• Sonuç bulunamadı

METAL işçileri BÜLTENi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "METAL işçileri BÜLTENi"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MiB

Bizimle iletişim için facebook sayfamıza mesaj atabilirsiniz.

Çalışma alanlarında

yaşadığınız sorunları iletebilir, görüşlerinizi, önerilerinizi

paylaşabilirsiniz.

Sesinizi diğer sınıf kardeşlerimize taşıyabilirsiniz.

İşçi sınıfı birlik olduğunda güçlüdür.

Şimdi birlik olma zamanı!

METAL iŞÇiLERi BÜLTENi

İşçi Bülteni Özel Sayı No:1594 *

ARALIK 2020

sayfa 2

ÜCRETSİZ İZİN: İŞÇİYE KÖLELİK!

Bizlerin emeği olmasa, sizler bir avuç asalak olarak

yaşayamazsınız. Ellerimizle dünyadaki zenginlikleri yaratan bizler, onlara sahip çıkmasını da biliriz.

sy 2 sy 2sy 4 sy 6

ÇÖZÜM ÖRGÜTLÜ GÜCÜMÜZ!

İşçi sınıfı olarak en güçlü silahımız üretimden gelen gücümüz. Bunun için de fabrikalarımızda inisiyatifin öncü işçilerde olduğu işyeri komitelerinde örgütlenmeli, eyleme geçmeli, mücadeleyi büyütmeliyiz.

ASGARİ ÜCRETTE ORTAOYUNU! SİNBO İŞÇİLERİNE SES OLALIM!

Fabrikalarda, atölyelerde birliğimizi kurmalı,

“insanca yaşanabilecek, vergiden muaf asgari ücret” talebi etrafında mücadeleye güçlendirmeliyiz.

2021 yılı için geçerli olacak asgari ücret görüşmelerini bilindik son bekliyor. Yıllardır bir ortaoyununa dönüşen tespit komisyonu toplantılarında yine aynı senaryo hayata geçiriliyor.

Patronlar ve AKP hükümeti gerçek dışı enflasyon rakamlarıyla, kriz ve fedakarlık yaygarasıyla, işsizlik tehdidi eşliğinde beklentiyi düşürmeye, işçileri açlığa razı etmeye çalışıyor.

Güya işçiler adına toplantıya katılan Türk İş ise mücadeleyi örgütlemek yerine ‘rica minnet’ süreci kapatmaya çalışıyor.

Yoksulluk sınırı 8 bin lirayı, açlık sınırı 2 beşyüz lirayı aşmış bulunuyor. Asgari ücret artık bu ülkede işçi ve emekçilerin ortalama ücreti. Yani on milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşıyor. Enflasyon çarpıtılan rakamların çok üzerinde. Dolar yükseliyor. En temel

insani ihtiyaçlarımıza sürekli zam geliyor. Vergiler çekilemez bir hale gelmiş bulunuyor. Sırtımızdaki yük her geçen gün katmerleniyor.

Artık daha kötü koşullarda daha fazla çalışıyor, ömrümüzü tüketiyoruz. Sermayedarlar karlarını tam da bu ağır çalışma koşulları, hak gaspları ve ucuz işçilik sayesinde büyütüyor. Alınterimiz Çin’deki kölelik koşullarından dahi ucuz durumda.

Pandeminin merkezi fabrikalar! Buna rağmen çarklar dönüyor, sermaye büyümeye, haklarımızı gaspetmeye devam ediyor. Bizlerden toplanan vergilerle oluşturulan devlet bütçesi sermayeye

‘teşvik’ adı altında aktarılıyor. İşsizlik fonunda biriken milyarlar işsizlerdense patronlar için kullanılıyor.

Maaşlardan daha bizlerin cebine bile girmeden kesilen vergilerle belimiz bükülürken, patronların

milyonluk vergileri siliniyor. Yeni ‘ekonomik reformlar’

bir saldırı hazırlığı anlamına geliyor. Atılan her adım işçilere karşı, sermaye için atılıyor. Üstüne çıkıp bizden fedakarlık bekliyorlar.

Kardeşler;

Artık çekilmez bir hale gelen çalışma ve yaşam koşullarımızı işçilerin birliği ve mücadelesi dışında hiç bir şey düzeltemez. Ne gözü kar hırsıyla dönmüş sermayedarlar ne onların hükümeti ne de sendikaların başına çöreklenmiş ağa takımı bizler için adım atar. Haklarımız ve geleceğimiz için örgütlenelim.

Fabrikalardan, işyerlerinden taleplerimizi haykıralım.

İnisiyatifi ele alalım, fabrika komitelerinde birleşelim.

Artık onur kırıcı bir seviyeye gerilemiş ücret dayatmalarına karşı insanca yaşanabilecek, vergiden muaf asgari ücret talebini yükseltelim.

Sınıfa karsı sınıf! f: Metal İşçileri Birliği -MiB

Sınıfa karsı sınıf! .

Sinbo Direnişini fabrikalarımıza, işyerlerimize taşıyalım. Çadır ziyaretlerimizle, mesajlarımızla direnişçileri yalnız bırakmayalım. Sinbo Direnişi’yle maddi- manevi her türlü dayanışmayı büyütelim!

ASGARİ DEĞİL, İNSANCA YAŞAM!

Fabrikalardan, işyerlerinden taleplerimizi haykıralım. İnisiyatifi ele alalım, fabrika komitelerinde birleşelim.

Artık onur kırıcı bir seviyeye gerilemiş ücret dayatmalarına karşı insanca yaşanabilecek, vergiden muaf asgari ücret talebini yükseltelim.

(2)

2

Pandemi sürecinde teşviklerle, vergi aflarıyla, torba yasalarla sermayenin imdadına yetişen AKP-MHP iktidarı, Kısa Çalışma Ödeneği ve ücretsiz izin saldırısı ile pandeminin fırsata çevrilmesinde resmen sermayenin ekmeğine yağ sürdü. Salgına rağmen işçilerin hayatları pahasına üretimin devam ettirilmesi yetmezmiş gibi, 4 milyona yakın işçinin ücretleri Kısa Çalışma Ödeneği ile düştü. Sermayenin cebinden tek kuruş çıkmadan işçi çalıştırmasının önü açıldı.

Ücretsiz izin ile günlük 39 liraya, aylık 1.168 liraya mahkum edilen yaklaşık 2,5 milyon işçi de pandemi sürecinde sefaletin dibini gördü. Sermaye, biz işçilere şunu demiş oldu: “Bugün iş yok yarın gel, ya da ben seni istediğim zaman çağırırım. Sen hazırda bekle”

Ücretsiz izin, geçmişte üretim düştüğünde kullanılması için sermayeye tanınan ve işçinin onayı olmadan uygulanamayan bir durumken, bugün sendikalaşan, hakkını arayan işçilere yönelik bir saldırı aracıdır.

Ücretsiz izin sermayenin elindeki sopa!

Sinbo’da, HSK SystemAir’da, Baldur’da sendikalaşan işçiler ücretsiz izne çıkartılabiliyorlar. Bir

taraftan ücretsiz izne çıkartılırken işçiler, diğer taraftan bu şirketler iş ilanları asarak onlarca, yüzlerce işçiyi işe başlatıyorlar. Yani üretimin düştüğü falan yok. Ücretsiz izin sermayenin elindeki bir sopa işlevi görüyor.

İşçileri sefalete mahkum etmek haksa, direnmek de haktır. Ücretsiz izin saldırısını püskürtmek için güçlerimizi birleştirmeliyiz. Sendika bürokratları da dahil hep şunu söylüyorlar: “Ücretsiz izin sermayenin yasal hakkı. Bir şey yapamayız!” O halde çekilin kenara biz yaparız. Yeter ki gölge etmeyin, önümüze geçmeyin.

İşçileri sefalete mahkum etmek haksa, direnmek de haktır. Emeğimize el koymaları ne kadar haksa, bizim ona sahip çıkmamız da haktır. İşçilerin yaşamlarının yok sayılması haksa, bizlerin örgütlenmesi de ayağa kalkması da haktır.

Bu düzenin yasalarına göre hakkını aramak suçsa, evet suçluyuz. Bizler olmasak çarklar dönmez, sermayelerinizi büyütemezsiniz. Bizlerin emeği olmasa, sizler bir avuç asalak olarak yaşayamazsınız. Ellerimizle dünyadaki zenginlikleri yaratan bizler, onlara sahip çıkmasını da biliriz.

