• Sonuç bulunamadı

ÜÇ KÝTAP, TEK ADAM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ÜÇ KÝTAP, TEK ADAM"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÜÇ KÝTAP, TEK ADAM ÇOK BOYUTLU OLMAK

ÝNSANI YÝNE ÝNSAN KURTARACAK

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 50 Sayý: 591 Mart 2018

ÝÇÝNDEKÝLER

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri:

Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.

No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 10TL Yýllýk Abone: 120TL

Yurt Dýþý: 140 TL

Ýnsaný Yine

Ýnsan Kurtaracak ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Tevrat ve Ýncil’in

Yüksek Eleþtirisi ... 8

Ahmet Kayserilioðlu

Üç Kitap, Tek Adam ...14

Güngör Özyiðit

Toltek Bilgeliði ... 24

Nihal Gürsoy

Fýrat Sert ile Röportaj

.

... 28

Seyhun Güleçyüz

Hayvanlar ve Ýnsanlar

.

... 35

Çev: Nelda Ýnan

Çok Boyutlu Olmak ... 39

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

(3)

Sevgili Dostlar

Mart ayý, yeni baþlangýçlar ayý, baharýn müjdecisi ve sadece kadýnlara ait bir günün sahibi: 8 Mart Dünya Kadýnlar Günü. Keþke bu günü biraz olsun üzüntüsüz, baþýmýz dik kutlayabilseydik; ama istatistikler, rakamlar gerçeði baðýrýyor. Her þeyden þüphe ettiðimiz gibi bundan da þüphe etmeyeceksek bir bakalým neymiþ kadýnlarýmýzýn, kýzlarýmýzýn durumu:

Nüfusumuzun neredeyse yarýsý kadýn ama ne yazýk ki, cinsiyet eþitliðinde, 145 ülke arasýnda Türkiye 130. sýrada. Okuma yazma bilmeyen kadýn oraný, ayný durumdaki erkeklerden 5 kat daha fazla. Kýz çocuklarýnda okula gitme oraný artmasýna raðmen yüzde 32’sinin okula devamý engellenmekte. Bu engelin sebepleri arasýnda babalar yüze 71 ile en yüksen orana sahipler. Çalýþma hayatýnda kadýnlar erkeklerin yarýsý kadar istihdam ediliyorlar; ayný eðitimi almýþ, ayný iþi yapan kadýn ve erkekten, kadýn daha az para kazanýyor, Mesleklerinde yükselip kilit mevkilere gelen kadýn sayýsý çok az. Örn. Kader verilerine göre 26 müsteþarlýðýn hiçbirinde kadýn yok. 81 ilin sadece ikisinin valisi kadýn, 30 büyükþehir belediyesinin üçünün kadýn baþkaný var; yargýda ise yok denecek kadar az. Mecliste 81 kadýn milletvekili (toplam 550) ve iki kadýn bakan (toplam 27) var.

Ama asýl üzücü olaný ise, en çok Orta Anadolu’da olmak üzere ülkemizin her tarafýnda kadýn þiddet görüyor ve yüzde 89’u hiçbir yere þikâyet edemiyor.

2015’de 303, 2016’da gazetelere yansýyan 397, (Cinayeti iþleyenlerin yüzde 85’i kocalar, eski kocalar, sevgililer, ayrýlýnmak isteyen sevgililerden oluþuyor) 2017’de ise 409 kadýn erkekler tarafýndan öldürüldü. Ve elbet ki çocuk istismarý ve çocuk gelinler.

Evet dostlar, bunlar acýtýcý konular. Hani güçsüzün yanýnda olduðunu zannettiðimiz insanýmýz hýncýný güçsüz bulduðu kadýnlardan ve çocuklardan mý çýkarýyor acaba? Elbet ki ülkece içinden geçmekte olduðumuz zor koþullar da dahil olmak üzere pek çok sosyolojik etken var, cehalet var sebepler arasýnda, caydýrýcý yaptýrýmlarýn azlýðýnýn en baþ sebeplerden biri olmasý yanýnda. Ama gerçeðin ve ilâhi adaletin çarklarý durmaksýzýn döner, kimseye ayýrým ve istisna yapmadan. Bu veballerle kimseler, toplumlar, ülkeler bir yerlere varamazlar.

Kadýnlar güçsüz olduklarý için deðil, diþi olduklarý için baþ üstünde

gezdirilmelidirler. Diþilikleri onlarýn iftiharýdýr ve üstünlükleridir. Haklarýnýn teslim edileceði, saygýnlýklarýnýn ve deðerlerinin bilineceði günlerin gelmesini özlemle bekliyoruz.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

Kaynak: Dünya Ekonomik Forumu (WEF), Türkiye Ýstatistik Kurumu (TÜÝK), Aile ve Sosyal P.B. Kadýna Yönelik Aile Ýçi Þiddet Araþtýrmasý, Kadýn Adaylarý Destekleme Derneði (KADER) Kadýn Cinayetlerini Durduracaðýz Platformu

(4)

Ýnsaný Yine

Ýnsan Kurtaracak

Dr. Refet Kayserilioðlu

Hepimiz kardeþiz, kaderlerimiz birbirine baðlý. Yardýmlaþmaya, birbirimize el uzatmaya mecburuz. Çünkü ya hep beraber var olacaðýz ya hep beraber yok olacaðýz.

Yaradan'a ve manevi yüce gerçeklere inandýrmadan, kimseyi kurtarmýþ ve hayra çekmiþ olamayýz.

Temel budur, gaye budur, gerek budur.

Ýnsan, doðrularý

bilenlerin, insaný

sevenlerin, sabýrla,

hoþgörüyle hayra

çekenlerin eliyle

kurtulacaktýr.

(5)

GENEL GÖRÜNÜÞ ÇOK KÖTÜ

Rock müziði konser- lerini televizyonlarýnýzda görüyorsunuzdur. Saçlarý sarýya, kýrmýzýya boyan- mýþ, saçlarý dikleþtirilmiþ ve daðýnýk, bakýþlarý anlamsýz, giyimleri, davranýþlarý ürkütücü gençler sahnelerde anlamsýz, monoton, yýkýcý, sinir bozucu ses- leri, gýrtlaklarýný yýrtarak çýkaran acayip insanlar.

Ve onlarý avaz avaz baðýrarak, güya dinleyen, birlikte delilik krizlerine giren kalabalýk gençler.

Sahnede yenilik

yapacaðýz diye kâh hort- lak þekline giren, kâh iskelet resmi yapýlmýþ elbiseler giyen, kurukafa maskeleri takan, akla gelebilecek her çeþit þaþkýnlýðý ve sapýklýðý yapan sözüm ona sanatkârlar. Sahnede iþkence yapan veya kendine iþkence yaptýran mazoþist veya sadistler.

Ne müzik bilgisi, ne hayat bilgisi, ne kültürü, ne sevgisi olmayan, bir sürü geri ruhlu þaþkýnlar sahneleri kaplamýþ durumda. Onlar

kötülüðün, geriliðin modeli olarak, pek çok kiþiye, genç kýzlara ve erkeklere örnek oluyor- lar. "Demokrasi var, her çeþit sapýklýk, her çeþit çýlgýnlýk serbest" gibi, bir zihniyet herkesçe benim- senmiþ durumda sanki.

Aklý baþýnda düþünür- ler ve din adamlarý onlara çýlgýn gençler, âsi gençler ve kayýp gençler diyorlar, aciz aciz, hiç bir þey yapamadan onlarýn çoðalmasýna, çevrelerini kendilerine benzetmele- rine seyirci kalýyorlar.

Adeta toplum içinde kanser hücreleri sere serpe büyüyor, yayýlýyor.

Onlarý bazý yerde kanun zoruyla, kaba kuvvetle susturmaya çalýþýyorlar.

Ama kafalar ve gönüller deðiþmediði için ilk fýr- satta azgýnlýk yeniden baþ kaldýrýyor. Dünyada, Allah'a inanmayan, hiç bir manevi deðeri taný- mayan, dünya hayatýný iyi geçirmek için her çeþit kötülüðü, haksýzlýðý yapmaya hazýr nesiller yetiþmiþ, köþe baþlarýný tutmuþ, yeni daha azgýn- larý da yetiþmekte devam ediyor. Onca ileri tekniðe

ve þaþýrtýcý yeni buluþlara karþýn, bunca sapýk ve karanlýklar içinde bir insanlýk ortalýðý gittikçe daha çok kaplýyor.

Allah'ý tanýmayan, manevi hiç bir deðeri kabul etmeyen, ölümle her þeyin biteceðini sanan maddeci (materyalist) görüþ, insanlarý þaþýrtmýþ, paradan, zevkten, þöhretten ve kendi çýkarýndan baþka þey düþünmeyen ilkeller seviyesine indirmiþtir.

Ýnsanlýk mutlaka felâ- ketle bitecek olan bir çýkar yarýþýna, bir ben- cillik yarýþýna ve kör bir silâhlanma yarýþýna gir- miþ durumda. Her millet, baþka milletleri düþman bilip silâhlanýyor. Her insan baþka insaný düþ- man görüp daima tedir- gin ve uyanýk bekliyor.

Ve hep daha fazla almaya çalýþýyor.

DOÐRUYU KÝM GÖSTERECEK?

Doðruyu göstermesi gereken dinler þekle önem verir olmuþlar, özü kaybetmiþler. Onlar da

(6)

çýkar yarýþýna bir baþka yönden katýlmýþ durum- dalar. Þaþýran, Allah'ý unutan ve ölümden son- raki bir hayatý kabul etmeyen insanlara, doðru bir inancý verecek gücü kaybetmiþler. Her din çeþitli mezhep ve tarikat- lara bölünmüþ, hepsi bir- birine düþman, hepsi de en doðru olarak kendi inandýðýný görüyor. Din adamlarý da birbirini sevmiyor, dindarlar da birbirine dost deðil.

Ýnsanlara doðru yolu gösterecek olan din adamlarýna doðru yolu kim gösterecek? Onlarý ve insanlarý kim kurtara- cak? Gökyüzünden bir melek mi inecek, uçan dairelerle gelenler mi insanlarý zorla doðru yola sokacaklar? Gerekirse ve Yaradan uygun görürse bu da olur ama, bu olsa da en sonunda olur ve çok acý olur. Çünkü Allah insana akýl ver- miþtir ve bir yönünden hür býrakmýþtýr. Ýnsan o hür yönüyle doðrularý kendisi bulacak, kardeþ- lerini de hayra çekecek- tir. Her insanýn esas görevi, diðer insanlarla birliði, kardeþliði,

dostluðu saðlamaktýr.

Fakat insanýn bu görevi yapabilmesi için, önce diðer insanlarla kardeþ olduðuna inanmasý gerekir. Düþmanlýk, insanlarýn sonradan uydurduklarý bir þeydir.

Ýnsanlar kardeþ olarak Yaradan'ýn sevgisinden yaratýlmýþlardýr.

Yaratanlarýný ve bir- birinin kardeþi olduk- larýný, kendi akýl ve bilgileriyle görebilmeleri için de serbest

býrakýlmýþlardýr.

Bir yandan insana doðru yolu gösteren bil- giler ve görevliler, gül- yüzlüler gönderilmiþ, bir yandan da içlerine sürek- li kuþku ve korku tohum- larý atan vesvese veren (þeytan) yaratýlmýþtýr.

