antik
toprak
heykelcikler
arkeolog : Mehmet t. T U N A Y
G t R l Ş :
Pişmiş toprak eserlere Antik dünya-nın günlük hayatı içinde rastlanmaktadır. Çanakçömlek yapıp satan ve bu yolla h a -yatını kazanan insanlar boş vakitlerinde, tanrı, arkadaş ve köpeklerinin heykelcikle-rini yapıp, onları hep beraber fırınlarlardı. Uzun yıllar bu şekilde yapılmaya devam edilen pişmiş toprak eserler, daha sonrala-rı bir aysonrala-rı kol olarak meydana çıkmışlar-dır.
İstanbul Arkeoloji Müzesinin pişmiş top-rak eserler bölümünden bazı seçme foto-ğraflarla hazırladığım bu küçük kitapçık pişmiş toprak eserleri tanıtmak için ya:::k-mış bir çalışmadır.
YAPIMI:
Pişmiş toprak eserin yapılabilmesi için sıra şu safhalardan geçmesi gerekmekte-dir:
A— Ç a m u r u n H a z ı r l a n m a s ı : Toprak önce iri tanelerinden arınır. Sonra su ile yoğurıılıır. Renk vermek için, kırmızı aşı boyası, çamurun fırınlama ve kuruma sırasındaki çekmesini azaltmak için de kum ilâve edilir.
B — Ş e k i l l e n d i r m e :
Heykelciklerin şekillendirilmesinde bir-kaç metod vardır:
1 — E l l e ş e k i l l e n d i r m e : En basidi olup, uzun zaman tek me-tod olarak kullanılmıştır. Silindir veya koni şekli verilen h a m u r d a n , el ile insan veya hayvan heykelciği yapılırdı.
2 — K a l ı p l a m a :
En iyi metoddur. M.Ö. 5.y.y.'dan bu yana (M.S. 2-3,y.y.'a kadar) çok kullanıl-mıştır. Bu şekil için gerekli ilk iş m u m ve-ya fırınlanmış çamurdan modeli hazırla-mak, bundan elde edilecek kalıbı gerekirse elle düzeltmek, sonra da fırınlamaktır. K a -lıba dökme işinde ilk adım, eserin iç yü-zeyinin her noktasını kaplıyacak şekilde ince çamurla sıvamaktır. D a h a sonra da bu tabakaya istenen kalınlık verilebilir. Taze çamurun kuruduğu sürece çekilmesi, eserin kalıptan kolaylıkla ayrılmasını sağlar.
Böy-— H o r o z üzerine binmiş Eros (6576) Vitrin 17 B, raf. 1
Balıkesir'de bulunmuştur. Bir H o r o z üze-rine oturtulmuş Eros gayet canlı şekilde yapılmıştır. Eros ellerini açmış sanki H o -roz'in üstünde zıplaya zıplaya ileri doğ-ru gitmektedir. Antik devirde kullanılmış bir ev süs eşyasıdır.
— Sarhoş kadın heykelciği (6129) Vitrin 17 B, raf. 1.
Balıkesir'de bulunmuştur. Hellenistik devir, lece eserin ön yüzü meydana gelmiş olurdu. Arka yüz için çok seyrek olarak kalıp kul-lanılır, genel olarak bu kısım elle düzel-tilirdi. İki parça, ıslak bir ç a m u r a sürüle-rek birbirlerine yapıştırılırdı. Baş ve kol-lar ayrı kalıpkol-lardan yapılır ve gövdeye ilâ-veleri değişik şekillerde olurdu. Böylece ay-nı kalıptan birçok eser elde etmek m ü m k ü n oluyordu. İnce ve güzel olması için, fırın-lamadan önce modelin bütününü ince bir alet ile temizlemekle eserin son rötüşü de tamamlanmış olurdu.
C — B o y a m a v e S ü s l e m e : Genel olarak her eser sırlanır ve b o -yanırdı. Sırlama işi fırınlamadan önce ya-pılırdı. Heykelciğe parlak koyu bir renk ve-rilirdi.
Bir başka süsleme şekli ise, bir astar üzerine mat renklerin işlenmesiydi. Bu şe-kil M.Ö.7.y.y.'da ortaya çıkmış ve ö.y.y'ın sonlarında en yaygın şeklini almıştır. Eser, fırınlanmadan önce. alçıdan beyaz bir ta-baka ile sıvanır, fırınlandıktan sonra da bu beyaz zemin üzerine çeşitli renkler tatbik edilirdi. Siyah renk yalnız yüz detaylarının belirtmede, sarı koyu kahverengi gölge ha-linde saçlarda ve aynı z a m a n d a ziynet eş-yalarını boyamada, yeşil ise nadiren kulla-nılırdı.
