• Sonuç bulunamadı

METAL işçileri BÜLTENi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "METAL işçileri BÜLTENi"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Metal işçisi arkadaşlar!

MiB

Sermayenin kâr hırsının, açıktan hayatlarımızı tehdit etmeye başladığı bir dönemdeyiz.

AKP-MHP iktidarı açıkladıkları paketlerle sermayenin imdadına yetişiyor. Açlık sınırı çoktan asgari ücreti geçti. Fabrikalar pandeminin merkezi haline geldi. Durum bu kadar açıkken daha ne kadar susacağız.

Daha kaçımızın ölmesi gerekiyor.

Yaşamak için mücadele etmekten başka çaremiz olmadığını görelim.

Harekete geçelim.

Metal İşçileri Birliği olarak, tüm metal işçilerini sınıf kavgasını

büyütmeye, MİB’li olmaya, güçlü olmaya çağırıyoruz.

METAL iŞÇiLERi BÜLTENi

İşçi Bülteni Özel Sayı No:1591 *

KASIM 2020

sayfa 2

Paket paket kölelik...

Bizler için öngördükleri tablo bu. Anlık tepkilerle değil, bugünden başlayarak uzun soluklu bir sınıf mücadelesine hazırlanarak bu saldırıları püskürtebiliriz.

sy 2 sy 2sy 4 sy 6

Geçinemiyoruz!

Bırakalım günden güneyi, saatten saate yoksullaştığımız mevcut tabloda zam dönemleri beklenmemeli, derhal ücretlerimize ek zam yapılmalıdır. Hiçbir şekilde erimeyi gidermeyen sahte enflasyon zamları ile bizleri kandırmalarına izin vermeyelim...

Çözüm birlik ve mücadele! Depremin gösterdiği gerçek!

Biz işçiler dağınık olduğumuz için böyle keyfi davranıyorlar. Birlik olup haklarımız için mücadele edersek ancak bu saldırıları geri çektirebiliriz. Susarak, işimizi kaybetme korkusuyla hareket edersek daha bir çok kazanılmış hakkımızı kaybetmeye devam edeceğiz.

Yaşamlarımız tehdit altında. Gizlenmeye çalışılan rakamlarla, yetersiz tedbirlerle, sermayenin kâr hırsı uğruna yaşamlarımız tehlikeye atılıyor. Krizin, pandeminin bütün faturası bizlere, işçi-emekçilere kesiliyor. Alım gücümüz düşüyor, enflasyon ve işsizlik tırmanıyor. Ücretsiz izinlerle, Kısa Çalışma Ödeneği ile, meclisten geçen torba yasaları ile açlığa, yoksulluğa, ölüme mahkum ediliyoruz.

Yaşamlarımız tehdit altında. İzmir’de gerçekeleşen deprem bir kez daha gösterdi ki, rant ve daha fazla kâr uğruna alınmayan önlemler ve çürük binalarla, deprem değil kapitalizm öldürüyor.

Ne demişti bir profesör: “Depremde yoksullar ölür, zenginler ölmez. Hiçbir zenginin enkazdan çıkarıldığını duymadınız, duymayacaksınız.”

Yaşamlarımız tehdit altında. Kapitalizm, bugün hiç olmadığı kadar bizler için bir tehdit oluşturuyor.

Yaşamak için, mücadele etmekten başka çaremiz yok.

Fabrikalarımız, yoksul ve emekçi mahalleleri koronavirüsün merkezi haline gelmiş durumda. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, vaka-hasta ayrımı yaptıklarını

söylediği günden beri, günlük vaka sayısının 10 binlerle ifade edildiğini biliyoruz. Büyüyen tehdite rağmen çarklar dönüyor, hayatlarımız hiçe sayılıyor.

Maske, dezenfektan ve bant düzenindeki değişiklikler dışında hiç bir önlem alınmıyor. Düzenli test imkanı ise hiç yok. Parası olan özel hastanelerde yaptırıyor.

Sözde önlemler kapsamında 65 yaş üstüne bir takım önlemler alıp, akşam 10’dan sonra dükkanların kapanacağını duyuruyorlar. Peki, pandeminin merkez üssü haline gelen fabrikalar...

Buralarda ise sömürü devam ediyor, sermayenin çarkları işçi kanı ile dönmeye devam ediyor.

Sözde işten atmalar yasaklandı. TÜİK’e göre güya işsizlik de azalıyor. Ama yaşamlarımız bunun tam tersini söylüyor. TÜİK, aylık ve yıllık enflasyon rakamlarıyla aklımızla dalga geçiliyor. Her birimiz biliyoruz ki, alım gücümüz düşüyor, herşey ateş pahası. İşsiz kalma korkusu her yerde. Bir de bütün bunlara ek olarak, ücretsiz izinlerle 2 milyondan fazla işçi günlük 39 lira 24 kuruşa mahkum ediliyor.

Kısa Çalışma Ödeneği ile maaşlarımız düşüyor, AKP-

MHP iktidarı sermayenin imdadına yetişiyor. Bizden vergi peşin kesiliyor, büyük şirketlerin vergileri siliniyor, teşvikler veriliyor. Bütün bunlar ise bizden kesilen fonlarla, toplanan vergilerle gerçekleşiyor.

Çalışma yaşamında köklü değişiklikler öngören, esnek çalışmadan kısa-yarı zamanlı, telafi çalışmadan deneme süresine kadar sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenmiş yasalar onaylanıyor, yenileri meclisin gündeminde bekliyor. Salgını fırsata çevirerek esnek, kuralsız, güvencesiz çalışma kural haline getiriliyor. Geleceğimiz patronların iki dudağı arasına sıkıştırılıyor. Kıdem tazminatının gaspı için pusuda bekliyorlar. Gelen tepkiler nedeniyle geri adım atıyorlar ancak fırsat kollamaya devam ediyorlar.

Atılan her adım işçilere karşı patronlar yararına atılıyor. Buna dur demek elimizde. Haklarımız ve geleceğimiz için harekete geçme zamanı geldi de geçiyor. İşçiler olarak işyeri komitelerinde bir araya gelmek, birleşmek ve mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Hiçbir sorunumuza bizim birliğimiz dışında bir çözüm üretemeyeceğiz.

Sınıfa karsı sınıf! f: Metal İşçileri Birliği -MiB

Sınıfa karsı sınıf! .

Sorumlusu olmadığımız bir ekonomik kriz bize fatura ediliyor. Salgında birileri saraylarında zevk ve şatafat için test kitlerinin içinde yüzerken bizler sömürü düzeni ayakta kalsın diye ölümle açlık arasında sıkışıp fabrikalarda çalışmak zorunda kalıyoruz. Depremde de aynı kurallar hayat buluyor.

HAKLARIMIZ VE GELECEĞİMİZ İÇİN

İŞYERİ

KOMİTELERİNDE BİRLEŞELİM!

Haklarımız ve geleceğimiz için harekete geçme zamanı geldi de geçiyor. İşçiler olarak işyeri komitelerinde

bir araya gelmek, birleşmek ve mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Hiçbir sorunumuza bizim birliğimiz

dışında bir çözüm üretemeyeceğiz.

(2)

2

Ülkenin ekonomik gidişatı pandemi ile birlikte daha da ağırlaştı. Biz işçilerin sırtındaki yük ağırlaşırken sermayedarlara getirilen aflar, teşvikler, desteklerin ise ardı arkası kesilmiyor. 200 milyarlık ekonomi paketlerinin sadece yüzde 2.2’si işçi ve emekçilere ayrılırken, sermayeye 151 milyar TL aktarıldı. Pandemiyi bahane ederek onyıllardır hayalini kurdukları sosyal saldırı yasalarını bir bir hayata geçiren sermaye ve iktidarı, son olarak meclisteki torba yasa ile kölelik zincirlerini kalınlaştırma hedeflerini gündeme getirdiler.