Yani iyilik ve kötülük karþý karþýya konmuþ, doðruyu bulabilmesi için de insana akýl verilmiþtir.

Ýnsan, tecrübe yapa yapa, yanýlarak, düþüp kalka- rak doðruyu bulacaktýr.

Düzen böyle kurulmuþ- tur.

Yine ilâhi düzende, insanlarýn kaderleri bir- birine örülmüþtür.

Önceden doðrularý görenlerin, henüz

göremeyenlere gösterme- si buyurulmuþtur.

Yaradana inanmanýn, O'nu sevmenin ve O'nun buyruklarýna uymanýn getireceði yüceliði ve mutluluðu, önceden tadanlarýn, henüz tadamayanlara da tattýr- masý istenmektedir.

Yücelik, sevdikçe, hizmet ettikçe, verdikçe artmaktadýr. Mutluluk daha çok kiþiyi sýkýntýdan ve azaptan kurtardýkça çoðalmaktadýr. Yalnýz kendimizin kurtulmasý yetmemektedir, yalnýz bizim yücelmemiz ve arýnmamýz dünyanýn kur- tuluþu için kâfi deðildir.

Esas kurtuluþ topyekûn kurtuluþtur.

YEDÝ YAÐIZ DELÝKANLI Hani insanlarýn kötülüðünden tiksinen ve býkan yedi delikanlý, kendilerini o pislikten kurtarmak için þehirden uzaklaþmýþlardý ya.

Onlarýn hikâyesini Bizim Celselerimiz'den dinleyelim:

(7)

"Hani O, yedi yaðýz delikanlýyý, diðerlerinin içinden ayýrýp da bir maðaraya gizlemiþti de, onlarý saðlarýna ve sollarýna döndüre, döndüre oldukça uzun tutmuþtu ya. Hani onlar, sonra, geçen zamandan habersizdiler. Ýþte önce- den onlara, neden orada kalacaklarýný söylemiþti Yaradan...

"Ýþte O, o yedi yaðýz delikanlýyý o birbirini yoldan sapýtanlarýn arasýndan ayýrýp çýkardý da ve bekletti bir zaman.

Ve sonra yeniden gönderiverdi insan kardeþlerinin yanýna, gümüþ bir para ile birlikte. Ve onlar önce, onlarý Sevgisinden Varetmiþ Olan'a sormuþlardý: 'Ne için

ve ne kadar bekledik' diye. Elbet onun cevabýný verecek olan, yine onlarý Sevgisinden Varetmiþ olandý.

"Bir gümüþ lira çözdü her þeyi, ve geçen zamaný anladýlar. Geçen zamanla birlikte hiçbir þeyin de deðiþmediðini, insanlar arasýnda."

Yedi uyuyanlar diye din kitaplarýnda da geçen bu hikâyede esas göste- rilmek istenen, insanlara yardým edilmedikçe, yol gösterilmedikçe, doðru- larý benimsetmek için çaba harcanmadýkça, kendiliðinden hiçbir þeyin deðiþmeyeceðidir.

Gümüþ para, onlarýn üç yüz sene maðarada uyuduklarýný gösteriyor.

Ve insanlarýn bu süre

içinde hiç deðiþmemiþ olduklarýný da görüyorlar.

Gerçekleri gören olmak, üstün olmak, ancak bildiklerini insan kardeþlerine göstermekle ve öðretmekle olur. Her çeþit horlamaya ve hücuma göðüs gererek doðrularý göstermekte devam etmek gerekir:

Yalnýz kendi kurtuluþuna sevinmek, gerçek kurtu- luþ ve üstünlük deðildir.

Gerçek üstünlük diðer insanlarý da düþünerek, kendimize istediðimizi onlara da isteyerek olur.

Kurtulmak, baþkalarýný da kurtararak olur.

Çünkü kurtuluþ da, ala- caklarýmýz da insan kardeþlerimizi kurtararak artar. Biz inananlarý çoðaltabilirsek, kurtulan- larý artýrabilirsek, iþte ancak o zaman bizim de tüm suçlarýmýz af olur ve tam kurtulmuþ oluruz.

Madem ki kader birliði içindeyiz, bunun böyle olmasý gerekir. Ayný soy- dan, ayný özden gelen kiþiler olarak hepimiz kardeþiz. Hangi millet- ten, hangi renkten, hangi dinden olursak olalým.

(8)

Ýstersek hiç bir þeye inanmayan inkârcýlardan olalým. Hepimiz karde- þiz, kaderlerimiz birbi- rine baðlý. Yardýmlaþma- ya, birbirimize el uzat- maya mecburuz. Çünkü, ya hep beraber var ola- caðýz ya hep beraber yok olacaðýz. Bir nükleer savaþ çýkýnca, bu

komünistti, bu sosyalistti, bu Hristiyandý, bu Muse- viydi, bu Müslümandý, bu Budistti veya bu hiç bir þeye inanmayan din- sizdi diye ayýrmaz. Her millet ve her devlet öyle bir felâketten nasibini alýr. Böyle bir felâket gelmez, insanlar aklýný baþýna alýr sanmayýn sakýn. Ýnsanlar maddi ilimlerde ilerledi, teknik- te çok ileri gitti, ama manevi yönden, insanlýk yönünden oldukça geri kaldý. Bugünün insanlýðý maddeden ve kendinden öte bir kutsal deðer tanýmýyor. Yaradan'a ve O'nun insaný ve her þeyi, sevgisinden var ettiðine inanmýyor. O'nun, insan- dan bazý görevler iste- diðini düþünmek bile istemiyor. Dinleri bir saf- sata olarak, din adamla- rýný bir çýkar þebekesi olarak görüyor. Onlarýn

sözüne ve öðütlerine kulak vermiyor. Bugünün insaný, manevi bir otorite tanýmýyor. Hiç bir

manevi deðeri de kabul etmiyor ve uygulamýyor.

Böylelerinden her kötülük ve her çýlgýnlýk beklenir. Rock konser- lerindeki manzarayý yazý- mýn baþýnda bunun için yansýttým, çok açýk, belir- gin bir örnek olduðu için.

Anarþi, zûlüm, iþkence, kötülük, sevgisizlik, mer- hametsizlik niye arttý dünyada? Dinler ve diðer felsefi doktrinler,

ekonomik kurallar ve sis- temler hadi kurtarabile- ceklerse, kurtarsýnlar insanlarý!.. Hadi çeksin- ler insanlarý, inanca, insanlýða, sevgiye ve hayra!.. Ama yapamýyor- lar iþte. Yapabilselerdi, etkili olabilselerdi, kötülük, çýkarcýlýk, ego- istlik, zûlüm bunca artar mýydý?! Etkili olabilse- lerdi, karanlýk, þaþkýnlýk, sapýklýk hýzla çoðalmakta devam edebilir miydi?

Ýnsanlar gerçekten Yaradaný'ný tam kaybet- miþ durumda, neye inanacaklarýný, neye baðlanacaklarýný gerçek-

ten bilmez durumdalar. O halde ne yapacaðýz?

Ýnsana nasýl yardým ede- ceðiz? Ýnsanlara doðru yolu nasýl göstereceðiz?!.

Ýnsanlarý saplantýlarýn- dan, doðru diye baðlan- dýklarýndan kurtarmak ne kadar zor!. Sizi dinleme- yecekler, belki de alaya alacaklar, horlayacaklar!

ÝNSANLARI KURTARMAYA MECBURUZ

Mademki kaderlerimiz bir, mademki insan kardeþlerimiz kurtul- madan bizim kurtul- mamýz anlamsýz ve deðersiz, Yaradan tarafýn- dan da beðenilen deðil.

Öyleyse insan kardeþleri- mize doðrularý gösterme- ye, onlarý hayra çekme- ye, Yaratanlarýný buldur- maya, ilâhi yüce gerçek- lere onlarý inandýrmaya ve uygulatmaya mecbu- ruz. Yaradan'a ve manevi, yüce gerçeklere inandýramadan kimseyi kurtarmýþ ve hayra çek- miþ olamayýz. Temel budur, gaye budur, gerçek budur. Ama bu büyük esasý kabul ettirmeden önce, insan- lara iyiliðin güzelliðin,

(9)

doðruluðun huzurunu, yardýmýn, hizmetin tadýný ve sevmenin mutlu- luðunu mutlaka tattýr- mamýz gerekiyor. Bu da ancak, insanlarýn hepsini gerçek kardeþimiz, evlâdýmýz gibi görüp sevmekle, onlara iyilik ve hizmet etmekle, inandýðýmýz doðrularýn uygulamasýný kendi ha- yatýmýzda göstermekle hiçbir insaný ve hiçbir milleti düþman görmemekle olur.

Bize düþmanlýk edene, kendimizi korumakla bir- likte, dost olduðumuzu, kardeþ olduðumuzu sürekli söyleyebilirsek, ona düþmanlýk etmezsek, onun için kötü düþün- mez, kötü söz etmezsek, yavaþ yavaþ onu dost ederiz. Çünkü düþmanlýk düþmanlýðý artýrýr,

kötülük kötülüðü daha da keskinleþtirir ve çoðaltýr.

Fakat iyilik, sevgi, dostça konuþmak ve dostlukta sabýrla devam etmek de kolayca kötülüðü, düþ- manlýðý söndürür.

Kötülük ve düþmanlýk ateþinin üzerine, yeteri kadar sevgi suyu, dostluk ve iyilik suyu dökmek gerekir.

Sizler, Sevgi Dünyasý dergisinden sürekli ola- rak doðru yaþam bilgi- lerini almaktasýnýz. Akýl ve mantýklarýnýzýn da doðru olduðunu gördüðü yüce bilgileri benimsiyor ve uyguluyorsunuz. Þim- di onlarý tek tek çevre- nizde ve tüm dünyadaki insanlara, imkânýnýz elverdiðince, kendi yaþamlarýnýzdan örnekler vererek, göstermek, öðretmek zamaný geldi.

Þimdi tek tek her birimiz yapacaðýz bu hizmetleri.

Madem ki inanýyoruz, madem ki kendimize iyi insan diyoruz, öyleyse bu inancýmýzý ve bu iyiliði- mizi göstermek zorunda- yýz. Biliniz ki öðrendi- ðimiz ve benimsediðimiz

"Doðru Yaþam Bilgileri"

tüm insanlarý, tüm kardeþlerimizi kurtaracak güçlü bilgilerdir. Ýnsan, o bilgileri benimseyen ve uygulayanlarýn eliyle kurtulacaktýr.

Ama kurtaracak olan- larýn çok sabýrlý, haksýz- lýklar, iftiralar, hücumlar karþýsýnda soðukkan- lýlýðýný, sevgisini, hoþ görüsünü hiç yitirmeyen olmasý lâzým. Kötülük ateþinin üzerine sevgi

suyu böyle dökülür, o ateþ ancak böyle söndürülür. Ýnsanlarýn hayra çekilmesi sabýrla, tahammülle, sýkýntý ve azaplara katlanarak olur.

Sadece güzel söz söyle- yerek, güzel, güzel yazarak, rahat koltuðu- muzda oturup hiç bir sýkýntýya katlanmadan olmaz. Sýkýntýya daha kolay katlanmanýn yolu da, bir olmamýzla, birlik olmamýzla, birbirimize destek olmamýzla, güç katmamýzla, birbirimizi gerçekten sevmemizle olur ancak.