D — F ı r ı n l a m a :
750 c - 900 c derece arasında yapılır.
R o k o k o üslubunun tipik örneklerinden bi-ridir. Yaşlı ve çirkin bir kadın koltuğa o-turmuş, sarhoş olduğunu anlatmak için de başının üstüne bir içki kabı konmuştur. — Suçu (6100)
Vitrin 17 B, raf. 2.
Balıkesir'de bulunmuştur. Antik Dünyanın sokak hayatını canlandıran eserlerinden bi-ridir. Sucu, günümüze kadar değişikliğe uğ-r a m a d a n gelen ve çok uğ-rastlanılan biuğ-r tip-dir.
Kil daha yumuşakken heykelin arkasına bir delik açılırdı. Bu delik, pişirilme sıra-sında nem'in dışarı çıkmasını temin içindi. Bazı hallerde bu deliğin yerine heykelciğin altına açık bir kaide yapılırdı. Böylelikle, ç a m u r u n hava ile temas ettiği an meydana gelecek k u r u m a y a karşı da tedbir alınmış oluyordu.
K U L L A N I L D I K L A R I
Y E R L E R :
Bu heykeller esas olarak Dini m a k -satlar için kulanılmakla beraber «Adak Eş-yası» olarak da kullanıldıkları, yapılan ka-zılardan anlaşılmıştır. D a h a ziyade tapı-naklarda bulunan bu eserlerin hemen hepsi tanrılara ithaf edilmişlerdir. T a p ı n a k önün-de konacak yer kalmadığı takdirönün-de yan ta-raftaki çukurlara, eski gelen adaklar alınır, gömülürdü. Yeni gelen ve gelecek olanlar için tapmak önünde yer açılır, bunların tekrar k u l l a n a m a m a l a r ı için de gömülme-den önce başları kırılır, sonra gömülür-lerdi.
Pişmiş toprak eserlerin «Mezar Hedi-yesi» olarak da kullanıldıklarını mezarlar-da bulunmuş olan oturan ve ayakta duran tanrıça heykelciklerinden ve cenaze mera-simi maskelerinden anlamaktayız.
Önceleri «Ölüye H ü r m e t » amaciyle kul-lanılmışlardır. M.Ö.6. ve 5. yüzyıllardaki
— Kalıp (4572) Vitrin 18, raf. 5.
Geliş yeri belli değildir. Kalıplama şekliyle yapılan eserler için bir model.
mezarlarda bulunan Ekmekçi Kadın tipleri buna verilecek en iyi örnektir. G ü l ü n ç ve günlük hayatla ilgili eserler, ruh'un n e ş e l e n -mesi ve zevk alması için yapılmıştır. M.Ö. 4.y.y.'dan itibaren sanat anlayışının m a d d e -ciliğe dönüştüğünü, bu devirde «Mezar He-diyeleri» esas anlam ve amaçlarını kaybe-derek, sırf adet olduğu üzere mezarlara bı-rakılmışlardır, bazı mezarlarda bulunan dikkatsizce atılmış «Mezar Hediyeleri» bu-nu en iyi şekilde anlatmaktadır.
Pişmiş T o p r a k eserler günlük ihtiyaç-lar için de yapılmaktaydıihtiyaç-lar. Bu amaçla yapılanların içinde en büyük gurubu, «O-yuncaklar» teşkil etmektedir. Eserler ince-lendiğinde, Antik D ü n y a n ı n gündelik ha-yatı hakkında rahatlıkla bir fikre sahip ola-biliriz. Ekmekçi, sucu, çoban gibi figürle-rin yanında aktör ve dansöz heykelcikleri, sokak, sahne ve sanat dünyalarını gözleri-mizin önüne sermektedir. Üstlerindeki elbi-selerden de o devrin giyim-kuşamı hakkın-da bilgi edinebiliriz.
G E L İ Ş İ M :
Neolotik devrin sonu ile Bronz çağın başı arasında yapılan eserler el ile yapı-lanlardır. Bunların ekseriyetini idoller teş-kil eder. Bu devrede hayvan figürlerine az rastlanır. Buna mukabil Erken ve Orta M i -nos devirlerinde hayvan heykelcikleri çok-tur. Mikenlerin yerleştiği çok geniş alan içinde birbirlerine benzeyen çok miktarda pişmiş toprak heykelcik bulunmuştur. A -yakta durna tanrıça heykelcikleri en çok bi-linen ve tanınan tiptir.
Miken çağının sonunda başlıyan «İsti-lâlar Devrinde» pişmiş toprak heykelcik-lerde de 300 yıllık bir fakirleşme görülür. 8. Yüzyılda Y u n a n Dünyası tekrar ra-hata kavuşmuş ve birbirine bağlı olarak da pişmiş toprak eserlerde de bir a r t m a ol-muştur.
