açıklama yapan Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği Genel Başkan Vekili ve Milas

Muğla Milletvekilleri Özyer ve Kökten; projenin onayı için Orman ve Su İş- ler Bakanı Veysel Eroğlu ile Bakanlık yetkililerine ve proje için büyük çaba gösteren

Parlaklığı fazla olmayacak gezegene aynı bölgede, özellikle ayın ilk yarısında, Venüs ve kısa süre de olsa Jüpiter eşlik edecek.. Ayın 11’indeki Satürn-Venüs