Ýnsan, doðrularý bilen- lerin, benimseyip sabýrla uygulayanlarýn eliyle kurtulacaktýr. Ýnsan, insaný sevenlerin, sabýrla, hoþ görüyle hayra çeken- lerin eliyle kurtuluþa ula- þacaktýr. Ýnsanlar bir gün sevgiyle, dostlukla bir olacaklardýr. Güçlerini, bilgilerini, imkânlarýný birleþtirerek dünyayý bir edecekler, Cenneti dünyada kuracaklardýr mutlaka. Bunu yapa- mazsak, baþaramazsak, hepimize çok yazýk ola- caktýr. Ýþte o zaman belki de kýyamet, bu neslin tepesinde kopacaktýr.

(10)

Gülyüzlülerden Ýbretler: 52

Tevrat ve Ýncil’in Yüksek Eleþtirisi

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

Kitaptan oluþan Musevi- lerin Kutsal Kitabý "Eski Ahit" (Tevrat) ve 27 kitap- tan oluþan Hýristiyanlarýn Kutsal Kitabý "Yeni Ahit'in" (Ýncil) içindeki âyetlerin hepsi de Tanrý sözü müdür, yoksa asýrlar boyunca birtakým deðiþikliklere, bozul-

malara, azalýp çoðalmalara uðramýþ mýdýr sorusu tarih boyunca zihin- leri sürekli olarak kurcalamýþtýr.

Hýristiyanlýðýn 400’ncü yýllarýnda

"Kilise Babalarý" çaðýnda bile bu kuþkularýn varlýðýný görmekteyiz.

Örneðin azizlerin en büyüklerinden kabul edilen St. Augustin, çok saygý

39

(11)

duyduðu Musa'nýn ilk 5 kitabýnda (Tevrat-Canonique) gerçek dýþý ifadelere rastlayýnca kuþkularýný nasýl giderebildiðini 82 no'lu mektubunda içtenlikle þöyle dile getirmiþtir:

"Özellikle Þer'i (Canonique) denilen Kitab'ý Mukaddes'in bu kitaplarýna özel bir dikkat ve saygý göstermeyi öðrendim. Öyle ki, onlarýn yazarlarýn- dan hiçbirinin yanýldýðýna asla inanmý- yorum. Þayet bunlarda gerçeðe zýt görü- nen bir ifadeye rastlarsam, þüphe etmi- yorum ki bu, ya benim nüshamdaki bir yanlýþtan, ya çevirmenin esas metni doðru çevirememesinden, ya da benim anlayýþýmýn yetersizliðinden ileri gelmektedir."

Bütün saygý ve sevgisine raðmen Aziz Augustin'in Kutsal Kitapta insan hata- larý olabileceði gerçeðine parmak bas- masý boþuna deðildi. Kitapta Ýlâhi büyük mesajlarýn yanýsýra; tutarsýzlýklar, çeliþkiler, üslup farklýlýklarý, yer yer edep ve ahlâka aykýrý sözlerin mevcu- diyeti gözden kaçacak gibi deðildi.

Hýristiyanlýðýn karanlýk Ortaçaðlarýn- da tüm bilgi ve dokümanlarýn tek sahibi Kilise ve papazlar olduðundan, halkýn âyinlerde okunan, seçilmiþ birkaç parça ve papazlarýn anlattýðý birkaç öykü dýþýnda Kutsal Kitap metinleri hakkýnda bir malumatý yoktu. Esasen duyduk- larýndan çoðu da günlük konuþma dil- lerinin dýþýnda olduðundan, önlerine konan yemeði afiyetle yiyip Rablerine þükretmekten baþka ellerinden gelen bir þeyleri de olamazdý. Cennet'ten kovulan atalarý Âdem'in suçundan, vaftiz olarak arýndýlar ve cehennemde ebediyen yan-

maktan kurtuldular ya, isteyecekleri bundan öte ne kalýyordu ki zaten onlarýn?!.

KUTSAL KÝTABIN ÇEVÝRÝSÝ Ortaçaðýn sonlarýna yaklaþýlýp, koyu karanlýðýn þafaðý sökerken, kutsal kita- plarýn milletlerin kendi dillerine çevrilmesi sürecine giriliyordu.

Rönesans, Reform ve Matbaanýn icadýy- la bu süreç daha da hýzlanmýþtý. Öðren- me, öðretme, bilgi ve tartýþmada Kilise'nin tekeli kýrýlýyor, hür düþünceye malzeme saðlanýyordu. Ama bu defa da yoldan çýkanlarý odun ateþinde diri diri yakan engizisyon canavarý dillere kilit vuruyordu. Ne var ki reformu izleyen yüz yýl boyunca, mezhep savaþlarýnda akýtýlan bunca kandan sonra Kilise'nin otoritesinde önemli bir gerilemeyle karþýlaþýlýyordu. 1650'lerden itibaren kýsýk sesle de olsa gerçekler dile geti- rilmeye baþlanmýþtý. Tevrat'ý da, Talmud'u da derinliðine incelemiþ olan ünlü Musevi filozof Spinoza "Tractus Theologico-Politikus" kitabýnda kutsal kitabýn bozulmuþ ve sonradan eklenmiþ bölümleri üzerinde tutarlý eleþtiriler yöneltiyordu. Þimdi ellerinde olan Tevrat'ýn (Musa dönemini anlatan ilk 5 kitabýn) Musa tarafýndan kaleme alýn- madýðýný, Musa'dan 900 yýl sonra Babil sürgünü esnasýnda kitabýn yeniden yazýldýðýný ve daha sonralarý da akla ve mantýða aykýrý birçok ilaveler yapýlarak kitabýn; bir yeri bir yerini tutmaz hâle sokulduðunu örneklerle sergiliyordu.

Aslýnda Spinoza'dan önceki yüzyýlda da ayný itirazlar olmuþ, örneðin Tevrat'ýn Tesniye kitabý 34/5-12 âyetlerinde Musa'nýn kendi ölümünü ve sonrasýný

(12)

nasýl yazmýþ olabileceði sorusunun cevabý bulunamamýþtý.

RÝCHARD SÝMON

Spinoza'nýn açtýðý yoldan giden bu defa bir Kilise mensubuydu. Oratoire Rahibi Richard Simon Kutsal Kitap eleþtirisini metodik hale getirmiþ, dil bilimi, gramer ve tarihsel veriler ýþýðýn- da kutsal metinleri incelemeye almýþtý.

1678'de yazdýðý "Histoire Critique du Vicux Testament" (Eski Ahit'in Eleþtirisel Tarihi) kitabýnda "Kutsal Kitaba, bizlere ilk þekliyle deðiþikliðe uðramadan gelmiþ bir Tanrý sözü gözüyle bakabilir miyiz?" sorusuna verdiði cevap kesin bir "Hayýr!" idi.

Fransa kralý 15. Louise'nin doktoru Jean Astruc daha da ileri gitti. 1753'de yayýnladýðý kitapta, Tevrat'ýn ilk bölümü olan "Yaratýlýþ" kitabýnda en az iki ayrý yazarýn üslubunun bulunduðu, Allah adýnýn bazý yerlerde "Yahve" diðer- lerinde "Elohim" diye iki ayrý þekilde yazýlmasýnýn nedeninin de bu olduðunu gözler önüne serdi.

19. yüzyýlda bir bilim dalý haline gele-

rek "Kutsal Kitabýn Yüksek Eleþtirisi"

ismini alacak olan çalýþmalarýn öncü- leriydi bunlar. Böyle bilimsel metotlarla kýlý kýrk yaran öncü çabalarýn yanýsýra, gazete üslubunda ve polemik havasýnda halk için yazýlmýþ kitaplarda da kili- senin hýþmýný çekecek sýnýrlarda dolaþýlarak, bu konu gündeme getirilip duruluyordu. Bunlarda gramer, dil bil- gisi ve ince tarihsel araþtýrmalardan ziyade kutsal metinlerin akýl ve mantýk ýþýðýnda tenkidi yapýlýyordu. Örneðin Voltaire soruyordu: "Matta Ýncili 27/45'de Ýsa'nýn çarmýha gerildiði gün üç saat boyunca bütün dünyanýn karan- lýða boðulduðunu okumaktayýz.

Böylesine dünya çapýnda muazzam bir olaya hiçbir tarih kitabýnda, özellikle bu iþe çok meraklý Roma Tarihçilerinde tek bir satýrla bile deðinildiðini hiç göreniniz var mý?!." Sonra iþi mizaha döküp sorusunu kendi cevaplýyordu:

"Tanrý bu yüce þeylerin dinsizlerin eliyle yazýlmasýný hoþ görmemiþ ola- cak!.."

1727-1729 yýllarýnda Ýngilizlerin Cambridge Üniversitesin'de öðretim görevlisi Papaz Woolston da 60.000 kiþinin satýn aldýðý kitabýn- da Ýncil'de anlatýlan birçok olayý ele alýyor ve bunlarý akýl ýþýðýnda deðerlen- direrek Ýsa gibi bir yüksek þahsiyetin bunlarý yap- masýnýn mümkün olma- dýðýný, öyleyse kitapta düzmece âyetlerin de bulunduðunu ortaya koyu- yordu. "Doðrucu Davud"

Rousseau'nun bu kervana

(13)

katýlmamasý mümkün mü? "Emile" ki- tabýnda kuþkusunu þöyle dile getiriyor:

"Bütün bunlara raðmen Ýncil, akýl ve mantýðýn kabul etmediði ve makul bir adamýn düþünüp kabul etmesine imkân olmayan inanýlmaz þeylerle doludur. Bu tezatlar ortasýnda ne yapmalý? Ýçindeki anlayamadýðýmýz âyetlerin kitaba sokul- muþ yanlýþlar olmadýðýný kim bilir?!."

19. YÜZYILDA YÜKSEK ELEÞTÝRÝ

Fransýz Kralý 15. Louise'nin doktoru Jean Astruc'un Tevrat'ýn "Yaratýlýþ"

kitabýnýn "Yahvist" ve "Elohist" en az iki yazarýnýn olduðunu iþaret etmesi yeni bir araþtýrma çýðýrýnýn açýlmasýna neden oldu. Kendisi bir týp doktoru olduðundan dýþarýdan gazel okumakla, hattâ ignoramus (cahil) likle suç- landýysa da metodu bilimsel olduðun- dan izleyicileri gecikmedi. Almanya'da ilâhiyatçý Eichhorn, sadece "Yaratýlýþ"

bölümünün deðil, Tevrat'ýn ilk 5 kitabýnýn da birbirinden ayrý yazarlarýn eserlerinin biraraya getirilmesiyle oluþ- tuðunu ortaya koyuyordu.

Kutsal Kitaptaki üsluplarý inceliyor, tarihteki deðiþik Doðu kavimlerini inceliyor ve devirler boyunca dildeki, adet ve törelerdeki deðiþiklikleri inceliyor ve bütün bunlarýn ýþýðýnda yargýlara varýyordu. Böylece Kutsal Kitabýn "Modern Kritiði" ya da

"Yüksek Kritiði" denen dönemi baþlatýyordu. Aslýnda kendisi çok içten- likli bir Hýristiyan olarak, aydýnlarý dine yaklaþtýrmak için bunu yapýyordu.

