İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, sonunda "IV. Murat" a öykünmüş. Sabah'taki röportajında, minik Dilara 'nın yaşamını söndüren "rögar kapağı ihmali" ne demiş ki; "Ekibimi elli kez uyardım. Beni zorla IV.
Murat yapacaklar"... (26 Mart 2007)
1623'ten itibaren 17 yıl tahtta kalan IV. Murat, kendi koyduğu içki yasağını denetlemek için "zaptiye" lerine güvenmez, "tebdili kıyafet" le dolaşırmış. Ancak, ölümü de "alkol zehirlenmesi" nden olmuş...
_imdi Kadir Topbaş da inşaatları denetleyen "ekibi" ne güvenemiyor... Siyasilerin bu tür "içten" liklerine alışık olmayan kamuoyu ise belediye kadrolarının nasıl böylesine "güvenilmeyecek" kişiler olabileceğini merak bile etmiyor...
Oysa belediye "başkan" dan ibaret değil; halka hizmet veren "kamu görevlileri" nden oluşuyor. Kent için böylesi yaşamsal bir organın başkanı, kurumun kadrolarına "beni IV.Murat yapacaklar" diyebiliyorsa, ortada "vahim bir durum" yok mudur?...
Ama, kimin umurunda?.. Milyonlarca İstanbullunun "güvenilmez ekipler" e teslim edilmesini tartışmak bir yana;
kendilerini gerçekten "kente hizmet" e adamış kimi belediye emektarlarının bu sözle ne denli "incindikleri" ne bile aldırmıyoruz...
Mimarlık yerine emlakçilik
Başkan Topbaş'ın özellikle İETT arsasını satışındaki "içten" likli açıklamaları da aslında "kaygı" duyulacak türden...
Örneğin bu satışlarla İstanbul'u dünyanın yatırım gözdesi yapacaklarını bakın nasıl savunuyor: "Başkan olmasam, ben de paramı İstanbul'da emlake yatırırdım..."
Oysa, öncelikle bir "mimar" olarak, kentin şehircilik ilkelerine göre "düzenli" değil, rant beklentilerine göre "çarpık"
yapılaşmasında "emlak spekülasyonu" na bağımlı politikaların etkili olduğunu nasıl bil(e)mez?
Topbaş ise işte bu süreci durdurmak yerine daha da körükleyerek, adeta herkesi emlakçiliğe çağırıyor; "Başkan olmasaydım elbette ki mimarlık yapardım" bile diyemiyor...
Bu söylemiyle, İstanbul'un evrensel değerleri yerine arsa değerini önemsediği anlaşılan Topbaş'ın, Suudi kökenli emlak spekülatörlerine "sıcak" bakışındaki "gerekçe" leri ise şöyle; "Körfez sermayesi (yani, petrol zenginleri) İkiz Kuleler saldırısından sonra yatırımlarını daha rahat yapacak yerler arıyorlar..."
Demek ki ABD'ye dikemedikleri gökdelenlerini bize dikecekler!..
Peki, 2600 yaşındaki İstanbul ile en çok 200 yaşındaki ABD kentleri, mimarlık açısından "aynı" mıdır? Hangisinde
"Boğaziçi silueti" var; hangisi "tarihsel ve doğal peyzaj" ın korunması gibi bir imar önceliğinden haberdar?
Buna rağmen Topbaş'ın İETT arsasındaki "mimarca karar" ı(!) ise şöyle: "Zemin altını emsal dışı tuttuk..."
Yine kimse demiyor ki "zemin altında sınırsız inşaat hakkı dünyada yok; bu serbestliğin altyapıya getireceği muazzam yükü karşılamak için arsanın satış bedeli bile yetmeyebilir..."
'Dava'lardan da şikâyetçi
İstanbul'un pazarlanmasını işte böylesine içtenlikle savunan Kadir Topbaş'ın, yine İETT arsasındaki eleştirilere karşı söyledikleri de geçmişteki mimarlık yaşamına yönelik merakları gidermeye yetiyor...
Örneğin "Mimarlar Odası Gökkafes gibilerle uğraşmıyor..." diyebilmesi şu anlama geliyor; demek ki onca yıldır kamuoyunca da yakından izlenen; siyasetin hukuku nasıl çiğnediğini inceleyen doktora tezlerine, kitaplara konu olmuş; sağır sultanın bile duyduğu bir hukuk ve kent mücadelesinden bile "habersiz" kalan mimarmış...
Bu kayıtsızlığıyla, acaba gerçekten "İstanbul'a sevdalı" mıymış?
Ya "Her projeye dava açıyorlar..." diye yakınmasına ne demeli? "Acaristanbul" ya da "Galataport" gibi güncel örnekler bir yana, nice kentsel değerin yıllardır bu "özveri" li davalarla kurtarılabilmiş olmasına, mimarlığını unutsa bile bir belediye başkanı olarak "şükran" duyması gerekirken "şikâyet" çi oluyor!
Galiba en iyisi yine şu IV. Murat öykünmesiyle "tebdili kıyafet" belediyenin planlama bürosunda dolaşması...
"Akademik" düzeyiyle övündüğü bürodaki yüzlerce mimar ve şehircinin de kendisiyle "farklı" düşündüklerini kulaklarıyla duyduğunda, "dava açanlar" için söylediği "Maksatları nedir" sözünü onlar için de yineler mi dersiniz?..
Oktay EKİNCİ
ekinci@cumhuriyet.com.tr Cumhuriyet 04.04.2007