• Sonuç bulunamadı

157-158

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "157-158"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I K 1/ ? T r 1/ T M İ M A R L I K , Ş E H İ R C İ L İ K V E S Ü S L E M E S A N A T L A R I D E R G İ S İ A K I H I L M S A H İ P L E R İ : Y. M İ M A R A B İ D İ N M O R T A Ş V E Y. M İ M A R Z E K İ S A Y Â R A D R E S : A N A D O L U H A N N O ; 3 3 E M İ N Ö N Ü I S T A N B U L T E L ! 2 . 1 . 3 0 7 S A Y I 1 5 7 - 1 5 8 S E R İ I I I Y J L 1 9 4 5 B a ş yazı : T Ü R K M İ M A R I T A R İ H Î N E D E N Y A Z I L M I Y O R ? Tahsin ÖZ Topkapı Müzesi Müdürü Birbirinden üstün olan mimarî eserlerimiz

yurt içinde hattâ dışarıda y e r yer semalara kadar yükselmiş dururken, bu büyük san'at varlığının tarihi hâl'â neden ortaya konulamıyor? Bu, şüp-hesiz büyük bir noksandır, hem de birçok yönden zararlıdır.

Konumuzun esasına girmeden evvel, yurdu-muzda mimarî öğretiminin, nasıl başladığını göz-den geçirmeği faydalı buluyoruz. Filhakika yakın zamanlara kadar, eski mimarlarımızın pek amelî bir tarzda çalıştıkları1 hakkında umumî bir kanaat vardı. Hattâ hiç unutmam, Mimar Sinan ihtifali vesilesile Alayköşkünde yapılan bir toplantı ve .konferansta, Akademi Müdürü merhum Namık

İs-mail, vaktiyle Mimar başılarm bu binaları nasıl yaptıklarını ve plânları olup olmadığını bir zata sormuştu. O da tereddüt etmeksizin, ellerindeki değneklerle kumlara çizerler ona göre yaparlardı cevabını vermişti. Senelerce devam eden bu gibi sözlerin pek yersiz olduğunu bu âbidelerin (n^kşı berab) kabilinden kum çizgilerde kurulamıyaca-ğmı bugün herkes biliyor. Zaten bunların herhan-gisinin plân ve rölöveleri gözden geçirilirse, ölçü-lerdeki sıhhat ve nisbet bu işin azametini gösterir.

Maamafih son senelerde bulunan arşiv mal-zemesi, bu binalara kârnamelerın (plân) yapı'.dı1 -ğmı bütün açıklığile meydana çıkardı, muhtelif devirlere ait bazı plânlar da bulundu. Bilhassa in-şaata ait sarfiyat defterlerinin belki bugün bile bu derece muntazam tutulamıyacağı görüldü. Plânla-rın ne kadar esaslı hazırlandığını da, Kâbenin ta-miri için Mimar Sinan'ın mahallinde yaptığı plânı, Mimar Mehmet Ağa yirmi beş sene sonra tetbik ile istifade etmesinden ve madenî takviye çenber-lerini buna göre îstanbulda hazn-lıyarak onarımı başarmasından anlıyoruz. Bunu Risalei Mimariye etraflı' surette bildiriyor. Y i n e bu vesile ile o

va-kitlerde, eski binaların tamirine şimdiki tabirile restorasyonuna çok ehemmiyet verildiğini uzun müzakere ve münakaşalara uğradığı da anlaşılı-yor. Yine DU binalara ait maketlerin yapılmasının da mutad olduğu malûmdur. Kezalik mimarların, sarayda hendese de dahil olmak üzere ders gör-düklerini ayni eser gösteriyor. Fazla olarak bu üs1 -tadlarm yurt içinde yer yer gezdiklerini, yabancı illerdeki binaları da tetkik ettikleri anlaşılıyor ki o devirlere göre esaslı bir meslek bilgisi edinmiş oldukları şüphesizdir. Fazla olarak yurt içinde, ya-pılacak devlet binalarına ait kârnamelerin Mimar-başı tarafından tasdik edilmesinin usul olması da meslekî bir inzibatı temin etmiş oluyor. Zaten bu bilgili ve disiplinli çalışmalar olmasaydı bu âbidelerin kurulmasına hem de Süleymaniye k ü n y e -sinin yedi, Sultanahmet camiasüıın sekiz sene-ği bi bir zamanda ikmali mümkün olur m u y d u ?