Kitaptaki, tarihi gerçeklere ve akla,

ahlâka aykýrýlýklarýn bu þekilde sebep- lerini ortaya dökerek, kitabýn tümüyle birden inkârýný önlemek istiyordu. Ne kadar iyi niyetli ve gerçekçi olursa olsun yine de ne Protestanlara ne de Katoliklere yaranamýyor üstelik bin bir hakaret görüyordu.

19. yüzyýlda Ýbrani dili daha derinden incelenmeye baþlandýðýndan Tevrat da buna paralel olarak daha ince eleklerden geçirilmekteydi. Artýk ilk 5 kitabýn Musa'nýn kaleme aldýðý gibi, orijinal saflýðýný koruduðu düþüncesi tamamen býrakýlmýþ, deðiþik zamanlarda derlen- miþ bir kitap olduðu kabul edilmiþti.

Öte yandan Ýncil'in Yunanca metni daha titiz incelenmeye alýnmýþ ve Ýncil yazarlarýnýn Ýsa'nýn havarileri olmayýp, gözleriyle görenlerin deðil, kulaklarýyla duyanlarýn kaleme aldýklarý kitaplarla Ýncil'in meydana getirildiði karþý konul- mayacak kanýtlarla ortaya konmuþtu.

Aslýnda uzun söz dinlemeye zamaný ol- mayanlar için bizzat Luka'nýn, bu Ýncil'i baþkalarýndan duyduklarýyla kaleme aldýðýný söylemesi bile yeter de artardý.

Gerçekten de Luka, Ýncili'nin giriþ satýrlarýnda, kitabýný baþlangýcýndan beri bu olaylarý görgü tanýðý olanlardan duyup, özenle araþtýrdýktan sonra yazdýðýný açýkça ortaya koymaktadýr.

(Luka Ýncili 1.bölüm 1- 4) Bu söz- lerinden, onun Ýsa'nýn 12 havarisinden biri olmadýðý anlaþýlmaktadýr zaten.

KÝLÝSE REDDEDÝYOR

Varýlan sonuçlarýn tümü Kilise tarafýndan baðnazca reddediliyordu.

Ama onlar bile etkilenmekten kurtula-

(14)

mamýþlardý. Ýngilizlerin, Kral I. James (1603-1625) döneminden kalan resmî Ýngilizce Ýncil'leri bile tartýþma konusu olmuþtu. 1881'de Westminster Kilisesinde toplanan din bilginleri, James dönemi Kutsal Kitabýnda Ýsa'yý

"Allah" gibi gösteren ve teslis (üçleme) doktrininin temel taþý olan iki âyetin eski Yunanca metinlerde bulunmadýðýný tespit ettiler. Bunlarýn sonralarý 5.

yüzyýlda bir gayretkeþ tarafýndan kitaba eklendiðini, Ýncil'den çýkarýlmasý gerek- tiðini karara baðladýlar. Ayrýca Markos Ýncilinde, inanmayanlarýn ebedî cehen- nemlerde yanacaðýný belirten bir âyetin de içinde bulunduðu son 12 âyetin de eski metinlerde bulunmadýðýný, bunlarýn da çýkarýlmasýný istediler, Ne var ki, yüksek din kurulunun bu kararýna rað- men Resmi Kilise bunlarý uygulamaya yanaþmadýðýndan Ýngilizler Allah'ýn sözleriyle, kullarýn sözlerini Ýncil'lerin- de yine birlikte okumaya devam ettiler.

Tartýþmalar Katolik Fransa'da da etki- sini sürdürdü. 1840-1850'lerde Ernest Renan ve Charles Loyson gibi iki önem- li kiþinin Kiliseyi terk ederek, kendi doðru fikirlerinde ýsrar etmeleri, aydýn- lar arasýnda Kilise karþýtý duygularý iyice pekiþtirdi. Bir Ýbrani dili uzmaný olan Renan dinin yanlýþ yorumlandýðýný bilimsel metotlarla ortaya koyduðu halde Kilisede bir tek olumlu deðiþiklik olmadýðýný gördüðünden selameti ayrýl- makta buldu.

Bütün bu olanlara Papalýðýn cevabý, aklý isyana sevkedecek kadar fütursuz- caydý. 1869'da Vatikan Kurulu

"Papa'nýn Yanýlmazlýðý" nýn bir ilâhî dogma olarak bütün Hýristiyanlarca

kabul edilmesini istiyordu. Yüzyýllar boyunca dünyanýn düz olduðunu, dön- mediðini söyleyen, Aristo'nun yanlýþ görüþlerini bir din gerçeðiymiþ gibi savunan ve buna benzer pek çok yanýl- gýsý apaçýk ortaya çýkmýþ olan Papalýðýn, 19 uncu asrýn sonlarýna doðru yanýlmazlýðýna inanmak için insanýn ya karacahil, ya ard niyetli ya da akýlsýz olmasý gerekirdi. Çok þükür ki, bilim ve tekniðin patlama yaptýðý o yýllarda bu vasýflardan uzak nice üstün insan yaþý- yordu Avrupa'da. Yalan ve yanlýþ üzeri- ne kurulmuþ dogmalarda inatla ýsrarcý olmak, sadece bu insanlarýn dinden uzaklaþmasýna ve materyalizmin kök salmasýna neden oluyordu!..

GÜNÜMÜZDE

Gerçeðin resmi itirafý bir türlü yapýl- madýðýndan kutsal kitap tartýþmasý hâlâ sürüyor. Resmi olmayan beyanlarda doðrular çarnaçar dile getirilip, kitaplar- da deðiþiklikler olduðu itiraf ediliyor.

Bilgi ve akýlla daha fazla alay edile- meyeceðinin farkýna varanlar çoðunluk- ta. Ancak resmi itiraf olmadan ne tartýþ- ma, ne de kavram kargaþasý dinecek gibi görünmüyor.

Yanlýþlarýn kesinkes itirafý yerine, detaylarla vakit geçirildiðinden resmi Ýncillerde bile bazý âyetlerin kâh çýkarýlýp kâh tekrar konulduðunu ibretle seyrediyoruz. Örneðin Markos Ýncilinin sonundaki yukarýda adý geçen 16/9- 20'deki 12 âyet ve Luka incili 24/51 âyeti 1952'de yayýnlanan Revised Standart Version (Düzeltilmiþ Standart Nüsha) Ýncilinde çýkarýlmýþ olduðu halde sonraki nüshalarda tekrar konul-

(15)

duðunu görünce insan þaþýrýyor. Böyle detaylarla uðraþacak yerde tarihten özür dilenerek Kutsal metinlerde Tanrý söz- lerinin yanýsýra, insan sözlerinin de yer aldýðýný, bunlarý ayýrt etmek için her insanýn kendi akýl, mantýk ve bilgisine göre yargýya varmasýnda özgür olduðunu açýkça itiraf etmek pek çok tartýþmanýn sonunu getirecektir.

Katolikliðin en yüce meclisi olan Konsillerde son zamanlarda. Eski Ahit'le (Tevrat) ilgili, titrek de olsa iti- raflarda bulunulduðu halde ne yazýk ki, Ýncil konusunda eski katý tutumun aynen devam ettirildiðini görmekteyiz.

Þimdiki Papa Francis'in birçok konuda eskilerinkinden çok daha reformist düþünceleri olduðunu görmekteyiz.

Ýlerde bu konuda da yeni fikirler ileri sürerse hiç þaþýrmayacaðýz.

VATÝKAN TEVRAT'I YARGILIYOR 1962-1965 yýllarý arasýnda toplanan 2.

Vatikan Konsilinde Eski Ahit için varýlan karar aynen þöyledir.

"Mesih ile açýlan kurtuluþ yolundan önce yaþayan insanlýðýn durumu hesaba katýlarak, Eski Ahit'in kitaplarý herkese, Tanrý'nýn ve insanýn kim olduðunu bilme imkâný verirler. Keza kendi öz adaleti ve merhameti içerisinde Tanrý'nýn insanlara nasýl muamele ettiði- ni öðrenme imkâný verirler. Bu kitaplar eksik ve geçersiz hususlar ihtiva etme- lerine raðmen, yine de gerçek bir ilâhi pedagojiye tanýklýk vermektedirler."

"Eksik" ve "Geçersiz" kelimeleri kul- lanýlarak Tevrat için eleþtiri kapýsýný açýk tutan Konsil, üzülerek görüyoruz ki

Ýncil'ler için eleþtiri kapýsýný tamamen kapatmaktadýr. Öyle anlaþýlýyor ki kut- sal kitap eleþtirileri materyalizme puan kazandýracak þekilde sürüp gidecektir.

Konsil'in Ýncil konusundaki hükmü aynen þöyledir:

"Hiç kimsenin gözünden kaçmaz ki Ýnciller, Kitab-ý Mukaddes'te yer alan bütün öteki kutsal kitaplar içinde övgüye layýk bir üstünlüðe sahiptirler.

Zira "kurtarýcýmýzýn" (Hz. Ýsa) "Bedene bürünmüþ kelâm"ýn hayatý ve öðrettik- leri hakkýnda en üstün tanýklýðý oluþtu- rurlar. Her zaman ve her yerde Kilise, Dört Ýncil'in havarilerden kay- naklandýðýný kabul etmiþtir. Mesih'in emri üzerine havarilerin teblið ettikleri- ni, sonradan bizzat kendileri ve çevresindekiler, Ruhul Kudüs'ün ilâhî ilhamýyla, imanýn esasý olan yazýlý metinlerde, yani Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'ya göre olarak dört kitaplý Ýncil'den ibaret olan metinlerde bize aktarýlmýþlardýr. Kutsal Anamýz Kilise, kesin olarak ve en büyük bir ýsrar ve sebatla belirtir ki, tarihe uygunluklarýn- da hiçbir tereddüt olmayan Ýnciller, Tanrý'nýn oðlu Ýsa'nýn insanlar arasýnda- ki hayatý boyunca, göðe yükseldiði güne kadar, kendilerinin ebedi kurtuluþlarý için gerçekten yapýp ettiklerini doðru bir þekilde intikal ettirmektedirler... Þu halde kutsal yazarlar, dört incili bize Ýsa hakkýnda her zaman doðru ve samimi hususlarý bildirecek tarzda kaleme almýþlardýr."

Gelecek sayýdan itibaren Hz. Mu- hammed'in yaþamýndan ve Ýslâm tari- hinden günümüzde bizlere ibret olacak konular üzerinde duracaðýz.

(16)

þaðý yukarý ayný zaman dili- minde çýkan üç kitap: Ýlber Ortaylý'nýn "Gazi Mustafa Kemal Atatürk", Mustafa Balbay'dan "Savaþýn ve Barýþýn Kahramaný Dünya Lideri Atatürk", ve

Sinan Meydan'ýn "Yüzyýlýn Kitabý Yüzyýlýn Lideri".