“Yeni sürüm istihdam paketi” adını verdikleri saldırı paketi; çalışma yaşamının tümden esnek ve güvencesiz hale getirilmesini, taşeronlaşmanın genel kural haline gelmesini, örgütsüz, savunmasız, dağınık bir işçi sınıfı yaratmayı amaçlıyor. Kıdem tazminatının fiilen ortadan kalkması da hazırlanan her paketin

“müjde”si. İki de bir gündeme getirerek, fırsatını bulduklarında gaspı gerçekleştirmeyi bekliyorlar.

Sermayeyi ihya için paket üzerine paket, müjde üzerine müjde açıklanırken bizler işsizlik ve yoksulluk çukuruna itilmiş durumdayız. Artan enflasyon karşısında hayat giderek pahalılaşıyor, ücretlerimiz eriyor. TÜİK, AKP’nin direktifleri ile rakam açıklayadursun gerçek enflasyonun kaç olduğunu çarşıda-pazarda yaşayarak görüyoruz.

Bağımsız araştırmacıların ortaya koyduğu veriler gerçek enflasyonun yüzde 50’ye dayandığını söylüyor.

Barınmasından beslenmesine, ısınmasından ulaşımına kadar her şeye zam gelirken, zammın uğramadığı tek yer maaşlarımız oluyor. Bırakalım günden güneyi, saatten saate yoksullaştığımız mevcut tabloda zam dönemleri beklenmemeli, derhal ücretlerimize ek zam yapılmalıdır. Hiçbir şekilde erimeyi gidermeyen sahte enflasyon zamları ile bizleri kandırmalarına izin vermeyelim, insanca yaşamaya yetecek bir ücret için mücadele edelim!

GEÇİNEMİYORUZ!

İşçi sınıfının yaşam ve çalışma koşulları giderek ağırlaşıyor. Kriz, salgın, deprem her ne yaşanırsa faturası işçilere kesilmek için yeni yasalar, yeni uygulamalar ortaya atılıyor. Her durumu fırsata çeviren sermayedarlar zenginliklerine zenginlik katarken, işçiler açlık ve yoksulluk girdabına daha fazla giriyor.

Hazırlanan her yeni ekonomi paketinde esnek ve kuralsız çalışmayı yaygınlaştıracak hükümler ve kıdem tazminatının gaspı gündeme getiriliyor.

Yeni torba yasa mecliste kabul edildi. Adına “Yeni İstihdam Paketi” denen saldırıda, hedef istihdamı artırmak değil, salgınla fabrikalarda oluşan yeni kölece çalışma rejiminin kalıcılaştırılması, vergi aflarıyla sermayenin elini rahatlatmak.

Güvencesiz çalışma, emeklilik hakkının tamamen

rafa kalkması ve kıdem tazminatının gaspını içeren maddeler fabrikalardan gelen tepkiler nedeniyle taslaktan çıkartıldı. Fabrikalarda gerçekleşen eylemlerin sınırlı olmasına rağmen bu ağır saldırıyı gündeme getirmeye cesaret edemediler ve geri adım attılar. Ama bu yeniden gündeme getirmeyecekleri anlamına gelmiyor. Fırsatını buldukları ilk anda yeniden gündeme getireceklerini AKP yetkilileri kendileri ifade ediyorlar. Bunun için sermayeye hizmette kusur etmeyen AKP iktidarının zihniyetini anlamak ve bizleri bekleyen tehlikeyi görmek için yasanın içeriğine bakmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.

Bizler için öngördükleri tablo bu. Anlık tepkilerle değil, bugünden başlayarak uzun soluklu bir sınıf mücadelesine hazırlanarak bu saldırıları püskürtebiliriz.

PAKET PAKET KÖLELİK!

Bizler için öngördükleri tablo bu. Anlık tepkilerle değil, bugünden başlayarak uzun soluklu bir sınıf mücadelesine hazırlanarak bu saldırıları püskürtebiliriz.

Hiçbir şekilde erimeyi gidermeyen sahte enflasyon zamları ile bizleri kandırmalarına izin vermeyelim, insanca yaşamaya yetecek bir ücret için mücadele edelim!

TORBA YASADAN

ÇIKARTILAN MADDELER...

25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilere, hiçbir şarta bağlı olmaksızın kısmi süreli çalışma (geçici işçi) getirilmesi hedefleniyor. Böylece işçilerin 4’te 1’i olan bu yaş gruplarındakilerin kıdem ve ihbar hakları tamamen ortadan kaldırılmış olacak. Ayrıca 25 yaş altında olan işçilere 10 günden az çalışma günü için emeklilik sigortası zorunluluğu ortadan kaldırılıyor. Bu maddeyle kapitalistleri bir “yük”

ten daha kurtaracak olan sermaye devleti, 25 yaş altında işçilerin, emeklilik, işsizlik, malullük, yaşlılık, ölüm, iş kazası, meslek hastalığı ve analık gibi kazanılmış hakları ortadan kaldırmış olacak. Bir ay içinde farklı yerlerde toplam 20-25 gün bile çalışılmış olsa her bir patron 10 günden az çalıştırdığı için emeklilik primi yatırmayacak. Böylece gelecekte, emeklilikte yaş engelinden sonra, prim eksikliği de artık sınıfın yeni bir sorunu olacak. 50 yaş ve üzerindekiler ise tam zamanlı çalışmadan kısmi zamanlı çalışmaya geçirilecek ve aylık gelirleri daha da düşmüş olacak. Kıdem tazminatı fiilen ortadan kalkmış olacak.

Esnek üretim, taşeronlaştırma, grev yasakları, güvencesiz çalışma, kayıt dışılık, belirli süreli sözleşme, işsizlik fonunun yağmalanması, kullan at işçilik gibi daha pek çok saldırıyı gerçekleştiren AKP iktidarı, bu yasayı da geçirirse işçilere kaba köleliği dayatmış olacak.

YA KÖLELİK YA MÜCADELE!

Kölelik paketinin meclise gelmesi ile beraber tepkiler yükselmeye başladı. Fabrikalarda eylemler gerçekleştirildi. Sendikaların göstermelik adımlarının bir ürünü olan ve tabandan gelen basıncı yansıtan eylemler dahi etkili oldu. Sonuçta gelen tepkiler üzerine maddeler çıkartılarak kısmi bir geri adım atılmış oldu. Ancak bu hedeflerinden vazgeçtikleri anlamına gelmiyor. Biz bu durumu kıdem tazminatı konusunda iki üç ayda bir yaşıyoruz.

İşçi sınıfı kölelik yasasına karşı mücadeleyi sendika bürokratlarına bırakırsa bu yasa çok rahat bir şekilde geçer. Sendika bürokratları işçilerin çıkarları için değil, kendi koltukları için yaşıyorlar. Her söylemlerinde “iş barışından”, “sosyal diyalogdan” söz ediyorlar, çünkü onların kitabında mücadele, hak alma, grev, direniş yazmıyor. Artık “genel grev” i ağızlarına bile almıyorlar.

İşçi sınıfının bu saldırıları püskürtmek için sendika bürokratlarına değil, kendi gücüne yaslanmaktan başka çaresi yok. Bu saldırı tüm işçilere dönüktür, bu yüzden sendikalı sendikasız, örgütlü örgütsüz ayrımını bırakarak birleşik örgütlü güçlendirilmelidir. İlk olarak üretim alanlarımızda bir araya gelmeli, sorunlarımızı konuşmalı ve komitelerimizi oluşturmalıyız.

