AKP Hükümeti’nin doğaya bakışı nasıldır? Sit kararını alan Koruma Kurullarına Başbakanı kızar, çevre Bakanı laf eder, Kültür Bakanı susar. çevre Bakanı, çevreyi unutur, kendisinin Barajların Bakanı olduğunu açıklar, çevre ve ekoloji mücadelesi verenlere hakaret eder, Başbakanı çevrecilerin daniskası olduğunu ilan eder.
Tabiatları bu, doğal varlıkları sermayenin paraya çevireceği kaynaklar olarak görürler. Bunun en çarpıcı örnekleri, Maden Yasası, Orman Yasası’nda yaptıkları değişiklikler, sonuncusu da 'TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI' Yasa Tasarısı, Başbakanı'ndan Bakanı'na tepkisini çeken “İkizdere doğal sit kararı” ertesinde seçimlere 8 ay kalmışken zaman ayarlı bomba gibi Meclise sunuldu.
Hükümetin güdümünde Kurullar
Tasarı ile Doğal Sit kavramından vazgeçiliyor, "Tabiat Varlıkları"nın tespiti, tescili görev ve yetkileri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’ndan alınıp Çevre ve Orman Bakanlığı'na devrediliyor. Bundan böyle tabiat
varlıklarına ilişkin kararlar, bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yerine 16'sı bürokrattan oluşan 20 kişilik Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu (UBÇK) tarafından verilecek. Kurulun bürokrat olmayan 4 akademisyen ile 2 STK temsilcisi üyeleri Bakanlık tarafından belirlenecek, Mahalli Biyolojik çeşitlilik Kurulları da valinin kontrolü altında olacak. Yani; siyasi iktidara bağlı bir kurul tarafından tabiat ve biyolojik çeşitlilik korunacak, sizce bu koruma nasıl olacak? İktidarın ‘tabiatı’na göre, ekonomik, ekolojik politikalarına göre olacağı ortada. UBÇK üyeleri arasında DSİ ve Maden İşleri Genel Md. temsilcilerinin yer alacak olması, korunacak değerin tabiat varlıkları değil yatırımcıların çıkarı olacağını göstermeye yetiyor.
Şu andaki tescilli doğal sitler ve tabiat varlıkları UBÇK tarafından yeniden değerlendirilecek, kanundaki koruma statülerine göre tescillenecek ya da mevcut statüleri kaldırılacaktır. Yani; çok sayıdaki doğal varlık sitten çıkartılacak. İkizdere için verilen doğal sit kararına ilişkin Başbakanın ve çevre Bakanının tavrı göz önüne alındığında, UBÇK İkizdere için koruma kararı alır mı?
Kime göre ‘üstün’ kamu yararı?
Koruma altına alınan “mutlak koruma bölgelerinde hiçbir kullanıma izin verilemez, intifa ve irtifak hakkı tesis edilemez” tümcesi, ‘ancak’ ile devam ediyor, “bu alanlarda ülke düzeyinde, üstün kamu yararı ve stratejik kullanımı gerektiren kullanma izni, intifa ve irtifak hakkı Bakanlar Kurulu kararı ile verilebilir” ile tamamlanıyor. Yani korunacak alanların nereler olduğu, ne derece korunacağına Çevre Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu karar verecek. Tasarı ile üstün kamu yararını tespit etme yetkisi Bakanlar Kurulu'na bırakılıyor. Şimdiye kadar, bir işlemin amaç öğesi bakımından "kamu yararına" mı, yoksa kişisel bir koruma veya zarar verme amacına mı yönelik olarak yapıldığını idari yargı araştırır ve salt siyasi bir amaç veya kişisel bir amaç güdülmüş olduğu kanaatine varırsa işlemin iptaline karar verirdi, birden fazla kamu yararının olması durumunda da hangisine üstünlük verileceği yargı tarafından değerlendirilirdi, yasa tasarısı ile üstün kamu yararı kararını verme yetkisi Bakanlar Kurulu’na bırakılıyor. İdari yargının amaç yönünden hukuksal denetimi sınırlandırılmaya yönelik tehlikeli bir düzenleme.
Amaç; kullanıma açmak
Yasanın neden çıkarıldığı, kimin yararına çıkartıldığı, yani amacının ne olduğunu en iyi anlatan "koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği" ifadesidir. Yasanın pek çok yerinde geçen bu ifadeden anlaşılacağı üzere burada öncelikli olan doğal varlıkları korumak değildir, öncelikli olan kullanıma, yararlanmaya açmak, korumanın amacı da kullanmanın yararlanmanın sürekliliğini sağlamaktır. Konuyu daha iyi anlayabilmek için, “Allianoi'nin 'koruma kullanma dengesi gözetilerek' kumla örtülüp, suya gömülmesine karar verildiğini” anımsamamız yeterlidir.
Kısacası, bir doğal varlığın korunması gerekip gerekmediği konusunda uygulanan ekonomi ve ekoloji politikaları belirleyici olacak. Tasarıyı hazırlayan AKP Hükümetinin politikalarında, doğal varlıkların para kazanılacak kaynaklar olduğu, küresel sermayeye kaynak sağlamaya öncelik verildiğini biliyoruz. AKP gibi neoliberal politikaları
benimsemiş hükümetlerin yönetiminde bu yasa doğal varlıkları korumayacaktır, aksine yaşam alanlarını sermayenin yağmasına, talanına açacaktır, barajlar, HES'ler, madencilik gibi ekolojiyi bozan tesislerin ve faaliyetlerin önü
alınamayacak, yaşam alanlarını korumak daha da zorlaşacaktır.
Yaklaşık 8 ay sonra seçim var, seçimin 2011 yılının çevre gününde, 5 Haziran günü yapılacağı yazılıyor. Doğanın korunması açısından da seçmenin iradesinin sandığa doğru yansıması açısından da tasarı bu dönemde
yasalaşmamalıdır. 2011’de yapılacak seçim döneminde tasarı enine boyuna tartışılmalıdır, seçime girecek partiler, adaylar tasarıya ilişkin görüşlerini ve tercihlerini açıklamalıdır. Bu tartışma partilerin ekoloji politikalarını da gösterecektir.
Onların ‘tabiatı’ bu, kendi önceliklerine göre bu tür tasarıları hazırlarlar, buna karşın yaşamı önceliğine veren yaşam savunucuları ‘tabiatınız kurusun’ deyip toplumsal ve siyasal mücadeleyi yükseltmeli, yoksa onlar bizim tabiatımızı kurutacaklar, yaşam alanlarını yok edecekler.
Arif Ali CANGI