Üçü de deðiþik açýlardan tek adamý, Atatürk'ü anlatýyor. Ve onu tartýþmasýz 20. yüzyýlýn dünya lideri olarak görü-

A

Üç Kitap, Tek Adam

Güngör Özyiðit, Psikolog

"Mesele ufku görmek deðil, ufkun ötesini görebilmektir." Atatürk

Aþaðý yukarý ayný zaman diliminde çýkan üç kitap:

Ýlber Ortaylý'nýn "Gazi Mustafa Kemal Atatürk", Mustafa Balbay'dan

"Savaþýn ve Barýþýn Kahramaný Dünya Lideri Atatürk", ve Sinan Meydan'ýn "Yüzyýlýn Kitabý Yüzyýlýn Lideri".

Üçü de deðiþik açýlardan tek adamý, Atatürk'ü anlatýyor. Ve onu tartýþmasýz 20. yüzyýlýn dünya lideri olarak görüyor. Dahasý, 21.

yüzyýlda dünya lideri

olarak ona denk bir lider

ortalýkta görünmüyor.

(17)

yor. Dahasý, 21. yüzyýlda dünya lideri olarak ona denk bir lider ortalýkta görünmüyor.

Tarihçi Sinan Meydan'a göre, bugünün temelinde dün vardýr. Dün,

"önceki günün" sonucudur. Ýþte bu nedensellik zincirinin adý tarihtir. Ne var ki "dine" bakarken "dincilik" yap- mamak gerektiði gibi, "düne" bakarken de "düncülük" yapmamak gerekir.

"Düncülük" insanlarý "geçmiþle" uyuþ- turmak demektir. Oysa tarih biliminin amacý geçmiþle uyuþturmak ve uyut- mak deðil, geçmiþle uyandýrmaktýr.

Örneðin Ýlber Ortaylý, yenik düþtüðümüz ve aðýr bedeller ödediðimiz Birinci Dünya Savaþý'ný bizim açýmýzdan bakýn nasýl deðer- lendiriyor: "Birinci Dünya Savaþýnda biz bir vatan ve millet olduðumuzu ispat ettik. Vatan için savaþan, millet için ölen insanlar baþka yerde yoktur.

Dört yýllýk bu savaþ bize milli bir bilinç kazandýrdý ve Cumhuriyeti de iþte bu bilinçle kurduk."

Keza Çanakkale Savaþlarý da son yüzyýlýn en çarpýcý kahramanlýk örneðidir. Ne var ki Çanakkale Zaferi'ne raðmen, 30 Ekim 1918'de Birinci Dünya Savaþý kaybedilmiþ, Mondros Ateþkes Antlaþmasý ve arkasýndan gelen Sevr'le büyük bir bozgun yaþanmýþtýr.

Atatürk 1915'te Çanakkale Zaferi ile savaþýn kaderini ve tarihin seyrini deðiþtirir. O savaþlar Mustafa Kemal'i

parlatýr. Sonucunda "Anafartalar Kahramaný" olarak o, Kurtuluþ

Savaþýnýn doðal lideri ve halkýn umudu olur. Onun askeri dehâsýna þapka çýkaran Ýngiliz Aspinall Oglander þöyle der: "Bir tümen komutanýnýn üç ayrý yerde tek baþýna giriþtiði hareketlerle bir savaþýn, hattâ bir ulusun kaderini deðiþtirecek yücelikte bir zafer kazandýðý tarihte pek nadirdir."

Ancak 1918 yýlý itibariyle geriye Çanakkale Zaferi'nin onurundan, guru- rundan baþka hiçbir þey kalmamýþ gibidir. Gibidir; çünkü o zafer

"Kurtuluþ Savaþý'nýn önsüzü olup, o kara günlerde Mustafa Kemal, Ruþen Bey'e imzalayýp hediye ettiði o güzel fotoðrafýn bir kenarýna þu satýrlarý yazar: "Her þeye raðmen muhakkak bir nura (aydýnlýða) doðru yürümekteyiz.

Bende bu imaný yaþatan kuvvet, yalnýz aziz memleket ve milletim hakkýndaki payansýz muhabbetim (sonsuz sevgim) deðil, bugünün karanlýklarý, ahlâksýz- lýklarý, þarlatanlýklarý içinde sýrf vatan ve hakikat aþkýyla ziya (ýþýk) serpmeye ve aramaya çalýþan bir gençlik

görmemdir."

Atatürk'ü her türlü zorluða karþý, ba- þarýya ve zafere olan inancý ve umudu þu iki kaynaða dayanmaktadýr:

1.Millete olan sonsuz sevgisi ve güveni

2.Vatan ve gerçek aþkýyla hareket eden bir gençlik

Norveç dilinde imkânsýzý baþarmaya, imandan imkân yaratmaya "Mustafa

(18)

Kemal gibi düþünmek" denir. Ve deyim olarak sözlüðe girer.

DÜÞMANI BÝLE KUCAKLAYAN SEVGÝ

Dünyanýn gördüðü en büyük komu- tanlardan biri olduðu halde, zulme karþý ulusal savaþ dýþýndaki savaþlarý cinayet olarak niteler. Çanakkale Savaþý'nda yendiði, canlarýný veren, düþman askerleri, Anzaklar için olaðanüstü, annece bir duyarlýlýkla kaleme aldýðý, eþi görülmemiþ þu sözlerle acýlý analarýn yüreðini yatýþtýr- maya çalýþýr:

“Bu memleketin topraklarý üzerinde kanlarýný döken kahramanlar! Burada dost bir vatanýn topraðýndasýnýz. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyu- nasýnýz.

“Uzak diyarlardan (Avustralya'dan) evlatlarýný harbe gönderen analar!

Gözyaþlarýnýzý dindiriniz. Evlatlarýnýz bizim baðrýmýzdadýr. Huzur

içindedirler ve huzur içinde uyuyacak- lardýr Onlar bu toprakta canlarýný verdikten sonra, artýk bizim evlat- larýmýz olmuþlardýr.”

Düþman ölülerine bile bu denli saygýlý, evlat muamelesi yapan Mustafa Kemal, Çanakkale'de, gerektiðinde kendi askerlerine "Size taarruzu deðil, ölmeyi emrediyorum!" da diyebilmiþtir.

Ve emir eksiksiz yerine getirilmiþtir.

HALK EGEMENLÝÐÝNÝN MABEDÝ: T.B.M.M.

Mustafa Kemal 19 Mayýs 1919'da Samsun'a çýkarak Kurtuluþ Savaþý'ný baþlatýr. Bir durum deðerlendirmesi yaptýktan sonra iþe giriþir. Samsun'a çýkmasýndan üç gün sonra, sadrazama çektiði telgrafta "Millet topluca ege- menlik esasýný benimsemiþtir" der.

Amasya genelgesinde "Milletin baðým- sýzlýðýný yine milletin azim ve

kararýnýn" kurtaracaðýndan, "milli bir heyetin" kurulacaðýndan söz eder.

Sivas Kongresi'nden "Ya istiklâl ya ölüm!" kararýnýn çýktýðýný bildirir.

Böylece millet yaþadýðý sürece kendi- sine istiklâlden baþka seçenek tanýmaz.

Bunun üzerine Mustafa Kemal þöyle der: "Bir millet ki "Ya istiklâl ya ölüm"

diyor ve bunu tamamýyla benimsemiþ bulunur, bunun karþýsýna hangi kuvvet çýkabilir?!"

Erzurum'da, Mazhar Müfit Kansu'ya

"Zaferden sonra hükümet þekli Cumhuriyet olacaktýr" diye yazdýrýr.

Bunu duyan Mazhar Müfit'in elinden kalemi düþer.

Erzurum Kongresi'nin açýlýþ konuþ- masýnda "Milletin mukadderatýna hâkim bir milli iradenin ancak Anadolu'dan doðabileceðini, "milli iradeye" dayanan bir "Milli Meclisin ve gücünü milli iradeden alacak sorumlu bir hükümetin kurulmasý gerektiðini belirtir."

(19)

Böylece Atatürk, tamamen kuþatýlmýþ bir ülkede "düzenli ordu" kurmadan önce Meclis'i kurar. Düþmaný denize döküp "tam baðýmsýzlýðý" saðlamadan önce, egemenliði saraydan/sultandan alýp millete verir. 23 Nisan 1920'de Ankara'da T.B.M.M.'nin açýlmasýyla iþi saðlama baðlar.

Atatürk 13 Eylül 1920'de

T.B.M.M.'ne bir halkçýlýk programý sunar. Bu program Meclis'te 18 Kasým 1920'de Halkçýlýk Beyannamesi olarak kabul edilir. Bu bildiride geçen

"Türkiye halkýný irade ve hâkimiyetinin sahibi kýlmak" ifadesi 1921

Anayasa'sýnýn 1. maddesine

"Egemenlik kayýtsýz þartsýz milletindir"

olarak yansýr.

Kazanýlmaz denilen savaþý

kazanan, öylece imkânsýzý mümkün kýlan, Ýstiklâl Savaþý'ný Meclis'le zafere ulaþtýran Atatürk "Büyük milli dertlerin þifa bulacaðý yer Meclis'tir.

Büyük Millet Meclisi, bu memleketin düzeni için, iç ve dýþ güvenliði ve dokunulmazlýðý için en büyük güvencedir. Büyük milli dertler þimdiye kadar orada þifa buldu.

Gelecekte de yalnýz orada kesin tedbir- lerini bulabilecektir. Türk milletinin sevgi ve baðlýlýðý daima Büyük Millet Meclisi'ne yöneldi ve daima oraya yönelecektir" diyordu. Ankara'da 4-5 Nisan 1920 gecesi, gazeteci Yunus Nadi Bey'in Atatürk'e "Her kerameti Meclis'ten beklemek niyetinde misiniz?" sorusuna þu yanýtý verir:

"Ben her kerameti Meclis'ten bekleyenlerdenim Nadi Bey. Bir dev- reye yetiþtik ki, orada her iþ meþru olmalýdýr. Millet iþlerinde meþruiyet ancak milli kararlara dayanmakla, mil- letin genel eðilimine tercüman olmakla saðlanýr. Onu biraraya toplamak ve kendisine "Ey millet! Sen esaret ve zil- leti (aþaðýlanmayý) kabul eder misin?"

diye sormak gerekir. Ben milletin vere- ceði kararý biliyorum. Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalým. O esaret ve zilleti kabul etmez."

Yunus Nadi Bey, sorusunu sürdürüp:

"Eðer elimizde ordu olmazsa, bütün bu güzel teoriler suya düþüp gitmez mi?"

sözüne ise þu karþýlýðý verir: "Ýþte ara- mýzdaki fark özellikle burada göze çar- pýyor. Bence Meclis teori deðil, gerçek- tir ve gerçeklerin en büyüðüdür. Önce Meclis, sonra ordu Nadi Bey... Orduyu yapacak olan millet ve nihayetinde Meclis'tir. Çünkü ordu demek yüz bin- lerce insan, milyonlarca ve milyonlarca servet ve zamandýr. Buna iki üç kiþi karar veremez. Bunu ancak milletin karar ve kabulü ortaya çýkarabilir."

Buradan da anlaþýlýyor ki Atatürk tam bir halk adamýdýr. Hep halkýn içindedir.