ÜCRETSİZ İZİN: İŞÇİYE SEFALET!

Bizlerin emeği olmasa, sizler bir avuç asalak olarak yaşayamazsınız. Ellerimizle dünyadaki zenginlikleri yaratan bizler, onlara sahip çıkmasını da biliriz.

PANDEMİ İŞÇİLERİ

VURMAYA DEVAM EDİYOR!

Covid-19 pandemisi artık bir işçi virüsü haline geldi.

Bu sistemde en korunaksız olan biz işçileriz. Hergün ölüm ile burun buruna çalışıyoruz. Sağlık emekçileri hastanelerde, biz fabrika, şantiye ve atölyelerde ya ölüyoruz ya da yakınlarımıza ölümü bulaştırıyoruz.

Bizler bu gerçekleri iliklerimize kadar yaşarken Tek adama dayalı AKP-MHP iktidar bloğu virüsü engellemek adına sözde önlem ve kısıtlama kararları çıkartıyorlar.

Patronların karı için, üretime dokunmadan, çarkların dönmesini sağlayarak...

Saatler boyunca, kitlesel bir şekilde aynı ortamda insanların çalışmaya devam etmesi ile virüsü engellemek olanaklı değildir. Bu şartlarda yapılması gereken konusunda bilim insanları, virüsün bulaş riski ortadan kalkana kadar, tam kapanmayı önermektedir.

Pandeminin yıkıcı sonuçlarının kontrol altına alınmasının ve bertaraf edilmesinin ancak böyle olabileceği ifade edilmektedir.

Türk Tabibler Birliği (TTB) 28 günlük “tam kapanmayı” öneriyor. Bu önerinin işçi ve emekçilere, gelir güvencesi ile birbirini tamamlayacak şekilde hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Bununla beraber, zorunlu alanlar dışında (gıda, sağlık, enerji vb iş kollarında da çalışma saatleri kısaltılmalıdır) bütün işçiler tam kapanma boyunca ücretli idari izinde sayılmalıdır. Devlet hazinesi patronlara değil yoksulluk sınırı altında yaşayan herkese açılmalıdır.

Asgari ücret pandemi koşulları göz önüne alınarak yoksulluk sınırının üzerine çıkartılmalıdır. Gaza, suya, elektriğe, ekmeğe zam yapılmamalı tam aksine temel yaşam giderlerimiz devlet tarafından karşılanmalıdır.

Temel ihtiyaçların hepsi, bizlerden kesilen işsizlik fonundan değil devletin ve sermayedarların kasalarından sağlanmalıdır.

Salgının ağır sonuçları artarken, tam kapanma çağrılarına AKP-MHP iktidar bloğu kulaklarını kapamaktadır.

Dahası geniş emekçi kesimleri, bunun için bütçe olmadığına inandırmaya çalışmaktalar. Oysa ki, sermayedarların kasaları dolu olduğu gibi, saraya aktarılan, yandaşlara rant ve talan için hibe edilen paralara ne demeli?

Bizden kestiğiniz vergiler ile patronları ihya edip kendinize saraylar kurdunuz, artık yeter. İstediğimiz tek şey bizden çalınanları geri istemektir.

Biliyoruz ki patronlar dahil iktidarınızın sahip olduğu servet bizden çalınanlar sayesinde oldu.

Pandemi sürecinde en temel haklarımız için, sağlığımız için, bizden çaldıklarınızı geri istiyoruz.

İşçi sınıfının anayasaya yazdırdığı örgütlenme hakkına yönelik tahammülsüzlük sürüyor. Kapitalistlerin son dönem ki yeni sopası ise işten çıkarmaların yanında ücretsiz izinler. Gebze’de de Birleşik Metal-İş’e üye olan Özer Elektrik işçileri işten atılırken HSK Systemair ile Baldur işçileri ücretsiz izin saldırısı ile karşılaşmış ve fabrikalarının önünde bekleyişe geçmişti. Fabrika önünde onlarca günü deviren metal işçileri, 24 Kasım Salı günü Birleşik Metal-İş Gebze 1 Nolu Şube önünden Ankara’ya yürüyüş kararı aldı. Birleşik Metal- İş yürüyüş kararını açıklar açıklamaz Kocaeli Valiliği de pandemi bahanesiyle eylem ve etkinlik yasağı kararını duyurdu. Sendika binası önünde toplanan işçiler, çeşitli fabrikalardan temsilciler ve destekçiler polisin azgınca saldırısına uğradı. Sendika binası önündeki işçilerin etrafına etten duvar ören polis, bekleyiş boyunca çeşitli provokasyonlar ile gözaltı saldırısını sürdürdü, günün sonunda 100’ü aşkın işçi, sendika yöneticisi ve destekçiler gözaltına alındı.

Sermaye devleti, pandemi boyunca kimin hizmetinde olduğunu defalarca gösterdi. Ücretsiz izni yasalaştırarak, işçilere yönelik önemli bir saldırı aracı haline getirdi. Sözde işten çıkarmalar yasaklandı.

Ama bugün birçok fabrikada işten çıkarmalar artmış durumda, sendikalaşan işçiler baskı görmekte ve ücretsiz izne çıkarılmaktadır.

Metal işçileri bu sorunlara karşı seslerini

yükseltmek, işçi sınıfının yaşadığı saldırıları toplumun gündemine sokmak için Ankara’ya gittiler. Ancak hepimiz bilmeliyiz ki Ankara’da çözüm yoktur. Zira ücretsiz izin saldırısını hayata geçiren de, sermayeye teşvikler yağdıran da, işçiler işten çıkartılırken sermayenin arkasında duran da Ankara’dır. Eylem yasağı getiren Valilik de, işçilere saldıran polis de talimatı Ankara’dan almaktadır. Yani, Ankara’ya gidiş sorunların çözümü için kendi başına yeterli değildir. Saldırıları püskürtecek olan örgütlü gücümüzdür. İşçi sınıfı olarak en güçlü silahımız üretimden gelen gücümüz. Bunun için de fabrikalarımızda inisiyatifin öncü işçilerde olduğu işyeri komitelerinde örgütlenmeli, eyleme geçmeli, mücadeleyi büyütmeliyiz.

ÇÖZÜM ÖRGÜTLÜ GÜCÜMÜZ!

MİB’Lİ BİR İŞÇİ

GEBZE’DEN BİR İŞÇİ

(3)

3

ARALIK 2020

Pandemi tüm dünya üzerinde alınmayan önlemler yüzünden öldürücü etkisini sürdürürken, bir avuç asalak sermayedar ise zenginleşmeye ve büyümeye devam ediyor. Ortaya çıkışından bu zamana kadar bir yıla yakın bir zaman geçmişken iktidarı ellerinde tutanlar hala ilk günkü acemilikleri ile süreci yürütmeye çalışıyorlar. Çünkü “maske, mesafe, hijyen” söyleminin dışına çıkmak, tüm ülkede tam kapanma yani çarkların durması demek olacak. Oysa salgın döneminin kendini tam bir fırsata çeviren sermayedarlar işçi-emekçilerin canı pahasına çarkların durmasını istemiyor. Bu nedenle milyonların sağlığı hiçe sayılıyor, salgın fırsatçılığı devreye konarak milyonların ceplerindeki son kuruşa yasalardaki son haklarına dahi göz dikiliyor.

Biz milyonlarca işçi-emekçi ise ellerimizde kalan son kuruşları ve birkaç hakkı korumak adına susmayı, sinmeyi tercih ediyoruz. Daha doğrusu bizlerin ellerimizde kalanları korumamızın tek yolunun bu olduğu söyleniyor. Sesini çıkartanı ücretsiz izne gönderiyorlar ya da işten çıkartıyorlar.

Bu duruma direnenlere ise azgın bir devlet terörü uygulanıyor. Gözaltı, tutuklama yahut yandaş medya eli ile canavarlaştırılmaya çalışılıyor.

Bizler bu salgın döneminde daha iyi anladık

ki salgından da, bizlerin üzerine yıkılmaya çalışılan ekonomik krizin faturasından da ancak birlik olursak kurtulabiliriz. Bizleri karları devam etsin diye aylarca yalan yanlış bilgiler yayanlar, bizleri salgından koruyamazlar!