7. Yüzyılda tiplerin sayı ve şekilleri çeşit-lenmiş, sanat yönünden heykelcikler üzerinde ise, D o ğ u n u n etkisi görülmüştür. K a -lıp kullanılmaya başlanmış, ayakta ve otu-ran kadın heykelcikleri yapılmış,
heykel-— Dansözler (1902)
Vitrin 19, bölüm orta, raf. 1.
İntepe'de bulunmuştur. Elbise kıvrımlarının hareketi ve canlılığı ile dikkati çeken bir
traşının yarı plâstik olan bir yönü kabart-malar ortaya çıkmıştır.
6. Yüzyılda eski tipler devam etmek-le beraber bunların İyon sanatının tesiri al-tında yeni bir çehreye sahip olduklarını gö-rüyoruz. Bu devrede yeni tipler de ortaya çıkmıştır. En Popüler olan ayakta duran kız tipidir. Pişmiş toprak heykeltraşi, b ü -yük heykeltraşının tesiri altında kalarak ge-lişmesine devam etmiştir ve heykelcikler
ihraç malı olmuşlardır.
F a k a t , 5. Yüzyılda, Pers harplerinden sonra-ki Y u n a n Sanatının akışına ayak uydurama-mıştır. Arkaik devir özelliklerinden kurtu-lamayıp o'nun tesiri altında kalmışlar, gün-lük hayattan örnekler az da olsa artmış-tır.
4. Yüzyılda, tekrar esas heykeltraşiye yetişmiş, o'nu yakalamış ve gelişimi birlik-te olmuştur.
Hellenistik devir, Y u n a n pişmiş top-r a k heykelcikletop-rinin teknik bakımdan en yüksek seviyeye ulaştığı devirdir. Bu dev-rin tipleri içinde, genel olarak ayakta du-ran örnekler vardır. Dini unsurlar eskiye nazaran daha az görülür. Adeta din terke-dilmiştir. T a n r ı ve Tanrıçalar insanlaştırıl-mıştır.
G e ç Hellenistik devirde, konular iki ana kaynaktan alınmadır. Birincisi; büyük heykeltraşiden, ikincisi, günlük
hayattan-esırdir. İki Dansöz yanyana antik devrin danslarını en iyi şekilde yaparken gösteril-mektedir. Eser kendi kendini ifade etmek-tedir. «Sanki o anda dansederler» gibi.
dır. Roma devrinde yapılanlar, eski Yunan heykeltraşisinin tesiri altında kalarak mey-dana getirilmişlerdir. Hemen hemen aynı tipler bu devirde de yapılmıştır. Yalnız Gladyatörler ile karikatürize edilmiş figür-ler R o m a eseridir. Bronz piyasasının ucuz-laması pişmiş toprak sanayiinin gerilemesi-ne hatta çökmesigerilemesi-ne sebep olmuştur. M.S. 4-5. yüzyılarda da ortadan kalkmışlardır.
Böylece pişmiş toprak eserlerin hikâ-yesini, 4 bin senelik bir z a m a n içine al-maktadır. F a k a t esas olarak, M.Ö. 7. yüz-yılda başlar. M.Ö. 3. ve 2. yüzyıllarda en yüksek seviyesine erişir, sonra da kaybolur gider.
İ s t a n b u l A r k e o l o j i
M ü z e s i n d e k i K o l l e k s i y o n : Kolleksiyon, kuruluşundan bu yana her geçen gün biraz daha güzelleşmekte, biraz daha zenginleşmektedir. Müze'deki hey-keltraşlık eserlerinin bir bölümünü, küçük f a k a t kalıcı ve o nispette de çok sayıdaki örnekleri elimizde olan bir grubunu teşkil etmektedir.
Akdeniz memleketlerinin hemen her yerinden az da olsa bir kaç örnek bu zen-gin kolleksiyonun içinde yer almaktadır. Mü-ze'deki eserler; pişmiş toprak eserler dün-yasının en iyi nitelendirilen yılları arasına (M.Ö. 7. yüzyıldan başlayıp M.Ş, 2 - 3 . yüz-yıla kadar) girmiş olanlardır.
— Oturan başsız kadın heykelciği (454) Vitrin 30, bölüm sol, raf. 3.
Myrina'da bulunmuştur. Arkalıksız bir kanapede oturan başsız kadın heykelciği. V ü -cudunun üst kısmı ve sağ göğsü çıplak. Heykelcik çok güzel şekilde yapılmış. Bil-hassa göğüsleri, sanki canlı. V ü c u d u n bir parçası örtü ile kapatılmış.
— Afrodit heykeli (369) Vitrin 29 B, raf. 2.