Sendikalarımıza basınç uygulayacak mekanizmaları oluşturmalı, haklarımıza ve geleceğimize sahip çıkmalıyız. Şimdi birlik ve örgütlenme zamanı.

(3)

3

KASIM 2020

Bir düşünelim, salgın ilk başladığı günden insanların sağlığını, salgınla gerçekten mücadele etmeyi düşünen oldu mu? Yoksa tartıştıkları hep salgının ekonomik faturası mı oldu? Durmadan, salgının 1929 krizinden daha büyük bir bunalım yaratacağını, bu “ekonomik faturayı” nasıl atlatacaklarına dair hesaplar yaptıklarını hepimiz hatırlıyoruz. Dünyanın genelinde de böyle ancak Türkiye’de AKP-MHP iktidarı artık işi zıvanadan çıkartmış durumda. Atılan her adım, sarfedilen her cümle iktidarları ve sermaye düzeni için, işçi ve emekçilere karşı ‘fırsat bu fırsat’ mantığıyla atılıyor.

Salgının ortaya çıkardığı ortamda ellerini ovuşturup dünya ekonomisinde daha büyük pay alma hesaplarını yüksek sesle dile getiriyorlar. Halka yardım etmek yerine ona kredi satmaya yelteniyor, bunun propagandasını ise fütursuzca yapıyorlar.

Üstüne çıkıp halkı suçlayarak, virüsün yayılmasını insanların söylenen göstermelik önlemlere uymaması olarak açıkladılar. Hala da aynısını söylüyorlar. Salgını gece 10’den sonra müzik yayınını yasaklayarak durduracağını sananlar, fabrikada, sokakta hiç bir önlem almayanlar, sokağa çıkma yasağını bile izin günlerine denk getirerek sermayeye hizmet edenler insanları suçluyor. Tıklım tıklım işçi servislerine, toplu taşıma araçlarına binmek dışında bir seçeneği olmayan, tezgah başında iç içe çalışmak zorunda kalan, işsizlik sopası nedeniyle işe gitmeye mecbur bırakılan emekçilere, suçlusunuz diyorlar.

Salgınla ilgili bilgiler halktan, konu ile ilgili meslek kuruluşlarından cansiperane saklanıyor. Kendileri

binlerce insanı hiçbir önlem almadan meydanlarda toplarken, hakkını arayan emekçinin karşısına salgın bahanesi ile çıkıyorlar. Kendilerine herşeyi yapmayı hak görenler, topluma deli gömleği giydirmeye çalışıyorlar. Bunların hepsi son bir kaç ayın kısa bir özeti. Uzatmaya kalksak sayfalar yetmez. Takiye, yalan ve demagoji AKP-MHP iktidarının günlük politikası.

Elbette, salgınla mücadelede tek tek bizlerin, kendimizin ve çevremizin sağlığını korumak için alacağımız önlemler önemli. Ama bir gerçek var ki bu bireysel önlemler ancak toplumsal önlemler gerçekçi bir şekilde alındığında etkisini gösterecektir.

Tüm emekçilerin temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanarak tam bir karantina uygulandığında, virüs taşıyanlar tam ve eksiksiz bir tarama ile tespit edilip tedavi edildiğinde pekala birkaç hafta içinde hayat tamamen normale dönebilirdi. Ama onlar, “Ne olursa olsun çarklar dönecek!” diyerek bu önlemleri almaktan bilinçli olarak kaçtılar.

Bu yüzden salgın nedeni ile yaşanan her ölümün sorumluluğu onların üzerindedir. Salgının bir türlü bitmemesinin, dahası her gün daha da ağırlaşarak yayılmasının sorumlusunu halk olarak görmek aymazlıktır. Ne sermaye sınıfı ne de onlar adına ülkeyi yöneten AKP-MHP ikilisi gerçeklerin üzerini örtemez.

Yönetemiyorlar, suçlular ve hesap vermeliler.

Yaşam koşullarında yoksulluğu, çalışma şartlarında köleliği derinden yaşayan işçi ve emekçiler bu tabloyu reddetmeli, salgının ortaya çıkan faturasının hesabını gerçek sorumlularından sormalıdır.

HESAP SORMA ZAMANI!

Yoksulluğu kölece çalışma koşullarını yaşayan emekçiler bu tabloyu reddetmeli, salgının ortaya çıkan faturasının hesabını gerçek sorumlularından sormalıdır.

EMİS, MESS’E KATILDI!

TİS SÜRECİ BAŞLADI!

Önceki dönem EMİS üyesi olan fabrikaların toplu sözleşme görüşmeleri bu dönem MESS’le yapılacak.

2014 MESS toplu sözleşme sürecinde 3 yıllık sözleşme imzalanmasının ardından Birleşik Metal İş’e bağlı fabrikalarda grev kararı alınması üzerine EMİS kapsamındaki 5 işletme MESS’ten koparak EMİS’i kurmuşlardı. Endüstriyel Metal İşverenleri Sendikası (EMİS)’in Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS)’e yeniden katılması nedeniyle, EMİS’e üye 5 işyeri/

işletme MESS üyesi oldu. MESS’e katılan Schneider Enerji, Grid Solutıons Enerji, Schneider Elektrik, ABB Power Grids ve Arıtaş Kriyojenik işyerlerinin 2020- 2022 dönemine yönelik TİS teklifleri Birleşik Metal İş Sendikası tarafından MESS’e verildi. İlk görüşmeler 19- 20 Ekim tarihlerinde yapıldı. Görüşmeler, 5 işletmeye bağlı 15 fabrikadan yaklaşık 1900 işçiyi kapsıyor. Her işletme için işyeri özgünlüğüne göre ayrı teklifler MESS’e sunuldu.

Pandemi süreci, ekonomik kriz ihtiyaçları artırırken, EMİS patronlarının yeniden MESS’e katılması ile çetin bir mücadele süreci metal işçilerini bekliyor. Yıllardır sözleşme süreçlerinde deneme, telafi, denkleştirme ve esnek çalışma gibi işçileri köleliğe mahkum edecek saldırıları geçirmeye çalışan MESS patronları, pandemi döneminde AKP- MHP iktidarının yönetimi ile tek bir kararname ile istediklerine ulaşmış oldular. Önümüzdeki yıl MESS Grup TİS süreci başlayacak. 15 fabrikayı kapsayan bu sözleşme metal patronlarının sömürü politikalarını işçilere dayattığı, önümüzdeki yılın bir ön provası olma özelliği taşıyor. 5 işletmeyi kapsayacak olan sözleşme görüşmelerinde MESS sermayedarları, bu durumu kalıcılaştırarak, çalışma yaşamının temel bir parçası haline getirmeyi ve burada elde edecekleri kazanımla 130 bin işçiyi kapsayacak MESS Grup TİS sürecine elleri daha da güçlü gitmeyi hedefleyeceklerdir.

Ücretsiz izinlerin patronların insafına bırakıldığı, Kısa Çalışma Ödeneği ile işsizlik fonunun yağmalandığı, işsizliğin ve yoksulluğun arttığı, toplum ve işçi sağlığının hiçe sayıldığı, pandeminin patronlar için ranta ve fırsata dönüştürüldüğü böylesi bir dönemde gerçekleşecek olan toplu sözleşme süreci, sadece kapsamdaki işçileri değil tüm işçileri yakından ilgilendirmektedir. Sözleşme kapsamındaki fabrikalarda elde edilecek kazanım yahut herhangi bir hak gaspı tüm işçileri etkileyecek bir süreçtir.