Bu üstadlar, bir taraftan binaların dahilî ve haricî estetik ve güzelliğini tamamlarken, metane-tini de kubbeden kemere, başlıktan sütun ve te-mele intikal ettirerek o kadar tam ve doğru he-saplamışlardır ki asırlar geçtiği halde türlü ihmal ve bakımsızlıklara rağmen eserleri ne kadar genç ve zindedir. Bundan başka zaman zaman daha sağlamını, daha güzelini yapmak içinde bir takım yenilikler ortaya koymuşlar, bugün hayran oldu-ğumuz ekolleri yaratmışlardır. İşte son zamanlar-da birçoklarının isimlerini zamanlar-daha öğrendiğimiz bü-y ü k üstadlar, Türk varlığının ebedî şahidi olan âbideleri dikmişler, mimarî tarihimizin temelini atmışlardır.

(2)

bvlgi-siz ve salâhiyetbvlgi-siz kimselere intikal etmiştir, işte bu elîm vaziyet senelerce sürmüş, nihayet bir çare olmak üzere 1877 senesinde sanayr nefisenin ku-rulmasına teşebbüs edilmiş, bir müddet sonra Ti-caret Nezaretine merbut olmak üzere bu mektep açılıyor, ve müdürlüğüne de merhum Hamdi Bey geçiyor. Sanayii Nefise o vakitki talimatnamesinin de gösterdiği veçhile pek basit bir şekilde kurulu-yor ki kadrosunda bir riyaziye hocası bulunmak-ta, Rüşdiye mektepleri derecesinde bir ders ver-mekte, tarihî umumiden başka mimarî atelye der-si de haftada üç güne inhisar etmektedir. Mimar Valori sonraları dersine devam edemediğinden yerine Bellot isminde türkçeyi do az bilen bir yurtdaşı vekâlet etmekte idi. Mektebe girmek için sözü geçen talimatnamede bazı ufak kayıtlar ya-zılı ise de tatbikatta hiçfbir şart aranılmamakta idi.

Sanayii Nefise Mimar sınıfı1, ilk mezunlarını 1889 senesinde dört kişi olarak vermiş ve bunlar-dan Feyzi ve Nizamettin tahsillerini tamamlamak için Parise gönderilmişlerdir. Senelerce bu prog-ram devam etmiş ve her sene çıkanların sayısı da 5 - 1 0 kişiyi geçmemiştir.

Meşrutiyeti müteakip sanayii nefise program-larında, tadiller yapılmış, bilhassa mimarî şubesi-ne ehemmiyet verilmiş' 1911 tarihli talimtanameye nazaran hesap ve hendeseden başka, hikmet ve kimya ve ilmülarz tatbikatı, fennî mimarî, nazarî ve amelî inşaat, kat'ı ahcar ve ahşap, cebir ve raü-sellesat ve roihanik, topografya, ma nazır ve tarihî sanaati nefise dersleri okunacağı1 proğrammda gös-terilmiştir. Mimarî dersi Monçeriye verilmiş, harp dolayısile infikâkinde Vedat Bey merhum ve Asım Kömürcüoğlu getirilmişler, fakat Monçeri-nin avdeti üzerine bu zevat çekilmişlerdir.

işte kısaca anlattığımız şekilde ve pek yavaş 'giden Sanayii Nefise mektebi cumhuriyetten son-ra kuvvetli hamlelerle yürümüş ve bugün iftiharla gördüğümüz Güzel Sanatlar Akademisi doğmuş-tur.

Görülüyor ki bugünkü mimarî öğretimin, altmış seneden fazla bir hayatı olduğu, yüzlerle mimar yetiştiği halde Türk mimarî tarihi henüz ele alın-mamıştır. Halbuki, ne gariptir ki bu müessesenin kuruluşundan dört beş sene evvel yani 1873 se-nesinde (Usulü Mimarii Osmanî) adlı eser mey-dana getirilmiştir.

Bu kitabın mukaddimesinde Sadrâzam bulu-nan Âli Paşa bunun mimarlara «usulü harekât ol-mak üzere» hazırlattırıldığmı yazol-maktadır. Kitap mimarî hakkında bir mukademeden sonra Selçuk

ve Osmanlı mimarisine dair malûmat vermekte, Bursa, Edirne ve İstanbuldaki cami, türbe, sebil ve saray gibi en mühim eserlerin plânlarını, makta-larını, iç ve dış tezyinatını ve bazı mimarî nazari-yeleri izah ile renkli ve karakalem olarak büyük latada yüzlerce resmi ve plânı ihtiva etmektedir.

Usulî Mimariî Osmanî o zamanın mimarisini «'Usulî mimarii mağşuşe» diye vasıflandırmakta-dır. Bugün için de hayli manidar olan bu cümle o vakit çok yerinde kullanılmış olmakla beraber kitabın metni bilhassa zamanımız için ilmî kıymet-ten âridir. Fakat plân ve tafsilât resimlerinin ba-zılarında noksanlar bulunmasına rağmen hâlâ lü-zum görüldükçe bir menba vazifesi görmektedir. Çünkü daha iyisini değil bir ikincisi bile ortaya konmamıştır. Bu kitabı hazırlayanların başında bulunan Montani ismindeki zatın mesaisi çok mü-himdir, Bu mimar 1871 senesinde Aksaraydaki Valde camiini de yapmıştır. Burada dikkate şayan olan nokta, Sanayii nefise kurulmadan evvel böy-le bir eser ortaya konulabildiği halde mimarî öğ-retim altmışıncı senesini kutladıktan sonra da bu-na teşebbüs bile edilmiş olmamasıdır...

