• Sonuç bulunamadı

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HUSN-IHAT cc~ KASIM 201 AMASYA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HUSN-IHAT cc~ KASIM 201 AMASYA"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE

KUR'AN VE

• • •

HUSN-IHAT

cc~

01-03 KASIM 201 AMASYA

(2)

DİYANET İŞLERi BAŞKANLIC~I YAYINLARI: 1330 İLMİ ESERLER: 209

Yayın Yönetmeni Dr. Yüksel SALMAN

Yayın Koordinatörü Yunus AKKAYA

Tashih Sedat MEMİŞ Grafik & Tasarım

Ali ÇINKI

Baskı

Kalkan Matbaacılık

(0312) 341 92 34 2. Baskı, Ankara 2017 ISBN 978-975-19-6757-2

2017-06-Y-0003-1330 Serti1ika No: 12931

Eser İnceleme Komisyon Kararı

16.03.2017/10

© Diyanet İşleri Başkanlığı İletişim

Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü Basılı Yayınlar Daire Başkanlığı

Tel: (0312) 295 72 93-94 Faks: (0312) 284 72 88 e-posta: diniyayinlar@diyanet.gov. tr

Dağıtım ve Satış

Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü

Tel: (0312) 295 71 53-295 71 56 Faks: (0312) 285 18 54 e-posta: dosim~diyanet.gov.tr

(3)

V ;q

ERZURUMLU

MUSTAFA

NECATÜDDİN

HOCA (1912-1991)

Ali HUSREVOGLU

Hattat, Öğr. Gör., Marmara Üniversitesi llabiyat Fakültesi

GİRİŞ

Genç kabiliyetleri yönlendirip hevesiendiren sanat eserleri, bu sanatların

himaye edildiği şehirlerde bulunmaktadır. Şehirler mimari eserleri, mimari eserler de sanat eserlerini bünyelerinde barındınnaktadırlar. Bu eserler dönemlerine göre tarihe tanıklık etmektedirler.

Ancak bu eseriere karşı insanların dikkat ve ilgilerini uyandıran, bir sanat eserine bakınca ne gibi özelliklerin aranacağı konusunda görüş sa- hibi insanların bilgi ve birikimlerine ve rehberli.klerine ihtiyac bulunduğU tartışılamaz. Nitekim A. H. Tanpınar "Eğer Yahya Kemal gibi bir üstadım olmasaydı İstanbul'a dair hiçbir şeyi anlayamazdım" demektedir.

Sultan 2. Abdülhamid döneminin saray hattatı ve büyük sanatkar Sami Efendi'nin her biri ayrı hayranlık uyandıran şaheserlerini gören sanatkar

dostları bir defasında "Üstad, Rakım'ı geçtiniz" iltifatında bulunuyorlar.

Sami Efendi onlara şu cevabı veriyor: "Evladım, Rakım geçilemez. Kim geçmek isterse yarı yoldan geri döner."

Bu sanatın büyüklerinin ağızlarından yapılan bu gibi tarihi tespitler, bu alanda hangi imzalara ne kadar önem verileceği hakkında net fikirler vermektedir.

Bu bağlamda baktığımız zaman belki göz dolduracak bir hat eseri- ne ulaşamadığımız merhum Mustafa Hoca'mn derin bir kültürü, kendi

--~. 317

(4)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HÜSN-l HAT

kazancıyla satın alıp biriktirdiği zengin bir hat koleksiyonu ve dinleyeni hayrette bırakan bir tarih kültürü vardı. Hayatını dini ve özellikle ~

ilimleri okuyup okutmaya adamış bir ilim adamı11ın sanat ve tarih alanında

bu kadar geniş bilgiye sahip olması hayret verici bir durum idi.

Benim gözümde bu hayreti artıran sebeplerden birisi, ömrünün çoğu­

nu İstanbul ve Erzurum kütüphanelerinde değil de Meleke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'de geçirmiş olmasıdır. Gündüzünün tamamını dükkanm~a ve ardı arkası kesp.meyen ziyaretçilerinin bütün sorularına

cevap vermekle dolduran bir insan bu kadar kapsamlı okumaya nasıl

vakit ayırabilir ve kırk yıl önce okuduğu bir bilgiyi kırk yıl sonra daha dün okumuş tazeliğiyle aktarabilirdi?

Bu tebliğde, Hoca Efendi'nin ileri yaşlarda bitirdiği kitapları nasıl okudu-

ğunu, ilim, sanat ve tarih alanında bizimle paylaştığı ha tıralarından birkaçını

konu edineceğim. Tarih yazımının bilimsel kurallarına göre hatırat türü üçüncü sırada yer almakla beraber, hat sanatı hoca-talebe ilişkisiyle öğre­

nildiği için bu sanat dalında birinci sırada yer alması gerekir. Çünkü doğru yazılan batıralardan bazılarının çözümsüz bazı problemierin çözümünde anahtar görevi gördüğü tecrübelerimizle sabittir. Hat sanatını öğrenmeye

yeni başladığım yıllarda tanımakla şeref duyduğum büyük ilim, sanat ve ahlak insanı merhum Prof Süheyl Ünver bey, Süleymaniye Kütüphanesinde

çalışma esnasında "Evladım, hat sanatmda ilerlemek istiyorsan hat çalıştı­

ğın kadar hat tarihine de çalış. Tarihi sürecin nasıl geliştiğini öğren, daha fazla ilerlersin" demişti. Ben bu tavsiyeyi tuttum, tarih ve hatırat türünde ne bulduysam okudum ve okumaya devam ediyorum.