Başta sözleşme kapsamında olan işçiler olmak üzere tüm metal işçileri kendilerini sürecin önemli bir takipçisi ve parçası olarak görmelidir. Sözleşme süreci boyunca işçiler kendi iradelerinin dışında bir sürecin işlememesi için işyeri komitelerinde birleşmeli, hakları ve geleceği için “Söz, yetki, karar hakkını”

ellerine almalıdır.

Türk Tabipler Birliği ellerindeki olanaklarla ulaşabildiği vaka sayılarını açıklamaya devam ediyor.

Çarklar dönsün diye alınan göstermelik önlemler salgını durdurmak bir yana daha da arttırmaktadır.

Özellikle birçok fabrika artık salgının merkezi olmuş durumdadır. Sağlık Bakanlığı açığa çıkan gerçeklere rağmen halen vakaları gizlemektedir.

TTB İstanbul’da şu anda en az 15 bin Ankara’da ise en az 4 bin günlük vaka olduğunu söylemektedir.

Bir an önce salgına karşı mücadelede, maske- mesafe-hijyen denilen bireysel önlemden çıkarılmalı ve toplumsal önlemler için kararlar alınmalıdır.

TTB şu anda hastanelerin yoğun bakımlarının dolduğunu, acillerin artık Kovid için çalıştığını söylemekte, böyle giderse zaten işlemeyen sağlık sistemi tamamen çökecektir.

VAKA SAYILARI ARTIYOR!

Göstermelik adımlara son verilmeli, bir an önce toplum sağlığını baz alan önlemler alınmalıdır!

(4)

4

Ekonomik sorunların yanı sıra Covid-19 salgın süreci var. Türkiye’de olduğu gibi fabrikamızda da çok fazla önemsenmedi. İşçiler ya açlıktan ya da virüsten ölecekti. Çünkü önlerine konulan tek seçenek buydu. İşin başında sadece maske ve dezenfektanla geçiştirildi. Yemekhaneler tıka basa, servisler full doluydu. İşçilerle konuşunca ise “çalışmak zorundayız”

diyorlar, alınması gereken önlemleri tartışmaktan bile çekiniyorlar. Vakalar ciddi artış göstermeye başlayınca, yemek saatleri değiştildi, masalar ayrıştırıldı.

Ama normalleşme ile yine eski hale geri dönüldü.

Arkadaşların bir kısmı hastanede tedavi gördü.

Bir kısmı ise evlerinde karantinada. Karantinada olması gereken temaslıların fabrikada olması ise cabası. Size

komik gelebilir ama böyle bir gerçeklik söz konusu:

ne fabrika yönetimi ne de Sağlık Bakanlığı’ndan kimse sormuyor bu kişileri. Kart basıp evlerine gidiyorlar. Sonra bir işçi arkadaş karantinada olması gerektiğini polis arama noktasında öğreniyor. İşçiye ceza kesmeye çalışıyorlar, işçi arkadaş “fabrikayı arayın, ben bir haftadır işe gidiyorum. Kimse böyle bir şey demedi” diyor. Yani tam bir aymazlık.

Patron için önemli olan kar getirisi teferruat.

Covid-19 tedavisi gören arkadaşlara ikinci test yapılmıyor. Sağlık Bakanlığı ve 170’i arayanlara

“gidin çalışın, bir şey olmaz” deniliyor. Bizin onların gözünde hiçbir değerimiz yok. Kendi sorunlarımızı ancak birlikte mücadele ederek çözebiliriz.

İŞÇİNİN DEĞERİ YOK!

Merhaba arkadaşlar, ben Gebze’de çalışan bir metal işçisiyim. Bende kendi fabrikamda yaşadığımız sorunları siz işçi kardeşlerimle paylaşmak istiyorum. Fabrika tam bir uluslararası çalışma kampı. Her milliyetten işçilerin çalıştığı bir üretim alanı. Emeklilerin yoğun olduğu bir fabrika. Emekli olanların emekli maaşları düşük olduğundan çalışmak zorundayız diyorlar.

Sonuçta Suriyeli, Türkmen, Özbek, Çeçen farketmez tüm işçiler için tam bir sömürü alanında hep beraberiz.

Aynı yemeği yiyor, aynı servisi kullanıyoruz.

Aramızda hiçbir fark yok. Giydiğimiz iş elbisesine kadar her şeyimiz aynı. Maaşlar asgari ücretin biraz üzerinde.

Konuştuğum eski bir işçi 15 yıllık eleman olduğunu ve 3000 lira maaş aldığını söylüyor. Yeni giren yabancı işçilerin maaşı daha düşük. Fabrikada sirkülasyon yoğun, iş bulamayan genç işçiler daha çok başvuru yapıyor. Bir süre sonra bırakıyorlar. İşçilerin dağınık ve örgütsüz oluşu patronun işine geliyor. Patron yılda bir kez zam yapıyor. O da istediğine istediği kadar oluyor.

Sesini çıkartanı kapı önüne koyuyorlar. Verdiği bayram

ikramiyesini kesiyor, iki defa verilen çayı teke düşürüyor.

Anlayacağınız her şey patronun keyfine kalmış durumda.

Bunun değişmesi gerektiğine inanan işçiler olarak bir araya gelip sendikalaşma faaliyeti başlattık.

Ancak taban komitesi tam olarak hayata geçmediği için sonuç alamadık. Patron haberdar olunca ücretsiz izin saldırısı ile karşılık verdi ve arkadaşlarımızın çoğu ücretsiz izne gönderildi. Örgütlenmemiz henüz zayıf olduğu için bu saldırıya yanıt verilemedi. Patronlara kıyakta sınır tanımayan hükümet ücretsiz izin hakkını patronlara tanıyarak, patronların elini güçlendirmiş oldu. Her hak arama mücadelesinde ücretsiz izin saldırısını bir kılıç gibi kullanmaya devam edecekler.

Keyfi bir cezalandırma yönteminin izah edilir hiçbir insani tarafı yoktur. 1079 lira ile yaşayın diyorlar. Biz işçiler dağınık olduğumuz için böyle keyfi davranıyorlar.

Birlik olup haklarımız için mücadele edersek ancak bu saldırıları geri çektirebiliriz. Susarak, işimizi kaybetme korkusuyla hareket edersek daha bir çok kazanılmış hakkımızı kaybetmeye devam edeceğiz.

ÇÖZÜM BİRLİK VE MÜCADELE!

Susarak, işimizi kaybetme korkusuyla hareket edersek daha bir çok kazanılmış hakkımızı kaybetmeye devam edeceğiz.

Bizin onların gözünde hiçbir değerimiz yok. Kendi sorunlarımızı ancak birlikte mücadele ederek çözebiliriz.

FARPLAS’TA ÇALIŞMA KOŞULLARI AĞIRLAŞTI!

Kapitalistler sürekli pandemiyi bahane edip duruyorlar. Diğer yandan da pandeminin yarattığı tüm imkanları sonuna kadar kullanıyorlar. Ücretlerden kısmak, zamları ertelemek, sosyal hakları kesmek, mesai dayatmaları ve işten atma tehditleri bunlardan bir kaçı.

Farplas kapitalisti bu imkanlardan sonuna kadar yararlanıyor. Daha pandeminin başında işten atma yasağı gündeme geldiği anda 100’den fazla işçinin işine son vermiş, akabinde fabrika içinde mesailer başlamıştı.