"Þeref hiçbir zaman bir adamýn deðildir, bütün milletindir" der. O nedenle kendisine "Padiþahlýk",

"Halifelik" ve partisinin "Sürekli Reisliði" önerilerini de ayný gerekçeyle reddeder. Bu "tek adamlýk" tekliflerini

"gülünç" ve "budalaca" bulduðunu belirterek þöyle der:

(20)

"Þaþarým efendilerin periþan akýllarý- na. Hep biliyoruz ki memleketimizin baþýna gelen felâketlerin çoðu þahsi idareden gelmiþtir. Bu kadar geri kalmamýzýn baþlýca nedenlerinden biri de odur. Biz öteden beri böyle bir idareyi bertaraf etmek (kaldýrmak) için mücadele ettik. Þimdi nasýl olur da benim ayný yoldan gitmekliðim, yeniden devlet hayatýnda tarafýmdan böyle bir çýðýr açýlmasý istenebilir."

SAVAÞIN KAHRAMANI

Sakarya Savaþý'nda gerileme (ricat) taktiðini baþarýyla uygulayan Mustafa Kemal, toparlandýktan sonra 22 gün 22 gece süren Sakarya Savaþý'ný zaferle sonuçlandýrýr. Meclis, kendisine

"Gazi" ve "Mareþal" unvanýný verir.

Askeri strateji dehâsý olan Mustafa Kemal'in Sakarya Savaþý'ndaki þu sözü askerlik tarihine altýn harflerle yazýlsa yeridir:"Hattý(çizgiyi, sýnýrý) müdafaa yoktur; sathý(yüzeyi, alaný) müdafaa vardýr. Ve o satýh bütün vatandýr."

Arkasýndan muazzam bir zafer:

Büyük Taarruz ya da "Baþkumandanlýk Meydan Savaþý."

Baþkumandan Mustafa Kemal, 16 Haziran 1922'de Büyük Taarruz'a karar verir. Orduyu son kez denetler. Taarruz bir baskýn þeklinde yapýlacaktýr. Bu ka- rarýný Genelkurmay baþkaný Fevzi Çak- mak, Batý Cephesi kumandaný Ýsmet Ýnönü ve Milli Savunma Bakaný Kazým Özalp paþalarla paylaþýr. Taarruz planý

gizli tutulur. Mustafa Kemal Paþa 17- 18 Aðustos gecesi çok gizlice Anka- ra'dan ayrýlarak otomobille Konya'ya gider. Gazetelere Atatürk'ün Çankaya'- da bir "Çay Partisi" düzenlediði yolun- da bir haber uçurulur. Oysa o, 20 Aðus- tos'ta iki gün Reþat Nuri'nin "Çalýkuþu"

romanýný okur, çok beðenir ve diðer paþalara da okumalarýný önerir. 26 Aðustos 1922, Cumartesi. Baþkomutan Atatürk saat 04.00 sularýnda uyanýr.

Emir erinden bir kahve ister. Yaveri Muzaffer Kýlýç uyanýp giyinmeye baþladýðýnda, sabahýn sessizliðinde Atatürk'ün çadýrýnýn önünde"Allahým!

Sen Türk milletini ve ordusunu muzaf- fer eyle!"dediðini iþitir. Mustafa Kemal, kahvesini içtikten sonra, atýyla Kocatepe'nin doðusuna doðru ilerler.

Konuþmaz, sadece ufka bakar. Saati sorar. Ve Türk topçusu saat 04.30'da ateþe baþlar. Tepeler bir bir ele geçirilir.

F. Altay'ýn Süvari ordusu Sincan ovasý- na akýp, Dumlupýnar'ýn doðusuna iler- ler. 28 Aðustos'ta taarruz bütün hýzýyla sürer. O akþam düþman iki tümen Türk ordusunca çevrilir, çembere alýnýr. Ve Türk ordusu 30 Aðustos'ta kesin dar- beyi vurur. 30 Aðustos günü düþmanýn beþ tümeni (40-50 bin kiþi) Türk ordu- sunca kýstýrýlýp kuþatýlýr. Büyük taarruz milletçe topyekûn bir savaþtýr. Taarruzu tarihte eþsiz kýlan da budur. Baþko- mutan Mustafa Kemal Paþa, bozguna uðrayýp, Ýzmir'e doðru kaçan Yunan ordusunun tekrar toparlanmasýna fýrsat vermeden, o ünlü emri verir: "Ordular!

Ýlk hedefiniz Akdenizdir ileri!.." Türk ordusu 15 günde savaþa savaþa 400- 500 km. yol kateder. Ve düþman

(21)

Ýzmir'de denize dökülür. Orgeneral Ali Fuat Erdem bu fýrtýna hýzýndaki savaþa

"motorsuz yýldýrým harbi" demiþtir.

Nazým Hikmet, bu haklý savaþý þiir- leþtirecek ve adýný da "Kuvayî Milliye Destaný" koyacaktýr.

Þayak kalpaklý adam, saati sordu Paþalar "Dört" dediler

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktý Yürüdü uçurumun kenarýna kadar, eðildi durdu

Býraksalar, ince uzun bacaklarý üstünde yaylanarak

Ve karanlýkta akan bir yýldýz gibi kayarak

Kocatepe'den Afyon ovasýna atlayacaktý.

ÝNSANLIK DERSÝ

3 Eylül'de Uþak'ta esir alýnan Yunan generallerinden Trikoupis ve Digenis, Atatürk'ün huzuruna çýkarýlýr. Herkes Atatürk'ün ne yapacaðýný merak eder.

O, Yunan generallerini hafif bir tebessümle karþýlar. Ellerini sýkar.

"Oturun general, yorulmuþ olacak- sýnýz!" dedikten sonra sigara ikram eder, kahve ýsmarlar. Trikoupis, Atatürk'e 30 Aðustos'ta savaþý nereden yönettiðini sorar. Atatürk'ü Afyon açýk- larýnda sanýyordu. Atatürk: "Ýþte tam o süngülerin parladýðý yerde askerlerin yanýndaydým" der. Trikoupis þaþkýnlýk- la "Yunan komutaný Hacýenestis"

savaþý Ýzmir'de bir yattan yönetiyordu"

deyince Atatürk "Ýþte savaþ böyle, askerinin yanýnda kazanýlýr. Yattan idare edilmez. Edilirse, sonuç yenilgi olur." Görüþme bitince ayaða kalkan Atatürk "Sizin için bir þey yapabilir miyim?" diye sorar. General Trikoupis, sað olduðunun ailesine bildirilmesini ister. Gereði yapýlýr: Bunun üzerine Atatürk, Trikoupis'in elini tutarak

"Savaþ bir talih oyunudur. Bazen en yeteneklisi de yenilir. Siz görevinizi yaptýnýz, müteessir olmayýnýz" diyerek gönül alýr.

BARIÞIN KAHRAMANI Savaþtan sonra Atatürk ülkesinin Dostluk ve Barýþ cumhuriyeti olmasýný istemiþtir. Atatürk Türkiye'sinin saygýn- lýðý iki temel üzerinde yükselir:

1.Emperyalizme karþý verilen ve zaferle sonuçlanan baðýmsýzlýk savaþý

(22)

2. "Yurtta barýþ, dünyada barýþ" diye formüle ettiði insanlýk ideali.

Atatürk, Sovyet Dostluðu, Balkan Paktý (Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasýnda), Sadabat Paktý (Türkiye, Ýran, Irak ve Afganistan arasýnda) ile Tuna'dan, Ege Denizinden Basra Körfezi'ne, Sibirya'dan Hima- layalar'a uzanan bir barýþ ve dostluk kuþaðý oluþturmayý baþarýr. Bugüne dek dünyada anlaþmalara dayalý en büyük barýþ kuþaðýný o kurmuþtur. O nedenle Atatürk, Savaþýn olduðu kadar, barýþýn da kahramanýdýr. Denize döktüðü Yunanlýlarýn Baþbakaný Venizelos bile onu Nobel Barýþ ödülüne aday göster- miþtir. Daha ne olsun!

1923'de The Saturday Evening Post yazarý Isaac F. Marcosson, Atatürk'e

"Dünyanýn bugünkü hastalýðý için ilacýnýz nedir?" diye sorar. Ata'nýn cevabý þu olur: "Aptalca þüphe ve güvensizlik deðil, akýllýca iþbirliði."

Atatürk'ün savaþtaki baþarýlarý yanýnda barýþ zaferleri de vardýr.

Birinci Dünya Savaþýný kazananlar, boðazlarý da iþgâl ettiler. Ýstanbul'un yanýsýra Boðazlar da Ýngilizlerin elindeydi. Atatürk Boðaz'da toplarý Dolmabahçe'ye çevrilmiþ Ýngiliz zýrhlýlarýný görünce dilinden þu üç sözcük dökülür: "Geldikleri gibi giderler"

Ve de öyle olur. Ýstanbul ve Boðazlar, barýþ içinde anlaþmalar yoluyla geri alýnýr. Ayný þekilde hasta olduðu ve

kesin istirahat etmesi gerektiði halde, doktorlarý dinlemeyerek, Adana ve Antakya'ya yorucu bir yolculuk yaparak, Hatay'ý anavatana katar. Bu nedenle Hataylýlar Atatürk'e "Hayat þehidi" derler. Saðlýðýný hiçe saymasýný þöyle açýklar: "Milletim için, saðlýðým- dan ve istirahatimden fedakârlýk yap- mayý zevk bildim."

ATATÜRK VE KÝTAPLAR Mustafa Balbay'ýn dediði gibi, Atatürk, hakkýnda en çok kitap yazýlan kiþidir. "Atatürk" baþlýðý ile listelenen kitap sayýsý dört bin kadardýr. "Mesele ufku görmek deðil, ufkun ötesini göre- bilmektir" diyen bir dünya lideri ile ilgili daha çok kitaplar yazýlacaktýr.

Atatürk paylaþýldýkça, yazýldýkça anlattýkça çoðalan bir liderdir. Atatürk

(23)

ayný zamanda en çok okuyan liderler- den biri, belki de birincisidir. Onun okuduðu kitaplarýn sayýsý dört bini bul- maktadýr. Atatürk'ün kütüphaneciliðini yapan Nuri Ulusu, anýlarýnda ilginç bir olayý aktarýr:

"Ýstanbul'a giderken çok sayýda kitabý götürmek için iki cephane sandýðý getirdi ve benim þaþkýn bakýþlarýmý görünce de bir açýklamada bulundu:

"Ne o Nuri oðlum, þaþýrdýn deðil mi?

Þaþýrma. Savaþta bunlarla cephane taþýdýk. Sen o zaman çocuktun,

bilmezsin. Bu sandýklar benim için çok önemlidir. Þimdi o savaþ bitti, yeni bir savaþýmýz baþlýyor. O da kültür ve sanat savaþýmýzdýr; okumakla, kitapla olur. Ýþte þimdi, cephane taþýdýðýmýz o sandýklara kitaplarýmý koy. Bu sandýk- larla taþýnsýn. Cephanelerin yerini artýk kitaplar alsýn."

Okuduðu kitaplarda tarih aðýrlýktaydý.

H.G.Wells'in "Dünya Tarihinin Ana Hatlarý" kitabýný çok beðenir ve hemen Türkçeye çevrilmesini ister. Öðrendik- lerini paylaþmaktan büyük mutluluk duyar. Aralýk vermeden 40 saat çalýþtýðý söylenir. Ýngiliz yazar Lord Kinross

"Atatürk Bir Milletin Doðuþu" eserinde Atatürk'le ilgili þöyle bir deðer-

lendirmede bulunur: "Atatürk'ün çaðýmýzýn en büyük adamlarýndan biri olduðuna dair zihnimde en ufak bir þüphe yoktur. O, bir imparatorluktan bir millet çýkarmýþtýr."