Yıllardır yaratılan soyguncu düzen ile rantçılar, yandaşlar, sermayedarlar ihya edildi. Emekçilerin fonları yağmalandı, her ay katlanan vergiler dahi yeterli gelmedi, hazinenin ihtiyat akçeleri dahi tüketildi. Salgın döneminde bunun kat be katını yapılan uygulamalarla yaşamaktayız. En yalın haliyle aylardır yaşadığımız salgın ve bunun derinleştirdiği ekonomik krizden kurtulmamız için ne sermayedarların ne de AKP-MHP iktidarının bir niyeti var. Onların tek derdi var sömürü, rant ve yağma düzeni artarak sürsün.

Bizler de ellerimizdeki kaybetmemek adına birleşmeyerek ve susarak, korunduğumuzu düşünüyoruz. Fakat koruduğumuz tek şey sessizliğimiz oluyor. Çünkü bizler sustukça bundan güç alan sermaye ve AKP-MHP iktidarı pervasızlığını daha da arttırıyor.

Biz işçiler fabrikalarımızda örgütlenmeden, mücadele etmeden de bu pervasızlık son bulmayacak. Gün sessizliğimizi bozma, yaşamımızı, haklarımızı ve geleceğimizi korumak için fabrikalarda birliğimizi kurma zamanı…

GELECEĞİMİZ TEHDİT ALTINDA!

Gün sessizliğimizi bozma, yaşamımızı, haklarımızı ve geleceğimizi korumak için fabrikalarda birliğimizi kurma zamanı…

REFORMLAR SERMAYE İÇİN!

Sermaye sınıfının demir yumruğu AKP iktidarının sermayedarları kurtarmak adına tüm faturayı bizlerin sırtına yıktığı bir gerçek. Milyarlarca TL’lik destek paketleri, vergi afları, işçi fonlarının hizmetlerine sunulmasına rağmen daha fazlasını isteyen asalakların onyıllardır hayata geçirmek istedikleri sosyal saldırılar bir bir meclisten geçiyor. Denklemin bir yanı böyleyken, diğer taraftan bizlere ise sabırdan, tevekkülden, fedakarlıktan bahsediliyor. Bizzat Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle bizler için “acı reçete” hazırlanmaya devam ediliyor.

Acı reçeteyi hazırlarken yola bir vitrin değişikliği ile devam edilse de, esası emek düşmanı politikalar oluşturmaya devam ediyor. İktidar diline pelesenk ettiği “reform”lar için görüşme trafiğini de başlatmış bulunuyor. Türkiye’nin ekonomi ve yargı reformlarının oluşturulduğu masalarda elbette ki bizlere yer yok. O masada TÜSİAD, TOBB, MÜSİAD var. O masada emperyalist burjuvazi ve onun yerli işbirlikçilerinin çıkarları var. Nitekim ekonomi ve hukuk reformlarından bahseden AKP’nin bizlere acı reçeteyi hatırlatıp, soluğu TÜSİAD, TOBB ve MÜSİAD heyetlerinin huzurunda alması da bu gerçeğe işaret ediyor.

Bu “reform”ların bizler için değil bizlere karşı olduğu ortada. Yabancı sermayeye seslenen Erdoğan

“Yatırım yapıldığında en yüksek ve güvenli kazancın sağlanacağı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini tüm dünyaya göstereceğiz. Bu çerçevede ekonomi yönetimimiz yerli ve uluslararası yatırımcılarla yakın mesai içinde olacaktır. Özellikle ülkemize doğrudan yatırım getirecek herkese bu fırsatları birlikte değerlendirme teklifini yapacağız” dedi. Bunun meali bizim cephemizden açık; yerli ve yabancı sermaye için bir cennet yaratılırken bizler içinse esnek ve güvencesiz çalışmanın alabildiğine yaygınlaştığı, kullan-at işçiliğin genelleştiği, kölelik prangalarının kalınlaştığı bir sömürü cehennemi hazırlanmak isteniyor.

Tüm bu açıklamalar önümüzdeki süreçte sermaye ve devletinin haklarımıza dönük saldırganlığının artacağını gösteriyor. Hukuk reformundan bahsedenler çete liderlerini, kadın katillerini, çocuk istismarı faillerini salıverirken hakları için Ankara’ya yürümek isteyen metal işçileri gözaltına alınıyor, maden işçilerinin karşısına jandarma barikatları dikiliyor, güya işten atmalar yasaklanmışken ücretsiz izinler işten atmanın başka bir biçimine çevriliyor, anayasal bir hak olan sendikalaşma ve grev hakkı halen fiilen kullandırılmıyor vb...

Haklarımız, özgürlüklerimiz ve yarınlarımız için bu saldırı dalgasına karşı koymak yaşamsal bir zorunluluktur.

2015 Grup TİS’in ardından MESS’ten ayrılarak EMİS’i kuran kimi metal patronları, bu yılki sözleşme öncesinde MESS’e katılma kararı aldılar. Bu kararın ardından, Birleşik Metal-İş, bu fabrikalar için sözleşme görüşmelerini MESS ile yapmaya başladı. Ancak bir grup toplu sözleşmesinden daha çok, eş zamanlı yürütülen toplu sözleşmeler olarak süreç devam ediyor.

23 Kasım günü ABB, Power Grids ve Arıtaş Kriyojenik işyerleri; 26 Kasım günü de Schneider Enerji, Grid Solutıons Enerji, Schneider Elektrik işyerleri için görüşmeler gerçekleştirildi. 5 işletme 15 fabrikayı kapsayan her fabrika için ayrı görüşme gerçekleştiriliyor.

Bugüne kadar gerçekleşen toplantılarda idari maddeler üzerinde durulurken pandemi sürecine yönelik taleplerin görüşülmesi sonraki görüşmelere bırakıldı. Bir sonraki toplantılar ABB Power ve Arıtaş Kriyojenik 17 Aralık ve Schneider Enerji, Grid Solutıons Enerji, Schneider Elektrik işyerleri için ise 15 Aralık’ta yapılacak. Bu toplantılarda, ücret ve sosyal haklar

başta olmak üzere, parasal maddelerin görüşülmesi bekleniyor.

Her bir fabrikada ayrı ayrı süreçlerin yürümesi, metal işçilerinin ortak hareket etmesinin önüne geçmemelidir. Metal işçileri bir Grup TİS gerçekleşiyormuş gibi ortak hareket etmeli, taleplerini ve eylemlerini ortaklaştırmalıdır. Kazanıma giden yolun iç örgütlülüğümüzü güçlendirmekten ve üretimden gelen gücü kullanmaktan geçtiği bir an olsun unutulmamalıdır.

MESS GÖRÜŞMELERİ SÜRÜYOR!

Kazanıma giden yolun iç örgütlülüğümüzü güçlendirmekten ve üretimden gelen gücü kullanmaktan geçtiği bir an olsun unutulmamalıdır.

MİB’Lİ BİR İŞÇİ

GEBZE MİB

(4)

4

2021 yılı için geçerli olacak asgari ücretin belirlenmesi için görüşmeler geçmiştekileri aratmıyor.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda bulunan taraflar ilk görüşme öncesi ve sonrası yaptıkları açıklamalar ile aslında gerçek niyetlerini de ortaya koymuş oldular.

Bir orta oyunundan başka bir şey olmayan görüşmeler sonucunda, milyonlarca işçiyi direkt etkileyecek olan sonuç sefalet olacaktır. Tabii biz sessizliğimizi korur ve boyun eğersek…

Türkiye’nin en büyük toplu sözleşmesi olan asgari ücret bir işçinin ailesi ile birlikte insani koşullarda yaşamasını sağlayacak ücret olmalıdır. Bunun için de komisyon bileşenlerinden bir şey beklemek yerine harekete geçmeliyiz. Fabrikalarda, atölyelerde birliğimizi kurmalı, komitelerimizi oluşturmalı ve

“insanca yaşanabilecek, vergiden muaf asgari ücret”

talebi etrafında mücadeleye güçlendirmeliyiz.

Masada taraflar sermayeyi temsil etmektedir!

Sermaye adına masaya oturan TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) işçilerin “yaşam şartları” hariç her şeyin baz alınmasını isterken, iktidar temsilcileri asgari ücretin belirlenmesinde parametre olarak “ülke gerçekleri”ni yani pandemi ve krizi kriter alacaklarını ifade ediyor.