Bu açıdan baktığımızda merhum Mustafa Necatüddin Hoca Efendi'den muhtelif oturumlarda bizzat diniediğim bilgileri dinleyici ve okuyucula-

rımı.zla paylaşmak istiyorum.

1. Kısa çizgilerle hayatı

Erzurum ilinin merkeze bağlı Serçeşme (Eskipolat) köyünde 1912-13

yıllarmda Molla Abdullah Efendi ile Fatma Hanım'ın ikinci eviadı olarak doğmuştur. Bir ablası, Hüsnü Efendi adında bir kardeşi vardı. İlk eğitimini dedesinden almış, Erzurum ilim çevresinden dini ilimlerini tahsil etmiştir.

Hocaları arasmda Erzurum Müftüsü Muhammed Sadık Solakbay, Alvarlı

Muhammed Lutfi Efe ve Maksud Hoca'lar anılmaktad.ır.

---ı) 318 ı:---

(5)

. ll. BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMI

Erzurum'da iken genç yaşlarında kabiliyetini sezen bir hemşensinin teşvikiyle temel hat dersleri almış. hattat biyoğrafileri ve menilibı hak-

kında ara.ştırmalar ve derlemeler yapmıştır.

Erzurum'daki eğitimini tamamladı~an sonra bir müddet Erzurum

not~rliğinde ve Erzurum müftülüğünde çcdışmıştır.

D.me olan merakı ve ciddiyeti onu İstanbul'a yönlendirmiş ve bir müddet Elmalılı Harndi Yazır'dan ders okumuştur.' Bunu kendisi şöyle anlatır: "Fa- tih'te bir medresede (ismini hatırlamıyorum) Elmalılı Harndi Efendi merhum

etrafına toplanan bir grup talebeye Tasavvurat ve Taselikat ok:utuyordu. Bu derslere ben de katıldım ve istifade ettim. Fakat hocanın bütün gayretini sarfederek mevzuları o kadar açık seçik aniatmasına rağmen talebeler

anlamıyorlar, hoca da üzülerek tekrar edip anlatmaya çalışıyordu. Harndi Efendinin harcadığı bu fevkalade emeğe acıdım ve talebeleri dağıttım.

"Siz bu konuları anlamaya hazır değilsiniz, hocaya işkence etmeyin, daha evleviyetle lüzumlu bilgileri öğrenin, ondan sonra gelin" dedim. Talebeler

dağıldılar. Taleb e olarak yalnız ben kaldım ve istifade ettim."

1947 yılında ilk hac yokuluğunu gerçekleştirdikten sonra 1948'de Mekke-i Mükerreme'ye yerleşti. Medresetü'l-Felah'da fıkıh, Arapça ve hat dersleri verdi.

1951 yılında Medine-i Münevvere'ye yerleşti. Ekim/1991'de vefatma kadar ilim ve sanat alanında çalışmalarına ve sayısız müsafirleriyle ilgi- lenmesine devam etti.

2. ilmi şahsiyeti ve hizmeti

Mustafa Necatüddin Hoca, Cenab-ı Hakk'ın kendisine bir ilim adamın­

da olması gereken güçlü bir hafıza lutfetmesi sayesinde hocalarından bir kere duyduğunu, mutalaa ettiği kitaplardan bir kere ok:uduğunu unutmaz,

yıllar sonra sorulan bir soruya o sorunun sorulmasını sanki bekliyormuş

gibi bir rahatlık içinde cevaplardı. Hacca gelen Hanefi bir Türk, Hanbeli bir Iraklı, Şafii bir Mısırlı, Maliki bir Tunuslu arka arkaya farklı konu- larda fetva sorsalar, haccın en izdihamlı vakitlerinde her birine sorduğu sorunun kendi mezhebindeki cevabı ne ise teferruatıyla cevap verirdi.

Sorulan konunun hacla sınırlı olması gerekmez, herhangi bir konu olabi- lirdi. Hangi yaşından itibaren gözlük kullanmaya başladığını bilmiyorum.