Fransýz gazeteci Paul Gentizon

"Mustafa Kemal ve Uyanan Doðu"

isimli kitabýnda þunlarý yazar: "Altý yýl- dan daha az bir süre içinde aldýðý mesafe þimdiden olaðanüstü sayýlabilir.

Öyle ki, Osmanlý Ýmparatorluðu'nun beþ yüz yýlda yapamadýðý reformlarý 1923-1929 yýllarý arasýnda gerçek- leþtirebildi.

Yirminci yüzyýlýn en büyük devrimci- lerinden biri olan Fidel Castro þöyle der: "Mustafa Kemal'in yaptýklarýný ben asla baþaramazdým. Asýl devrimci Atatürk'tür. Evet, ben büyük bir devrim gerçekleþtirdim. Ama Atatürk'ün yap- týklarýný o kadar kýsa sürede baþara- mazdým. Kendinize baþka bir esin kay- naðý aramayýn."

ATATÜRK YILI

Unesco, Birleþmiþ Milletler Eðitim, Bilim ve Kültür örgütüdür. Ve 100.

yýlýný kutladýðý tek lider Atatürk'tür.

152 üyeli örgütün 11 üyesi 1978 yýlýnda, doðumunun 100. yýlý nedeniyle 1981 yýlýnýn "Atatürk Yýlý" olarak kut- lanmasý için bir önerge verir. Ve gerekçesini belirtir: "1981, Atatürk'ün doðumunun 100. yýldönümüdür.

Atatürk elbette 20.yüzyýlýn en büyük devlet adamlarýndan biridir. Bellidir ki Türkler o özel yýl için çok özel hazýr- lanýyorlardýr ama Atatürk'ü anmak bir tek Türklere býrakýlmamalýdýr. Çünkü Atatürk tüm insanlýðýn ortak pay- dasýdýr." Bir delege þöyle bir itirazda bulunur: "Bundan sonra George Washington'un doðum yýlý, Napolyon'un ölüm yýlý derlerse ne

(24)

karþýlýk veririz? Onlarý reddedersek kýrgýnlýklar yaratmaz mýyýz?" O sýrada Sovyetler Birliði temsilcisi söz alýr ve der ki: "Bu kurumun hedeflediði, yap- mak istediði ne varsa, bunu daha önce Mustafa Kemal düþünmüþ, planlamýþ.

20.yüzyýlda baþka hiçbir ülke Mustafa Kemal çýkarmadý ki, böyle bir kaygý olsun. Bu karar bugün alýnmalýdýr." Ve oy birliði ile 1981'in "Atatürk Yýlý"

olarak kutlanmasý kararý alýnýr. Bu kararýn altýnda "Atatürk kimdir?"

sorusuna karþýlýk þu yazý yer almýþtýr:

"Atatürk, uluslararasý anlayýþ, iþbirliði, barýþ yolunda çaba göstermiþ üstün kiþi, olaðanüstü devrimler gerçekleþtir- miþ bir devrimci, sömürgecilik ve yayýlmacýlýða karþý savaþan ilk önder.

Ýnsan haklarýna saygýlý, dünya barýþýnýn öncüsü. Bütün yaþamý boyunca insanlar arasýnda renk, dil, din, ýrk ayrýmý yap- mayan, eþi olmayan devlet adamý, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu."

Unesco, Atatürk'ten baþka hiçbir si- yasi lider için böyle bir karar alma- mýþtýr. Atatürk diðer yandan tüm kýta- larda heykeli dikilen tek liderdir. Ýngi- liz emperyalizmine ilk kez yenilgiyi tattýran ve tüm baðýmsýzlýk savaþý ve- ren ülkelerin doðal lideri olan Atatürk'- ün ölümü üzerine Ýngiltere Kraliçesi Elizabeth II, þu sözleri yazar: "Savaþta ve barýþta kahraman, Türk Milletinin Atasý'na hürmetlerimi sunarým."

TÜRK PAPA

Angelo Roncalli 1935'te Papalýk tem-

silcisi bir rahip olarak Ýstanbul'a atanýr.

Þiþli Harbiye'de Ölçek Sokak'ta oturur.

Ýkinci Dünya Savaþý'nda Türkiye'ye kaçan Yahudilere yardým eder.

Günlüðünde "Türkleri seviyorum"

yazar. Derken Türkiye'den Fransa'ya atanýr. Sonra Venedik Kardinalliðine yükselir. 1953'te ise Papa olur. Türkiye sevgisi nedeniyle "Türk Papa" olarak tanýnýr ve anýlýr. 5 yýl Papalýk yapar 1963'te ölür. 2000 yýlýnda "ermiþ"

olarak onurlandýrýlýr. 2014 yýlýnda

"aziz" ilan edilir. Ve onun onuruna yaþadýðý Ölçek Sokaðý, Papa Roncalli Sokaðý olarak deðiþtirilir.

Ýyi güzel de, bunun konumuzla, Atatürk'le ne ilgisi var denebilir. Þöyle bir ilgisi var:

"Din adamlarýnýn dini kýyafetlerini sadece ibadet yerlerinde giymelerine dair bir kanun çýkarýlýr. Roncalli, devrim yasalarýna saygý göstererek, sivil kýyafetle dolaþan ilk din adamý olur. Bunu haber alan Atatürk, Rahip'e, kendi terzisi Kemal Milaslý eliyle iki takým elbise, bir pardösü, bir fötr þapka hediye eder. Bir lider düþünün ki onca iþi arasýnda, ülkesinde yaþayan bir din görevlisini dikkatle izliyor, deðer- lendiriyor ve ödüllendiriyor. Papa Roncalli Türkleri ve özellikle de Atatürk'ü çok sever, saygýyla anarmýþ.

Böyle bir lideri kim sevmez ki?

KARÝZMATÝK LÝDER

Savaþ yorgunu, yoksul, hastalýklý, yýl-

(25)

gýn bir halkla, ordusuz, cephanesiz, parasýz, moralsiz olarak Milli

Mücadele nasýl kazanýlabilir? Bu ayný zamanda þu demek! Ýmkânsýz bir þey nasýl mümkün olabilir? Ya da imandan nasýl imkân yaratýlýr?

Ýlber Ortaylý Atatürk'ün bunu baþar- masýný tek sözcükle açýklýyor: Dehâ!

Sayýn Ortaylý tarihi verilere dayanarak þöyle bir Atatürk portresi çizer: "Kariz- ma sözcüðü Mustafa Kemal Atatürk'e tam uyar. Yani yanýlma ihtimali olmayan, etkili ve güvenilir bir lider...

Kaldý ki Atatürk liderlik niteliði ile doðmuþ, herkesin göremeyeceði þeyleri görebilen, ileri görüþlü bir önder.

Gazi Mustafa Kemal, fevkalade atýlýmcý bir ruha ve dehâya sahiptir.

Hesap adamýdýr geometri kitabý bile yazmýþtýr. Atatürk'ün en önemli özellik- lerinden biri de olaðanüstü bir

iradesinin olmasýdýr. Adeta Rumeli inadý vardýr. Olmalý dediði an, "ola- bilir" yoktur. "Olmalý" dediði an, oluyor, onu olduruyor.

Hem ulusal, hem evrenseldir.

Barýþçýdýr. Dövüþmesini bildiði gibi, barýþmasýný da bilir. Ýzmir'in kurtuluþu sonrasýnda, hükümet konaðýna girer- ken, merdivenlere serilen Yunan bayraðýný kaldýrtýp "Bayrak bir milletin namusudur; ayaklar altýna alýnamaz"

diyecek kadar da insancýldýr.

Araþtýrmayý sever. Ýyi giyinir. Bugün bile o kadar þýk giyinen bir devlet

adamý yok. Akýl ve bilimden yanadýr.

Devrimcidir, reformisttir. Gayet alçak- gönüllü, görgülü ve nazik bir insandýr.

Ýsraftan kaçýnýr. Çok iyi bir hatip olduðu bellidir. Sade bir hayat yaþar.

Az yer, az uyur, çok okur ve dinler. En çok kuru fasulye, ayran ve peynirli omlet sever. Türkçeyi iyi konuþur ve yazar. Yüzer, ata biner, iyi dans eder, folklor dâhil, vals de yapar, zeybek de oynar. Hiç küfür etmez. Kendisi düzen- li ibadet etmez ama edenlere saygýlýdýr.

Ramazan ayýnda sofrasýnda içkiye yer vermez. Yabancý dile önem verir. Çok iyi derecede Fransýzca ve yeterli dere- cede Almanca bilir. Rumca ve

Bulgarcadan biraz anlar, övgüde ve ödüllendirmede cömerttir.

Yaþamýnýn sonlarýna doðru bütün mal varlýðýný ulusuna hibe eder. Manevi miras olarak da "Benim manevi mirasým ilim ve akýldýr. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, aklýn ve ilmin rehberliðini kabul ederlerse manevi mirasçýlarým olurlar" der.

Onuncu yýl nutkunun sonunda: "Asla þüphem yoktur ki, Türklüðün unutul- muþ büyük medeni vasfý, bundan son- raki geliþimiyle, geleceðin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir Güneþ gibi doðacaktýr" der ve seslendirmediði þu satýrlarý yazar: "Bu sözlerim gerçek- leþtiði gün, milletimden ve insanlýktan dileðim þudur: Beni hatýrlayýnýz."

Seni hatýrlýyoruz Atam! Hem de nasýl!...

(26)

Toltek Bilgeliði

Nihâl Gürsoy

inlerce yýl önce Toltekler tüm güney Meksika'da " bilgi kadýnlarý ve erkekleri " olarak bilinirlerdi. Antropologlar Tolteklerden bir ulus ya da bir ýrk olarak söz ederler. Aslýnda Toltekler kadim insanlarýn spiritüel bilgi ve uygulamalarýný araþtýran ve koruyan bir toplum oluþturmuþ bilgi insanlarý ve sanatçýlardý. Onlar Mexico City'nin dý- þýnda bulunan ve "Ýnsanýn Tanrý Oldu-

ðu Yer" olarak bilinen kadim piramitler kenti Teotihuacan' da üstatlar ve öðren- ciler olarak biraraya gelmiþlerdi.

Binlerce yýl boyunca, üstatlar atalara ait bilgeliði gizli tutmaya ve zorlan- mýþlardý. Avrupalýlarýn bu topraklarý fethetmeleri ve çýraklarýn bir kýsmýnýn kiþisel gücü aþýrý derecede kötüye kul- lanmalarý, bilgiyi bilgece kullanmaya hazýr olmayanlardan ya da kiþisel ka-

B

(27)

zanç için bilerek kötüye kullanabilecek olanlardan korumayý gerekli kýlmýþtý.

Ancak ezoterik Toltek bilgisi farklý üstatlarýn soylarý tarafýndan korunarak barýndýrýlmýþ ve kuþaktan kuþaða aktarýlmýþtý. Yüzlerce yýl boyunca saklý kalmasýna raðmen kadim kehanetler bilgeliðin insanlara yeniden verileceði bir çaðýn geleceðini önceden

bildirmiþlerdi. Kartal Þövalye soyun- dan bir üstat olan don Niguel Ruiz Tolteklerin gizli öðretilerini paylaþmak için yönlendirilmiþtir.