İşçiler adına masaya oturduğunu iddia eden Türk İş ağaları ise süslü laflarla, asgari ücretin açlık sınırında olduğunu ve yükseltilmesi gerektiğini söylüyorlar ama sonuna da ekliyorlar, belirlenecek rakamda bir etkilerinin olmadığı ve hiçbir yaptırım hakkının bulunmadığını söylüyorlar.

Görüldüğü üzere masada oturan sermaye, devlet ve sendika bürokratlarının hiçbirinin işçinin yaşam şartlarını iyileştirmek gibi bir niyeti yok. Hepsi farklı konuşsa da aynı kapıya çıkan yani görüşmeler sonunda asgari ücretin sefalet ücreti olacağını ilan ediyorlar.

Önden belli olanı değiştirmek, insanca yaşamak bizim müdahalemize, omuz omuza verip mücadele etmemize bağlı.

TÜİK enflasyonu %14.03 olarak açıkladı!

TÜİK Kasım ayında yıllık bazda enflasyonu %14.03 olarak açıkladı. AKP-MHP iktidarının her şeyi güllük gülistanlık gibi göstermeye çalışan, pembe bir tablo çizen, her verisinin çarpıtma ve yalan olduğu ayan beyan ortada olan yalan üretme makinesi TÜİK’in artık bir inandırıcılığı kalmamıştır. Çarşıda pazarda, faturalarda hissedilen gerçek enflasyon bunun kat be kat üstündedir. Üstüne üstlük bu yıl açlık ve yoksulluğu her yıldan daha fazla hissetmekteyiz. Bizlerin bu hale gelmesine sebep ne pandemi ve ne de krizdir, sebep sermayedarların sömürü düzenidir, kapitalizmdir.

Kriz bu sömürü düzeninin sadece bir sonucudur ve suçlusu biz değiliz. Suçlusu kapitalistler ve onun gözü kara sözcülüğünü yapan AKP-MHP iktidarıdır. Bu yüzden pandeminin de krizin de faturasını sermaye ve diktatörleri ödemelidir.

“Ülke gerçekliği” milyonların sefalet ücreti gerçekliğidir!

Asgari ücret bir işçinin alacağı en düşük ücrettir.

Ancak Türkiye’de 7 milyon işçi asgari ücretle çalışırken, 3 milyona yakını da asgari ücretin biraz üstünde ücret almaktadır. Yani işçilerin %43’ü asgari ücretle çalışmaktadır. Toplam işçi sayısının yarıya yakını açlık sınırının bile altında çalışmak zorundadır.

Dahası Türkiye’de asgari ücret bir kişinin yaşam maliyeti olarak hesaplanırken, milyonlarca işçi aldığı ücretle bir aile geçindirmek zorundadır. Bununla beraber salgını tam bir fırsata çeviren sermaye devleti

“işten çıkartmak yasak!” yalanıyla yaklaşık 2 milyon işçiyi aylık 1167 TL’ye mahkum ederek, ücretsiz izine gönderilmesini sağlamıştır.

İşte aslında “ülke gerçekliği” budur. Gerçeklik, açlık sınırının 2517 TL, yoksulluk sınırının 8198 TL olmasıdır.

Gerçeklik, ağırlaşan yaşam ve çalışma koşullarıdır.

Gerçeklik aileleriyle birlikte onmilyonlarca insanın açlık sınırının altında yaşıyor olmasıdır.

Asgari ücret vergiden muaf olmalıdır!

4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2517 TL olan Türkiye’de bir asgari ücretli yılın 122 gününü sermaye devletine çalışmaktadır. Ücretinin %33’ü daha cebine girmeden vergilere gitmektedir. Bu da yetmiyor vergi dilimi sınırı değiştirilmediği için her yıl ortasından sonra ücretlerimizden daha fazla gelir vergisi kesiliyor.

Sermayedarlar ise bin bir türlü hilekarlıkla vergi kaçırmakta, buna sermaye devleti bir yandan göz yumarken, bir yandan da çıkarılan vergi aflarıyla, teşviklerle, bütçenin vergi yükü tamamen biz işçilerin sırtına yüklenmektedir. Vergi yükü bizim sırtımızdan alınmalı ve asgari ücret vergiden muaf tutulmalıdır.

Asgari ücrette AGİ ayrı tutulmalıdır!

Geçmişte fiş parası olarak ayrı aldığımız vergi iadesi yani “Asgari Geçim İndirimi” AGİ ücretimize dahil edilip asgari ücreti yüksek göstermeye çalışıyorlar. Ayrı alındığı dönemde yıllık gelirin %12’si olarak geri verilen para, ücrete aylık olarak ödenmeye başlayınca %9 dilimine çekildi. Onu bile binbir düzenbazlıkla azalttılar.

Kıdem, emeklilik gibi durumlarda maaştan ayrı tutulan ve hesaba katılmayan AGİ, asgari ücrette de ayrı tutulmalıdır, ek olarak ödenmelidir.

ASGARİ ÜCRETTE ORTA OYUNU!

Fabrikalarda, atölyelerde birliğimizi kurmalı, “insanca yaşanabilecek, vergiden muaf asgari ücret”

talebi etrafında mücadeleyİ güçlendirmeliyiz.

ÇERKEZKÖY HEMA’DAN BİR İŞÇİ:

Salgınla beraber ne devletin ne de patronların bizleri düşünmediğini daha net görmüş olduk. Gerçi bizler kendimize değer vermiyoruz ki her türlü köleliği kendimize layık görüyoruz. İşyerinde covid testi pozitif çıkanlar ve temaslı olanlar zorla çalıştırılıyor. Geçen bir arkadaşımızın testi pozitif çıktı yarım saat sonra negatif olduğu söylendi ve çalışmaya devam etti. Şimdi diğer yandan test için Çerkezköy Devlet Hastanesi’ne gidiyorsun, alabildiğine kuyruk. Geçen gittim test için.

Sırada neredeyse 60 kişi var, % 80 fabrikalarda çalışan işçi kesimi. Bir saatte 6 kişiye test yapılıyor. 6 saat kuyrukta bekle zaten hastalık yoksa bile orada insana bulaşır.

Yani bir yandan patron bizleri ölümüne çalıştırıyor, diğer yandan ise bizim verdiğimiz vergilerle ayakta duran devlet ise bize bir sağlık hizmeti dahi sunmuyor.

Zaten devlet patron devleti. Televizyonlarda izliyoruz ekonomi reformu yapılacak, ilk patronlara gidiliyor.

Bir diğer yandan da usta baskısı, üretim baskısı artmış durumda. Neredeyse nefes aldırmayacaklar. Bir yandan borçlar diğer yandan mal mülk edinme hırsı işçilerin sessiz kalmasına neden oluyor. Sendikacılara sorunlarımızı anlatıyoruz. Gidip çözeceğine işçileri gaza getirip patronun adamlarının üstüne salmaya çalışıyor. İlk çıkışlarda, gidip konuşan en başa yazılacak bu da biliniyor ve işçinin sesi işsizlik korkusuyla kesiliyor.

Eskiden hemen öne atılıp kahramanlık yapıyordum şimdi yapmıyorum. Arkadaşlarıma yine doğru olanı anlatıyorum ama onun yerine konuşmuyorum.

Kısacası tüm işçiler kendileri için konuşacak cesareti bulmadıkça bu sömürü de böyle sürüp gider.

B\S\H’TAN BİR METAL İŞÇİSİ:

Ben yaklaşık bir yıldır sözleşmeli olarak soğutucu fabrikasında çalışıyorum. Salgın başladığından bu yana kısa süreli duruşlar dışında üretim neredeyse hiç durmadı.

Bu günlerde Almanya’da ve Rusya’da bulunan fabrikalarda salgından kaynaklı duruşlar oluyor. Ama Türkiye’de üretim tam gaz devam ediyor. Oralarda duruş olduğunda üretimin ağırlığı buraya kaydı ve bizde izinler iptal ediliyor. Hastalık bulaşanların yerine üretim için hemen yeni sözleşmeli işçiler alınıyor.

Yani o ülkelerde az da olsa işçinin değeri var, bizde ise hiç yok. Ama yine de bu kadar kötü koşullar altında işçiler burada çalışmaktan mutlu. Birçok fabrikada hastalandığından kaynaklı veya temaslı olanların ücretlerinde kesinti olurken bizde idari izin gösteriliyor ve maaşta kesinti olmuyor.