Arıcak ileri yaşmda kitap okurken 9 dereceden az olmayan ve bir bardak

altına benzeyen gözlüklerine kitabı yapıştırırcasına yaklaştırır, o vaziyette

- ---s 319

(6)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HÜSN-i HAT

tuttuğu kitabı bitirinceye veya seçtiği konuyu okuyuncaya kadar öylece

tutardı. Eskiden Babu'l-Mecidi denilen ve Mescid-i Nebevi'nin kuzey ta- rafına düşen ve Babu'l-Mecidi denilen kapıya yaya yürüyüşüyle beş-altJ._

dakika mesafede bulunan yerde toplam 6 metre kadar bir dükkanı vardı

ve burada hacılar için hediyelik eşya satarak geçinirdi. Bu dükkanın ar-

kasında 50 metre kare kadar genişlikte bir oda bulunuyordu. Cuma günü tatil olup haftanın altı gününde akşam namazını kıldırdıktan sonra derse muntazam devam eden elli kadar dinleyiciye ders yapar, fıkhi konularda

Müslümanları bilinçlendirirdi. Benim Medine-i Münevvere!ye yeni geldiğim

günlerde (1983) "el-İşaa li'Eşratı's-Sa"a adlı eseri okutuyordu. Bu bittikten sonra İmam Tahavi'nin "Şerhu Me'ani'l-Asar" adlı eserini okuturdu. Bu eserin okunınası yedi sene kadar devam etti.

Bu esnada derse gelenlerin herhangi bir konuda sordukları soruları ce-

vaplardı. O dönemlerde dinleyicilerin çoğu esnaftan ve Medine'ye muhacir olarak gelmiş kimselerden oluşurdu. Üniversitede okuyan Türk talebelerden de devam edenler olurdu fakat bunların sayıları oldukça az idi.

Medine'de yazın 45-46 dereceyi gören sıcak günlerinde dükkanda du- rulmaz ve öğle ikindi arası mutlaka İstirahat edilir. Öğleden sonra 14.30 ile ikindi ezanı arasında hayat durmuş gibi olur. İkindi güneşi yıkılıp da dükkana gölge gelinceye kadar Hoca Efendi arka odada hat talebelerine ve meraklıianna vermek üzere fotokopi yaparak çoğalttığı yazı örneklerini dosyalar halinde tanzim eder, bir bölümünü isteyene satar, büyük bölü- münü istifade edeceğini düşündüğü kimselere hediye ederdi. Bu cümleden olmak :üzere tasarımlarının çeşitliliğiyle dikkat çeken ve fakat Şimdiye kadar hakkında hiçbir araştırmaya rastlamadığırnız büyük ve alim hattat Abdülkadir Saynaç'ın bütün tasarımlarını19 büyük dosya halinde koleksiyon

yapmıştı. Kendisini yakından tanır ve zaman zaman-hatıralarını ~nlatırdı.

Eğer akşam dersine Ali Ulvi Kurucu, kardeşi Ahmed Zıya Kurucu, Me- dine Mushafı hattatı Osman Taha gibi zevat gelmişse o gün için meşgui

olduğu ve beğendiği bir hat eserini gündeme getirir, üzerinde konuşmaya başlar, yazıdan anlayanlar söz alır, biraz önce biten fıkıh dersi güzel bir sanat sohbetine dönüşür, ders bitimine kadar demlenmiş çay ikram edilmeye

başlardı. Bu esnada Hoca Efendi Erzurumluların çaya düşkünlüklerinin tercümanı olur ve "Çayı üçlemeli, üçü beşlemeli, yeniden başlamalı" der,

ortalık dersin resiDiyetinden rahatlamaya başlardı.

·- --'<' 320

(7)

. ll. BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMi

Genel kültür itibariyle de daima araştıran ve okuyan bir insan olarak hayret verici bir kültüre sahipti. Ali Ulvi Bey ilim, salih bir insan ve büyük bir şili olmakla beraber Hoca Efendi'nin bulunduğu mecliste ona hürmet eder ve onu dinlerdi. Faidrhanemizi bir teşrifinde şunu anlatmıştı: "Hoca Efendi'nin fıkıh derslerinden birinde bulunuyordum. Konu arasında akrep

sokması veya ısırmasıyla ilgili bahis açıldı. Hoca Efendi dinleyicileri akrep

hakkında bilgilendirmeye başladı. Saatime. baktım, akrep hakkında konuş­

maya başlayalı tam 45 dakika olmuş. O kadar canlı ve müdellel anlatıyordu

· ki, oturduğumuz yerin bir tarafından bir akrep çıkıp beni ısıracak sandım

ve "Hocam, eğer izniniz olursa bu konuyu kapatalım, ben huylanmaya

başladım" dedim. "Peki Ali Ulvi Efendi" dedi ve konuyu değiştirdi. Ben, ilgi alanının geniş olduğunu bilirim fakat bir akrep hakkında bu kadar ansiklopedik bilgiyi nasıl topladığına hayran olmuştum."

Tarihe meraklıydı ve bu alanda yazılmış kaynakları okumuştu. Bir ra- hats1zlığı sebebiyle Hizam yolundaki evirıde kendisini ziyaretim esnasında Kazım Karabekir'in hacirnli ve yıllarca yasaklı "İstiklal Harbimiz" kitabım satır satır okuduğunu söylemişti. Bugün ilmi bir neşrinin yapılmamış olduğu Tarih-i Cevdet ezberinde gibiydi. Naima, Peçevi, Aşıkpaşa belki genç yaşlarda okuduğu tarih kitaplarıydı.

Bir huk.u.kçu olarak Mecelle komisyonunu uzun uzadıya serdettiği

gerekçelerle tenkid eder, bunlar yaptıkları hatamn hesabım Allah'a vere- mezler derdi. Şerhu Meani'l-Asar dersleri baştan sona kayda alındı. Eğer bunların çözümü sağlamr da istifadeye sunulursa birçok konu açıklığ~

kavuşmuş olur.