Toltek bilgisi bir din olmamakla bir- likte dünya üzerinde öðretmenlik yap- mýþ tüm spiritüel üstatlara saygý gös- terir. Ruhu ve sevgiyi kucaklayan bir düþünce ve yaþam biçimi olarak taným- lanabilir.

Aþaðýda Toltek bilgeliðinin temel öðretisini maddeler halinde sýralaya- caðýz.

*Biz küçük bir çocukken tamamen sahiciyizdir. Asla olmadýðýmýz þey gibi davranmayýz. Eðilimimiz oyun oyna- mak, araþtýrýp keþfetmek, anda yaþa- mak, yaþamýn tadýný çýkarmaktýr.

Kimse bize böyle olmayý öðretmez. Biz öyle doðmuþuzdur. Bu bizim gerçek doðamýzdýr.

*Ýnsan zihni soyut kavramlar için yeterince olgunlaþtýðýnda, biz her þeyi nitelendirmeyi öðrenir ve yönlendiril- meye baþlarýz. Doðru ya da yanlýþ, iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin olmamýz

gereken þey hakkýnda bir hikâye yaratýr ve o hikâyeye baðlanýrýz. Hikâyemiz giderek kendimiz hakkýndaki

inançlarýmýzý oluþturmaya baþlar ve bu inançlara adeta iman derecesinde tutu- narak yaþarýz.

*"Çocuklar olarak iþittiðimiz tüm mesajlarýn arkasýnda asla söylenmeyen ama anlayabileceðimiz sessiz mesajlar vardýr." "Yeterince iyi deðilim, baþarýlý deðilim." Bu mesajlar arasýndan bazýlarýdýr. Bunu kabul ettiðimiz anda, kendimiz olmayý býrakýr ve diðerlerini hoþnut etmek, onlarýn kendi

hikâyelerinde bizim için yarattýklarý imaja uygun davranmak için

olmadýðýmýz biçimde davranmaya baþlarýz. Gerçek içine doðar ama yalan- lara inanarak büyürüz. Oysa hepimizin öncelikli sorumluluðu kendimiz olmak, kendimizi gerçekleþtirebilmektir.

*Iþýk, evrenin tüm bilgeliðini içeren ve her yeri dolduran canlý bir varlýktýr.

Tanrý'nýn yüce habercisi ýþýk, var olan her þeye sürekli olarak bilgi yollar ve kendisini milyarlarca farklý formla ifade eder. Yaþam, yani yýldýzlarý yaratan ve deðiþtiren dönüþüm kuvveti, fiziksel bedenimizdeki atomlarý da yaratan ve dönüþtüren kuvvettir. Bu kuvvet daima mevcuttur ve görebile- ceðimiz kadar aþikârdýr ama dikkatimiz illüzyona odaklandýðýnda onu göre- meyiz.

*Her insan sonsuz olanýn bir parçasýdýr. Algýladýðýmýz her nesne de öyledir. Bizler arasýnda ya da bizlerle

(28)

herhangi bir nesne arasýnda fark yoktur.

Biz bir'iz. Çünkü her þey ýþýktan oluþur.

*Yaþam gerçek olaný yaratýr ve insanlar hayali bir realite ya da gerçek olan hakkýnda bir hikâye yaratýrlar. Biz ýþýðýn imgelerini, görüntülerini algýlar ve algýladýðýmýz þeyleri yorumlar, nite- lendirir ve yargýlarýz. Zihnimizin aynasýnda sürüp giden bu yansýmaya Toltek felsefesi rüya görmek der.

Yaratýlýþ devam etmektedir. O sonsuz- dur ve her an meydana gelmektedir.

*Saygý, en büyük sevgi ifadelerinden biridir. Eðer diðer insanlar sizin hikâ- yenizi yazmaya çalýþýrlarsa, bu onlarýn size saygý duymadýklarý anlamýna gelir.

Onlar sizi kendi hikâyesini yazabilecek iyi bir sanatçý olarak görmezler, oysa siz kendi hikâyenizi yazmak için doð- muþsunuzdur.

*Hikâyenizi deðiþtirmenin tek yolu kendi hakkýnýzdaki inancýnýzý deðiþtir- menizdir. Eðer, kendi hakkýnýzda inandýðýnýz yalanlarý temizlerseniz baþka herkes hakkýnda inandýðýnýz yalanlar da deðiþecektir.

*Ýnsanlar Tanrý'nýn hikâyecileridir.

Hikâyeler uydurmak, algýladýðýmýz her þeyi yorumlamak bizim doðamýzdýr.

Farkýndalýk olmadan, kiþisel gücümüzü hikâyeye teslim ederiz. Farkýndalýkla, hikâyemizin kontrolünü yeniden ele geçiririz.

*Düþünce dediðiniz þey, bildiðiniz þeyleri size söyleyen ve bilmediðiniz

her þeyden bir anlam çýkarmaya çalýþan bilgilerinizin sesidir. Sorun bu sesin kendi aleyhinize birçok þey yapmanýza neden olmasýdýr.

*Kafanýzdaki bu ses sizi istediði yere sürükleyen vahþi bir at gibidir.

Bir kez bu atý uysallaþtýrdýðýnýzda, ona binebilirsiniz ve bilgi sizi istediðiniz yere götüren bir iletiþim aracý olur.

*Gerçek, kuþkuculuðumuz karþýsýnda varlýðýný sürdürür ama yalanlar için ayný þeyi söyleyemeyiz.

Yalanlar ancak onlara inanýrsak var olabilirler. Gerçek, ona inansak da inanmasak da hâlâ gerçektir. Gerçeðin güzelliði budur.

*Bilgimizin yapýsý yaþamýmýzý yöne- tir, çünkü imanýmýz o yapýda yaþar.

Ýmanýmýz bilgimizin yapýsýnýn kapaný- na yakalanmýþtýr ve sadece gerçek onu özgürleþtirebilir.

*Kör iman bizi hiçbir yere götürmez çünkü o gerçeði takip etmez. Ýmanýmýzý yalanlardan kurtardýðýmýzda özgür irademizi gerçek anlamda kazanýr ve kullanmaya baþlarýz. Gerçek bir imanýn yolunu izlediðimizde ise sevgiden baþka bir þey istemediðimizi görürüz.

*Kendi hikâyenizi yazmanýn en iyi yolu onu sevgiyle yazmaktýr.

Sevgi doðrudan bütünlüðünüzden, gerçek sizden gelen ýþýktýr.

*Kendinizle öz saygý anlaþmasý yap- týðýnýzda, kendinizi yargýlama, red-

(29)

detme giderek yok olacak yerini kendi- nizi olduðunuz gibi kabul ederek sevme baþlar. Kendinizi daha fazla sevdikçe, yaþamýnýzdan ve çevrenizde- ki herkesin mevcudiyetinden daha fazla zevk alýrsýnýz.

* Önce kendinizi koþulsuz olarak sevdiðinizde, algýladýðýnýz her þeyi sevginin gözleriyle doðrular ve açýklarsýnýz. Hikâyenizdeki tüm ikincil karakterleri de koþulsuz sevgi duyarak kucaklamanýzý saðlayacak olan budur.

*Sevgiyi tanýmanýn tek yolu, sevgiyi deneyimlemek ve onu deneyimlemekte ýsrarcý olmaktýr. Sevgi okyanusuna atlayacak cesareti size sevgi verecektir.

Gerçek sevgiyi bir kez deneyim- lediðinizde onu açýklayacak sözcükleri bulamasanýz da sevginin her þeyde olduðunu görmeye baþlarsýnýz.

*Sevgi enerjisi týpký Güneþten gelen ýþýk gibidir. Güneþ ýþýðý gibi sevgi duy- gusu da sevgiyi neyin yansýttýðýna baðlý olarak farklý görünür ancak sevgi özde birdir.

*Sizin yaþamýnýz sizin verdiðiniz mesajdýr. Siz bir yalanlar, korku ve yýkým habercisi ya da bir gerçek sevgi ve yaratým habercisi olabilirsiniz.

Ancak ayný anda hem yalanlarý hem de gerçeði aktaramazsýnýz.

*Cennet, biz yaþama teslim olduðu- muzda ve yaþamýn yalanlarýmýz olmadan tezahür etmesine izin

verdiðimizde yaratabileceðimiz bir hikâyedir. Cennet buradadýr ve herkes ona eriþebilir ama bunun için onu algýlayacak gözlere sahip olmamýz gerekir.

*Yaþam aðacýnýn meyvesi yaþamdýr;

o gerçektir; o her zaman yaratmakta olan kuvvettir. Siz bu kuvveti kendi- nizde gördüðünüzde ve imanýnýzý bu kuvvete verdiðinizde, gerçekten canlý olursunuz.

*Gerçek, hikâyede deðildir. Gerçek, hikâyeyi yaratan güçtedir. Gerçek, gerçek siz'dir. O kendi bütünlüðü- nüzdür ve kimse sizi oraya götüremez.

Sadece siz kendinizi oraya götüre- bilirsiniz.

*Bilginin sesi bütünlüðün sesi olduðunda, siz gerçeðe, sevgiye, cen- nete geri döner ve tekrar mutluluk içinde yaþarsýnýz.

Yukarýda Toltek bilgeliðine ait mesajlarýný aktarmaya çalýþtýðýmýz Don Miguel Ruiz, Toltek gizem okulu geleneðinin bir üstadýdýr.

Yirmi yýlý aþkýn bir süredir, kadim Toltek geleneðinin bilgeliðini bir grup öðrenciye aktarmak için çalýþmýþ, onlara kiþisel özgürlüklerine doðru rehberlik etmiþtir. Bugün konferanslar, seminerler ve dünyanýn her yanýndaki kutsal yerlere yolculuklar aracýlýðýyla kendi özgün kadim bilgeliðini modern çað farkýndalýðýyla birleþtirmeye devam etmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

teþvik etmeyi dilerlerse, onlarý özgür- lükleri içinde yaþamaya ve öðrenmeye býrakmalýdýrlar." Yetiþmekte olan bir insana, kendi arzularýný gerçek- leþtirmek,

39 31 Ekim - 02 Kasım 2019 • Hilton Maslak Hotel İstanbul, Türkiye SS-05 Prenatal Tanı Konulan Tekrarlayan Harlequin İktiyozis: Olgu Sunumu.. Emircan Ertürk 1 , Osman Ökmen 1

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Perinatoloji Bilim Dalı, Ankara, Türkiye.. Aim: To compare the birth weight percentiles of

Bulgular: USG sırasında doğum eyleminde olan gebelerde umbilikal ve her iki uterin arter pulsatilite ve rezistif indekleri anlamlı olarak yüksek bulunurken, fetal kolon ve

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Neonatoloji Bilim Dalı, İzmir Amaç: Yenidoğanın geçici takipnesi (YDGT) fetal

1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.. Giriş: Kistik higroma sıklıkla fetal boyunda görülen içi sıvı dolu boşluklar ile

Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Obstetrics and Gynaecology, Ankara, Turkey Objective: To evaluate the effectivity and safety of misoprostol induced

Gereç ve Yöntem: 2009-2013 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Prenatal Tanı ve Tedavi Merkezi, İstanbul Anadolu Sağlık Merkezi ve Zeynep Kamil