Yine garip bir tecellidir ki senelerdeııberi Türk mimarlığına ait en mühim eserler Parville, Gurliç gibi yabancı! âlimler tarafından yazılmıştır. Son olarak da değerli âlim profesör Gabriel cidden şaheser olan neşriyatını yapmıştır. Bu eserde her memleketin tarihi, binalarının kitabeleri ipiyce incelenerek, mimarî eserler de büyük bir bilgi ve salâhiyetle izah edildiği görülmektedir.

Bizde mimarî daha ziyade sanat tarihi üzerin-de tek çalışan zat sayın üstad Celâl Esat Arseven-dir. Her nedense hiçbir mimarımızın benimseme-diği bu konuyu ele almış tekmil bir ömür mahsu-lü topladığı malzemeyi kâh kürsüden, kâh eserle-rile mimarlarımıza yaymış ve öğretmiştir. Şunu itiraf etmeliyiz ki bu sayın âlim eserlerinde yuka-rıda sözü geçen yabancı menbalardan hattâ Usulî Mimariî Osmanrden bile istifade e İmiş ve iktibas-larda bulunmuştur. Çünkü mimarlarımız, esas ve mühim mevzuları değil herhangi mimarî bir par-çayı bile ele alarak bir tetkik mahsulü kronolojik bir eser ortaya koymamşılardır. Bu yüzden Celâl Esat eserlerinde diğer bazı maddelerde de olduğu gibi alemlere dair resimleri de Usulî Mimariî Os-mani'den almağa mecbur olmuştur. Çünkü bu, ve emsali kolay konular içinde bir inceleme yapıla-rak esası ve istihaleleri tanıttırılmamıştı. Bu se-bepten Mısır çarşısının tamiri esnasında alemler

(3)

ne 5000 sterlin vererek onu Cambriage'te Pembroke kollejinin yeniden imariyle tavzif etmiştir. A y -ni zamanda da Oxford makamlarının talimatı üze-rine, yeni Sheldon tiyatrosunun inşaatını da ida-re etmiştir ki, bu devrin en güzel mimarî eser-lerinden biridir.

Wren yalnız mihaniki 'bir dâhi değildi, ayni zamanda pek ince ruhlu bir şairdi de.

Birkaç sene sonra Krallık binalarının umum müfettişinin ölmesi üzerine, Wren, 34 yaşınday-ken müteveffanın vazifesine getirilmiştir. Nor-mal zamanlarda Wren'in bütün işi gücü kral ha-nedanına ait binalarda yapılan tamiratı kontrol etmekten ibaretti. Fakat mukadderat kendisine daha büyük vazifeler tahmil etmiştir. Büyük Lon-dra yangınından sonra Wren tarihte nadir büyük fırsatlardan birile karşılaşmıştır. Otuz sene zar-fında bugünkü Londradaki muazzam binalar, sa-raylar ve kiliselerin inşaatiyle bizzat kendisi meş-gul olmuştur. Vazifesine karşı büyük bir sevgi ve hürmet besliyen Wren, hatıratında şöyle yazmaktadır : « M i m a r i n i n s i y a s î b i r k ı y

-— Dördüncü sayfadan devam -—

dolayısile çıkan münakaşa ve dedikodular halledi-leni iy er ek devam etti gitti. Yine iki değerli mima-rımız, Bursada Muradiye medresesinin kubbeleri-sozü geçen talimatnamede bazı ufak kayıtlar ya-nin tamir şekli hakkında yekdiğerlerine tamamen aykırı görüş farklarını izah etmişlerdi. Her ikisini de haklı görmekten başka çare yoktu. Çünkü bu devirlere ait aynı tip binalar üzerinde bir etüd ya-pılmamıştır.

îşte mimarî tarihin bilinememesi yüzünden bir alem ve kubbe ve çatı meselesi halledilemezse artık mühim âbidelerimizin restorasyonunda ne gibi müşküllere tesadüf edildiğini ve edileceğini, bunların nasıl kabil olacağını takdire bırakıcım!.. Sözü kısa kesmek için şunu arzedelim ki, mi-marî tarihimiz her ne pahasına olursa olsun bü-tün tafsilâtile ortaya konmalıdır. Çünkü; Türk san'at ve varlığını ancak bu suretle dünyaya tanı-tabiliriz. Yine eski eserlerimizin doğru bir resto-rasyonunu bu sayede yapabiliriz. Kezalik asrımıza lâyık Türk benlik ve zevkini belirten mimarî e-serlerimizi bu yoldan gidersek kurabiliriz. Görü-lüyor ki mesele cidden mühim ve naziktir. Yalnız milli varlık ifadesi olan sanat eserlerimizi kurtar-mak için değil bugünün ve yarının yurt mimari-sini kurmak ve yükseltmek için de buna ihtiyacı-mız vardır.