Aslolanın üretim olduğu bu anlayışta mesai ya da alınmayan önlemlere ses çıkartan işçilerse baskı ve tehditle karşılaşıyor. Geçen hafta bir Farplas işçisinden, sosyal medya hesabımıza gelen bir mesajda, üretim içinde kadın çalışanın başka bir erkek çalışan tarafından şiddete uğradığı, fakat yönetimin bunu gördüğü halde kadın işçinin çalıştığı yerden sürgün edildiği bilgisi verildi. Bu örnek gösteriyor ki işçiler arasında bölünmeyi yaratacak her etken destekleniyor, fakat en ufak hak aramada ise baskı ve tehdit uygulanıyor.

Ayrıca Farplas’ta 10 yılını doldurmuş hatta geçmiş işçiler asgari ücretin bir tık üstü maaş alıyorlar. Açıkça bir çok işyerinde olduğu gibi Farplas’ta da pandemi patronlar tarafından fırsata çevrilmektedir. Farplas pandemi boyunca hem emek gücünü arttırmış hemde az işçiyle daha fazla üretim yapmıştır. Farplas çalışanları yarattığı zenginliğe rağmen üç kuruş ücretlerle yetiniyor.

CHINATOOL’DA SON DURUM!

Chinatool işçileri patronun örgütlenme karşıtı saldIrılarına rağmen sendikalaşma iradesini sürdürüyor. Chinatool patronu ilk örgütlenme sürecini itirazlarla burjuva mahkemelerde boğmuş, öncü işçileri de bu süreçte işten atmıştı. Hatta bir ara Türk Metal çetesini fabrikaya getirmeyi deneyen patrona işçilerin cevabı Birleşik Metal’de örgütlenmek oldu. Son süreçte Birleşik Metal sendikasıyla masaya oturmak zorunda kalan Chinatool patronu bu süreci de uzatmak derdinde. Bir yanda sendika yönetimiyle masaya oturan Chinatool patronu diğer yandan üretimde işçilere baskı yapıyor.

Son süreçte aldığımız bilgilere göre baskıyı şimdilik durduran Chinatool patronu sendika yönetimiyle 9 Kasım’da bir kez daha masaya oturacak.

Chinatool işçileri geçmişte yaşadıkları deneyimi hatırlamalı ve bundan dersler çıkarmalıdır.

Çünkü Chinatool patronu karşısında örgütlü işçi istememektedir. Her fırsatı değerlendirecek olan bu anlayışa karşı üretimden gelen gücümüzü kullanmaya hazır bir şeklide adımları bugünden atmalı ve hazırlıklı olmalıyız.

BİR METAL İŞÇİSİ GEBZE’DEN BİR METAL İŞÇİSİ

(5)

KASIM 2020 5

Sinbo’da insanca çalışma koşulları için TOMİS’li oldunuz. Bunun ardından da Sinbo patronunun ücretsiz izin saldırısı ile karşılaştınız. Süreci anlatır mısınız?

Ücretsiz İzin’deki İşçi K.İ: 11 Eylül’de ücretsiz izin saldırısıyla karşılaştığımızda ilk olarak fabrikanın içindeyken tepkimizi gösterdik. Ardından fabrika önünde basın açıklaması gerçekleştirdik. Daha sonra başka fabrikaların işçilerine de sürecimizi anlatan ve ücretsiz izin dayatmasını kabul etmememiz gerektiğini vurgulayan bildiriler dağıttık. Röportajlar verdik çeşitli haber ajanslarına. Canlı yayına çıktık.

2 aydır da mücadelemize devam ediyoruz. Bu sürecin sonunda yani 18 Kasım’da işe alınmamamız durumunda da mücadelemize hız vererek devam edeceğiz. Farklı yol ve yöntemlerle gerek hukuki gerekse fiili-meşru mücadelemizi sürdüreceğiz.

Çalışma koşullarından bahsedebilir misiniz?

Ücretsiz İzin’deki İşçi E.İ: Sinbo’da çalışma koşullarımız fazlasıyla ağır. Çalışma saatleri uzun.

Hem gece hem gündüz vardiyalarında 12 saat çalıştırılıyorduk. 6-7 makineye birden bakıyorduk. Biz bunu kesinlikle istemiyorduk ama yoğun mobbing ve baskı ile baktırılıyorduk. ‘Çalışan çalışır, çalışmayana da kapı orada’ deniyordu. Usta ve şeflerin işçilere baskısı had safhadaydı. Yönetimden cesaret aldıkları da oldukça açıktı. Zaten yönetimden güç almayan bir usta ya da ustabaşının işçiler üzerinde baskı kurması imkânsızdır. Hal ve hareketleri ile adeta küfür ve hakaret ediyor cinstenlerdi. Ama içeride TOMİS’in adı geçmeye başladıktan sonra onların da davranışları değişti. Mobbing ve baskıda bir düşüş yaşandığı gözle görülüyordu. ‘Baskı kurmayalım ki sendikalı işçi

artmasın’ gibi bir yaklaşımları oldu. Ama diğer yandan da sendikalı olduğunu düşündükleri arkadaşlarımıza daha fazla iş yüklemeye başladılar. “Kibar”mış, “nazik”miş gibi görünüyor ama daha fazla iş yıkıyorlardı. Sık sık

“çalışmıyorsunuz”, “oturuyorsunuz” söylemleri başladı.

Aylık ücretlerin aksaması durumu sosyal medyaya da yansımıştı. TOMİS’in konu üzerine bir açıklaması vardı. Siz ne diyeceksiniz?

Ücretsiz İzin’deki İşçi E.İ: Ben 4 yıldır Sinbo’dayım.

Son 2 yıldır maaşlar düzensiz yatırılıyor. Hem geciktiriliyor hem de parça parça yatıyordu. Para yok diyorlardı ama üretim de artarak devam ediyordu. Az işçi ile çok iş yapmak istiyorlardı. Ama aynı zamanda işçi azaltırken de tazminat vermek istemiyorlardı. ‘Maaşları geciktirirsek kendileri istifa edip giderler’ diye düşündüler. Sendikal faaliyetimiz güçlenince maaşları düzenli yatırmaya başladılar.

İşçiler sendikaya yönelmesinler diye bunu yaptılar.

Ama bu bizim sendikal faaliyetimizin bir kazanımıdır.

Yine TOMİS’in Türk Metal Çetesi ile ilgili bir açıklaması olmuştu. Bu durum nasıl gelişti?

Ücretsiz İzin’deki İşçi K.İ: Patronun Türk Metal’le anlaşarak içeriye bir ajan soktuğunu tespit ettik. İçerideki ajanı aracılığıyla bize yakın olan arkadaşlarımızın amirlere şikâyet edildiğini öğrendik. İçeride oldukça açık davranıyor. Herkesi açık açık sendikalı olmaya davet ediyor. TOMİS’i karalayan konuşmalar yapıyor.

Açıklama yapıp bu çeteyi ve yönetimi teşhir edip uyardık. Bildiri dağıttık. Bizim de uyarımızdan sonra geri adım atmış oldu. Arkadaşlarımıza da bu ajanlara karşı daha uyanık ve temkinli olmalarını belirttik.

SİNBO İŞÇİLERİ DİRENİYOR!

Sinbo’da TOMİS’e üye oldukları için işten atılan ve ücretsiz izine gönderilen işçilerle gerçekleştirdiğimiz röportajın kısaltılmış halini paylaşıyoruz.

VALFSAN’DA

YAŞADIKLARIMIZ!