Hoca Efendi, inandığı bir gerçeği bedeli ne olursa olsun Allah'tan baş­

kasından korkmayarak ifade etmesi sebebiyle mücavir olduğu sürece takip

altında tutulmuş, zaman zaman eza görmüş, taciz edilmiştir. Bu konuda

yaşananlar bir belgesel olacak mahiyettedir. Tebliğin kom.ısu ve boyutları

buna müsait değildir.

Hayatı boyunca sürınet-i seniyyeden hiç taviz vermeden sabır ve sebatla yaşayan Hoca Efendi, çoluk çocuğu ile sınır dışı edilme şokuyla karşı karşıya kalır. Oldukça meşakkatli geçen bu günlerinde kendisiyle ilgilenen Türklerin merhum başbakan Turgut Özal'a haber ulaştırmaları

sonucunda Özal'ın ilgili makamları arayıp talimat vermesi üzerine oturma izni yenilenir ve Medine hayatı devam eder. Bu durumla ilgili olarak yakın

hizmetinde bulunanlar şunu anlatmaktadırlar: " ... emirinin (vali) kesin emri

----ı 321 ~··

(8)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HÜSN-İ HAT

üzerine Hoca Efendi aile efradıyla beraber uçağa bindirilir, fakat uçak arıza

yapar kalkamaz: Başka bir uçağa bindirilirler, kalkar, havada arızalanıp kalktığı yere inmek zorunda kalır. O gece nezarette kalıp üçüncü defa yolcu edilmek istenir, yine başarılı olunınaz. Bu sırada Medine'de yaşayan­

velilerden Buhara'lı Zekeriyya Efendi "Hoca Efendi'nin hamisi Rasul-i Ekrem (s.a.s.)'dir. Onu gönderemezler, merak etmesin" haberini gönderir.

Hoca Efendi, rahatsızlığı ileriediği bir durumda Medine-i Münevvere Avali ınıntakasında bulunan Müsteşfe'z-Zalıra'ya kaldırıldı. Yaklaşık on gün kadar tedavi gördükten sonra Ekim/1991'de Hakk'ın ra4Jnetine kavuşup

Cennetü'l-Bak:i' kabristanırıa defnedildi.

3. Kendisinden dinlediklerimden bazılan

a. Dr. Dursun Aksoy'un evinde bulunduğumuz bir öğle sonrasında, "Şevki

Efendi'nin nesilite taklidini yapan çılanamıştır. Nesih hattı fevkaladedir."

b. "Medine-i Münevvere'den İstanbul'a geldiğimde (yılıru söylemedi) param yettiği kadar yazı alıp götüreyim diye niyet ettim. Muzaffer Özak Hoca Efendi'de bazı değerli yazılar olabileceğini duymuştum. Sabbaflar

Çarşısı'ndaki yerine gittim. Dedim ki: "Hocam ben değerli ve orijinal

yazı almak istiyorum." Dedi ki: "Şu gördüğün merdivenden tavan arasına çık, beğendiğini al." Ben yukarı çıktım, değerli yazılar gördüm, bunlara param yetmez diye fiyat sormaya cesaret edemediın. Aşağı inip geldim.

Benim durumumu anladı ve yukarı kendisi çıktı ve beni çağırdı. Üzerini soba borusundan çıkan kurum (yoğun is) kapatmış olan, çerçevesinden

çıkarılmış ve üzerinde cam bulunmayan bir yazı bulunuyordu. "~unu al götür, .para da verme" dedi. Ben bir ödeme yapmak için ne kadar ısrar

ettimse de kabul etmedi. Fakat verdiği yazı içime de sininedi "Hocam ben düzgün bir yazı istemiştim, bunu ne yapayım?" diyecek oldum, "Hele sen onu eve götür de temizle, o zaman memnun olursun" dedi. Ben ikna

olmamış vaziyette teşekkür ederek ayrıldım, kaldığım eve giderken yol- daki dükkanlardan birinden yumuşak bir fırça buldum. Eve varınca ·o kabuk bağlamış gibi duran kurumu hiç acele etmeden yazının üzerinden süpürmeye başladım. Önce kabasıru aldım, sonra ince temizliğini yaptım.

Yaı;ı kağıtlarının ilierli olması sayesinde isten hiçbir şey yazıya öğmemiş.

Temizlik tamamlandıktan sonra hilye pırıl pırıl karşımda duruyordu. İm.­

zaya baktım Şevki Efendi'nindi. Muzaffer Hoca'run dediği aynen çıktı, çok sevindim. İşte bu o hilyedir."

- --s 322

(9)

ll. BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMi

Ben Hoca Efendi'nin zengin bat koleksiyonu içinde bu hilyeyi gördüm.