Bundan kaynaklı çalışan arkadaşlarımız kendini şanslı hissediyor. Yani ölüm riski altında çalışmak zorunda olmak şans sayılıyor.

METAL İŞÇİLERİ BİRLİĞİ

(5)

ARALIK 2020 5

2020 yılı asgari ücret görüşmeleri işçiler olmadan sözde işçi temsilcileri eliyle gerçekleşiyor. Masada devlet, sermaye ve sözde işçi temsilcileri varmış.

Biliyoruz ki bu üçlü aynı yolun yolcusu. Türk İş’in gönlü işçiden yana değil. Onların bir aylık maaşı bir işçinin 2 senelik kazancını geçiyor. Böylesi bir görüşmeden sonuç almak mümkün değil.

Asgari ücret geçen seneden beri yüksek miktarda değer kaybına uğradı. Kapitalistler ve sermayenin devleti faturayı halka kesti. Tek kişinin aylık yaşam maliyeti 3 bin TL’nin üzerinde. Yoksulluk sınırı 8 bin TL üzerinde.

İşçiler olarak kendimizin, ülkedeki yöneticiden de fabrikadaki yöneticiden de daha değerli olduğumuzun farkına varmalıyız. İşçi sınıfı kendi çıkarını ön plana almadan, inisiyatif kullanmadan zafer elde etmesi mümkün değil. İnisiyatif kullanarak yani fabrikalarda, sokaklarda sesini duyurmaya başlamadan kazanım elde edemez.

Her işçi tarafından biliniyor ki şu anda işsizlik, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve korona virüsü gibi işçilerin inisiyatifi ile atlatılabilecek onlarca sorunu bulunmaktadır. Biz işçiler birleşirsek birçok örnekde gördüğümüz gibi başarıyoruz.

Bir işçi olarak benim önemli gördüğüm acil talepler şunlardır.

1) 7 saatlik iş günü 35 saatlik çalışma haftası.

2) Yoksulluk sınırının üzerinde ücret.

3) Virüs taşıyan işçilerin karantina boyunca ücretlerinin karşılanması.

4) Herkese nitelikli, ulaşılabilir, ücretsiz sağlık.

5) Ücretsiz izin, kısa çalışma vb. uygulamalar kaldırılsın. Herkese iş ve gelir güvencesi sağlansın!

Taleplerimizi çekinmeden haykırmalıyız!

Gerçekleşmeyecek şeyler değil, yeter ki dünya üzerinde bulunan asalaklar yok olsun!

TALEPLERİMİZİ HAYKIRALIM!

Taleplerimizi çekinmeden haykırmalıyız! Gerçekleşmeyecek şeyler değil, yeter ki dünya üzerinde bulunan asalaklar yok olsun!

İŞÇİDEN İŞÇİYE...

AKPLAS’tan bir işçi: Asgari ücrete ne zam yapılırsa yapılsın, 3000 TL de olsa insanlar geçinemez. Bakın bende dahil herkes market market dolanıyor. Hangi ürün nerede en ucuzsa oradan alıyoruz. Ucuzluk günlerini takip ediyoruz. Kimsenin alışveriş torbasında tek marketin ürünü yok. Neden? İşte kıt kanaat geçinmedir bu. Ev kiraları olmuş Çerkezköy’de 1000 TL. Nasıl asgari ücretle geçineceksin. Geçen sene 37 TL’ye aldığım bulaşık makinesi tableti şimdi olmuş 54 TL. %45 zam bu ve gerçek enflasyon. Şimdi bizlere bu oranda zam yapılmayacağı açık. Zaten patronlara teşvik yapan devletten başka bir şey beklemek mümkün değil. İyisini elde etmek bize düşüyor.

İşçi kesimi olarak biz işçiler kendi muhalefetimizi yükseltmeliyiz, a partisinin b partisinin şakşakçılığını değil emeğin mücadelesini vermeliyiz. Ancak o zaman insan gibi yaşar, insan muamelesi görürüz.

Akcan Dişli’den bir işçi: Çalıştığım fabrikada sosyal hak falan yok. 6 yıllık işçiyim aldığım para 3200 TL.

Herkesin aldığı para üç aşağı beş yukarı aynı. İnsanlar fazla mesai yaparak geçinmeye çalışıyor. Şimdi ben asgari ücrete yapılacak zamdan bir şey beklemiyorum.

Patron daha geçenlerde yaptığı toplantıda çalıştığımız tezgâhlarda 6-7 dakika boşta kaldığımızı ve bizlere 7.5 saatlik ücret vereceğini söyledi. Boş kalan birkaç dakikada da başka işleri yapmamız ya da başka bir makineye bakmamız gerektiğini söyledi. Bizlere nefes alacak zaman dahi bırakmaya patron hem alınterimiz hem de devletin teşvikleri ile büyüyor.

Patronu kollayan bu devlet işçiye zam falan vermez.

İşçide zihniyetini değiştirmediği sürece insanca yaşayamaz. Bizim fabrikada meyve suyunu evindeki çocuğa götüren işçiler var. Bu çözüm değil. Hakkımız olanı yan yana gelip almak zorundayız. Biz işçiler olarak birbirimizin kuyusunu kazarsak patronda bizi nefes aldırmadan çalıştırmanın planını yapar.

Kapaklı’dan bir metal işçisi: 2021 yılı Asgari ücret net olarak 2700-2800 arasında olmasını bekliyorum.

Ama bana kalırsa bu ücret net olarak 3000 TL’nin üzerinde de olsa alım gücümüz çok düşük. Hemen hemen her şeye aynı oranda zam yapıldığı için birbirini dengeliyor. Yani fark eden bir şey olmuyor aslında. Bu toplantıların işçi, işveren ve hükümet temsilcilerin bir araya gelerek oluştuğunu biliyorum.

Fakat işçilerin söylemlerinin o masada değersiz olduğunu düşünüyorum. İşçiler adına masada bulunan

“sendikacılar” gerçekten işçiler adına o masada değil, o yüzden bizim adımıza orada kimse yok. Ben bu ülkede işçi sınıfının insanca yaşayacak bir ücrete kavuşmasını çok uzak görüyorum. Değişmesi ve gelişmesi gereken çok şey var. Bende dahil bütün işçilerin değişmesi gerek, elimizi taşın altına koymadan hiçbir şey olmaz.

Çerkezköy’den genç bir işçi: Etrafıma bir bakıyorum, işçi arayandan çok iş arayan işçiler var.

İşçi arkadaşlarımız bilinçsizler. Ne yapacaklarını bilmedikleri için bu tip zam süreçlerinde tepkilerini dolaylı yollardan gösteriyorlar. Bu asgari ücret sürecinin olumsuz geçeceği ve zammın diplerde gezeceği bir gerçek. İşçiler arasında bilinçli bir birlik olmadığı sürece a sendikası b kişisi fark etmez bu düzen böyle gider. Asgari ücret insanların refah içinde geçinebilecekleri değil iki kişinin çalışarak kıt kanaat, borç içinde yaşayacakları bir ücret olarak kalır.

Ve her zam sürecinde olduğu gibi devlette işçilere ölümü gösterip sıtmaya razı eder. Bu ücreti devlet ya da farklı kurumlar belirlememeli. Asgari ücreti bizzat işçiler belirlemeli ki işçiler yaşamlarını insanca idame ettirecekleri ücrete erişsinler. Başta söylediğim gibi bunu da ancak bilinçli bir işçi birliği yapabilir.

MİB’Lİ BİR İŞÇİ

Bu sene ki zam sürecinde geçen yıllara göre biraz farklı bir durum var. Geçen yıllarda patron kasım ayından başlardı ağlanmaya. Yok işlerimiz düşük, yok zor durumdayız ayakları yaparlardı. Ama bu sene harıl harıl çalışıyoruz. Müdürler utanmasa fabrikada yatın diyecekler. Böyle olunca biraz şaşkınlık yaşıyoruz. Şuan normalin dışında bir zam süreci yaşıyoruz.