Pandemi sürecinde dahi fazla mesaili çalışan Valfsan’da 17 kişi, “işlerde azalma” bahanesiyle ücretsiz izne çıkarıldık. Arkadaşlarımızdan 9 tanesi anlaşmalı çıkışa yönelirken kalan 8 işçi olarak ücretsiz izin saldırısını kabullenmek istemedik, buna karşı mücadele etmek istediğimizi ifade ettik. Bu tutumumuzu belirttiğimiz andan itibaren Birleşik Metal İş İstanbul Şube yöneticilerini karşımızda bulduk. Bizler hareket etmek istedikçe yasal sınırlardan bahsettiler. Biz bu saldırıya karşı direnişe geçen işçileri örnek gösterdikçe onlar bizde niyet aradılar. Bizim mücadele isteğimizi perçinlemeleri gerekirken önümüzde arkamızda MİB aramaya başladılar. Sesimizi güçlendirmelerini beklerken “bir daha MİB’e yazarsanız sizi bırakır gideriz” tehditleri ile karşılaştık.

Bir yandan tehdit ederken bir yandan da basınç altında kalıp göstermelik adımlar atmaya başladılar.

Biz fiili direniş başlatmak isterken her gün avukat ile fabrikaya gidip tutanak tutma şeklinde oyalamalara başladılar. Bu süreç içinde yayınlarında ve sosyal medyada yaşadığımız bu hak gaspını hiçbir şekilde duyurmadılar. Avukat ile tutanak tutmanın yetersiz olduğunu her söylediğimizde ise bize ücretsiz izinlerin patronun yasal hakkı olduğundan, bir şey yapmanın mümkün olmadığından bahsettiler.

Son olarak 2 Kasım Pazartesi günü kendi inisiyatifimizle işbaşı saatinden itibaren fabrika önünde bekleyişe geçtik. Yanımızda ne şube başkanı ne temsilcilerimiz ne de sendikadan herhangi biri vardı. Öğlene doğru sendika bürokratları tarafından şubeye çağrıldık. Şubede ise tam bir moral bozgununa uğratıldık. Şube yöneticileri yapacak bir şey olmadığını, tüm yolların kapalı olduğunu, direnmenin bir anlamı olmadığını söylediler. Biz bir şeyler yapmakta ısrar ettikçe bizzat şube başkanı “Valfsan işçisinden bir şey olmaz” dedi. 7 arkadaşımızı daha anlaşmalı çıkışa yönlendirdiler. Şimdi de içeride ücretsiz izne çıkarılan işçi sayısının artacağı söylentileri geziyor. İşçiler iyice korkutulmaya çalışılıyor.

Valfsan işçisini bu hale getirenler kendileridir.

Özgüvenini kıran, bölüp parçalayan, pasifize eden bu sendikal anlayıştır. AKP zihniyeti teslim aldı sendikaları.

Demokrasi yok, özgür irade yok, bol bol atama var.

İşçiler olarak birleşmekten başka çıkar yolumuz yok. Birleşerek bu ağa takımını def etmeden ne hak gasplarına karşı koyabiliriz ne de mücadelemizde yol alabiliriz.

Valfsan’dan ücretsiz izne çıkarılan bir işçi

METAL İŞÇİLERİ BİRLİGİ

Ekonomik kriz var. Pandemi tepemize kara bir bulut gibi çöktü. İşçiler olarak bizlerin çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün ağırlaşıyor. Ücretlerimiz eriyor, salgın fabrikalarda kol geziyor. Bizlerden fedakarlık beklediklerini sık sık dile getiriyorlar. Tüm bunlar olurken diğer sermaye grupları gibi Koç Holding dönem dönem ilan ettiği verilerle milyarlarca lira kar ettiğini açıklıyor.

Koç Holding’e bağlı Arçelik elektronik işletmesinde çalışan işçileriz. Arçelik fabrikalarının Koç’a kazandırdığı karların bizlere açlık sınırının biraz üstünde maaşla uzun ve yorucu çalışma dayatılması ile sağlandığını biliyoruz.

Öyle ki pandemi koşullarında dahi sürekli mesailere çağrılıyoruz. Fabrikada vaka sayıları her geçen gün artıyor ama bantlar işlemeye devam ediyor. Onlar karlarını yükseltirken bizlere yoksulluk ve sefaleti reva görüyorlar.

Şu ana kadar fabrikada Covid 19 salgınına yüzlerce arkadaşımızın yakalandığı ifade ediliyor.

Göstermelik önlemler alınıyor ve her gün salgına yakalanma korkusuyla işe gitmek zorunda kalıyoruz. En çok korktuğumuz ise evde kronik rahatsızlıkları olan ailemize salgını bulaştırmak.

Bu süreçte sendikanın yaptığı tek şey, dışarıda daha kötü koşulları örnek göstererek bizlere ölümü gösterip sıtmaya razı etmek. Bizler durup bekledikçe daha da pervasızlaşacakalar. Çaresiz değiliz. Tüm bu sorunları yaşayanlar olarak yan yana gelip güçlerimizi birleştirirsek, bu sömürü çarkını parçalayabiliriz.

ÇARESİZ DEĞİLİZ!

ARÇELİK’TEN İŞÇİLER

(6)

6

Yüzden fazla insanın ölümüne neden olan İzmir depreminde yıkılan çürük binalar değil, çürümüş kapitalist sömürü düzeniydi. 90 km uzaklıkta meydana gelen deprem sonucunda İzmir’de yıkılan binaların enkazından ortaya çıkan temel gerçeklik bu oldu.

İnsan hayatı ve sağlığının değil de rant, kar ve sömürünün merkezinde olduğu konut inşaatları, kapitalist düzenin insanlığın başında nasıl bir bela haline geldiğini bir kez daha hatırlattı. Kar ve rant hırsıyle hareket eden müteahhit çeteleri sağlıklı ve dayanıklı inşaat normlarını bir kenara itiyorlar. Demirden, çimentodan ve işçilik maliyetlerinden çalarak adına ev dedikleri, özünde ise birer tabutluktan ibaret olan konutları topluma pazarlıyorlar. Tüm bunlar iktidar, devlet kurumları, belediyeler vb. desteğiyle hayat buluyor.

Bundan önce yaşanılan tüm depremlerde olduğu gibi, İzmir depreminde de yaşanılan gerçek şu; kapitalist sömürü düzeninin kurumları kol kola, omuz omuza verip işçi ve emekçilerin, yoksul emekçi halkın yaşam hakkını hiçe saymıştır. Durum o kadar vahim boyutlara gelmiştir ki, usulsüz ve çürük binaları da kapsayan “imar afları” ile bu binaları pazarlamanın yasal olarak önü açılmıştır. Temel olarak devletin sorumluluk alanında olması gereken barınma sorununa, emekçiler kendi kıt kanaat olanaklarıyla adeta kaderlerine terketilmişlerdir.

Sonuç ise İzmir depreminde yıkılan binaların enkazlarında çok rahatlıkla görülmektedir. Elle ufalanan beton blokları, olması gerekenden az kullanılmış

inşaat demirleri altında kalan, can çekişen ve hayatını kaybeden insanlar bizi bir sorgulamının içine sokmalıdır.

Bir profesörün dediği gibi; depremde yıkılan enkazın altından zenginler değilde neden yoksullar çıkarılıyor? Koca koca gökdelenler ayakda kalırken çoğunlukla emekçi insanların yaşamak zorunda kaldığı binalar neden tuzla buz oluyor? ‘99 depreminde konuştuğumuz konuları neden yine aynı biçimiyle konuşmak zorunda kalıyoruz? Depreme dayanıklı binalar inşa etmek gerçekten çok mu zor?

Soruları çoğaltabiliriz ancak bu kadarı yeterli.