Myrina'da bulunmuştur. Aşk ve güzellik tanrıçasını banyodan çıktıktan sonra kuru-nurken göstermektedir. İki eli ile saçlarını ucundan sıkarak k u r u t m a y a çalışıyor. Vücu-du hafif bükülmüş ve göğüsleri ve göbe-ği çıplak olarak işlenmiş. İki göğsünün
ara-sı - ortaara-sında süslü bir ziynet taşıyor. Ba-şında taç, sol ayağında diz kapağı bağı var. — Boğa heykelciği (1557)
Vitrin 32 A, raf. 3.
Priene'de bulunmuştur. Başı ve sağ ön a -vağı olan bir Boğa heykelciği parçasıdır. Eserin üzeri boyalıdır. Ve gayet canlı şe-kilde işlenmiştir.
,Eser grupları içinde en zengin olanları: Samsun. Mvrina, Priene, Bitinya, T r o -ya, Bergama, Balıkesir, Tarsus, İntepe, Kyme, Larissa, İzmir ve son senelerde ge-len Teangela gibi Anadoludaki yapım yer-leri tespit edilmiş olanlarla, Ege Adaların-dan. özellikle Kos ve Lindos ile Yunanis-tan Sicilya, Mısır, Suriye ve Kıbrıs gibi Anadolu dışından gelen eserler teşkil et-mektedir.
Bu merkezlerden Müze'ye gelen eser-ler içinde: tanrı, tanrıça, kadın, erkek hey-kelcikleri ve heykel başları vardır.
En büyük pişmiş toprak eserler grup-larının başında; Samsun, büyük bir kısmı Luvr Müzesi'nde olan Myıina. ve Lindos gelmektedir. Samsun grubu içinde; Eros, Horoz. Diyonizos Mask'ları. kadın ve Satyr başlan vardır. Gayet güzel işçilik gösteren Myrina grubıı içinde kadın heykelcikleri ekseriyeti teşkil eder. Lindos grubu için-de ise; tanrı ve tanrıça heykelcikleri ile a-yakta ve oturan genç kız heykelcikleri ço-ğunluğu kapsamaktadır.
B İ B L İ Y O G R A F Y A
G e n e l :
— T.B.L. VVebster, Greek Terracottas. Har-mondsworth, 1950.
Y e d i n c i Y ü z y ı l :
— R.J.H. Jenkins, Dedalica. Cambridge, 1936.
A r k a i k d e v i r :
— P. Knoblauch, Stııdien zur arehaiseh •— griechischen Tonbildnerei in Kreta, R h o
-dos, Athen und Boeotien. Bleicherode, 1937.
H e l l e n i s t i k d e v i r :
— G. Kleiner, Tanagrafıguren. Berlin, 1942. M ü z e K a t a l o g ' l a r ı :
— H.B. Walters, Cataloque of the Terracot-tas in the British Museum. London, 1903. — R.A. Higgins. Cataloque of the T e r r a
-cottas in the British Museum. London, Vol. L, 1954. Vol. II., 1959.
— N. Breitenstein, Cataloque of the T e r -racottas. Copenhagen, 1941.
— S.M. — Besques, Cataloque raisonne deş figurines et reliefs. Louvre, Vol. I.,
1954.
— G. Mendel, Cataloque des figurines grecques de terre cuite. Constantinople,
190S.
M a k a l e l e r :
— G . H . Chase, «Greek Terracotta Figuri-nes», A r c h a e o l o g y , 1951, Vol. 4 sah. 159 v.d.
— A. Laııomonier, «Les Figurines Grec-qııes du Mıısee de Stamboul.» Anado-lu 11.. 1955., sah. 71-74.
— A.N. Rollas, «Müzemizin Pişmiş Toprak Heykelcikler Kolleksiyonu», İstanbul A r -keoloji Müzeleri Yıllığı, no: 9. İstanbul. 1960, sah. 26-28.
K a z ı R a p o r l a r ı : — Athens. Hesperia, Vol .1.
— Corinth, Corinth, Vol. XII. ve XV. — Delos, Delos. Vol. XXIII,
— Olynthus, Olynthus, Vol. IV., VII. ve X I V .
— Rhodes, Clara Rhodos, Vol. III., IV., VI-VII., VIII..
— Lindos, Vol. I.
Not: Bodrum'un Teangela şehrinde bu-lunmuş bir grup eser T ü r k Arkeoloji Der-gisinde t a r a f ı m d a n neşredilecektir.
— İdol (3160)
Vitrin 32 B, raf. 3.
Geliş yeri belli değil. İdol. M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda yapılmış pişmiş toprak eserlerin ilk örneklerinden biridir. Bir kadın heyke-lidir. Kadın olduğu üzerindeki bezemelerdea anlaşılmaktadır.