Geçen gün arkadaşlarla çay molasında bu acayip durumu konuştuk. Konuşmamız esnasında şu sonuca vardık. “Tüm dünyayı kasıp kavuran, ekonomileri alt üst eden salgın bize çok zarar verdi. Biraz toparlamamız lazım. Bu sene şununla idare edin!” diyerek bizi sallayacaklar. Bizim fabrikada salgının temel etkisi Nisan ayı başında 15 günlük bir duruştu. Onun dışında aralıksız çalışıyoruz. En fazla zorlanmamız yoğunluktan

kaynaklı. Fabrikada yayılan virüsün tedavisi için zorunlu olarak işe gelemeyen işçi arkadaşlarımızın yerini doldurmaya çalışıyoruz. Çok uzun saatler mesai yapmak zorunda kaldık. Anlayacağınız ölüm tehlikesi altında çalışmak zorunda kaldık. Bende dahil neredeyse fabrikamızda bu hastalığı geçirmeyen kalmadı. Böyle harıl harıl çalıştığımız yerde, bu zammı az yapma gerekçesinin hiçbir inandırıcılığı bana göre yok. Ancak güya bizi düşünerek zam belirlediğini söyleyen Asgari Ücret Tespit Komisyonu haberlerde bu durumu öne alırsa, bizim patronda aynı yalana başvuracaktır diye düşünüyorum. İşin özü bu senede bir oyun oynayacaklar. İnanıp inanmamak, itiraz edip etmemek yine bize bağlı. Köleliği seçmekte mücadelenin özgür yolunda yürümekte bizim elimizde.

KAZANMAK BİZİM ELİMİZDE!

İnanıp inanmamak, itiraz edip etmemek yine bize bağlı. Köleliği seçmekte mücadelenin özgür yolunda yürümekte bizim elimizde.

ÇERKEZKÖY’DEN MİB’Lİ BİR İŞÇİ

(6)

6

Sinbo işçilerinin ücretsiz izin saldırısına karşı sendikalı ve güvenceli çalışmak için başlattıkları direniş sürüyor. İşçilerin soğuk hava, yağmur-çamur dinlemeden sendikaları TOMİS ile sürdürdükleri direniş sermaye ve onun temsilciliğini yapan AKP-MHP iktidarının salgın fırsatçılığına karşı adeta işçi ve emekçilerin sesi oldu. Ücretsiz izin adı altında milyonlarca işçi ve emekçinin açlığa, güvencesizliğe itilmesine karşı Sinbo Direnişçileri tüm işçi ve emekçilere izlenmesi gereken yolu gösteriyor.

Bu mücadelede en önde ise kadın işçiler duruyor.

Sinbo direnişçisi 3 kadın işçi diğer pek çok direnişte olduğu gibi direnişin öncülüğünü yapıyorlar. Bizlere ataerkil önyargılar, özgüven sorunu vb. engelleri aşmayı başararak mücadeleye katıldıklarında kadın işçilerin ne kadar kararlı olduklarını bir kez daha gösteriyorlar.

Onlar, pandeminin ve krizin en ağır faturasının kesilmeye çalışıldığı kadın işçi ve emekçilerin talepleri uğruna mücadele ediyorlar. Kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin gibi esnek ve güvencesiz çalışma modelleri en çok kadın işçileri etkiliyor. Kadınların pandemi sebebiyle hem işyerlerinde hem de evde karşı karşıya kaldığı sömürü, baskı, şiddet katmerleniyor. Bu ağır tablo karşısında saldırıların ancak örgütlenerek, kararlılıkla dişe diş mücadele vererek püskürtülebileceğini

gösteriyorlar.

Sinbo Direnişçisi kadın işçilerin yükselttikleri mücadele bayrağı aynı zamanda kadın işçilerin fabrikalarda karşı karşıya kaldığı tacize, mobbinge, baskıya, şiddete karşı da yükseltilen bir mücadele bayrağıdır. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri kapitalist sömürü düzeni içerisinde her geçen gün artarken şiddetin farklı biçimlerinin yaygın olarak yaşandığı fabrikalardaki bu gidişata da “Dur!” diyorlar.

Şimdi Sinbo Direnişçisi kadın işçilerin mücadele çağrısına cevap verme zamanı!

İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları olarak başta işçi- emekçi kadınlar olmak üzere tüm işçi ve emekçileri Sinbo Direnişçileri’nin sesine ses olmaya, mücadeleyi büyütmeye davet ediyoruz. Sinbo Direnişçileri’nin sömürüye, esnek ve güvencesiz çalışmaya, baskıya, tacize, mobbinge karşı yükselttikleri mücadele bayrağını daha da yükseklere taşıyalım. İşyerlerimizde, fabrikalarımızda örgütlenelim. Sinbo Direnişini fabrikalarımıza, işyerlerimize taşıyalım. Çadır ziyaretlerimizle, mesajlarımızla direnişçileri yalnız bırakmayalım. Sinbo Direnişi’yle maddi-manevi her türlü dayanışmayı büyütelim!

Sinbo’da direniş kazanacak

SİNBO İŞÇİLERİNE SES OLALIM!

Sinbo Direnişini fabrikalarımıza, işyerlerimize taşıyalım. Çadır ziyaretlerimizle, mesajlarımızla direnişçileri yalnız bırakmayalım.

RENAULT’TAN BİR İŞÇİ DİYOR Kİ;

Renault’da delege seçimleri tamamlandı ve Nizam Bilik tekrar başkan seçildi.

Bir yanda Metal Fırtına döneminde silik bir tutum sergileyerek TM’ye karşı sözde saf tutan ve sonradan işçileri satarak, ceplerini doldurduğu paracıklarla TM`nin kuklası haline gelen Nizam Bilik ve diğer yanda eski işçi düşmanlarından olan uzatmalı Ömer İnce ve bir de yıllarca Arge bölümünde yata yata, işçinin halinden bihaber olarak çalışan Levent Turgut isminde bir vatandaş.

Seçimi Nizam kazandığı için diğerlerini pas geçelim.

Seçim öncesinde Nizam`ın yandaşları tarafından sosyal medyada kara bir propaganda yapılmaya başlanmıştı.

Neymiş efendim, Reno işçisi banka promosyonlarını, yılsonu performans primlerini ve benzeri kazanımları Nizam sayesinde almış. Ülkemizde seçim ve siyaset hep yalan üzerine kuruludur, doğrudur. Olurda efendim; bu kadarına da pes doğrusu.

Bu söylenen kazanımlar Reno işçisinin kendi öz iradesiyle ve bileğinin gücüyle söke söke aldığı kazanımlardır. Metal Fırtına döneminde işçileri satarak TM`nin uşaklığını yapan Nizam ve grubunun NE HADDİNE.

“Bozuk düzende sağlam çark olmaz” demiş Pir Sultan Abdal. Ha kırmızı ha turuncu veya yeşil hepiniz aynısınız maalesef. Nizam, sen de ceplerini doldurduğun kadar işçi dostusun...

TOFAŞ’TAN BİR İŞÇİ DİYOR Kİ;

Tofaş`ta Ekim ayı bitmeden toplam üretim 190 bin oldu. Bu yıl pandemi koşullarını düşünürsek işçilerin nasıl birer köle olarak kullanıldığını anlarız. Nisan, Mayıs ayında 3 hafta üretim yapmadığı halde (bunun sebebi de Avrupa’dan gelmeyen mallar yüzünden).

Yani işçiyi düşündükleri için değil bu 3 haftalık duruşu da hafta sonları mesailer ile telafi ettiler. Ayrıca yıllık izin, bayram haftası ile 12 gün yapıldı. Yani yıllık izinler 8 gün kullanıldı. Geri kalan izinler ne olacak kimse bilmiyor. İşçiye hiç değer vermeyen bir fabrika ve işçini savunmayan, savunamayan bir Türk Metal gerçekliği var.

Hala üretim en yüksek seviyede ve hafta sonları mecburi mesai. Vergi dilimine girdikten sonra da mesailerin bir değeri olmuyor.

Artan koronavirüs vakaları, işçilerin bu ağır yük ile çalışma koşulları, ücretlerin erimesi ve her şeye gelen zamlar ile yine sessiz ve çaresiz işçiler.

Hükümet ise çıkardığı en son torba yasa ile patronlara her istediğini vermek için çalışıyordu. Neyse ki az da olsa yapılan eylemler yasanın 2 maddesini şimdilik geri çektirdi.

İŞÇİ-EMEKÇİ KADIN KOMİSYONLARI

Patronların pandemiyi fırsata çevirmesine AKP iktidarı da göz yumarak yasal düzenlemeleri yerine getirdi. Bunun adına da işten atmak yerine “ücretsiz izin” dediler. Patronlar da bunu bir sopa olarak kullanıyor.