Gelelim cevaplarına. Depremin değil çürük binaların can aldığını en iyi bilenler müteahhitler ve onların devleti. Kendilerine sağlam, lüks ve şatafatlı yaşam alanları inşa edenler, sömürü ve baskı yoluyla yoksulluğun içine ittikleri milyonlarca işçi ve emekçileye ise iğreti evleri reva görüyorlar. Emeğimizi çalarak zenginleşenler, inşaat malzemelerinden de çalarak kendilerine sağlam konutlar yapıyorlar. Bu yüzden zengin birisinin enkaz altından çıktığını göremeyiz.

Sorumlusu olmadığımız bir ekonomik kriz bize fatura ediliyor. Salgında birileri saraylarında zevk ve şatafat için test kitlerinin içinde yüzerken bizler sömürü düzeni ayakta kalsın diye ölümle açlık arasında sıkışıp fabrikalarda çalışmak zorunda kalıyoruz. Depremde de aynı kurallar hayat buluyor. Ve biz aksini söyleyip alternatifini ortaya koymadığımız sürece böyle olacak.

Çözüm bu sömürü sistemine karşı mücadelede!

DEPREMİN GÖSTERDİĞİ GERÇEK

Deprem değil sömürü ve rant üzerine kurulu kapitalist düzen öldürüyor. Ve biz aksini söyleyip alternatifini ortaya koymadığımız sürece böyle olacak.

BİR İŞÇİ DİYOR Kİ:

Damat “istesek doları düşünürüz” dedi ve gitti.

Koltuğun yeni sahipleri güle oynaya geliyor. Mehmet Cengiz gibilere hazinenin kapısı sonuna kadar açık olmaya devam edecek. Çünkü önemli olan kimin gidip, kimin geldiği değil. Hangi sınıfa hizmet ettiğidir.

Saraygiller yandaşı, patronu, zengini ihya etmeye devam edecek. İşçi sınıfı buna bir dur demedikçe....

“Pandemi ve ekonomik kriz sadece emekçilerin hayatını zehir ediyor! Patronlar ve milyarderler dünyanın her yerinde krizi ve pandemiyi fırsata çevirerek milyarlarına milyarlar katıyorlar.

Bu tablo 10 ülkede milyarderlerin servetinde

bu yılki artış miktarını (milyar dolar) gösteriyor.

“Patronlar nasıl oluyor da bu dönemde zenginleşiyor?” diye soracak olan olursa, dönsün kendi yaşamına baksın. Orada bulacaktır patronların nasıl zengin olduğunu.”

MİLYARDERLER BÜYÜYOR!

FATURA İŞÇİYE KESİLİYOR!

Gerek kısa çalışma ödeneği alan gerekse de ücretsiz izne çıkarılan işçilerin emeklilik prim ödemeleri de donduruluyor. Yani emeklilik primleri yatırılmıyor. Sadece sağlık hakkından yararlanabilmeleri için genel sağlık sigortası primleri ödeniyor. Nisan ayından beri durum böyle.

Bu durum ilerde normale dönse bile eksil ödenen primler işveren tarafından ödenmiyor, bunun için ne işverenin nede devletin bir yükümlülüğü yok.

Ayrıca ödenmeyen bugünlerin ilerde borçlanacağına dair bir hükümde yok. Ödenmeyen günler için borçlanma hakkı doğsa bile bu yine pandeminin faturasının işçiye kesileceği anlamına geliyor.

Her çıkan genelge ve yasayla patronları ve kendilerini koruma altına alan, yasa koruyucular tüm faturayı her anlamda işçi ve emekçilerin omuzlarına yüklemeye devam ediyor.

OTOMOTİV PATRONLARI HIZ KESMİYOR!

Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) kayıtlarından derlenen verilere göre, Ocak-Eylül döneminde otomotivde 17 milyar 140 milyon dolarlık ihracat gerçekleşti.

Bursa otomotiv patronları yılın 9 ayında 4 milyar 483 milyon dolarlık otomotiv ihracatı ile sektörde en çok dış satım yapan il oldu.

Pandemi döneminde “Ne şartlarda, kimlerin sırtından?” bu kadar kâr elde etti bu patron takımı?

Elbettte biz işçilerin sırtından! Kriz olur işçiden fedakarlık beklenir. Salgın gelir işçi sağlığındansa çarkların dönmesi öncelik olur. Pandemi fırsata çevrilir hak gasplarına kapı aralanır. yasalar meclisten bir bir geçer. Çalışma ve yaşam koşulları ağırlaşırken sermaye sınıfı büyümeye devam eder.

Çarklar işçinin emeği, alınteri ve canı ile dönüyor.

BİR METAL İŞÇİSİ

(7)

7

KASIM 2020

iletişim

metaliscileribirligi@gmail.com facebook: Metal İşçileri Birliği - MİB

İstanbul - Esenyurt İşçi Kültür Evi Yenikent Mah. Şehit Serkan Temeloğlu Sok. 25/A

(Eskule otoparkı girişi karşı sokağı) Esenyurt Tel: 0536 610 03 37

İstanbul – Ümraniye İşçilerin Birliği Derneği Tel: 0535 257 70 99

İstanbul – Sefaköy İşçilerin Birliği Derneği Halkalı Cad. No:113 Kat:4 Daire:7 Tel: 0212 690 71 53 – 0536 714 62 06

İstanbul – Gaziosmanpaşa Tel: 0535 915 32 45 Gebze İşçilerin Birliği Derneği Hacı Halil Mh. Şahinler İş Merkezi Kat 2 No: 202

Gebze Tel: 0542 843 16 01 Ankara – Sincan İşçi Birliği

Atatürk Mh. Kutsal Sk. No: 5/8 Tel: 0551 597 74 70 Ankara – Mamak İşçi Kültür Evi Tuzluçayır Mah. 586. Sok. 2/A - Tel: 0312 364 06 90

mamak.iscikulturevi@gmail.com Çukurova – Metal İşçileri Birliği

Tel: 0546 950 72 06

Bursa – İşçilerin Birliği Derneği Başaran İşhanı Kat:4 No:14 Heykel Kayseri – İşçilerin Birliği Derneği Sahabiye Mah. Mersin Sok. Sim İşhanı No:403 Kat:4

Kocasinan - Tel: 0352 222 00 07 Trakya – Metal İşçileri Birliği Kazımiye Mah. Omurtak Cad. Gür Pasajı No: 66

Çorlu - Tel: 0538 095 22 79

İşçi Bülteni Özel Sayı: 1591 * Fiyatı: 25 Kr * Kasım 2020 * Sahibi ve S.

Yazı İşleri Md.: Ersin Özdemir * Yayın Türü: Yerel, süreli, siyasi, ayda bir, Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Osmanağa Mh. Kırtasiyeci Sk. No:9 Kat:2 Daire:7 Kadıköy / İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52 * Baskı: Özdemir Mat. Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Topkapı (Odin) Center No: 28/245 Zeytinburnu / İstanbul Tel: (212) 577 54 92

Salgın süreci işçi kadınların karşı karşıya kaldığı sömürüyü ve şiddeti arttırdı.

* Kadına yönelik şiddet salgın döneminde %27,8 arttı.

*Kısa Çalışma Ödeneği, Ücretsiz İzin gibi esnek ve güvencesiz çalışma modellerinden en çok işçi kadınlar etkilendi.

*Fabrikalarda kadın işçiler üzerindeki baskı-mobbing- taciz arttı. Pek çok kadın işçi mobbingle yıldırılarak kendi kendine işi bırakmaya zorlandı.

*25/2’den (ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller-davranışlar) işten atma tehdidi de en çok kadınları etkiledi. 25/2’den işten atılarak tazminat ve işsizlik maaşı alamamak ve “damgalanmak” kadın işçiler üzerinde baskı kurma aracına dönüştü.