Yaklaşık 35x50 cm ebadında bir bilye idi. Paraya ihtiyacı olduğu bir dönem- de bu eseri çevresinden birine satmayı teklif etti. Fiat söylemeden "Bunu kaça alırsın?" diye sordu. O da "Ben bunu ne yapayım" der gibi "On riyal (STL) veririm" dedi. Hoca efendi de "Ben b~u Türkiye'den getirdiği.mde

çerÇevesi yoktu, yaptırmak için on riyal verdim, yazısına ne verirsin?" diye sorunca "Ben de camına değer verdim.· Yazısını ne yapayım?" cevabını

verdi. Hoca Efendi tebessüm ederek yazıyı yerine koydu.

Bu olaydan yaklaşık on sene kadar sonra Medine'nin tam dağllsuna düşen Hizam yolunda mütevazı ve zemin kattan ibaret bir ev yaptırdığı

esnada böyle eserleri alıp Mısır'da satan bir arkadaşına on beş bin riyale

sattı. Satıştan sonra "Bu parayı ben biraz bekleteceği.m ve barcamayacağım.

Eğer bir hafta içinde aldığına pişman olur da iade etmek istersen Hilyeyi getir, paranı al" dedi. O kimse de Hilye'yi alır almaz Kahire'ye uçarale satıp

geldi. Hoca efendi de o parayı evinin inşaatına barcadı.

c. Konu ile doğrudan ilgili olmamakla beraber önemli bir not: Hacca ve umreye gelen Türklerden çoğunun bildiği Erzurum Ribatı'nırı inşaatı­

na nezaret ettiği günlerde, inşaatta çalışan işçilerin tamamını o günün

bitiminde toplar, hepsinin ücretlerini ertesi güne bırakmadan öderdi. Bu gibi işlerde adet hafta sonunda ödemektir ve çalışanlar da buna razıdırlar.

Fakat Hoca Efendi "Peygamberimiz işçinin ücretini alnının teri kurumadan ödememizi ernrediyor. Bu sebeple ücretinizi yarına bırakamam." diyer~k

herkesin ücretlerini gününde ödemiştir.

d. "Muzaffer Hacayla görüştükten sonra Hattat Hamid Bey'i ziyaret etmeyi düşündüm. Cağaloğlu'ndaki yerine gittim. Kendimi tanıttım. De- dim ki: "Üstad, ben Medine-i Münevvere'de bulunuyorum. Yakında oraya

döneceğim. Ben sizin istiflerinize (tasarım) hayranım. Yalnız benim merak

ettiğim şey sizin yazıyı temize çekmeden önce hazırladığınız müsvedde- lerinizi merak ediyorum ve onları almak istiyorum. Bir yazının ana fikri

nasıl doğuyor, hangi merhalelerden geçiyor ve temize çekiyorsunuz, bu seyri takib etmek ve istif uslubunuz hakkında fikir edinmek istiyorum."

Benim bu teklifiıne memnuniyet dolu bir teaccüble iri gözlerini bana doğru

açarak "Hayret! Böyle bir şeyi nasıl merak ettiniz? Şu ana kadar hiç kimse bana böyle bir şey sormadı. Bakın şu raflarda gördüğünüz n~ kadar rulo

·varsa hepsi de müsveddeleri.m. Bunların hepsini birden alıp götürün. Size

helal olsun." dedi. Ben "Üstad, bunlar için bir bedel söylerseniz, ödemesini

323

(10)

OSMANli'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HÜSN·İ HAT

yapıp öyle götürebilirim" dedim. Dedi ki: "Ben müsveddeler için şu ana kadar bir bedel · düşünmedim" deyip raflardaki müsveddeleri indirmeye

başladı. Ben tekrar ille bir bedel söylemesi konusunda ısrar ettim. Dedi ki

"Siz bunların değerini anlayan kimsesiniz. İçiniz rahat olması için şuraya

ufak bir şey bırakın ve bunlar sizin olsun dedi. Ben üstadın bir günlük

emeğini, bunlar için ne kadar emek gerektiğini yaklaşık olarak hesapla-

dıktan sorıra iyi bir para bırakıp müsveddeleri aldım ve buraya getirdim.":

Ben bu müsveddelerin tümünün dialarını çektim. Eskiden yağlı kağıt, şimdi eskiz kağıdı denilen kağıtlara mürekkep ve kurşun kalemle yapıl­

mış ön çalışmalardı. Bunlar, farklı yerlerde gördüğümüz bitmiş yazıların

ön çalışmalarıydı. Bu çalışmaları ben iki yönden önemsiyorum: 1. Hattat Hamid Bey Şişli Camii'nin yazılarını yazdı ve bu yazıların tasarımı onun gönlünde önemli bir yer tutmaktadır. Kendisi bu eserlerini hayatının en

değerli yazıları olarak tanımlar ve görülmelerini isterdi. Ana giriş kapısı

üzerindeki müsenna yazının tasarıını ile ilgili hatırası meşhurdur ve uzun

çalışma sorırasında istediği istifi yapamaması üzerine masa başmda canı geçmiş ve rüyasında o tasarım kendisine gösterilmiştir. Uyanir uyan- maz hemen notunu almış ve yazıyı bitirmiştir. 2. Ben hat dersi vermeye

başlac4ğım sıralarda Erzurumlu Hoca Efendi'nin "musveddeleri önemse- mesinin" manasını anladım. Her yeni tasarım yaptıkça çalışmayı birinci merhalesinden bitineeye kadar numaralamayı adet e~dim ve ana fıkrin nasıl başladığını, hangi merhalelerden geçtikten sorıra sonlandırıldığını

her tasarım başına ders konusu yaparak tasarımın olmazsa olmazlarını

anlatmaya çalıştım, Şimdi vaktim oldukça bu adeti sürdürmeye çalışıyorum

ve birikenleri derse gelen talebelerime paylaştırıyorum. Değerini anlayanlar için bunlar çok önemli malzemelerdir. Keşke bütün meslektaşlarımız bunu adet edinseler yarınlara ne kadar değerli miraslar b!rakılır.