Bunun bir örneğini de Sinbo’da gördük. Sinbo işçilerinin sendika hakları için mücadeleye başlamasına patronun cevabı ücretsiz izin oldu.

Görüyoruz ki patron işçilere sendikal bilincin ulaşmasını istemiyor. Sinbo patronu virüse karşı değil, tam tersi sendikal mücadeleye karşıdır. Bundan

kaynaklı kendi sınıf çıkarlarını korumak için ücretsiz izin saldırısına başvurmuştur. Oyak Renault`ta çalışan bir işçi kardeşiniz olarak yüreğim siz direnen Sinbo işçileri ile birlikte atmaktadır.

Siz şu an ücretsiz izin saldırısına karşı sesini çıkarmayan ve ekmeği ile sınanan milyonlarca işçinin sesi olmuş durumdasınız. Ve şu bilinmelidir ki

“direnenler her zaman kazanamayabilir ama kazananlar her zaman direnenler olmuştur.” Siz şimdiden sessizliğe ses olduğunuz için kazanmış bulunuyorsunuz.

Direnenlere selam olsun...

SİNBO DİRENİŞÇİLERİNE....

RENAULT İŞÇİSİ

Siz şu an ücretsiz izin saldırısına karşı sesini çıkarmayan ve ekmeği ile sınanan milyonlarca işçinin sesi olmuş durumdasınız.

Ve şu bilinmelidir ki “direnenler her zaman kazanamayabilir ama kazananlar her zaman direnenler olmuştur.”

(7)

7

ARALIK 2020

iletişim

metaliscileribirligi@gmail.com facebook: Metal İşçileri Birliği - MİB

İstanbul - Esenyurt İşçi Kültür Evi Yenikent Mah. Şehit Serkan Temeloğlu Sok. 25/A

(Eskule otoparkı girişi karşı sokağı) Esenyurt Tel: 0536 610 03 37

İstanbul – Ümraniye İşçilerin Birliği Derneği Tel: 0535 257 70 99

İstanbul – Sefaköy İşçilerin Birliği Derneği Halkalı Cad. No:113 Kat:4 Daire:7 Tel: 0212 690 71 53 – 0536 714 62 06

İstanbul – Gaziosmanpaşa Tel: 0535 915 32 45 Gebze İşçilerin Birliği Derneği Hacı Halil Mh. Şahinler İş Merkezi Kat 2 No: 202

Gebze Tel: 0542 843 16 01 Ankara – Sincan İşçi Birliği

Atatürk Mh. Kutsal Sk. No: 5/8 Tel: 0551 597 74 70 Ankara – Mamak İşçi Kültür Evi Tuzluçayır Mah. 586. Sok. 2/A - Tel: 0312 364 06 90

mamak.iscikulturevi@gmail.com Çukurova – Metal İşçileri Birliği

Tel: 0546 950 72 06

Bursa – İşçilerin Birliği Derneği Başaran İşhanı Kat:4 No:14 Heykel Kayseri – İşçilerin Birliği Derneği Sahabiye Mah. Mersin Sok. Sim İşhanı No:403 Kat:4

Kocasinan - Tel: 0352 222 00 07 Trakya – Metal İşçileri Birliği Kemalettin Mah. Omurtak Cad. Gür İşmerkezi

No:180/133 Çorlu - Tel: 0551 979 87 38 İşçi Bülteni Özel Sayı: 1594 * Fiyatı: 25 Kr * Aralık 2020 * Sahibi ve S.

Yazı İşleri Md.: Ersin Özdemir * Yayın Türü: Yerel, süreli, siyasi, ayda bir, Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Osmanağa Mh. Kırtasiyeci Sk. No:9 Kat:2 Daire:7 Kadıköy / İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52 * Baskı: Özdemir Mat. Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Topkapı (Odin) Center No: 28/245 Zeytinburnu / İstanbul Tel: (212) 577 54 92

25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü, pek çok kentte başta kadınlar olmak üzere işçi ve emekçilerin katılımı ile gerçekleşen eylemlere sahne oldu. Eylemlerde, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin çok ciddi boyutlara ulaşmasının yanısıra, pandemiyle birlikte kadınlar üzerindeki baskı, şiddet ve yoksulluğun artışına yönelik ve tek adam rejimi eliyle yürütülen kadınlara dönük politikalar protesto edildi.

Pandemi koşullarına rağmen yaygın ve nispeten kitlesel gerçekleşen eylemlerin yanısıra, bazı sendikalar ise fabrikalarda işçilerin katılımı ile eylemler gerçekleştirerek işyerlerinde kadına yönelik cinsel taciz, şiddet ve mobbingi protesto ettiler. Kadın ve erkek işçilerin katılımı ile fabrikalarda gerçekleşen eylemler anlamlı olmakla birlikte, eylemlerin ardından fabrikalarda kadına yönelik cinsel şiddete ve mobbinge karşı bir adım atmamak, bu eylemli tepkileri ileriye taşımak için bir şey yapmamak, gerçekleşen eylemlerin de rutin hale gelerek etkisizleşmesine yol açmaktadır.

Tüm bunlarla birlikte, 25 Kasım’da sendika ağaları da boy göstermekten geri durmadılar. Türk Metal yöneticileri de sergiledikleri şovlarla, kadına yönelik şiddetin savunucusu olarak açıklamalar yapıp, toplantılar düzenlediler. Ancak tüm bu gösterilerin bir şovdan ibaret

olduğunu biliyoruz. İşyerlerinde sermaye ile işbirliği halinde olan Türk Metal çetesinin, kadınlara yönelik taciz ve mobbing yaşandığında nasıl sümenaltı ettiğine, bu sorunu örtmek için nasıl seferber olduklarına tanığız.

Pek çok fabrikada yaşanan örnekleri geçtik, kendilerinin imzacısı oldukları İLO’nun 190. Maddesinin (işyerlerinde cinsel şiddet ve tacizin önlenmesi) kabul edilmesi için attıkları en ufak bir adım sözkonusu dahi değildir.

Yanısıra, MESS grup TİS taslaklarında, işyerlerinde kadına yönelik şiddet ve tacizi önlemeye dönük gündeme getirdiklerini iddia ettikleri, fabrika yönetimiyle ortak olarak oluşturulması hedeflenen “kadın işçi kurulları” ise çoktan unutuldu bile...

İşçi sınıfının çıkarlarını savunmaktan çoktan vazgeçmiş, sermaye sınıfının işçiler arasındaki ajanları olan sendika bürokratlarının, işyerlerinde kadına yönelik şiddet ve tacize karşı yaptıkları açıklamalar büyük bir ikiyüzlülükten ibarettir. Zira işyerlerinde kadına yönelik taciz ve şiddet, sömürü ilişkilerinden beslenir ve bu sömürünün sürmesine hizmet eder. Kadına yönelik şiddet ve tacize karşı çıkmak, sömürü ilişkilerinin karşısında durmayı gerektirir. Bunu da yapabilecek yegane güç, tabanda kadın ve erkek işçilerin kuracakları mücadele birlikleridir.

25 KASIM’DA SENDİKALAR

Kadına yönelik şiddete karşı sendika bürokratlarının ikiyüzlülüğü!

İŞÇİ-EMEKÇİ KADIN KOMİSYONLARI

METAL İŞÇİSİNİN SESİ, SOLUĞU, SIKILI YUMRUĞU!

SEMA KALIP’TAN BİR İŞÇİ:

Bizim fabrikada uzun zamandır kısa çalışma uygulanıyor. Ancak patronun işleri kötü değil. Niye derseniz, kısa çalışmada 50 saate varan fazla mesailer yapıyoruz. Evet, yeni bir zam sürecine girdik. Açıkçası ben bu süreçten hiç umutlu değilim. İşçiler olarak çok fazla dağınığız. Benim çalıştığım fabrikayı ele alalım.

Bizde asgari ücret zammı uygulanmıyor. Ama şubat ayına kadar süren bireysel görüşmelerimizde patronun bize verdiği aşağı yukarı asgari ücret zammı kadar oluyor. Ama bizde bir türlü ayıkamıyoruz. Her sene izlemekten öte bir şey yapmıyoruz. O yüzden çok fazla umudum yok.