*“İşten atmak yasaklandı” denilse de salgın boyunca işten atmalar devam etti. İşsizlik de en çok kadın işçileri vurdu. Ek gelir olarak görülen ve kriz dönemlerinde ilk

olarak işten atılan kadınların işsizlik oranı salgın sürecinde artış gösterdi.

*Salgın sürecinde hijyen vb. daha fazla dikkat etmek gerektiği için ev işleri, çocuk-yaşlı-hasta bakımı yükleri daha fazla arttı. Bu işler kadınların işi olarak görüldüğü için de pek çok kadın işten ayrılmak zorunda kaldı. Böylece ekonomik özgürlüğünü kaybeden kadınlar şiddete daha açık hale geldi.

Şiddete, baskıya, sömürüye sessiz kalmayalım!

İşçi kadınlar olarak kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine, çifte sömürüye karşı sessiz kalmayalım.

Fabrikalarımızda erkek sınıf kardeşlerimizle birlikte kadına yönelik şiddete karşı mücadele edelim! Unutmayalım, bu mücadelede en büyük gücü örgütlülüğümüzden alabiliriz.

Erkek sınıf kardeşlerimizle el ele verelim, birlik olalım.

İşyeri komitelerimizi kuralım. Birliğimizden aldığımız güçle bizleri sömüren, karşı karşıya kaldığımız şiddetin kaynağında duran sömürü düzenine karşı mücadele edelim!

ÖRGÜTLENMEYE, MÜCADELEYE!

Kadın cinayetlerine, şiddete, çocuk istismarına, sömürüye karşı...

İŞÇİ-EMEKÇİ KADIN KOMİSYONLARI

Türkiye işçi sınıfı hareketinin lokomotifi olan metal işçileri geçmişte olduğu gibi bundan sonrada mücadelenin öncülüğünü, bayraktarlığını yapmakta kararlıdır. 12 Eylül’den sonra apolitikleşen ortamda, ölümü gösterilip sıtmaya razı edilen toplumun sessizliğine rağmen, metal işçisi mücadele ateşini hep diri tutmakta kararlıdır. İşçi sınıfıyla baş edemeyen iktidar ve sermaye 25 yaş altı ve 50 yaş üstü esnek çalışma ile kıdemi yutmaya çalışıyor.

Ama işçi sınıfı oyunu görmüştür ve bozmuştur.

Tarihin en eski mesleklerinden olan metal işlemeciliğinin emekçileri olarak hükümete sesleniyoruz!

Bin yıllardır metali çekicimizle, örsümüzle terbiye eden bizler, kıdem tazminatına ve kazanılmış haklarımıza uzanma gafletine düşen sizleri de terbiye ederiz. Son sözümüz Türkiye emekçilerine, her başı sıkıştığında din elden gidiyor söylemine sığınanlara pirim vermeyin.

“Vatan, millet, sakarya” nidalarına aldanmayın artık.

Dünyaya gerçekten bulunduğunuz sosyoekonomik pencereden bakma zamanınız geldi, geçiyor.

Haykır acını ey halk, baş eğme haykır Bir yol kavşağındasın ve ancak Yaraların, haykırışlarla onarılır Bir yol kavşağındasın ve senin Değişmek için çırpınıyor kaderin Kuşan alnında biriken o kara teri Sırtında şakırdayan kırbacı kopar Soluk al, ışıldat o mazlum yüreğini Bak; korlaştı acıların, kozalandı

Ey halk, parçala şu nankör suskunluğunu Baş kaldır artık

Nihat Behram

METAL İŞÇİSİ GÖREVE!

METAL İŞÇİSİNİN SESİ, SOLUĞU, SIKILI YUMRUĞU!

BURSA’DAN BİR METAL İŞÇİSİ

(8)

8

Kötü olan şartlarımız pandemiyle beraber daha çekilmez bir hal aldı. Bir yandan işsizlik artarken diğer yandan geçim derdimiz büyüyor. Bu durumu fırsata çeviren patronlar yasa ve hukuk tanımadan fabrikalarda baskıyı arttırıyor. Hükümet çıkardığı her yasayla sermayenin demir yumruğu olma görevini yerine getiriyor. Çalışma ve yaşam koşullarına, pervasızca hayata geçen hak gasplarına karşı işçilerin sesi giderek daha güçlü çıkıyor. Soma ve Ermenek’de maden işçileri hakları için direniyor. FZK işçileri Gebze’den ses veriyor. Bimeks işçileri, Grup Tekstil işçileri, Uzel işçileri yıllarını çalan sermayedarlardan hakkını istiyor.

HSK Systemair ve Özer Elektrik işçileri Dilovası’ndan sözünü söylüyor. Sinbo işçileri işten atmalara karşı, sendika hakkı için direniyor! Daha bir çok fabrika ve işletmede baskıya, haksızlığa, sömürüye karşı mücadele güçleniyor.

Farklı işkolu ve fabrikada işçiler torba yasa ile dayatılan

esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışmaya, kıdem ve emeklilik hakkının gaspına karşı eylem gerçekleştirdi. Salgını fırsata çevirerek sosyal yıkım saldırılarını yasalaştırmaya çalışan sermaye düzeni bu sınırlı eylemler karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Sendikaların başına çöreklenmiş ağa takımının göstermelik adımlarına, gerçekleştirilen eylemlerin henüz sınırlı olmasına rağmen yaşanılan kısmi kazanım işçi sınıfının gücünü gösteriyor. İşçi sınıfının attığı her adım sermaye düzeninde tedirginlik yaratıyor. Biz burada kıpırdasak onlar depremi yaşıyorlar. Haklarımız, geleceğimiz ve özgürlüğümüz için birleşelim. Çok daha ötesini yapabiliriz.

Geriye gidişi durdurabilir, kaybettiklerimizi kazanabiliriz.

Şimdi her alanda işçi sınıfının birliğini ve dayanışmasını güçlendirme zamanı. Fabrika fabrika örgütlenme, nerede bir işçi hakları için direniyorsa onunla dayanışma içinde olma zamanı.

BİRLİĞİMİZİ VE DAYANIŞMAYI GÜÇLENDİRELİM!

Referanslar

Benzer Belgeler

- 30 Haziran 2020 tarihine kadar COVID-19 nedeniyle zorlayıcı sebep kaynaklı kısa ÇalıŞma baŞvurusunda bulunan iş yerleri daha önce kısa çalışma

Kısa çalışma inceleme sonucunu; işyerinde işçilerin görebileceği bir yerde ilan edeceğimi ve varsa toplu iş sözleşmesine taraf işçi sendikasına bildireceğimi, ilan

İŞYERİ İŞKUR NO EK-1) KISA ÇALIŞMA UYGULANACAK İŞÇİ LİSTESİ. İŞYERİ

11- Ayın tamamında faaliyetin durması nedeniyle kısa çalışma ödenen işçilere, işveren tarafından ücret ödenerek SGK’ ya gün ve kazanç bildirimi yapılırsa, gün bildirimi

 Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından faaliyeti durdurulan iş yerleri ile ilgili olarak yapılan uygunluk tespiti

Sermaye adına masaya oturan TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) işçilerin “yaşam şartları” hariç her şeyin baz alınmasını isterken, iktidar

Örnek: 1/4/2020-5/4/2020 tarihleri arasında çalışan, 6/4/2020- 12/4/2020 tarihleri arası yarım ücret ve ayın geri kalanın da kısa çalışma ödeneği alan sigortalı için 18

Kişi adına ilk başvuruda 36 saat çalışılamayacak süreden daha az ya da aynı süre beyan ettiysek, örneğin 30 saat gibi, İŞKUR ödemeyi 30 saat