e. "Abdülkadir (Saynaç) Efendi (1881-1967) çok iyi hattat idi. İstifleri (tasarımları) harikadır. Ben Şam'da bulunduğum sırada onun yazılarından

bir kısmını bastırmak istedim ve kendisinden izin aldım. Bana izin verdi.

Matbaaya gittik. Usta, klişe yaptırmaruz lazım, öyle hasarım dedi. Bir

klişeci aradık, bize uygun gelen bir fiyat verdi. Parasım verip yap dedik.

Yaptığı klişeleri matbaaya götürdük, matbaacı bunlardan iyi netice alama-

yız~ hiç iyi yapmamış dedi. Başka bir klişeciyi aradık, işini doğru yapan bir kimseymiş. Klişeleri gayet güzel bir şekilde yapıp bize verdi, onlardan

işte bu albümü bastırdım."

··----i 324 ~--

(11)

ll. BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMI

"Abdülkadir Efendi'den dinlem.iştim: "Ben 25 Şubuat 1324 (1909)'da Meclis-i Mearif'de Hutı1t-i Mütenevvia müsabakasına girdim. Farklı yazı nevilerinde istifler yapmamız isteniyordu. Benimle beraber imtihana giren arkadaşlarımın çoğu biraz çalışıp kağıtlarını vererek çıkıp gittiler.

Ben kaldım. Mes'ul zata, "Müddet ne kadar?" diye sordum. Daha vakit var dedi. Ben bize verilen müddetin tamaı.nını kullanarak yapabildiğim

bütün istifleri· aceleye kapılmadan yaptım: Birineilikle muvaffak olduğum

bana bildirildi .. Önce Daru'l-Muallimin (Öğretmen Okulu), bir süre sonra

Daru'l-Hılafe medreselerine, daha sonra da İmam-Hatip mektebine nak- ledilerek ligaları tarihine kadar muallimlikte bulundum". (Hoca Efendi'nin Abdülkadir Efendi hakkındaki sözü burada bitiyor.)

Abdülkadir Efendi'nin yazılarından oluşan albümün kapağını Hoca Efendi kendisi yazmıştır. Kapak yazılarının tercemesi sırasıyla şöyledir:

"(sülüs hattıyla) Hadillm'l-Hutfıt: Yazı Bahçeleri. (sülüs ile): Birinci sayı

(demek ki devamını aynı tarzda bastırmayı düşünüyordu, fakat müyesser

olmadı). <Rik'a ile): Bu sayı İstanbul Hattatlarından, ilim ve silihlerinden faziletli hoca Abdülkadir Efendi'nin yazılarıyla süslenm.iştir. Allah onu iki dünyada da mutlu kılsın." (Rik'a ile): Bu sayı Mustafa Necatüddin el-Er- zurümi tarafından bastırılmıştır. Allah onu ve bütün Müslümanları affına

mazhar kılsın. 1381 h-1961 m.

Hoca Efendi'yi sık sık ziyaret ederdim. Cuma dahil nerdeyse görme-

diğimiz gün olmazdı. Gönenli Mehmed Efendi, Emin Saraç, Lutfi Doğ~

Hoca Efendiler hacca veya urnreye geldikleri vakit muhakkak görüşürler, bu görüş~e her taraf için mutluluk vesilesi olurdu. Fakat zaman zaman birileri geldiğinde (ben o kimseleri tanıyorum, ikisi de vefat etti), Abdülkadir Efendi'nin yazdığı Kur'an-ı Kerim'den üzüntüsü belirgin vaziyette söz açar, kesin ifadelerle "Abdülkadir Efendi çok güzel bir Kur'an-ı Kerim yazdı, beş kuruş da para almadı, satın alma teklifinde bulunanlar oldu, fakat "Ben bu Kur'an'ı Ümmet-i Muhamed için yazdım. Kesinlikle para almam. Bir harniyetli insan bunu bastırıp ümmetin istifadesine sunsun" demişti. Bu Kur'an kimdeyse onu hapsetme ve sahiplenmeye hakkı yoktur. Bu nüsha ümmete vakfedilmiştir. (Kur'an'ı sahiplenen kimseye bakarak): Bunun vebalini ödeyemezsiniz. Ya siz bastırm, veya bir hayır sahibine verin

bastırsın, ümmet istifade etsin, derdi. O kimse hiç sesini çıkarmadan ve sanki ona söylenmiyormuş gibi dinlerdi. Bu kimse birkaç ay' önce vefat etti, bu vebali yüklenip götürdü. Çocukları acaba ümmete aid bir değerin

325 ~· - - -

(12)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN YE HÜSN-i HAT

vebalini düşünüp, Allah'tan korkup bu şaheseri azad ederler mi, yoksa hiç önemsemezler mi bilemiyorum.