Diğer taraftan altmış sene evvel bir Montani Efendi ortaya çıkarak o vakitki şerait ve malze-meye nazaran Usulî Mimariî Osmaııî'yi hazırlıyor.

m e t i d e v a r d ı r » r e s m î b i n a l a r

b i r m e m l e k e t i n t e z y i n e t t i ğ i g i -b i ş ö h r e t i n i d e t e m i n e d e -b i l i r . M e m l e k e t h a l k ı d a b u g ü z e l e -s e r l e r l e i f t i h a r e d e r .

Maalesef Wren bu arzusunda muvaffak ola-mamıştır. Londranm imar plânını çizdiği ve bu da kral meclisi tarafından tasvip olunduğu halde, plân tatbik edilememiştir. Yangından sonra gelişi güzel evler inşa ettiren arsa sahipleri, Wren'in plânına muhalafet etmişler ve bunda da muvaf-fak olmuşlardır.

Wren'in en güzel eserlerinden biri olan St. Paul katedrali etrafında bugün artık hiçbir şey kalmamıştır. Bu harpten sonra Londranm imarı mevzuubahis olunacağı zaman \Vren'in plânından istifade edileceği muhakkaktır. Bu suretle kendi-sinin görmekten mahrum kalmış olduğu eserler 20 inci asırda vücuda getirilecektir. Harp sonrası İngiliz mimarlarının da Christopher Wren'in bı-rakmış olduğu mirastan kâfi derecede istifade e-deceklerinden şüphe edilmemektedir.

Muvakkat seyahatlerle memleketimize gelen ya-bancı âlimler ve bilhassa profesör Gaforiel emsal-siz kitabını çıkarıyor. Sayın Celâl Esat bütün me-hazlara dayanarak imkân derecesinde bir bilgi ve-riyor.

Halbuki şimdi, bir vakitler kimsenin bilmedi-ği ve isimleri geçen zatların istifade edemedibilmedi-ği bin-lerle arşiv malzemesi ortaya çıkmıştır. Bunların arasında en eski tarihlerden başlayan Bursa Şer'î sicilleri - iyi bir etüd yapmak şartile - bulunmaz bir menbadır. Ayrıca inşaat defterleri, devrinin teknik esasları hakkında da bir kaynak halinde-dir. Minyatürler ve resimler ise canlı bir malze-medir. Nihayet binalar ve bunlarla al'âkalı kitabe-ler gelir ki mevzuun temelidir.

îşte bu kadar geniş ve müsait bir saha, cum-huriyet idaresinin tekmil kolaylık ve teşvikleri, gözönünde tutulunca, değerli mimarlarımızın, mi-marî tarihimizi tekmil incelikleri ve teferruatile ilmî metodlara dayanarak el birli ğile ortaya koy-maları bir yurt ve meslek borcudur.

Referanslar

Benzer Belgeler

Endoskopik endo- nazal yaklaşım, lakrimal kese ve nazolakrimal kanal tıkanıklığının hem primer tedavisinde hem de başarısız eksternal dakriyo- sistorinostomi

[r]

Mears ise, Atina ve İstan­ bul'da A B D Ticaret Komiserliği (ataşeliği) yapmış, Bırakışma D ö­ nemi’ nde Ermenistan ve Trans- kafkasya’ya gönderilen

Vakıflar Genel Müdürlüğünün malı olan büyük (Teras Otel), Belediye malı olan Konyaaltı tesisleri, Alanya'da yine belediye malı olan iki motel, Sorgun'daki Turizm

Yeni inşa edilen bu evin, gerek plâ- nında ve gerekse haricî mimarîsinde yeni malzeme ile iklim ve Japon âdetlerinin güzel birleşimini

Eski binanın ana duvarları muhafaza edilmiş, içi günümüzün en ileri teşhir bil- gisine göre tadil edilmiştir.

Villanın plânı modern hayatın icaplarına cevap ve- rirken ,iç tezyin ve tefrişte tamamen Japon içtimaî hayatına uyulmuştur.. Japon evlerine malzeme, iklim ve yaşayış

Entegre Doku-Organ Yazıcı (Integrated Tissue-Organ Printer, ITOP) olarak da adlandırılan 3D yazıcı sistemi, hem gerçek büyüklükte hem de hücrelerin sağlıklı bir şekilde