Bana göre asgari ücret 3500 lira olmalı. Ama sadece benim dememle olmuyor tabi. Umarım yetkililer bizim sesimizi duyar. İnanın çok zor durumdayız. Hayat öyle pahalandı ki yaşayamaz hale geldik. Gece gündüz mesailerde çalışıyorum. İnanın ufak bir hastalık çıksa ailemde, hiçbir birikimim yok. Bu nereye kadar böyle gider bilmiyorum.

BMİS ÜYESİ BİR İŞÇİ:

Bana göre asgari ücretin 3500 lira olması gerekir.

Ama talancı AKP hükümeti ile en fazla 2700 lira olacaktır diye düşünüyorum. Asgari ücretin belirlendiği masada ne yazık ki işçiler adına kimse yok. Hikâyeden işbirlikçi sarı sendika Türk İş var.

Açıkçası ben bir şey çıkacağını düşünmüyorum.

Ancak Fransa’da olduğu gibi sarı yeleklilerin yaptığını yapmalıyız. İşçiler, köylüler, emekliler ve ezilen halk sokağa inip eyleme geçmediği sürece hiçbir şey değişmeyecektir.

(8)

8

Sinbo Direnişçileri olarak ücretsiz izin saldırısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hüsne: Ücretsiz izin işveren tarafından işçileri yıldırma ve tehdit aracı olarak kullanılıyor. Patronlara armağan gibi sunulan ücretsiz izin işçilere çaresizliğin kapısını aralamaktadır.

Kardelen: Ücretsiz izin şu an işçiye en büyük baskı. Bir bakıma tazminatsız çıkartma. Patron işçiyi onayını almadan çıkartabiliyor ve bu süreçte sendikalı olmayı da engelliyor... İzne çıkarttıklarına sürün diyor, içeride çalışanları da korkutuyor;

sendikalı olursanız böyle yaparım. İşçiler hakkını almasın, bana muhtaç olsun diye sendikalı olursanız ücretsiz izne çıkartırım vs. ya da benim istediğim gibi çalışacaksın diye baskı yapıyor. Patron işçilerin üzerinden her gün daha zengin oluyorken, ücretsiz izin işçiyi yoksulluğa, açlığa, mahkum ediyor.

Ücretsiz izinde olan bir işçi nasıl geçinebilir?

İnsanlar kirasını mı versin, evine mi baksın? Bu süreçte doktorlar iyi beslenin diyor ama bu ücretle imkansız. İnsanları fakirliğe sürükleyen bir sistem.

İşçilerin üzerinden her gün devlet, patronlar zengin oluyor. Üreten biziz, ürettiğimiz zenginliğe

erişemeyen yine bizleriz insanca yaşamak istiyoruz.

Ücretsiz izin bir hak değil hak gaspıdır, esnek ve kötü koşullarda çalışmanın önünü açmak için sopa olarak kullanılıyor. Yeni dönemde işçilerin kabusu olan ücretsiz izin saldırısına karşı çıkılmaz ve kaldırılmazsa kalıcı olarak hayatımızı tehdit etmeye devam edecektir. Bu yüzden güvencesiz ve esnek çalışmaya itilecek olan işçiler buna dur demeli.

TOMİS üyesi Sinbo işçileri neden direniyor?

Hüsne: Sendikali olduğumuz ve sendikal faaliyet yürüttüğümüz için Sinbo yönetimi tarafından 17 Eylül’den 17 Kasım’a kadar ücretsiz izine çıkarıldık. Bu süreçte hukuki ve fiili olarak mücadelemizi sürdürdük.

İzin süremizin bitmesine 1 hafta kala izinlerimizin 17 Ocak’a kadar uzatıldığına dair belge aldık. Bizler de mücadelemizi fabrikanın önüne taşıyıp direniş çadırımızı kurduk. Haklarımıza bizden başkasının sahip çakmayacağını bildiğimiz için ve ücretsiz izin saldırısıyla canı yanmış milyonlarca insanın sesine ses olabilmek için kararlılıkla direniyoruz.

Dilbent: Geçmişten bu yana verilen mücadeleler sonucu kazanılan yaşamsal hakları feyz alarak bizler de mevcut haklarımızı korumak ve yeni haklar

kazanacağımız bir hayat için tek yolun direnişten geçtiğini biliyoruz. Bir şeyler kolayından değişsin isteriz fakat bu mümkün değildir. Değişim ancak söz, yetki, karar hakkını kendinde gören ve bunu pratiğe döken işçilerin birliği ile olacaktır.

Geri adım atmayıp daha geliştirici yol ve yöntem ile mücadele yolumuzu direnişe geçerek ortaya koymuş olduk. Böylece daha da geniş kitlelere ulaşıp işçi sınıfına öncülük etmiş olduk.

Bizler direniyoruz daha insani çalışma koşulları için. Pandemi tehdidi haline gelen ücretsiz izinin kaldırılmasını istiyoruz. Taleplerimiz kabul edilene kadar direnişimiz devam edecek ve kazanana kadar mücadelemiz sürecektir.

Kardelen: Neden direniyoruz; çünkü kölece çalışmaya son vermek için. Bu sisteme karşı olduğumuz için. Bizim üstümüzden birileri zengin olmasın, herkes eşit olsun diye mücadele ediyoruz.

Onları zengin eden biziz, ama yine yoksul aç yasayan biziz. Ücretsiz izni de o yüzden istemiyoruz.

Taleplerimiz kabul edilene kadar da direnişimiz devam edecek ve inanıyoruz biz kazanacağız.

SİNBO İŞÇİLERİ DİRENİYOR

İşçilere bir hak gibi sunulan, oysa patronların elinde çok yönlü bir saldırı aracı olarak kullanılan ücretsiz izin uygulaması birçok işçinin gündemi. Bu saldırı güya işten atmaları engellemek için çıkartıldı. Fakat uygulamada milyonlarca işçinin sefalete mahkum edildiği görüldü. Hakları ve geleceği için mücadele eden işçileri yıldırmanın bir aracı olarak kullanıldı, kullanılıyor. Kafasını kaldırıp, sesini çıkartan işçiler ücretsiz izine gönderiliyor, örgütlenme çabaları bu yolla boşa düşürülmek isteniyor.

Ücretsiz izin saldırısı işçiler için önemli bir tehdit ve mücadele ile püskürtülebilir. Herkese iş ve gelir güvencesi işçilerin direnişi ile sağlanabilir. Sinbo işçileri bu anlamıyla işçi sınıfına izlenmesi gereken yolu gösteriyor ve tüm işçiler adına direniyorlar. Onların kazanımı tüm işçilerin kazanımı olacak. Sınıf dayanışmasını yükseltelim.

Haftalardır fabrika önüne kurdukları çadır ile ücretsiz izin saldırısına karşı direnen Sinbo işçileriyle gerçekleştirdiğimiz

röportajı yayınlıyoruz. !

Referanslar

Benzer Belgeler

2013 yılı Ağustos ayında bir önceki yılın aynı ayına göre Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretim Endeksi alt sektörleri kapsamındaki madencilik ve

Sanayi üretimi 2016 Nisan ayında aylık bazda %1,1 azalırken, yıllık bazda ancak %0,7 arttı.. İşsizlik oranının azalışında kamu istihdamındaki ve kayıtdışı

Mayıs ayında Mevsim ve Takvim Etkisinden Arındırılmış Endekste ana sanayi grupları içinde aylık bazda en fazla ciro artışı %6,5 ile dayanıklı tüketim

Cari açığın finansman kalemlerinden yabancıların Türkiye’ye yaptığı doğrudan yatırımlar Temmuz ayında geçen yılın aynı ayına göre 2 milyar 65 milyon dolar azalarak

Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış İnşaat Ciro Endeksi 2013 yılı dördüncü çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %5,4 oranında azalmıştır.. Takvim

Ana sanayi grupları sınıflamasına göre 2016 yılı Mart ayında en yüksek aylık düşüş %1,70 ile dayanıklı tüketim mallarında, en yüksek yıllık düşüş ise %20,25

2015 yılı Mayıs ayında yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE), Nisan ayına göre %1,11, bir önceki yılın Aralık ayına göre %5,22, bir önceki yılın aynı ayına göre

Mart ayında parasal olmayan altın kaleminde net altın ihracatı bir önceki yılın Mart ayına göre 427 milyon dolar azalarak 822 milyon dolara gerilemesine