Bir hattat gözüyle baktığınızda ben Abdülkadir Efendi'nin neshinin

sıra dışı bir nesih olduğunu iddia ediyorum. Ekte sunacağım örneklerdeki nesih yazılar incelenirse farklı tarafı anlaşılmış olur.

Abdülkadir Efendi'yi benim gözümde değerli kılan taraflarından biri, hangi metni hangi yazı türü D:e yazacağım bilen ve irııla hatası yapmayan ve günlük hayatımızda kullandığımız metinleri harikulade tasarımlada hat koleksiyonumuza armağan etmiş olan bir hattat olmasıdır. İbnü'l-Emin Mahmud Kemal Bey'in Son Hattatlar kitabında bahsettiği Cezeri'nin Si- yer'i, Fıkıh UsUlü'nün tamamı, Emali Metni'nin tamamı (sülüs-nesih) hat ile, "rabbi yessir" gibi günlük dualardan pek çoğu gayet latif tasarımıara bürünmüş olarak koleksiyonlara girmiştir. Hoca Efendi'nin zengin ko- leksiyonunu ziyaretim sırasında mükemmel ve ince nesilıle yazılmış bir Kaside-i Bürde'sini (İmam Büsiri'ninki) görmüştüm.

Meşayıhtan Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi (k.s.), bayram ve kandil münasebetlerinde Abdülkadir Efendiyi evinde ziyaret eder, her fırsatta

yeni bir tasarım yapan bu alim hattat böyle bir zatm teşrillyle fevkalade

heyetanlanır, "Efendim şunu da yaptım, şöyle bir istif yaptım, şunu da

yazdım" diye çalışmalarım arka arkaya gösterir, bunları tasarlarkenyaşadığı duyguları ·anlatmaya çalışır ve ziyaret süresi dolar. Müsafirler müsaade istedikleri vakit malıcup olur, "Efendim hep ben konuştum, size hiç fırsat

vermedim, beni affedin" diye söylermiş.

Bu· kadar değerli çalışmaların hiçbir şekilde ilgi ve iltifat görmediği bir fetret döneminde böyle değerli bir hattatın böyle muhterem zevat tarafından

ziyareti onu hem heyecanlandırır, hem mutlu kılarmış.

Konuya dönecek olursak, Hoca Efendi Abdülkadir Efendi'nin yazılanın

1381 h (1961 m) yılında yirmi dört sahifelik bir albüm yaparak Şam'da bastırmıştır. Albümün ön ve arka kapağı ekte sunulmüştur.

Hoca Efendi, ileri yaşlarmda Abdülkadir Efendi'ye ait toplayabildiği

bütün yazılarım Her biri 60-70 aded A4 sahifesinden teşekkül eden 19 dosya halinde koleksiyon olarak kendi satın aldığı fotokopi makinasıyla çağaltarak faydalanacağım düşündüğü kimselere bedelsiz ve hediye olarak gönderdi. Merhum İbrahim Subaşı'ya ayırdığı takımı beniriıle gönderdi, götürüp kendisine teslim ettim. Bu koleksiyon şimdi oğlu Hüsrev Subaşı'ya

326

(13)

ll. BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMI

intikal etmiş olabilir. Bir nüsha Kadir Mısıroğlu Bey'e hediye etmiş. görüp istifade etmek isteyeiller istifade edebilirler.

Hoca 'Efendi'nin bir karşılık beklemeden bu kadar veren, dağıtan ve Müslüman eviadının güzel sanat eserleı;inden istifadesinden mutlu olan şahsiyeti karşısında ve.rmemekten, giziemek~en ve istifade ettirmemekten mutlu olan kimseler de buluıiur, onlar da ge},ir giderlerdi. Bunlardan birinin oldukça zengirı bir koleksiyonu bulunuyordu. Bir defasında istemeyerek Hamid Bey'in en güçlü dönemine aid elli kadar yazısını görmüş ve Hicaz bölgesi sıcağında bakımsızlıktan gazel gibi kurumuş ve dökülmekte ol-

duklarını gördüm. Hiçbir bedel istemeden gözü önünde bunları kurtarıp

tekrar hayata kavuşturmayı teklif ettim. Bu tekliften de fevkalade rahat-

sız oldu ve istemedi. (1983) Bu yazıların tamamı herhalde şimdi istifade edilmeyecek durumdadır. 2011 yılında Medine-i Münevvere'de yapılan Hat sempozyumunda bazı arkadaşlarımız bu yazıların çerçeveli olanlarından bazılarının fotoğraflarını çektiler. Çerçeve içinde olanlar bile kurumuş ve

dökülmüş. Bu yazılara yazık oldu. Bu kişi Hoca Efendi'ye uğradığında

"Hiç yazı getirmediniz mi? Birkaç tane getirseniz de meraklı gençlere birer nüsha versek" der, o kişi hemen sözü değiştirir, sorulana cevap vermez,

geçiştirirdi.

Ne diyelim, bazı insanlar vermekle mutlu oluyorlar, bazılan da verme- mekle. Allah cümleye iyilik versin.

--~· 327

(14)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HÜSN-i HAT

Resiniler

1. Abdülkadir Saynaç'ın yazılarını toplayan albümün ön kapağı.

Yazılar Erzurumlu Hoca Efendi'ye aittir.

---i 328

(15)

IL BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMI

2. Albümün arka kapağı.

Abdülkadir Efendi'nin Emili metninin sülüs-nesih yazılarmdan iki parça seçilmiştir.

---ı~ 329 ~ı:---

(16)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HÜSN-1 HAT

3. Abdülkadir Efendi'nin meşhur Rabbiyessir tasarımı.

4. Abdiilkadir Efendi'nin meşhur "sübhanellah ve bihamdilie tasarımı.

5. Hoca Efendi'nin bir Ayetılli..-ılrsi tasarımı

-~ 330 f - - --

(17)

. ll. BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMi

ı

'

6. Hoca Efendi'nin bir başka tasarımı

331 s.-t - -

(18)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HÜSN-i HAT

-·-··· · -·· -···----· '-.-.i~-~

7. Hoca Efendi'nin bir başka tasarımı

- ---s' 332

(19)

ll. BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMİ

8. Hoca Efendi'nin Medine-i Münevvere hatırası olarak tasarladığı Kab e resmi etrafından Esrna-i Hüsna, Ravza resmi etrafında Esrna-i N ebi tasarımı.

--~. 333

(20)

OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE KUR'AN VE HÜSN-1 HAT

9. Hoca Efendi'nin vesikalık fotoğrafı.

J.ı-..~·..ıl~ t...~....,_..ılef>JJ~IS..~r+-> ... J.ı..;.ıı .ılt>Jı t~..lL....,J!("Oir....z..:ıı:.~ .• ,.,.:..;~....,_,.

.:..t...ı• n.~ _u,.-.. ~ .. , ... : .. ıı r)l..)'ı •':/.)..o.:.--J . .,..ıw .Jıı ... J~p-:..J~ı

~uz. ... ~ t...._ı,..,a... ~ı.,..~ .u!

l.uJJ ~.,u_,...,(_. 1! IT) ..:i\:aJ.:,-..:.1_,..;....

. .ı4.;ı1ıı..,. i~ ·•Jı...-\.ı i.u .... .ı..;.ııU.:.~

.... iuz.~--~Jic..ol.:,..4 ... ll.~· .. _,L;.l"i

• .ro" v'-J:ıü-~ .,J! ~ız ·.:.-:J.>u..>.ıl .ı...;.ıı~ı~.:.ıs ... Jıı~J-4SJ411

.ı..;..ıı~ı.ıl>-Jı .... _,....~y·•ıı.J..-yl~l

I:U.ı..J!.,..._.:;I.:,..~ J-'-!.,_,.1 :~u...JIJ .~1Jö~.:,..~~h.ef>_,JI.:ı-JI ... l_t.:.ll .... lS> -=-.;lS ..ı.ıJ u...~ı~ı_,_,._ı.ı

10. Hoca Efendi'nin Hurüf Arabiyye dergisinde yayınlanan bir fotoğrafı.

334

S-t--

(21)

ll. BÖLÜM: HAT SANATlNDA OSMANLI DÖNEMİ

11. Abdülkadir Efendi'nin tasarım uslıibunu yansıtan bir çalışması.

335

Referanslar

Benzer Belgeler

‹flte bu çift yönlü özelli¤in gere¤i olarak Kur’an-› Kerim’in iki türlü okunufl flekli vard›r: Bunlardan birincisi, genel olarak zihinsel bir yaklafl›mla

‘ Sizin hepinizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de sadece bir tek kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir; Allah her şeyi işitir, her şeyi

Zira en yalın haliyle, “za- manı etkin kullanmaya yönelik bilinçli bir çaba” 64 olarak da ifade edilen zaman yönetimi konusundaki bilinçsizlik, bireyin stres, depresyon gibi

Bu ilim, Kur’ân harflerini zat ve sıfatlarına uygun, ihfâ, izhâr, iklâb ve idğâmlara riayet ederek okumanın yanında; kelimeleri medlûl ve mânâlarına yaraşır

Ahmet GEDİK, Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sevgi KUTLUAY, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi.. Ali Serkander DEMİRKOL, İstanbul Türbeler Müzesi

Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Seçici Kurul Toplam Puanlama Formu A) Yarışma Bilgileri.

1 Okul içi yarışmaların son gerçekleştirilme tarihi 1 Aralık Cuma 2017 2 İl/il içi bölge koordinatör okullarının belirlenmesi 8 Aralık Cuma 2017 3 Okul

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de ölümü ve hayatı kimin daha güzel işler ya- pacağını sınamak için yarattığını bildirmiştir. 2 Bu imtihanın muhtemel şekil- lerini “...biraz